02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 14. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 14. BÖLÜM)
3- Ebû Bekr es-Sıddîk Abdullah b. Osman.
4- Ebû Habbe b. Amr b. Sabit.
5- Ebû Huzeyfe b. Utbe. Adının Mehşem olduğuda söylenir.
6- Ebû'l Hamza.
7- Ebû Hüzeyme b. Evs.
8- Ebû Sebra.
9- Ebû Sinan b. Muhsin. Ukaşe'nin kardeşi.
10- Ebû's-Sayyah.
11- Ebû Afece.
12- Ebû Kebşe, Efendimizin kölesi.
13- Ebû Lübâbe.
14- Ebû Mersed el-Ğanevî Künâz b. Husayn.
15- Ebû Mes'ûd el-Bedrî Ukbe b. Amr.
16- Ebû Melîl b. Ez'ar.165[143]
Bedirde Öldürülen Müşrikler
1- Hanzala b. Ebî Süfyan b. Harb.
2- Ubeyd b. Saîd b. el-Âs.
3-Kardeşi Âs b. Saîd.
4- Utbe b. Rabîa.
5- Şeybe b. Rabîa.
6- Velîd b. Utbe.
7- Ukbe b. Ebî Muayt (Bu idam edildi).
8- Haris b. Âmir en-Nevfelî.
9- Haris'in amcaoğlu Tuayme b. Adiy.
10- Zem'a b. el-Esved.
165[143] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/151
11- Zem'an'ın oğlu Haris ve
12- Kardeşi Akîl b. Esved.
13- Ebû'l Bahterî b. Hişâm. Asıl adı "el-Âs"tır.
14- Hz. Hatice validemizin kardeşi Nevfel b. Huveylid.
15- Nadr b. el-Hâris (Bedirden iki gün sonra asılarak öldürüldü).
16- Umeyr b. Osman et-Teymî. Bu zat Talha b. Ubeydillah'ın amcasıdır.
17- Ebû Cehi ve
18- Kardeşi Âs b. Hişâm.
19- Ümmü Seleme annemizin kardeşi Mes'ûd b. Ebî Ümeyye el-Mahzumî.
20- Halid b. Velîd'in kardeşi olan Ebû Kays b. Velîd.
21-Sâib b. Ebî's-Sâib el-Mahzumî. Bu zatın ölümü ihtilaflıdır. Bazı yazarlar ölmeyip daha sonra Müslüman olduğunu da söylerler.
22- Kays b, Fâkihe b. Muğîre.
23- Munebbih b. el Haccâc b. Amir es-Sehmî.
24-Nübeyh b. el-Haccac b. Âmir es-Sehmî.
25- Bu Münebbih'in iki oğlu
26- Haris b. Munebbih.
27- El-Âs b. Munebbih.
28- Ümeyye b. Halef el-Cümehî.
29- Bunun oğlu olan Ali b. Ümeyye.
İbni İshâk ve diğer Meğazî yazarlarının çoğu Bedir'de öldürülen diğer insanlarında adlarını verdikleri gibi esir olanların adlarımda kaydetmişlerdir. Lakin ben çok uzun kaçacak korkusuyla bunları yazmıyorum.166[144]
Bedir Yılı Cereyan Eden Bazı Hadiseler
Bu yılın Ramazan ayı içerisinde Allah (c.c.) Ramazan orucunu farz kılıp, o güne kadar tutulan Aşura
166[144] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/151-152
orucunun farz hükmünü neshetmiştir.167[145]
Ramazanın sonlarına doğru da sadakai fıtır farz (vacib) kılındı.168[146]
îkinci hicri senenin şevval ayında Nebî (s.a.v.) Efendimiz Hz. Âişe ile zifafa girdi. Hz. Âişe o zaman
dokuz yaşlarında bir kızdı.169[147]
Bu yılın Safer ayında Cübeyr b. Mut'in babası Mut'ım b. Adiy b. Nevfel çok yaşlı bir halde îman
edemeden öldü. Dedesi Nevfel de Haşim b. Abdimenâf b. Kusay'ın kardeşidir. Kureyş eşrafından ve
onların akıldanelerinden idi. İşte Peygamber (s.a.v.)'in, hakkında:
"Eğer Mut'ım b. Adiy sağ olupta benimle şu kokmuşlar hususunda konuşmuş olsaydı onun
isteklerini kabul ederdim" dediği zat bu idi. Onun Peygamber (a.s.)'in katında saygın bir yeri vardı.
Çünkü Kureyş'in yazdığı o meşhur boykot sahifesini yırtıp atmak için harekete geçen o idi.170[148]
Yine aynı yıl içinde Ebû's-Sâib lakablı Osman b. Maz'ûn b. Babîb b. Vehb b. Huzâfe b. Cemah el-
Cemehî Bedir harbinden az sonra vefat etti. Bedir harbine hem kendisi hemde iki kardeşi olan
Kudâme ve Abdullah katılmışlardı.
Osman b. Maz'un (r.a.), ilk Müslümanlardan birisiydi. Henüz ilk iman eden o üç kişinin ardından
İslâmla şereflenmiş ve ilk yapılan Habeşistan hicretine katılmış idi. Habeşistan'da (yalan bir haber
yayılmasıyla) geri geldiğinde Velîd b. Muğîre günlerce onu sığınmaya almıştı. Daha sonra tazyikler
devam edince Velîd korumacılığını bıraktığını ilan etti. O gündüz oruçlu, gece namazlı tam îman
dolu bir insandı.
Tirmizi ve Beyhakî'nin de naklettiği gibi, aynı yıl Abdullah b. Abdi'lesed b. Hilâl b. Abdillah b. Ömer
b. Mahzûm da Bedir harbinden dönerken yoida vefat etti. Abdullah b. Abdi'l Esed Peygamber
(s.a.v.)'in halasının oğlu olup, annesi Abdü'l Muttalib kızı Berra idi.
Ebû Seleme (r.a.), ilk Müslümanlardan olup Bedir harbine katılmış idi. Onun vefatından sonra dul
kalan eşi Ümmü Seleme (r.a.)'yi Peygamber Efendimiz nikahladı. İnsanın başına bir belâ geldiğinde
167[145] Ebû Musa el-Eşarî ve Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor: (Lafız İbni Mes'ûd'undur): Nebî (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde Yahudilerden bir kısım insanların Aşura
gününe çok değer verip o gün oruç tuttuklarına şahit oldu. Bunun sebebi sorulunca "Bu gün de Allah Musa ve İsrailoğullarına Fir'avna karşı zafer verdi. Biz onu
ta'zim ile o günü oruçla geçiririz" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.) de:
"Biz Musa'ya sizden daha layikız" buyurup
Müslümanlara o günlerde oruç tutmayı emretti. Bak Buharı Savm 30/69; Menâkibu'l Ensar 63/52 hadis no 3942, 3943; İbni Mâce 1734; Humeydi Müsned 515;
Beyhakî Sünen-i Kübrâ 4/286; Müslim 795; Ebû Dâvûd 2444; İbni Abdi'l Berr Temhîd 7/209; Buharî Tefsîr 65/ Taha bab 2 hadis no 4737; Taberi Tarih 2/18'de
ikinci yıl olaylarını anlatırken yukardaki hadiseyi anlatır ve "Ramazan orucu farz edilince Efendimiz artık âşura orucunu emretmediği gibi yasaklamadıda" der.
Buharî Savm bab 69'da Hz. Âişe (r.a.)'den şöyle nakleder: Aşura gününde cahilîye döneminde Kureyşlilerde oruç tutardı. Peygamber (s.a.v.) de tutardı. Medine'ye
hizmet ettiğinde hem kendi tuttu hemde tutulmasını emretti. Ramazan orucu farz kılınınca onu tutmayı terk etti. Artık dileyen tutsun dileyen tutmasın.
Buhari aynı yerde Muâviye (r.a.)'nin hac ettiği yıl hutbe de: "Ey Medine halkı! Âlimleriniz nerede? Ben Rasûlüllah (s.a.v.)'in işte bu gün Aşura günüdür. O gün size
oruç tutmak farz değildir. Halbuki ben orucum, artık dileyen tutsun dileyen bıraksın" dediğini duydum." diye söylediğini nakleder.
168[146] Taberî 2/18; Tarih-i Halife sayfa 56.
169[147] Beyh. Delâil 7/284; Buharî Nikah 67/38, 39, 59.
170[148] Buharı Humus bab 16; Meğazî bab 12; Müsned 4/80; Abdürrezzak 9400; Tabcrânî 2/118-EbûDâvûdCihadbabl20.
söylenen "îstircâ' " duasını Ümmü Seleme (r.a.) Ebû Seleme (r.a.)'den riveyet eder.171[149]
Bazılarının rivayetine göre Ebû Seleme (r.a.) hicretin üçüncü yılında Uhut harbinden sonra veya az
Önce öldüğüde söylenir.172[150]
Yine bu yıl Medine de Zübeyr (r.a.)'in oğlu Abdullah dünyaya geldi. Aynı yıl Misver b. Mahrame ile
Mervan b. Hakkem'de Mekke'de dünyaya geldiler.173[151]
(Zehebî burada aynen yukardaki üsteyi verir).174[152]
Talha b. Ubeydillah'ın kardeşi olan Malik b. Ubeydillah esirler arasında iken öldü.
Hişam b. Ebî Huzeyfe Bedir'de öldürülürken, kardeşi Huzeyfe esir alınıp sonra öldürüldü.
Bedir'de Abbas b. Abdilmuttalib ile yeğenleri Akîl b. Ebî Talib ile Nevfel b. Hâris'de esir alınmışlardı.
Hafız Ziyâüddîn Makdisî, Bedir harbine katılan Müslümanların adlarını nesebleriyle birlikte büyük
bir cüz halinde toplayıp yazmış ve alimlerin o konudaki ihtilaflarına da orada yer vermiştir.175[153]
Necaşı'nın Kıssası
"Sîre'den naklen"
Sonra Kureyşliler, Müslümanlardan nasıl intikam alacaklarını konuştular ve, "İntikamımız Habeş
topraklarında (ki muhacir Müslümanlarda)" dediler ve oraya Amr b. el Âs ile Abdullah b. Rabî'ayı
gönderme kararı aldılar.
Zührî derki: Bana ulaştığına göre onların yola çıkışları Bedir harbinden sonra olmuştur.
Kureyş'in Habeşistan'a adam saldığı haberi Peygamber (s.a.v.)'e gelince, Amr b. Ümeyye ed-
Damrî'yi bir mektupla Necâşî'ye yolladı.
171[149] Îstircâ' Duası: Hammad b. Seleme anlatıyor: Bize Sabit nakletti ki, ona Mina'da İbni
Ömer b. Ebî Seleme Babası Ömer'den, O da annesi Ümmü Scleme'den. O da Ebû Seleme'dcn şöyle dediğini nakletti: Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Sizden birinizin başına bir bela gelince hemen "İnnü Hllâhi ve innâ ileyhi raciûn. İndcke ihtesebtü musîybetî ve ccirnî fihâ ve ebclilnî mâ hüve hayrun minlıâ
(şüphesiz biz Allah'a ait bulunuyor ve kesinliklede onu döndürüleceğiz. Yâ Rabbî bu belanın sevabını senin katında ümid ediyorum. Bundan dolayı bana
mükafatımı ver ve beni bundan daha hayırlı bir duruma tebdil et)" desin.
Bak. Müsned 6/309, 313, 321, 317; Tirmizî 3511; Daramı 1/40; Hâkim 4/16; İbni Sa'd Tabâkat 8/62; İbni Hibbân (Mevarid) 2369; İbnü Abdi'l Ber Temhîd 3/183;
Ebû Ya'lâ Müsned 12/6907; Ebû Dâvûd 3119; Müslim Cenaze 918/3, 4, 5; İbni Mâce 1598; Abdürrezzâk 10644; Muvatta Cenaiz 42; Hadis'in sonunda Ümmü
Seleme ile Efendimizin İzdivaç kıssası anlatılır.
172[150] Meselâ bak El-İstiâb 6/271; Üsdü'İ-Ğâbe 3/294; Mizzî Tahzîbü'l-Kemâl 1609; Tchzîbü'i Esma vel-Luğât 2/240; Zehebî Siyeri a'lâmı'n Nübelâ 1/150: Nesebi
Kureyş 337; Müsned-i İmam Ahmed 4/27. Lakin Zehebî Siyer'de "Orta yaşta (30-50) iken hicrî üçüncü yılda öldü" diye belirtip ihtilafın "dördüncü yılda Öldü"
denilmesine işaret eder.
173[151] Tarih-i Halife.
174[152] Bu bölüm sadece Haydurabad nüshasında var. Dr. Tcdmurî bunun yıl için tekrar yazılabileceğini bence nasih'in hatasıdır. Zira Zehebî Uzamasın diye Bedir
gazilerini bile lam yazmıyor, neden kâfirlerin adlarını tekrar tekrar yazacak olsun.
175[153] Bu bölümü biz biraz kısaltarak naklettik.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/153-156
Saîd b. Müseyyeb ve diğerleri derlerki: Kâfirler Amr b. el-Âs ve Abdullah b. Ebî Rabîa ile Necâşî ve Habeş ulularına bir sürü hediye yolladılar. Kureyş elçileri Necâşî'nin yanma geldiklerinde hediyeleri kabul edildi ve Amr b. el-Âs'ı kıral kendi yanma tahtına oturttu. Amr b. Âs, Mekke'de cereyan eden şeyleri Necâşî'ye anlatarak: "Şimdi senin toprakların üzerinde yaşayan ama, ne senin dinine, ne de bizim dinimize inanan bir sürü adam var. Sen onları bize geri ver" dediler. Bunu dinleyen Habeş devlet idarecileri, "doğru söylüyorlar, onları bunlara geri verelim" dedilerse de Necâşî; "Onlarla konuşmadan olmaz" dedi.
Zührî bu konuda Ebû Bekir b. Abdirrahman aracılığıyla Ümmü Seleme (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet eder:
- Habeşistan topraklarına indiğimiz zaman, Necâşî bizi fevkalade iyi bir yere yerleştirdi. Böylece dinimizce güvence içinde olarak Allah'a kulluk ettik. Hoşlanmayacağımız ne laf duyduk, ne de eziyet gördük.
Bu durum Kureyşlilerce duyulunca, kendi aralarında hemen bir toplantı yaparak, Mekke'den toplayabilecekleri kadar hediyelerle, iki kişiyi Necâşî'ye gönderme kararı aldılar. Ona en iyi getirilebilecek hediye ekmeğe katık olacak şeylerdi. Böylece Ona verilmek üzere çok katık malzemesi topladılar.
Oraya gelince hediye vermedik hiçbir Patrik bırakmadılar. Abdullah b. Ebî Rabî'a ile Amr b. el-Âs'i yola çıkarırken onlara da; "Necâşî'yle konuşmadan önce Patriklerin hediyesini mutlaka vermiş olacaksınız" diye tenbihte etmişler. Onlar Habeşe geldiklerinde konuştukları her patriğe: "Bizim akılsız bir takım köleler Melik Necâşî'nin topraklarına sığınmışlar. Bu adamlar kendi milletlerinin dinlerine muhalefet edip ayrıldılar ama sizin dininize de girmediler. Bizi Mekke ileri gelenleri Necâşi'ye bu adamları geri vermesi için yolladılar. Biz kıralla konuşunca, bu adamları bize geri vermesini ona tavsiye edin" ricasında bulundular ve her bir Patrikten "olur" cevabını aldılar.
Daha sonra bu ikisi Necâşî'ye hediyelerini takdim ettiler. Kıral hediyeleri kabul edince de durumu Ona anlattılar: Patrikler hemen atılıp: "Ey Kıral! bu ikisi doğru söylüyor. Bu adamların ne mal olduğunu en iyi onların kavmi bilir, zîra gözleri önündelerdi. Hem bunların onları utandıracak derecede yaptıkları ayıplarını ve ettikleri tenkitlerin ne olduğunu en iyi onlar bilirler. Bu adamları onlara teslim edelim" dediler.
Ümmti Seleme derki: Abdullah b. Ebî Rabîa ile Amr b. el-Âs için en kötü şey, Necâşî'nin Müslümanları da dinlemek istemesi idi. Ama Necâşi onların bu sözlerinden öfkelendi ve:
- "Allah için, böyle bir durumda ben bu insanları şu iki herife asla teslim edemem. Benim ülkeme gelip bana sığınarak, başka kırallara beni tercih eden bir kavmi, buraya çağırıp kendilerini dinlemeden, şu ikisine geri vermem asla söz konusu olamaz." diyerek Müslümanlara "yanıma gelin" diye haber saldı! Necâşî'nin adamı oraya varınca, "Kıralla ne konuşulacağı" konusunda müşavere etmek üzere toplandılar ve "vaziyet ne olacaksa olsun biz, bize Allah'ın öğrettiği ve Peygamberinin bize emrettiği hakikati apaçık anlatalım" kararına vardılar.
Necâşî Papazlarını da da'vet etmişti. Müslümanlar oraya geldiğinde, papazlar onun etrafında
yerlerini almış ve kitablarmı açmış bulunuyorlardı. Necâşî onlara: "Sizi kendi milletinizin dininden ayıran, benim dinime ve diğer hiç bir milletin dinine sokmayan şu din nedir?" dedi. Ümmü Seleme devamla derki:
Müslümanlar adına sözcü Efendimizin amca oğlu Ca'fer b. Ebî Talib idi. Ca'fer Kirala hitaben:
"Ey Melik! Biz Cahiliyet dönemi yaşayan, putlara tapan, leş eti yiyen, her türlü fuhşiyatı yapan, akrabalık gözetmeyen, komşuluk hakkını unutup komşulara aman vermeyen, kuvvetlinin zayıfı yediği bir toplum idik. İşte biz böyle idik. Nihayet Allah (c.c), bizden bir Peygamber gönderdi. Biz onun soyunu, sopunu, doğruluğunu, güvence durumunu ve ne kadar iffetli olduğunu gayet iyi biliriz. İşte bu Peygamber bizi, Allah'ı tek kabul ederek, ona ibadet etmemize davet etti. Bizi daha önce taptığımız, dedelerimizin de taptığı taş ve putlardan vaz geçmeye çağırdı. Bize, doğru sözlü olmamızı, emanete hıyanet etmeden sahibine iade etmemizi, akrabalık bağlarını pekiştirmemizi, komşulara iyi davranmamızı, haramlardan ve kan davasından el çekmemizi emredip fuhşiyatı, yalan ve aldatmaca sözü, yetim malı yemiyi, namuslu kadınlara iftira atmayı da kesinlikle yasakladı. Hem bize Allah'a tek olarak kulluk edip, ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılıp, zekât vermeyi ve oruç tutmayı emretti (Ümmü Seleme burada derki "Ca'fer böyle diyerek Kıral'a İslâm'ın emirlerinden bir çok şey saydı.") Bizde bunları duyunca o Peygamberi tasdik edip ona iman ettik ve onun Allah katından getirmiş olduğu şeye uyduk. Artık Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmuyor, bize haram ettiğini haram, helâl ettiğini helâl kabul ettik. Lakin bu bizim kavmimiz bize düşman olup işkenceye başladılar ve bizi dinimizden dolayı fitneye sürükleyip dinimizden uzaklaştırıp, Allah'a kulluktan çıkarıp putlara kulluk etmeye geri çevirmeye kalktılar. Murdar şeyleri helâl saydırmaya uğraşıyorlar. Bize saldırıp zulme başladılar. Dinimiz ile aramıza girdiler. Bizde çare kalmayınca senin ülkene çıkıp geldik. Seni diğer kırallara tercih ettik. Senin komşuluğuna rağbet ettik ve ey Kıral senin yanında zulüm görmeyeceğimizi umduk" dedi. Bunun üzerine Necâşî:
Peki O Peygamberin, Allah'tan getirdiği âyetlerden senin bildiğin bir şey varmı? dedi. Ca'fer "evet" deyince, "Onu bana oku" dedi. Ca'fer'de Meryem Sûresi'nin başından bir bölümünü okudu.
1- Kâf, hâ, yâ, ayîn, sâd.
2- (Bu) Rabbi'yin rahmetinin, kulu Zekeriyyâ'ya ulaşmasıdır.176[154]
3- Hani Rabbine gizli bir nida yapmıştı.
4- "Rabbim! Benim gerçekten kemiklerim zayıfladı, baş aklık ateşiyle tutuştu. Ve ben senin duan ile, hiç bir zaman mutsuz olmadım Rabbim.
5- Ve ben, benden sonra (yerimi alacak) amca oğullarım (in durumun) dan korktum. Karımda kısır kaldı. Artık bana kendi ka-tından bir velî hibe et. de.
6- Bana ve Ya'kub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim onu hoşnud olunan biri yap.
7- Yâ Zekeriyya! Biz sana adı Yahya olan bir oğlan ile müjdeliyoruz. Bundan önce hiç kimseyi ona
176[154] Zikr kelimesi anmak anlamında ise de burada rahmetin Zekeriyya (a.s.)'ya ulaşması kasdediliyor. Bak. Alıısî, Rûhu'l Mcânî 16/58.
(aynı adda) ortak yapmadık.
8- Dediki: Rabbim! Benim nerden çocuğum olabilir ki, benim karım kısır, bende yaşlılığın sonuna ulaştım.
9- Dedi kî: Böyledir. Rabbin, "O (nu yaratmak) bana pek ko^ laydir. Ve daha önce de seni yaratmıştım. Halbuki sen hiç birşe değildin." buyurdu.
10- "Rabbim! Bana bir işaret ver" dedi. "Senin işaretin üçgün sağlıklı olduğun halde (veya hiç ara vermeden üç gün üç gece) insanlarla konuşmamandır" buyurdu.
11- Mihrab'dan kavminin yanına çıkıp, onlara; "sabah akşam teşbih etmelerini" işaretle bildirdi.
Vallahi, Kur'ân okunuşunu duyduklarında, Necâşî ve papazları, Öyle ağladılar öyle ağladılarki, göz yaşından sakalları sırılsıklam oldu.
Sonra Necâşî; "Kesinlikle bu okunan ile, Musa (a.s.)'ya gelen kesinlikle aynı kaynaktandır." deyip Amr ile Abdullah'a "haydi dönûft gidin. Vallahi ben bu Müslümanları kesinlikle size teslim edemem" dedi.
Biz Necâşî'nin yanından çıktıktan sonra, Amr b. el-As arkadaşına; "vallahi yarın kirala bunlar hakkında öyle birşey anlatacağım ki, burnunla heriflerin yeşillikleri kökünden sökülecek" dedi. Bu ikisinden bizim hakkımızda daha merhametlisi olan Abdullah b. Ebî Rabîa da, "sakın öyle birşey yapma, bize muhalefet etselerde onlarla akrabalık var" dedi. Amr b. Âs'da: "Vallahi onların "Meryem oğlu îsa kuldur" dediklerini kirala söyleyeceğim, dedi.
Ertesi gün kalkıp Kirala çıktı ve: "Ey Kıral! Bunlar Meryem oğlu îsa hakkında çok ağır bir ithamda bulunuyorlar" dedi. Kıral da bu durumu anlamak için birini gönderdi.
ÜmmÜ Seleme derki: Vallahi Habeş'e varalı beri, bizim başımıza böyle bir bela gelmemişti. Hemen muhacirler orada toplanıp; "Kral, İsa b. Meryem hakkında sorarsa ne diyeceğiz?" diye istişare edip sonra da; "Biz, Allah'ın dediğini, Peygamber'in (s.a.v.) tebliğ ettiği şekilde söyleyelim de, ondan sonra ne olacaksa olsun" kararına vardılar.
Kıral'ın yanma girince onlara: "Meryemoğlu Isa hakkında ne dersiniz?" diye sorunca Ca'fer b. Ebî Talib; "Biz onun hakkında bizim Peygamberimizin bize tebliğ ettiği şekilde; "İsa (a.s.) Allah'ın kulu, Onun Peygamberi, Ruhu ve hiç evlenmemiş ismet sahibesi Meryem'e ilkâ ettiği kelimesi'dir" diyoruz, dedi. Necâşî bunu duyunca elini toprağı uzanıp oradan bir çöp aldı ve: "Vallahi İsa'nın gerçekte durumu, senin şu söylediklerini şu elimdeki çöp farkı kadar ileriye geçmez" dedi.
Necâşî bu sözünü söyler söylemez etrafındaki Patrikleri homurdanmaya başladılar. Necâşî'de onlara, "Vallahi homurdansamzda bu böyle" dedi. Sonra Ca'fer ve beraberindekilere dönüp: "Haydi sizde güven içerisinde evinize gidin. Size söğen cezalandırılır, size söğen cezalandırılır, size söğen cezalandırılır. Asla sizden birine eziyet ederek, altından bir dağım olsun istemem" deyip, adamlarına'da "şu iki adama verdikleri hediyeleri geri verin, bizim ona ihtiyacımız yok. Vallahi Allah (amcamın zorla aldığı) kırallığımı bana geri verirken benden rüşvet almadı ki, ben şimdi bu hususta rüşvet alayım. Hem Allah (o vakit) insanların sözünü benim hakkımda dinlemedi ki, şimdi onları ben
dinleyeyim" dedi.
Bu ikisi de rüsvay olarak, hediyeleri de geri çevrilmiş olarak kiralın huzurundan çıktılar.
Biz bu halde yaşayıp giderken, birde Habeşli bir adam kırattık iddiasıyla Necâşî'yi devirmek için meydana atıldı. Vallahi biz bugüne kadar böyle bir üzüntüyü hiç tanımamıştık. Zîra bizim hukukumuzu hiç tanımayan birisi Necâşî'ye galib gelirse ne olurdu.
Necâşî de ordusunu alıp onunla savaşmaya gitti. İki ordu arasında sadece Nil nehri vardı.
Rasûlüllah'ın ashabı toplanıp, "bize haber getirmek üzere harp meydanına kim gidecek?" dediler. Zübeyr b. Avvam:
Ben giderim, dedi. O topluluğun en genci idi. "Peki sen git" dediler. Onlar bir su tuluğu bulup hava ile onu şişirdiler. Zübeyr'de onu göğsünün altına alarak üzerinde yüze yüze Nil'in harp yapılan tarafına geçti. Sonra harp sahasına girdi. Biz Necâşî'nin kazanması için dûa ediyorduk. Vallahi biz henüz dûa edip duruyorduk ki, Zübeyr uzaktan koşarak göründü. Elbisesini sallayarak, müjde, müjde Necâşî kazandı, Allah, düşmanını helak etti, onu kendi toprağında tekrar kıral olarak bıraktı" diye bağırıyordu. Vallahi o anki sevincimiz gibi sevindiğimizi hiç bilmiyoruz.
Böylece Necâşî sağ salim yerine döndü, Allah onun düşmanını yok etmiş, Habeş kırallığını Necâşî'ye sağlamlaştırmıştı. Biz onun yanında ta Mekke'de Rasûlüllah'ın yanına gelene kadar güvenle yaşadık.177[155]
Bu hadisi Ebû Dâvûd, İbni İshâk yoluyla Zührî'den nakleder.178[156]
İşte bu sahabelerin bir kısmı Mekke'ye gelmiş sonra Medine'ye hicret etmişlerdir. Ca'fer ile gurubu ise Hayber'in fethedildiği yıla kadar Habeşistan'da kalmışlardı.
Bir rivayette de denilirki; Kureyş Müslümanları kovdurmak için Habeşistan'a iki defa adam yolladılar.179[157] İkinci seferinde Amr b. As ile Umara b. Velîd (ki bu Halid b. Velîd'in kardeşidir) el-Mahzûmî vardı.
İşte bu Umara ile olan kıssayı İbni İshâk rivayet eder. Orada Umara b. Velîd'in Amr'ı denize attığını, Amr'ın yalvara yalvara tekrar gemiye alındığını- sonra Amr'ın, Umara'yı Necâşî'ye; "bu herif senin aileyin ırzına göz dikti" diye şikayet ettiğini, buna şahit olarak sadece kiralın kullandığı bir kokunun üzerinde bulunmasıyla yakalanıp, kiralın bir sihirbaz çağırıp onu büyületerek sidik yollarının şişirildiğini, onunda vahşî ve azgın bir hale gelip çöllere düşerek yaşamaya başladığını iyice susayınca, ehlinin ayrıldığı yere gelir ve hayvanlar gibi ağzıyla su içtiğini, kardeşi ve akrabaları
177[155] İbni Hişam Sîre 1/364; Beyhakî Delâil 2/72, 74, 301; Ebû Nüaym Delâil 1/247; İbni İshak es-Siyer ve'l-Meğazî s. 124 fıkra no 281; Urve b. Zübeyr Meğazî sayfa 113; İmanı Ahmed Müsned 5/290, 292; îbni Sa'd Tabâkat 1/207; Üyûnü't-Târîh 1/72, 74.
178[156] Burada bir yanlışlık olsa gerek. Zîra Zehebî hadisi tahric edeni "Dal" harfi İle işaretler. "Dal" bu Ebû Dâvûd demektir ki Ebû Dâvûd'da böyle bir haber yok. Bu şekil Ibnî İshâk ve Beyhakî'nİndir. Belkide el yazısı rumuzundaki KAF o zaman noktasız olduğu için DEL harfi ile karışmış olur. Zira aynı Haberi İbni İshâk Zührî'den veriyor. Bak. Beyh. Delâil 2/301.
179[157] Bak Beyhakî Delâil 2/286; Ebû Nüaym Delâil 1/253.
aramaya gelip onu bağlayıp gemiye bindirecekleri sırada öldüğü" nakledilir.180[158]
İbni İshâk, anlatıyor: Zührî dediki: Ben Ebû Bekir b. Abdirrahmân'ın Ümmü Seleme (r.a.) validemizden naklettiği (yukarda geçen) hadisi Urve b. Zübeyr ile konuştum. Bana, "sen Necâşî'nin "Allah kırallığımı bana geri verirken benden rüşvet almadı ki, ben bu konuda rüşvet alayım, hem Allah insanların sözünü dinlemedi ki ben sözlerini dinleyeyim" demesinin ne anlama geldiğini biliyormusun" dedi. Bende "hayır" dedim. O zaman Urve bana şunları anlattı:
- Bana Hz. Âişe (r.a.) anlattı ki; bu Necâşî-Ashame-nin babası Habeş halkının kıralıymış. Ashame'den başka oğlu da yokmuş. Kiralın bir kardeşi varmış ki, onun on iki çocuğu varmış. Bir gün habeş halkı kendi aralarında toplanıp, "Kiralımızı öldürüpte yerine kardeşini geçirsek her halde hakkımızda daha iyi olur. Zîra bunun Ashame'den başka çocuğu yok. Kardeşinde ise on iki tane evlad var. Kıraldan birisi ölse bile öteki yerine geçer, böylece Habeş devleti uzun bir ömür sürer" diye konuşup, Ashame'nin babasına saldırdılar. Kiralı öldürüp yerine kardeşini tahta oturttular.
Ashame'de amcasının yanında büyüdü. Çok akıllı ve dirayetliydi. Bir müddet sonra amcasının bütün işlerine el koymuştu. İhtilalci Ha-beşliler bu durumu görünce "korkarız ki amcası kendi ölünce bunu başımıza kıral yapar, o da kiral olunca babasının intikamı için bizi öldürür" diye konuşup amcasına gittiler ve: "Sen bu çocuğu ya öldür, yahut da aramızdan uzaklaştır" dediler. O da; "Sizlere yazıklar olsun. Daha dün babasını öldürdüm, bu günde bunumu öldüreyim? Bu olmaz, ama onu buradan sürgün edeyim" dedi. Onlar böylece Ashame'yi alıp bir tüccara köle gibi, altıyüz dirheme sattılar. Gemici de onu gemisine götürdü. Henüz aynı günün akşamı yeni olmuştu ki, güz bulutlarından bir bulut gelip yağmur çiselemeye başladı. Kıral yağmurdan serinlemek için dışarıya yağmurun altına çıkmıştı ki birden bir şimşek çakarak onu öldürdü. Habeşliler derhal oğlunun yanına geİip onlardan birini kıral yapmak istediler. Ne görsünler hepside ahmak ve aptal değilmi. Hiç birinde hayır yok. Bu yüzden vaziyet çok karıştı ve iyice sıkıştılar. Toplanıp konuşarak, "vallahi, şunu iyi bilinki, sizin devlet düzeninizi sağlayabilecek yegane insan bu gün köle diye sattığınız o gençtir, Kiralınız odur" kararına vardılar.
Derhal çıkarak Ashame ile onu satın alan Tüccarı aramaya koyuldular. Ona yetişip Ashame'yi geri aldılar. Getirip başına tac giydirerek kırallık tahtına oturttular. Tüccar o sırada bu adamlara gelip; "ya benim paramı verin, yahut kıralla konuşmaya gideceğim" dedi. Onlar, "sana bir kuruş veremeyiz" dedi. "Buyur" dediler. Tüccar gelip kiralın önüne çöktü ve: "Ey Kıral! Ben çarşıda dün bir takım insanlardan altı yüz dirheme bir köle satın almıştım. Onu alıp gidiyorlar tekrar arkamdan gelerek köleyi geri aldılar, paramıda vermediler" dedi, Necâşî de adamları çağırtıp, "ya kölesini, ya da parasını geri vermek mecburiyetindesiniz" deyince "Peki parasını verelim" dediler.
Hz. Âişe bunları nakledip dediki: îşte Necâşî'nin söylediği, "Allah benden kırallığımı geri verirken rüşvet almadıki ben rüşvet alayım" demesi buna binaendi.
İşte bu, Necâşî'nin din ve adaletindeki ilk denenmesi idi.181[159]
180[158] Bu rivayet zayıftır. Haberin iki illeti var. Birisi haber İbnü Lehî'a rivayetidir. O, kitabları yazdıktan sonra aklı bozulmuş ve rivayetleri karıştırmış biridir. İkincisi haber Urve'de son bulur. Urve tabiinden olunca haber Mürsel'dir. Bak. Ebû Nüaym Delâil 1/243 hadis no 193.
181[159] İbni İshâk Sîre s. 216; İbni Hişam 1/362; EbÛ Nüaym Delâİl 1/83; Beyhakî Delfiil 2/304; Nihayetû'l İrab 16/250.
İbni İshâk derki: Bana Yezîd b. Rûmân'ın, Urve'den nakline göre Hz. Âişe (r.a.): "Necâşî öldüğü zaman insanlar onun kabrinde devamlı bir nurun parladığını konuştuklarını" söylemiş.182[160]
Yine İbni İshâk anlatıyor:
Bana Ca'fer b. Muhammed babasının şöyle dediğini anlattı: "Necâşî'nin tutumunu gören Habeş ileri gelenleri toplanıp, müşavere ettiler ve Necâşî'ye, "Sen bizim dinimizden ayrıldın" diyerek isyan ettiler. Necâşî'de Ca'fer ve arkadaşlarını çağırıp durumu bildirdi ve onlara bir gemi hazırlattı. Ca'fer ve arkadaşlarına "gemiye binip hareket etmeden bekleyin. Eğer ben yenilecek olursam siz yolunuza gidin ve dilediğiniz yerde kalın. Ama ben galip gelecek olursam yerinizde kalırsınız" dedi. Sonra mektup yazmak için kâğıt aldı ve "Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühû. Şüphesiz îsâ'da Allah'ın kulu ve Rasûlü Onun Ruhu ve kelimesidir" diye yazdı. Sonra bu mektubu bir kumaş içine koyup üzerine alarak kendine isyan eden Habeşlilerin yanına vardı.
- Habeşliier sıra sıra dizilmişlerdi. Necâşî onlara: "Ey Habeş topluluğu! Ben içinizde bu kırallığa en layık olanınız değilmiyim?" diye sordu. "Evet en layıkımız, sensin" dediler. O da; "Peki benim size karşı tavrımı nasıl buluyordunuz?" dedi. "Tavrın çok iyiydi" dediler. Necâşî; "peki, öyleyse size şimdi ne oldu da bana, "sen bizim dinimizden ayrıldın, îsâ'nın kul olduğunu iddia ettin" diyorsunuz. Siz îsâ hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu. Onlar da; "Biz, İsâ Allah'ın oğludur, görüşündeyiz" dediler. Bunun üzerine Necâşî elini mektubu gizlediği yer olan göğsünün üzerine koyarak: "İşte bu da (kendi kalbi) Meryemoğlu îsâ hakkında buna birşey ilave etmez" deyip bununla o mektupta yazılı olan görüşü kasdetti. Bunun üzerine Habeşliier ondan razı olarak dağılıp gittiler.
Bu durum Nebî (s.a.v.)'ye ulaşmıştı. Necâşî öldüğünde Peygamber (s.a.v.) ona gaiben cenaze namazı kıldırıp istiğfar etti. Allah ondan razı olsun.183[161]
Bu Necâşî konusu daha önce (cilt 1. sayfa 277, 289) Habeşistan'a hicret olarak anlatılmıştı.
Burada ise, Bedir sonrası olan alâka sebebiyle bir daha değindik.184[162]
Umeyr B. Adiy El-Hatmî'nin Seriyyesi
Vakıdî'nin anlattığına göre, Rasûlüllah (s.a.v.), Umeyr b. Adıy'yi, Ramazan ayının bitimine beş gece kala Ümeyye b. Zeyd oğullarından, Mervun kızı Asma'ya gönderdi. Bu kadın İslâmı hakir sayar, Peygamer (s.a.v.) aleyhine şiirler söyleyerek onu incitirdi. Umeyr (r.a.) geceleyin yanına girip aldatarak öldürdü.185[163]
182[160] İbni Hişam 1/366: İbni İshâk 217; Bey. Delâil 2/76; Ebû Nüatm Delâil 1/83; Urve Meğazî sayfa 219.
183[161] İbni Hişam Sîre 1/266; Ravdu'l Ünf 3/94.
184[162] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/157-168
185[163] İbni Adiy. El-Kâmil fı'z-Zuafâ 6/2156; İbni Hişam 4/283; îbni Teymiye Es-Sarîm-el-Meslül s. 95; İbni Sa'd 2/27, 28; Vakıdî Meğazî 1/172; El-Muntazam 3/135; Hatib, Tarih'i Bağdâd 13/99; El-Ilelü'I-Mütenahiyeh 1/180 h. no 279.
Zehebî hadiseyi Vakıdî'den ta'lil etmeden verirsede çok kısaltır: Vakidî hadiseyi "Mervan kızı Asmâ'nın öldürülme seriyyesİ" başlığıyla şöyle verir:
- Bana Abdullah b. el-Hâris, babasından şöyle haber verdi: Ümeyye b. Zeyd oğullarından Mervan kızı Asma', Yezîd b. Zeyd b. Hısn el-Hatmî'nin karısı olup,
Benî-Süleym Gazası
Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.), Bedir'den Medine'ye döndükten sonra -kî Ramazan'ın sonlarında harbden çıkmış idi.- Orada Şevval ayından sadece yedi gününü -cihada çıkmadan evinde- geçirdi. Sonra bizzat Kendisi Süleym oğullarına varmak üzere yola çıkıp Medine'ye Sibâ' b. Arfete el-Gıfârî'yi -veya bir denilişe göre İbnü Ümmi Mektum'u- vali olarak bıraktı.
Yoluna devam ederek onlara ait kuyulardan birisi olan ve "el-Küdr" denilen suya kadar ulaştı. (Vakidî'ye göre burası Medine'ye sekiz konak mesafede, Ma'den taraflarında, el-Erhadiyye'ye yakın bir yerdir).
Suyun başında üç gün eğleşti. Sonra, herhangi bir harple karşılaşmadan, Medine'ye döndü.
Medine'de Şevval'in geri kalan kısmı ile, Zilka'de ayını geçirip, bu süre içerisinde, Kureyş esirlerinin çok büyük bir bölümünün fidye karşılığı serbest bırakılma işlemini tamamladı.186[164]
Salim B. Umeyr'in Ebû Afek'i Öldürmesi
Peygamber (s.a.v.)'e eziyet edecek şeyler yapar, İslâm dinini lekelemeye ve Peygambere düşmanlığa teşvik e-der ve bunları şiirle dile getirirdi. Pir şiirinde Efendimiz hakaret ve düşmanlığa teşvikle: "Biz Malik, Nebit Avf ve Hazrec oğullarının kıçları. Size ne olduda sizden olmayan ğarib birine (Muhammed'e) İtaat ettiniz. O ne Murad ne de Mezhiç oğuîiarındandir. Liderlerin öldürülmesinden sonra pişmiş çorba uma gibi onun liderliğini mi beklersiniz" demişti.
Kadının bu sözü Umeyr b. Adiy'ye ulaşınca: "Allah'ım, Peygamber {s.a.v.)'i Bedir Medine'ye sağ salim geri getirirsen bu kadını öldürmek bana farz olsun" dedi. Efendimiz o sıra Bedir harbindeydi. Efendimiz gelince Umeyr bir gece yarısı bu kadının evine girdi.i Kadın etrafında çocuklarıyla birlikte uykudaydı. Bir tanesi de kucağında anasını emiyordu. Eliyle yoklayınca çocuk onu emdiğini gördü ve bebeği çekip öte tarafa aldı ve kılıcını kadının göğsüne saplayıp dalından çıkardı. Sonra gidip sabah namazını Medine'de Peygamberle birlikte kıldı. Peygamber Namazını bitirip dönünce Umeyre bakıp "Mervan kızını öldürdün mü?" dedi. "Babam sana feda olsun evet" dedi. Umeyr öldürme olayının Peygambere atılacağı korkusu geçirdi ve "Bundan dolayı benim üzerimde birşey var mı? Yâ Rasûlellah" deyince Nebî (s.a.v.):
Bu hususda iki keçi toslaşnıaz ki" buyurdu. Umeyr derki. Bu söz arap dilinde ilk defa deyim olarak Nebî (s.a.v.) etrafındakilere bakıp: "Allah ve Rasûlüne ğaiben yardımcı olan birine bakmak hoşunuza giderse Umeyr'e bakın" dedi. Ömer'de "Allah'a bu derece şiddelİ kulluk eden şu a'ma ya bakın" deyince Nebî (s.a.v.): Ona a'mâ deme! Zîra o basiretli biridir" buyurdu. Umeyr Nebî (s.a.v.)'nin yanından evine dönerken kadını defnediyorlardı. Onun Medıneden geldiğimi görünce "Yâ Umeyr, bunu senmi öldürdün?" dediler. Umeyr "Evet. Haydi bütün hilelerinizi hazırlayıp elinizden geleni yapın. Nefsim elinde olan zata yemin olsun, sizde bu kadının dediklerini derseniz size şu kılıcımla ölüp, öldürene kadar saldırırım" dedi. İşte İslâm o günden sonra Hatme oğulları arasında yayılma imkânı buldu.
Bu hadisi, İbni Adiy, Hatib ve İbnü'l Cevzî Muhammed b. Haccac el-Lahmî Mücalid -Şa'bî- İbni Abbas (r.a.) şeklinde verirler. Orada bu şahıs belli değildir. Vahidi ise görüldüğü gibi Abdullah b. et-Haris -babası diyerek verir. Adamın adı orada "Umeyr b. Adiy'dir.
Vakîdi'nin bu senedi kesiktir. Diğer rivayetlerdeki hadisin medarı hep Muhammed b. Haccâc el-Lahmî olup bütün âlimler yalancılığında İttifak etmişlerdir. Zaten İbni Adiy ve İbnü'l Cevzî bunu açıkça belirtirler. Bu Muhammed b. Abdiliah aynı zamanda "Cevdet Paşa'nın İslâm tarihinde de güzel bir ifadeyle terceme ettiği Kus b. Saîde kıssasını da buradaki isnadla uyduran kimsedir. İbni Hişam Sîre'de buna Abdullah b. el-Hâris -babasınıda Haris b. Füdayl diye verip aynen Vakîdi'nin rivayetini nakleder. Hârİs b. Fidayl'a Yahya b. Maîn Sika der (bah. Razî Cerh ve Ta'dil 3/94) Oğlu olan İbni İshâk ve Vakidî'nin şeyhi olan Abdullah'ta yine Yahya b. Maîn tarafından sika sayılıyor. Buharî Tarihi Kebirinde her ikisinide alıp "Medİneli" der, o kadar, ne cerh ne ta'dİl yapar. Bu durumda bunların bu hadisi kimden aldığı belli değildir, öbür rivayetteki Muhammed b. Haccac el-Lahmî'nin "yalancı ve hadis uydurucu" olduğunda bütün kaynaklar İttifak halindedir. Hem bu Efendimize izafe edilen "Bu hususta iki keçi toslaşmaz" ifadesi bizdeki "bir ipte iki cambaz oynamaz" türünden edebî bir darb-ı meseldir. Meydanî onu bu meyanda zikreder cilt 2/255.
Hülâsa edersek Zehebî'nin hadiseyi kısaltması anlaşılır. Zîra bu kati olayını Umeyr (r.a.)'ın yaptığı sabit isede bu işin hikaye tarafı, hele Efendimizin bu İşi emreder gibi oluşu kesinlikle uydurmadır. Zîra İbni Ömer Buharî'deki hadisinde derki: Meğazî'nin birinde bir kadın ölü bulununca Efendimiz (s.a.v.) kadın ve çocukların Öldürülmesini yasakladı" der. Buharî Cihad ve siyer 56/147, 148; Beyhakî S. Kübra 9/77; Müslim Cihad 25, 26; Ebû Dâvûd Cihad 111; Tirmizî Siyer 19; İbni Mace Cihad 30; Daramı Sîyer 24; Tahavî Ş. M. Asar 3/222.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/168-169
186[164] ibni Hişam 2/5; ibni Sa'd Tabûkat 2/31; Vakıdi Megazîl/182 B^h. Delâil 3/163; Tarih-i Halife s. 58; EI-Kamil fıttârih 2/139; Nihayetti1! İnab 17/71; Ensabul Eşraf 1/310.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/170-171
Vakıdî anlatıyor:
Bize Saîd b. Muhammed, Umara b. Ğaziyye -Ebû Mus'ab b. İsmail b. Mus'ab b. İsmail b. Zeyd b. Sabit- Şeyleri isnadıyla şöyle dediklerini anlatır. "Amr b, Avf oğullarından Ebû Afek denen çok yaşlı bir adam vardı; Yaşı yüzyirmiye varmıştı. Nebî (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde, insanları Onun aleyhine düşmanlık etmeye teşvik ederdi.
Müslümanlığı kabul etmedi. Rasûlüllah Bedre gidipte, galib olarak geriye dönünce kıskançlık ve aşırılığı iyice arttı ve şu şiiri söyledi: "Bir ömür yaşadım insanlardan ne ev ne de bir cemiyet bulabildim. Ben aklı çok davet edilince da'vet edene çok çabuk yardıma gelen biriyim, onlara gelen bu adam, onların işini bir helâlâ bir harama zorla sürükledi. Kırallıkla olsa onu tasdik ederdiniz, Zaferle siz Yemen
kiralı Tübba'a tabî olurdunuz."
Bunu duyan Neccar oğullarının Bekkâî kolundan bir zat olan Salim b. Umeyr, "Ebû Afeki öldürmek yada orada ölmek benim boynumun borcu olsun (nezr olsun)" diyerek bir fırsat gözledi. Bir yaz gecesi Ebû Afek, Amr b. Avf oğulları yurdunda evin havlusunda uyuyordu. Salim b. Umeyr gelip kılıcını ciğerine öyle bir sapladıki kılıcın ucu yatağa
kadar geldi. Allah düşmanı can acısıyla bağırdı. Bağırışını duyanlar fırlayıp geldiler ve Ebû Afek'in cesedini eve taşıyıp kabrini kazdılar. Birbirlerine "yahu bu adamı kim öldürdü?" diye sordular. Diğerleri de. "kim öldürdüğünü bir bilsek, Vallahi bizde onu öldüreceğiz" dediler.
Onun öldürülmesi üzerine, Müslüman bir kadın olan En-Nehdiyye şu şiiri söyledi:
"Allah'ın dinini ve yiğit Muhammed'i yalanlarsın. Sana Unutturan zat'a yemin olsun, ne kötü unutturma idi. Ama başka bir Müslüman sana yaklaşıp darbeyi indirdi, Ey Ebû Afek! yaşrym büyüklüğüne rağmen al bu darbeyi. Gece yarısı sana gelen katiliyin, insanmı cinmi olduğunu bilmesemde o bir hanîf idi."
Bana Ma'n b. Amr'ın, İbnü Rukayş'tan nakline göre, Ebû Afek hicretin yirminci ayının başlarında bir şevvalde öldürüldü.187[165]
Sevîk Gazvesi (Zilhicce Ayı)
Musa b. Ukbe, Ibnü Şihâb-ı Zührî'den naklediyor:
Allah(cc), Bedir'de müşrik liderlerinden ve ileri gelenlerinden bir takımını öldürdüğünde, Ebû Süfyan b. Harb, "Muhammed'e savaş açıp Medine'nin etrafını yakıp yıkmadan başına krem değdirmeyeceğine başını yıkamayacağına, hanımı ile yatağa girmeyeceğine" nezretti.
Yanma aldığı otuz kadar atlı ile (kimine göre daha fazla) gizlice Mekke'den çıktı. Böylece yeminini
187[165] Vakıdî 1/174, 175; îbni Hişam 4/282; İbni Sa'd 2/28; Ensâbü'l-Eşraf 1/373. Biz kıssayı Vakİdî'ye göre terceme ettik.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/171-172
yerine getirecekti. Medine civarındaki dağlardan, Seyb adlı dağa gelip konakladı ve adamlarından bir veya iki tanesini gönderip onlara "Medine'ye yakın hurma bahçelerinden hangisine varabilirseniz onu yakın" diye emir verdi. Bunlar, Medine'ye yakın bir yerde El-Urayd vadisindeki hurma fidanlıklarına gelip, oraları ateşe vererek geri döndüler. Ebû Süfyan'ın yanına gelince, hepsi birden kaçarak Mekkeye doğru yola çıktı.
Haber Medine'ye gelir gelmez Peygamber (s.a.v.) efendimiz Müslümanlarla birlikte peşlerine düşüp (Ma'den taraflarındaki Medine'ye sekiz konaklık mesafede bulunan "Kar karatü'l-Küdr'e" kadar geldi. Ebû Süfyan ve arkadaşları daha Önce gittiği için onlardan hiç birine ulaşmak mümkün olmadı. Böylece Efendimiz ve arkadaşları herhangi bir şeyle karşılaşmadan geri döndü.188[166]
Yukardaki geçen rivayetin aynısını İbnü Lehî'a'da, El-Esved aracılığıyla Urve'den nakleder: İşte bu rivayette şu ilave vardır:
Rasûlüüah (s.a.v.) ile ashabdan, onlara karşı imdat istenmesi üzerine, derhal bineklerine atlayıp müşriklerin peşine düştüler. Ve onları aciz bıraktılar. Müşrikler kurtulabilmek için yanlarındaki yol azıklarını atarak, yüklerini hafiflettiler. İşte Ebû Süfyan'i ele geçirmek için yapılan bu seferin adına, "azık" anlamına gelen "sevik seferi" denilmiştir.189[167]
Muhammed b. İshak anlatıyor: "Bana Muhammed b. Ca'fer b. Ez-Zübeyr, Yezîd b. Roman'dan nakletti: Bana kendisini herhangi bir şeyle itham edemeyeceğim birisi, Ubeydullah b. Ka'b b. Mâlik'ten bana (bu sefer hakkında) anlattığına göre, şöyle diyor:
Ebû Süfyan Mekke'ye gelipte, Kureyş'in hezimete uğrayan kalıntısı Bedir'den gelince, Ebû Süfyan, "başını cünüp olsada Muhammed ile savaşmadan yıkamayacağı" nezrini yaparak, iki yüz süvari ile yola çıkıp, Medine'ye bir konak mesafedeki, Seyib dağına kadar gelip konakladı. Geceleyin çıkıp Nadîr oğullan yurduna vardı ve Huyey b. Ahtab'ın evine giderek kapısını çaldı. Huyey korkup ka-pısını ona açmadı. Ebû Süfyan oradan ayrılıp Selâm b. Mişkem'in evine geldi. Selam, o dönemde Nadir oğullarının lideri ve onların para hazinesi idi.
Ebû Süfyan kapıya varıp izin istedi. Ona izin verildi, kendisini a-ğırladı su ve yemek ikram edildi, aynı zamanda* insanların birtakım haberleri gizlice ona bildirildi. Sonra Ebû Süfyan oradan ayrılıp ar-kadaşlarının yanına geldi. Koraştan birkaç adamı Medine'ye yolladı. Bunlar Medine'ye yakın El-Urayz vadisine geldiler ve orada bulunan hurma fidanlıklarını yaktılar.
Orada birisi Ensarlı, diğeride ensar ile anlaşması olan iki kişiyi, a-razilerinde yakalayıp öldürdüler. Oradan arkadaşlarının yanlarına gelip yaptıklarını anlattılar. Böylece nezirlerini yerine getirmiş oldular.
Allah Rasûlü onları yakalayabilmek için peşlerine düştü ve "Karkâratü'1-Küdr" denen yere kadar geldi. Medine'ye Beşîr b. Abdü'lmünzir (Ebû Lübâbe)'i vali olarak bıraktı. Sonra geriye döndü. Ebû Süfyan ve arkadaşları çoktan kaçmışlardı. Orada, Kureyşlilerin daha hızlı kaçmaları için yüklerini
188[166] Beyhakî Delâil 3/164; Ed-Dürer Sayfa 139, 140; Vakıdî 1/182; Taberî 2/83; Ensâbü'l Eşraf 1/147. İbni Hazm Sîra 152; Tarih-i Halife 59; İbni Sa'd Tabakat 2/30. Urve Meğazî sayfa 161.
189[167] Beyhakî Delâil 3/165.
hafifletmek üzere atmış oldukları, azıklarım buldular.
Rasûlüllah, kendilerini geri getirdiği zaman Müslümanlar: "Yâ Rasûlellah! Bu -eli boş olarak- yaptığımız seferin bizim için yine de Gazâ'dan sayılmasını ümit edermisiniz?" diye sorduklarında, Nebî (s.a.v.): "Evet" buyurdu.190[168]
Derkî: Bu olay Bedir'den iki ay sonra vuku bulmuştur.191[169]
Hz. Osman'ın, Ümmü Gülsüm (R.A.) İle Evlenmesi
Yine bu ikinci yıl içinde, Osman b. Affan (r.a.) ile Peygamberimizin kızı Ümmü Gülsüm (r.a.) evlendi.
[Rıb'î b. Hırâş, Osman b. Affan (r.a.)'dan naklediyor: Hz. Osman (r.a.) Hz. Ömer (r.a.)'den kızı Hafsa'ya düğür olmuştu. Ömer (r.a.) bunu kabul etmedi. Bu durum Nebî (s.a.v.)'ye ulaşmıştı. Ömer (r.a.) yanma geldiğinde Efendimiz ona: "Yâ Ömer! Sana Osman'dan daha hayırlı bir damat, Osman'ada senden daha hayırlı bir kayınpeder bulayım mı? buyurdu. Osman, "Evet Yâ Rasûlellah!" deyince Efendimiz (s.a.v.): Sen kızım benimle evlendir, bende kızımı Osman'la evlendireyim" buyurdu.].192[170]
Hz. Ali'nin Hz. Fatıma İle Evlenişi
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Abdullah b. Ebî Necîh, Mücahit aracılığıyla Hz. Ali'nin şöyle dediğini anlattı:
Ben Fatıma'yı Rasûlüllah'tan şöyle istedim: Benim bir cariyem vardı. Bir gün bana, "Fatıma'ya düğür için Peygambere geldiklerinden haberin var mı?" dedi. "Hayır" dedim. O da, "evet Fatıma'ya düğür gelmiş, Ama sana mani olan nedirde, gidip Peygamberden seni kızı ile evlendirmesini istemiyorsun?" dedi. Ben, "sanki bende evlenecek kadar dünya malımı var?" dedim. "Sen Peygambere gidersen seni evlendirir" dedi.
Vallahi bana o kadar ümit vererek, ısrar ettiki sonunda Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanma girdim. Rasûl'ü Ekrem (s.a.v.) çok celâdetli ve heybetli biriydi. Vallahi içime ağlamak gibi bir şey girip sesim kısıldı ve hiç konuşamadım. Rasûlüllah (s.a.v.) "Neye geldin! Bir ihtiyacın mı var?" deyince ben yine sustum. O, "niye geldin, bir ihtiyacın mı var?" dedi, ben yine cevap vermedim. Bunun üzerine "sen herhalde Fatıma'ya düğür olmaya geldin" buyurdu. "Evet" dedim. "Onu kendine helal yapacak mikdarda mihir olabilecek bir şeyin var mı?" diye sordu. Ben: "Hayır! Vallahi hiç bir şeyim yok Yâ
190[168] İbni Hişam 3/6; Tarih-i Halife s. 59; İbni Sa'd 2/30; Beyhakî Delail 3/166; Vakıdî 1/181; Ensâbü'l Eşrâf 10/310; El-Kfimil Fit-Tarih 2/139; Urve Meğazî 161; Ed-Dürer sayfa 147; El-Muhabber 111; El-Bed'ü Vet-Tarih 4/196; Taberi 2/50.
191[169] Burada "deki" İfadesi tbni tshâk'ın sözü gibi isede o söz "Derimki" olması gerekirdi. Zira o söz kaynaklarda olmayan, bîr ifade olup Allah bilir ya Zehebî'nin kendi sözüdür.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/173-175
192[170] Beyhakî Delâii 3/159; Camîû Mesânîd-i Ebî Hanîfe 2/122; Hâkim 3/106; Beğavî Slinne 14/197
Buradaki bilgiye Zehebî sadece işaret ettiği için biz bunu kaynaklardan ikmal ettik.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/175-176
Rasûlellah!" dedim. Efendimiz bana, "Peki benim seni teçhiz etmek üzere verdiğim zırhını ne yaptın?" diye sordu. Ali (r.a.) derki -Vallahi o değeri ancak dört dirhem edebilen Hutamî cinsi bir zırh idi.- Ben, "zırh yanımda" dedim. Efendimiz; "haydi öyleyse seni Fatıma'yla evlendiriyorum, zırhı mihir olarak Fatma'ya yolla ve onunla Fatma'yı kendine helâl kılmış ol" buyurdu.
İşte Fatma'nın Mihri bu zırh idi.193[171]
Eyyûb es-Sahtiyânî, İkrime vasıtasıyla İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder: Ali (r.a.) Fatıma ile evlendiği zaman Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Ali'ye; "Haydi Fatıma'ya mihir olarak birşeyler ver." buyurunca Ali, "Bende verecek hiç bir şey yok ki" dedi. Efendimiz de: "Senin el-Hutmiyye zırhın nerede?" buyurdu.
Bu hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.194[172]
Ata b. Es-Sâib de, babası Sâib'den Hz. Ali (r.a.)'nin şöyle dediğini anlatır:
Nebî (s.a.v.) Efendimiz, Fatıma (r.a.)'yı bir kadife elbise, bir su kırbası, içi ızhir otu ile dolmuş deri bir yastık ile düğün çeyizini hazırladı.195[173]
- Bu Yıl Vefat Edenler-
Hicri ikinci yılda meşhur sahabî Sehl b. Sa'd (r.a.)'ın babası olan Sa'd b. Mâlik b. Halid b. Sa'lebe el-Hazracî es-Sâıdî (r.a.) vefat etti. Bedre gitmeye hazırlandığı bir sırada Ramazan ayı içerisinde yola çıkmadan evvel vefat etti.
Denildiğine göre; Nebî (s.a.v.) onu harbe katılmış gibi kabul edip harp ganimetinden hissesini ayırıp varislerine verdi.196[174]
Yine aynı yıl, Bedir harbinden sonra, Muhacirîn-i Kirâm'dan, Bedir harbine katılmış bulunan Huneys b. Hazâfe es-Sehmî (r.a.) vefat et-mistir. Vefatı ile eşi Hz. Ömer'in kızı Hafsa (r.a.) dul kalmıştı.197[175]
Rasûlüllah'ın Hz. Âişe İle Evlenişi
Bu yılın Şevval ayı içerisinde, Peygamber (s.a.v.) daha önce nikahını yaptığı Hz. Âişe (r.a.) ile gerdeğe girdi. Bu sırada Hz. Âişe'nin yaşı dokuz civarında idi.198[176]
193[171] Beyhakî Deiâil 3/160; İbni Sa'd (daha kısa) 8/20; Beyh. Süneni Kübra 7/235.
194[172] Ebu Dâvûd Nikah, 2125; Nesâî 6/129; Beyhakî Ş. Kübrâ 7/252, 10/269; Beyhakî Deiâil 3/161; İbni Sa'd 8620.
195[173] Müsned 1/14; Beyhakî Deiâil 3/16İ.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/176-177
196[174] El-İsabe 2/34 no 314; Zehebî Tecrîd 2269.
197[175] Zehebî Tecrid-i Esmâisi Sahabe terceme no 1686; El-îsâbe 1/456 no 2249
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/179
198[176] Tarilı-i Halîfe s. 65. Bu konu Siyer bahsinde geçmiştir.
4.BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ YIL HADİSELERİ
Zî Emerr Ğazası:
İbni İshâk'ın anlatmasına göre, Nebî (s.a.v.) Sevîq seferinden döndükten sonra, Ziîhicce'nin son yarısı ve Muharrem ayını Medine'de geçirip, sonra Ğatafan kabilesine doğru gaza' etmek üzre Necid'e gitti.
İşte "ZÎ Emerr" denen gaza bu idi. Medine'ye Hz. Osman b. Affan (r.a.)'ı vali olarak bıraktı. Safer ayının büyük bir bölümünü belki tamamını Necd'de geçirdi. Sonra herhangi bir harbe uğramadan Medine'ye geri döndü. Orada Rabiü'l evvel ayının sonuna kadar kaldı.199[1]
Vakıdî ise bu konuda, "bu gaza Rabi'ü'l Evvel ayında vaka bulmuştu. Efendimizin Medine'den ayrı kalışı sadece on üç gün idi" der.200[2]
Sonra Vakıdî, Şeyhleri vasıtasıyla Tabiin'den olan Abdullah b. Ebî Bekr ve diğerlerinden şöyle, dediklerini nakleder:
Peygamber(s.a.v.)'e, Gatafan'daki Sa'lebe oğullarından bir gurup ile Zî Emerr'deki Muharib denen adam, toplanıp Rasûlüllah'ın civarındaki kabilelere saldıracakları haberi ulaşmıştı.201[3] Onları Dü'sûr b. Haris b. Muharib denen birisi biraraya getirmişti.
Nebî (s.a.v.) de Müslümanları teşvik etti. Dörtyüz elli kişilik bir gurupla yola çıktı. Beraberinde atlar vardı. Uhut ile Medine arasındaki münakkâ arazîsinden yola çıkıp Hubeyt boğazı yolunu seçti. Sonra Zü'l Kıssa'ya vardı. Burada onlardan Cebbar denen bir adamı yakalayıp, "nereye gitmek istiyordun?" diye sordular. "Medîne'ye" dedi. "Medine'de işin ne?" dediler. "Kendim için orada bazı işlere bakacaktım" dedi. "Sen o topluluğa uğradmmı veya senin kavmiyin haberi sana geldimi?" dediler. "Hayır! Ancak Dü'sur b. el-Hâris'in kendilerinden bir gurup insanla oradan ayrıldığım duydum" dedi.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/179
199[1] İbni Hişam 3/8; Vakidî Meğazi 1/193; Tarih-i Halife 65; Taberî Tarih 2/52; Beyhakî Delâil 3/165; İbni 3/165; İbni Sa’d 2/34; El-Muhabber 112.
Zü Emer Feyd yolundan Medine'ye üç konak mesafede Nahil köyünde bir vadi adıdır. Vefâü! Vefa 2/249; Mücemü'l Büldan'da "Ğatafan diyarında" dev.!/252.
200[2] Meğazî 1/193.
201[3] Parantez arası Vakıdî'nin Meğazî'sindendir.
Adamı Peygamber (s.a.v.)'in yanına soktular. Rasûlüllah onu İslâm'a daevet etti, O da İslâm'a girdi ve, "Yâ Muhammed! Onlar seninle karşılaşmayacaklar. Senin geldiğini haber alırlarsa dağlara kaçacaklardır. Ben seninle gelip onların dağ arasında saklandıkları yerleri göstereyim" dedi.
Rasûlüllah onu beraberinde götürdü ve Bilal'in gurubuna kattı. O da Efendimizi bildiği bir yoldan götürüp Kum tepelerinden onların üzerine getirdi. Bedeviler dağ başına kaçıştılar. Zaten daha öncede kaldıkları yerin damlarını ağaç vb. şeylerle gizlemişlerdi. Rasûlüllah hiç kimse ile karşılaşmadı. Ancak uzaktan onlara bakıp dağ başındaki karaltılarını görüyordu. Rasûlüllah Zû Emer denen yere konaklayıp kampım kurdu. Orada muazzam bir yağmur başladı. O sırada bir ihtiyacı için ileri bir yere giden Rasûlüllah yağmura yakalanıp sırılsıklam oldu. Rasûlüllah ashabını vadinin bir yanında bırakıp kendisi öte tarafına geçti ve elbisesini kurutmak için çıkarıp bir ağaca serdi ve kendisi de altına yaslandı. Bedeviler dağdan onun yaptıklarına bakıyorlardı. Bedeviler komutan Dü'sur'a:
İşte Muhammed sana bir fırsat tanıdı. Etrafında ashabı olsaydı ona saldırıp öldüremezdin, dediler. Oda hemen keskin bir kılıç alıp
Rasûlüllah'ın başucuna geldi, kılıcını kaldırıp; "Yâ Muhammedi Bu gün benim elimden seni kim kurtarır?" diye bağırdı. Efendimiz "Allah" dedi. O anda Cebrail gelip Dü'sûr'un göksüne vurup kılıcım düşürdü. Rasûlüllah kılıcı kapıp kalktı ve başucuna dikilerek, "Ya seni bugün benim elimden kim alacak?" deyince, o "hiç kimse" dedi. Sonrada şehadet kelimelerini söyleyerek Müslüman oldu ve, "vallahi bir daha senin aleyhine adam toplamayacağım" dedi. Rasûsüllah kılıcı ona geri verdi. O da gitmek üzere geri döndü. Sonra yüzünü Rasûlüllah'a çevirip "Vallahi sen benden çok daha hayırlısın" dedi. Efendimiz (s.a.v.) de:
"Zaten öyle olmak benim tabiî hakkımdır." buyurdu Dü'sûr arkadaşlarının yanma gelince ona, "Sen ne yaptın, o sana bu fırsatı vermişken kılıçta dindeyken ne yaptın" dediler. O da: "Evet önce öyle idi. Ama birde baktımki beyaz uzun bir adam, göksüme vurup sırtüstü düşürdü. Onun Melek olduğunu anladım ve Eşhedü el-lâilâhe illallah Ve eşhedû enne Muhamnıeden abdühû ve Rasûlühû, deyip Müslüman oldum. Artık onun aleyhine bulunamam" dedi ve onları da İslâm'a çağırdı. İşte Maide suresinin 1 l'ci âyeti olan
"Ey îman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın ki, ha ni o zaman bir kavim ellerini size uzatarak sizi yakalamayı um muş idi. Allah'da onları ellerini sizden menetmişti" âyeti indi.202[4]
Buhran Gazvesi
İbni İshâk derki:
Rasûlüllah (s.a.v.) Rabîü'levvel ayını Medine'de geçirip sonra Kureyşle karşılaşma ümidiyle gazaya çıktı. Medine'nin basma İbnü Ümmi Mektûm'u tayin etti.
202[4] Vakıdî Meğazî 1/194, 196; Beyhakî Delâil 3/168. Ancak Vakıdî Zatü'r-Rık'a Ğazvesi'nde de buna benzer bir olay anlatır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/180-182
Abdü'l Melik b. Hişâm derki;203[5] Rasûlüllah "Buhran" denen yere yani Hicaz'daki Ma'den'e geldi.
Burası El-Fur'u' denen yerin bir nahiye-sidir. Orada Rabîü'lâhir ayının tamamını ve Cümâdiye'l-Ulâyı
geçirin-ceye kadar eğleşti. Sonra herhangi bir karşılaşma görmeden Medine'ye avdet etti.204[6]
Vakıdî bu konuda şunları söyler:
- Nebî (s.a.v.) Buhrân'daki Süleym oğullarına gazaya çıktı. Vakit Cemadiyel evvel ayının altısı idi.
Buhran, Für'a bağlı bir yer olup Medine ile arasında sekiz konak mesafe vardır. Medine'den on gün
ayrı kaldı. Kendisine ulaşan haberlere göre, orada Süleym oğullarından bir gurup toplanmış idi. Üç
yüz kişilik bir kuvvetle yola çıkıp Medine'nin başına İbnü Ümmî Mektûm'u bıraktı.205[7]
Benî Kaynuka Gazvesi
İbni İshâk bu kıssayı aynen buradaki tertib üzere Fur'a gazvesinden sonra anlatıyor.
Vakıdî ise, "Şevval'in ortasında Cumartesi günü hicretin yirminci ayı başlarında oldu. Onları Zilka'de
ayı hilâli görünene kadar muhasara etti" demektedir.
İbni İshâk'tan naklen Bekkâî şöyle anlatır:
Benî Kaynuka hakkında anlatılanlar şunlardı: Rasûlüllah (s.a.v.) onları Benî Kaynuka panayırında
toplamış ve:
"Ey Yahudi topluluğu! Allah'ın sizin başınıza da aynen Kureyşe indirdiği intikam azabını
indireceğinden sakının! Siz kesinlikle biliyorsunuz ki, ben de Allah tarafından gönderilmiş bir
Peygamberim. Bu hususu siz kendi kitabınızda buluyor ve bunun size, bir Allah tavsiyesi olduğunu
anlıyorsunuz" buyurdu.
Yahudiler de; "Yâ Muhammedi Ne o sen bizi de kendi kavmin Kureyş gibi görüyorsun her halde?
Harb etme bilgisi olmayan bir kavim ile karşılaşıp ta fırsatı yakalayıp, onları yenmiş olman seni sakın
aldatmasın. Vallahi sen bizimle harbedecek olursan işte o zaman bi^ zim ne yiğit bir millet
olduğumuzu anlayacaksın" dediler.
İbni İshak devamla derki: Bana Zeyd b. Sabit (r.a.) oğullarının bir kölesi, Saîd b. Cübeyr -İkrime
İsnadıyla İbni Abbas'tan şöyle dediğini anlattı: Şu aşağıdaki âyetler, sadece bunlar hakkında
indirildi:
11- Kâfirlere; "Yenileceksiniz ve Cehenneme sürükleneceksiniz" de. Ne kötü bir çukurluktur.
12- (Bedir'de) karşılaşan iki toplulukta, sizin için kesinlikle alınacak bir ibret vardır. Bir topluluk Allah
yolunda çarpışıyor, diğeri ise (karşısındaki Müslümanları) göz kararıyla kendilerinin iki katı -fazla-
203[5] İbni Hişâm'da yukardaki geçen söz İbni Hişâm'a ait, bu söz ise İbni İshâk'a ait görünüyor. Beyhakî'nin rivayeti de bunu doğruluyor. İstinsah hatası olsa gerek.
204[6] İbni Hişâm 3/8; Beyhakî Delâil 3/172; Vakidî Meğazî 1/196; Tarih-i Halîfe 65, 66; Taberî 2/52; İbni Sa'd Tabûkat 2/34; EI-Muhabber El-Kamil fitTarih 2/146. .
205[7] Vakidî 1/196; Tarih-i Halîfe 65, 66; Beyhakî Delâil 3/172.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/183
gören inkarcılar. Allah dilediğine zaferiyle destek verir. İşte bunda basiret sahihleri için bir ibret vardır." (Âl-i İmram Sûresi)
İbni İshâk derki: Bana Asım b. Ömer b. Katâde anlattı ki, "Benî Kaynuka kendileriyle Allah Rasûlü arasındaki anlaşmayı bozan ilk yahudî gurubu olup, Bedir ile Uhut arasında Müslümanlarla harbetti-ler.
Avn Ebî Avn derki: Benî Kaynuka meselesi şöyle meydana geldi: Arap Kadının birisi, Yahudi çarşısına pazar bohçasını getirip, eşyasını orada sattı. Sonra oradaki bir kuyumcuya gidip, birşey yaptırmak için oturdu. Yahudiler kadına, "yüzünü aç" diye ısrar ettilersede kadın reddetti. Kuyumcu gizlice elbisesinin arka ucunu alıp kadının sırtındaki bir yere bağladı. Kadın gitmek için kalkınca avret mahalli açılıverdi. Yahudiler de kahkahayı bastılar. Kadın ise bir feryat kopardı. Oradaki Müslümanlardan biri durumu görüp atıldı ve kuyumcuyu öldürdü. Kuyumcu Yahudi idi. Bunun üzerine yahûdiler saldırıp o Müslümanı öldürdüler.
Bunun üzerine öldürülen Müslümanın ailesi Müslümanlardan yardım istedi. Müslümanlar hadiseye öfkelendi ve Beni Kaynuka ile aralarına şer böylece girmiş oldu.
İbni İshâk devamla derki. Bana Asım devamını şöyle anlattı: Rasûlüllah onları muhasara edip, kendi hükmüne razı etti. İşte Allah'ın Müslümanlara bu imkânı verdiği sırada Abdullah b. Übey b. Selûl kalkıp, Nebî (s.a.v.)'e geldi ve, "Yâ Muhammedi Benim dostlarıma iyi davran," dedi. Allah Rasûlü ona aldırış etmedi. O yine, "Yâ Muhammed! Dostlarıma iyi davransan" dedi. -Abdullah b. Übey'in Hazreçlilerle dostluk anlaşması vardı.- Efendimiz yüzünü öteye çevirdi. Abdullah'ta elini Rasûlüllah'ın zırhının cebine sokup ısrar etti.
Allah Rasûlü, bırak beni diyerek öfkelendi. Öyle öfkelendiki, yüzünün çatıldığı görüldü ve "Yazıklar olsun sana beni bıraksana!" dedi. İbni Übey ise, "Vallahi bu dostlarıma ihsanda bulunmadan seni bı-rakmayacağım: Dört yüz tane zırhsız, üç yüz tane zırhlı, beni kırmızı ve siyah (düşmanlardan Buâs harbi günü) korudular. Sen onları sadece bir sabahta elde edeceksin. Vallahi ben bu işin bir bela olacağından korkuyorum" dedi. Nebî (s.a.v.)'de "Peki onlar sana bağışlandı" buyurdu.
İbni İshak derkî; Bunu Ebû îshak b. Yesâr, Ubâde b. Velîd b. Ubâde b. es-Sâmit'in şöyle dediğini anlattı: Benî Kaynuka Rasûlüllah (s.a.v.)'a karşı harbetmeye kalktığında onların bu hareketi ile Abdullah b. Übey b. Selül ilgilenip onları müdafaya kalktı. Übâde b. Es-Samit (r.a.) kalkıp Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanına geldi. Ubâde (r.a.) Avf oğullarından biri idi. Onunda aynen İbni Selûl gibi Benî Kaynuka yahudileriyle anlaşması vardı. Ubade Allah Rasûlünün huzurunda onlarla anlaşmayı bozup, onlarla dost olmaktan Allah ve Rasûlüne
sığınarak "Allah'ı, Rasûlünü ve Mü'minleri dost ediniyorum. Şu kafirlerin dostluk ve anlaşmasından uzaklaşıyorum" dedi.
İşte bu Maide süresindeki şu âyetlerdeki kıssa Ubâde (r.a.) ile Abdullah b. Übey hakkında nazil oldu. Abdullah b. Übey b. Selûl ve O-nun "bu iş başımıza bela olacak diye korkarım" demesi hakkında Maide 51 ve 52 nolu
51- Ey îman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onların bir kısmı diğer kısmının
dostudur. Sizden kim onları dost edinirse -bilsinki- O onlardandır. Allah kesinlikle zalim bir kavmi doğru yola ulaştırmaz.
52- KaIbIerinde hastalık bulunanları, "başımıza bir felâket geleceğinden korkuyoruz" diyerek onların meselesine çok ciddi sarıldıklarını görürsün. Belki Allah bir fetih, kendi katından bir emir getirir de içlerinde gizlemiş oldukları şeye pişman olurlar.
53- İşte o zaman iman edenler, "var güçleriyle, sizinle beraber olduklarına yemin edenler bunlarını!" derler. Amelleri boşa gitmiş ve müthiş zarara uğramışlardır.
Ubade (r.a.)'nin Allah ve Rasûlü ile Mü'minleri dost t kında da:
55- Sizin dostunuz, sadece Allah, Rasûlü ve namazı dosdoğru kılıp, zekâtı veren ve rükû eden Mü'minlerdir.
56- Kim Allah'ı, Onun Rasûlünü ve îman edenleri dost edinirse -bilsinki- Allah'ın tarafları kesinlikle galib gelenlerdir" âyetleri indi.206[8]
Vakıdî bu hususta şu malumatı verir.
Nebî(s.a.v.), Yahudilerin kalelerini on beş gün muhasara altında tuttu. Ta Zilka'de ayının hilali görünene kadar sürdü, ilk söz bozanlık yapan Yahudiler oldu. Onlar Nebî (s.a.v.)'ye karşı harbe kalkıştılar.
Sonunda Allah kalplerine müthiş bir korku saldı. Efendimiz (s.a.v.)'e "Bırakta kalemizden inip gidelim" dediler. Nebî (s.a.v.) de, "Hayır. Siz ancak benim vereceğim hükme razı olarak gidebilirsiniz" buyurunca, razı oldular. Rasûlüllah bağlanmalarını emretti. Yahudileri bağladılar. Elleri omuzlarına bağlandı. Bu iş için Münzir b. Kudâme'yi görevlendirdi.
O sırada Abdullah b. Übey gelip "bunları çözün!" dedi. Münzir'de, "Rasûlüllah'ın bağladığı insanlarımı salıvereceksiniz!? Vallahi onları çözen kim olursa olsun boynunu vururum" dedi. İbni Übey'de
Rasûlüllah'a gelip, zırhının arkasından elini sokup, "Yâ Muhammedi Benim dostlarıma iyilik et!" diye yalvardı. Rasûlüllah öfkeli bir yüzle ona döndü ve "yazık sana, bırak beni" dedi. O, "hayır onlara iyilik etmedikçe bırakmam. Onlar üç yüz zırhsız, dört yüz zırhlı, beni el-Hadâik kavgası ile Buâs harbinde kara ve kırmızı herşeyden korumuşlardı. Sen şimdi onları bir sabahta biçeceğinimi sanıyorsun? Ben daha büyük bela geleceğinden korkuyorum" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) de: "Allah onlara la'net etsin bırakın" dedi. İbni Übey'in bu konuşmasıyla Rasûlüllah onları öldürmekten vaz geçti ve Medine'den sürülmelerini emretti.
İbni Übey, anlaşması olanları Allah Rasûlü'nün yanına getirdi. Yahudiler Medine'yi terke hazırlanmışlardı. İbni Übey ise onları yurtlarında bırakması için Rasûlüllah ile konuşmak istiyordu. Nebî (s.a.v.)'in kapısında Uveym b. Sâide vardı. İbni Übey girmeye kalkınca Uveym "Rasûlüllah izin
206[8] İbni Hişâm 3/9, 10, 11; İbni Sa'd Tabâkat 2/36; Taberî Tarih 2/48, 49; Beyhakî Delâil 3/173; Uyûnü'I-Eser 1/304; Uyûnüt-Tarih 1/151; Vakıdî Meğazî 1/176, 180.
vermeden giremezsin" diye engel olunca, İbni Übey onu itekledi. Uveym'de ona ağır söyledi ve İbni Übey'in yüzünü duvara sürtüp kanattı.
Yahudî dostları durumu görünce bağırışıp: "Ey Ebâ Hubâb! Senin yüzüyün kanatıldığı bir diyarda asla kalamayız, onu değiştirmeye gücümüz yetmez" dediler. İbni Übey'de onlara "Vay size, yerinizde kalın" diyor, bir yandanda kanını siliyordu. Onlarda aynı sözleri tekrarla, "kalamayız" diyorlardı. Bunlar Yahudilerin en cesur olanları idi. İbni Übey onlara "siz kalelerinize girin, bende sizinle beraber gireceğim" diye ısrar etsede onları katıp kendi girmedi.
Onlar bir ok atmadan savaş yapmadan kalelerine sığınıp, ancak Rasûlüllahm sulh ve hükmüne evet, diyerek kaleden çıktılar. Malları Rasûlüllah'a kalmış oluyordu. Onları oradan çıkarıp, sürgün eden ve mallarım alan Muhammed b. Mesleme idi. Rasûlüllah onların mallarımdan üç yay aldı. Birisi Uhut'ta kırılan "el-Ketûm", birisi "Ravha", diğeri de, "Beyda" denen yaylardı. İki tanede zırh aldı ki birinin adı "sağdiyye", diğeri "Fidda" idi. Üç kılıç aldı. Birisi "Kalaî" biri "Bettâr", diğeri adı olmayan bir kılıç. Onların silahlarından üç tanede mızrak aldı. Yahudilerin kalesinde pek çok silah ve kuyumculuk âletleri buldular. Onların çoğu kuyumcu idi.
Rasûiüllah (s.a.v.), Ubâde (r.a.)'ye onları sürmesini emretti. Kaynuka'hlar ona; "Yâ Ebâ Velîd! Evs ve Hazrec arasında sadece seninle anlaşmahk olan, bizlerimi sürüyorsun?" dediler. O da, "Siz harbe kalkınca ben Rasûlüllaha gelip sizinle olan anlaşmamı bozduğumu söyledim" dedi. îbni Übey ona, "demek sen dostlarını himayeden vaz geçtin? diyerek onlarla olan eski geçmişleri hatırlattı." Ubâde ona; "Ebâ Hubâb! Kalbler değişti, İslam dini eski ahdi bozdu. Sana gelince sen öyle bir şeye sarıldın ki, yarın sonucunu göreceksin" dedi.
Yahudiler, "bizim insanlarda alacağımız var, Yâ Muhammed" deyince, "acele edin" emrini verdi. Ubâde onlara hareket emri verince, "bize bir nefes alacak zaman verin" dediler. O da, "size üç gün müsade, bu Rasûlüllah'ın iznidir, bana kalsa size bir saat bile zaman tanımazdım. Ama bu üç gün'e hiçbir şey ilave edemem" dedi. Üçgün geçince onların ardı sıra ta Şam diyarına kadar gitti, onlarda (Amman civarında ki) Ezviata gittiler.207[9]
"Benî Nadîr Gazvesi"208[10]
Ma'mur, Zührî aracılığıyla Urve'den naklediyor: Yahudilerden bir gurup olan, Benî Nadir ile olan gazve, Bedir harbinden sonraki altıncı ayın başlarında olmuştu. Nadîr oğullarının evleri ve hurma bahçeleri Medine civarındaydı.
Rasûiüllah (s.a.v.) onların evlerim kuşatınca, sürgüne gitmeye razı oldular. Buna göre silah dışında deve, mal ve eşyadan taşıyabileceklerini alabileceklerdi. Onlar da şam tarafına sürüldüler. Allah onlar hakkında:
207[9] Vakıdî Meğazî 1/179, 180; Zehebî İhtisar ettiği için biz Vakıdî'nin orjinaline göre terceme ettik.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/184-190
208[10] Bu husus için bak. İbni Sa'd Tabâkat 2/57; Bakıdî Meğazî 1/363, 383; Bulıarî Meğazî 64/14; Beyhakî 3/176, 186; Taberî 2/83, 85; El-Kâmil fıt-Tarih 2/173; El-Muhabber 113; Ensâbü'l-Eşraf 1/339.
1- Göklerde ve yerde bulunan -herşey- Allah'ı teşbih etti. O a-zîz ve hakîm'dir.
2- Kitab ehlinin inkâr edenlerini, ilk haşirde yurtlarından çıkaran odur. Siz onların çıkacağını san mam ıştınız. Onlarda Allah'tan kendilerini kalelerinin koruyacağını sanmışlardı. Hiçte hesablaya-madikları bir taraftan Allah onlara geldi ve onların kalblerine öyle bir korku saldı ki, kendi elleriyle, Mü'm inlerin elleriyle evlerini harab ediyorlar. Ey görüş sahibleri ibret alın.
3- Allah onlara sürgünü yüzmamış olsaydı, onlara kesinlikle dünyada azab edecekti. Ahirette de onlara ateş azabı vardır.
4- İşte bu, onların Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmiş olduklarından idi. Kim Allah'a karşı gelirse, Allah'ın azabı pek şiddetlidir.
5- Hurma ağaçlarından kesmiş olduklarınız veya kökleri üstünde dimdik bıraktıklarınız -bu işler hep- Allah'ın izniyle ve fa-sıkları cezalandırmak için olmaktadır. Ayetteki "Onların evlerini kendi elleriyle yıkmaları" demek, giderken evlerinde hoşlarına giden şeyleri söküp almalarıdır, "ilk sürgün de", dünyadaki ilk sürülüşleridir. İkinci sürülüş ahirettedir.
"Onlara Allah'ın sürgünü yazması", Tevrat'ta geçen bir âyetin hükmü olup, bu gurup daha önce sürgün olmamışlardı. Allah'ın anlattığı Azab, bu sürgün olmasa diğer yahudilerin uğradığı, imha azabı idi.209[11] Bu hadiseyi Zuhri'den, Akil de rivayet etmiştir.
Bu haberin isnadını, Zeyd b. el-Mübârek es-San'ânî, Muhammed b. Sevr -Ma'mer- Zührî- Urve diyerek Hz. Aişe'ye dayandırarak rivayet ediyor. Ne varki bu konuda Hz. Âişe adının geçmesi bilginlerce mahfuz değildir.210[12]
Mûsâ b. Ukbe-Nâfı- İbni Ömer (r.a.) isnadıyla İbni Cüreyc şöyle naklediyor: Benî Nâdr ve Kureyza Yahudileri, Nebî (s.a.v.)'ye savaş ilan ettiler. Benî Nadr sürülüp, Kureyza yerlerinde bırakılarak onlara bir ihsan yapılmıştı. Daha sonra onlarda harbe kalktılar.
Bunu Buharî rivayet ediyor.211[13]
Ma'mer, Zührî, -Abdürrahman b. Ka'b b. Malik isnadıyla Nebî (s.a.v.)'nin ashabından birinden şöyle rivayet ediyor:
Kureyş kafirleri Bedir harbinden önce, Abdullah b. Ubey ile Evs ve Hazreç kabilelerinden İbni Übey ile birlikte puta tapanlara; "Siz bizim adamımızı yurdunuza yerleştirdiniz. Biz Allah'a yemin ederek diyoruz ki, "siz ya Muhammed'le çarpışacak, ya onu çıkaracaksınız, ya da biz hepimiz sizin üzerinize yürüyecek, hatta sizin savaşçılarınızı öldürüp, karılarınızı alacağız" diye mektup yazdılar. Bu mektup Abdullah b. Übey ile arkadaşlarına ulaşınca, Rasûrüllah (s.a.v.) ile savaşmak üzere toplandılar.
209[11] İbni Hişam 3/143, 147; Beyhakî Deİâil 3/176, 186.
210[12] Beyhakî Delâil 3/176. Zehebî'nİn bu ifadesi Beyhakî'ye ait olup Beyhakî rivayeti de verir.
211[13] Buharî Meğazî 64/14. Buharî'de şu ilave vardır: Kureyza harbe kalkınca Müslümanlar onların erkeklerini öldürdüler, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını taksim ettiler. Sadece onlardan bir kısmı Nebî (s.a.v.)'ye sığındılar, sonra iman edip Müslüman oldular. Medine yahudilerinin hepsi sürüldü Benî Harise yahudileri, diğer Medine yahudilerinin hepsi sürüldü. Kaynuka Abdullah b. Selam (r.a.)'ın kabilesi idi.
Bu haber, Nebi (s.a.v.)'ye ulaşmıştı. Onlara rastladığında: "Size Kureyş'in tehdidi tam yerine ulaşmış ve etkisini göstermiş. Bununla sizin kendinizi aldatabilmeyi murad ettiğiniz şeyden, daha fazla al-datıcı bir tuzak kurmuş değillerdir. Siz şimdi kendi evlat ve kardeş-lerinizlemi savaş edeceksiniz?" dedi. Bunu duyunca dağı1ıverdiler.
hal Kureyş kâfirlerine ulaşınca, Bedir harbinden sonra yahudîlere şunları yazdılar:
"Siz silah ve kaleleri olan bir toplumsunuz. Ve siz ya bizim ordaki adamımızla savaşırsınız, yahutta biz şöyle şöyle yaparız. İşte o zaman sizin hanımlarınızın bacaklarını ele geçirmemize hiçbir şey engel olamaz."
Onların bu Mektub haberi Nebî (s.a.v.)'ye ulaştığında, Benî Nadr toplanıp Nebî (s.a.v.)'ye haber salmış ve, "Ashabından otuz adam al ve bize gel, bizden de otuz keşiş çıksın ve yarı yolda birleşelim. Onlar senin ne dediğini bir dinlesinler. Eğer keşişlerimiz seni doğrular ve sana îman ederse, biz de iman ederiz." diyerek vaziyetlerini anlattılar.
Ertesi gün sabahleyin Rasûlüllah (s.a.v.), bir müfreze alarak onların üzerine yürüyüp, muhasara altına aldı ve onlara: "Vallahi siz bana üzerinde imzalarınız bulunan bir anlaşma vermedikçe güvencede değilsiniz" buyurdu. Yahudiler anlaşmaya yanaşmayınca o gün onlarla çarpışıldı.
Ertesi gün, Rasûlüllah (s.a.v.) Benî Nadîr'ı bırakıp, Benî Kureyza üzerine müfreze ile yürüyüp onlardan da anlaşma yapmalarını istedi. Onlar bu anlaşmayı yapınca Nebî (s.a.v.) onları dokunmayıp geri döndü.
Daha sonra Nebî (s.a.v.) bu müfreze ile tekrar Benî Nadr Üzerine yürüyüp, sürgün olmaya razı oluncaya kadar onlarla savaşa devam etti. Böylece Beni Nadîr sürgün oldu. Taşıyabilecekleri deve ev eşyası, ev kapıları ve kütük gibi şeyleri beraberlerinde götürdüler. Benî Nadr Hurmalıkları Rasûlüllah (s.a.v.)'a tahsis edildi. Bunu ona Allah vermiş idi. Bu hususta Allah (c.c):
"Allah'ın onlardan alıp Peygamberine verdiği ganimete, siz -elde etmek için- üzerine ne at, ne deve sürdünüz. Lakin Allah, Peygamberlerini dilediği üzerine musallat eder. Allah her şeye kadirdir."
"Allah'ın, köy halkından Rasûlüne verdiği o ganimet, Allah'a, Rasûl'e yakın akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış garib yolcuya ait olup, böylece içinizden sadece zenginlerin istifadesi için) arasında dolaşan birşey olmamış olsun. Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Allah azabı şiddetli olandır." (Haşr Sûresi âyet 6-7) âyetlerini indirdi.
Burada AUah(cc), bu ganimetin harpsiz olarak elde edildiğini söylüyor. Nebî (s.a.v.) bu ganimetin çoğunu Muhacirlere vererek aralarında bölüştürdü. Ensardan sadece ihtiyacı olan iki kişiye de hisse verip, geri kalanı Rasûlüllah'ın sadakası olarak, Fatima'nın (r.a.) evlatlarına intikal etmişti.212[14]
Mûsâ b. Ukbe ile İbni İshâk ise, Benî Nadîr gazvesinin Uhut harbinden sonra vuku bulduğuna kail olmuşlardır. Bu konuda onlardan başka tarihçilerden de, bu görüşü savunanlar vardır. Bu görüşü
212[14] Ebû Dâvûd, Haraç ve'l-İmara h.no 3004; Abdürrezzak Musannef 9734; Beyhakî Sünen-i Kübra 9/232; Beyhakî Delâil 3/178.
İbnü Lehî'a, Ebû'l-Esved aracılığıyla Urve'den nakleder.
İşte Musa b. Ukbe ile Urve b. Zübeyr'in bu konudaki haberleri şudur:
Rasûlüllah (s.a.v.) iki Kilâb'lının diyetini alma hususunda, yardımlarını te'min etmek üzere Nadîr oğullarına gitmişti. İddiaya göre; bunlar, Peygamberle savaşa gelen Kureyşlilere -Uhut'ta konakladıklarında- gizlice katılmışlar, onları harbe teşvik, edip gizlice yolları da göstermişlerdi.
Rasûlüllah onlarla Kilâblıların diyetini konuşunca; "Otur Yâ Ebe'l Kasım! Bir yemeğimizi yersin. Biz kalkıp aramızda durumu bir görüşürüz, sende ihtiyacını görmüş olarak dönersin" dediler. Rasûlüllah as-habıyla birlikte oturdu.
Onlar görüşmek üzere kendi aralarında toplandıklarında şeytanda beraberlerinde idi. Birden bire Peygamber (s.a.v.)'i nasıl Öldürebileceklerini görüşmeye başladılar ve "İşte şu andakinden daha ya-kın, onu bir daha ele geçiremezsiniz. Ondan kurtulun ve güven içinde olun" dediler. İçlerinden birisi, "İsterseniz onun altında oturduğu evin damına çıkıp üstüne kaya atıp öldüreyim" dedi.
Onlar böyle söyleşirlerken, Allah(cc) vahyederek yahudilerin tuzağım haber verip, Nebî (s.a.v.)'yi kurtardı. Efendimiz yerinden -sanki tuvalet ihtiyacı varmış gibi- kalkıp dışarı çıktı. Allah Rasûlü ashabım onların yanında bıraktı. Allah düşmanları Onun geri gelmesini bekliyorlarsa da Nebî (s.a.v.) onları uzun bekletti.
O sırada Medine'den gelen birine Nebî (s.a.v.)'yi sorduklarında a-dam, "ben onu Medine'de bir sokağa girerken gördüm" dedi. Yahudiler Efendimizin ashabına, "Ebul Kasım bizden istediği haceti daha
yerine getirmemizi bile beklemeden acele edip gitmiş dediler. Sonra Rasûlüllah'ın ashabı da kalkıp Medine'ye döndüler. Bu mevzuda Allah (c.c.) şu âyeti indirdi.
Ey îmân edenler! Allah'ın size olan ni'metini hatırlayın ki, bir topluluk size el atmağa kalkmıştı da, onların ellerini sizden menet-mişti. Allah'tan korkun. Artık inananlar Allah'a dayansın.
(Maide; 11)
Allah (c.c.) Peygamberini, onların yapmak istedikleri şeylerle bilgilendirince, Allah Rasûlü onların sürülüp, yurtlarından ve mallarından çıkarılarak diledikleri yere gitmelerini emretti. Medine'de nifak çoğaldı. Yahudiler "bizi nereye göndereceksin?" diye sordular. Nebî (s.a.v.), "sizi sürgüne göndereceğim" buyurdu.
Münafıklar, yahudi dostlarına yapılacak bu muameleyi duyunca onlara; "Biz hayatımızda da ölümümüzde de sizlerle beraberiz. Eğer savaşırsanız biz kesinlikle size yardım ederiz. Eğer yurdunuzdan çıkartı-hrsanız sizinle beraber biz de çıkarız," dediler.
O zaman Yahudilerin lideri Ebû Safıyye Huyey b. Ahtab idi. Münafıkların bu hayalciliğine kapıhverince müthiş bir şekilde mağ-rurlaştılar, şeytan da onlara galib geleceksiniz diye telkinde bulundu. Böylece yahudiler Peygamber (s.a.v.) ve arkadaşlarına; "Vallahi, biz buradan çıkmayacağız, bizimle çarpışmaya kalkarsan seninle savaşacağız" dediler.
Nebî (s.a.v.) Allah'ın onlar hakkındaki, hükm-ü ezelîsini icra etmek üzere, hareket geçip ashabına savaş emrini verdi, onlarda silahlarını
kuşandılar ve yahudilerin üzerine yürüdüler. Yahudiler evlerine ve kalelerine sığındılar. Peygamber (s.a.v.) onların kalelerine ve sokaklarına vardığı zaman onların kaleleri ve evleri arasında savaşı kazanma imkânının pek müsait olmadığını gördü.
Allah (c.c.) neticeye ulaşabilmesi için peygamberine azim verip emrini hiç aklından çıkarmadı da, Nebî (a.s.) "yahudi evlerinin kendileri tarafındakilerden başlanarak, tek tek yıkılmasını, hurma ağaçlarının kesilip yakılmasını emretti." Allah münafıkların -kalbine korku salarak- yahudilere yardım etmesini engelledi. Yahudiler de korkuya kapılınca, her iki -fesat- gurup müthiş bir korkuya düştüler.
Rasûl-ü Ekrem onların şehrinin Medine tarafındakileri yıkıp bitirince, yahudîlerin içinde oturdukları evleri arka tarafından yıkmaya başladı. Allah yahudilerin kalblerine iyice korku salmış olduğundan, çıkıp saldırmaya cesaret edemediler. Ashab evlerini parça parça yıkmaya devam ediyordu. Yahudiler yıkılan yerlerden kaçarak neredeyse en son evlere sığınma sırası geldiğinde, hâlâ münafıkların va'dettikleri yardımı yapmaya geleceğini bekliyorlardı.
Sonunda münafıklardan destek ümidi kesilince, Peygamber (s.a.v.)'in daha önce onlara yaptığı teklifi kabul ettiklerini bildirdiler. Rasûlüllah (s.a.v.) de; "Onların bu diyardan sürülüp, silah dışında, develerin götürebileceği kadar mal almaları" şartıyla onlarla anlaştı. Böylece onlar her tarafa dağıldılar, gidebilecek heryere gittiler. Ebû'l Hukayk oğulları Hayber'e sığındı. Beraberlerinde pek çok gümüş kap getirmişlerdi. Ebu'l Hukayk bunları çıkarıp götürürken, Nebî (s.a.v.) ve arkadaşları onları görmüşlerdi.
Yahudilerden Huyey b. Ahtab, kalkıp Mekke'de Kureyş'lilere geldi ve Onları Rasûlülİah aleyhine kışkırttı. Allah bu nifak ehlinin sözlerini
ye onlarla yahudilerin arasında geçen konuşmalarını peygamberine haber verdi.
Müslümanlar, evleri yıkıp hurmaları yaktığı zaman, yahudiler Müslümanları kınamış ve, "birde kendinizin barışçı olduğunu iddia ediyorsunuz. Şu ağaçların günahı ne idi" dediler.
İşte Allah (c.c.) "Sebbeha liîlâhî" diye başlayan Haşir Sûresi'ni indirdi. Sonra onu Peygamberine hediye olarak verdi. O da bu ganimeti Allah'ın kendisine göstermiş olduğu muhacirler arasında bölüştürdü. Ondan bir hisseyi de Ensarlı olmasına rağmen Ebû Dücâre Simâh b. Haraşe ile Sehl b. Humeyl'e verdi. Hatta İbnü Ebi'l Hukayk'ın kılıcını Sa'd b. Muâz (r.a.)'a verdiği bile iddia edilir.
Benî Nadîr'ın bu sürgün hadisesi hicretin üçüncü yılı Muharrem a-yında meydana geldi.
Benî Kureyza'ya gelince; onlar Medine'de kendi köylerinde kaldılar. Peygamber (s.a.v.) onların ne öldürülmesini emretti, nede sürülmesini. Taki Allah onları, Huyey b. Ahtab ve Ahzâb'ın toplanması ile perişan edene kadar güven içinde kaldılar.
İşte Mûsâ b. Ukbe'nin rivayetinin metni budur. İbnü Lehî'a'nın Urve'den rivayeti de "Efendimizin Ebû'l Hukayk'ın kılıcını Sa'd b. Muaza verdi" diyen yere kadar aynı manada rivayet
edilmektedir.213[15]
Mûsâ b. Ukbe ve diğer Meğazî yazarlarının Nâfİ' aracılığıyla Abdullah b. Ömer'den nakline göre;
Rasûlüllah (s.a.v.) Benî Nadîr'in hurmalarını kesip yakmıştı. îşte bu konuda Hassan b. Sabit (r.a.) şu
şiiri söyledi:
Ltiey oğulları üzerine Büveyre (bahçelerinde) ufukları saran bir yangın çok basit önemsiz geliverdi.
İşte bu konuda: "Hurmalardan kesmiş olduklarınız veya kökleri üzere dimdik bıraktıklarınız, Allah'ın
-size verdiği- izni ile ve fasıldan cezalandırmak için olmuştur... (Haşr; 5)" âyeti nazil olmuştur.214[16]
Bu haber, muttefekun aleyh bir hadistir.
Amr b. Dinar da Zührî -Mâlik b. Evs isnadıyla Ömer (r.a.)'den bu mevzuda, "Benî Nadîr malları
Allah'ın Hz. Muhammed'e, Müslümanların bu mallan ele geçirmek için üzerine ne at, ne deve ile
saldırma gibi, bir durum olmadan, ganimet olarak verdiği şeylerdendir. Bu mal, Allah Rasûlünün
ailesine yıllık geçim (maişet), ihtiyaçlarım tedarik etmek üzere, infakta bulunması için tahsis edilmiş
bir maldı. Bu maî-şet miktarından geriye birşeyler artarsa, Nebî (s.a.v.) onu Allah yolunda
kullanmak üzere silah ve deveye sarfederdi.
Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmişlerdir.215[17]
Zeyd B. Hârise'nin El-Karade Seferi216[18]
İbni İshâk derki:
Rasûlüllah (s.a.v.)'in Zeyd b. Hariseyi, içlerinde Ebû Sofya'nın da bulunduğu Kureyş kervanını
yakalamak için, Necid çölündeki vahalardan biri olan "Karade" adlı suyun olduğu yere gönderdiği
sefere, Karade seferi denir. Hadise şudur:
"Bedir harbi olup bittikten sonra, Kureyşliler Şam'a ticaret için giderken kullandıkları -eski hicazyolun
emniyetinden korkarak, bu kere Irak üzerinden giden yola saptılar. Kureyş'in bir kısmı Ebû
Süfyan'la birlikte ticaret için yola çıkmış ve Bekr b. Vâil oğullarından Fürat b. Hayyan denilen bir
adamı yol kılavuzu olarak kiralamışlardı. Beraberlerinde en çok ticaret yaptıkları gümüş vardı.
Rasûlüllah onların üzerine Zeyd b. Hârise'yi yolladı. Zeyd kervana adı geçen su başında ulaşıp,
kervanı ve malları ele geçirdi. Adamları yakalamaya muvaffak olamadı. O da malları ve kervanı alıp
213[15] Beyhakî Delâil 3/180, 183; Meğazî Urve 164, 167; Ya'kûbî Tarih 1/49; Uyûnü'l Eser 2/48; İbni Sa'd Tabâkat 2/57.
214[16] Buharî Meğazî 64/14; Cihâd ves-Siyer 56/154. h. no 3021; Tefsîr-i Sureti'l Haşr h. no 4884. Müslim Cihad 1746; İbni Sa'd Tabakad 2/58; Beyhakî Delâil 9/184.
215[17] Buharî Cilıâd ves-Stre 56/80, Tefsir Haşr Sûresi 65/59 (3); Buharî bu haberi Meğazî 64/14'te gayet uzun anlatır. Müslim Cihad 1756, 1757; Nesaî Feybab 8;
Müsned 1/25. 48, 60; İbni Sa'd 2/58; Beyhakî Delâil 3/180.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/191-200
216[18] Karad Seferi için bak. İbni Hişâm 2/11; El-Kâmil 2/145; İbni Sa'd Tabakat 2/36; Taberî Tarih 2/54; Vakıdî Meğazî 1/197; El-İktifa 2/81; İbni İshâk Sîre 296.
Rasûlüllah (s.a.v.)'a getirdi.217[19]
Karkara'tü'l-Küdr Gazvesi
Vakidî derki:
Bu gazve üçüncü hicrî yılın Muharrem ayında vuku bulmuştur. Karkaratü'l Küdr, Süleym oğulları
Ma'deninin nahiyelerinden biridir. Efendimiz bu gazvede Ümmü Mektûm'u Medine'ye vali
bırakmıştır.
Nebî (s.a.v.)'ye Karkaratü'l Küdr mevkinde, Ğatafan ve Süleym oğullarından bir topluluğun
bulunduğu haberi ulaşınca, Medine'den hareket edip oraya ulaştı. Gittiği yolda kimseyi görmedi ise
de, deve sürüsü izleri gördü. Bunun üzerine vadinin tâ yukarısına bir gurup gönderdi. Orada
içlerinde Yesâr adlı bir köle de bulunan çobanlara rastladı. Onlara topluluğun nerde olduğunu
sordu. Yesar'da, "Onlara ait bir bilgim yok. Ama ben beş günlüğüne hayvanlarını otlatıyordum, bu
dördüncü günüm, diğer insanlar su kenarına hayvanlarını otlatmaya dağıldı, burada sadece bizim
gibileri develeriyle garip kaldı" dedi.
Efendimiz develere el koyarak Medine'ye doğru hareket etti. Yolda sabah namazını kılınca baktı ki,
o köle Yesar'da gelmiş onlarla birlikte namaz kılıyor. Orada ashabına "ganimeti taksim edin"
buyurdu. Ashab'dan birisi, "Yâ Rasûlellah! En iyisi develeri toptan sürüp Medine'ye kadar varalım.
Zîra içimizde kendine düşen hisseyi oraya götüre-meyecek kadar zayıf olanlar var" dedi. Efendimiz
"taksim edin" diye tekrarlayınca, "Yâ Rasûlelîah! Dilersen o köleyi sen hissene al" dediler.
Efendimiz, "buna gönülden razımısınız?" deyince, "evet dediler. Böylece Medine'ye gelince taksim
ettiler, her birine yedi deve düştü. Onlar ikiyüz kişiydiler.
Vakidî derki bana Ebû Erva'dan nakledildiğine göre, Ebû Erva derki: Ben develeri sürenlerden
biriydim Medine'ye üç mil kala Sırâr'a gelince bölüşüldü. Beş yüz deve vardı. 100'ü Fey'e ayrılıp
herkese ikişer düştü. Karkara, Melsa toprağındadır. El-Küdr'de, rengi bulanık olduğu için bağırtlak
kuşuna denir. Bazıları "Karkara" yerine "Karâratü" derler ki, "bu kuşun yeri" anlamına gelir.218[20]
Ka'b B. El-Eşraf'ın Öldürülüşü219[21]
Yunus b. Bükeyr'in nakline göre İbni İshâk derki: Bana'Abdullah b. Ebî Bekr ve Salih b. Ebî Umâme b.
217[19] İbni Hişâm 3/11, 12; Taberî 2/52; Vakîdî derki: Zeyd (r.a.)'in ilk gazvesi bu idi. Hicretin 27'ci ayı olan Cemadiye'l ahirin sonu idi. Vakidî orada ki malın
mikdannı ve taksimini de anlatır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/200-201
218[20] Zehebî kısalttığı için Vakidî'den nakletmeyi daha uygun gördüm. Vakidî Meğazî 1/182: İbni Sa'd2/31.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/202-203
219[21] İbni İshâk Sîre Sayfa 297; Buhari Meğazî 64/15; İbni Hişâm 3/12; İbni Sa'd Tabakât 2/31; Beyhakî DelâiJ 3/186; Vakidî Meğazî 1/184; Taberi Tarih 2/52; İbnî
Habib el-Muhabber s. 282; İbnü'l Cevzî el-Muntazam 3/158; Ed-Düner s. 142; İbnİ Haznı Sîre İ54; Üyû'nü'I Eser 1/356; Urve Meğazî 362; Ensâbü'l Eşraf 1/384; EJKamil
2/Î43: Müslim Çihad 121; Uyûnü't-Tarih 1/148; El-Eğânî 19/106; Ebû DâvÛd 2768; Tahavî Müşküü'l Asar 1/76; Hâkim 3/434; Beyhakî Sünen-i Kubra
7/40,9/81.
Sehl haber vererek dedilerki:220[22]
Rasûîüllah (s.a.v.) Bedir harbini ikmal edince, Medine halkına müjde vermek üzere iki müjdeci
gönderdi. Bunlardan Zeyd b. Hârise'yi Sâfîle mahallesine, Abdullah b. Ravâha'yı da Âliye mahallesine
göndermişti. Bunlar zafer müjdesini verip Ebû Cehil, Utbe ve diğer Kureyş ileri gelenlerinin
öldürüldüğünü ilan ettiler. Zeyd, oğlu Üsanae ile Efendimizin kızı Rukiyye'nin kabri düzeltilirken
karşılaşmıştı. Üsame babasına; "babacığım bütün bu dediklerin doğrumu?11 diye sormuş, o da
Tlevet ey oğulcuğum vallahi böyle oldu" demişti.
Bu haber Allah düşmanı Ka'b b. Eşrafa ulaşınca, "vay anasını! fioğrumu bu? "Bu adları geçen
insanlar arabların kıralları, insanlarında liderleri sayılırlar. Vallahi eğer Muhammed bu adamları
öldürtmüş ise, yerin altı o zaman üstünden daha hayırlıdır" demişti.
Ka'b b. Eşraf, Tay kabilesinden olup, Nebhan oğullarına mensub idi. Annesi de Benî Nadîr'dendi.
Sonra Ka'b, yola çıkıp Mekke'ye geldi. Orada Muttalîb b. Ebî Vedâ'a b. Dubeyra'ya konuk
oldu.
Muttalib'in eşi Âtike binti Üseyd b. Ebî'l Iys idi. Âtike onu konuk edip ikramda bulundu. Ka'b orada
Kureyş ölülerine ağıtlar yakarak, Rasûlüllah (s.a.v.) aleyhine insanları kızıştırmaya başlayıp şiirler
söylemeye başladı. Şu onun şiirlerindendir:
1- Bedir değirmeni oradakileri yoketmek için öğüttü. Bedir gibisine gözyaşları döküp akıtılır.
2- İnsanların liderleri onların havuzlarının çevresinde öldürüldü. Uzak görmeyin kıratlarda yere
serilir.
3- Orada nice ak tenli vuruldu, fakirlerin sığındığı şerefli insanlar öldürüldü.
4- Yıldızlar yağmursuz kaldığında onlar açık elli, ağırlıkların hummalı, lider ve harpte ganimetin
dörtte birini alan liderlerdi.
5- Bazı kavimler öfkeleriyle hükmederek benim gizlediğimi, Eşref oğlu Ka'bm çok üzüldüğünü
söylemekteler.
6- Doğru derler. Keşke onlar Öldürüldüğü saatte yer yüzü yan-Iıpta onları içine alsaydı.
7- Sözü nakleden artık bir darbe ile kör, yada kör, titrek ve sağır bir hayat sürdü.
8- Haber aldım ki, Muğîre oğullarının hepsi Ebû'I Hakîm'in öldürülmesinden korkup burunları
kesilmiş (zelil olmuş).
9- Rabî'a'nın iki oğlu ile Münebbih'te yanında, Helak olanlar ve Yemen kiralı Tübba'ın ulaştığı
mertebeye ulaşmadı.
10- Haber aldığıma göre onların Hişam oğlu Harîs'i insanlar arasında iyi işler yapıp insanları biraraya
getiriyormuş.
220[22] Zehebî bu kısmı Beyhakî'nin İbnİ İshak hadisine göre verir. İbni İshâk'ta ise "Bana Abdullah b. eî-Muğîs b. Ebî Bürde ez-Zaferî, Abdullah b. Ebî Bekr b.
Muhammed b. Amr b. Hazm, Asım b. Amr b. Katade ve Sâiih b. Ebî Ümâme b. Sehl haber verdiler, her biri hadîsin bir kısmını nakletti" seklinde verir.
11- Elbette Yesrib-i ordu ile ziyaret edecek (karşılık verecek) Ancak kavmin şerefini kerem sahibi
kahramanlar korur.221[23]
İbni îshak devamla derki: Sonra Ka'b Medine'ye dönerek, Haris kızı Ümmü-Fazl'ın adını şiirle
anmaya başladı ve şöyle dedi:
Sen hiç bir vadide konaklamadan, göçüp gidiyor ve Ümm-ü Fazl'ı Harem'de kendi başına
terkediyorsun ha.
Sonra Müslüman hanımların adlarını anarak şiirle hicve başlayıp Müslümanlara eziyet vermeye
başladı.222[24]
Mûsâ b. Ukbe ise bu hususta şunları nakleder:
Ka'b b. Eşraf, hicivli şiirleri ile Nebî (s.a.v.)'yi incitiyordu. Kureyşlilere gitmiş onları Rasûlüllah
aleyhine çalışmaya teşvik edip, işi kızıştırmış idi. Ebû Süfyan ona: "Allah aşkına söylesene! Allah
katında bizim dinimiz mi daha sevimli, yoksa Muhammed ile ashabımn dinimi daha sevimli?" dedi.
Ibnü'l Eşraf da: "Sizin yolunuz on-larmkinden daha doğru" dedi. Böylece müşriklerin Rasûlüllah'la
savaşma konusundaki fikir birliğini sağlayıp, sonrada Medine'ye dönerek Rasûl-ü Ekreme aleni
düşmanlığa ve hicve başladı.223[25]
İbnü Adiy'nin "bana göre o duymadığı hadisleri başkasından çalan bir hadis hırsızıdır" dediği,224[26]
Muhammed b. Yûnus el-Cemmâl el-Muharramî bu zat İbni Adiy öyle desede Müslim'in kendisinden
hadis naklettiği biridir-, Süfyan b. Uyeyne- Amr b. Dinar- İlerime isnadıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)'ın
şöyle dediğini rivayet eder:
Hubey b. Ahtab ile Ka'b b. Eşraf, Mekke'de Kureyşlilere gelerek onları Rasûlüllah (s.a.v.) ile harb
etmek için birbiriyle anlaştırdı. Kureyşliler onlara: "Siz Kitab ehli ve eski ilimlerin sahibi kimselersiniz.
Siz bizim ve Muhammed'in hakkında hükmünüzü bize bildirseniz" dediler. Onlarda, "sizin
nasıl,? Muhammed'in nasıl bir dini var?" dediler. Kureyşiler:
Biz en iri deveyi Kurban eder, suyun üzerine süt katar, esirleri serbest bırakır, hacıları sular ve
akrabalık bağlarım sürdürürüz, dediler, "Onlar Ya Muhammed ne yapar?" deyincede:
- O zurriyetsiz biridir. Abrabahk bağlarımızı kesip attı. Ona ğıfar oğullarından, hacıları soyan hırsızlar
uydu, dediler. Bunun üzerine onlar:
"Hayır, o hayırlı değil, aksine siz ondan daha hayırlısınız ve daha doğru yoldasınız" dediler. İşte
bunun üzerine Allah (c.c); "Kendilerine Kitab'dan bir nasib verilenleri görmedin mi? Puta ve Tağut'a
221[23] Metinde şiirler eksik. Biz İbnİ Hişâm ve Beyhakî'ye göre naklettik.
222[24] İbni İshâk es-Sîre Sayfa 297. Fıkra no 501; İbni Hişâm 3/13, 14; Beyhakî Delâil 3/189, 190; Taberî Tarih 2/52, 53.
223[25] Urve Meğazî 162; Beyhakî Delâil 3/190; 191; İbnü Abdi'l Ber, Dürer 143.
224[26] İbnü Adİy el-Kâmil fiz-Zuafâ' 6/Sayfa 2283. Burada Zehebî nasıl bu ifadeyi kullanıyor, bilemiyorum. Zîra Zehebî Mizanü'I İ'tidâl'İnde 8349 no ile verdiği
"Muhammed b. Yunus el-Bağdâdi el-Muharramî" tercemesinde; "İbni Asâkİr En-Nebel'de Müslim ondan hadis rivayet etti diyor. Ama ben Müslim'de böyle bir
isim göremedim, belki de "sahih"inin dışındaki hadislerde geçmiş olabiliyor" der. Gerçekten de İbnü Mencereyh'İn "Ricâl-i Sa-hîlı-i Müslim" inde böyle bir isim
yoktur.
inanıyor ve kafirlere; "bunlar iman edenlerden, yolca daha doğrudadırlar" diyorlar." (Nisa; 51) âyetini indirdi.
Süfyan-ı Sevrî buradaki hırsızlık hususunda, "Gıfar oğullarının hırsızlığı, onların cahiliye döneminde idi" der.225[27]
İbrahim b. Ca'fer b. Mahmûd b. Mesleme, babası Ca'fer aracılığıyla Câbir b. Abdillah (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet ediyor:
Nebî (s.a.v.) Medine'de bu işleri başarınca, Ka'b b. Eşref ayrılıp Mekke'ye geldi. Orada önce; "ben ne Muhammed'e yardım ederim, ne de harb ederim" diyordu. Orada Müşriklerin sorusu üzerine "sizin dininiz hayırlı, çünkü o eski, Muhammed'in dini daha yeni" demişti, o zaman Nisa suresi 51fisi âyeti inmişti. Sonra Ka'b Medine'ye, Nebî (s.a.v.)'ye düşmanlık ve hicvini aleni yaparak geri döndü. Ondan ilk duyulan hiciv şu şiirleri oldu:
1- Sen demek vadilerde konaklamadan gidiyorsun. Halbuki Ümmü Fazl-ı Harem'de bırakmışsın.
2- Onun rengi kınave Ketem ile sapsarı olmuş, şişdi sıkılacak olsa sikılıverilecek halde.
3- Amir oğullarından birinin gönlü onun endişesinden hasta. İstese Ka'b'ın hastalığına şifa olur.
4- Ben hiçbir karanlık gecede, O bana görünüp aydınlatmadan doğan bir güneş görmüş değilim.
Yine Ka'b yukarda geçen ve "Bedir değirmeni (harp meydanı) oradakileri öğüttü, Bedir gibisi için, göz yaşı sel gibi akıtılır" diye başlayan hiciv dolu şiirlerini okumaya başladı.
Bir gün Nebî (s.a.v.):
"Şu Ka'b b. Eşrafın hakkından kim gelecek? Bize şiiriyle eziyet edip, müşrikleri aleyhimize takviye ediyor" buyurdu.226[28]
(Ali b. el-Medînî) Süfyan b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan naklediyor: Cabir (r.a.)'i şöyle derken işittim: Rasûlüllah (s.a.v.):
"Ka'b b. Eşrafın hakkında kim gelecek? Çünkü o Allah ve Rasûlüne eziyet etmiştir," buyurdu. Bunu duyan Muhammed b. Mesleme kalkarak:
- Yâ Rasûlellah! Onu öldürmemi istermisin? dedi. Nebî (s.a.v.), "Evet" buyurdu. İbni Mesleme de, "öyleyse Önce ona birşeyler söylememe müsade et" dedi. Nebî (s.a.v,) "şöyle" buyurdu.
Muhammed b. Mesleme kalkıp Ka'b'in yanına geldi ve; "Şu adam (Peygamberi ima ederek) bizden zekatları vermemizi istiyor. Böylece bizi büyük bir maddi sıkıntıya soktu. Ben sana, bana ödün veresin diye geldim", Ka'b da: "hem başka şeyler de istiyor. Vallahi usandırıp bıktırıyor," dedi. İbnü Mesleme'de: "Biz bir kere ona uymuş bulunduk. Artık onun durumu tamamen açığa çıkıncaya kadar onu bırakıvermek-te istemiyoruz. Şimdi senden bize bir veya iki vesak (ölçek) mikdarmda
225[27] BeyhakîDeiâil3/193, 194r
226[28] Beyhakî Delâil 3/194, 195; Zehebî hadisi burada kesiyor. Zîra bir sonraki rivayetle aynıdır.
hurma vermeni istiyoruz.11 dedi. [(Ravi Ali b. el-Medînî derki, "bize bu haberi Amr b. Dinar kaç kere nakletti ama "bir iki ölçek" lafını hiç kullanmadı.) Ben bu hadis hakkında ona "gerçekten bu "bir yada iki vesak" şeklindemiydi?" diye sorunca Amr b. Dînar "sanıyorum öyle olacak" diye cevap verdi.]
Bunun üzerine Ka'b b. Eşraf, "Peki ama, verdiğim hurmaya karşı bana bir rehin vereceksiniz" dedi. Muhammed b. Mesleme ve arkadaşları "peki sana rehin olarak ne vermemizi istiyorsun?" dediler. O da, "kanlarınızı rehin verin" dedi. Bunun üzerine; "sana kadınlarımızı nasıl rehin verebiliriz, sen Arabların en yakışıklısısın!" dediler. Ka'b, "öyleyse çocuklarınızı bana rehin verin" dedi. "Sana çocukları nasıl rehin verelim, onlara, "bir iki vesak hurma için rehin alındı" diye sürülür. Buda bize utanç olur. Sana silahları rehin olarak verelim" dediler ve onu silahları getireceklerine söz verdiler.
Gece olunca Muhammed b. Mesleme ona geldi. Yanında Ka'b'ın süt kardeşi olan Ebû Naile vardı. Onları kaleye da'vet etti. Kendiside yanlarına indi. Ka'b'a karısı; "gecenin bu saatinde nereye çıkıyorsun" deyince o; "bu gelen Muhammed b. Mesleme ile kardeşim Ebû Naile'den başkası değil dedi. (Hadisi Amr b. Dinar dışında rivayet edenler şu farklı ifadeyi kullanırlar: Karısı "Ben bir ses işitiyorum ki sanki ondan kan damlıyor" dedi.) Ka'b karısına, "kerîm kişi geceleyin vurulmaya bile çağrılsa da'vete icabet eder" dedi.
Böylece Muhammed b. Mesleme ile yanında; Ebû Abs b. Cebr, Haris b. Evs ve Abbâd b. Bişri içeri aldı. Muhammed b. Mesleme onlara önceden, "Ka'b yanımıza gelince ben onun saçlarından tutup koklaya» cağım sonra sizde koklarsınız. Onun başını tuttuğumu gördüğünüz zaman siz atılıp boynunu vurun" diye tenbih etmişti.
Ka'b elbiselerini giyinmiş olarak geldi, üzerinden esans kokuları geliyordu. Muhammed b. Mesleme Ka'b'a: "bugünkü gibi güzel kokan bir koku koklamamıştım" dedi. Ka'b da, "Arabların en mükemmel, en güzel kokulu kızı benim hanımım" deyince, Mesleme; "müsade edermisin başını bir koklasam" dedi. O "evet" deyince önce kokladı, sonrada arkadaşlarına koklattı. Sonra "bir daha koklayabüirmiyim" dedi. "Evet" deyince başını kavradı arkadaşlarına "haydi!" dedi. Onlarda kılıçla vurup öldürdüler, sonra gelip Nebî (s.a.v.)'ye haber verdiler. Haber Buharî'dedir.227[29]
Şuayb b.-Ebî Hamze, Zührî -Abdürrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Mâlik- isnadıyla Abdullah b. Ka'b'dan şöyle nakleder:
- Yahudî Ka'b b. Eşraf şair biriydi. Rasûlüllah (s.a.v.)'ı hicvetmeye uğraşır, şiirleriyle Kureyş kafirlerini Nebî (s.a.v.)'in aleyhine kışkırtırdı.
Nebî (s.a.v.) Medine'ye teşrif ettiklerinde Medine halkı karışık bir toplum olup, kimi Müslüman, kimi putperest, kimi de yahudi idi. Yahudiler silah ve savunma kaleleri olan bir topluluk olup, Evs ve Hazreç kabilesi ile dostluk anlaşması yapmışlardı. Rasûlü Ekrem (s.a.v.) Medine'ye gelince, bu gurupların hepsiyle sulh yapmak arzu etmiş idi. O vakit kişi Müslüman ama, babası ve kardeşi müşrik olma gibi bir vaziyet vardı. Hicretinin ilk yıllarında bu müşriklerle ya-hudiler, Nebî (s.a.v.)'ye çok eziyet ediyorlardı. Allah (c.c), Rasûlüne ve Müslümanlara sabır ve af emrederek:
227[29] Buharı 64/16; Urve Megazî 163; Beyhakî Delâil 3/193, 196. H. no 4037; Müslim Cihad ve's-Sîre 1801; Ebû Dâvûd 2768.
"Kesinlikle mallarınız ve canlarınız hususunda imtihana tutulacak, sizden önce kitab verilenlerden ve müşriklerden çok eziyetli sözler duyacaksınız. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bunlar işlerin azimetlilerindendir," (Âl-i İmran; 186) buyuruyor. Yine Allah Bakara Sûresi 109'cu âyetinde de şöyle buyurur:
"Ehl-i Kitab'dan çoğu, hak, kendilerine belli olduktan sonra, sırf kendilerindeki hasedden dolayı, sizi imanınızdan sonra kâfirlere döndürmek isterler. Allah -bu konudaki- emrini getirene kadar af edip, hoş görünün. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir" Bu
âyetlerin gelip, Rasûlüllah'm onlara sabrına karşılık, Ka'b eziyete devam edince Rasûiüllah (s.a.v.), Sa'd b. Muâz'a, Ka'b'ı öldürmeleri için bir gurup yollamasını emretti. Sa'd da, Muhammed b. Mesleme, Ebû Abs, Sa'd b. Muâz'ın kardeşi Hâris'i, beş kişilik bir gurup içinde Ka'b b. Eşrafın evine gönderdi. Ka'b, eî-Avâlî'deki evindeydi. Ka'b onları görünce hoşlanmayıp dehşete kapılarak; sizi buraya ne getirdi? dedi. Onlar, "bizi sana ihtiyacımız getirdi" dediler. Ka'b'da, "öyleyse biriniz yanıma gelip bunu bana anlatsın" deyince içlerinden birisi ona doğru yaklaşarak; "sana zırhlarımızı satıp parasını nafakamıza (geçimimize) sarf etmek istiyoruz" dedi.
Bunun üzerine Ka'b oniara: "Vallahi böyle yapacak olursanız kendi kendinizi insanların gözünde zayıflatmış olacaksınız, bu adam sizi konuk etsin." diyerek onlarla, -insanlar yanlarından gidip-, el etek çekildiği bir saatte yanma gelmeleri üzere anlaştı.
Gece ilerleyince, Müslümanlar tekrar gelip, içlerinden birisi Ka'b'a seslendi. Ka'b çıkmak için ayağa kalkınca hanımı, "Gecenin bu saatinde gelenler, senin hoşuna gidecek birşey için kapını çalmaz her-halde" deyince o, "aksine; onlar benimle konuşacaklarını daha önce konuşmuşlardı" diyerek dışarı çıktı. Ebû Abs da onu kucakladı, o esnada Muhammed b. Mesleme Ka'b'a kılıcını indirdi. İçlerinden biride kılıcını onun böğrüne sapladı.
Bunlar Ka'b'ı öldürünce, Yahudiler ve onlarla birlikte hareket eden müşrikler müthiş bir paniğe kapılarak, sabah olur olmaz derhal Rasûl-ü Ekrem'in yanına geldiler ve: "bu gece bizim liderimizin evine gelinmiş ve çıkınca öldürüldü. O bizim ileri gelenlerimizin başı sayılırdı." dediler. Bunun üzerine Rasûiüllah (s.a.v.) da onlara, Ka'b'ın şiirlerinde ne çirkin hicivler yaptığım anlatıp sonra onlara, kendisi ile yahudiler arasında bir anlaşma metni yazmaya da'vet etti. Onlar kabul edince aralarında bir sulh anlaşması yaptılar.
Bu anlaşma vesikası daha sonra Hz. Ali (r.a.)'nin yanında idi.
Bu haberi Ebû Dâvûd rivayet ediyor.228[30]
Mûsâ b. Ukbe ve diğer bazı âlimler de, Ka'b'ı öldüren gurup arasında Abbâd b. Bişr (r.a.)'in de bulunduğunu ve o seferde yüzünden ve ayağından kılıçla yaralandığını, anlatırlar.229[31]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'm Sevr b. Zeyd -İkrime isnadıyla verdiği rivayetinde, îbni Abbas (r.a.)'ın: "Rasûiüllah (s.a.v.) onları uğurlamak üzere birlikte Bakî el-öargad'a kadar gelip orada
228[30] Ebû Dâvûd Kitâbü'l Haraç ve'İ İmâra h. no 300; İbni Sa'd Tabûkat 2/33; Beyhakî Delâil 3/198,
229[31] Beyhakî Delâil 3/199.
"Bismillah diyerek yola çıkın! Allah'ım! Onlara yardım et" buyurduğunu anlatır.230[32]
Bu hadiseyi Bekkâî de İbni İshâk'tan, buradakinden daha uzun, hem de daha güzel bir metin ile şu
şekilde nakleder:
- Ka'b-ı Öldürmek üzere Muhammed b. Mesleme, Silkan b. Selâme b. Vakş, (ki bu zat Ebû Naile el-
Eşhelî'dir) Abbâd b. Bişr ve Ebû Abs
b. Cübr el-Hârisî, biraraya geldiler. Silkân'ı önden Ka'b'ın yanına gönderdiler. Silkân, Ka'b'la
saatlerce sohbete daldı. Karşılıklı şiirler okudular. Sonra Silkân Ka'b'a dönerek:
- Bana bak Eşrefoğlu! Aslında ben sana bir ihtiyacımı söylemek arzusuyla geldim, ama sakın bunu
kimseye açma, dedi. Ka'b'da "tamam" deyince O:
- Şu Peygamber denen adamın Medine'ye gelişi bizim için tam püsküllü belâ oldu. Araplar bize
düşman kesilip hepsi aleyhimizde birleştiler. Böylece bizim çevre ile olan bağlantı yollarımızın hepsi
kesilerek, çoluk çocuk perişan oldu, bizimde takatimiz kesildi, dedi. Bunu duyan Ka'b'da:
- Bana Eşrefoğlu (İbnü'l Eşraf) derler. Vallahi yâ İbni Selâme!, vaziyet sonunda benim sana haber
verdiğim gibi olacak, dedi. Silkân da ona:
- Ben derimki, sen bize yiyecek satıp, karşılığında sana bir şeyler rehin bırakarak işimizi sağlam
tutalım, sende bu konuda ihsanda bulun, dedi. Ka'b ona, "peki bana oğullarınızı rehin
bırakırmtsıııız?" deyince Silkân, "sen o zaman bizi ayıplamak istemiş olursun. Benimle birlikte aynen
benim görüşüme katılan arkadaşlarım var. İstiyorumki, onları da sana getireyim de sen onlara da
yiyecek birşeyler sat sonra onlara ihsanda bulun. Biz, bizim zırhlarımızdan borcumuzu denk olacak
kadar birşeyi sana rehin bırakalım" dedi.
Böylece Silkân arkadaşlarının yanına dönüp vaziyeti onlara anlattı ve silahlarını alarak harakete
geçip Ka'b'ın yanında birleşmelerini tavsiye etti. Böylece hareket edip Ka'b'ın yanında buluştular…
- İbni İshâk kıssanın gerisini naklediyor. 231[33]
Muhayyısa Ve Huveyyısa Kardeşler
îbni İshâk derki: Peygamber (s.a.v.) yahudilerin öldürülmesi hususundaki emrini -bir şeyle
kayıtlamadan- mutlak manada söylemiş ve: "Yahudilerden ele geçirebildiğiniz erkekleri öldürün"
buyurmuştu.232[34]
230[32] İbni Hişâm 3/17; Beyhakî Delâil 3/200; Müsned 1/266; Hâkim, Müstedrek 2/9; Taberânî 11/221 ;Taberi Tarih 2/53.
231[33] İbni Hişâm 3/16; Taberî Tarih 2/53; Vakidî Megazî 1/184; Uyûnü'l Eser 1/299, 300.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/204-214
232[34] İbni Hişâm 3/19; Beyhakî Delâil 3/200; Taberî Tarih 2/; Vakidî Meğazî 1/191, 192; Taberî Tarih 2/54; El-Muhabber 121; El-Kâmil tlt-Târih 2/144; Uyûnü'l Eser
1/301; İbni Sa'd 2/1/22. Hadis için bak Ebû Dâvûd 3002. Kaynaklar çok gibi görünse bile bu hadis kana-timce İbni İshâk'ın infirad ettiği, diğer kaynaklara sadece
onun rivayeti olarak geçen bir haberdir. İbni İshâk bu haberini (bana Zeyd b. Sâbit'in bir kölesi haber verdi. Ona da Muhayyısa'nın kızı nakletmiş) diye verir. Öbür
rivayetinde de (bana Sevr b. Zeyd ed-Diylî anlattı dğr.) Bir kere Zeyd b. Sabİt'İn kölesi meçhul. Olsaydı da İbni İshâk ona yetişemezdi. Muhayyısa'nın kızı kimdir?
İkinci rivayetteki Sevr b. Zeyd ed-Diylî için Zehebî Malik'in şeyhi oiup sikadır" dersede Beyhakî ona, "Meçhul" diyor. Vakidî'nin aynı hadiseyi nakli ise sadece
O zaman Huveyyisa b. Mes'ûd Müslüman oldu. Kardeşi olan Muhayyısa ise, daha önce Müslüman olmuştu. Bu Muhayyısa Yahudi tüccarından biri olan İbnü Süneyne'ya saldırarak öldürmüştü. O anda daha Müslüman olmayan Huveyyisa ayağa fırlayarak kalktı ve: "Bire Allah düşmanı, adamı öldürdün mü ne? Vallahi senin şu karnındaki yağlar bile bu adamın malından meydana gelmedir" diye söylenmeye başladı. Bunu gören kardeşi'de: "Vallahi onu öldürmeyi bana emreden zat, seni öldürmeyi bana emretmiş olsaydı, hiç tereddüt etmeden senin de boynunu vururdum" dedi. Bunu gören Huveyyisa'da: "Muhammed sana beni öldürmeyi emretseydi, Vallahi mi beni öldürürdün?" dedi. Muhayyısa'da: "Evet, vallahi o emretseydi, kesinlikle seni öldürürdüm" deyince O:
- Seni bu dereceye ulaştıran bir din gerçekten çok enteresan bir dindir; diyerek Müslüman oldu.233[35]
Bu Yıl Dünyaya Gelenler
Bu yılın Ramazan ayında Hz. Ali (r.a.)rnin oğlu Es-Seyyid Ebû Muhammed künyeli Hz. Hasan~"(r.a.) dünyaya geldiler.234[36]
Peygamberimizin Hafsa Bin. Ömer İle Evlenişi
Nebî (s.a.v.) bu yıl, içinde Hafsa bin. Ömer ile evlendi.235[37]
Efendimizin Zeyneb Bin Huzeyme İle Evlenişi
Yine bu sene içerisinde, Nebî (s.a.v.) Efendimiz Âmir b. Sa'sa'a oğullarından Ümmü'l-Mesâkîn (fakir anası) lakablı Zeyneb bin. Huzeyme ile evlendi. Hz. Zeynep Nebî (s.a.v.)'nin nikahı altında iki yada üç ay kadar kalabildi. Sonra vefat etti.
Bir rivayete göre, Nebî (s.a.v.)'nin nikahında sekiz ay kalmıştır.
Doğruları bilen sadece Allah'tır.236[38]
"dediler ki" şeklinde daha da karma karışık, meçhul üstüne meçhul bir ifade olup üst habere asia destek olamaz bir haldedir.
Allah daha iyi bilir.
233[35] Üst kaynak.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/215-216
234[36] Tarîh-i Halîfe s. 66.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/216
235[37] İbni İshâk Sîre s. 240; Tarih-i Halîfe s. 66.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/216
236[38] Tarih-i Halîfe s. 66.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/216
5.BÖLÜM
UHUD HARBİ
A- Uhud Harbinin Yapıldığı Tarih
Şeyban, Katâde'nin; "Allah'ın Peygamberi Uhut günü -düşmanla-Bedir harbinden sonraki senenin, Şevval ayının onbirinde bir Cumartesi günü savaş etti. Nebî (s.a.v.)'nin o gün ashabı yediyüz kişi idi. Müşrikler de iki bin, ya da o civarda bir sayıya sahib idiler" dediğini anlatır.237[2]
İbni İshâk ise, "Şevval ayının ortasında yapıldı" demektedir.238[3] İmam Mâlik derki: Uhut harbi, Nebî (s.a.v.)'nin Medine'ye hicretinden otuz bir ay sonra, Şevval ayı içerisinde vuku bulmuştur. O gün harb gündüzün başlangıcında yapılmış idi.239[4]
B- Efendimizin Uhut Hakkındaki Rüyası
Büreyd b. Abdillah, Ebû Bürde, Ebû Mûsâ el-Eş'arî isnadıyla, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu anlatır.
"Ben rüyamda, bir kılıcı sallayıp kılıcın uç tarafının parçalandığını gördüm. İşte o, Mü'minlerin Uhut harbi günü başlarına gelecek olan şeydi. Sonra kılıcı bir daha salladım. Kılıç önceki halinden daha güzel bir şekle donuverdi. Bunun yorumu da, Uhut günü Mü'minleri tekrar birleştirip onlara zafer nasib etmesi, idi."
Rüyamda bir öküz gördüm. Vallahi -öküz görmek- hayırlı idi. Bunun yorumu da, "Uhut günü Mü'minlerden çarpışan bir gurup olup, hayırda Allah'ın, Bedir'den sonra bize nasib ettiği hayır ve sadakat'ın sevabı idi.
237[2] BeyhakîDelâil3/20t.
238[3] Tarİh-i Halîfe s. 67; Beyhakî Delâil 3/202.
239[4] Burada Beyhakî İmam Ahmed b. Hanbel tankıyla Mûsâ b. Davud'un; "ben Enes b. Malik'i "Bedir harbi, Nebî (s.a.v.)'in Medine'ye gelişinden bir buçuk yıl sonra, Uhut'da Bedir'den bir sene sonra yapıldı" derken duyduğunu" nakleder. İbnİ Vehb aynı kıssayı İmam Malik'ten daha uzun olarak rivayet eder.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/217
Bu hadisi Buharı ve Müslim naklediyorlar.240[5]
Vehb b. Münebbih anlatıyor:
Bana İbni Ebi'z-Zinâd, babası Ebû'z-Zinad aracılığıyla Ubeydullah b. Abdillah'm İbni Abbas (r.a.)'tan
şöyle dediğini haber verdi:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Zülfıkar adlı kılıcım Bedir günü ganimet olarak elde etmişti. Uhut günü hakkında
rüya gördüğü kılıç da o idi. Bu rüya olayı şu idi: Müşrikler Mekke'den Medine'ye harbe
geldiklerinde, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın görüşü "şehir dışına çıkmayıp Medine içinde kalarak düşmanla
müdafa savaşı yapmak" şeklinde idi. Bedir harbine katılamayan bir gurup insan da Bedir harbine
katılanların erişmiş oldukları yüce faziletlere ulaşmak arzusu ile ona, "Rasûlüllah müşriklerle
çarpışmak üzere bizi Uhut'a çıkaracak," diyorlardı. Bunlar Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.)'e o kadar rica
ettiler ki sonunda Efendimiz zırhını giyinmek durumunda kaldı. Az sonra bunlar durumu anlayıp
ısrarlarına pişman oldular ve gelip, "Yâ Rasûlellah! İstersen Medine içinde kal, zîra doğru görüş
senin görüşündür" dediler isede Allah Rasûlü onlara:
"Hiç bir Peygambere harb aletini kuşandıktan sonra Allah Onunla düşmanları arasındaki hükmünü
verinceye kadar bu âletleri geri çıkarması uygun olmaz" buyurdu.
O gün Rasûlü Ekrem zırhını giymeden evvel onlara:
"Rüyamda kendimi gayet muhkem bir zırh içinde gördüm ve bu zırhı Medine olarak yorumladım.
Rüyamda kendimi kurbanlık bir koçun ardından giderken gördüm. Bunu da kâfir ordusunun
öldürülecek olan koçları olarak yorumladım. Kılıcım Zülfikarın keskin ağzının kütelip gedik gedik
olduğunu gördüm. Bunu da sizin aranızdaki dağılma olarak yorumladım. Yine rüyamda kesilen bir
Öküz gördüm. İşte Öküz vallahi hayırdır, öküz -görmek-vallahi hayırdır" diye de söylemişti.241[6]
C- Efendimizin Uhut'a Çıkışı
Efendimiz (a.s.)'in Uhut'a hareketi hususunda Yunus, Zührî'nin şöyle dediğini nakleder:
- Nebî (s.a.v.) Medine ile Uhut arasında bulunan Şevt mevkiine geldiğinde, münafık Abdullah b.
Übey, askerin üçte biri kadar bir gurupla beraber ordudan kopup geri döndü. Nebî (s.a.v.)'de
yanında yediyüz kişi kadar ashabı ile birlikte yolunu devam etti. Kureyş üç bin kişilik bir gurupla
hazırlığını tamamladı. Sağ ve sol kanada yerleştirilmek üzere beraberlerinde iki yüz atlı vardı. Süvari
240[5] Buharı Meğazî 26T hadis no 4081, Babü-alâmatin-nübüvve, Ta'bİr, Babü îsâ raâ bakaran tünharu, Ru'ya, Babü Ru'ya en-Nebiyyi. Müslim Ru'ya, 2270; Beyhakî
Delâit 3/204. İbni Mace. Ta'bîrir-ru'yâ, Babü (a'birir-ru'yâ. Daramî 2/29; Vakıdî Meğazî 1/209.
241[6] İbni Sa'd Tabakat 2/38; Taberi Tarih 2/12; Vakidî 1/209 ve 214; İmam Ahmed Müsned 1/271; Beyhakî Delâil 3/205; Beyhakî burada, Hammad b. Seleme'nin
Aİi b. Zcyd b. Cûd'ân yoluyla Enes (r.a.]'len yaptığı bu koç ile İlgili rüya hadisini nakleder. Bu rivayette "kılıcının ağzının kütefmesini ailesinden bir yiğid kişi,
Hamza'nin öldürülüşü olarak yorduğu" yer alıyor. Bu rivayeti aynı zamanda İmam Ahmed 3/267; tbnî Ebî Şeybe 11/69 ile Hâkim ve Taberanî de naklederlerse de
ravi Ali b. Zeyd b. Cüd'an zayıftır. Ancak diğer raviler sikadır. Vahidi bu hadiseyi, Ukbe -Saİd- isnadıyia İbni Abbas (r.a.)'tan, Muhammed b. Salih - Asım b. Ömer b.
Katade isnadiyla Mahmud b. Gaylan'dan ve Muhammed b. Abdillah -Zührî- Urve isnadıyta Misver b. Muhrame (r.a.)'den nakleder. İbni Abbas rivayetinde
"Ailemden birinin öldürülmesiyle yorumladım" ifadesi vardır.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/217-219
gurubunun sağına Halid b. Velîd'i, soluna İkrime b. Ebî Cehli komutan yaptılar.242[7]
İbni Lehî'a, Ebû'l-Esved aracılığıyla Urve'nin şöyle dediğini anlatır: Rasûlüllah (s.a.v.) beraberinde
bin kadar Müslümanla yola çıktı. Müşrikler ise üç bin kişi idiler. Rasûlüllah yoluna devamla Uhut'a
geldi. Yolda Abdullah b. Übey üç yüz kişi ile Efendimizden ayrılıp geri döndü. Rasûlüllah (s.a.v.) ise
yediyüz kişi ile orada kaldı. İbni Übey üçyüz kişi ile geri dönünce Müslümanlardan iki guruba
pişmanlık duygusu geldi de dağılayazdılar. Bunlar Seleme oğullarıyla Harise oğulları idi.243[8]
Süfyan b. Uyeyne, Amr b. Dînar aracılığıyla Câbir (r.a.)'den:
"Hani sizden iki gurup dağılmaya ramak kalmıştı" (Âl-i İmran; 122) âyetindeki iki taife hakkında
derki: Bunlar bizdeki Benû Seleme ile Benû Harise kabileleri idi. Ayetin bu kısmı indirilmemiş
olsaydı bile (yani "sizden iki taife" diyerek onların Müslümanlardan oldukları belirtilmese bile)
Allah(cc) arkasından;
"Allah onların velîsidir" âyetini indirmesi bizi sevindirmeye yeterde artardı bile" dediğini
nakleder.244[9] Bu haberi Buharî ve Müslim naklederler.
Şu'be, Adiy b. Sabit aracılığıyla Abdullah b. Yezîd'in Zeyd b. Sabit (r.a.)'i şöyle derken işittiğini
anlatır:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Uhut'a harbe gittiğinde kendisiyle oraya gelen bir kısım insanlar geri döndü. O
vakit Rasûlüllah'ın ashabı iki ayn görüşte toplanmış, bir kısmı "kâfirlerle çarpışalım" bir kısmı da,
"çarpışmayalım" diyorlardı.
Bunun üzerine Allah: "Siz Mü'minlere ne oluyorda Münafıklar konusunda iki gurub oluyorsunuz?
Halbuki Allah O münafıkları kendi yaptıkları -amelleri-yüzünden tekrar küfre döndürmüştür. Yoksa
Allah'ın doğru yoldan saptırdığını hidayetemi ulaştırmak istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığına sen asla
-kurtuluş- yolu bulamayacaksın" (Nisa Sûresi âyet; 88) âyetini indirince, Allah Rasûlü (s.a.v.):
"İşte bu Medine, Taybe -şehri- dirki, Ateşin gümüşü eriterek posasını süzüp attığı gibi, Taybe de
habis adamları sürer çıkarır" buyurdu. Buharî ve Müslim bu haberi ittifakla naklederler.245[10]
îbni Ebî Necîh,
Allah, pisi temizden ayırana kadar, Mü'minleri sizin üzerinizde bulunmuş olduğunuz vaziyette
terkedecek değildir. Allah sizi gaybe haberdar kılacak da değildir. Lakin Allah, peygamberlerinden
dilediğini (bu gaybı bilmek üzere) seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine îman edin; eğer inanır ve
takva gösterirseniz size büyük bir ücret vardır. (Al-i İmran; 179)" âyeti hakkında Mücahit'in, "Uhut
242[7] Beyhakî Delâil 3/220; Taberî Tarih 2/12 (Tab. Darûl-Kalem) İbni Sa'd Tabakat'ta 2/39 bunu daha teferruatlı anlatır.
243[8] Urve Meğazî, Sayfa 169; Taberî tarih (Darü'l kalem) 2/12; Beyhakî Delâil 3/222; Taberî Tefsir 7/424 (Darûl meâvit).
244[9] Buharî Megazî 64/18. h. no 4051. Tefsir-i Â!-i İmran 8; Müslim 2505; Beyhakî Delâil 3/221.
245[10] Buharı Megazî 64/17. H. no 4050. Tefsîr. Âl-i İmran Sûresi. Müslim Hac 1381; İbni Ebî Şeybe 14/406; Müsned 5/184, 187, 188: Taberî Tefsir 5/121; Tirmizî
3028; Beyhakî Delâil 3/222.
günü onları ayırdı Mü'minlerden münafıkları ayırdı." diye tefsir ettiğini anlatır.246[11]
Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor:
- Bana Zührî, Muhammed b. Yahya b. Habbân, Asım b. Ömer, Husayn b. Abdirrahman ve
diğerlerinin anlattıklarına göre Uhut harbi hadisi şudur: Tabi bu adları sayılanlar bu hadisin bir
kısmım naklet-mişlerdir. Ancak onların hadislerinin hepsi de Uhut günü hakkında benim burada
sevkettiğim bu haberde birleşmiş durumdadır.
Kureyş kâfirlerinden Bedir'de kuyuya cesetleri atılanların başına gelen gelince, onların büyük bir
bölümü Mekke'ye döndüler. Ebû Süfyan'da Şam'dan getirmekte olduğu ticaret kervamyla
Mekke'ye gelmiş bulunuyordu.
İşte Abdullah b. Ebî Rabî'a, İkrime b. Ebî Cehl, Safvan b. Ümeyye üçlüsü babaları, oğullan ve
kardeşleri Bedirde öldürülen insanlardan müteşekkil bir gurupla birlikte kalkıp, Ebû Süfya'nın
yanına gelerek onunla ve bu kervanda ticaret malı bulunan kimselerle konuşarak: "Ey Kureyşliler!
Muhammed sizden intikamını aldı, sizin en hayırlılarınızı katletti. Şimdi siz şu ticaret malı ile bize
yardımda bulunun, belki bizde ondan böylece öldürdükleri kimselerin intikamını alabiliriz" dediler.
Bu konuşma üzerine kimse kervandaki malını almayıp savaşmak için bunları feda ettiler. İşte Allah
bu kâfirler hakkında:
"Şüphesiz o kâfirler, Allah yolundan alıkoymak için mallarını sarfederler. Yakında ona -daha daharcayacaklar,
sonra bu harcama kendileri aleyhine bir pişmanlık olacak, ardından yenilecekler
de..." (Enfal; 36) âyetini indirdi.
Ebû Süfyan ile çeşitli kabilelere mensub bir gurup ve Kinane kabileleri ile Tihame halkından onları
dinleyenler, bu mal harcama kararı verince, Kureyşliler Muhammed (s.a.v.)'e karşı savaş etmek
üzere ittifakla birleşmiş oldular.247[12]
Ebû Azze el-Cumahî denen şair biri vardı. Rasûl-ü Ekrem vaktiyle ona lutufta bulunmuştu. O aile
nüfusu çok ve ihtiyaçlı birisiydi. Efendimize gelip; "Yâ Rasûlellah! Ben fakir biriyim; çoluğu çocuğu
çok üstelik ihtiyaçlı biriyim de, bana yardımda bulunsan" demiş ve Efendimizin lutfunu elde etmiş
idi. İşte müşrik Safvan bu adama;
- "Yâ Ebâ Izze. Sen şâir bir insansın. Bizimle kabileleri dolaşmaya çıkıp da, bize dilinle yardımcı
246[11] Beyhakî Delâil 3/222; Taberî Tefsir 7/424.
247[12] İbni Hişâm Sîre 3/3, İ0; İbni İshâk Sîre Sayfa 322; Beyhakî Delâü 3/224.
Zeuebî buraları kısaltarak gider. tbnİ İshâk rivayetinin devamı özetle şöyledir:
- Kureyşlilerle beraber, erkeklerinin öfkesini artırmak ve harpten kaçmalarına engel olmak için kadınlarda yola çıktı. "Ebû Süfyan, Hind bn. Utbe ile, İkrime, Ümmü
Hakîm ile, Haris b. Hişâm. Fatıma bn. Velîd ile, Safvan, Berra ile, Amr b. el-As, Rikka ile, Talha b. Ebû Talha, Selâfe bn. Sa'd ile, yola çıktı.
Hind yolda vahşîye her rastlayışında, onu Hamzayı öldürmeye teşvik ederek "Yâ Ebâ Deseme! Şifa ol, şifa dağıt" derdi."
Böylece Kureyş müşrikleri yola çıkarak Sebha vadisinin Medine tarafındaki başı olan ve Ya'neyn denen yere kadar gelip konakladılar.
Rasûlüllah onların geldiğini işidince: "Ben rüyamda bir öküz gördüm, onu hayra yordum. Kılıcımın ucunda bir gedik gördüm. Ve elimi muhkem bir zırhın İçine
soktuğumu görüp bu zırhı Medine olarak yorumladım buyurdu.
olsan ya" demişti. O da:
- "Muhammed bana yardımda bulunmuştu. Artık ben onun aleyhine size destek vermek istemiyorum," diye cevap verdi. Safvan'da, "tabiki gelip destek olacaksın. Dilinle olmazsa vücudunla destek ol. Allah için harpten dönersen sana yardım etmek boynuma borç olsun. Eğer harpte öldürülürsen, senin kızlarını benim kızların yanına alırım, benimkilere nasib olan varlıkta, darlıkta ne gelirse seninkilere de nasib olur" dedi. Böylece Ebû Izze ikna olup, o da Tıhame'de dolaşmaya boşlayıp, Kinane kabilelerini harbe teşvik ederek şöyle diyordu:
"Ey Abdimenât'ın yerinden kıpırdamaz (yenilip kaçmaz) oğulları!
Bu gün hamiler sizsiniz atanız'da zaten Hâm îdi.
Bu yıldan sonra bana yardıma söz vermeyiniz.
Beni sakın teslim etmeyin zira teslim etmek helâl olmaz."248[13]
Cumah kabilesinden MüsâfT b. Abdimenaf da Rasûlüllah'a karşı savaşa da'vet etmek üzere Mâlik b. Kinane oğullarına geldi. Bu da şiir okuyarak harbe teşvik ederdi.
Cübeyr b. Mut'ım'da Habeşli olup, Vahşî denilen kölesini harbe da'vet etti. Bu adam Habeş usulü mızrak atar ve isabet ettiremediği pek az olurdu. Cübeyr ona, "Eğer amcam Tuayma b. Adiy'ye karşılık Hamza'yt öldürürsen sen hür olacaksın" diye vaadde bulundu.
Artık Kureyş hazırlanınca ne kadar hiddetli adamı varsa, ne kadar silah edindilerse, diğer kabilelerden ve kendilerine tabi olan ne kadar adam varsa onları alıp yola çıktılar. Hatta onlarla beraber kadınlarda öfkelerini gidermek ve erkeklerin firarını önlemek üzere harbe geldiler.
O gün Ebû Süryan komutan olarak beraberinde Utbe kızı Hindi getirdi. İkrime'de Haris b. Hişam kızı Ümmü Hakîm'i getirdi. Bunlar ilerleyerek Uhut dağındaki Medine'nin karşısına düşen Sekka vadi-sinin ağzındaki Ayneyn denen yere gelip konakladılar. Rasûlüllah ashabına:
"Eğer siz bu durumda Medine'de kalıp, onları da konakladıkları yerde bırakmayı uygun görürseniz ne ala. Müşrikler orada kalırlarsa şer içinde kalmış olacaklar. Eğer bize hücuma geçerlerse bizde onlara Medine içinde savaş ederiz" buyurdu. Esasen Allah Rasûlü müşriklere saldırmak için Medine'den ayrılmayı asla uygun görmüyordu.
Bedir harbine katılamayan bir gurup bunu duyunca:
- "Yâ Rasûlellah! Yâ Rasûlellah! Bizi müşriklerin olduğu yere götür ki bizim oniardan korktuğumuz zannına kapılmasınlar" dediler.
Bunlar Allah Rasûlüne o kadar yalvardılarki, sonunda Efendimiz evine gidip, zırhını kuşanmak durumunda kaldı. Bu olay bir Cum& günü cemaatin Cum'a namazından çıktığı esnada cereyan etmişti.
248[13] İbni İshâk Essiyar ve'l Meğazî Sayfa 323; İbni Hişâm Sire 3/148; Vakıdî Meğazî 1/201.
Efendimizin Uhut'a çıkışı ve Abdullah b. Übeyyin insanların ü^te biri kadar bir sayıyla Müslümanlar'dan ayrıldığı az önce anlatılmıştı.
İşte Câbir (r.a.)'in babası Abdullah (r.a.) bu Müslümanlar'dan kfr-pup geri gidenlerin peşine düşerek onlara: "Harpten kaçmakla, Allall için size, kendi kavminizi ve kendi peygamberinizi desteksiz bıraktığınızı hatırlatırım" dedi.
Yolda -Yahudilerden silahlı bir gurubu gören- Ensar:
- Yâ Rasûlellah! Yahudilerden anlaşmamız bulunan şu guruptafı yardım isteyelim mi? diye sorduklarında Nebî (s.a.v.):
"Bizim onlardan bitecek bir ihtiyacımız yok"249[14]
buyurdu. Allah Rasûlü yoluna devam ederek, vadinin dağdan taraftaki son ucunda bulunan Uhut'un bir koyağına gelip konakladı. Arkasını ve askerini Uhut dağına verdi, ve: "Ben çarpışmayı emretmedikçe kimse savaşmayacak"250[15] buyurdu.
Sonra Nebî (s.a.v.) harb hazırlığına başladı. Yediyüz kişi idiler. Okçuların başına Abdullah b. Cübeyr (r.a.)'i komutan yaptı. Bunlar elli kişi kadardı. Bunlara hitaben:
.D"Okla atları bizden uzaklaştırın, bizim arkamızdan gelmesinler. Harp bizim lehimize olsada, aleyhimize olsada siz yerinizde durun. Sizin tarafınızdan bize saldırılanlasın" buyurdu.251[16] O gün Rasûlüllah (s.a.v.), iki zırhı üst üste giymiş olarak görün-dü.Nebî (s.a.v.) sancağını Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'e verdi.
Kureyş'de üç bin kişilik bir kuvvetle harbe hazırlandı. İki yüz kişilik bir süvari bölükleri vardı ki, yüz kişi ordunun sağ tarafına, yüzünüde sol tarafına koydular. Sağ kanattaki atlılara Halid b. Velîd, sol-dakilere de İkrime b. Ebî Cehl komuta ediyordu.252[17]
Sellâm b. Miskin, Katâde aracılığıyla Saîd b. Müseyyeb'den naklediyor:
- Rasûlüllah (s.a.v.)'in Uhut harbi günü edindiği sancağı siyah bir kumaş parçası olup Hz. Âişe'ye ait idi. Medine Ensarmın sancağına El-Ukab adı verilmiş idi. Ali b. Ebî Talib (r.a.) sağ cenahta idi. Sol cenahta ise Münzir b. Amr es-Sâidî komuta ediyordu. Ordunun önderi Zübeyr b. Avvam ve bir rivayete göre Mikdad b. el-Esved idi. Hamza ordunun kalbi mesabesinde bir yerde bulunuyordu.
249[14] İbni Ebt Şeybe Musannel'inde 12/394 bu hadisi şöyle verir:
"Biz müşriklere karşı müşriklerden yardım istemeyiz." Aynı harbi İbnİ
Sa'd 2/36 Ebûş-Şeyh Tarih-i İsfahan 2/272, Yine İbni Ebî Şeybe 14/394'te nakleder; Va-kidîMeğazî 1/216.
250[15] İbni îshâk Siyer ve'l Meğazî 325; Taberî Tarih 2/13.
251[16] Taberî Tarih 2/13; Beyhakî Deiâil 3/227. Beyhakrnin Musa b. Ukbe rivayetinde bu kısım
şu şekildedir:
"Ey okçular! Biz harp safımızı aldıktan sonra, müşrik atlarının hareket ettiğini ve Allah düşmanlarının yenildiğini görseniz bile sakın bulunduğunuz yeri terketmeyin! Ben hiç birinizin yerini terketmemen izi emrediyorum. Siz müşrik süvarilerine engel olun, bu bana yeter" Beyhakî Deiâil 3/209.
252[17] İbni Hİşâm 3/150; îbni İslıâk 325; Taberî 2/13. Zehebi kıssayı kendi tasarrufu İle naklediyor.
Sancak Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'da idi. Mus'ab şehid edilince Efendimiz sancağı Hz. Ali'ye (r.a.) verdi.
Denildiğine göre o gün Müslümanların üç sancağı varmış:
1- Mus'ab b. Umeyr'in sancağı; bu Muhacirlerin ki idi..
2- Hz. Ali'nin sancağı.
3- El-Münzir (r.a.)'in sancağı.
Sabit, Enes (r.a.)'den şöyle nakleder:
- Uhut günü Rasûlüllah (s.a.v.) bir kılıç olarak:
"Bu kılıcın hakkını vermek şartıyla
benden bunu kim alacaktır?" diye sordu. Onların her biri ellerini uzatarak "ben, ben" diye bağırdılar. Efendimiz yine; "bu kılıcın hakkını vermek şartıyla benden kim alacak? buyurunca toplum dura kaldı. Ebû Dûcâne Simak (r.a.) "ben Onun hakkını veririm" deyince kılıcı aldı ve onunla müşriklerin başlarını uçurdu. Bu haberi Müslim rivayet etmektedir.253[18]
İbni İshâk bu hususta şöyle nakleder: Rasûlüllah sözünü söyleyince Benî Sâidelerin kardeşi olan Ebû Dûcane Simak b. Haraşe kalkıp E-fendimizin yanına geldi ve, "bu kılıcın hakkı nedir?" diye sordu. E-fendimiz de: ^i "Eğri büğrü olana kadar onu düşmana sallamandır" buyurdu. Ebû Dûcâne de "Yâ Rasûlellah! Onu ben alıyorum" dedi. Nebî (s.a.v.)'de kılıcı ona verdi. İşte bu Ebû Dûcâne son derece iyi bir yiğit olup, harpte çok iyi tuzak kurardı. Çarpışmaya giderken kızıl bir sarığı başına sarar sonra kendileriyle düşman safları ortasında salına salına, çalım atarak yürürdü. Bize ulaşan bilgilere göre Rasûlüllah (s.a.v.) onu bu halde çalım atarken görünce:
"Bu tarz yürüyüş, Allah'ın sadece bu durumda müsade ettiği, başka hallerde hiç sevmediği bir yürüyüştür" buyurmuştur.254[19]
Amr b. Asım el-Kilâbî anlatıyor: Bana Ubeydullah b. el-Vazip, Hişâm b. Urve'den, babası Urve aracılığıyla Zübeyr b. el-Avvâm'ın şöyle dediğini anlattı:
- Uhut harbi günü Rasûlüllah (s.a.v.) bize bir kılıç göstererek, "Bunu hakkıyla kim alabilir?" diye sordu. Ben kalkıp, "Ben, Yâ Rasûlüllah!" dedimse de yüzümü öteye çevirdi ve yine "Bunu hakkıyla kim alabilir? buyurdu. Ebû Dûcâne simak b. Haraşe kalkıp, "Ben Yâ Rasûlüllah!, Ama bunun hakkı nedir?" dedi. Efendimiz de:
"Bununla asla Müslüman öldürmemen ve kâfirden de bu elinde iken kaçmamandır" buyurdu. Efendimiz kılıcı ona verdi. Ebû Dûcene harbetmek isteyince başına bir sarıkla âlem yapardı. Kendi kendine, "bu gün Ebû Dûcâne ne yapacak bir göreyim" dedim ve peşini takip ettim. O gün kendisine kaldırılan her şeyi parçaladı, kesdi biçti. Nihayet ilerleyerek dağın eteğinde def-leriyle
253[18] Müslim, Fazailû-s-Sahâbe h. no, 2470; İbni Ebî Şeybe 14/398; Beyhakî Deiâil 3/232; İbni Sa'd 3/556; Müsned 3/123; Hâkim 3/230; İbni Ebî Şeybe 12/206, 14/401; Taberanî 19; Taberî 2/
254[19] İbni Hişâm 3/150; Beyhakî Deiâil 3/234.
birlikte -harb kızıştırmakla görevli- kadınların yanma geldi. Aralarında bir kadın şu beyitleri terennüm ediyordu:
"Biz Tarık'ın kızlarıyız. Sanki yastıklar üzerinde yürürüz. E-ğer bize doğru saldırırsaniz sizinle boğaz boğaza geliriz. Döner giderseniz bizde ayrılırız. Ama bu istenen bir ayrılma olmaz."
Ebû Dûcâne kadınlardan birine vurmak için kılıcını kaldırmaya yeltendi, sonra vazgeçti. Çarpışmadan sonra ona; "bu harekette yaptığın herşeyi gördüm ve anladım. Ama o kadına kılıcı kaldınpta, sonra vurmamayın sebebini anlayamadım" dedim de bana, "Rasûlüllah (s.a.v.)'ın kılıcına kadın öldürmemeyi ikram etmek istedim" dedi.255[20]
Ca'fer b. Abdillah b. Müslim (ki bu zat Ömer (r.a.)'ın kölesidir) Muaviye b. Ma'bed b. Ka'b b. Malik (r.a.)'ten naklederki, Rasûlüllah (s.a'.v.) Ebû Dûcâneyi böbürlenerek yürürken gördüğü zaman, "Böylesi haller dışında, bu tarz yürüyüş Allah'ın en sevmediği yürüyüştür" buyurmuştur.256[21]
İbni İshâk, Zührî ve diğer âlimlerden rivayet ediyorki, - Uhut harbinde müşriklerden birisi ortaya çıkıp, düello etmek için er istedi. İnsanlar ona cevap vermeyince o bu isteğini üç kere tekrarladı. Devesinin üzerine binmiş duruyordu. Zübeyr (r.a.) yerinden fırlayıp öyle bir sıçradıki -adam daha kıpırdayamadan- adamın devesinin üzerine oda bindi ve adamla boğaz boğaza geldi. Böylece de-venin üzerinde boğuşmaya başladılar. Durumu gören Rasûlüllah "Toprağa yakın gelen öldürülecektir"
buyurdu. Müşrik yere Zübeyir'de üzerine düştü ve kâfiri boğazladı. Sonra Rasûl-ü Ekrem Zübeyri yanına getirtip dizi üzerine oturttu ve:
"Her Peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim de Zübeyr'dir" buyurdu.257[22]
Zübeyr b. Muâviye anlatıyor: Bize Ebû İshâk eş-Şîrazî, Berâe b. Azib (r.a.)'ı şunları anlatırken duyduğunu bahsetti:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Uhut harbi günü, elli kişi olan okçuların başına, Abdullah b. Cübeyr'i komutan yaptı ve onlara:
"Bizi -yenilipte- kuşların parçaladığını görseniz bile ben size haber göndermedikçe yerinizden ayrılmayın. Bizim kâfirleri bozguna uğratıp yendiğimizi görseniz yine ben haber göndermedikçe yerinizden ayrılmayın" buyurdu.
Düşman bozguna uğratıldı. Vallahi ben müşrik kadınlarının elbiselerini -koşmak için- yukarı sıyırıp baldır ve bacakları görünerek dağa doğru kaçıştıklarını gördüm. Bu durumu gören Abdullah b.
255[20] İbni İshâk Siyer s. 327; Taberî Tarih 2/15; İbni Sa'd Tabakat (sadece şiir) 2/40; Beyhakî Delâil 3/233; İbni Hişâm Sîre 3/151; Ravdu'l Ürf 3/161; UyÛnü'l Eser 2/25; Vakidî Meğazî 1/225.
Bu vecez lyad kavminden Tank b. Beyaz'a kızı Hind'e ait olup İranlılarla yapılan bir harpte söylemiş. Bu yüzden "biz Tarık kızlarıyız" denmektedir.
256[21] îbni Hişam 3/152; Taberî Tarih 2/16; Beyhakî Delâil 3/233, 234.
257[22] İbni Hişâm 3/151; Beyhakî Delâil 3/227, 431. Hadisin son bölümü için bak. Buharı C. 4 sayfa 33, 70. C. 5/27, 142> Tirmizî 3744; Müsned 1/89, 102 3/345; İbni Ebî Âsim Sünne 2/6*0; Müsned 3/314, 345; Beyhakî Sünen-i Kübra 6/368, 9/148; Hâkim Müstedrek 3/362; Ebû Nûaym Hılye 4/186; Taberâni Kebîr 1/83; Humeydî Müsned 1231; İbni Sa'd 2/251,3/105.
Cübeyr komutasındaki askerler: "bire kavim, ganimete bakın ganimete, arkadaşlannız galib geldi siz daha ne bekliyorsunuz?" dediler. Abdullah b. Cübeyr onlara; "siz Peygamber (s.a.v.)'in size ne dediğini unuttunuz mu?" dedi. Onlarda, "biz kesinlikle çarpışanlara katılıp ganimetten bizde pay almalıyız" diyerek ordunun yanına doğru geldiler.
Lakin -geri dönen ve arkadan saldıran düşmanın taarruzuyla- bozguna uğrayıp kaçışmaya başladılar. İşte -Kur'an'da geçtiği üzre-Rasûlüllah'm arkalarından geri dönün diye çağırdığı yer burasıdır. Buna rağmen Rasûlüllah (s.a.v.) ile on iki kişiden başka kimse kalmadı. O zaman bizden yetmiş kişi vurulup şehit edildi.
Rasûlüllah (s.a.v.) ve ashabı Bedir günü yetmiş esir, yetmiş ölü olmak üzere yüzkırk kâfiri safdışı etmişlerdi.
Ebû Süryan üç kere "aranızda Muhammed var mı?" diye bağırdı, Rasûlüllah (s.a.v.) ona cevap verilmesini menettİ. Ebû Süryan sonra, "aranızda Ebû Kuhafe oğlu (Ebû Bekir) varmı, aranızda Ebû Kuhafe oğlu var mı? diye sordu. Sonra "aranızda Hattaboğlu Ömer var mı?, diye üç kere bağırdı. Sonra da arkadaşlarının yanına dönüp, "îşte şu adlarını saydıklarım kesinlikle öldürülmüştürler" dedi. Bunu duyan Ömer; "Allah düşmanı! Yalan söyledin, senin adlarını saydıklarının hepsi sağdırlar. Senin için, sana zarar verecekler hayatta kalmıştır" demekten kendini alamadı. Ebû Süfyan'da:
- Bu gün, Bedir'de kazandığınız zafere karşılık bizim zafer günü-müzdür. Harb bir değiş tokuştan ibarettir. Şimdi siz ölenler arasında işkence yapılanları bulacaksınız. Lakin ben böyle bir şey yapın diye emretmedim, buna rağmen böyle bir şey yapmışlarsa da onu çok kötüde saymıyorum, dedi. Ardındanda: "Yücel ey Hübel, Yücel ey Hübel!" diyerek recez söylemeye başladı. Bunu duyan Allah Rasûlü:
"Ona cevap vermeyecekmisiniz?" diye sorunca "ne diyelim?" dediler. Efendimiz de: "Allah daha yüce, daha büyüktür" deyin" buyurdu.
Ebû Süryan, ashabın bu cevabını alınca onlara:
- Bizim Uzza putumuz var, sizinse Uzza'nız yok; dedi. Efendimiz, "bu adama cevap vermiyecekmisiniz? buyurdu. Ashab, "ne diyelim?" diye sorunca; "Allah'da bizim mevlamızdır.
Sizinse Mevlanız yoktur, deyin" buyurdu.
Bu haberi Buharı rivayet etmiştir.258[23]
Yunus b. Bükeyr, İbni îshâk'tan naklediyor: Bana El-Husayn b. Abdirrahman, Mahmud b. Amr b. Yezîd b. Es-Seken isnadıyla Uhut harbi günü insanların etrafını çevirdiği zaman Efendimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu haber verir: "Bize canını bağışlayacak adam kimdir?" Bunu duyan Ziyâd b. es-Seken beş ensarlı arasında ayağa kalktı. (Âlimlerden biri bu zatın Umara b. Ziyad b. es-Seken
258[23] Buharı Meğazi 65. Hadis no 3986 ve 4561; Ebû Dâvûd Cihad 2662; Beyhakî Delâil 3/229; Müsned 4/293, 1/463; Said b. Mansûr 2853; İbni Ebî Şeybe 14/402; Taberi 4/69, 5/169; Ebû Nûaym Hıiye 1/39; İbni Sa'd 2.
olduğunu söyler).259[24] Rasûlüllah'ın etrafında çarpışmaya başladılar ve teker teker şehid oldular.
Bunların en son şehid olan Ziyad ya da Umara idi. Bu zat çarpışa çarpışa sonunda yaralandı. Tam bu
sırada Müslümanlardan bir gurup geri geldiler ve onu müşriklerden kurtardılar. Rasûlüllah (s.a.v.),
"Onu bana yaklaştırın" buyurdu. Onu yanına getirdiler. Efendimiz (s.a.v.) mübarek ayağını onun
başı altına yastık gibi koydu. O zat yanağı Rasûl-ü Ekrem'in ayağı üzerinde iken vefat etti.260[25]
Ebû Dücâne (r.a.), Uhut harbinde Rasûlüllah'ı korumak için kendini Efendimizin önünde bir kalkan
gibi kullandı; ok sırtına saplanıyor ama, o Peygamberi korumak için vücudunu bir o yana bir bu
yana atıyordu. Bu yüzden sırtına bir sürü ok saplandı.261[26]
Sabit ve diğerleri aracılığıyla Hammad b. Seleme, Enes (r.a.)'in şöyle dediğini naklediyor:
- Uhut harbi günü Rasûlüllah (s.a.v.) -ordusu dağıldığında- yedi Ensarlı iki'de Kureyşli ashabı ile
yapayalnız bırakılmıştı. Kâfirler kendisini kuşatıp iyice yaklaşınca Nebî (s.a.v.):
"Kim onları etrafımızdan defedebilirse ona cennet vardır, -yahut "O benim cennetteki arkadaşımdır""
buyurdu. Bunun üzerine Ensardan bir yiğit ileri atılıp şehid olana kadar çarpıştı. Sonra
düşmanlar yeniden yaklaştılar. Efendimiz yine "Kim onları etrafımızdan dağıtabilirse ona cennet
vardır -yahut- o benim cennetteki arkadaşımdır" buyurdu. Yine Ensardan bir yiğit atılıp şehit olana
kadar çarpıştı. Aynı şekilde Ensarlılar tek tek çarpışarak yediside şehit düştü. Sonuncu Ensarlı da
ölünce Nebî (s.a.v.) yanında kalan iki Kureyşli arkadaşına: Bîz -Kureyşliler olarak- arkadaşlarımıza
insaf etmedik; -veya harpten firar eden arkadaşlarımız bize insaf etmedi" buyurdu.
Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.262[27]
Süleyman et-Teymî, Ebû Osman en-Nehdî'nin; "Nebî (s.a.v.)'nin, bu çarpışma yaptığı Uhut
günlerinden birinde, yanında Talha b. Ubeydillah ve Sa'd'dan başka kimse kalmamıştı" dediğini
Talha ve Sa'd'ın ağzından nakleder.
Hadisi Buharî ve Müslim rivayet ediyor.263[28]
Kays b. Ebî Hazim anlatıyor: Uhut harbi günü ben Talha (r.a.)'nın elini felç olmuş bir halde gördüm
onunla hâlâ Nebî (s.a.v.)'yi korumaya çalışıyordu.
Hadisi Buharî rivayet ediyor.264[29]
Salih b. Abdillah derki: Bana Yahya b. Eyyûb, Umara b. Gaziyye aracılığıyla Hâkim b. Hizâm'ın azatlısı
Ebû'z-Zübeyr'den, Cabir (r.a.)'in şöyle dediğini anlattı:
259[24] Zelıebî nedense Vakıdî'nin ismini vermek istemez. Bu ismi veren ve kıssayı aynı şekilde nakleden odur. Bak Meğazî 1/241.
260[25] Ibni Hişâm 3/157; Vakidî 1/241; Beyhakî Delâil 3/234.
261[26] İbni Hişâm Sîre 3/157; İbni İshâk Siyer ve'1-Meğazî 328; Beyhakî Delâil 3/234.
262[27] Müslim, Cihad ves-Siyer, hadis no 1789; İbni Ebî Şeybe 14/399; Müsned 3/286; Beyhakî Sünen-i Kübra 9/44; Beyhakî Delâil 3/234; Müsned 1/463.
263[28] Buharî Meğazî 64/18. h. no 4060; Fezailü-s-sahabe 62/14; Müslim Fezailü-s-sahabe h. No 24İ4; Beyhakî Delâil 3/235.
264[29] Buharî Meğazî 64/18. h. no 4063; Fazâil-üs-Sahâbe 62/14 h. no 3724; Beyhakî Delâil 3/236.
- Uhut günü Rasûlüllah'ın etrafındaki gurup bozguna uğrayıp, Efendimiz (a.s.) ile beraber kalabilen en çok onbir kişi idi. Aralarında Talha b. Ubeydullah (r.a.)'da vardı. Efendimiz dağa doğru tırmanmaktaydı. Müşrikler kendilerine yetişince Nebî (s.a.v.):
Şunlara karşı çıkacak biri yok mu?" buyurdu. Talha:
"Ben varım Yâ Rasûîellah!" dedi. Nebî (s.a.v.) ona:
"Sen olduğun gibi kal yâ Talha!" buyurdu.
Ensardan bir adam "Ben Yâ Rasûîellah!" deyip Efendimizi savunmak için çarpışmaya başladı. Rasûîellah (s.a.v.) ile beraberindekiler dağa doğru tırmanmaya başladı.
Sonra Ensarlı şehîd oldu. Müşrikler tekrar yetiştiler. Efendimiz yine: "Şunlara karşı çıkacak biri yokmu?" buyurunca Talha yine öndeki sözünü söyledi. Efendimiz'de ona aynı sözlerini tekrarladı. Ensardan birisi de "ben varım Yâ Rasûlellah!" dedi. Ona çarpışma izni verildi. O çarpışırken Efendimiz ve arkadaşları dağa tırmanıyorlardı. Bu zat da şehid edildi. Müşrikler tekrar yetiştiler.
Her seferinde aynı sözünü tekrarlıyor, Talha b. Ubeydillah'da "be varım Yâ Rasûlellahr diye atılıyor ama Efendimiz onu çarpışmaktan alakoyuyor o sıra Ensardan biri izin istiyor ona izin veriliyordu. Nihayet Efendimizin yanında Talha'dan başka kimse kalmamış idi. Müşrikler ikisini kuşatmış bulunuyordu. Efendimiz, "Bunlara karşı kim savaşacak?" deyince Talha (r.a.) "ben" diyerek atıldı ve kendinden önceki Ensarlı şehitlerin yaptığı gibi müşriklerle çarpıştı. Bir ara parmaklan kesilince "of anaaaam!" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Allah'ın adıyla söyleseydin, yahut Allah'ın adını ansaydm, kesinlikle melekler seni insanların sana bakışları arasında alıp gökyüzüne çıkarır ve sema boşluğunun içine daldırırlardı" buyurdu.
Sonra Rasûlüllah yukarda toplanmış bulunan ashabının yanına doğru çıkü.265[30]
Abdü'l Vâris, Abdü'lazîz aracılığıyla Enes (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır: Uhut günü harb başlayınca Rasûlüllah'ın etrafında bulunanlar bozguna uğrayıp dağıldılar. Ebû Talha, Rasûlüllah'm önünde durmuş elindeki bir kalkanla Efendimizi korumaya çalışıyordu. Ebû Talha, yayı çok iyi çeken bir okçu idi. O gün iki veya üç tane yay parçalamıştı. Birisi, içinde ok bulunan ok gurubu (torba)'nu getiriyor, ona "okları atması kolay olsun" diye, "yay" deniyor, oda Ebû Talha'ya okları ve yayı veriyordu.
Nebî (s.a.v.) bizzat Ebû Talha'mn başucuna gelip ordunun durumuna bakıp kontrol ediyordu. Ebu Talha Efendimize, "Anam babam sana feda olsun Yâ Rasûlellah! Kontrol için dikilme. Kâfirlerin attıkları oklardan biri sana isabet eder. Benim boynum seninkinin önünde -sana feda- olsun." diyordu.
O gün, Ebû Bekir kızı Hz. Âişe ile Ümmü Süleym'i eteklerini toplamış bir halde gördüm. Onların baldırlarını görüyordum, sırtlarında su tuluğu taşıyorlar, sonra bu testileri gazilerin ağızlarına döküyorlardı. Sonra tekrar gidip su doldurup geliyor ve mücahitlere su veriyorlardı. O gün, yorgunluğundan ve uykusuzluğundan dolayı, kılıç Ebu Talha'nın elinde iki, yada üç kere yere
265[30] Nesâî 6/29. 30; Beyhakî Delâil 3/236; İbni Sünnî 663; İbni Kesir CamiO'! Mesânîd 2/325, 813.
düşmüştü.
Bu, Buharı ve Müslim'in ittifakla rivayet ettiği bir hadistir.266[31]
İbni İshâk anlatıyor:
Mus'ab b. Umeyr (r.a.) Rasûrüllah'ı müdafa ederek onun önünde çarpışarak şehit oldu. Sancak Mus'ab'da idi. Onu İbni Kammie el-Leysî öldürmüştü. Onu Rasûlüllah (s.a.v.) sanarak Kureyş'in yanına giderek; ben Muhammed-i öldürdüm" dedi.
Mus'ab (r.a.) şehit düşünce Efendimiz (s.a.v.) sancağı Ali b. Ebî Talib (r.a.) ile -Müslümanlardan bir guruba- teslim etti.267[32]
Musa b. Ukbe anlatıyor: "Kureyşliler Arab müşriklerinden dileyenleri268[33] harbe şevketti. Ebû Süiyan Kureyşlilerden teşekkül etmiş bir gurup içerisinde hareket edip geldi." Sonra Musa b. Ukbe, hâdiseyi yu-
karda geçen rivayetlerdeki olduğu gibi anlattı. Onun naklettikleri arasında şunlarda geçmektedir: "Müşrikler Peygamber (s.a.v.)'in yüzünü yaraladılar, ön yan dişini parçaladılar, dudağını yardılar. İddia ettiklerine göre Efendimize bu yaralayıcı oku atan Utbe b. Ebî Vakkas idi.269[34]
Musa b. Ukbe'nin bu rivayetinde Nebî (s.a.v.)'nin Unut öncesi gördüğü rüyada yer alır. Orada şunlar da vardır:
- Rasûlüllah (s.a.v.) "sağlam zırhı Medine olarak yorumladım. Siz yerinizde duran, çocuk ve aileleri Medine'nin sağlam kulelerine yerleştirin. Müşrikler Medine sokaklarında üzerimize saldırırlarsa onlarla Medine içinde savaşırız, evlerin damlarından tepelerine taş yağdırılır" buyurdu. Medine evleri-nin dış binaları- birbirine bitişik ve- yüksekçe yapıldığı için adeta bir kaleyi andırırdı. Ekserisi Bedir harbinde bulunamayan insanların çoğu, "Yâ Nebiyyallah! Biz böyle bir günün olmasını temenni edip, Allah'a bu fırsatı vermesi için dûa ediyorduk. Şimdi Allah onları bize getirip yaklaştırdı" diyerek Medine dışına çıkarak savaşmak için direttiler.270[35]
Ensardan birileri, "Yâ Rasûlellah!, Onlarla kendi kavmimizin vadisine gelmişken savaşmayip ta, ne zaman savaşacağız?" derken bir gurubu da, "ekili tarlamızı koruyamadıktan sonra neyi koruyacağız?" dedi. Bir kısım insanlar bu konuda görüşlerini belirtip, sözlerini yerine getirerek bu konudaki sadakatlannı ortaya koydular. Bunlardan biriside, "Sana Kitab'i indiren Allah'a yemin ederimki, onlarla kesinlikle savaşmak kararındayım!" diyen Hamza (r.a.) idi.
Ya'mer b. Mâlik b. Sa'lebe de, "Yâ Rasûlellah! Bize cenneti haram etme, Nefsim elinde olan Allah'a
266[31] Buharı Meğazî 64/18 ve Menakıbü'l Ensar 63/18. H. no 3811; Müslim Cihad 32/47. Hadis no 136; Beyhakî Delâil 3/241.
267[32] İbni İshâk Meğazî s. 329; İbni Hişâm 3/157; Taberî Tarih 2/18; Beyhakî Delâil 3/238.
268[33] Beyhakî Delâil'de (3/206) "diyenleri" yerine "güçlerinin yettiklerini" diye alır.
269[34] Beyhakî Musa b. Ukbe rivayetini 3/206, 219 sayfaları arasında baştan sona nakleder. Ibni Abdü'l Berr'de "Ed-Dürer" adlı eserinde (sayfa 145, 153) kısaltarak nakleder.
270[35] Zehebî burayı bir kaç satırla geçtiği için biz hadiseyi Beyhakrnİn rivayetiyle Musa b. Ukbe'nin ağzından naklediyoruz.
yemin olsun o cennete gireceğim" dedi. Efendimiz (a.s.)'de, "Ne ile?" diye sorunca; "ben kesinlikle Allah ve Rasûlünü seviyorum, harp günü asla harpten kaçmam" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) ona; "sen doğru söylüyorsun" buyurdu. Ya'mer (r.a.) Uhut harbinde şehit düştü.
Ashab-ı Kiram'm çoğu da, Nebî (s.a.v.)'nin söz ve görüşündeki nihaî hedefi anlayamayıp; "harbe Medine dışına çıkalım" diye direndiler. Eğer onun kendilerine emrettiği şeye razı olmuş olsalardı ne iyi olacaktı. Lakin kaza ve kader-i ilahî- öyle cereyan etti. Umumiyetle çıkışı tercih edenler, Bedir harbine katılamayıp, Bedir de bulunanların elde ettiği sevap ve derecelerin ne olduğunu anlamış bulunan kimselerdi. Efendimiz Cum'a namazım kıldırıp, ashabına vaaz ve nasihat edip, onlara cihad ve ciddi olmayı emrederek hutbesini bitirdi.
Sonra zırhını isteyip kuşanarak insanlara harbe çıkmalarına müsade verdi.
Durumun bu noktaya geldiğini gören bazı tecrübeli kimseler: "Allah Rasûlü bize Medine'de kalmamızı ve düşman bize saldırırsa sokak savaşı yapmamızı emretmişti. Allahû Teâlâyı ve Onun ne murad ettiğini en iyi Efendimiz bilir, üstelik ona vahiy geliyor. Sonra biz kalkmış onu da çıkmaya mecbur etmişiz" diyerek gelip, "Yâ Rasûlellah! Sen bize emrettiğin gibi yerinde kalsan" dediler. Efendimiz'de onlara "Harp âletini kuşanıp, düşmana karşı yürüyüş emri verdikten sonra, bize çarpişmadikça geri dönmek yakışmaz, Ben bu görüşe sizi da'vet etmiştim ama siz kabul etmemiştiniz. Artık Allah'tan korkun ve sabredin, harbde düşmanla karşılaşınca emrime kulak verip onu yerine getirin" buyurdu.
Böylece Efendimiz ve Müslümanlar bin kişilik bir kuvvetle yola çıkıp Bedâi' yoluna saptılar. Müşriklerse üçbin kişiydiler. Rasûlüllah (s.a.v.) yoluna devam ederek Uhut'a vardı. Yolda Abdullah b. Übey b. Selûl, üç yüz kişilik bir kuvvetle geri dönünce, Müslümanlar yediyüz kişi kaldılar.
Abdullah b. Übey geri dönünce, Müslümanlardan iki gurup pişman oldular ve birbirleriyle çarpışayazdılar. Bunlar Benû Harise ile Benû Seleme kabileleri idi. Efendimiz Müslümanları Uhut dağı eteğinde harp düzeni aldırdı. Müşriklerde Uhut'dan Öndeki Sebeha denen yerde harp safı yaptılar. İki fırka da çarpışmaya hazır hale geldi. Müşrikler süvari birliklerinin başına Halit b. Velîd'i komutan yaptılar. Müslümanların ise hiç atı yoktu. Onların sancaktarı Abdü-d-Dâr oğullarından biri idi.
Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) elli tane okçu seçip bunlar düşman süvarilerine engel olmak üzere -tepeye- yerleştirip başlarına da Abdullah b. Cübeyr'i emir tayin edip "Ey Okçular! Bize harb meydanında yerimizi aldıktan sonra, siz Allah düşmanlarının yenilip atlarının hareket ettiğini görseniz bile yerinizden ayrılmayın sizden hiç biri yerinden ayrılmasın. Siz süvarilere engel olun yeter" buyurdu. Müşriklerin sancaktarı Şeybe b. Osman el-Abderî'nin kardeşi Talha idi. Müslümanların sancağım ise muhacirlerden bir sahabe taşıyordu. Bu zat, "İnşâallah ben bu taşıdığım şeyi koruyacağım" diyordu.
Müşriklerin sancaktarı Talha ona, "Ey sancak koruyucusu düelloya varmışın?" deyince bu zat "evet" diyerek meydana atıldı ve kılıcım Talha'nın kafasına vurunca tepeden sakalına kadar kesip onu öldürdü. İşte bu olay Rasûiüllah (s.a.v.)'ın "ben bir koçun ardından gidiyordum" diye anlattığı rü'yasım doğrulamış oldu.
Müşrik sancaktar öldürülünce, Peygamberimiz ve arkadaşları küçük müfrezeler halinde düşmana karşı dağılarak hücuma geçip, öyle bir darbe indirdilerki düşman güçlerine harb aletlerinin yanından sürüp geri püskürttüler. Müşrik süvarileri üç kere Müslümanlara -arkadan- saldırdı ise de her seferinde oklandıkları için arzularına ulaşamadan hezimetle geri dönüyorlardı. Müslümanlar saldırıya geçerek ©ntara galebe ettiler.
İşte bu durumu gören okçular, Allah'ın kardeşlerine zafer ihsan ettiğini anlayınca, "vallahi hiç bir şey için burada oturamayız. Allah düşmanlarımızı kahretti, kardeşlerimiz düşman ordugahına girdi." diyerek Peygamber (s.a.v.)'in "terketmeyin" diye tenbih ettiği yeri terkettiler. Birbirleriyle nicâ'a düşüp dağıldılar, Peygambere de âsi geldiler. İşte o an müşrik süvarileri -arkadan- saldırdı ve öldürmeye başladı onların ekserisi askerin içinde idi.
Bu sırada küçük parçalar halinde savaşmakta olan ashab müşrik süvarilerin yapacağını yapmış olduğunu görünce hepsi bir araya toplandı. O sırada birisinin "geri kaçın, geri kaçın! Peygamber öldürüldü" diye bağırdığı işitildi. Bu meyanda Müslümanların bir kısmı Öldürüldü vç müşriklerin eli ile Allah onlara şehitlik ikram etti.
Geri kalan Müslümanlar, dağın ortasındaki koyaktan yukarı doğru çekiliyordu. Hiç kimse birbirine bakacak halde değildi. Ashabının bir kısmı kendini bırakıp dağılmakta olan Nebî (s.a.v.)'ye Allah, o anda sebat vermiş idi. O kaçan arkadaşlarının arkasından çağırarak yanma gelebilenlerle beraber koyağın yukarısında bulunan Mihras adlı suya kadar geldiler.
Rasûlüllah (s.a.v.) böylece meydandan çekilip görünmeyince, içlerinden biri, "herhalde Rasûlüllah öldürülmüş olsa gerek, haydi kavminiz Kureyş'e varında, gelip sizi kılıçtan geçirmeden onlardan aman dileyiniz. Zira onlar evlere girecekler" dedi.
İçlerinden biri ise, "Eğer bize haktan bir emir olmuş olsaydı burada kılıçtan geçirilmezdik" bile dedi. Diğerleri ise: "Rasûlüllah öldürülmüş olsa bile, siz dininizi savunmak ve Rasûlüllah (s.a.v.)'m bu-lunduğu hali koruyarak, şehid olarak Allah'a kavuşana kadar çarpışmayacak mısınız?" dediler. Bu yiğitlerden biri de Enes b. Nadr (r.a.) idi ki, bu hadiseyi Rasûlüllah'ın yanında Sa'd b. Muaz anlat-mıştır.
Rasûlüllah (s.a.v.) ashabını aramak üzere hareket edince müşriklerin izi sıra kendisine doğru geldiklerini gördüğünde:
"Allah'ım! Sen dilersen seni yer yüzünde mağlub edecek kimse yoktur. Allah'ım! Sen dilersen kimse tarafından tapmılmazsın" dedi. Müşrikler ayrılıp gitti. Nebî (s.a.v.) hem dağa tırmanıyor, hemde ashabını çağırıyordu. Beraberinde içlerinde Talha b. Ubeydillah ve Zübeyr h Avvâm'ın da bulunduğu kendisiyle beraber sabreden ufak bir topluluk vardı. Bunlar Nebî (s.a.v.)'ye ölüm üzere bîat etmişlerdi. Canlarıyla Nebî (s.a.v.)'ye siper oluyorlardı. İçlerinden altı veya yedisi şehit edilmesine rağmen Mihras pınarı etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Denildiğine göre kaybedilişinden sonra, Miğferin aralığından Rasûlüllah'ın gözünü ilk tanıyan Ka'b b. Mâlik (r.a.) olmuş ve olanca sesi ile, "Allahû Ekber! İşte Allah Rasûlü" diye bağırmış, Efendimizde ona eliyle "sus" diye işaret etmiş idi. Burada Rasûlüllah (s.a.v.yin yüzü yaralanıp ön yan dişleri kırılmıştı.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...