02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 15. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 15. BÖLÜM)
Übey b. Helef denen müşrik fidye verilipte canım kurtarınca; "Vallahi bir atım var her gün ona çekirdek vererek besiye çektim. Kesinlikle bu atın sırtında Muhammed'i öldüreceğim" demişti. Bu sözü, Rasûlüllah'a ulaşınca: "İnşaallah, o değil, ben onu öldüreceğim" buyurmuştu. Unut günü bu Übey, o atı üzerinde demir tolga içinde, "Eğer Muhammed kurtulursa ben kurtulmayayım" diyerek gelip Rasûlüllah (s.a.v.)'a saldırmak için atım sürdü.
Musa b. Ukbe kıssanın burasını Saîd b. Müseyyeb'den şöyle naklediyor:
- Übeyy'in geldiğini gören bir kaç kişi mani olmak, için önüne gerildilersede Rasûlüllah (s.a.v.) onlara "yolu açmalarım" emretti. Tam yaklaşınca Rasûlüllah (s.a.v.)'ı korumak için Mus'ab b. Umeyr (r.a.), Übey b. Halefi karşıladıysada, çarpışmada Mus'ab (r.a.) şehit düştü.271[36] İşte o sırada Allah Rasûlü (s.a.v.) Zırh ile tolganın birleştiği halka boşluğunun arasından Übey b. Halefin köprücük (veya boyun çemberi) kemiğini gördü ve mızrağını tam oraya sapladı. Übey atından yere yu-varlandı. Efendimizin bu darbesinden dolayı herhangi bir kan çıkmamış, ama kaburgalarından biri kırılmıştı. İşte bu konudan Enfal Sûre-si'ndeki:
"Attığın vakit sen atmadın, Lakin -Onu- Allah attı." (âyet no: 17) âyeti inzal olmuştur. Übey yerde öküz gibi böğürürken arkadaşları gelip, "çabaltın ne? Bir tırnak yarasına bu kadar bağrılırmı" dediler. Kendisi arkadaşlarına Rasûlüllah (s.a.v.)'ın "O beni değil ben Übeyyi öldüreceğim" dediğini anlattı. Übey onlara; "siz ne sanıyorsunuz, nefsim elinde olan zata yemin olsunki bana indirilen şu darbe Mecaz halkına isabet etseydi kesinlikle hepsi öldürdü" dedi. Übey geri götürülürken daha Mekke'ye ulaşamadan yolda öldü.]272[37]
İbni İshâk anlatıyor:
- Bana Abdullah b. Zübeyr'in torunu Huyey b. Abbâd babası aracı-lığıyla dedesinden Zübeyr (r.a.)'in şöyle dediğini nakletti:
"Vallahi ben Uhut'ta o saat, kendimi eteklerini çemreyıp kaçışmakta olan Hind ve arkadaşlarının baldırlarına baka kalmış olarak gördüm. Yanlarına aldıkları şeyler ne az ne de çok idi. Birde ne gö-reyim, bizim okçular, bizim müşrik ordugahını boşalttığımızı görünce yağmalamak için tepeden aşağı harp alanına yöneldiler. Böylece arkamızı müşrik süvarilerine açıvermiş oldular. Müşrikler arka tarafımızdan saldırdı. O sırada bir münâdî, "Dikkat dikkât! Muhammed öldürülmüştür" diye bağırdı. Böylece biz hezimete uğradık. Müşrikler, biz onların sancak bölüğünü yenmiş iken tekrar bize saldırıya geçtiler. Halbuki topluluktan hiç kimse sancağa varıp, kaldırmaya yaklaşmıyordu.273[38]
İbni îshâk devamla derki: Müşriklerin bayrağı hâlâ yerde yatıyordu. Nihayet Alkame el-Harisi'yye bizi Amra gelip sancağı aldı ve Kureyş'in görmesi için onu havaya kaldırdı. Müşrikler hemen san-cağın etrafına sığındılar.
Verka, îbni Ebî Necîh yolu ile Mücahit'in:
271[36] İbni İshâk Es-Siyer ve'l-Meğazî'sinde Mus'abi öldüren kişiyi İbnİ Kaime olarak alır. s. 331.
272[37] Beyhakî Delâil 3/206, 212; İbni İshâk Meğazî 330; İbni Hişâm Sîre 3/166.
273[38] Beyhakî Delâil 3/228; Taberî Tarih 2/17. Burada yanlışlıkla ^»JUl yerine &M»\ yazılmış. Tashih Taberî ve Beyhakî'den yapılmıştır. M. Can.
"Allah (c.c), müşriklerin kendi izni ile kökünü söktüğünüz sürece, size olan va'dini doğruladı" (Al-i
İmrân; 152) âyetindeki "kök sökme"yi, "öldürdüğünüz" diye, "Tâki siz size sevdiğinizi gösterdikten
sonra korktunuz verilen- emirde çekiştiniz ve isyan ettiniz!" âyetini "Onlardan ganimet elde etmek
için bir kısmının yerini bırakıp gelmesi, "sevdiğinizi" kelimesini de "zafer" olarak açıklayıp, "sonra
Peygambere isyanları sebebiyle zafer müşriklere geçmiş, Rasûlüllah'ta onları taşlamıştır" diye izah
ettiğini, nakleder.274[39] Süddî, Abd Hayr aracılığıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan: - Ben, Kiminiz
dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti istiyordu" âyeti nazil oluncaya kadar, Peygamber Efendimiz'in
ashabından hiç birinin dünyaya talib olduğu kanaatinde değildim." dediğini rivayet eder.275[40]
Hişam b. Urve, babası Urve yolu ile Hz. Âişe (r.a.)'nin: "Uhut harbinde, önce müşrikler, açıkça
hezimete uğramışlardı. İşte o sırada şeytan "Ey Allah'ın kulları! Arkanıza dönün" diye bağırdı. Bunu
duyan ön taraftakiler geri döndü. - Bu sırada yerlerini bırakıp gelen okçuları düşman
sandıklarından- öndeki gurupla arkadakiler kılıçla birbirine vurmaya başladılar. Huzeyfe duruma
bakınca -çocukları beklemekle görevlendirildiği halde onları bırakıp harbe katılmak üzere Uhut'a
gelmiş olan- babasını Müslümanların kılıçları arasında görünce, "babam, babam!" diye bağırdıysa
da duruma engel olunamadan onu öldürdüler. Bunun üzerine Huzeyfe (r.a.) arkadaşlarına, "Allah
sizlerin günahım bağışlasın" dedi.
Urve derki: Vallahi Huzeyfe (r.a.) ta Allah'a kavuşacağı güne kadar bir hayır bakiyesi vardı.
Hadisi Buhari rivayet ediyor.276[41]
Hz. Hamza'nın Şehid Oluşu
İbni Avn, Umeyr b. İshâk aracılığıyla Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.)'m şöyle anlattığını nakleder:
- Hz. Hamza Uhut harbinde Rasûlüllah (s.a.v.)'m önünde, iki kılıç ile çarpışıyor ve; "ben Allah'ın
aslanıyım" diye kükrüyordu. Bu hadiseyi Yunus b. Bükeyr de İbni Avn aracılığıyla Umeyr'den
"mürsel" olarak naklediyor. Bu rivayette şu ilaveler vardır: "Bir ara Hamza tökezleyip sırt üstü yere
yuvarlandı ve zırhı sıyrılıp karnı açıldı. Habeşli köle hemen saldırıp mızrağını attı ve karnını
deşti."277[42]
Abdü'lazîz b. Ebî Seleme, Abdullah b. el-Fazl el-Haşimî, Süleyman b. Yesâr isnadıyla Ca'fer b.
Ümeyye ed-Damrî'nin şöyle anlattığını nakleder: Ubeydullah b. Adiy b. Hıyar ile Şam diyarına
seyahat etmiştim. Hımış şehrine vardığımız zaman Ubeydullah bana; "Hamza'nın şehid edilmesini
vahşiye sormaya varmışın?" dedi. "Evet" dedim. Vahşi o zaman Hımışta oturuyordu. Onun adresini
sorduk. Bize "işte orada sarayının gölgesinde, sanki yağ tulumu gibi duran adam" denildi. Bizde
274[39] Beyhakî Delâil 3/228.
275[40] Beyhakî Delâil 3/228, 229; Semerkandî Bahru'I-UIÛm 2/182.
276[41] Buharî Meğazî 64-18 ve Eyman ven-Nüzûr 83/15; Beyhakî Delâil 3/230.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/219-245
277[42] Beyhakî Delâil (her iki rivayet) 3/243.
yanma varıp, başucunda biraz dikilip selam verdik. Bizim selamımızı aldı. Ubeydullah o zaman, başının her tarafı sarık sarılı olduğu için, Vahşî onun sadece gözleri ile ayaklarını görebiliyordu. Ubeydullah Vahşî'ye: "Yâ Vahşî! beni tanıyormusun?" diye sordu. Vahşî ona bakıp; "Hayır vallahi tanıyamadım. Ancak ben biliyordumki, Adiy b. el-Hıyar, Ebû'l îys kızı Ümmü Kattâl denen bir kadınla evlenmiş ve Mekke'de bir oğlan doğurmuştu. Bu kadın çocuğa bir süt anne bulunmasını istemişti. İşte ben bu çocuğu anasıyla beraber alıp süt anasına götürmüştüm. Ben seni tanımadım ama, sanki senin ayaklarına bakınca o çocuğun ayakları gibi geliyor" dedi. Bunun üzerine Ubeydullah yüzünü açtı, sonra Vahşî'ye:"
- Bize Hamza'mn öldürülüşünü anlatmazmısın?" dedi. Vahşi'de bunun üzerine: "evet, anlatayım" diyerek şöyle söyledi: Hamza, Bedir harbinde Adiy b, el-Hıyar oğlu Tuaymâ'yı öldürmüştü. Benim o sıra sahibim olan Cübeyr b. Mut'ım bana: "Amcamın intikamı olarak Hamza'yı öldürürsen, sen hür olacaksın" dedi. İnsanlar Ayneyn'den çıkınca bende onlarla birlikte harbe katıldım. (Ayneyn Uhut'tan önce ufak bir dağ olup, Uhut ile arasında bir vadi bulunmaktadır.) İki ordu harp için saf düzeni aldığında Sıbâ1 ortaya çıkıp; "Düello etmek isteyen var mı?" deyince Hamza ona doğru ilerleyerek: "Yâ Sibâ1, ey kadın sünnetçisi karının oğlu! Sen Allah ve Rasûlüne karşı düşmanlık yapıyorsun demek ha!" diye bağırıp sonra Sibâ'ın üzerine öyle bir saldırdıki, sanki -Sibâ1- dün'ün geçip gidişi gibi -yok- oldu.
İşte o sırada ben Hamza'yı mızraklamak için bir kayanın altına saklanmıştım. Nihayet Hamza yanımdan geçerken mızrağımı fırlatıp kasığına sapladım, mızrak uyluğunun üstündeki oynak kemiğini delip çıktı. İşte bu onun son anı oldu.
Kureyşliler geri döndüğünde, bende onlarla Melekeye döndüm ve orada eğleşirken İslâm dini Mekke'de yayılmaya başladı. Bende oradan Taife gittim. Taif halkı Rasûlüllah (s.a.v.) ile görüşmek üzre, Ona elçiler göndermişlerdi. [Artık Taif bana dar geliyordu. Şam'a veya Yemen'e kaçmayı düşünüyordum ben bu düşüncede iken]278[43] Bana; "Allah Rasûlü elçileri asla huzursuz etmez" denildi. Bende o elçilere katılıp birlikte yola çıktım. Rasûlüllah (s.a.v.) beni görünce: "Sen Vahşî misin?" diye sorunce "evet" dedim. "Hamza'yı öldüren Vahşî mi?" dedi. Ben
- Evet, bu iş size bildirildiği gibi olmuştu, dedim. Bana:
- Yüzünü benden kaçırmaya gücün yeter mi? buyurdu, Nihayet ben -af edilerek- geri döndüm.
Daha sonra Allah Rasûlü vefat edipte, Müseylemetü'l Kezzâb Orta'ya çıkınca kendi kendime; "Müseyleme'ye karşı savaşa gideyim; belM onu öldürürüm de böylece Hamza'ya -karşı işlediğim cinayete- karşı* hk olur" deyip, mücahitlerle birlikte çıktım. O ordunun başına gelecekler geldi. O arada birde ne göreyim, bir duvar yıkığının karaltısında kül renkli deve gibi, saçları dağınık bir adam duruyor. Hemen mızrağı göğüsleri arasına fırlattım. Mızrak herifin kürek kemiklerini delip çıktı. Ensardan biri sıçrayıp başını kılıçla kesti.279[44]
Abdullah b. Fazl derki: Bana Süleyman b. Yesar, Abdullah b. Ö-mer (r.a.)fın, "Müseyleme
278[43] Bu kısım İbni İshâk'jn rivayetinden İlavedir.
279[44] Buharî Meğazî 64/23. H. no: 4072; Beyhakî Delâii 3/242; İmam Ahmed Müsned 3/501.
öldürülünce damın başında bulunan bir cariye "vah emîra'l mü'minın! Onu kara bir köle öldürdü" diye feryat ediyordu" diye anlattığını duyduğunu söyledi.
Bu haberi Buharı rivayet ediyor.280[45]
Uhut'tân Sahneler
İbni İshâk, Zührî'nin şöyle dediğini anlatıyor:
- Uhut günü bozguna uğradıktan ve bir kısım insanların "Rasûlüllah öldürüldü" dedikodusunu çıkarmasından sonra, Allah Rasûlünü ilk tanıyan kişi Ka'b b. Mâlik (r.a.) olmuştur. Ka'b bu konuda derki:
- Ben Efendimizin miğfer altında parlayan gözlerini tanıdım, ve "Ey Müslüman topluluğu, müjdeleyin! Allah Rasûlü işte sağ" diye bağırdım. Efendimiz bana susmamı işaret etti. Beraberinde bir gurup vardı. Koyaktan yukarı doğru ilerlerken, Übey b. Halef denen müşrik, "Yâ Muhammed! sen kurtulursan ben kurtulmayayım" diye bağırarak arkadan yetişti.
İbni İshâk hadiseyi, yukardı (Musa b. Ukbe rivayetinde geçtiği şekilde) nakletti.281[46]
Hâşim b. Hâşim ez-Zührî anlatıyor: Saîd b. Müseyyeb'i Sa'd (r.a.)'ı şöyle söyledi derken duydum:
- Uhut harbinde Peygamber (s.a.v.) bana, okluğundan okları çı-karıveriyor ve "Anam babam sana feda olsun at
buyuruyordu.
Hadisi Buharî rivayet etmiştir.282[47]
İbni İshâk derki; Bana Yahya b. Abbâd b. Abdillah, babası Abbâd'ın dedesi Abdullah aracılığıyla Zübeyr (r.a.)'in şöyle dediğini anlattı:
- Unut günü Allah Rasûlünü iki zırha bürünerek ortaya çıktığını gördüm. (O vakit Allah Rasûlü bedenlenmiş olduğundan dağdaki kayaya çıkmak için) fırlayıp çıkmaya gücü yetmemiş, Talha (r.a.) da altına çökmüş, Efendimiz onun sırtına basarak, kayanın üstüne çıkmıştı. İşte Orada Rasûlüllah (s.a.v.) "Talha Cennet'i haketti" buyurmuştu.283[48]
280[45] Buharî h. no 4072; Müsned 3/501; Beyhakî Delâii 3/243; Vakıdî Meğazî 1/285, 287.
Bu cariyenin "Emîri'l mü'minîn" dediği Müseylemetü'l Kezzab'dır. Bazı alimler "bu lakabla İlk anılan kişi Hz. Ömer olduğundan, Müseyleme'nin bu lakabı alması şüphelidir" derler. Aynî, İbni Tîıı'in rivayeti ile bunun olabileceğini zîra Müseylemeye cemaatının hem Peygamber, hemde Emîri'l mü'mİnîn dediklerini nakleder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/246-248
281[46] İbni İshâk Es-Siyer sayfa 331; İbni Hişâm 3/158, 166; Beyhakî Delâil 3/237; Taberî Tarih 2/19; İsfahanı El-Eğanî 15/196.
282[47] Buharî Meğazî 64/18. H. No 4055; Müslim Fezâilûs-Sahabe 41, 42; Tirmizî 2755, 2753, 2829; İbni Mace 129, 130; Müsned 1/124, 127; İbni Ebî Âsim Sünne 2/614; Taberânî Kebîr 1/104; Buharî Edebü'l mufred 804; Beyhakî Sünen-i Kübra 9/162; Bey. Delâil 3/239; İbni Adiy El-Kâmil 1/249; Hatîb, Tarih 3/397; Tarîh-i Cürcan 335; Tarih-i İsfahan 1/215; İbni Sa'd 3/141.
283[48] İbni İshâk Sîre 332; İbni Hişâm 3/168; Tirmizî 3738; Müsned 1/165; B. Delâil 3/238; Beyh. S. Kübra 6/370 ve 9/46; Hâkim 3/25, 373; Ebû Avane Müsned 2/6; Tirmizî Şemail 53; İbni Sa'd 3/141; îbni Hibbân (Mevarid) 2212; İbni Ebî Âsim 2/612; Taberî Tarih 2/21.
Humeyd et-TavîI, Enes (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır:
- Enes b. Malik'in amcası Enes b. Nadr, Bedir harbinde bulunmamıştı. "Peygamberimizin savaştığı ilk harpde bulunmak nasib olmadı. Ama Allah bana bir harpte bulunmaya imkan verecek olursa ne yapacağımı Allah bilir" demişti. Uhut harbi başlayıp ta Müslümanlar bozguna uğrayıp dağılınca da: "Allah'ım! şu müşriklerin yaptıkları şeylerden sana sığınırım; şu müslümanlann yaptıkları şeylerden dolayı da senden özür dilerim" deyip kılıcını alarak düşmana doğru yürümüştü. O sırada kendisine rastlayan Sa'd b. Muâz (r.a.)'a, "Ey Sa'd! Nefsim elinde olan Zat'a yemin ederim ki Uhut dağının eteğinden Cennet kokusu almaktayım. Cennet kokusu ne güzel!" dedi.
Sa'd; "Yâ Rasûlellah! Onun yaptığını yapmaya benim gücüm yetmedi." dedi.
Enes (r.a.) devamla derki: Biz Enes b. Nadr'm cesedeni ölüler arasında bulduk. Kendisinde kılıç yarası, mızrak darbesi ve ok isabeti olarak tam seksen yerinden yaralanmıştı. Burnu, dudakları, kulakları ve diğer organları kesilerek işkence yapıldığı için onu tanıyamadık. Sonra bacısı gelip onu parmaklarından tanıyabildi.
Enes derki: Biz Enes b. Nadr Hakkında;
"Mü'minlerden Allah'a verdikleri sözü yerine getiren-yiğit- kimseler vardır. (Ahzab âyet; 23)" âyeti indiği kanaatinde idik.
Bu hadis, Buharı ve Müslim'in ittifakla naklettiği bir hadistir. Şu varki Müslim onu sabit el-Bünânî aracılığıyla Enes'ten nakleder.284[49]
Muhammed b. Anır, Ebû Seleme yolu ile Ebû Hüreyre (r.a.)'den naklediyor: Amr b. Ukayş, Cahiliye döneminde faizle para dağıtan bir tefeci idi. Paralarını geri topîayıncaya kadar Müslüman olmak is-temedi. Uhut harbi günü Medine'ye gelip, "amca oğullarım nerede?" diye sordu. "Uhutta!" dediler. "Falanca, falanca nerde?" diye sordu, yine "Uhutta!" cevabını aldı. O da harp malzemelerini kuşanıp atına bindi ve oraya doğru hareket etti. Müslümanlar onu görünce; "Yâ Amr! Bizden ırak ol!" dediler. O da, "Ben îman ettim" deyip çarpışmaya başlayıp bir ara yaralandı ve yaralı olarak ailesinin yanma götürüldü. Sa'd b. Muâz gelip, bacısına "Sor Amr'a bakalım, milletini müdafa gayretiyle mi yoksa, onlara kızdığından mı veya Allah için öfkelenerek mi savaşa katılmış?" dedi. Amr da:
- Başka gayem yok, ben Allah ve Rasûlü için öfkelendim de harbe geldim, dedi. Bir müddet sonra öldü ve bir tek rekat namaz bile kılmadan cennete giren o oldu.
Bu haberi Ebû Dâvud rivayet etmiştir.285[50]
Hayyeveyh b. Şüreyh el-Mısrî anlatıyor: Bana Ebû Sahr Humeyd b. Ziyad anlattı ki, Yahya b. Nadr kendisine Ebû Katâde'nin şöyle dediğini anlatmış:
284[49] Buharı Cihad 56/12. hadis no 2805; Meğazî 64/Babu Gazvet-i Uhut; Müslim, El îmâratü 33/41. h. no 148; İbni îshâk Siyer 230.
285[50] Ebû Dâvud Cihad h. no 25 37; Beyhakî Delâil 3/248; Üsdü'IĞabe, Terceme no 3854; Matbu Nüshada Riba yerine "Rab" olarak hareketienmişki doğrusu "riba"dır.
- Amr b. el-Cumûh Rasûlüllah (s.a.v.)'a gelerek: "Yâ Rasûlellah! Ne buyurursun, ben Allah yolunda şehid olana kadar çarpışsam, şu ayağımla sağlıklı olarak Cennette yürüyebilecekmiyim?" diye sordu. Amr topal idi. Rasûl-ü Ekrem ona: "Evet" diye cevap verdi. Uhut harbinde bu Amr, kardeşinin oğlu ve bir köleleri şehit edildiler. Rasûlüllah (s.a.v.) onların na'şlarının yanına geldiği zaman:
"Sanki ben seni Cennette şu sakat ayağın iyileşmiş de yürüyorken görüyor gibi oluyorum" buyurup sonra onunla yeğeni ve kölelerinin birlikte defnedilmelerini emretti. Onlarda birlikte defnolundular.286[51]
Süfyan b. Uyeyn'e, Yahya b. Saîd aracılığıyla Saîd b. Müseyyeb'den naklediyor: Abdullah b. Cahş (r.a.) dediki:
- Yarabbi sana yemin veririmki, yarın düşmanla beni karşılaştırasın da çarpışarak beni öldürüp karnımı deşip, burnumu ve kulaklarımı kessinler. Sonra bana; "bu kimin için oldu?" diye sorasmda "senin için" diye bileyim. Said b. Müseyyeb derdiki: Umarımki, Allah onun yemininin ilk bölümünde -şehitlik bölümünde- şehitlik nasib ederek-doğru çıkardığı gibi, son bölümünde de doğru çıkaracaktır.287[52]
Zübeyr b. Bekkâr "El-Muveffe kıyyât" adlı eserinde Abdullah b. Cahş (r.a.)'dan naklederki: Uhut harbinde kılıcı parçalanmıştı. -O da Nebî (s.a.v.)'e gelmiş ve -Rasûlüllah (s.a.v.) ona bir âsa (veya Hurma dalı) verdi. Ağaç birden Abdullah'ın elinde kılıç haline geliverdi.288[53]
Bu kılıca "Urcûn" adı verildi. Kılıç elden ele dolaşa dolaşa, ikiyüz dinara Türklerden Boğa adlı birine satılana kadar kullanılıyordu.289[54]
Abdullah b. Cahş (r.a.) ilk îman edenlerden birisi olup, Müslümanlar daha Erkam (r.a.)'ın evinde toplanmaya başlamadan önce İslâm'a girmiş ve kardeşleriyle birlikte Habeşistana hicret etmiş, daha sonra gelip Bedir harbine de katılmış idi.
Yukardaki olayın aynısını Ma'mer, Saîd b. Abdirrahman el-Cahşî'den şöyle nakleder: Bize şeyhlerimiz anlattılar ki: "Uhut günü Abdullah b. Cahş (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'a gelerek -kılıcının kırıldığını- anlatmıştı. Rasûl-ü Ekrem de ona bir hurma dalı verdi. Abdullah onu eline alınca, birden dal kılıç haline geliverdi." Lakin bu rivayet Mürsel'dir.290[55]
Harize b. Zeyd b. Sabit, babası Zeyd b. Sabit (r.a.)'den şeyle dediğini nakleder:
- Peygamberimiz, Uhut günü beni Sa'd b. er-Rabî'i aramaya göndermiş ve bana:
286[51] Buna benzer bir hadiseyi Beyhakî Delâil'inde 3/246 ve İbnü'I Esîr Üsdülğâbesinde (Terceme no 3885) naklederler. Ancak orada Abdullah b. Amr b. Haram ile beraber defnolduğu şekilde geçer.
287[52] İbnü Abdi'l Ber İstîab 2/274. Beyhakî Delâil 3/250. Beyhakî Sünen-i Kübra 6/307, 308.
288[53] El-Ahbârû'1-Muvaffakıyyât sayfa 390, 391 ve 623. Aynı haberi Beyhakî Delâil'inde, Abdiirrezzak -Ma'mer-Saîd b. Abdirrahman kanalı ile verir 3/250; İbni Abdİ'l Ber de İstîâb'ında 2/272 de nakleder.
289[54] Bu kısmı Zehebî ve diğerlerinin verdiği bilgidir.
290[55] Bak 8 nolu kaynak. Burada Saîd b. Abdirrahman'ın bu haberi kimden aldığı meçhuldür.
"Eğer onu görürsen benden selam söyle ve onu; "Rasûlüllah senin kendini nasıl hissettiğini soruyor" de" buyurdu. Ben ölüler arasında Sa'd'"ı aramaya başladım. Ben ona son nefeslerinde rastladım, tam yetmiş tane yara almıştı. Ona: "Rasûlüllah sana selam eder ve "kendini nasıl his-
settiğini bana haber vermeni söyler" eledim. Sa'd (r.a,) da: "Rasûîüllah (s.a.v.)'a da sanada selamlar olsun. Sen Ona: "Yâ Rasûlellah! Cennet kokusu alıyorum" dediğimi söyle. Kavmim Ensar'a da, "Eğer Allah Rasûlüne bir göz bile ilişecek olsa, yarın Allah katında öne sürecek hiçbir ma'zeretiniz olmayacaktır" dediğimi anlat" dedi. Zeyd derki: "sonra" Sa'd çok geçmeden vefat etti. 291[56]
Bu hadisi Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhaki daha sonra bu hadiseyi Muhammed b. İshâk hadisi olarak Muhammed b. Abdillah b. Abdirrahman el-Mâzinî'den "Munkatı" bir isnadla da rivayet etmiştir.292[57] Munkati olmasına rağmen bu rivayet yukardaki Harice hadisinin şahididir.
Musa b. Ukbe (meğazisinde), şöyle anlatmaya devam ediyor. - Sonra müşrikler harb ağırlıklarını toplamaya koyuldular. Müslümanlar onların ne istediklerini anlayamıyorlardı. Nebî (s.a.v.):
"Eğer onları atlarına binmiş ve ağırlıkları atların peşi sıra gelmeye bırakmış bir halde görüyorsanız bilinki, onlar Medine'deki çocukların bulunduğu ev ve sığmaklara saldırmayı düşünüyorlardır. Allah'a yemin olsun ki, onlar böyle birşey yapacak olurlarsa onları evlerin içinde kıstırırız. Yok, eğer ağırlıkları yükler ve atları yanlarına alırlarsa kesinlikle kaçmak istiyorlardır." buyurdu.
Kâfirler dönmeye başladıklarında Sa'd b. Ebî Vakkas'ı izlerini sürmek için peşlerinden gönderdi. Sa'd geri geldiğinde: "Onları ağırlıktan üzerinde gider bir halde, atları da yedeklerine almış olarak gördüm" dedi.
İşte o zaman Müslümanların yüzü güldü ve vakit geçirmeden şehitlerini aramak üzere harp meydanına dağıldılar. İşkence edilerek organı kesilmemiş hiç bir şehide rastlamadılar. Sadece Hanzala b. Ebî Amir (r.a.) işkence görmemiş idi. Babası kâfirlerle birlikte olduğundan onun hatırına Hanzala'nın organları kesilmemişti. Ravilerin iddiasına göre, Hanzala öldürüldüğünde babası başucuna gelip, ayağıyla göksüne tekme atmış ve "sen iki günahı birden işledin. Bre hurma balım! Ben şu vurulduğun yerde, senin yakınına kadar geldim. Allah'a yemin olsun ki, sen akrabalığı gözetmedin ve babana iyi davranmadın." demişti.
Harp meydanında Abdülmuttalib oğlu Hamza (r.a.)'yı karnı deşilip ciğeri çıkarılmış bir halde buldular. Vahşî Onu öldürüp ciğerini çıkarıp götürmüş ve Utbe kızı Hind'e teslim etmişti. Hind, Bedir harbinde babasını öldüren Hamza'nm, fırsat eline geçerse ciğerini söküp yiyeceğine dair nezir, etmişti. Hamza (r.a.)'nın na'şı üzerinde bulunan çizgili bir kumaş parçası içine sarılarak defnedildi.
291[56] Mâlik Muvatta Cihad 310 no 1004; Hâkim Müstedrek 3/201; Beyhakî Delâil 3/248; İbni İshak Siyer 334; El-Eğânî 15/200. Hâkim bu hadise "sahîh" der, Zehebî de onu tasdik eder.
292[57] İbni Hişam 3/171; Taberî Tarih 2/24; Beyhakî Delâil 3/285; Hâkim Müstedrek 3/201; Beyhakî bu haberi Hakim yolu İle Muhammed b. Ya'kub, Ahmed b. Abdül Cebbar -Yunus b. Bükeyr- İbni İshâk isnadıyla verir. Fakat acayİb olan, Hâkim'in naklidir. Hâkim bu hadisi Hasen b. Hakîm -Ebû'l-Müvecceh- Abdan- Abdullah- Muhammed b. İshâk -Abdullah b. Abdirrahman- Abdürrahman b. Ebî Sa'sa'a şekliyle verir. Zehebî bu habere Miistedrek'e yapögı Zeyl'inde de "mürsel" der. Beyhakî rivayetinin sonu şöyledir:
"Allah seni bir Peygamberi kavminden dolayı mükafatlandırdığı en hayırlı şeyle mükafatlandırsın. Kavmine de benden selam söyleyip onlara deki: "Sa'b b. Rabî size diyorki; Eğer sizin göz kapaklarınızda bile hareket edecek güç varken Peygamberinize herhangi bir zarar ulaşacak olursa Allah katında öne sürecek mazeretiniz olmayacaktır."
Bu bez ufak geldiği için başına doğru çekilse ayaklan açıkta görünüyordu. Bu yüzden ayaklan
üzerine ağaç yapraklarından bir şeyler örtmüşlerdi.293[58]
Musa b. Ukbe devamla Zührî'den şöyle dediğini anlatır:
Rasûlü Ekrem şehitlerin defnine gelince;
"Onları kanlarıyla örtün! Zîra Allah yolunda açılan hiç bir yara sahibi yokturki kıyamet günü, rengi
kan renginde, kokusu misk gibi olduğu olan yarası kanar bir halde gelmesin" buyurdu.294[59]
Efendimiz (s.a.v.):
"Müşrikler bize bu yaptıkları zulmü bir daha asla yapamayacaklar" buyurdu.
Müşrikler hareket edeceklerinde Ebû Süfyan Müslümanlara seslenerek, "gelecek mevsim
çarpışmak için buluşma yerimiz Bedir'deki panayır mevsimi olsun" teklifinde bulunmuştu. Bu
panayır her yıl
Bedir'de kurulurdu. Rasûlüllah (s.a.v.) da ona, "olur" diye cevap verin buyurdu.295[60]
Zührî derki: Nebî (s.a.v.) Medine'ye girince evlerde kadınların ağıtlar yaktıklarını gördü ve "bu ne?"
diye sordu: Kendisine, "Ensar'ın hanımları; şehitlerine ağlıyorlar" dediler.
Zührî kadının biri, şehid olan oğlu ile kocasını bir deveye yükleyip Uhut'tan Medine'ye doğru
götürüyordu. Onları bir iple bağlayıp kendi de aralarına binmişti. Diğer şehitlerden de getirilenler
oldu. Bunların Medine mezarlığına defnedildiği söylenir. Nebî (s.a.v.) bunu yasaklamış ve, "Onları
293[58] Urve, Mcgazî s. 334; İbni Hişâm sîre 3/170, 171; Taberî Tarih 2/527, İsfahanî El-Eğanî 15/201; Beyhakî Delâil 3/213, 214. Buradaki esas rivayet Beyhakî'nİn
rivayetidir. Hadiste adı geçen Hanzala b. Ebî Amir (r.a.) ilerde geleceği gibi Meleklerin cenazesini yıkadıkları zattır.
294[59] Nesaî sünen (mücteba) 4/7S, 6/29; Müsned 5/431; Müstedrek 2/120; Beyhakî S. Kübrâ 4/11; Bey. Delâil 3/214, 290; İbni Sa'd 3/562; Said b. Mansûr Süren
h. no 2589, 2584; İbni Ebî Hatem Ilelü'l Hadîs, h. no 1015 Hadis buradaki haliyle mürseldir. Bütün tarikler zühri yoluyla gelir. İbni Sa'd bu hadisi, Velîd b. Müslim -
Evzaî-Zührî- Câbir isnadıyla verir. Said b. Mansur iki isnadla
Birincisi: Süfyan -Ma'mer-Abdullah b. Sa'Iebe
İkincisi: Hüseym -İbni îshâk -Zühri- Abdullah b. Sa'lebe b. Suayr. Beyhaki, doğrudan Zührî'den verirken Nesaî'de onu iki isnadla;
1- Hennâd -İbnü'l Mübarek- Ma'mer -Zühri- Abdullah b. Sa'lebe,
2- Muhammed b. Mansûr -Süfyan- Ebû'z Zinâd -A'rac- Ebû Hüreyre isnadıyla verir.
İbni Ebî Hatem "el-Ileli'nde bu hadisin Zührî -Abdullah b. Sa'lebe- Cabîr şeklindeki (İbnİ Sa'd) haberini babasına sorduğunu Onun'da "mahfuz olanın Cabİr olmadan
Mürsel olduğudur" dediğini ve Abdullah b. Sa'lebe'nİn küçük sahabelerden olduğunu açıklar. Lakin Nesaî'nin İkinci rivayeti apayrı bir isnadla Ebû Hüreyre'den
geliyor ki haber sahihtir.
295[60] İbni Hişam 3/170; Beyhakî Delâil 3/282. Burada Zehebî Merhum ihtisar İçin kıssayı çok kısaltınca hadisle Zühri'nin sözü birbirine girmiştir. Beyhakî bunu
Deİâilde (3/215) tam olarak verir. Kıssanın daha iyi anlaşılması için onu Beyhakî'den nakledeceğiz.
Zührî derki:
- O gün Haris b. Abdimenât oğullarından İbni Kamie denen birisi Efendimize ok attı. (Oku atanın Utbe b. Ebî Vakkas olduğuda söylenir) Efendimiz yaralanınca Ali
(r.a.), Fatıma (r.a.)'ya "darılmaksızın şu kılıcımı tut" diyerek Mihras pınarına koşup kalkanının içinde su getirmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) ondan içmek İstediyse suda
hoş olmayan bir koku hissetti ve; "bu bozulmuş bir sudur" buyurup, sadece ağzını çalkaladı. Fatıma (r.a.), babasının yüzünü yıkadı. Efendimiz, Ali'nin kılıcını kana
bulanmış görünce:
"Sen iyi çarpıştınsa, kesinlikle Asım b. Sabit ile Haris b. Sume ve Seni b. Huneyf de iyi çarpıştılar. (Efendimiz sonra) Bana bu insanların ne yapıp nereye gittiklerini
haber verin" buyurdu. Onlarda, "ekserisi gizlendi" dediler. Nebî (s.a.v.) de: "Müşrikler şimdiye kadar örneği görülmemiş şekilde bizi anlamamışlardı. Hatta en ufak
gurupları bile bize saldırdı. Sonra evlerine döndüler" buyurdu. Müşrikler yola koyulurken Ebû Süfyan "bir dahaki buluşma zamanımız, Bedir panayırı olsun" dedi.
Efendimizde "Ona onlar, kabil ettik deyin" buyurdu. Ebû Süfyan da, "işte randevumuz o gündür" dedi.
vuruldukları yere defnedin" buyurdu.296[61]
Nebî (s.a.v.), kadınların ağıtlannı duyunca;
"Lakin Hamza'nın ağlayanı yok" diye hüzünlendi ve Hamza için istiğfarda bulundu.
Efendimizin bu hüzünlü sözlerini Sa'd b. Muâz b. Ubâde, Muâz b. Cebel ve Abdullah b. Ravaha
işitince doğru evlerine gittiler; Medine'de ne kadar ağlayan ağıt yakan kadın varsa onları toplayıp,
"Vallahi, Allah Rasûlü'nün amcasına ağlamadıkça, Ensar şehitlerine ağlamayacaksınız! Zîrâ
Efendimiz, "Onun ağlayanı yok" buyurdu, dediler.
Bu kadınlar ağıt yakmaya başlayınca Efendimiz ağıt seslerini duymuş ve: "bu neyin nesiş" diye
sormuştu. Kendisine Ensar kadınlarının yaptığı anlatılınca, onlara istiğfar ediverip hayırlı sözler
söyledikten sonra;
"Ben böyle yapılmasını arzulamamiştım, ben ağıt sevmem" buyurarak bunu yasakladı.297[62] Nebî
(s.a.v.) bu konuda şöyle buyurdu:
"Üç şey vardır ki, bunlar cahiliyye adetlerinden olduğu halde. Ümmetim bunları asla
bırakamıyacaktır:
1- Ölülere ağıt yakmak;
2- Sülaleye sövmek;
3- şu yağmur, şafak yıldızı tarafından veya şafak vakti batıdan kaybolan yıldız tarafından yağdırıldı
sözü. Oysa yağmur bu yıldızla yağmaz O Allah'ın bir lütfü ve verdiği bir rızkıdır298[63]
Yunus b. Bükeyr, İbni îshâk'tan naklediyor: Bana Kasım b. Abdürrahman b. Rafı' el-Ensarî şöyle
anlattı:
- Enes b. Nadr (r. a.), Hz. Ömer ile Talha ve diğerlerinin yanına varmıştı. Baktı ki bunlar ellerindeki
silahları atmış duruyorlar. Onlara "size ne oldu da oturakaldmızş" dedi. Onlar, "Rasûlüllah (s.a.v.)
öldürüldü." dediler. Enes de, "Öyleyse Hz. Muhammed'den sonra yaşamayı ne yapacaksmizş Haydi
kalkın ayağa! Allah Rasûlü hangi gaye uğruna ölmüşse sizde o gaye ile ölün!" dedi ve kâfirlere doğru
gitti; şehit olana kadar çarpıştı.299[64]
İbni îshâk anlatıyor: Hanzala b. Ebî Âmir ile Ebû Süfyan b. Harb karşılaştılar. Hanzala (r.a.) Ebû
Süfyanı altına almıştı ki, şeddâd b. Evs durumun vehametini görüp, fırladı ve Hanzala'ya bir kılıç
296[61] Beyhakî Delâil 3/216. İbni İshâk'da buna benzer bir rivayet nakleder. Bak İbni Hişam 3/172; Beyh. Delâil 3/290. Bu konuda Cabir {r.a.) "Şehitleri kendi
yataklarına geri götürün" hadisini nakleder. Bak: Müsned 3/297; Tirmizî Î717; İbni Hibban Mevarid 775; Hatîb Tarih 2/291; Nesaî 4/79; Beyh. Delâil 3/290.
297[62] Urve Megazî 171; İbni Hişâm 3/173; Beyhakî 3/216, 301; Müsned 2/40, 84, 92; İbni Mace 1591; Bey. S. Kübra 4/70; Hâkim 1/381, 3/190; Taberanî 3/159,
11/392; Said b. Mansur 2911; t Ebî Şeybe 3/394; Abdürrezzak 6694.
298[63] Müsned 2/262; İbnİ Hibban Mevarid 839; Ttrmizî 1001; Bey. Delâil 3/216.
299[64] İbni Hişam 3/157, 158; Beyhakî Delâil 3/245.
indirerek şehidetti.300[65]
İbni İshâk devamla derki: Bana Âsim b. Ömer b. Katâde'nin nakline göre, Rasûlüllah (s.a.v.)
Hanzalayi kasdederek:
"Şu arkadaşınız varya, kesinlikle onu Melekler yıkamaktadırlar" buyurdu. Ashab Hanzala'mn
durumunu ailesinden sorunca, onlarda hanımına sordurdular. Hanımı da; "Harp için düşman
naraları atıldığında o cünüb idi, yıkanmaya vakit bulamadan harbe koşmuştu" dedi. Bunun üzerine
Nebî (s.a.v.) de:
"Bu sebeble Melekler onu yıkadılar" buyurdu.301[66]
Bekkaî, İbni İshâk'tan naklediyor:
- Müşrikler, Rasûlü -Ekremin yakınma kadar sokulup onu taşa tuttular. Bunlardan biri yüzüne isabet
etti ve ön yan dişleri kırıldı, yüzü yaralandı, dudağı parçalandı. Ona bu taşı isabet ettiren kimse,
Utbe b. Ebî Vakkâs melunu idi.302[67]
İbni İshâk derki: Bana Humey et-Tavîl, Enes (r.a.)'ten şöyle dediğini nakleder: Uhut harbi günü Nebî
(s.a.v.)'in ön yan dişleri kırıldı, yüzü yarıldı. Nebî (s.a.v.), bir yandan yüzünden akan kanları siliyor,
bir yandan da:
"Kendilerini Rablerine çağırmakta bulunan Peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim, nasıl
felaha erebilir" diyordu. Bunun üzerine (Âl-i İmran Sûresi 128'ci âyeti olan) "Bu işten sana göre
birşey yoktur; Yâ tevbelerini kabul eder, veya onlara azab eder. Zîra onlar zalimlerdir." âyeti nazil
oldu.303[68]
Abdülazîz b. Ebî Hazim, babası aracılığıyla Sehl b. Sa'd (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
- Rasûlüllah (s.a.v.) yaralanıp dişleri kırıldı, Başındaki miğfer parçalandı. Rasûlüllah'ın kızı Fatıma
(r.a.) kanları yıkamakta, Ali (r.a.) de kalkan ile getirdiği suyu yaraya dökmekte idi. Fatıma (r.a.)
suyun akan kanı arttırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce, bir hasır parçası alıp yaktı, kül
haline gelince onu yaraya basıp sıvadı. Böylece kan durdu.
Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet ederler. Ancak Müslim bunu, Saîd b. Ebî Hilal aracılığıyla Ebû
Hazim'den, o da Sehl b. Sa'd (r.a.)'dan; "Uhut günü Rasûl-ü Ekrem'i dişleri kırılıp başındaki miğferi
kırılmış olarak gördüm..." şeklinde başlayıp, hadisi diğer rivayetteki gibi nakleder.304[69]
Ma'mer, Hemmâm aracılığıyla Ebû Hûreyre (r.a.)'den Nebî, (s.a.v.)'nin ön yan dişlerine işaret
ederek:
300[65] İbni Hişam 3/154; Taberî Tarih 2/522; Beyhakî Delâil 3/246.
301[66] Beyh. Delâil 3/246; İbni Hişam 3/154; Hâkim 3/204; Ebû Nüaym Hılye 1/357; Beyh. S. Kübra 4/15.
302[67] İbni Hişam 3/154; Beyh. Delâil 3/265.
303[68] İbni Sa'd 2/44, 45; İbni Hişam 3/156; İbni Mace 4022; Müsned 3/206.
304[69] Buharı Meğazî 64/24 ve 56/85; Müslim 1793.
"Allah'ın elçisine bunu yapan bir topluma, Allah'ın gazabı çok şiddetlenmiştir. Allah Rasûlünün Allah
yolunda öldürdüğü bir kimseye de Allah'ın gazabı çok şiddetlenmiştir" buyurduğunu anlatır.- Bu
hadis, Buharı ve Müslim'in ittifakla naklettiği bir haberdir. Buharî'de de Ikrime aracılığıyla İbni
Abbas'tan nakledilen bunun aynısı bir hadis vardır. Ancak bu hadiste: "Dişleri yerine"305[70],
"Rasûlüllah'ın yüzünü kana bulayan" ifadesi yer almaktadır.306[71]
Abdullah b. Mübarek derki: Bana İshâk b. Yahya b. Talha b. Ubeydillah, İsâ b. Talha aracılığıyla Hz.
Âişe'den şöyle anlattığını naklediyor:
- Uhut günü hatırlatılınca, babam Ebû Bekir ağladı ve "O öyle bir gündü ki, onun bütün şan ve'şerefı
Talha'ya aitti" dedikten sonra, Uhut gününü şöyle anlatmaya başladı:
- İlk bozgundan sonra, Uhut günü Rasûlüllah'ın yanma ilk dönen ben oldum. Rasûlüllahla beraber,
onu korumak için önünde çarpışan bir adam gördüm. Sanıyorum ki, "sadece onu himaye etmeye
çalışıyordu" dese gerek. Kendi kendime 'Talha olsa bari" Zîra ben, kaçıracağım -cihad faziletinizaten
kaçırmıştım.
Dedim ki: Rasûlüllah'ı koruyan kimsenin, benim kavmimden olması bence daha iyidir. Benim ile
müşrikler arasında tanıyamadığım biri daha vardı. Ama ben Rasûlüllah'a ondan daha yakın idim.
Öyle hızlı yürüyordu ki ben ona yetişemiyordum. Birde baktım ki o, Ebû Ubeyde b. Cerrah değilmi.
Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanına vardık ki, ön yan dişleri kırılmış, yüzünde yaralanma olmuş, miğferin
halkalarından ikisi yüzüne saplanmıştı.
Rasûlüllah (s.a.v.) bize; "İkiniz arkadaşınızın yardımına koşun!" buyurdu. Talha'yı kasdediyordu.
Talha -çarpışa çarpışa- bitkin bir hale gelmişti. Biz Efendimizin bu sözüne aldırmadık. Ben hemen
Nebî (s.a.v.)'nin yüzüne batmış bulunan halkaları çıkarmaya geldim. Ebû Ubeyde bana, "Bu işi bana
terket, sana hakkım üzere yemin veririm!" dedi, bende onu kendi başına bıraktım. Ebû Ubeyde,
"elimle çekersem Peygambere eziyet veririm" diye korkup bu halkayı ağzıyla ısırıp çıkarmaya
uğraştı. Bu halkalardan birisini dişi ile çıkardı ama, halkayla beraber ısırdığı azı dişide yere düştü.
Ben de kalkıp onun yaptığım yapmaya çahştımsa da, Ebû Ubeyde yine: "Sana hakkım üzere yemin
veririm, bu işi bana bırak" diye ısrar etti. Sonra da aynı birincisinde yaptığını tekrarladı. İkinci halka
ile birlikte diğer azı dişi de yere düştü. Ebû Ubeyde insanlar arasında diş sökmeyi en iyi bilen
kimsedir.
Böylece Efendimizin durumunu biraz düzelttik. Sonra orada ağzı Örülmemiş geniş kuru kuyulardan
birinde bulunan Talha'nin yanına geldik. Birde ne görelim, üzerinde eksik yada fazla, yetmiş kadar
ok,
kılıç ve mızrak yarası olup, parmağıda kesilmişti. Onu da orada tedavi etmeye çalıştık.307[72]
Vakidî, İbni Ebî Sebra, İshâk b. Abdillah b. Ebî Ferve, Ebû'l Huveyris isnadıylaNafî' b. Cübeyri'in şöyle
305[70] Buharî Meğazî 64/24 h. no 4073; Müslim Cihad 1793; Hâkim 4/275, Saîd b. Mansur Sünen 2876; Tarih-i İsfahan 1/316; Müsned 2/317; Beyhakî Delâil 3/261;
Müsned 1/288; Tahavî ş. Meâniü'l Asar 1/502; Taberanî Kebîr 10/366.
306[71] Buharî üst kaynak hadis no 4076.
307[72] Tayalisî Müsned h. no 6; İbni Hibban Sahih Beyhakî Deiâii) 3/363; Nüaym Hılye 1/87 ve 8/175; Vakidî 1/246,247.
dediğini rivayet eder: Ben Muhacirin-i kiramdan bir zatı şöyle derken işittim:
- Uhut harbinde bulundum. Baktım ki; her taraftan oklar yağmur gibi yağıyorken Rasûlüllah (s.a.v.) tam ortada bulunuyordu. Ama her defasında ok Peygamberden başka yere çevriliyordu. Abdullah b. şihâb ez-Zühriyi gördüm, O gün; "bana Muhammed'i gösterin! Eğer o kurtulursa ben kahrolayım" diye bağırıyordu. Halbuki Rasûlüllah (ş.a.v.) onun yanıbaşında olup, yanında hiç kimse de yoktu. Sonra Efendimizin yanından geçip gidiyordu. Safvan bu hususta ona serzenişte bulunup: "Vallahi sen onu görmüyorsun. Allah'a yemin ederim ki, onu ele geçirmek bize yasaklanmıştır. Biz tam dört kişi akit yapıp onu öldürmeye sözleştik, ama ona bir türlü ulaşamadık"308[73] dedi.
Vakidî derki: Bu konuda bize göre doğruluğu kesin olan şey, Rasûlüllah (s.a.v.)'m iki yanağına taş atan kişinin İbni Kamîe olduğu, dudaklarına atıp dişlerine değdiren kimsenin de Utbe b. Ebî Vakkas olduğudur.309[74]
Yine İbni İshâk derki: Bana Salih b. Keysân, kendisine anlatan birinden Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:
- Utbe b. Ebî Vakkas'i (kardeşini) öldürmeye hırslandığım kadar hayatımda hiçbir kimseyi Öldürmeye o denli hırslanmadım. Her ne kadar ben onun kötü huyluluğuna ve kendi kavmin arasında sevilmeyen biri olduğuna dair bir bilgim olmasada, Onun hakkında Allah Rasûlünün " Rasûlüllah'ın yüzünü kana bulayan kimseye Allah'ın öfkesi pek şiddetli olmuştur" buyurması benim için kafi delil idi.310[75]
Ma'mer, Zührî -Osman el-Cezerî- Miksem (b. Bücra) isnadıyla Miksem'in şöyle dediğini rivayet ediyor:
- Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, ön yan dişlerine taş atıp onları kırdığı zaman Utbe'ye beddua etmiş ve:
"Allahım! Üzerinden bir yıl geçmeden Utbeyi öldür" buyurmuştu. Gerçekten bu bedduanın üzerinden bir yıl geçmemiştiki Utbe kâfir olduğu halde ölüp cehennemi boyladı.
Lakin bu rivayet Miksem'in sahabe olmaması yüzünden "Mürsel" dir. 311[76]
İbni Vehb, Amr b. el-Haris'ten naklediyor. Bana Ömer b. es-Sâib'in anlattığına göre kendisine şu bilgiler ulaşmış:
308[73] İbni Hişam 3/156; Tabert 2/515; Beyhakî Delâil 3/264. Zehebî bu rivayeti Vakîdî'den direk değil, Beyhakî aracılığıyla verir. Vakîdî'nin rivayetinde şu ilaveler vardır: "Abdullah b. Şihab, Safvan b. Ümeyye'ye rastladığında Safvan kendisine: "çok tasalandın, ayakların yere indi! Muhammed'e bir kılıç indirip de şu tabanın altında çıkan (şe'fe) çıbanını kesip atman mümkün olmadı mı? Halbuki Allah sana o İmkânı vermişti." deyince Abdullah b. Şihab onu, "sen Muhammed'i gördün mü?" dedi. Oda, "evet sen onun tam ya-nıbaşjndaydın" deyince, "Vallahi onu görmedim. Allah'a yemin ederimki o bizden esirgenmektedir. Biz dört kişi onu Öldürmek üzre anlaşıp kararlaştırarak yola çıktık, lakin bir türlü ona ulaşamıyoruz" dedi. Vakîdî Meğazî 1/238.
309[74] Vakîdî 1/244; Beyh. Delâil 2/265.
310[75] İbni Hişam 3/167; Taberi 2/519; Tahavî Meaniü'l asar 1/502; Beyh. Delâil 3/265; Taberanî 10/366; Müsned 1/288; İbni Hibban Mevarid 2212; Vakidî Megazî 1/245.
311[76] Taberi Tefsir 4/58; Abdürrezzak Musannef Beyhaki Delâil 3/265.
Ravi Miksem Tabiinin meşhurlarından biridir. Onu yalnız İbni Harun zayıf saymıştır. İbni Abbas ve Emsali sahabeden nakli vardır. Buharı bu zatı hem "Zuafa" adlı eserine almış hemde sahihinde Miksem -ibni Abbas isnadıyla "Efendimizin hacamat olduğu" hadisini nakleder. Zehebi Mizanında bu duruma hayretini belirtir.
Ebû Saîd el-Hudrî'nin babası (Mâlik b. sinan), Uhut harbi günü Peygamberimiz yaralandığında, Onun yarasını emip cerahati temizlemis ve yeri bembeyaz olmuştu. Kendisine "emdiğini tükürsene" denilmişti, Oda, "Hayır! Vallahi onu asla tükürmem" demiş sonra durmadan dönüp çarpışmaya gitmişti. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.):
"Cennet halkından bir kimseyi görmek isteyen, şu adama baksın" buyurdu. Mâlik b. Sinan orada şehit oldu.312[77]
İbni İshâk'ın nakline göre Hassan b. Sabit (r.a.) şu şiiri söyledi:
1- Allah (c.c), bir toplumu, yaptıkları ile mükâfatlandırdığı ve şark ve garbın sahibi Rahman onlara yardım ettiğinde..
2- Ey Mâlikoğlu Uteyb! Rabbim seni rüsvay etti ve seni ölümden önce yok eden sayhalardan biri ile karşılaştırdı.
3- Bile bile Nebî (s.a.v.)'nin yüzüne vurmak için sağ elini uzattın ve Onun yüzünü kanattın, böylece bir çok silahla parçalandın.
4- Belalardan biri başa gelince dönecek olduğun menzilini ve Allah'ı hatırlasan olmazmıydı.313[78]
İbni İshâk, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'den nakleder ki; Utbe, Nebî (s.a.v.) ön dişinden sağ ait dişine vurup kırmış ve alt dudağını yaralamış idi. Abdullah b. şihâb'da Efendimizin yüzüne vurarak alnında yara açmıştı. İbni Kamie ise Efendimizin yanağını yaralamıştı. Miğferin halkalarından ikisi yanaklarına batmıştı. Efendimiz o esnada Ebû Amir denilen mtişriğin, Müslümanları düşürmek için kazmış olduğu çukurlardan birinin içine düştü. Ali, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın elini tuttu, Talha'da kalkmasına yardımcı oldu'da Nebî (s.a.v.) ayak üzerine doğ-rulabildi. Ebû Saîd el-Hudrî'nin babası olan Malik b. Sinan (r.a.)'da emerek yaradaki kanlarını temizledi ve o kanları (tükürmeyip) yuttu. Rasûlüllah (s.a.v.)'de:
"Kanı kanıma dokunana ateş dokunamaz" buyurdu.
Lakin bu "Munkatı" bir isnaddır.314[79]
Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer anlattı ki; "Uhut harbinde RasûIülİah (s.a.v.), kendi yayı ile o kadar ok attı ki, yayın iki ucu eğrilip kırıldı. Bu yayı Katâde b. Nu'man hatıra olarak aldı. Hâlâ da yanında duruyor. O gün Katâde'nin gözü çıkıp yanağı üzerine düştü ve orada sallanıp kaldı. Asım b. Ömer'in bana anlattığına göre, Rasûlüllah (s.a.v.) elleri ile O gözü alıp yerine koydu. O göz Katâde'nin en güzel ve en keskin gören gözü haline geldi.315[80] -Bu konuda Vakîdî'de, Musa b. Ya'kub ez-Zemeî, Halası -ve halasının Annesi isnadiyla Mikdad b. Amr'dan şöyle nakleder:- Ben,
312[77] Beyhakî Delâi! 3/266; Bey. Sünen-i Kübra 4/83.
313[78] İbni Hişam 3/157; Hassan b. Sabit Divan sayfa 191.
314[79] Taberanî 6/41; İbni Hişam 3/156; İbni İshak, Ebû Sâİd el-Hudriyi görmesi zaten imkansız.
Arada en az iki kişi senetten koparılmış oluyor. Haberi Vakidide 1/244'de İsnadstz olarak verir. Hadisin metnini biraz değişik farklarla 247 de nakleder.
315[80] İbni Hişam 3/ ; Taberî 2/ ; Beyhakî Delâil 3/251; Vakîdî Meğazî 1/242.
Rasûlüllah'ı Uhut harbinde bazen yayından ok atarken, bazende taş atarken gördüm. Nihayet araya
girilinceye kadar bu böyle sürdü, Rasûlüllah yerinden hiç kıpırdamadan öylece sabit kalmıştı. Zaten
o kendisi ile birlikte kaçıp dağılmadan, sabreden bir topluluğun arasında idi.316[81]
Lâkin bu son iki hadis de zayıftır. Bu iki hadise göre Efendimiz bizzat ok atmış olmaktadır.317[82]
Vasit şehrinin konuğu Süleyman b. Ahmed anlatıyor: Bana Muhammed b. şuayb anlattı ki, kendisi
îshâk b. Abdullah b. Ferve'yi Iyaz b. Abdillah b. Sa'd b. Ebî Serah-ı, Ebû Said el-Hudrî aracılığıyla
Kata'de b. Nu'man'dan şunları anlattığını işitmiş: -Katâde Ebû Saîd'in anadan kardeşi idi- Katâde'nin
Uhut günü gözü çıkmış, o da bu gözü alıp Nebî (s.a.v.)'ye getirmiş. Nebî (s.a.v.) o gözü yerine
koymuş ve göz eskisi gibi kusursuz bir hale gelivermiş.318[83]
Yahya el-Hınnânî derki: Bize Abdürrahman b. el-/asîl, Âsim b. Ömer b. Katâde -bunun babası Ömer
b. Katâde isnadıyla Katâde b. Nu'mân (r.a.)'dan şöyle nakletti:
-Katâde (r.a.)'nin Bedir harbinde gözüne darbe isabet etmiş ve gözbebeği çıkıp yanağı üzerine
akmıştı. Onu kesip atmak istediler ve gelip Nebî (s.a.v.)'ye sordular. Nebî (s.a.v.)'de "hayır!
kesmeyin" buyurup Katade'yi çağırttı ve avucurmn içi ile onun göz bebeğini yerine koydu. Artık
Katâde hangi gözünün yaralandığını bilmiyordu.
İkinci ravî Abdürrahman b. el-/asîl'de bu olayın Uhut değil Bedir günü olduğunu söyler.319[84]
Musa b. Ukbe anlatıyor;
- Huzeyfe b. el-Yemân'ın babası olup, Ensar'ın Halit'i (anlaşmalısı) olan Huseyl b. Cübeyr (r.a.) Uhut
günü Müslümanlar tarafından -yanlışlıkla- vurulup öldürüldü. İddiaya göre harp sırasında kimin
vurduğu belli olmadı. Huzeyfe onun kanını, vuran kimseye sadaka olarak bağışlayıp kan davası
gütmedi."320[85]
Musa b. Ukbe, "o gün Müslümanlardan şehit edilenlerin toplamı kırkdokuz kişidir. Müşriklerden
öldürülenlerin sayısı da on altı kişidir" demektedir.321[86]
316[81] Vakîdî Meğazî 1/240; Vakîdî, "bunlar 14 kişi olup yedisi Muhacirin'den yediside Ensar'dandır" diyerek bunların adlarımda verir.
317[82] İbni İshâk'ın haberi "Munkatî" dir. Asım b. Ömer Meğazî sahib biri olup sika ise de hicri 120'lerde ölmüş biri olup bu olayı görmesi veya görenlere yetişmesi
söz konusu olmaz. Vakîdî'nin haberindeki Musa b. Ya'kub'da Sedûk biri olup hıfzı kötü idi. Halası ve babasının annesi kimdir? Haberin her ikiside sahih rivayetlere
aykırı düşmektedir.
318[83] Darakutnî… Beyhakî Delâil 3/253; Vakîdî 3/242 de bunu benzer bir rivayet yapar.
319[84] Beyhakî Delâil 3/252. Beyhakî aynı yerde Malîk b. İsmail vasıtasıyla bu îbnü'l Üasîl'den ayrı bir rivayet daha verirki ikiside birdir. Her iki rivayette Bedir diye
geçtiği için Beyhaki Onu Bedir harbinde de zikreder. Zehebî ise lafzın yanlış olduğu kanaatıyla onu buraya a-lır. Burada Vakîdî Meğazî 1/242'de Beyhakî aynı yerde
Vakîdî'ye varan bir isnadla şunu nakleder:
- Katâde derki: "gözümden yaralanınca Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanına geldim ve "Ey Allah'ın Rasûlü! Benîm nikahım altında genç ve güzel bir kadın var, ben onu
seviyorum, o da beni seviyor. Gözüm sebebiyle benden nefret edeceğinden korkuyorum" dedim Rasûlü Ek rem'de gözümü yerine koydu. Gözüm eski haline geldi
ve görmeye başladım. Üzerinden ne gece ne de gündüzden bir saat geçti."
Sa'd yaşlandığında da, "vallahi, gözlerimin en iyi göreni" derdi. Gerçektende gözlerinin en güzeli idi.
320[85] Bey. Delâil 3/218; Musa b. Ukbe'nİn Zühri aracılığıyla yaptığı aynı yerdeki Urve rivayetinde, "O gün Müslümanlar yanılarak düşman diye Huseyli öldürdüler.
Huzeyfe "a-man o babam der, o babamdır" desede onu duymadılar. Huzeyfe "Allah size acısın O rahim ve rahmandır" dedi" şeklinde bir İzahı da vardır.
321[86] B. Delâil 3/219, 279; Urve ise, 44 kişidir, der.
İbnü Lehî'a, Ebû'I Esved aracılığıyla Urve b. Zübeyr'in, "O gün Übey b. Halef denen müşrik öldürme
kastı ile Rasûlüllah (s.a.v.)'m üzerine hücum etti. Mus'ab b. Umeyr onu karşıladı. Çarpışmada Übey,
Mus'ab'ı şehit etti. Rasûlü Ekrem miğferle zırh boşluğu arasındaki yerden onun köprücük kemiğini
gördü ve mızrağıyla oraya dürterek onu atından düşürdü. Oradan herhangi bir kan çıkmadı.
Arkadaşları gelip onu yüklenip götürürken oda acı acı böğürüyordu.322[87]
Bu kıssanın bir benzerini de Zührî, Said b. Müseyyep'ten nakletmiştir. 323[88]
Aynı haberî Vakıdî'de Yunus b. Muhammed, Asım b. Ömer b. Katade, Abdullah b. Ka'b b. Malik
isnadıyla Ka'b b. Malik (r.a.)'den nakletmiştir.324[89]
- İbni Ömer (r.a.) derdiki; Ubey -Mel'ûnu- Rabığ vadisinin ortalarında bir yerde öldü. Ben gecenin
ilerlediği bir saatte Rabığ vadisindeki bir obadan geçiyordum; birde baktım ki önümden bir alev
yükseliverdi. Ben bundan korkaladım. Birde ne göreyim o ateşin içinden zincire vurulmuş bir adam
zincirlerini sürüyerek çıktı ve "su su, yandım!" diye bağırıyor, bir başkası da, "sakın ona su verme!.
O Allah Rasûlünün katlettiği kişi olan Ubey b. Haleftir." diyordu.
Abdürrahman b. Ebî'z Zinâd da babası aracılığıyla Ubeydullah b. Abdullah b. utbe'nin İbni Abbas
(r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet eder:
- "Rasûlüllah (s.a.v.) hiç bir yerde Uhut'ta almış olduğu destek gibi bir yardımı Allah'tan almamıştır"
Ubeydullah derki, "biz bunu duyunca kabul etmedik." İbni Abbas'ta, "Benimle bu söylediğimi red
edenler arasında Allah'ın kitabı şahit olsun. Allah Uhut günü hakkında Kur'an'da "Kendi izniyle
onların "kökünü kazıdığınız" sürece Allah (c.c), size olan va'dini tasdik etmiştir"
âyetindeki "El-Hass, kökünü kazımak" "öldürmek" anlamına gelir. "Ta ki, siz korktunuz ve size
sevdiğinizi gösterdikden sonra verilen emir hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz" (A!-i İmrân âyet:
152) âyetindeki, "isyan edenler'den" kasdedilen Uhut günü okçu olarak gözetlemeye
bırakılanlardır. Nebî (s.a.v.) onları münasib bir yere yerleştirmiş ve:
"Siz bizi arkadan koruyun. Bizim öldürüldüğümüzü görseniz bile sakın yerinizden ayrılıp bize
yardıma gelmeyin. Bizim onları yenip ganîmeti bölüştüğümüzü görseniz bile sakın bize katılmayın"
buyurdu.
Rasûlüllah (s.a.v.) zaferi kazanıp ganimeti almaya başlayınca, müşrik ordugahı da ordusuz kalınca,
bu okçular tepeden inip ordugaha gelerek yağmalamaya giriştiler. -İbni Abbas burada iki elinin
parmaklarını birbirine geçirerek,- işte Rasûlüllah'ın ashabı bu şekilde birbirine kenetlenmiş bir
halde idi. Lakin okçular o tepeyi boşaltınca, iki tepe arasındaki gedikten müşrik süvarileri
Rasûlüllah'ın ashabına arkadan saldırınca ortalık karmakarışık oldu ve -ashab- müşrikleri
tanıyamadı, rast gele birbirlerine girdiler. Bu yüzden pek çok Müslümana şehid oldu. Gündüzün ilk
saatlerinde ise zafer Allah Rasûlü ile ashabında idi. Hatta müşriklerin yedi yahut dokuz tane
322[87] Burası önceki bölümde daha etraflıca geçmişti. Beyhakî Delâil 3/259.
323[88] Beyhakî Delâil 3/211; Vakıdî 1/250; tbni Sad Tabakat 2/46.
324[89] Vakîdî 1/251.
sancaktan öldürülmüş idi. Müşrik atlıları arkadan saldınpta, Müslümanlar dağa doğru kaçışmaya başlayınca da, şeytan olanca sesi ile "Muhammed öldürüldü" diye bağırdı. Bu söz doğrumu, değilmiş, kimse şüpheye bile vakit bulamadı. Sonra İbni Abbas hadisenin gerisini diğer rivayetlerdeki gibi anlattı.325[90]
Saîd b. Arâbe de Katâde aracılığıyla Enes (r.a.)'ten Ebû Talha (r.a.J'nın şöyle dediğini rivayet ediyor:
- Uhut günü Ben, (Allah'ın Aİ-i îmran Sûresi âyet 154'de "Sonra o üzüntünün ardından size bir güven ve bir uyku indirdi ki -O- sizin bir bölüğünüzü buruyordu. Bir bölüğünüz de can derdine düşmüştü......"
diye belirttiği) uykunun bürüdüğü gurup arasında idim. Hatta kılıcım elimden kaç kere yere düştü, o düştü ben aldım, o düştü ben aldım.326[91]
Hammad b. Seleme, sabit el-Bünânî- Enes (r.a.) isnadıyla Ebû Talha (r.a.)'dan: "Uhut günü başımı kaldırdım ve etrafıma bakmaya başladım. Uykunun bastırmasından dolayı onlardan kalkanının altında gözlerini açıp kapamayan hiç kimse yoktu. İşte bu Kur'an'da ki,
"Sonra o üzüntünün ardından size bir güven, bir uyku indirdi -ki- sizin bir bölüğünüzü buruyordu. Bir bölüğü de can derdine düşmüş......." âyetinde belirtilen durum idi.327[92]
Yahya b. Abbad b. Abdillah b. Ez-Zübeyr, babası Abbad- dedesi Abdullah isnadıyla Zübeyr (r.a.)'in: "Vallahi -uhut günü- beni uyku bürümüş bir halde, sanki Mu'tib b. Kuşeyr'in sözlerini işitir gibiydim; ama sanki rüyada işitir gibi bir haldeydim. O "Bize bu işten bir şeyler -düşecek- olsaydı burada öldürülmezdik (Âl-i îmran: 154)" âyetini okuyor gibiydi.328[93]
Zührî, Abdurrahman b. Misver b. Mahreme aracılığıyla babası Misver'in, "Uhut günü üzerimize uyku indirilmişti." dediğini rivayet eder.329[94]
İbni İshak, Asım b. Ömer b. Katade, Zührî ve bir gurup âlimden şöyle dediklerini nakleder:
-Uhut günü bir imtihan ve arınma günü idi. Allah(cc), Uhut harbiyle inananları denedi, dili ile İslâm olduğunu söyleyen münâfıklarıda mahvetti. O, Allah’ın nice kimselere şehitlik ikram ettiği bir gündür. Uhut harbi hakkında âl-i İmran Surêsinde altmış kadar âyet indirilmiştir.330[95]
El-Medînî, Selâm b. Miskîn-Katade isnadıyla Said b. Müssüyyeb’in şöyle dediğini nakleder:
-Rasûlü Ekrem’in bayrağı, Hz. Aişe ait olan, söyah renkli Mınt denilen bir üst giysiden bozularak yapılmıştı. Ensar’ın bayrağına Ukâb adı verilmişti. Sağ cenahın başında Ali ‘r.a.) vardı. Sol cenah üzerinde ise el-Meysere b. El-Münzir b. Amr es-Sâidî vardı, Zübeyr b. elAvvâm da ortadaki bir gurup
325[90] Daramı Sünen-Beyhakî Delâil 3/271; Taberî Tarih 7/282; Taberî Tarih 2/; Vakidî bunun başındaki İbni Abbas'm sözünü kısaca "derierki" diye alır 1/229.
326[91] Buharı Meğazî 64/21. Hadis no 4068; Tefsîrî Âl-i tmran/U; Müsned 4/29; Beyh. Delâil 3/272.
327[92] Bey. Delâil 3/273.
328[93] Beyhakî Delâil 3/273; Vakidî 1/296.
329[94] Beyhakî Delâil 3/274; Taberanî cl-Evsat Mecma uz-Zevaid 6/117.
330[95] İbni Hişam 3/181; Beyhakî Delâil 3/274; Zehebî haberin baş kısmını alır.
insanın başında idi. Bir rivayete göre ordununu kalbi mesafesindeki kısmın başında Mükdâ7 b. Amr ile Hz. Hazma b. Abdri’l Muttalib vardı. Allah cümlesinden razı olsun.
Kureşx müşriklerinin sancaktarı Talha b. Ebî Talha idi. Harp başlar başlamaz Hz. Ali onu öldürdü. Yere düşen sancaklarını Sa’d bs. Ebî Talha aldıysa da Sa’d B. Mâlik (r.a.) onu öldürdü. Bu kere sancağı kardeşi Osman b. Ebî Talha aldıysa da onu da Asım b. Sâbit b. Ebî’l aklah öldürdü. Sancaklarını Cülûs b. Talha aldı. Onu da yine İbni Ebî’l Aklah öldürdü.
Sonra sırasıyla bayraklarını Talha’nın oğulları Kilâb sonrada Haris aldı. Bu ikisini de, beni Zafer kabilesinin anlaşmalısı olan Kuzman öldürdü. Bayrak Era b. Abdi xüreyh’in eline geçti, bu kezde onu Mus’ab b. Umeyr (a.a.) öldürdü. Bayraklarını bu kez Ebû Yezîd b. Umeyr el-Abderî, bir rivayete göre Abdüddar oğullarından Habeşli bir köle –almış sada onuda Kuzman öldürdü.331[96] İbni İshâk der ki: Böylece müşriklerin sancağı yerde sahipsiz kaldı, onu kimse almadı. Artık yenilgi Kureyşe ait idi.332[97] Mervân b. Eymen, Ubeydillah b. Rifâ’a ez-Zurakî aracılığıyla babası Rifâ’a’nın şöyle dediğini anlattı:
-Uhut harbi başlayıp da müşrikler defedilince Rasûlüllah (s.a.v.) bize: “Haydi!, düz durunda Rabbime sena edeceğim” buyurdu. Ashab da arkasında saf bağladı. Peygamberimiz (s.a.v.)de şöyle dûa etti:
Állah’ım! Bütün Hamdler sana yapılır. Allah”ım senin salıverdiğini tutan olamaz, ırak ettiğini kimse yakın, yakın ettiğini kimse ırak edemez. Verdiğini verditmeyecek, verditmediğini verdirecek kimse olamaz, Allah’ım bize bereketlerini indir, senden değişmeyen ve devam eden sürekli ni’metlerini isterim bize verdiğin şeylerin kötülüklerinden ve bize yasakladıklarıyın şerrinden sana sığınarak Allah'ım! Allah'ım! Bize imânı sevdir, kalblerimizde onu parlat. Bize küfrü fasıklığı ve isyanı çirkin göster ve bizi doğru yola ulaşanlardan eyle.
Allah'ım! Bize Müslümanca Ölüp, Müslümanca dirilmeyi nasib et ve bizi fitnelere düşmeden rüsvay olmadan salih kullarına dahil et!
Allah'ım! Kendilerine kitab verilen kâfirleri kahret Ey İlahî hakikî..... "
İşte bu dûa -burada söylenmiş bir rivayet olarak- Münker bir hadistir. Buharı ona "El-Edebül Müfred" adlı eserinde Alî b. el-Medînî vasıtasıyla Mervan'dan rivayet etmiştir.333[98]
Uhut Şehitlerinin Sayısı
Daha önce Buharî'nin Berâe hadisinde; "Müşrikler bizden yetmiş kişiyi şehit etti" rivayeti geçmişti.334[99]
Hammed b. Seleme, Sabit aracılığıyla Enes (r.a.)'ten şöyle dediğini naklediyor: Yâ! Ensardan nice
331[96] Vakîdî bu bölümü daha tefsilatlı ama rivayet zinciri olmadan verir. Meğazî 1/225,228.
332[97] İbni Hişam 3/
333[98] Müsned 3/424. Buharı El-Edebü'I Müfred h. No 699; Hâkim 1/506, 3/23; Taberânî 5/40; Ebû Nüaym Hılye 10/128;
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/249-274
334[99] Buharı Megazî 64/18.
şehit olan yetmiş kişi. Yetmiş tane Uhut harbinde, yetmiş kişi Bi'ri Mâûne faciasında, yetmiş kişi
Mûte harbinde yetmiş tanede Yemame savaşında şehit verdik.335[100]
Abdürrahman b. Harmele, Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini anlatır: Üç yerde, Ensardan yetmişer
yetmişer şehit verildi. Uhut günü, Yemâme günü ve Ebû Ubeyd köprüsü günü.336[101]
İbnü Cüreye anlatıyor: Bana Ömer b. Ata, İkrime aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'tan "Siz -Bedir
harbinde- onların iki mislini onlara uğrattınız" âyetini izah ederken, "Müslümanlar Bedir'de
müşriklerden yetmiş kişiyi öldürdü yetmişini de esir aldı. Müşrikler de Uhut günü Müslümanlardan
yetmiş kişi öldürdüler. İşte "siz onların iki katını onlara uğrattınız (Âl-i İmran: 165)" âyetinin
anlamıdır" dediğini nakleder.337[102]
İbnü Lehî'a ise Ebu'l Esved aracılığıyla Urve b. Zübeyr'in: "Uhut harbinde, Rasûlüüahla birlikte olup
şehit düşen, Kureyş muhacirleri ile Ensar'ın toplamı kırk dört yada kırk yedi kişiden ibarettir" (Bedir
günü müşriklerden öldürülen ve esir edilenlerin sayısı seksensekiz kişiydi.) Uhut günü müşriklerden
öldürülenlerin toplamı ondokuz kişiydi" dediğini nakleder.338[103]
Musa b. Ukbe ise: "Kureyş ve Ensar Müslümanlardan şehit olanların toplam sayısı kırkdokuzdur"
der.339[104]
İbni İshak da, "Muhacir ve Ensar olarak Uhut'ta şehit düşen Müslümanların toplam sayısı altmış beş
kişidir. Müşriklerden öldürülenlerin toplamı da yirmi iki kişidir.340[105]
Ben (Zehebî) derim ki: Bunlar arasında "yetmiş" diyenlerin görüşü doğrudur. Meğazî yazarlarının bu
sayılarda ayrı ayrı görüş belirtmeleri, şehitlerden isimleri bilinebilenlere göre saymış olmalarına
hamledilir. Zira onlar şehit düşenleri sülalelerine göre saymışlardır.341[106]
İbni îshâk anlatıyor:342[107]
Muhacirîn'den Şehit Düşenler
1- Hamza b. Abdülmuttalib.
335[100] Beyhakî Delâii 3/277.
336[101] Beyhakî Delâii 3/277; Vakîdî 1/300 (de Yahya b. Saîd- İbnül Müseyyeb isnadıyla) Beyhakî burada şu ilave bilgiyi verir ki Önemlidir:
- İbrahim b. Münzir derki: "Sabit'in Enes (r.a.) yaptığı rivayette (iki nolu dipnottaki) geçen hadiste yanlışlık vardır. Ma'ruf olan bu rivayettir."
337[102] Taberî Tefsîr 7/373; Beyhakî Delâii 3/278.
338[103] Beyhakî Delâİl 3/280. Parantez arasını Zehebî atlamış biz onu Beyhakî'den ikmal ettik.
339[104] Beyh. Delâil 3/279.
340[105] İbni Hişam 3/191; Beyhakî Delâil 3/279, 280.
341[106] Beyhakî derki: "Berâe b. Azib (r.a.) ile Enes b. Mâlik (r.a.)'lerden mevsul olarak nakledilen hadislere uygun olan görüşler doğru olmaya daha layıktır." Delâil
3/279.
342[107] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/274-276
2- Abdû-şems oğullarının antlaşma-hsı Abdullah b. Cahş b. Riâb el-Esedî. (Rasûlüllah'm halası oğlu) Bu ikisi (Hamza ile Abdullah) aynı harbe defnedildiler.
3- Mus'ab b. Umeyr,
4- Osman b. Osman, Osman'ın lakabı şemmas'tır. Nesebi şudur: Osman b. Osman b. eş-şerîd b. Süveyd b. Heremî b. Amir b. Mahzûm el-Kureşî, el-Mahzûmî. Utbe b. Rabî'a'nın kız kardeşi oğlu olup, Habeş hicretine katılmış ve Bedir harbinde bulunmuştur. Tatlı yüzlü bir görüntüye sahib olduğu için kendisine "şemmâs " denmiştir.343[108]
Ensar'dan Şehit Düşenler
1- Amr b. Muâz b. Nu'man el-Evsî. Bu zat Sa'd b. Muâz (r.a.)'ın kardeşidir.
2- Amr'ın kardeşinin oğlu Haris b. Evs b. Muâz.
3- Haris b. Enes b. Râfi'.
4- Umara b. Ziyad b. es-Seken.
5- Sabit b. Vakş'ın oğlu Seleme,
6- Kardeşi Amr b. Sabit.
7- Bunların amcası Rifâa b. Vakş.
8- Sayfî b. Kayzî.
9- Hubab b. Kayzî.
10- Abbâd b. Sehl.
11- Ubeyd b. et-Teyhân,
12- Habib b. Zeyd.
13- İyas b. Evs. Bunlar el-Eşhel kabilesine mensubtur.
14- Huzeyfenin babası Yemân. Bu zat El-Eşhel ile antlaşmalı idi.
15- Yazid b. Hatıb b. Ümeyye ez-Zaferî.
16- Ebû Süfyan b. el-Haris b. Kays.
17- Cenazesini meleklerin yıkadığı Hanzala b. Ebî Âmir er-Râhib.
18- Malik b. Ümeyye,
343[108] Vakîdî bu ismi "Şemmâs b. Osman" olarak verir. Ibni Hacerde El-İsabe adlı eserinde onu "Şammas b. Osman" olarak alır. El-İsabe 2/155. no 3919; İbni Sa'd'da 2/42 aynı şekilde alır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/276
19- Avf b. Amr.
20- Ebû Habbe b. Amr b. Sabit.344[109]
21- Abdullah b. Cübeyr b. Nu'mân.
22- Enes b. Katade.
23- Hayseme, bu zat Sa'd b. Hayseme'nin babasıdır.
23- Onun antlaşmahsı Abdullah b. Seleme el-Aclanî,
24- Sübey1 b. Hatıb b. el-Hâris.
25- Bunun antlaşmahsı olan Mâlik b. Evs.
26- Umeyr b. Adiy el-Hıtmî. îşte bunların hepsi Ensar'ın Evs kabilesindendiler. Ensar'ın Hazreç kabilesinden şehit olanlar şunlardır:
27- Amr b. Kays en-Neccârî.
28- Oğlu Kays b. Amr.
29- Sabit b. Amr b. Zeyd.
30- Âmir b. Mahled.
31- Ebû Hübeyre b. el-Haris b. Alkame.
32- Amr b. Mutarrıf.
33- İyas b. Adiy.
34- Evs b. Sabit (Hasan b. Sabit'in kardeşi olup şeddâd b. Evs'in de babasıdır)
35- Enes b, Nadr b. Damdam.
36- Kays b. Mahled. Bunların onu da Neccaroğullarmdandır.
37- Neccar oğullarının kölesi Keysan.
38- Seleme b. Haris.
39- Nu'man b. Abdiamr. Bu son ikisi Dinar b. Neccâr oğullarmdandır. Haris b. Hazreç oğullarından şehid olanlar:
40- Harice b. Zeyd b. Ebî Züheyr.
344[109] Matbu nüsha "Ebû Hayye" der. Bu, orjinal Ayasofya el yazma nüshasında da böyledir. Ancak Zehebî merhum Tecrîd-i Esmaûs-Sahabesinde 1732 nolu tercemede "Ebû Habbe el-Ensarî el-Evsî el-Bedri" dedikten sonra "ya ile Ebû Hayye veya nun ile Ebû Hanne denilmiş İsede doğru olanı "be" harfi ile "Ebu Habbe" dir. Adı, "Amir, Malik veya Sâbİt diye çeşitli şekilde söyleyenler vardır. Uhutta şehit düşmüştür" der. İbnü Abdİl Ber "el-İstîab" adlı esennde îbni HaceiMe "El-İsâbe"sinde bunu doğrularlar. Bu yüzden ben "Ebû Habbe"yi seçtim.
Hudra oğullarından şehid olanlar:
41- Sa'd b. Rabî1 b. Amr b. Ebî Züheyr.
42- Evs b. Erkam b. Zeyd. (Zeyd b. Erkam'ın kardeşi.)
43- Malik b. Sinan.
44- Saîd b. Süveyd.
45- Utbe b. Rabî. Sâide oğullarından şehid olanlar:
46- Sa'lebe b. Sa'd b. Malik.
47- Sakif b. Ferve.
48- Abdullah b. Amr b. Vehb.
49- Saide oğullarının Cüheynelilerden antlaşmahsı olan Danıra,
Hem Avf b. el-Hazreç oğullarından hemde Salim oğullarından sayılan şehitler.
50- Amr b. İyas.
51- Nevfel b. Abdullah.
52- Ubâde b. el-Haşhâş.
53- Abbâs b. Ubâde b. Nadle.
54- Nu'man b. Mâlik.
55- Bunlarla antlaşması olan Mücezzer b. Ziyâr el-Belevîb Eİ-Hubelî oğullarından şehit düşen:
56- Rifaa b. Amr. Sevad b. Mâlik oğullarından şehid olan:
57- Malik b. İyâs. Seleme oğullarından şehid olanlar:
58- Abdullah b. Amr b. Itıram.
59- Amr b. el-Cumûh b. Zeyd b. Hıram. Bunlar birbirinin hem akraba hemde âhiret kardeşi idi. Her ikiside aynı kabre defnedildi,
59- Hallad b. Am b. el-Cumûh.
60- Hallad'ın kölesi olan Esîr,
61- Amr'ın kölesi Ebû Eymen. Sevâd b. /unm oğullarının şehitleri:
62- Süleym b. Amr b. Hadîde.
63- Süleym'in kölesi Antere.
64- Süheylb.Kays. Züreyk oğullarından şehit edilenler:
64- Zekvan b. Abdi Kays,
65- Ubeyd b. Mualla b. Levzân. İbni İshâk derki: Âsim b. Ömer b. Katâde, Uhut günü.
66- Sabit b. Kays b. Vakş ile, (67, 68) İki oğlunun da şehit düştüğünü iddia ediyor.345[110]
Vakîdî'de "el-Meğazî" adlı eserinde bizim burada verdiğimiz isimlerden başka bir takım kimselerin adını verir.346[111]
Yeman (Huseyl) İle Sabit B. Vakş'ın Şehit Oluşları
Bekkâî, İbni îshâk'dan naklediyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde, Mahmud b. Lebîd'in şöyle anlattığını bahsetti:
- Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.), Uhut'a harbetmeye gittiği zaman, pek yaşlı bir durumda bulunan, Huzeyfe b. el-Yeman'ın babası ile Sabit b. Vakş'ı kadınlar ve çocuklarla birlikte Medine'deki kulelerden birine çıkarmışlardı.
İşte bu ikisinden biri diğerine: "Babasız kalasıca! Ne bekliyoruzş Vallahi ikimizinde eşeğin su içimi arasmdakinden fazla bir ömrü kalmadı. Biz bu gün yada yarın, yok olup gidecek haşarattan ibaretiz. Kılıçlarımızı alıp çıksak olmazmış Belki Rasûlüllah (s.a.v.)'a katılınzda, Allah bize onun Rasûlü ile beraber iken şehitlik nasib eder" dedi. Böylece yola çıkıp insanlara katıldılar, lakin ashab, bu yeni gelenlerin kim olduğunu bilemediler, böylece Sabit'i müşrikler şehid ederken, Huseyl'i de Müslümanlar yanlışlıkla öldürdü.347[112]
Kuzman'ın Ölüşü
Yine İbni îshak derki: Âsim b. Ömer b. Katâde şöyle anlattı:
- Kimlerden olduğu bilinmeyen ve aramıza iltica eden "Kuzman" denen bir adam vardı. Kuz'man kendisine bahsedilince Rasûlüllah (s.a.v.): "O Cehennem halkmdandır" buyurmuş idi.
Uhut harbi günü tek başına yedi sekiz tane müşrik öldürmüş idi. Kuzman çok kuvvetli bir kişiydi. Çarpışırken yara aldı. Kendisini za--fer oğullarının yanma götürdüler ve ona: "Yâ Kuzman! Vallahi bu gün imtihan oldun. Haydi bize müjde ver" dediler. O da, "neyin müjdesiniş" Vallahi ben sadece ve sadece kavmimin şerefini kurtarmak için savaştım. Öyle olmasa asla savaşa katılmazdım" dedi. Yarası iyice ağrısını artırınca, bir ok alarak kendi kendini öldürdü.348[113]
345[110] İbniHişam 3/189, 191.
346[111] Vakidî Meğazî 1/300-303.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/276-279
347[112] İbni Hişam 3/167; Taberî 2/26; Vakîdî 1/232.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/279
348[113] İbni Hişam 3/168. İbni İshâk orada şu ilaveyi verir:
- Onun intihar ettiği Peygamberimize bildirilince; "Ben, gerçek bir Peygamber olduğuma şehâdet ederim." dedi. Taberî 2/26; Müslim 105; Müsned 4/135, 5/332; Taberânî 19/83; Beyhakî Sünen-i Kübra 8/197; Bey. Delâil 4/253; Buharı Meğazî 64/38 h. no 4202 de buna benzer bir hadiseyi Sehl b. Sa'd (r.a.)'tan "Kuzman"
Muhayrık'ın Ölümü
İbni İshâk sözüne şöyle devam eder:
- O gün öldürülenlerden biri de Muhayrık idi. Bu zat Sa'lebe b. Faytûn oğullarından biri idi. Uhut harbi başladığı gün O, "Ey Yahudi topluluğu! Vallahi siz, Muhammed'e yardım etmenin üzerinize vacib olan bir hak olduğunu biliyorsunuz" dedi. Yahudiler'de, "iyi ama bu gün, cumartesi günüdür -tatilimiz var çarpışamayız-" dediler. Muhaynk da, "Bu gün sizin cumartesiniz diye bir şey olamaz." deyip atını ve harp malzemelerini alıp, "Eğer vurulacak olursam malım Muhammed'indir, onu dilediği gibi tasarruf eder" dedi, sonra da Allah Rasûlünün yanına hareket etti, ölünceye kadar Peygamberin safında çarpıştı.
İbni İshâk derki: Bize ulaştığına göre Nebî (s.a.v.):
"Muhayrık yahudilerin en hayırlısıdır." buyurmuştur.349[114]
Hind'in Ölüleri Parçalaması
Utbe kızı Hind ile beraberindeki kadınlar oradaki şehitlere, "müsle" denen organ kesme işlemine başlayıp, onların kulak ve burunlarını kesip alıyorlardı. Hatta Hind, erkek burun ve kulaklarından -kadınların ayak bileğine taktıkları- Halhal bile edinmişti. Hind, Hamza (r.a.)'nın ciğerini deşmiş, onun bir parçasını ağzına alıp çiğnemiş, içi kabarıp onu yutamayınca ağzından atmıştı. Sonra Hind yüksek bir kayanın başına çıkıp, olanca sesi ile şu şiiri okudu:
1- Biz Bedir'e karşı sizi cezalandırdık. Harpten sonra harp tam bir ateş kay nam asidir.
2- Benim Utbe'ye, Kardeşime, onun amcasına ve Bekirîme dayanacak sabrım kalmamıştı.
3- Artık sözümü yerine getirip gönlüme şifa verdim. Ey vahşi gönül susuzluğuma sen şifa verdin.350[115]
adını vermeden nakleder. Yine Buharı ve Beyhakî aynı yerde Ebû Hüreyre'den böyle bir hadise nakledersede bunun Hayber sırasında cereyan ettiğini nakleder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/280
349[114] Taberî 2/26; îbni Hişam 3/162; Muhabber s. 112; İbni Sa'd Tabakat 14/501, 502. İbni burada şu bilgileri verir. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî derki: İslâm dininde ilk vakıf olarak bırakılan sadaka mal, Muhaynk'ın "ölürsem Rasûlüllah'a kalsın" diye açıklayıp ölüncede Rasûlüllah tarafından vakıf bırakılan maldır.
Ömer İbni Abdülazîz derki: Ben -Medine'deyken duymuştum- ki o zaman Muhacir olsun, Ensar olsun birçok yaşlı ashab vardı- Peygamber (s.a.v.)'İn vakıf bıraktığı bahçe Muhaynk'a ait olanı idi... Ben Medine valisi iken o bahçeye girip o hurmadan yedim, onlar kadar kaliteli ve tatlı bir hurma yemedim.
Yezîd b. Ubeyd derki: Muhayrık Yahudi âlimiydi. Uhut'a gelip Peygamberimize yardım ettiğinde yine Yahudi dinindeydİ. Cenazesi şehitlerin yanı başına defnedilip üzerine namaz kılınmadı. Ne o gün ne daha sonra Efendimizin ağzından "Muhayrık yahudilerin en hayırlısıdır" sözünden başka onu rahmetle anan bir sözü duyulmadı.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/280-281
350[115] İbni Hişam Taberi Tarih 2/23.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/281-282
Uhut'da Öldürülen Müşrikler
İbni İshâk'ın deyişine göre Uhut'ta, Abdüddâr oğullarından onbir kişi Öldürülmüşlerdi ki, bunlar sırayla şunlardır:
1- Talha.
2- Ebû Saîd.
3- Osman. Bu üçü Ebû Talha Abdullah b. Abdül'Uzzâ'nın oğullandır.
4- Köleleri (Kuzman tarafından öldürülen) Suâb.
5- Musafî,
6- Hâris,
7- Cülas,
8- Kilab, Bu dördü adı ilk sıradaki Talha'nın çocuklarıdır.
9- Mus'ab (r.a.)'ın kardeşi Ebû Yezîd b. Urheyr,
10- Bunun amca oğlu Erta b. Abdi şürahbil b. Haşim.
11- Amcalarının oğlu Kasıt b. şüreyh,
12- Abdullah b. Humeyd b. Züheyr el-Esedî.
13- Sibâ' b. Abdiluzza el-Huzâî. Bu zat Beni Esed'in antlaşmalısı idi. Mahzum oğullarından öldürülen de şu dördüdür:
14- Ümmü Seleme'nin kardeşi Hişam b. Ebû Ümeyye b. El Muğîre.
15- Velîd b. Âs b. Hişam b. el-Muğîre.
16- Ebû Ümeyye b. Ebî Huzeyfe b. el-Muğîre.
17- Bunların antlaşmalısı Hâlid b. el-A'lem.
18- Benû Zühre oymağından, Ebû'l Hakem b. Ahnes b. şerîk. Onlarla anlaşmalı idi. Cümah oğullarından şunlar öldürülmüştü:
19- Übey b. Halef.
20- Ebû Izze Amr b. Abdullah b. Umeyr. Rasûlüllah bunun idam edilerek öldürülmesini emretmiş idi. Bunun sebebi şu idi. Bu kâfir Bedir harbinde Müslümanlara esir düşmüş ve Efendimizden af dilemiş idi. Nebî (s.a.v.)'de onu, fakir olduğundan fidye almadan, sadece "bir daha kendi aleyhine müşriklere yardımcı olmayacağı" sözünü alıp serbest bırakmış idi. Lakin bu herif sözünü bozup, Uhuda geldi ve yine esir alınmış idi. Efendimize, "çoluk çocuğuma bağışla" demesi fayda vermemiş-
Efendimiz ona:
"Vallahi bundan sonra sen "ben Muhammedi iki kere kandırdım" diyerek yanaklarını Mekke'de bir daha silemeyeceksin" buyurup, boynunun vurulmasını emretti. O da idam edildi.
Rivayete göre bu adamdan başka esir olan olmamıştır.351[116]
Amir b. Lüey oğullarından öldürülenlerde:
21- Ubeyd b. Cabir (Vakıdiye göre Haciz)
22- Şeybe b. Mâlik b. Mudarrib.352[117]
Harp Sonrası Uhut Meydanında
Süleyman b. Bilâl, Abdü'l A'lâ -Abdullah b. Ebî Ferve- Katn b. Vehb- Ubeyd b. Umeyr isnadryla Ebû Hüreyre (r.a.)'den:
Hatem b. İsmail de, Abdü'lA'lâ -bazen mürsel bazen müsned olarak- Ebû Hüreyre yerine Ebû Zer (r.a.)'den nakleder ki;
- Rasûlüllah (s.a.v.) harp sona eripte Uhut'dan geri dönerken Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'e rastladı, Umeyr öldürülmüş idi. Başucunâ dikilip ona dûa etti. Sonra da
"Mü'minlerden öyle kimseler vardır ki, Allah'a yerdikleri taahhüdüne sadık kaldılar. Onların kimi -ölüm- adağını yerine getirdi, kimi de beklemede, asla -taahhütlerini- değiştirmediler." (Ahzab âyet: 23) âyetini okudu ardından da:
"Kıyamet günü Allah katında Ben bunların hakiki şehit olduğuna şahitlik ediyorum. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyamet kopana kadar bunlara selam veren kimsenin selamı alınacaktır. Siz Uhut şehitlerine gidin, onları ziyaret edin" buyurdu.»353[118]
İbni İshâk anlatıyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr -Büreyde b. Süfyan- isnadıyla Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin söylediğini anlattı:
- Rasûlüllah (s.a.v.), Hz. Hamzaya reva görülen burnu kesilip karnı yarılma gibi işkenceyi görünce:
"Safîye binti Abdülmuttalib'in feryadı ile benden sonra yaşa yıp gidecek bir sünnet olacağı korkusu olmasaydı, Hamzayı gömülmeden öylece bırakıverirdim de, yırtıcı hayvanların karınlarında ve kuşların kursaklarında kalırdı." buyurmuştu.354[119]
351[116] İbni Sa'd 2/43; Beyhakî Sünen-i Kübra9/65; Bey. Delâil 3/281; Vakîdî 1/309. Vakîdî ve îbni Sa'd, burada Efendimizin bu sözlerine "Bir Mii'min kesinlikle aynı delikten kendini -yılana- iki defa sokturmaz" diyerek başladığını anlatır.
352[117] Vakîdî 1/308;
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/282-283
353[118] Hâkim Müstedrek 2/248, 3/200; Beyhakî Delâil 3/284; İbni Sa'd 2/43; (bir kısmı) Vakîdî Megazî 1/313.
354[119] İbni Hişam 3/171; Bey. Delâil 3/286; Ebû Dâvud 31, 36; 2/120 Tirmizî 1016; Müsned 3/128; Bey. Sünen 4/10; Hâkim 1/365; Taberânî 3/158; Darakutnî
Yine İbni İshâk, Muhammed b. Ca'fer'den naklediyor: Bana büreyde Muhammed b. Ka'b'dan şöyle nakletti. Rasûlüllah (s.a.v.) -Hamza'ya yapılanları görünce dayanamayıp şöyle buyurdu:
"Eğer Kureyşlileri bir elime geçirecek olursam onlardan -Hamza'ya karşı- otuz tanesinin burnunu ve kulağını da ben keseceğim"
Rasûlüllah'ın ashabı Peygamberimizdeki bu üzüntüyü görünce: "Eğer Kureyşe bir galib gelecek olursak, şimdiye kadar hiç bir arabın bir başkasına yapmamış olduğu bir müsle işkencesini biz yapacağız" diye ahdetmişlerdi.
İşte o zaman Allah (c.c):
"Eğer -onlara- ceza verecekseniz size yapılan ceza kadar bir ceza verin. Ama sabrederseniz, kesinlikle yemin olsunki sabır daha hayırlıdır. Sabret -artık zira- sabrın ancak Allah iledir. Onlara üzülme, kurdukları tuzaklardanda sıkıntıda olma. Zira Allah takva gösterenler ve iyilik yapanlarla beraberdir" (Nahl 126, 127, 128) âyetlerini indirdi.
Böylece bu âyet indikten sonra Rasûlüllah, sabredip onları af ettiği gibi ashabına da ölüye işkence fikrini yasakladı. (Taberi: 2/23) İbni İshâk, Uhut kıssasını naklettiği üstadlarından şu hadiseyi nakleder: Efendimizin Halası Safıyye (r.a.), Hamza'nın durumuna bakmak için yola çıktı. Hamza onun baba ana bir öz kardeşidir. Rasûiü-Ekrem (s.a.v.) bu durumu işitince Safıyye'nin oğlu Zübeyr'e: "Onu karşıla ve geri çevir! Kardeşine ne olduğunu görmesin" buyurdu. Zübeyr annesini karşılayıp ona: "Ey anneceğim! Allah Rasûlü senin geri dönmeni emrediyor." dedi. Safîyye'de; "niçin? duyduğuma göre kardeşimin cesedine müsle yapılmış. Bu Allah yolunda olmuş bir olaydır. Bundan dolayı biz buna neye razı olmayalım ki. Elbette ecir ve sevabını Allah'tan bekleyecek ve inşâallah -bu acıya- sabredeceğim" dedi. Zübeyir'de gelip annesinin dediklerini Efendimize haber verdi.
Nebî (s.a.v.) de "Öyleyse onu bırak, yoluna gitsin" buyurdu. Safıyye kardeşinin cesedi yanına gelip ona baktı ve "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciûn" diyerek Hamza'ya istiğfarda bulundu. Sonra Allah Rasûlü emir verdi ve Hamza defn oldu.355[120] Ebû Bekir b. Ayyaş, Yezîd b. Ebî Ziyad -Miksem isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:
- Hamza şehit edildiğinde bacısı Safıyye (r.a.) çıkıp oraya doğru yürüdü. Yolda Ali ve Zübeyr'e rastladı. Safıyye (Hamza'nın başına gelenlerden habersizdi. AH, Zübeyr'e, "annene durumu sen anlat" dedi ise de O, "hayır! Sen anlat halana" dedi. Safıyye "Hamza ne yaptı?" deyince ikiside "durumu bilmediklerini" söylediler. Safıyye de kalkıp Nebî (s.a.v.)'ye geldi, (Zübeyr ve Ali) Rasûlüllah'a "Onun aklını yitireceğinden korkuyorum" dedi. Nebî (s.a.v.) de elini Halasının göksüne koydu ve ona dûa etti. Safıyye kendine gelip "İnnâ lillahi ve inna ileyhi raciûn" diyerek ağladı. Sonra Rasûlüllah, Hamza'nın yanına geldi baktı ki, vücuduna işkence yapılmış. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
- "Eğer kadınların figan ve feryadlan olmayacak olsaydı, kesinlikle Hamza'yı bu halde bırakacaktım
4/116; İbnİ Sa'd 3/14; Beğavî Sünne 5/369.
355[120] İbni Hişam 3/172; Bey. Delâil 3/286; Taberî 2/23.
da, yırtıcı hayvanların midelerinde ve kuşların kursaklarında diriliş gününe kadar öylece kalacaktı"
buyurdu. Sonra cenazelerin toplanmalarını emredip yedi tekbir ile namazlarım kıldırıp cenazeleri
defnedilmek üzere kaldırtıyor, Hamza'yı bırakıyordu. Sonra yedi kişi getirilip (Delâil'de dokuz kişi)
onlara da yedi tekbir alıp namazını kıldırdı. Böylece yedişer yedişer onların hepsinin namazını
bitirmiş oldu.356[121]
Lakin bu konuda ki, Nebî (s.a.v.)'nin şehitlere namaz kılmadığını bildiren Cabir hadisi daha
doğrudur.357[122]
Sahîhayn'daki Ukbe b. Âmir hadisine göre "Nebî (s.a.v.) Unut şehitlerine, aynen cenazelere kıldığı
gibi namaz kılmıştır.358[123] Allah daha iyi bilir.
Hâkim Müstedrek adlı eserinde Osman b. Amr ile Ravh b. Ubâde'ye varan bir isnad ile şöyle
nakleder: Bize Üsame b. Zeyd, Zührî aracılığıyla Enes (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır:
- Uhut günü -dönerken- Rasûlüllah (s.a.v.), burnu kesilip vücuda parçalanmış birhalde yatan
Hamza'ya uğrayınca: "Eğer Safıyye onu bulamıyacak olsaydı, onu öylece, Allah'ın kendisini kuşların
ve vahşi hayvanların midelerinden dirilteceği güne kadar olduğu yerde bırakırdım." deyip, onu
çizgili (alaca) bir kumaş ile kefenledi. Hamza dışında hiç kimse üzerine cenaze namazı kılmadı...359[124]
Yahya el-Hımânî derki: Bize Kays b. er-Rabî', İbni Ebî Leyla, Hakem -Miksem isnadıyla İbni
Abbas (r.a.)'tan, Nebî (s.a.v.)'in,
Hamza'nin öldürülüp işkence edildiği gün "Eğer Kureyş bir elime geçerse onlardan yetmiş kişiye
bende müsle (ölüye işkence) yapacağım" dediğini. Bunun üzerine Allah (c.c.)'nı "Eğer cezalandiracaksanız,
kendinize yapılan kadarıyla cezalandırın.... (Nahl: 126)" âyetinin indiğini, Rasûlü Ekrem
(s.a.v.)'in de:
"Artık sabredeceğiz Yâ Râb" buyurduğunu, nakleder. 360[125]Lakin bu hadis seneddeki Kays b. Rabî
sebebiyle zayıftır.361[126]
Bu habere benzeyen bir haberi de, Haccâc b. Minkal ve diğerleri, zayıf bir ravi olan Salih el-Mürrîf -
Süleyman et-Teymî- Ebû Osman en-Nehdî isnadıyla Ebû Hüreyre'den naklederler. Bu rivayette
"Peygamberimiz şimdiye kadar kalbine bu denli acı veren bir manzaraya hiç bakmamıştı" ilavesi
vardır.362[127]
356[121] Beyhakî Delâil 3/286, 287; Hâkim 3/197; Taberanî 3/156; Beyhaki Sünen-i Kübra 4/12.
357[122] Bu görüş Beyhakî'nindir, Delâil 3/288; Cabir Hadisi için bak Buharî 64/26; tbni Mâce 1514; Nesâî 4/62; Bey. Delâil 3/295; İbni Ebî Şeybe Musannef 3/325,
14/392.
358[123] Buharı Meğazî 64/ Babû Uhud yühibbuna, Müslim 2289.
359[124] Hâkim 2/120.
360[125] Bey. Delâil 3/288.
361[126] Az önce 7 sıra gerideki dipnotta bu hadis Muhammed b. Ka'b'dan Munkatı bir şekilde geçmiş olduğunu söylemiş ve bu âyetin Mekkî olduğuna değinmiştik.
Zehebî burada Kays'ı zayıf sayar. Lakin "Mizanü'I İtidal"İnde" Onu, ihtİyarlayıncaya kadar sika, sadece ihtiyarlığında aklı biraz bozulduğunu ve oğlunun onun
hadislerine birşeyler ilave ettiğini bildirir. Ve Kays'm "Sadûk" olması gerektiğine işaret eder.
362[127] Taberânî 3/156; Hâkim 3/197; Beyhakî Delâil 3/288; İbni Sa'd.
Bize Muhammed b. Muhammed b. Sâid el-Kadi, altıyüz yirmi dokuz yılında Beytü'l Makdis'te oturan Hasen b. Ahmet ez-Zâhitften naklettiki, O, Ahmed b. Muhammed es-Selefî -Ebû Bekir Ahmed b. Ali - Hasen b. Ahmed b. İbrahim- Abdullah b. Ca'fer el-Farîsi- Ya'kub el-Fesevî- Abdullah b. Osman- İsa b. Ubeyd el-Kindî- Rabî' b. Enes-Ebu'l Aliye- isnadıyla Übey b. Ka'b (r.a.)'tan şöyle nakleder:
- Uhut harbinde Ensardan altmış dört kişi vurulmuştu. Altı kişide Muhacirlerden vurulmuştu ki, Hamza da bunlar arasındaydı. Kureyş şehitlere Müsle denen işkence yapmıştı. Bunu gören Ensar da: "Eh hayatta bir gün elimize geçerlerse biz onlara bunun (kat kat fazlasını) faizlisini yapacağız dedi.
Mekke fethedilince kimliği meçhul bir kimse iki kerre: "Artık bundan sonra Kureyş diye bir kavim yoktur" diye bağırdı. Bunun üzerine Allah c.c. Peygamberine; "Eğer cezalandıracaksanız size yapılan kadar ile cezalandırın" âyetini indirdi. Nebî (s.a.v.) de "Kureyşe işkenceden vazgeçin" buyurdu.363[128]
Şehitlerin Defni
Yunus b. Bükeyr, Hişam b. Urve aracılığıyla babası Urve'nin şöyle dediğini rivayet eder:
- Uhut günü Safiyye beraberinde Hamza'ya ait iki elbiseyle gelmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) Onu görünce, Hamza'yı bu halde görmesini arzu etmedi, Onun Hamza'mn yanma gelmesine engel olup elbiseleri de aİ-ması için oğlu Zübeyr'i gönderdi.
Hamza'nm yanı başında yatan ensarlı bir şehit daha vardı. Ashâb Hamza'mn yada ensarhnm ayrı muameleye tabi olmasını arzu etmediler. Nebî (s.a.v.) de: "O elbiseleri ikisi arasında kurra atın. Elbr-senin iyisi kime çıkarsa o onun olsun" buyurdu. Kur'a çektiler. Böylece Hamza bir elbiseye, Ensarlı da öbür elbiseye kefenlendi.364[129]
Yunus b. Büheyr, İbni İshâk'tan nakleder: Bana Zührî Abdullah b, Sa'lebe b. Suayr (r.a.)'m şöyle dediğini anlattı:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Uhut şehitlerinin başucuna gelip dikilince:
"Kıyamet günü bunların şahidi ben olacağım. Allah yolunda yaralanan hiç bir kimse yoktur ki, Kıyamet günü Allah onu yarası kan akıtarak diriltmiş olmasın. Kanın rengi kan renginde kokusu ise misk kokusu gibi olur. Cenazeler arasında defnederken hangisinin daha fazla Kur'an bildiğine iyi dikkat edin. Kur'an'ı fazla bileni Kabirde yanındaki arkadaşın (imamı gibi) önüne yatırın" buyurdu. Böylece Uhut şehitleri bir kabre ikişer üçer defnedildiler.365[130]
İbni İshâk anlatıyor: Bana babam Seleme oğullarından bir kısım insanlardan Rasûlüllah (s.a.v.)'in Amr b. el-Cumûh ve Abdullah b. Hıram (r.a.)'lar şehit oldukları zaman:
363[128] Tirmizî 3129; Müsned 5/135; Beyhakî Delâi! 3/289; Taberânî 3/157; İbni Hibbân Mevarid 1695.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/283-289
364[129] Müsned I/I65; Keşfin Estâr an Zevâidi'l Bezzar 2/328; Beyhakî Delâil 3/290.
365[130] İbni Hişam 3/172; İmam Ahmed Müsned 3/297, 5/431; İbni Ebî Şeybe 14/405.
"Aralarını birleştirin (aynı kabre koyun). Zira onlar dünyada da aynı safta idiler" buyurmuş olduğunu
haber verdi.366[131]
İbni İshâk derki: Yine babam bana Ensardan bir kısım şeyhlerin şöyle dediğini haber verdi:
- Muaviye (kendi hilafeti zamanında) şehitlerin kabirlerinden geçen su kaynağını kazdırdığı zaman
biz yardıma çağrıldık. Su Amr b. Cumuh ile Abdullah b. Amr b. Haram'm kabirlerine akıyordu.
Hemen gelip onları kabirlerinden çıkardık. Üzerlerinde kefen olarak sadece bir bürde vardı. Oda
onların başını örtmüş ama ayaklarına yetmediği için ayaklarına ot örtülmüştü. Biz onları oradan
çıkardığımızda sanki daha dün defnedilmiş gibi bükülmüş bir halde yatıyorlardı.367[132]
Hammad b. Zeyd, Eyyûb es-Sahtiyânî aracılığıyla Ebû'z Zübeyr'in Câbir (r.a.)'den şöyle dediğini
nakleder:
- Muaviye Uhut'taki su kaynağını Medine'ye akıtma işlemine başladığı zaman uhut günü şehit
olanlarımızın kabirlerini değiştirme çalışmasına katılmaya daVet edildik. Kabirlere gelip onları
çıkardık, parmakları bükülmüş henüz daha taptaze (derileri kuramamış) idi. Oysa Uhut'tan takriben
kırk yıl sonra idi. Ravi Hammad derki: Bu hadis hakkında bir arkadaşım şu ilaveyi söyledi. "Kazarken
kazma Hamza (r.a.)'mn ayağına dokununca kan çıkmaya başladı."368[133]
Süfyan b. Uyeyne, El-Esved- Nübeyh el-Anezî isnadıyla Câbir b. Abdillah (r.a.)'ın: "Rasûlüllah (s.a.v.),
uhut şehitlerinin -başka yere defnedilmeye götürülenlerini- şehit oldukları meydana geri götürülmelerini
emretti." dediğini rivayet eder.369[134]
Ebû Avâne derki: Bize Esved b. Kays, Nübeyh el-Anezî aracılığıyla Câbir (r.a.)'in şöyle dediğini haber
verdi:
- Rasûlüllah müşriklerle savaşmak üzere Medine'den yola çıkmış idi. Babam bana: "-Oğulcuğum-
Bizim işimizin sonu ne olacağını bilmek için gözlemciler arasında bulunman gerekmez. Vallahi, ben
öldükten sonra geriye bir sürü kızım kalmayacak olsaydı, seninde benim gözümün önünde şehit
edilmeni ne kadar isterdim" dedi. Ben gözcüler arasındayken birde baktım ki, halam, babamla
dayımı(n cenazelerini) bir su devesine yüklemiş geliyor. Ben de onlarla birlikte
366[131] İbni Sa'd 3/562; İbni Hişam 3/172; Beyh. Delâil 3/291; Taberî 2/26.
Vakîdî'den nakled Beyhakî bu hususta şunları nakleder:
- Uhut günü Allah Rasûlü "Abdullah b. Amr ile Amr b. Cumuh'u aynı kabre koyun. Bu dünyada birbirini seven şu iki dostu aynı kabre defnedin" buyurdu. Onların
cesetleri bulundu^ zaman tanınmıyacak kadar parçalamışlardı. Abdullah b. Amr kırmızı benizli dökük saçlı ve kısa boylu idi. Amr b. Cumuh da uzun boyluydu. Bu
şekilde tanınıp defnedildi. Daha sonra sel onların mezarlarını yırtınıştı. Zîra kabirler sel yata_ına çok yakın idi. Nakledilmek İçin kabirleri açıldı. Üzerlerinde sadece
çizgili birer kumaş vardı. Abdullah'ın eli yaralanmıştı. Öbür eli yaranın üzerinde duruyordu. Elini çektiklerinde kan akmaya başladı, eli tekrar yerine konulunca
kanda durdu.
Kefenleri sadece baş taraflarına yetti İçin ayakları üzerinde ot vardı. Aradan kırkaltı yıl geçmesine ra_men ne bez ne ot çürümüştü. Cabir ölülere misk sürelİmmi
diye istişare ettMnde ashab bunu kabul etmedi. Muaviye Medine'ye su kanalı kazdırırken tellalı: "ölüsü olan Uhud'a gelsin" diye ilan etti. İnsanlar ölülülerini daha
yeni gömülmüş taze olarak çıkardılar. Birine kazma de_ince kan çıkmaya başladı. Bunu gören Ebû Saîd el-Hudrî: "Bunu gören hiç kimse şehitlik gerçeni artık inkâr
edemez" dedi.
367[132] Üst kaynak.
368[133] BeyhakîDelâil3/291.
369[134] Müsned 3/298; Ebû Davud; Nesâi 4/79; İbni Mace .
zelerini) bir su devesine yüklemiş geliyor. Ben de onlarla birlikte Medine'ye girdim. Onları oradaki aile mezarlığımıza defnedecektim. O esnada bir tellâl: "Dikkat, Dikkat! Rasûlüllah (s.a.v.) şehitleri geri götürüp şehit düştükleri yere defnetmenizi emrediyor" diye bağırarak gelüi. Bizde onları geri götürüp öldükleri yere defnettik.
- Muaviye'nin hilafeti döneminde bir adam bana gelip: "Yâ Câbir! Vallahi Muaviye'nin işçileri babaym kabrini deştiler, vücudunun bir tarafı açıkta kaldı" dedi. Hemen babamın kabrine geldim, baktım ki, hala ilk defnettiğim günkü gibi, harpte aldığı yara dışında vücudunda herhangi bir bozulup değişme olmamıştı. Ben babamın üzerine toprak atarak tekrar gömdüm.370[135]
Hüseyin el-Muallim, Ata aracılığıyla Câbir (r.a.)'den şöyle anlattığını rivayet eder:
- Uhut harbi gelip çatınca babam: "ben öldürüleceğimi sanıyorum. Kendimden geriye Allah Rasûlünün haricinde senden daha aziz bir kimse bırakmıyorum. Benim borçlarım var, sen onları öde ve bacılarına da hayırlı şeyler tavsiye et (onlara iyi bak)" dedi.
Harp sabahı ilk şehid olan babam idi. Babamla beraber bir başkasını da aynı kabre defnettim. Sonradan babamı bir başkasıyla aynı kabre koymam hoşuma gitmedi. Altı ay aradan sonra onu kabrinden çıkardım. Baktım ki, kulağındaki ufak bir şey hariç sanki kabre ilk koyduğum günkü gibi idi.
Hadisi Buharı rivayet etmiştir.371[136]
Zührî, Abdürrahman b. Ka'b b. Malik aracılığıyla Câbir (r.a.)'den şöyle naklediyor:
- Rasûlü Ekrem (s.a.v.) Uhut şehitlerinden ikişer kişiyi aynı kefene sarıyor ve: "Bunların hangisi daha fazla Kur'an biliyor?" diye soruyordu. Eğer bunlardan birine "şu" diye işaret eden oluyorsa onu Lah-din ön tarafına koyuyordu. Rasûlüllah orada: "Ben Kıyamet günü bu topluluğun şahidi olacağım." buyuruyor ve şehitlerin kanlarıyla defnedümelerini emir verip üzerine cenaze namazı kılmıyordu ve cenaze gibi yıkanmıyorlardı,
Buharı bu hadisi Kuteybe -Leys isnadıyla Câbir'den nakleder.372[137] Eyyûb-u Sahtiyanı, Humeyd b. Hilal aracılığıyla Hişam b. Amir'in şöyle dediğini nakleder:
. - Uhut günü ashab, "Yâ Rasûlellah! Zaten yaralanmıştık, kabir kazmaya takatimiz de kesildi, nasıl yapmamızı emredersin" dediler. Nebî (s.a.v,) de:
Kabri kazıp genişletin ve derinleştirin. Bir kabre iki üç kişi koyun, içlerinde Kur'an bilgisi fazla olanı öne koyun" buyurdu.
Bazı hadis âlimleri bu isnadı; Humeyd b. Hilal -Said b. Hişam b. Amir- babası Hişam b. Amîr
370[135] Müsned 3/297 Beyhakî Delâil 3/292, 293; Ebû Davûd ; Ebû Avâne ; İbni Sa'd 3/562.
371[136] Buharı Cenaiz 23/77 Hadis no 135!; Beyhakî Delâil 3/294; İbni Sa'd 3/563.
372[137] Buharı Cenaiz 23/72; Megazî 64/26; Beybakî Delâil 3/295; İbni EM Şeybe 14/405; Müsned 5/431; İbniSa'd 3/562.
şeklindede verirler.373[138]
Şu'be, İbnü'l-Münkedir'den naklediyor: Câbir (r.a.)'i şöyle derken işittim: Uhut günü babam şehid
edilince ağlamaya başladım, bir yandanda yüzündeki örtüyü kaldırıyordum. Rasûlüllah'ın ashabı
beni "yapma" diye men ediyorlardı ama Rasûlüllah (s.a.v.) ise beni menet-medi ama: Halam Fatıma
ağlayınca:
İster ağla ister ağlama Melekler, onun cenazesi kalkana kadar onu kanatlarıyla gölgelen d irmeye
devam edeceklerdir" buyurdu.374[139]
Bu hadisi Buharî ve Müslim nakletmişlerdir.
Buharî'nin naklettiği Câbir hadisine göre; Rasûlüllah (s.a.v.) Uhut şehitlerinin yıkanmadan, kanları
ile defnedilmelerini emredip üzerlerine namaz kılmamıştır. îki kişiyi bir kefene sarıyor, sonrada:
"Bunların hangisi daha fazla Kur'an ezberlemiş?" diye soruyor, kendisine onlardan biri işaret
edilince, onu Lahdin ön tarafına geçiriyordu.375[140]
Ali b. el-Medînî anlatıyor: Bize Musa b. îbrâhîm el-Ensârî anlattı ki, kendisi Talha b. Hıraş'tan "ben
Câbir (r.a.)'i şöyle derken duydum" demiş:
- Rasûlüllah (s.a.v.) yüzüme bakıp, "seni pek tasalı görüyorum sebebi ne?" dedi. Bende, "Yâ
Rasûlellah! Babam şehid edildi. Bana bir sürü bakacak yetim çoluk çocuk ve Ödenecek borç bıraktı"
dedim. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.):
"Sana haber vereyim mi? Allah (c.c.) kimseye perde arkası haricinde konuşmamıştir. Şu kadar varki
senin babanla yüz yüze konuşup ona: "Ey kulum, benden isteyeceğini iste de sana vereyim"
buyurdu. Babanda, "Ey Rabbim, ben senden, benî yeniden dünyaya dönderip ikinci kere senin
yolunda Öldürülmeyi isterim" dedi. Allah (c.c.) de; "Ölenlerin artık dünyaya bir daha geri dönmeyeceği,
hükmünü ben daha önce vermiştim" buyurdu. Baban da; "Yâ Rabbi! Bunu benden
sonrakilere tebliğ edebileyim" dileğinde bulundu da Onun bu isteği üzerine Allah, "Allah yolunda
öldürülenleri ölü sanmayın. Bilakis Rableri katında rızıklanmakta olan dirilerdir. (Al-i İmran: 169)"
âyetini inzal buyurdu.376[141]
Bu olayın bir benzeri de Urve kanalı ile Hz. Aişe'den rivayet edilmiştir.377[142]
373[138] Ebû Dâvud Cenaiz h. no 3215, 3216, 3217; İbni Sa'd Tabakat 2/44; Tirmizî Cihad h. No 1713; Müsned 4/20; Nesâî 4/81, 83; İbni Mâce 1560; Hatib Tarib-i
Bağdad 8/68, 69; Beyhakî Sünen 4/34, 234; B. Delâil 3/296, 297; Said b. Mansur Sünen 2582; Ebû Nuaym Hılye 9/30.
374[139] Buharı Meğazî 64/26. H. no 4080; Müslim Fazailü's Sahabe 44/26. hadis no 130; Bey. Delâil 3/297; Nesâî 4/13; İbni Sa'd 3/561.
375[140] Buharî Meğazî 64/26. Babü me kutile minel müslimin yevme Uhut.
376[141] Beyhakî Delâil 3/298; Tirmizî 3010; İbni Mace 190, 2800.
377[142] Beyhakî Delâil 3/298; Hâkim 3/207; İbni Ebî Asma Sünne 1/267.
Hz. Âişe derki: Efendimiz, Cabir'e: "Yâ Câbir! Seni müjdeleyeyim mi? Buyurunca "evet, Allah seni hayırla müjdelesin" dedi. Efendimiz şöyle buyurdu:
- Hissedebildinmi? Allah babanı diriltti ve ona; "Kulum benden dilediğini temenni et, onu sana vereceğim" buyurdu. Babanda, "Yâ Rabbi! Sana gerçek bir kulluk
edemedim... dedi. Hadisin gerisi yukardaki gibidir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/290-296
Abdullah B. Amr B. Haram (R.A.)
Câbir'in babası Abdullah (r.a.), Ensar'm liderlerinden olup Bedir harbine katılanlardan İdi. Akabe gecesindeki Nakîb (deleğe)lerden biriydi. Adı Abdullah olup mesebî "İbni Amr b. Haram b. Sa'lebe b. Haram b. Ka'b b. Ğunm b. Ka'b b. Seleme" şeklindedir. Annesi Seleme oğullarından Kays kızı Er-Rubâb'dır. Akabe Bey'atmda oğlu Câbir'Ie birlikte bulunmuştur. Allah onlardan razı olsun.378[143]
Amr B. Cumûh (R.A.)
İsmi ve Nesebi: Amr b. Cumûh b. Zeyd b. Haram b. Ka'b b. Ğunm el-Ensârî es-Selemî. Aynı kabre defnolunduğu zatla birlikte Seleme oğullarının önderlerindendi. İbni Sa'd ve diğer yazanlar, "Onun Bedir harbine katıldığı görüşündedir. Oğlu Muâz b. Amr b. Cumuh ise Ebû Cehil'in ayağını kesen zattır ki Nebî (s.a.v.), Ebû Cehl'in üzerindeki eşyanın bu Muâz'a ait olacağına hüküm vermiş idi. Amr b. Cumûh (r.a.) Abdullah b. Amr b. Hıram'ın bacısı ile evliydi.379[144]
Sabit el-Bünânî, İkrimeden naklen anlatıyor; Kureyş'in putlarından biri olan Menâf, Amr b. Cumûh'un evinde idi. Mus'ab b. Umeyr -da'vetçi olarak- Medine'ye geldiğinde Amr, "bu bize tebliğe geldiğiniz din neyin nesi?" diye haber saldı. Ensar'da, "dilersen evine gelir bunu sana anlatırız" dediler. O da randevu verdi ve evine geldiler. Mus'ab (r.a.) Ona, "Elîf Iâm râ Tilke âyâtü'l-Kitâbü'l-Mübîn (Yusuf: 1)" âyetinden başlayıp, Allah'ın nasib ettiği mikdarda Kur'an okudu.
Bunu duyan Amr: "Bizim kendi kabilemizin istişare toplantısı var," diyerek yanlarından çıkmalarını işaret etti, onlarda çıktılar. Amr Seleme oğullarının lideri idi. Ensar çıkınca, Amr doğru Menaf putunun odasına girdi ve: "Yâ Menâfi Vallahi sende biliyorsunki, kavmin şimdi senden başkasını istiyor. "Senin katında bunu vereceğin bir ceza varını?" dedi. Sonra putun boynuna bir kılıç astı. Sonra çıkıp gitti.
O gidince ailesi kılıcı oradan aldılar. Geri geldiğinde kılıcı alınmış buldu da; "Yâ Menâf! Yazık sana kılıç nerede? Keçi bile kendi kılıcını korur. Vallahi yarın babamda tezek kadar hayır kalacağını sanmıyorum" deyip sonra ailesine, "ben tarlama çalışmaya gidiyorum, siz Menaf a hayır tavsiye edin (ona iyi davranın)" deyip işine gitti. Onlarda Menafin yanma girip onu kırdılar ve bir köpek ölüsü ile ikisini iple sardılar. Amr geri dönünce Menafin durumunu gördü ve kabilesine "gelin" diye haber saldı. Onlar gelince, "siz benim dinim üzere değilmisiniz?" dedi. Onlarda, "Tabi, zira sen bizim efendimizsin" dediler. O da "Öyleyse ben sizi şahit ederim ki, ben Muhammed'e iman ettim" dedi.
Uhut günü olunca Nebî (s.a.v.): "Eni, semâlar ve yer kadar olan Cenneti kazanmak için kalkın!"
378[143] Abdullah b. Haram (r.a.)'m terceme-i hali için bak İbni Abdi'I Ber el-tstîab 2/339; Üsdül Gabe İbni Sa'd 3/561; Zehebî Siyer-i A'Iam'in nülula, Zehebî Tecrid. İbni Hacer el-tsabe 2/350 Terceme no 4838.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/296
379[144] İbni Sa'd 3/562; İbnü Abdi'I Ber El-İstîâb 2/503-506; El-İsabe 2/529; Zehebî Tecrîd, no 4354.
buyurunca topal olmasına rağmen kalkıp öldürülünceye kadar savaştı. Allah rahmet eylesin.380[145]
Ebû Salih, Ebû Hüreyre (r.a.)'den Nebî (s.a.v.)'nin: "Amr b. el-Cumûh ne güzel kişidir" buyurduğunu
rivayet eder.381[146]
Muhammed b. Müslim, Amr b. Dînar yolu ile.....
- Fıtr b. Halîfe'de, Habîb b. Ebî Sabit yolu ile....
- Bu haberi bunlar dışında nakledenler de, Nebî (s.a.v.)'nin:
"Yâ Benî Seleme! Sizin lideriniz kim?" diye sorunca, onların, "Ced b. Kays ama biz onu pek cimri
buluyoruz" demeleri üzerine de: "Cimrilikten daha dehşetli hangi dert vardır. Lideriniz o değil,
Bilakis, Ca'dü'l-ebyad Amr b. el-Cumuh'tur" buyurduğunu rivayet ederler.382[147]
Vakîdî derki: Amr b. Cumûh Bedir harbine katılmadı. Uhut harbine katılmak için hazırlandığında
oğulları ona engel olmak için, "Sen topalsın Allah seni ma'zur saymıştır" deyince Amr,
Peygamberimize gelmiş ve durumu anlatmıştı. O zaman Nebî (s.a.v.) ona:
4) "Sana gelince, Allah seni ma'zur sayıyor" buyurup, Oğullarına da: "Önu alakoymayın. Belki Allah
ona şehitlik nasib edecektir" buyurdu. O da harbe katılıp oğlu Hallâd ile birlikte şehid oldular. Allah
her ikisine rahmet eyleyip razı olsun.383[148]
İsrail, Saîd b. Mesruk aracılığıyla Ebû'd-Duha'dan naklediyor: Amr b. Cumûh oğullarına Bedir günü»
"beni Cennet'ten alakoydunuz. Vallahi yaşarsam elbette Cennet'e girmenin yolunu bulacağım"
demişti. Uhut günü ilk kılıçlanarak öldürülenler arasında idi. Allah ondan razı olsun.384[149]
Mus'ab (R.A.)
İbrahim b. Sa'd, babası, dedesi isnadıyla naklediyor:
380[145] İbni Hişam 3/; Siyer-i A'lâmın-Nübelâ 1/253.
381[146] Bu rivayet böylemi, yoksa, Amr b. Cumûh'un oğlu Muâz ne güzel kişidir" şeklindemi. Hâkim 3/425; Müsned 2/419.
382[147] Buharî Edebü'l Müfred h. no 296rda Abdullah b. Ebi'l Esved -Humeyd b. El Esved -Ebuz-Zübeyr- Câbir isnadıyla nakleder. Ebû Nüaym'da Hilye'de Câbir'den
verir 7/317. îbni Sa'd Tabakatında 3/571. aynı hadisi alırsada Amr b. Cumuh yerine "Bişr b. Bera b. Ma'mur" der. Üstelik isnadı:
1- Yezid b. Harun -Muhammed b. Amr- Ebû Seleme b. Abdürrahman.....
2- Affan b. Müslim -Hammad b. Seleme- Ebû Muhammed b. Ma'bed- Zübeyr b. el-Münzir.
3- Ya'kub b. İbrahim b. Sa'd -İbrahim b. Sa'd ez-Zührî- Salih b. Keysan- İbni Şihab-ı Zührî-
Abdürrahman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik şeklinde olup "Nebî (s.a.v.) namazını kılıp
"Seyyidİniz kim Ya Benî Seleme?" diye başlar. Hâkim 3/219; Taberî 10/104'te de bunu verir. Abdürrezzak 20705; Taberanî 19/81, 82; Hatîb 4/217; Tarih'i İsfahan
2/251.
383[148] Müsned 5/299; İbni Hişam 3/34; Beyhakî Delâil 3/246; Beyhakî Sünen-i Kübra 9/24.
384[149] Siyeri A'lamın Nübelâ 1/255.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/296-299
- Abdürrahman b. Avfa bir yemek getirilmişti. Abdürrahman, "Mus'ab b. Umeyr öldürüldü, halbuki benden daha hayırlı idi. Kefenleyebilecek sadece bir bürde dışında başka şey bulunamadı. Biz sanı-yoruz ki, dünya hayatında, bize verilecek olan güzel şeyler ahirete kalmadan veriliyor" dedi.
Haberî Buharî naklediyor:385[150]
A'meş, Ebû Vail aracılığıyla Habbâb (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet eder: Biz Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Hicret edip, Allah'ın rızasını aradık. Bizim mükafatımız Allah üzerine kendi tarafından
tahakkuk ettirilmiş idi. Bizden kimisi o ücretini dünyada yemeden Ahirete göç eyledi. Mus'ab b. Umeyr'de bunlardan biriydi. Uhut günü şehit olduğu zaman kefen olabilecek alacalı bir bez parçasından başka birşeyi yoktu. Kefeni başına çektiğimizde ayakları, ayaklarına çektiğimizde başcağızı açıkta kalıyordu. Bu durumu gören Allah Rasûlü (s.a.v.):
"Kefeni başına örtün, ayaklarına da Izhır otu örtün" buyurdu. Kimimizin meyvesi olgunlaşü da onun hasachyla meşgul oluyor.
Buharı ve Müslim bunu ittifakla rivayet ediyor.386[151]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Abdülvahit b. Ebî Avn, İsmail b. Muhammed b. Sa'd b. Ebî Vakkas'in şöyle dediğini anlattı'
- Medine Ensar oymaklarından Dînaroğulları oymağından bir kadın vardı. Kocası, babası ve kardeşi Uhut harbinde vurulmuştu. Bu kadına bunların öldü haberi verildiğinde; "Rasûlüllah nasıl ya?" diye sordu. Ashab, "Efendimiz iyidir Ya Ümmüfulan" dediler. Bunu duyan kadın; "Öyleyse gösterin de gözlerimle göreyim" dedi. Ona Peygamberimizi işaret ettiler. Kadıncağız Nebî (s.a.v.)'yi görünce: "Senden sonraki her musibet önemsizdir' dedi.
(Zehebî derki) kadın "önemsiz" anlamına "Celelû" kelimesini kullandı. Bu kelime her iki zıt manaya geldiğinden burdan başka yerde "Önemli, büyük" anlamına gelir.387[152]
Ebû Berce el-Eslemî anlatıyor:
- Cüleybîb Ensardan biri idi. Nebî (s.a.v.) bir gün ashabından birine
Bana kızını evlendir" buyurdu. Adamda: "O hareminiz olarak ve gözlerim aydınlık olarak evet derim Yâ Rasûlellah!" dedi. Efendimizde: "ben onu kendime istemiyorum" buyurunca o, "ya kim için?" diye sordu. Efendimiz; "Cü'leybîb için" buyurunca adam, "annesine bir danışayım" deyip hanımına geldi. Hanımda Rasûlüllah'ın istediğini sanıp kabul etti. Adam hanımına, "Rasûlüllah senin kızını Cüleybîb'e istiyor" deyince karısı, "Cüleybîb ha? Olamaz, yemin olsun olmaz. Sakın kızı ona verme" dedi.
Adam Peygamberin yanına gitmek için kalkınca kızı babasına: "Peygamberin işini görmeden gerimi
385[150] Buharî Cenaiz 23/25. h. no 1274; Meğazî 64/ Ğazveti Uhut.
386[151] Buharı Rikak 81/7; Ccnaiz 23/27. h. no 1276; Müslim h. no 940.
387[152] İbni Hişam Sîre 3/İ73; Taberi Tarih 2/27; Beyhakî Delâil 3/302.
çevireceksiniz? Beni Allah Rasûlüne götür, zîra o beni asla zayi etmeyecektir" dedi. Babası da kızı Efendimize götürüp, "Yâ Rasûlellah kızımın durumu sana bağlı" dedi.
Nebî (s.a.v.) bu kızı Cüleybîb iie evlendirdi ve onlara hayır duada bulundu.
Rasûlüllah (s.a.v.) daha sonra bir gaza'da iken, "hiç kayıp verdiniz mi?" diye sordu. Onlar da, "falan, falan ve falanı kaybettik" dediler. Efendimiz onlara, "Cüleybîbi kayıp verdimi? Onu bir arayın bakayım" buyurunca aradılar ve onu öldürdüğü yedi kişinin yanı başında öldürülmüş olarak buldular. Rasûlüllah bunun üzerine başucuna gelip: "Şu benden, bende ondanım. Yedi kâfir öldürmüş, sonrada onlar onu öldürmüş" buyurup onu Nebî (s.a.v.)'nin kollarına koyup mezarını kazdılar. Kabrine defnoluncaya kadar konulacak teneşir olmadığı için Rasûlüllah'ın kollarında kaldı.
Sabit el-Bünânî derki: Ensar arasında Cüleybîb'in hanımından daha cömert kimse yoktu.
Bu hadisi Müslim "sahih" inde Hammad b. Seleme -Sabit el-Bürânî -Kinâne b. Nüaym isnadıyla Ebû Berzete'l Eslemî'den rivayet eder.388[153] A'meş, Abdullah b. Mürra aracılığıyla Mesrûk'tan şöyle nakleder:
- Biz Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'a:
"Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın" (Âl-i İmran: 169) âyetinin anlamını sorduk. Bize, "bizde o âyetin manasını Rasûlüllah'a sormuştuk diyerek şunları anlattı:
- Şehitlerin ruhları yeşil kuşların kursaklarında olup diledikleri yerde yemlenirler. Sonra Arşda asılı duran kandillere gelip tünerler. Onlar böyle iken Rabbin onlara, kendine has bir tecellî ile tecelli eder ve "Bana isteyeceğiniz neler varsa arzedin" buyurur. Onlarda, "Yâ Rabbî! Ne isteyelim ki? Biz Cennetlerin neresinde istersek orada yemleniyoruz, isteyecek birşeyimiz yok" derler. Rab tekrar buyruğunu yineleyince, Allah'tan birşey istemedikçe bırakılmayacaklarını görüp: "Yâ Rabbî! Senden ruhlarımızı dünyadaki cesetlerimize geri dönderip senin yolunda bir daha öldürülmeyi isteriz" diyecekler. Rab teâlâ onların bundan başka isteği olmadığını görünce bırakılıverirler.
Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.389[154]
Abdullah b. İdrîs, İbni İshâk -İsmail b. Ümeyye- Ebû'z Zübeyr-Said b. Cübeyr isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan Nebî (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakleder:
"Uhut harbinde kardeşleriniz şehit olunca Allah, ruhlarını yeşil kuşların kursaklarına koydu ve Cennet nehirlerine gidip, Cennet meyvelerinden yiyerek Arşta asılı bulunan altın kandillerine
388[153] Müsned 4/421, 422, 425; Müslim, Fazailüs-Sahabe 2472; Beyhakî Sünen-i Füibra 4/21; İbni Hibban (Mevaid) 2269; El-Ilel, 1012
Zehebî hadisi naklederken sanki rivayet farklılığını iş'ar ettiriyor gibi. Zatena Müslim de hadis "Rasûlüllah gazalarından birinde" iken kısmından başlar ve İlk bölümü vermez. İbni Ebî Hatem İlel'inde bu hadisin: 1- Ma'mer-Sabit-Enes (r.a.) 2- Hammad - Sabit-Kinâne- Ebû Berze şeklinde iki ayrı isnadı olduğunu her İkisinde de Sabit'in bulunuşuna dikkati çeker ve Ebû Berze hadisinin senedce daha sahih olduğunu Ebû Zür'a dan nakleder.
Burada benim anlayamadığım şudur; Sabit'in, Enes (r.a.) den rivayetinde, "Medine'de iken müthiş bir gürültü duyuldu. Cüleybîb atına atlayıp sesin geldiği yere gidip dönmedi. Aramaya çıkanlar onu öldürülmüş olarak buldular. Etrafında da onun öldürdüğü müşrikler vardı" şeklinde gayet açık olarak, Ebû Berre hadisinde de "Rasûlüllah gazalarından birinde iken" şeklinde olup hadisenin Uhut'Ia ilgili hiçbir yönü yok iken Zehebî hangi münasebetle buraya almış.
389[154] Müslim Kitabü'l Emâra 1886; İbni Hişam 3/188; Beyhakî Delâil 3/303; İbni Mace 2801, 1449; Beyhakî Sünen-İ Kübra 9/63, 2/217; Taberânî 19/64; Müsned 6/386; Tirmizî 1641.
tünemeye başladılar. Yedikleri, içtikleri ve yattıkları yerin konfo-rundaki güzelliği görünce,
"cihaddan yüz çevirmeyip harp esnasında korkup geri kaçmamaları için bizim şu anda cennette diri
olarak nzıklanmakta olduğumuzu geride kalan kardeşlerimize kim tebliğ edecek" dediler. Allah
(c.c.) de "Onların yerine bunu dünyadaki kardeşlerine ben tebliğ ulaştıracağım" buyurdu da: "Allah
yolunda katledilenleri siz (adi) ölüler sanmayın" âyeti celilesi indirildi.390[155]
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer b. Katâde, Abdurrahman b. Cabir b.
Abdillah isnadıyla Cabir b. Abdillah (r.a.)'tan, "Nebî (s.a.v.)'yi: Uhut şehitleri anılınca:
"Ama vallahi Uhut dağı eteğinde şehit düşenlerle birlikte, -bende onlarla birlikte şehit edildim
diyebilmek için- orada terkedilmeyi isterdim" buyurduğunu anlattı.391[156]
Leys de, Yezid b. Ebî Habîb -Ebû'l Hayr- isnadıyla Ukbe b. Amir (r.a.)'den naklediyor ki:
- Nebî (s.a.v.) bir gün çıkıp Uhut şehitlerine, cenazeye kıldırdığı namazın aynısını kıldırdı. Sonra
minbere yönelip:
"Ben sizin için önden (gidip size yer hazırlayan) kimseyim ve ben sizi şahitlik edecek olan kimseyim"
[Vallahi şu anda ben bana verilen havuza bakıyorum. Bana kesinlikle yeryüzü hazînelerinin anahtarı
verildi. Vallahi artık benden sonra, sizin şirke düşebileceğiniz korkum kalmadı. Lakin birbirinizle
kıskançlık yarışı yapacağınızdan korkuyorum.]
Hadisi Buharı rivayet ediyor:392[157]
Attâf b. Halid derki: Bana Abdü'l A'lâ b. Abdullah b. Ebî Ferve babasından, "Nebî (s.a.v.)'nin Uhutta
ki şehit kabirlerini ziyaret ettiğini" rivayet etti. [Allah'ım! Kulun ve Peygamberin, şu yatanların
şehitler olduğuna şahitlik eder. Kıyamete kadar, onları ziyaret edip, selam verenlerin selamlarını
alırlar] buyurdu.393[158]
Abdülaziz b. İmrân b. Musa, Abbâd b. Ebî Salih -Ebû Salih isnadıyla Ebû Hüreyre'den rivayet ediyor:
- Rasûlüllah (s.a.v.) şehitlerin kabristanına ziyarete gider ve kabrin bulunduğu koyağın ağzına
varınca "sabrınıza karşılık size selâm olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir" buyururdu. Ebû Bekir (r.a.)
sonra Ömer, sonra da Osman aynı ziyareti yaparlardı.394[159]
Vakidî'de Meğazîsinde böyle bir hadisi senedsiz olarak verir.395[160] Ebû Hassan ez-Ziyâdî derki: Bu yıl
Şevval ayının Cum'asında Benî Neccar kabilesinden Amr b. Mâlik vefat etti. Rasûlüllah (s.a.v.)
Uhut'a gidip kabristanın olduğu yerde Onun cenaze namazını kıldırdı. Böylece, bu şekilde namazı
390[155] Ebû Dâvud h. no 2025; Müsned 1/266; İbni Ebî Şeybe 5/294; Hâkim 2/88, 297; Bey. Delâil 3/304; Bey. S. Kübrâ 9/163; TaberîTefsîr4/113.
391[156] Müsned 3/375; Beyhakî Delâil 3/304. Ravî Asım derki: "Ama vallahi ben Onun onlarla birlikte orada şehit olup kalmasını hiç istemezdim." Vakîdî 1/313.
392[157] Buharı Rikâk 81/53 h. no 6590; Müslim 1795; Nesâî 4/62; Müsned 3/166, 4/153, 154, 439, 5/393; İbni Ebî Şeybe 11/441 İbni Ebî Âsim 2/342; Bey. Delâil
3/307, 6/403; İbni Hibban 1858; Beyh. S. Kübra4/14; Taberânî 8/93, 17/278.
393[158] Beyh. 3/307. Parantez arası Beyhakî'nin rivayetidir. Hakim 3/29.
394[159] Beyhakî 3/306; Abdürrezzak Musannef2 6716.
395[160] Vakîdî Meğazî 1/312.
kılınan ilk insan olmuş oldu.396[161]
Uhut Şehitlerini Ziyaret397[162]
Dâvud b. Halid b. Dinar anlatıyor:
- Bir gün yanımda Yusuf adlı Temimoğullarından biri ile Rabîatü'r-Re'y'e uğradım. Yusuf Rabîa'ya;
"senden duyduğumuz öyle hadisler oluyorki, bunları diğer hadiselerde bulamıyoruz" dedi. Rabîa
bunu duyunca, "vallahi bende pekçok hadis var. Ama ben Hz. Talha b. Ubeydillah (r.a.)'ın
sohbetlerinde bulunmuş olan el-Hüdeyr'den, "Ben Talha (r.a.)'yı Peygamber (s.a.v.)'den bir tek
hadis hariç başka hadis naklederken duymadım" dedi. Bende, "O hangi hadis?" deyince şöyle
anlattı.
- Rasûlüllah (s.a.v.)'la birlikte yola çıktık, Uhut'taki şehitlerin kabirlerini ziyaret etmek istiyordu.
Beyda denen yerdeki vakım kulesi tüaşhğına geldiğimizde, tam dönemeçte bir takım kabirler
gördük ve "Yâ Rasûlellah, "Kardeşlerimizin kabirleri bumu?" dedik. Efendimiz, "hayır bu
ashabımızın kabridir" buyurdu. Biraz daha gidip şehitliğe geldiğimizde Nebî (s.a.v.): "İşte
kardeşlerimizin kabri budur" buyurduç398[163]
Attaf b. Halid anlatıyor: Bana teyzem şöyle anlattı:
- Birgün kendim Uhud şehitlerini ziyarete gittim. -Attaf derki; hâlâ da ziyarete devam ediyor-
Hamza'nın kabrinin yanına varınca bineğimden indim ve orada Allah'ın nasib ettiği mikdar namaz
kıldım. Vadide ne seslenen ne ses veren vardı. Sadece benim hayvanı tutuve-ren bir köle vardı.
Namazı bitirince elimle şöyle işaret ederek "Esselâmü aleyküm" dedim. Birden yerin altından
gelen bir sesin benim selamımı aldığını duydum. Beni Allah'ın yarattığını bildiğim gibi, gece bitince
gündüz olacağını bildiğim gibi biliyordum. Selamı aldığını işitince vucudumdaki tüyler ürperdi.399[164]
Ca'fer b. Muhammed, Babasından naklederki: Peygamber Efendimizin kızı Fatima (r.a.), amcası
Hamza'nın kabrini ziyaret eder, orada salavatlar getirir ve kabrin başında ağlardı.400[165]
Vakîdî, şeyhlerinden (adlarını vermeden) şöyle dediklerini rivayet eder:
- O gün Uhut'da şehit olarak defnedilenler vadinin ortasına defnedilmişlerdi. Talha b. Ubeydullah,
Uhut'ta bulunan toplu mezarların kime ait olduğu sorulunca: "Onlar bedevilerden bir gurup olup,
Hz. Ömer zamanındaki kıtlıkta ölüp buraya gömüldüler" dendi.
İbni Ebî Zi'b ile Abdülazîz b. Muhammed'de, "Biz bu kabirlerin bedevi bir guruba ait olup, kimler
396[161] Şimdilik kaynağını bulamadım.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/299-305
397[162] Bu bölüm Zehebî'de yoksada biz kaynaklardan bu konu ile ilgili bazı haberleri naklediyoruz.
398[163] Ebû Dâvud Menasik bab no 99. hadis no 2043; Beyhakî S. KÜbra 5/249; Bey. Delâil 3/306, 5/244. Müsned 1/161.
399[164] Beyhakî Delâil 3/308.
400[165] Beyhakî Delâil 3/309; Vakîdî 1/313'te, Hz. Fatıma'nm iki üç günde bir ziyarete geldiğini isnadsız olarak verir.
olduğunu bilmiyoruz. Uhut şehitlerinden çoğunun kabirleri kayboldu, artık, ne Uhut'ta nede
Medine ve çevresindeki yerlerini bilebiliyoruz. Sadece Hamza b. Abdülmuttalib, Sehl b. Kays,
Abdullah b. Haram, Amr b. Cumûh'un kabrini biliyoruz.401[166]
Uhut Günü Kaçanları Allah'ın Af Edişi
Vakîdî, şeyhlerinden naklen derki:
- Şeytan, "Muhammed öldürüldü" diye bağırınca ashab darma dağınık bir hale geldi. Kimi
Medine'ye gelip ailelerinin yanma girdiler. Hanımları da, "demek Rasûlüllah'ı bırakıp kaçtınız ha!"
diye onları azarlamaktalardı. O gün dönüp Medine'ye gelenler arasında falan oğlu falan, (Osman b.
Affan (r.a.)'ı kasdetse gerek) Haris b. Hatib, Sevâd b. Gaziyye, Sa'd b. Osman, Ukbe b. Osman Harice
b. Amir de vardı. Evs b. Kayzî de bir gurup ile tâ (Medineye iki günlük mesafede ki) Şukraya
varmışlardı. Onlara Ümmü Eyman rastlamış yüzlerine toprak saçarak, "haydi alın şu kirmanlarıda
(kadın olarak onu) ben değil siz eğirin. Kılıcı bana verinde onu ben kuşanayım" diyerek bir gurup kadınla
birlikte Uhut'a doğru gitti.402[167]
Mukatil b. Hayyân anlatıyor: Uhut günü olanlar olmuş, bir kısım ashab kaçışmişlardı. Peygamber
(s.a.v.) onîarm yanına geldiği zaman, "Yâ Nebiyyallah! Allah bizi sana feda kılsın! Bize senin öldü
haberin
gelince, kalbimize bir korku düşüp geriye kaçtık" diye özür beyan ettiler.403[168]
îbni Ömer (r.a.)'e bir adam gelip: "Ben sana birşey soracağım, bana bunu anlat, sen Osman'ın Uhut
günü kaçtığını biliyormusun?" dedi. İbni Ömer, "evet" dedi. Adam, "Onun Bedir günüde ortalardan
kaybolup Bedir'e katılamadığını da biliyormusun?" deyince, îbni Ömer yine, "evet" dedi. Adam Peki
Onun, Bey'ati Rıdvan günü kaybolup orada Rasûlüllah'a biat edenler arasında bulunmadığını da
bilmiyormusun?" dedi. İbni Ömer bu soruya da, "evet" deyince adam:
- Allahu ekber, deyip gitmek istedi. İbni Ömer ona:
- Gel de sana sorduğun şeyleri iyice açıklayayım; Onun Uhut günü kaçışına gelince, ben, Allah'ın
onu af edip bağışladığına şahitlik ederim; Bedir de bulunmayışına gelince, "onun nikahı altında
Peygamberimizin kızı vardı ve o anda hastaydı. Rasûlüllah ona, "Sen hanımıyın tedavisiyle uğraş,
Allah sana Bedr'e katılanların sevabı kadar sevap verecek" buyurup, üstelik ona ganimetten hisse
bile verdi.
Bey'ati rıdvan'da bulunamayışma gelince, Rasûlüllah Onu Mekke'ye elçi göndermişti. Eğer Mekke
vadisinde Osman'dan daha hayırlı birisi olsa Osman'ı değil onu gönderirdi. Bey'at'da Osman'ın
401[166] Vakîdî Meğazî 1/312.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/305-307
402[167] Vakîdî 1/277, 278; Belazurî Ensabü'l Eşraf 1/326; Beyhakî Delâil 3/310.
403[168] Beyh. Delâil 3/311.
Mekke'ye gönderilişinden sonra olmuştur. Üstelik Osman olmamasına rağmen Nebî (s.a.v.) sağ elini
kaldırıp "İşte bu Osman'ın elidir" buyurup sonra sol elinin üstüne koydu ve "İşte bu da Osman
içindir" buyurdu. Ey adam cevabını aldın haydi git," dedi.404[169]
Uhut Sonrası Hamrâü'l Esed Ğazvesi
İbni İshâk anlatıyor:
Uhut harbinin ertesi günü yani harb gecesi geçip sabah olunca, Peygamberimizin dellalı insanlara,
düşmanın peşinden yakalamaya gidileceğini "bizimle sadece dün harpte bulunanlar gelebilecektir"
diye" ilan etti. Rasûlüllah (s.a.v.), kendisinin onların peşinden gidip hem kendilerinde güç olduğunu
bildirmek, hemde düşmanları korkutmak için bu sefere çıkıyordu.405[170]
İbni Lehî'a, Ebû'l Esved aracılığıyla Urve'den naklediyor:
- Medine halkından birisi o taraftan gelmiş idi. Peygamber (s.a.v.) ona Ebû Süfyan'ı görüp
görmediğini sordu. Adam'da, "Ben gelirken onlara konuk oldum. Bir biriyle münakaşa ederek "hiç
bir şey yapamadınız. Onların en güçlü liderlerini tek başına ele geçirmişken onları yapmadan
bırakıverdiniz. İşte onları size karşı harbe toplayacak bir takım liderler sağ olarak kaldılar"
diyorlardı" dedi.
Bunun üzerine Nebî (s.a.v.): Çok ağır yaraları olmasına rağmen ashabına, "düşmanı aramaya çıkma"
emri verdi ve bunu da ashabına duyurmak isteyerek: "Benimle Uhut harbinde bulunmayan hiç
kimse şimdi beraber gelmeyecek" buyurdu. Münafık başı Abdullah b. Übeyy "ben de seninle
geleyim mi?" deyince Nebî (s.a.v.) "hayır" buyurdu.
Başlarında bu kadar bela varken bile ashab Efendimizin da'vetine Allah ve Rasûlü için katılıp yola
çıktılar. Müşrikleri arayarak tâ Hamrâü'l Esed denen yere kadar geldiler.406[171]
İbni îshâk'tan Abdullah b. Harice b. Zeyd b. Sabit- Âişe binti Osman'ın kölesi Ebû's- Sâib'den nakletti
ki; Abdü'l Eşhel oğullarından bir sahabe o günü şöyle anlattı:
- Uhut harbinde ben ve kardeşim Peygamberimizle beraber bulunduk. Harpten yaralı olarak geri
döndük. Rasûlüllah'ın dellalı düşmanı arama çıkışını ilan edince, ben kardeşime durumu bildirdim.
O da, "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte çıkılacak bir gazveyi mi kaçıracaksın?" dedi. Vallahi, halbuki ne
binecek hayvanımız vardı ne birşey, üstelik yaralıydık da. Rasûlüllahla yola çıktık. Ben kardeşimden
daha hafif yaralıydım. Kardeşim yürümeye yenilip takati kesilince nevbet nevbet ben onu sırtımda
404[169] Buharî Menak.b 62/7; Megazî 64/ ; Tirmizî 3706; Müsned 2/120; ibni Ebî Âsim Sünne 2/595; Bey. Delâil 3/311.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/307-308
405[170] İbni Hişanı 3/172, 174; tbni Sa'd 2/48; Beyh. Delâil 3/314 Vakîdî 1/334; Taberî Tarih 2/75. İbni Hİşanı ve Taberî'de şu ilave vardır: Cabir bu haberi İşitince
Nebî (s.a.v.)'ye geldi ve: "Yâ Rasûleflah! Babam dün beni yedi tane bacımın başına koyup harbe çıkartmamış ve bana "oğulcağzım! Şu kadınları başlarında erkek
olmadan bırakıp gitmek ne sana ne bana yakışır. Bende Peygamberle beraber çarpışma şerefinde seni kendime tercih edecek değilim, bacıfarıyın başında sen kal"
dedi. Bende onların başında kalıp dün gelemedim" deyince Rasûlüllah (s.a.v.) onu da çıkış müsadesi verdi. Bunu Vakîdî 1/336'da Cabir'den nakleder.
406[171] BeyhakîDelâil 3/313.
taşıdım bazende yürüdü. Böylece Müslümanların ulaştığı yere kadar geldik.407[172]
Rasûlüllah (s.a.v.)'ta Hamraü'l Esed'e kadar vardı. Orası Medine'den Mekke tarafına sekiz mil
mesafede bir yer idi. Orada üç gün eğleşip sonra Medineye döndü.408[173]
Hişam b. Urve, babası Urve aracılığıyla Hz. Âişe (r.a.)'nm şöyle dediğini anlatıyor: Hz. Âişe yeğeni
Urve'ye:
- Bacım'm oğlu! Baban Zübeyr ve Ebû Bekir "kendilerine yara isabet ettikten sonra, Allah ve Rasûlü
için cihada o halde çıkmaya "evet" diyen kimselerdi. Müşrikler Uhut'tan geri döndüklerinde
Peygamber ve ashabı yaralanmışlardı. Müşriklerin bu halde tekrar gelip saldırmasından çekindiği
için "Şunların bizim hâlâ kuvvetimiz olduğunu bilmeleri için kim peşlerinden gitmeye karar verir?"
buyurdu. Aralarında Ebû Bekir ve Ömer'in bulunduğu yetmiş kişi bu da'vete katılıp müşriklerin
peşine düştü. Müslümanların geldiğini haber alan müşriklerde çekildi. Böylece Müslümanlar,
kendilerine hiçbir zarar dokunmadan Allah'tan bir lütuf ve nimet ile geri dönmüş, düşmanla
karşılaşmamış oldular.
Hadisi Buharı ve Müslim rivayet ediyor.409[174]
Abdullah b. Ebî Bekir b. Hazm'dan nakline göre, İbni İshak şöyle anlatıyor:
- Huzâa kabilesinden Ma'bed adlı birisi, Hamrâü'l Esed denen yerde Rasûlüllah'ın yanma gelmişti.
Mekke'de iken Huzâa kabilesinin Müslümanı da müşriği de Peygamberin sır küpü gibiydiler. Onların
meyli (yahut ittifakları) Efendimizle bir olup, olan bir şeyi ondan giz-lemezlerdi. Ma'bed de o vakit
hâlâ müşrik idi. Peygamberimize:
- Yâ Muhammedi Vallahi ashabıyın arasında sana böyle bir beianın gelip çatması, bize çok ağır
geldi. Onlarla birlikte Allah'ın sana afiyet vermesini ne kadar temenni ediyorum, deyip ardından
yola çıktı ve Ravhâ denen yere geldiği zaman Ebû Süfyan ve beraberindekilere rastladı. Onlar geri
dönüp Müslümanlara saldırmak için ittifak etmişlerdi. "Muhammed'in en keskin ve hepside lider
sayılan arkadaşlarını ele geçirmişken şimdi neye onların kökünü kesmeden geri dönüyoruz.
Kesinlikle geri dönüp, kalanlanda yok edip kurtulalım"410[175] diye konuşuyorlardı.
Ebû Süfyan, Ma'bed'in geldiğini görünce, "Arkada ne var ne yok yâ Ma'bed?" dedi. O da,
"Muhammed sizi aramak üzere ashabıyla yola çıkmış, şimdiye kadar böylesi bir kalabalığı
görmedim size öyle bir öfkelenmiş öyle kızmışlarki, çarpıştığınız gün bulunamayanlarda ona
katılmış, ilk gün bulunmadıklarına pişman olmuşlar, size öyle kızgmlarki şimdiye kadar böyle bir
Öfke görmedim" dedi.
Bunu duyan Ebû Süfyân: "Vay anasını, sen ne diyorsun?" deyince Ma'bed; "Vallahi öyle sanıyorum
407[172] İbni Hişam 3/174; Taberî 2/75; Bey. Delâil 3/315.
408[173]
409[174] Buharı Meğazî 64/25; Müslim 2418; Beyhakî Delâil 3/312. Bu siyak Beyhakî'nindir. Buharî, bilhassa Müslim'in siyakı daha kısadır.
410[175] Matbu nüshada "Ra" harfi yanlış olarak vav şeklinde yazılıp "Le-nekûne" olmuş. Doğrusu terceme ettiğimiz gibi "Lcnekürranne" şeklindedir. İbni Hişam ve
Beyhakİde de böyledir.
ki, siz buradan ayrılmadan ben gelen atların alınlarım göreceğim (veya göreceksin)'1 dedi. Ebû Süfyan da:
- Vallahi biz onlara tekrar saldırıp geri kalanları da yok etmeye ka^ rar almıştık, dedi. Ma'bed de ona:
- Seni bundan men ederim. Vallahi gördüğüm manzara bana bir takını beyitler söyletti, dedi. Ebû Süfyan, "ne söyledin?" deyince: O,
1- Gelen seslerden (korkup) bineğim düşe yazdı. Yeryüzü sanki ileri atılan at sürüsü akıyor gibiydi.
2- Soylu bir aslan gibi, karşılaşmada ileri fırlayıp tenbelliği ve silahı olmayan korkak gibi (kaçmaya) meyli olmayan bir ordu.
3- Yıpranmamış bir reisle yücelince yer, yerinden oynayacak sanıp koşmaya başladım.
4- "Vadi insanlarla çalkanınca, sizinle karşılaşan İbni Harb (Ebû Süleyman)'a yazık oldu" dedim.
5- Ben Kureyş için açıkça onlardan akıl sahibi ve aklını kullanan herkese sakınmalarını söylüyorum....
6- Ahmed'in tenbel ve rezil olmayan ordusundan. Benim bu sakındırmam bir laf olarak vasıflanamaz." dedim, diye cevap verdi ve bu şiirini Ebû Süfyan ve arkadaşlarına iki defa tekrarladı.
O sırada Abdü'l Kays oğullarının kervanı oraya uğradı. Ebû Süfyân onlara: "Nereye gidiyorsun?" deyince onlar, "Medine'ye" dediler. O, ne için deyince, "yiyecek almaya" dediler. Ebû Süfyan bunun üzerine:
- Benim adıma Muhammed'e benden bir mektup ulaştıracak olursanız, yarın Ukaza gelebilirseniz sizin şu develerinize kuru üzüm yükle-yiveririm" dedi. Onlar, "olur" deyince Ebû Süfyan:
- Muhammed'in yanma varınca ona, "bizim, onun arkadaşlarına geri dönerek onları yok etme kararı aldığımızı haber vereceksiniz" dedi.
Bu kervan, daha Hamraü'l Esed'de bulunan Allah Rasûlüne uğradığında haberi ona bildirdiler. Bunun üzerine Efendimiz ve ashabı: "Hasbünallah ve ni'mel vekil" dediler.
îşte Allah (c.c.) bu Abdü'î Kays oğullan, onların sözleri ve Allah Rasûlünün ashabı hakkında Âl-i İmran 172, 173, 174 ve 175 âyetleri olan;
172- O ashab ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah ve Rasûlüne -da'vetine- uydular. Onlardan ihsan edip, sakınanlara büyük bir sevab vardır.
173- O ashab ki, insanlar Abdi kays oğulları kendilerine "insanlar size karşı -ordu- topladılar, onlardan korkun!" (deyince, onların îmanını artırdı da "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir" dediler.
174- Bundan dolayı Allah'tan bir ni'met ve fazlü kerem ile kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan geri döndüler. Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük fazl sahibidir.
175- Ancak şeytan sizi kendi dostlarından (Mekke müşriklerinden) korkutuyor. Mü'min iseniz
onlardan korkmayın, benden korkun" hükmünü indirdi.411[176]
İbni Ubey'in Münafıklığa Devamı
Bekkaî derki, İbni İshâk anlatıyor: Bana Zührî'nin anlattığına göre; Abdullah b. Übey b. Selûl denen
münafığın her cuma üzerinde oturduğu bir kürsüsü vardı. Oraya çıkmak kendisi ve kavmi arasında
bir şeref sayıldığı için onu asla bırakmazdı.
Cum'a vakti giripte Peygamber (s.a.v.) hutbe okumak için hutbede oturduğunda bu herif kalkar ve
"Ey insanlar! İşte Allah'ın elçisi aranızdadır, Allah onu size ikram edip onunla size onur verdi. Sizde
onu ululaym, ona yardım edip, dinleyin ve emrine itaat edin!" der, sonra yerine otururdu.
Uhut harbine giderken, yolda yapacağı ukelâlığı yapıp bir de, geri döndükten sonraki Cum'ada da
aynı şeyi yapmak için ayağa kalkınca, etrafındaki Müslümanlar, hemen onun elbisesinin eteğinden
yakalayıp "otur yerine, seni Allah düşmanı seni, sen buraya layık değilsin, Uhut'ta yapacağını
yaptın" deyip susturdular. O da "Vallahi! sanki çok kötü birşey söylemişim gibi, ben sadece onun
Peygamberlik vazifesini pekiştiriyordum" diye söylenerek insanların omuzlarına basa basa dışarı
çıktı. Mescid'in kapısında ona Ensardan birisi rastgeldi ve "vay sana ne oldu?" dedi: O da, "Ben
Onun işine destek olayım diye ayağa kalkınca, arkadaşlarından bir kısmı üzerime sıçrayıp beni
sürüklediler, sanki çok kötü birşey demişim gibi birde azarladılar" dedi. ensarlı'da geri dön, Allah
Rasûlü senin affedilmen için istiğfar ediverir" deyince Abdullah, "Vallahi ben onun benim için af
istemesini arzu etmiyorum" dedi.412[177]
Vakîdî anlatıyor:413[178] Bize İbrahim b. Ca'fer, babasından, birde Sâid b. Muhammed b. Ebî Zeyd de,
Yahya b. Abdilaziz b. Said'den, naklettilerki: Süveyd b. Es-Sâmit, Ziyad'ı öldürmüş idi. Bu Ziyad'm
oğlu Mücezzer'de Süveyd b. Essâmit'i öldürmüş idi. (cahiliye döneminde Evs ve Hazreç kabilesinin
Medine civarında ki) Buas har-bindeki intikamı almış oldu. Nebî (s.a.v.) Medine'ye hicret ettikten
sonra, Mücezzir ve Süvey'din oğlu Haris Müslüman oldular. Her ikiside Bedir harbine katıldı. Buna
rağmen Haris babasının intikamını almak için Mücezziri öldürebilmek için fırsat aradı. Uhut günü
olunca Mücezzir'in arkasından gelip onu öldürdü.414[179]
Rasûlüllah (s.a.v.), Hamrâü'l Esed'den döndüğü zaman, Cebrail (a.s.) gelip Haris'in Mücezzir'i
öldürdüğünü haber verdi. Rasûlüllah bineğine binip Küba mescidine geldi. Haris b. Süveyd de Veres
otuyla boyanmış bir battaniyeye bürünmüş olarak Efendimize geldi. Allah Rasûlü onu görünce
Uveym b. Sâideyi çağırıp, "Mücezzir b. Ziyad'ı öldürdüğüne karşılık bunun boynunu vur" dedi.
Haris yalvararak, "Yâ Rasûlellah! Vallahi onu ben İslâm'dan çıktığım için Öldürmedim. Lakin
şeytanın dürtüklediği ırk hamiyyeti yüzünden onu öldürdüm. Ben Allah'a tevbe edip onun kan
411[176] İbni Hişam 37174; Beyh. Delaâil 37315; Taberî Tarih 2/175; Vakidî Meğazî 3/338.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/309-314
412[177] İbni Hişam 3/175.
413[178] Vakîdî 1/303'te bu kıssayı tafsilatlı olarak rivayetsiz olarak verir.
414[179] Vakîdî kıssanın başını şöyle anlatır:
bedelini öde-yeyim, (iki ay keffaret) orucu tutayım, köle azad edeyim" diyerek Allah Rasûlünün bineğine tutundu ve sözünü bitirene kadar bırakmadı.
Hudayr Amr b. Avf oğullarına gelip, Süveyd, Havvat ve Ebû Lübâbe'yi evine da'vet etti. Onlarda şu gün geliriz dediler. Onlar o gün geldiğinde Hudayr onlara deve kesip şarap ikram etti. Onlar böylece üç gün geçirdiler. Bakımdan etleri şişmanladı. Üç gün sonra döndüler. Süveyd yaşlı olduğu için iki genç koluna girerek götürüyorlardı. Uduynu yakınında Süveyd ufak su dökmeye kaldı. O sırada onu Hazreçli biri görüp oğlu Mücczzire haber verip silahı olmadığını ve sarhoş olduğunu bildirdi. Mücezzir'de kılıcını çıplak olarak alıp koştu. Gençler onu görünce silahsız olduklarından kaçtılar. Mücezzir, Süvcyd'e "İşte Allah bana seni teslim etli" deyince "bana ne edeceksin?" dedi o da "öldüreceğim" deyince Süveyd, "anayın yanma varınca ona; "Ben Süveyd'i öldürdüm" de dedi. O da onu öldürdü.
Ama Allah Rasûlü: "Yâ Uveym! Onu götürüp boynunu vur!" buyurdu O da Mescid'in kapısının karşısında Haris'in boynunu vurdu.415[180]
415[180] îbni Sa'd Tabakat 3/252, 253.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/315-317
6.BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ YIL OLAYLARI
Ebû Seleme'nin Katan Seriyyesi416[1]
Vakîdî anlatıyor: Bize Amr b. Osman b. Abdirrahman b. Saîd el-Yerbûî, Seleme b. Abdillah b. Ömer b. Ebî Seleme b. Abdü'l Esed ve diğerlerinden şöyle dediklerini anlattı:
- Ebû Seleme b. Abdil esed Uhut harbine katılmıştı. Küba'dan ayrıldığında Medine'de Âliye semtindeki Ümeyye b. Zeyd oğullarında konaklamıştı. Yanında eşi Ebû Ümeyye kızı Ümmü Seleme de vardı. Uhut da kolundan yara alıp evine götürülmüştü.
Kendisine Allah Rasûlü'nün Hamrâü'l Esed'e gittiği haberi gelince hemen eşeğine binip yola koyuldu ve Rasûîüllah oraya inerken onlara yetişti. Medine'ye oda ashabla dönüp, bir ay yarasının tedavisi ile ilgilenip, artık iyileştiğini gördü. Yara anlaşılmaz bir şekilde kapandı. Hicretten otuz beş ay sonra Muharrem ayı başlarında Allah Rasûlü onu çağırtıp; "Şu seriyye ile gazaya çık. Ben seni onlara komutan yaptım" buyurup, ona bir sancak hazırlatıverdi ve: "Benî Esed yurduna kadar yürü, onların topluluğu sana rastlamadan sen onlara hücum et." buyurarak ona ve beraberindeki askerlere Allah'tan korkmalarını tavsiye etti. Bu seriyye ye Ebu Seleme'yle beraber beşyüz kişi katıldı. (Vakidi burada 17 kadar ismi de sayar)
Buna sebeb şu İdi. Tay kabilesinden bir adam ashabdan biriyle evli bulunan, Tay kabilesinden akrabası olan bir kadına uğramak üzere Medineye geimiş ve Rasûlüllah'ın ashabından olan o eniştesinin evine misafir olmuştu. Bu adam, Huveylid oğulları Tuleyha ile Seleme'nin kendi kavimlerine giderek, onları Rasûlüllahla harb etmeye çağırdıklarını haber verdi. Bunlar Medineye yaklaşmak istiyor ve "Muhammed'in yurdunun çevresine gidip çevresinden birşeyler ele geçiririz.
Zîra onların Medine civarında otlayan davarları vardır. Atlarımızın sırtında dolaşırız. Zaten atlarımızı baharlattık. Cins koyunlara saldırırız. Birşey yağmalarsak bize yetişemezler. Onlardan bir topluluğa rast gelsek zaten harbetmek için hazırız. Bizim atımız var, onların yok. Zaten Kureyş yakında onları perişan etmişti. Onlar bir ömür iyileşip kurtulamaz ve eski cemati biraraya gelmez" dediler.
İçlerinden Kays b. Haris kalkıp, "Yâ kavim, Vallahi bu doğru bir görüş değildir. Bizim onlardan alacak öcümüz yok. Bizim yurdumuz Medineye çok uzak, hemde onlar yağma malı değildirler. Hem bizim Kureyş kadar kalabalığımız da yok. Kureyş bir ömür onlara karşı yardım diledi üstelik onların Muhammed'den istedikleri kan da vardı. Sonra develeri yükleyip atları sürdüler. Üç bin kişilik bir kalabalıkla silahları yüklendiler. Onlara katılanların sayısıda buna dahil değil. Sizin bütün gücünüz
416[1] Katan seriyyesi Zehebî'de hem kısaltılmış, İıemde yanlış imlalar olduğu için biz Vakîdî ve Beyhakî rivayetlerini esas aldık.
Ebû Seleme (r.a.): Adı Abdullah olup babası Abdül esed b. Hilâl'dir. Rasûlüllah'ın, Hamza İle birlikte süt kardeşi idi. Onları Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe emzirmişti. İlk Müslümanlardan olup Habeşistana da göçmüştü. Bunun Ömer, Zeyneb gibi çocukları da ashabdandır. Bu seferin ardından vefat etmiştir.
ise üçyüz kişiyi zor tamamlar. Kendinizi aldatıp çakacaksınız. Ben yenilginin size dönmeyeceğine emin değilim" dedi.
Bu konuşma onları tereddüde şevketti. Onlar bunu tartışırken, bu haberi alan sahabe durumu Efendimize bildirdi. Rasûlüllah (s.a.v.) da
Ebû Seleme'yi oraya gönderdi. O Tay'Iı adamda birlikte gitti. Çok hızlı gittiler. Tay'Iı onları ana yoldan saptırdı, yolu kısaltıp onları gece gündüz yürüttü. Haber taşıyıcılardan daha hızlı gidip Beni Esed kuyularından biri olan Katan suyuna yakın bir yere geldiler. Zaten o adamlar orada toplanmıştı.
Orada onlara ait bir davar sürüsü görüp ona saldırdılar ve kuşattılar. Sürünün üç köle çobanını ele geçirdiler. Diğerleri kaçıp arkadaşlarına durumu bildirip, gelen ordudan sakınmalarını söylediler. Böylece herbiri bir tarafa kaçtı. Ebû Seleme su başına geldiğinde topluluğu kaçmış buldu.
Orada kamp kurup arkadaşlarını çevrede onlara ait sürüleri toplamaya gönderdi. Askeri üçe bölüp bir kısmını kendi yanında bıraktı. İkisini de çeşitli yerlere gönderdi. Onlara aramadan vazgeçmemelerini ve sağ salim iseler, geceye yanına gelmelerini ve dağılmamalarını emretti. Başlarına içlerinden birini emir yaptı. Sağ salim gidip geldiler. Bir sürü koyun ve deve ele geçirmişlerse de kimseye rastlamamışlardı.
Ebû Seleme ele geçirdiklerini Medine'ye sürdü. Taylı o zât da o-nunla beraber geri Medine'ye geldi. Geceleyin yolda Ebû Seleme; "ganimetlerinizi bölüşün" emrini verip, Taylı bu yol kılavuzuna da ganimetten bir koyun verdi. Sonra Peygambere has olan "Safîy" kısmı olarak bir köle ayırdı. Ardından Humusu çıkarıp kalanını orduya taksim etti. Sonra hayvanları sürerek Medine'ye geldiler.417[2]
Yine, Vakîdî, Ömer b. Osman'dan418[3] nakleder: Bana Abdü'lmelik b. Umeyr, Abdurrahman b. Saîd b. Yerbû'a aracılığıyla Ömer b. Ebî Seleme'den şöyle dediğini anlattı:
- Babam Ebû Seleme'yi, Uhut'ta Ebû Üsame el-Cüşemî yaralamıştı. Uhut'ta babamın koluna mızrak batırmıştı. Bir ay kadar tedavi oldu. Bize göre yara iyileşmiş gibiydi. Allah Rasûlü, Muharrem ayında onu Katan seferine yolladı. On küsur gün yolda geçirdi. Medine'ye geri geldiğinde yarası azmıştı. Cemadiyel âhir ayının bitimine üç gün kala vefat etti. Yüseyra denen kuyunun suyu ile yıkandı. Cahiliye döneminde adı "Abîr" idi. Allah Rasûlü ona "Yüseyra" adım verdi. Babamın cenazesi kuyunun olduğu Ümeyyeoğulları yurdundan alınıp, Medine'ye defnoldu.
Annem Ümmü Seleme dört ay on gün iddet bekledi. Sonra onu Allah Rasûlü nikahlayıp Şevvalin son gecesi zifafa girdi. Annem; "Şevval ayındaki nikah ve zifafta bir sakınca yoktur. Zîra Rasûlüllah beni Şevvalde nikahlayıp yine Şevval içinde güvey oldu" derdi. Ümmü Seleme'de 59 senesi Zilka'de ayında vefat etmiştir.419[4]
417[2] Vakîdî 1/340, 343; Bey. Delâü 3/319, 321; İbni Sa'd Tabûkat 2/50.
418[3] Zehebî'de "Amr" ise de Vakîdî ve Beyhakî'de "Ömer"dir.
419[4] Vakîdî 1/344; Beyhakî Delâil 3/322.
Racî' Ğazvesi
Vakîdî'nin hesaplamasına göre, Racî' Gazvesi hicretin (dördüncü yılı) otuzaltmcı ayın başlarında Safer ayında gerçekleşmiştir. Racî, Usfan'dan yedi mil uzaktadır.
Vakîdî devamla derki: Bana Musa b. Ya'kûb'un Ebû'l Esved'den nakline göre: Rasûlüllah (s.a.v.), Racîa gönderdiği ashabını Kureyş'in ne yaptığı haberini alıp gelmeleri için Mekke'ye casus olarak göndermiş idi. Onlarda Necd yoluna saptılar. Racî1 denen suya geldiklerinde* Benû Lihan kabilesi yollarını kestiler.420[5]
İbrahim İbni Sa'd'da İbni Şihab'ı Zührî aracılığıyla Ömer İbni Esîd b. el-Alâ b. Câriye es-Sakâfi'nin -ki bu zat Ebû Hüreyre (r.a.)'nin meclisinde bulunurdu- Ebû Hüreyre (r.a.)'nin şöyle dediğini haber verir:
- Adal ve Kara kabilesinden bir gurup insan, Allah Rasûlüne gelipb "Yâ Rasûlellah! Bizim aramızda İslâm dini yayılmaya başladı. Ashabından bir gurubu bizimle göndersen de bize fıkhı öğretip, Kur'an ö-kumayı ve İslâm şeriatını belletseler" ricasında bulundular. Allah Rasûlü de on kişilik sahabe gurubunu onlarla beraber gönderdi. Bunlar Asım b. Sabit b. Ebî'l Ahlak, Mersed b. Ebî Mersed, Abdullah b. Tarık, Hubeyb b. Adiy, Zeyd b. Desine, Halid b. Bükeyr ve Abdullah b, Tarık'ın anadan kardeşi Muattab b. Hubeyb. Efendimiz (s.a.v.) onların başına Asım b. Sabit (r.a.)'i emir yaptı. Yola çıkıp Racî1 yakınma kadar geldiler. Racî1, EI-Hede yakınlarında, Hüzeyl kabilesine ait bir kuyu'dur. El-Hede'ye yedi mil uzaktadır. Hede'de Usfan'a yedi mildir.
Oraya varınca, ashaba ihanet ederek Hüzeyl kabilesini onları yakalamaları için da'vet ettiler. Lihyan oğulları onları yakalamak için yola çıktı. [Yüz kadar okçu ile onları takibe koyuldular. İzlerini takib ederek onların konakladıkları yerde hurma atıkları buldular ve; "İşte bunlar Medine hurması" diyerek tekrar iz takibine başladılar.]
Ashab-ı kiramı, onların ellerindeki kılıçları kendilerine çevirmiş olmaları dışında, birşey korkutmamıştı. [Asım ve arkadaşları tehlikeyi hissettikleri için bir yere gizlendiler.] Müşrikler onları kuşattı. Allah Rasûlünün ashabı da kılıçlarına sarıldılar.
Müşrikler onlara: "Vallahi biz sizi öldürmek istemiyoruz. [İnip kılıçlarınızı teslim edin] Biz sadece sizin vasıtanızla Mekke'lilerden para koparmak istiyoruz. Sizi öldürmeyeceğimize dair size te'minat veriyoruz" dediler. Onların lideri olan Asım b. Sabit; Mersed b. Ebî Mersed, Halid b. Ebî Bükeyr ile Muattıb b. Ubeyd; "Vallahi biz, bir müşrikten ne anlaşma, ne de taahhüd kabul etmeyiz. [Asım, Ben Müşrik zimmeti ile teslim olmam! Yâ Rab! diyerek durumumuzu Peygamberime bildir, diye dûa etti] ve onlarla çarpışa çarpışa Asım ve yedi kişiyi şehid ettiler.
Zeyd b. Desine, Hubeyb b. Adiy ve Abdullah b. Târik onların taahhüdünü kabul edip ellerindeki silahları vererek teslim oldular. Bunlar Asım b. sâbit'in başım da kesip götürmek ve Sa'd b. Şüheyd
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/318-321
420[5] Vakîdî 1/354; Bey. Delâii 3/323; İbni Sa'd 2/55.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...