02 Mart 2015

TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 13. BÖLÜM)



TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi (İSLAM TARİHİ 13. BÖLÜM)
El-A'meş, Ebû İshâk -Ubû Ubeyde isnadıyla Abdullah (r.a.)'tan şöyle dediğini anlatır: Ben Bedir harbinde Muhammed (s.a.v.)'in yapmış olduğu yakarıştan daha candan, daha derûni bir yakarma duymadım. Nebî (s.a.v.):
"Allah'ım! Ben bana verdiğin taahhüd ve va'dini yerine getirmeni niyaz ederim. Allah'ım! Eğer şu iman topluluğunu burada helak edersen artık sen ibadet olunmazsın" diyordu. Sonra hafifçe döndü, ne göreyim yanakları sanki ay gibi. "Ben sanki Bedir gecesi Kureyşlilerin öldürülüp serilecekleri yere bakar gibiydim" buyurdu.81[59]
Halid el-Hazzâ- İkrime'den İbni Abbas (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder: Bedir günü Rasûlüllah (s.a.v.) çadırının altında durmuş
"Allah'ım, ahdini ve va'dini icra etmeni yakarırım. Allah'ım; sen dilersen bundan sonra ebediyyen ibadet olunmazsın" diyordu. Hz. Ebû Bekir de; "Yâ Rasûlellah bu kadar yalvarma yeter. Sen Rabbine yalvaracağın kadar yalvardın," dedi. Efendimiz zırhı içinde idi.
"Yakında bu topluluk yenilgiye uğrayacak, dönüp arkalarına koşacaklar. (Kaçsalar kurtuluş yokki) aksine Kıyamet onların randevu saatleridir. O kıyametin kopma saati pek müthiş bir felaket ve daha acıdır." (Kamer Sûresi 45-46) âyetini okuyarak çıktı. Hadisi Buharı naklediyor.82[60]
İkrime b. Ammâr anlatıyor: Bana Ebû Zümeyl Simâk el-Hanefî anlattı ki, îbni Abbas (r.a.), Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini haber vermiş:
-Bedir günü olunca, Rasûlüllah (s.a.v.) Müşriklere bakıpta bin kişi olduklarını, kendi ashabının ise üçyüz ondokuz kişi olduğunu görünce, kıbleye dönüp ellerini açtı ve Rabbine tâtilî bir şekilde niyaz etti. Ellerini göğe doğru uzatıp, kıbleye doğru dönmüş vaziyette o kadar uzun niyazda bulunduki, üstündeki elbisesi bile düşmüştü: Ebû Bekir (r.a.) gelip elbisesini yerden alarak Efendimizin omuzları üzerine tekrar koydu elbiseyi arkasından bağladı ve: "Ey Allah'ın peygamberi! Rabbine yakardığm yeter. Zira O kesinlikle sana va'dettiğini yerine getirecektir," dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.)'de Enfal suresi yedinci âyeti olan,
"Hani o vakit siz Rabbinizden me'ded diliyordunuz da (bu isteğinizi Allah) "ben ard arda gelen bin melekle size imdad edeceğim" diyerek duanızı kabul etmişti." âyetini indirmişti. Böylece Allah Mü'minlere Meleklerle yardım etmiş idi.
Ebû Zümeyl derki: îbni Abbas devamını bana şöyle anlattı:
« O gün Müslümanlardan biri önüne kattığı bir müşriği kovalarken, birden bire yukarıdan gelen bir sopa sesi işitti. Süvari, "haydi Hayzûm ilerî!" diyordu. Önünde kaçan müşriğe bakınca onun sırt üstü yere düşmüş olduğunu gördü. Bakınca adamın burnunun kırılmış, yüzününde sopa darbesi gibi birşeyden yarılmış ve bunların hepsinin yemyeşil kesilmiş olduğunu gördü.
Bunun üzerine bu ensarlı gelip, gördüğü manzarayı Rasûlüllah (s.a,v.)'a anlattı da; Nebî (s.a.v.);
81[59] Müslim Cihad 32/18. h. no 58; Müsned 1/30, 32, 1/329; Taberânî M. Kebîr 10/188; Beyh Delâil 3/50.
82[60] Buharı Meğazî 64/4; Cihad 56/89; Taberânî Kebîr 4/210; Bey. Delâil 3/50; Beğavî 6/278.
"Doğru söyledin, bu gördüğün üçüncü kat gökten gelen imdad'dandır." buyurdu.
O gün yetmiş kişiyi esîr alıp, yetmiş kişiyi de öldürdüler. "Ebû Zümeyl devamla İbni Abbas'tan şöyle nakletti: "Müslümanlar kâfirleri
esir aldıktan sonra Rasûlüllah (s.a.v.) Ebû Bekir'le Ömer'e: "Bu esirler hakkında görüşünüz nedir?" diye sordu. Ebû Bekir:
-Yâ Nebiyullah! Bunlar amca zade ve -kendi- kabilemizdendir. Ben onlardan fidye alarak salıverelim derim. Böylece onlara karşı bir kuvvetimiz olmuş olur. Hem belki Allah onları İslâm'a da kavuşturur, dedi.
Allah Rasûlü Ömer'e -dönüp, "Sen ne dersin Yâ Îbnü'l-Hattâb" buyurdu. Ben:
- "Hayır! Vallahi Yâ Rasûlellah! Ben Ebû Bekr'in görüşüne katılmıyorum. Benim görüşüme göre derim ki, bize bir fırsat tanışanda boyunlarını vursak, Aliye bir fırsat ver de -kardeşi- Akîl'in boynunu vursun. Bana bir imkân tam da -kendi akrabası olan- falanın boynunu vurayım. Zira bunlar küfrün önderleri ve esas temsilcileridir." dedim. Allah Rasûlü benim söylediğimi hoş görmeyip, Ebû Bekr'in görüşünü beğendi.
Ertesi gün ben tekrar geldim, baktım ki Allah Rasûlü ile Ebû Bekir oturmuş ağlaşıyorlar!
- Yâ Rasûlellah! Zatınızın ve Ebû Bekr'in neden dolayı ağladığını bana söylemlisin, ağlayacak bir ağıt varsa bende ağlayayım. Ağlayacak birşey bulamazsam bari sizin ağıdımza uyarak ağlamış olayım, dedim. Allah Rasûlü'de:
-"Arkadaşlarıyın bana teklif ettikleri şu fidye alma meselesine ağlarım. -Bu sebeble- onlara gelecek azab bana şu -yanıbaşında bulunan bir ağaç- ağaçtan daha yakın göründü" buyurdu.
İşte Allah (c.c.) bu hususta Enfal (67-69) âyetleri olan:
"Hiç bir Peygamberin yeryüzünde -düşmana- ağır basmadıkça esirleri olmamıştır. Siz dünyanın geçici malını istiyorsunuz. Allah ise âhireti istiyor. Allah azizdir hâkimdir. Eğer Allah'dan -ezelde-geçmiş bir hükmü bulunmasaydı aldığınız -fidye denen- şeyden dolayı kesinlikle büyük bir azab size dokunacaktı. İmdi ganimet olarak aldıklarınızdan helâl olarak gönül hoşluğuyla yiyin. Allah'dan korkun! Allah kesinlikle mağfiret eden ve çok acıyandır" hükümlerini indirdi.83[61]
Selâme b. Ravh, Akîl'den naklediyor: Bana Zührî, Ebû Hâzim aracılığıyla Seni b. Sa'd (r.a.)'tan nakletti: Gözleri kör olduktan sonra, Ebû Üseyd es-Sâidî bana dedi ki: "Ey kardeşim oğlu! Ben ve sen Bedir'de olsak, sonra Allah (c.c.) bana gözlerimi geri verseydi, Vallahi, Meleklerin yanımıza çıkıp geldiği koyağı sana şüphe ve tereddüt etmeden gösterirdim" dedi.84[62]
Vakıdî derki: Bize İbni Ebî Habîbe -Dâvûd b. Husayn- İkrime İbni Abbas isnadıyla ve Musa b. Muhammed b. İbrahim de babası is-nadıyla Rasûlüllah (s.a.v.)'ın Bedir harbinde:
83[61] Taberi Tarih 2/45, 46; Müslim Cihad 1763; Beyh. Delâil 3/51, 52; tbni Ebî Şeybe Musannef 14/365, 367; Taberî Tefsir 10/31; Tahavî Müşkil 4/292; Ebû Dâvud (aynı isnadla son bölümü) 2690; Müsned 1/31, 32; Zehebî son kısmını atlamış, biz Müslim'den ikmal ettik.
84[62] Beyhakî Delâil 3/53; İbni Hişam 2/275; Uyumü'l Eser 1/260.
"Müjde yâ Ebâ Bekr! İşte sarı renkli bir sarık sarmış olan Cebrail. Atının yularını tutmuş yer ile gök
arasında. Benden bir süre kayboldu sonra üzerinde -başında- toz izleriyle geldi, "Senin Rabbinden
istediğin yardım gelmiştir" diyordu.85[63]
îkrime, İbni Abbas (r.a.)'tan, Nebî (s.a.v.)'in Bedir günü: "İşte Cebrail! Atının başım tutmuş, üzerinde
harb aletleri var" buyurduğunu anlatır. Bu haberi Buharı naklediyor:86[64]
Musa b. Yakûb ez-Zemeli anlatıyor: Bana Ebû'l-Huveyris, Cübeyr b. Mut'ım (r.a.)'ın oğlu
Muhammed haber verdiki Hz. Ali (r.a.)'yi hutbede şöyle derken dinlemiş:
-Ben Bedir'deki kuyudan su çekerken birden bire benzerini görmediğim şiddetli bir rüzgâr çıktı.
Sonra geçti. Biraz sonra yine önceki gibi bir daha çıktı. İşte bu birinci rüzgâr Cebrail olup bin
Melekle beraber gökten inip Rasûlüllah'm yanında durdu. İkinci rüzgârda bin melekle beraber inen
Mikâil idi. Bunlarda Rasûlüllah'ın sağında durdu. Üçüncü bir rüzgâr daha geldi ki, o da bin tane
melekle gelen İsrafil olup Rasûlüllah'ın sol tarafına durdular.
Bende sol taraftaydım. Allah, düşmanlarını bozguna uğratınca, Allah Rasûlü beni atma bindirdi. At
benimle birlikte ileri sıçradı da ben arkamın üzerine düştüm. Allah'a dûa edince at durdu. Ben ata
bindiğimde kâfirlere şu elimle vurdum, -eliyle koltuk altını göstererek- hatta şurası kana boyandı.
Bu "ğarîb" bir haberdir. Ravî Musa, zayıf olan birisidir. Onun bu haberde geçen "Beni atına bindirdi"
sözü de Uı rivayet dışında hiçbir rivayette bilinmeyen bir husustur.87[65]
Yahya b. Bükeyr derki: Bana Muhammed b. Yahya b. Zekeriyya el-Hımyerî -Alâ b. Kesîr- Ebû Bekir b.
Abdirrahman b. el-Misver b. Makrame isnadıyla Ebû Ümâme b. Sehl'den şöyle nakleder:
-Babam bana; "Oğulcuğum! Ben Bedir harbinde, birimizin kılıcı ile müşriklerden birinin başına
vurmaya hazırlanır hazırlanmaz, daha bizim kılıcımız varmadan, onun başının vücudundan
ayrıldığını gör-müşümdür" derdi.88[66]
İbni İshâk derki: Kendisini yalanla itham edemeyeceğim bir zat bana, Miksem yoluyla İbni Abbas
(;\a.)'i.ı şöyle di .ligini anlattı.
-Meleklerin Bedir harbindeki simaları, arkalarına ucunu sarkıttıkları beyaz sarıkları idi. Huneyn
gününde ise sarıkları kırmızıydı. Melekler, Bedir harbi haricinde hiç bir gün h:*rbe katılmamışlardır.
Bedir dışındaki günlerde sayıca çokluğu ve ma'nevi imdadı sağlıyorlardı.89[67]
Musa b, Ya'kub'dan alan Muhammed b. Halîd el-Hanefî hakkında da "çok yanılan bir sadak kişi"
deniyor. Ebu'l Huveyrisİ'de İbni Haccr "hıfzı çok kötü" diye tanımlar. Üstelik Muhammed b. Cübeyr
85[63] İbni Hişam 2/269 Vakıdî Meğazî 1/81; Lâkin bu vakidînin Meğazî'deki isnadı olmayıp Beyhakî'nin Delâil'indeki isnaddır. Delâil 3/54; Bu haberi biraz daha kısa
olarak İbni Ebî Şeybe, Sakafî Halid Îkrime isnadıyla verir 14/358; Tabaranî 11/343.
86[64] Buharî Meğazî 64/11. h. no 3995; İbni Ebî Şeybe 14/358; Beyhakî Delâil 3/54; Begavî Şerhü's-Sünne 13/379.
87[65] İbni Sa'd (kısaca) 2/16; Beyhakî Delâil 3/55; Ebû Y.ı'la Müsned l/h. no 489. Bu haberi
88[66] Taberi Tarih 2/36; Beyhakî Delâil 3/56; İbni Hişam'da (2/275) İbni İshak'tan buna benzer - bir rivayet verir.
89[67] İbni Hişam 2/275; Taberî Tarih 2/36; Beyhakî Delâil 3/57. Taberi bunu İbni İshaktan; Hasen b. Umara, Hâkem b. Uteybe ve Miksem diyerek muttasıl şekilde
verir.
b. Mat'ınVm Hz. Ali'den hadis naklettiğine dair hiç bir rivayette yok.
Zehebî'nin işaret ettiği mesele daha da mühim. Bedir günü Müslümanların elinde sadece iki at olduğunu söyleyen yine Hz. Ali'dir. Allah Rasûlü'nün orada atı olmadığı da kesindir. Zaten hadisin ibaresi de kekre olup kıssaeı hikayelerini andırmaktadır. Sanırım Zehebî'nin bunu hem alıp hem de "ğarîb" demesi, bu'kıssayı Ebû Ya'la ve Beyhakî gibi ilk ve İkinci dönem hadis imamlarının alıp nakletmeleri olsa'jerek. Zaten Heysemî'de bunu Mecmau'z-Zevaid'in de (6/72) nakleder ve "Bunu Ebâ Ya'la rivayet etmiştir, Ricali sikadır" deyiverir. Tabi bu onun yanlışıdır \z minallahittevflk.
O vakit Rabbin Meleklere; "Kesinlikle ben sizinleyim, Mü'minlere dayanma gücü verin. Kâfirlerin kalblerine yakında korku salacağım. Onların boyunlarına vurun, el ve ayaklarına vurun" diye vahyetmişti. (Enfal; 12) âyetinin gelişi hakkında...
Vakıdî, İbrahim b. İsmail b, Ebî Habîbe -Davûd b. Husayn- îkrime isnadıyla ibni Abbas (r.a.)'tan naklediyor; îbni Abbas dediki:
-Melekler, insanlara görünürken tanıdıkları birinin kılığına bürünürler ve onlara; "Ben şimdi düşmanların yanındayım. Onlar "Eğer bize saldıracak olurlarsa yerimizde duramayız" gibi sözler söylüyorlardı" diyerek insanların sabretmelerim sağlarlardı.90[68]
İsrail'de Ebû İshâk eş-Sirazî'nin Harise aracılığıyla Hz. Ali (r.a.)'den şöyle dediğini rivayet eder:
-Medine'ye göç edip geldiğimiz zaman, bizde oranın meyvelerinden alıp yemeye başlayınca -alışkın olmadığımız için- içimizi bulandırdı ve hep sıtma olduk.
O sırada Rasûlüllah (s.a.v.), Bedir hakkında haber topluyordu. Müşriklerin yola çıktığı haberi bize ulaşınca Rasûlüllah (s.a.v.) -Kuyularından birinin adı olan- Bedir'e doğru hareket etti. Biz oraya müşriklerden önce vardık.
Orada birisi Kureyşli, diğeri Ukbe b. Ebî Muayt'ın kölesi olan iki kişi bulduk. Kureyşli olan kaçıp kurtuldu. Ukbe'nin kölesini yakalayıp ona "gelen ordunun ne kadar?" diye sorguladık. O "vallahi onların sayıları çok, göçleri pek çetin" dedi. O böyle söyleyince Müslümanlar onu dövmeye başladı. Böylece onu Nebî (s.a.v.)'nin yanına getirdik.
Ona, "topluluk ne kadar?" buyurdu. O da, "Vallahi onların sayıları çok güçleri pek fazla" dedi. Nebî (s.a.v.) onların sayısını alabilmek için uğraştıysa da bu herif söylememekte direndi. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) ona: "Onlar günde kaç deve kesiyorlar?" diye sordu. "On deve" deyince Nebî (s.a.v.): "Öyleyse onlar bin kişi, zîra her deve yüz kişiye yeter" buyurdu.
Sonra gece olunca, bize hafif bir yağmur çisentisi geldi. Biz ağaçların altına ve kalkanların altına girip korunduk. O gece Rasûlüllah (s.a.v.) Rabbine dûa ederek,
"Yâ Rabbî, eğer şu inanan topluluğu bu gün burada helak edersen - sana ibadet eden kalmayacağı için- artık tapınılmayacaksın" diyordu. Sabah olunca Rasûlüllah (s.a.v.) haydin namaza diye nida etti. İnsanlar ağaçların ve kalkanların altından geldiler. Rasûlüllah (s.a.v.) bize sabah namazını
90[68] Vakıdî Meğazî 1/79; Beyhakî Delâil 3/60.
kıldırıp, harbe teşvik etti. Sonrada: "Kureyş ordusu işte şu dağın yanındaki kızıl tepeciklerin yanında" buyurdu. Kureyş ordusu bize yaklaşınca bizde onların karşısında saf bağladık. Birde baktık ki, onlardan birisi aralarında bir kızıl deve üzerinde geliyor. Rasûlüllah (s.a.v.) bana; "Yâ Ali! Hamza'ya seslen bu kırmızı devenin sahibi kimmiş bir baksın, onlar ne diyor bir anlasın" buyurdu. Hamza müşriklere en yakın olanımızdı. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.):
"Eğer şu karşımızdaki toplulukta hayrı söyleyecek tek kişi varsa o da bu kızıl devenin sahibi olsa gerektir" buyurdu.
Hamza bakıp geldi ve: "Yâ Rasûlellah! O Utbe b. Rabîa imiş. Yanındakileri harbden menediyor ve: "Ey kavmim! Ben karşımızda-kileri öyle bir toploluk olarak görüyorum ki, onlar ölümü isteyerek gelmiş bir topluluk olarak, siz sizde hayır olduğu sürece onlara ula-şamıyacaksımz. Ey kavmim! Bu gün bu işi benim başıma bağlayın, benim üzerime yıkın ve "Utbe korktu" deyin. Gerçi siz benim korkak olmadığımı pekâla bilirsiniz," dedi. Ebû Cehil bunu işitince; "Bunu sen mi söylüyorsun? Vallahi bu sözü senden başka biri söyleseydi ona "babaymkini dişle" derdim. Senin ciğerine ve içine korku dolmuş" dedi. Bunun üzerine Utbe'de ona:
. - Sen bunları banamı söylüyorsun bire kıçını sarartan herif! Bu gün kimin daha korkak olduğunu az sonra göreceğiz, dedi.
Utbe, kardeşi Şeybe ve oğlu Velîd cahiliyye taassubu ile meydana atılıp "bizimle düello yapmaya kim çıkacak?" dedi. Ensar'dan gençler karşılarına dikiliverdiler. Bunları gören Utbe: "Biz bunları istemedik ki. Biz ancak bizimle amca oğullarımız sayılan Abdü'l Müttalib çocuklarıyla çarpışmak isteriz" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) "Kalk yâ Ali, kalk yâ Hamza, kalk ya Ubeyd b. el-Harîs" buyurdu. Allah Rabia'nın bu iki çocuğu, Utbe ve Şeybe ile Utbe'nin oğlu Velîd'in canını orada alıverdi. Ubeyde b. Harîs (r.a.)'de yaralandı. O gün onların yetmişini öldörüp yetmişini de esir aldık.
Ensardan küçücük boylu bir adam, Haşimoğullarından birini esir alıp getirmişti. Bu adam, "vallahi beni şu ufak herif esir almadı. Beni esir alan saçları dökük güzel yüzlü bir insan idi. Alaca bir at üzerine binmişti. Ama şimdi onu göremiyorum" dedi. Ensarh ise; "Yâ Rasûlellah onu ben esir aldım" deyince Efendimiz ona; "Sus sesini çıkarma! Allah seni kerim bir melek ile desteklemiş" buyurdu. Biz Abdü'l Muttalİb oğullarından Abbas, Akîl ve Nevfel b. Hâris'i esir almıştık.91[69]
İshâk b. Selûl el-Mansûrî derki: Bize İsrail -Ebû İshâk eş-Şîrazhi-Ebû Ubeyd isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan:
- Bedir günü düşman gözümüze pek az gösterilmişti. Hatta yanı-başımda bulunan bir kardeşime, "yetmiş kadar varmı diyorsun?" dedim. O da "Ben yüz kadar tahmin ediyorum" dedi. Müşriklerden birini esir edip ona kaç kişi olduklarını sorduk da, "bin kişi" dedi, şeklinde haber verdiğini söyledi.92[70]
Süleyman b. el-Muğîra, sabit yolu ile Enes (r.a.)'ten Bedir günü Rasûlüllah (s.a.v.)'ın şöyle
91[69] İbni Ebî Şeybe Musannef 14/362 îmam Ahmed Müsned 1/117, 32; Taberî Tarih 2/(22; Beyhakî Delâil 3/63; Ebû Dâvûd Cihad 2665; Taberî Tefsîr 13/409; Taberânî Kebîr İ 0/181; Beyhakî Sünen-i Kübra 3/276; Hâkim 3/194; Beğavî Siinne 11/66.
92[70] Beyhakî Delâil 3/67; tbni Ebî Şeybe 14/374; İbni Sa'd Tabakât 2/21.
buyurduğunu rivayet eder:
"Eni yer ve gök kadar olan Cennete doğru yürüyünüz" Bunu duyan Umeyr b. el-Humâm el-Ensârî: "Yâ Rasûlellah! Onun genişliği yerle gökler kadar mı?" dedi. Efendimiz, "Evet" buyurunca "Bak, bak!!!" diye sevinç çığlığı attı. Peygamber (s.a.v.); "Senin bak, bak, diye sevinmeye ne sebeb oldu?" buyurunca da, "Hiç bir şey! Vallahi, Yâ Rasûlellah! Ancak Cennet ehlinden olma ümidi duydum da" deyince Allah Rasûlü: "Sen Cennet eh-lindensin," buyurdu. O da cebine koymuş olduğu birkaç kuru hurmayı aldı ve yemeye başladı. Sonra da, "Ben şu hurmaları yiyinceye kadar bile dünyada geçecek hayat -oraya biran önce kavuşmak için- çok uzun bir hayattır" deyip hurmanın kalanlarını fırlattı, attı. Sonra kalkıp çarpışmaya başlayarak şehid olana kadar savaştı.
Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.93[71]
Ömer b. Abdillah b. Urve, dedesi Urveden şöyle rivayet ediyor: - Bedir harbinde Rasûiüllah (s.a.v.) Muhacirlerin parolasını. "Ya benî Abdiirrahman" yaptı. Hazreclilerinkini de, "Yâ benî Abdillah"
yaptı. Evs'in parolasıda, "Yâ benî Ubeydillah" idi. Onların atlarını "Allah'ın atları" diye adlandırmıştı.94[72]
Abdurrahman b. el-Gasîl, Hamza b. Ebî Ûseyd aracılığı ile babasından Rasûlüllah (s.a.v.)'m Bedir günü saf olduklarında: "Size iyice yaklaşıpta etrafınızı çevirince onlara ok yağdırın. Oklarınızı boşa bitirmeyin" buyurdu. Hadisi Buharî naklediyor.95[73]
Bize Ebû Muhammed Abdü'l Halik b. Abdi's-Selâm ile amcasının kızı Sittü'lehl binti İbrahim el-Fakîh, -Şehde binti Ahmed- Hüseyin b. Talha- Ebû Ömer Abdi'l Vahit b. Mehdî -Hüseyin b. İsmail- Mahmud b. Hıdâş -Hüşeym- Ebû Haşim -Miclez- isnadıyla Kays b. Ubâd'ın şöyle dediğini haber vermiş: Ebû Zer (r.a.)'i yemin ederek şu iki (kâfir ve Müslüman) sınıf, Rab-leri(nin dini) hususunda birbiriyle husûmet eden iki düşman guruptur" (Hac; 19) âyetinin Bedir günü birbiriyle düello yapmak üzere meydana çıkan Hamza, Ali ve Ubeyde ile Utbe, Şeybe ve Velîd b. Utbe hakkında nazil olduğunu söylemiştir.
Bu hadisi Buharî Ya'kûb ed-Devrakî ve diğerlerinden rivayet ederken, Müslim de, Amr b. Zürara -Hüşeym- Ebû Hâşim Yahya b. Dînar er-Rummânî el-Vasitî -Ebû Miclez Lahık b. Humeyd es-Sedûsî el-Basrî isnadıyla rivayet etmiştir.
İşte Müslim'in bu hadisi bu şekilde rivayet etmesi, âli isnadı aramasından ve bu rivayeti bir başkasının da nakletmesi (veya bir konuya başka konuyu ilave etmesi)ndendir.96[74]
93[71] Müslim K.itabü'1 İmara 1899; Beyhakî Deiâil 3/69; Müsned 3/136; Hâkim Müstedrek 3/426; Bey. S. Kübra 9/43, 99.
94[72] Beyhakî Delâil 3/70: ibni Hîşam'da ise bu parolanın "Ehad ehad" olduğu, geçerken İbni Sa'd İse" Yâ Masûr Emît" diye kaydeder.
95[73] Buharî Meğazî 64/10; Müsned 3/498; İbni Ebî Şeybe 14/381; Hâkim Müstedrek 3/21; Abdürrezzak Musannef 5/178 Ebû Dâvûd 2663, 2664; Müsned 3/498; Beyh. S. Kübra 9/155 Delâil 3/70; Taberanî 19/272.
96[74] Buharî Meğazi 64/8. Tefsir 65 Sûre 22 bab. 3; Müslim 3033; Beyhakî Delâil 3/73.
Darakutnî meşhur eseri e/-//e/'inde; bu hadisin Buharî'den önce Ebû Miclez -Kays b. Ubâd yolu ile Hz. Ali'den "Kıyamet günü Allah'ın huzurunda ilk husumet etmek üzere diz çökecek olan benim" dediğini nakledip hemen orada Kays b. Ubade'nin "Ali, Hamza ve Ubeyde b. el-Hâris ile Utbe, Şeybe ve Velîd'in düello yaptıklarım bunun üzerine bu hac 19 âyeli indiğini söyleyerek, "İşte bu haber burada Kays'tan Öte geçmiyor. Yani haber munkatı'dır. Sonra Baharı bunu Osman -
(Hz. Ali ve Hz. Hamza ile birlikte Mübarezeye çıkan) Ubeyde (r.a.), Abdimenâf b. Kusay boyuna mensub olan Haris b. el Muttalib'in oğlu olup Muttalîbî diye nisbet alır. Annesi Sakîf kabilesinden idi. Peygamber (s.a.v.) Efendimizden on yaş daha büyük idi. Ubeyde (r.a.), Ebû Seleme b. Abdi'1-Esed ve Osman b. Maz'ûn (r.a.)'lar ile aynı vakitte Müslüman olmuştu.
O ve iki kardeşi Tufeyl b. el-Hâris ile Huseyn b. el-Hâris Mekke'den Medine'ye hicret etmişlerdi. Ubeyde b. el-Hâris (r.a.)'in Peygamber (s.a.v.)'in katında pek yüce bir değeri vardı. Orta boylu tatlı yüzlü biri idi. Yaralı olarak Bedir'den Medine'ye dönerken Safra mevkiine geldiklerinde, şehid olarak vefat etti.
Bedir günü Utbe b. Rabîa ile düelloya çıkan o idi. İkiside birbirine birer hamle yapmış, her ikiside birbirini yaralamışlardı. Nitekim bu bahis daha önce anlatılmıştı.
Bir sefere giderken Peygamberimiz, altmış kişilik bir Muhacir müfrezesi hazırlayıp, Ubeyde'yi (r.a.) onlara komutan yapmıştı. Peygamberimizin ilk edindiği sancak, Ebû Ubeyde'yi bu sefere yollarken ha-
zırlayıp verdiği sancak idi. Ebû Ubeyde ve arkadaşları yola çıkıp El-Merat denen (Hicazdaki) bir tepeceğin yanında Kureyşlilere rastlamış idi. Onların başında da Ebû Süfyan vardı. İşte İslâm tarihindeki ilk çatışma bu olmuş idi. Bu sözleri Muhammed b. İshâk söylemektedir.97[75]
İbni İshâk ve diğerleri Zührî aracılığıyla Abdullah b. Salebe b. Suayr'dan şöyle nakleder:
- Bedir günü harbi başlatan Ebû Cehil oldu. İki ordu karşı karşıya gelince Ebû Cehil; "Allah'ım! Bu Muhammed bizim akrabalık bağlarımızı kopardı. Bize bilinmeyen şeyler getirdi. Onu bu kuşluk vakti helak et!" diye dûa etti. [İşte bu sözler onun harbi başlatma isteği idi.] Ama kendisi öldürüldü. İşte bu konuda
"(Ey Kâfirler) Eğer fetih istiyorsanız, fetih size gelmiştir. Eğer vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer tekrar (düşmanlığa) dönerseniz bizde (Ona yardıma) döneriz. Sayısı kabarık olsa bile, sizin topluluğunuz sizden hiçbir (belayı) savamaz. Ve Allah kesinlikle mü'minlerle beraberdir (Enfal; 19) âyet-i celîlesi nazil oldu.98[76]
Muaz b. Muâz derki: Şu'be, Abdül Hamid [(b. Dinar- İbnü Kürdîd de denilir) ki kendisi Ziyâdı (diye anılan Irak Emîri Ziyâd'ın torunu) ile arkadaştır-]'in Enes b. Mâlik (r.a.)'i şöyle derken duyduğunu anlatır: Ebû Cehil:
Cerîr- Mansûr -Ebû Hâşİm- Ebû Miclez- Kays yolu ile Ebû Zer'den naklediyor. Böylece bu hadis te "Izırab" vardır iddiasını ortaya atar. Oysa Buharî Meğazi'de bu âyetin nüzul sebebini yine Kays yolu ile Hz. Ali'den de nakleder:
Darakutnî'nin bu itirazı haberi zayıf yapamaz sanıyorum. Zehebî'nin haberin sonunda kısaca "bu âli olan bir İbdâldir" sözü ile temas ettiği de bu olsa gerek. Zîra âlimler, hatta bizzat sahabe bir hadisi arkadaşlarından duyunca yetinmez onu ilk kaynağına sorarlardı. Hâkim "Ulumu'l hadis" adlı eserinin ilk bölümünde bunun sünnet olduğunu savunur ve bedevînin Peygamberimize gelerek "senin elçin şöyle şöyle söylediğini anlattı. Allah için bu doğru mu?" diye sorması üzerine Peygamberimizin "evet" demesini buna delil getirir. Ebû Kays bunu hem Alî'den hemde Ebû Zer'den duymuştur kî zaten ifade farkı var. Ondan bu haberi nakleden Ebû Miclez'de bir keresinde, ne Ali, ne Ebû Zer ve nede Ebû Kays'ı söylemeden direk kendi sözü gibi veriyor ki bu âlimler arasında bilinen meşhur bir meseledir.
97[75] Bu konu bu cildin baş tarafında geçmişti. Zehebî burada onu Ubeyde (r.a.)'ye tarif kasdı ile tekrarladı.
98[76] Beyhakî Delâil 3/74; İbni Ebî Şeybe 14/360; Taberî Tefsir 13/452; İbni Hişâm 2/311.
- Allah'ım! Eğer şu Muhammed senin katından hak olarak geldiyse bize gökten taş yağdır, veya yakıcı bir azab ver bize." diye dûa etti. Bunun üzerine:
"Sen onların içinde oldukça Allah onlara azab edecek değüdir. Ve istiğfar ederlerken de Allah onlara azab edecek değildir. Onlar Mescîd-i Haram'dan insanları menettikleri ve o mescidin mütevellileri olmadıkları halde Allah onlara niye azab etmesin. O -mescidin- velileri ancak takvahlardır. Fakat onların çoğu bunu bilmez." (Enfal; 34) âyeti indi.99[77]
Abdullah b. Salih, Muâviye b. Salih -Ali b. Ebî Talha yolu ile yaptığı rivayetle İbni Abbas (r.a.) "Allah onlara niye azab etmesin (Enfal; 34)" âyeti hakkında "Bu azab, Bedir günü kılıçla gelen azabdır" dediğini anlatır.100[78]
Yine yukarıdaki isnad ile:
"Hani Allah, size iki taifeden birinin sizin olacağını va'dedi-yordu. Siz ise Şevket (güç, kuvvet) sahibi olmayan (taife)'ın sizin olmasını istiyordunuz. Allah ise hakkı, kelimeleriyle gerçekleştirmek ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu" (Enfal; 7) âyeti hakkında İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini naklederler:
"Mekke kervanı, Şam'a gitmek üzere yola çıkmış idi. Bu haber Medine'deki ashab'a ulaşınca, kervana engel oimak için Rasûlüllah (s.a.v.) ile beraber yola düştüler. Peygamberimizin bu harekâtı Mekke'lilere ulaşınca, müthiş bir hızla kervanı sürdüler. Ve Rasûlüllah (s.a.v.)'ı geçtiler.
Allah onlara iki taifeden birini, ya kervanı, ya şehid olmayı onlara vadetmişti. Müslümanlara kervanı ele geçirmek daha hoş geliyordu. Çünkü kervan kuvvet yönünden -ordudan- çok hafif, ganimet bakımından da daha hazır bir şeydir.
Rasûlüllah (s.a.v.) Kureyşi engellemek için yola çıktı. Müslümanlar Kureyş'in yüzüne bakarak bu yürüyüşten hoşlanmıyorlardı. Rasûlüllah (s.a.v.) ile Müslümanlar bir yerde konakladılar. Müslümanların olduğu yer ile suyun arasında ufak kum yığınları vardı.
İşte burada Müslümanlara müthiş bir moral bozukluğu geldi. Şeyj tan onların kalblerine, ümitsizlik tohumları atıyor ve, "Siz kendinizin Allah'ın dostları olup, aranızda Allah'ın Peygamberi var" diye iddia ediyorsunuz. Halbuki müşrikler suyun başını tutarak size galib gelmiştir. Siz ise bu haldesiniz" diye vesvese veriyordu.
İşte tam bu sırada Allah (c.c.) onların üzerine muazzam bir yağmur indirdi. Müslümanlar sularım içip yıkandılar. Allah onlardan şeytan'ın vesvesesini giderdi. Allah yağmuru bir çisentiye çevirdi. Yani toprağın yüzünü ıslatıverecek kadar yağdı. Allah (c.c.) onlara bin melek ile yardım etti.
Şeytan ordusu ile geldi. İblis Müdlic oğullarından bir adam suretinde beraberinde bayrak ile geldi; şeytanda Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum suretinde gelip, müşriklere: "Sizin koruyucunuz benim, bugün sizi insanlardan yenebilecek birisi yoktur" dedi. "Orda harp vaziyeti alıp savaş safını dizin" Ebû
99[77] Buharı Tefsir 65/ Sûre no 8. bab 5; Müslim 2796; Beyhakî Delâil 3/75.
100[78] Beyhakî Delâil 3/76.
Cehil, "Allah'ım! Hakka layık olana yardım et!" diye dûa etti.
Rasûlüllah (s.a.v.) ellerini kaldırarak: "Yâ Rabbi! Eğer sen şu imanlı topluluğu helak edersen, yeryüzünde bir daha ibadet edilmeyeceksin" diyordu. Cebrail gelip Efendimize "bir avuç toprak al (ve onu yüzlerine at)" dedi. O da bir avuç toprağı alıp yüzlerine attı.
Bu toprak parçalarından orada bulunan Müşriklerden, gözüne, burun deliğine ve ağzına isabet etmeyen kimse kalmadı. Böylece yüz üstü geriye dönüp kaçmaya başladılar. Cebrail İblise doğru yöneldi. İblisin eli, Müşriklerden birinin elinde tutulu bir halde Cebrail'in geldiğini görünce elini çekip aveneleriyle beraber kaçmaya başladı. O adam "Yâ Sûrâka! Sen bizi koruyacağını söylemedinmiydi?" deyince "Ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben kesinlikle Allah'tan korkarım" dedi.101[79]
Yusuf b. el-Mâcişûn anlatıyor: Bize Salih b. İbrahim b. Abdirrahman b. Avf -Babası İbrahim aracılığıyla Dedesi Abdürrahmân b. Avf (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet ediyor: Ben Bedir harbi günü harb safı içinde idim. Sağıma ve Soluma bakındım; ne göreyim ben ensardan yaşları gayet küçük iki toy çocuğun arasında değimliyim. O esnada "Bu ikisinden daha güçlü kimselerin arasında olaydım" temennisinde bulundum.
Bu gençlerden birisi bana dürterek, "Amcacığım, sen Ebû Cehil'i bilirmisin?" dediler. "Evet tanırım, ama senin onunla ne işin var?" dedim. O gençte: "haber aldığıma göre o, Rasûlüllah'a sövüp sayarmış. Nefsim elinde olan zata yemin olsunki, eğer onu bir görecek olursam ikimizden daha acelesi olan ölmeden vücudumdan onun vücudu ayrılmayacak" dedi. Ben onun bu lafına hayret ettim. Derken ikinci genç de bana dürterek aynen ötekinin sözünü tekrarladı. Daha bu sorunun üzerinden hiç bir vakit geçmemiştiki gözüm insanlar arasında dolaşmakta olan Ebû Cehl'e takıldı. Ben gençlere: "Görüyormusunuz? İşte arayıp bana sorduğunuz adamınız," dedim. Onlarda kılıçlarını sıyırıp ona doğru fırlayıp Öldürünceye kadar Ebû Cehil'e kılıç vurdular. Sonra Efendimizin yanma gelip yaptıklarım haber verdiler. Rasûlüllah (s.a.v.) onlara "Onu hanginiz öldürdü?" diye sordu. Her ikiside; "Ben öldürdüm" dedi. Efendimiz, "peki, kılıçlarınızı sildinizmi?" buyuranca, "hayır!" dediler. Peygamber (s.a.v.)'de her iki kılıca baktı ve "Ona ikinizde vurup öldürmüşsünüz" buyurup, Ebû Ceh'lin harp ağırlıklarının Muaz b. Amr ve diğeri Muaz b. Afra'ya verilmesine hükmetti.
Bu müttefekun aleyh bir hadistir.102[80]
Zübeyr b. Muâviye, Süleyman et-Teymî isnadıyla Enes (r.a.)'den şöyle nakleder: Peygamber (s.a.v.)'in "Ebû CehiJ'in ne yaptığına, kim bakar gelir?" buyurdu. Ebû Cehl'e bakmak üzere Abdullah b. Mes'ûd kalkıp gitti ve Ebû Cehli Afran'm çocukları tarafından yaralanıp bayılmış bir halde buldu.
101[79] Taberî Tefsir Enfal Sûresi âyet 48. Cüz 10. Say 29; Beyhakî Delâil 3/78, 79.
Taberî bu haberi daha kısa verir. Ama her iki rivayette aynı zatlarındır. Bu haber sahih bir haber değildir. Bir kere kıssayı îbni Abbas'tan nakleden Ali b. Ebî Talha İbni Abbas (r.a.)'ı görmüş mü? Razî'nin El-Cerh ve't-Ta'dil'inde (6/188) bu zatın İbni Abbas'tan tefsiri dinlemediğini arada Mücahid varsada onu atlayarak İrsal yaptığını nakleder. Zehebi'de Mizan 5870 nolu tercemede bunu söyler. İmam Ahmed onun pekçok münker rivayeti olduğunu açıklar. Bu zat hicri 143'te vefat etmiştir.
Abdullah b. Salih'inde münker rivayetleri olduğunu yine Zehebî bildirir.
102[80] Buharî Humus 57/18; Müslim Cihad 1752; Hâkim 3/425; Tahavî Şerhû meâniü'i Asar 3/228; Beğavî Sünne 13/383; Bey. Delâil 3/85.
"Sen Ebû Cehilsin değilmi? diyerek sakalından kavradı. Ebû Cehil'de: "Öldürdüğünüz (ya da kendi
kavmi tarafından vurulan) bir adamın üzerinde öylemi.!!!" dedi. Bunu Buharî ve Müslim
nakletti.103[81]
İsmail b. Ebî Halil de, Kays yoluyla Abdullah b. Mesût'dan "Abdul b. Mes'ûd'un Ebû Cehl'e gelip, işte
Allah seni perişan etmiştir" deyince Ebû Cehil'in, "Sen öldürdüğünüz bir adamın üzerine mi çıkıyorsun?"
dediğini nakleder.
Bunu da Buharî nakleder.104[82]
Assam b. Ali anlatıyor: A'meş, Ebû İshâk-Ebû Ubeyde isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle
anlattığını nakleder:
"Ebû Cehil'in yanına vardım, yere serilmiş, üzerinde tolgası vardı. Beraberinde gayet kıymetli bir
kılıç bulunuyordu. Bendeki ise eski bir kılıçtı. Kılıcımla beynine beynine vuruyor ve Mekke'de iken
beynime vurarak yaptığı zulümleri hatırlıyordum. Vura vura kolumun canı kesildi. Kılıcım aldım. O
zaman başını kaldırdı ve, "Bu kere mağlubiyet kimin; bizim mi, sizin mi? Sen Mekke'deki bizim
çobanımız değilmisin?" dedi. Ben onu katledip sonra Nebî (s.a.v.)'ye geldim ve: "Yâ Rasûlellah, Ebû
Cehil'i öldürdüm" dedim. Bunu duyan Nebî (s.a.v.) Efendimiz:
"Kendisinden baş ka il ah olmayan Allah adına doğrumu söylüyorsun?" diyerek bana üç kere yemin
verdi.105[83] Sonra kalkıp benimle birlikte ölülerin yanma gelip, onlara beddua etti.106[84]
Buna yakın bir haber de, Süfyân-ı Sevrî tarafından Ebû İshâk es-Sûbeyî'den naklediliyor ki orada şu
bilgilerde yer alıyor:
"Rasûlüllah (s.a.v.) bana yemin verdi ve sonrada;
"Allahü Ekber. Sözünü doğru çıkaran, kuluna yardım eden, tekbaşına orduları hezimete uğratan
Allah'a hamd olsun. Haydi gidelim de onu bana. göster." buyurdu. Bende gidip Ebû Cehil'i Ona
gösterdim. Bunun üzerine (s.a.v.):
işte, bu ümmetin Fir'avn'u, şu herif idi" buyurdu.107[85]
Yine Ebû îshâk'dan yapılan bir rivayete göre, "Nebi (s.a.v.)'e Ebû Cehl'in öldürüldüğü haberi
103[81] Buharî Meğazî 63/8; Müslim 1800; Beyhakî Delâil 3/86; İbni Ebî Şeybe 14/373; Beyh. S. Kübra 9/92; Müsned 9/115, 129, 236.
104[82] Buharî, Meğazî 64/8. h. no 3961; Beyhakî Delâü 3/87.
105[83] Burada Dr. Tedmurî el yazma nüshasından biri olan Haydarabad nüshasından şu dipnotu
nakleder: "Rasûlüllah (s.a.v.)'ın İbni Mes'ûda üç kere yemin vermiş olmasının sebebi, her halde, Afran'ın İki oğlu daha önce gelip Ebû Cehil'i öldürdüklerini haber
vermiş olmaları, Rasûlüllah (s.a.v.)'ında Ebû Cehl'in üstündeki malzemelerin, onlara ait olduğunu hüküm vermesinden dolayıdır. Zehebî'nin kendi el yazısı ilede
böyle demektedir."
106[84] Ebû Ya'la Müsned 9/5263; Ebû Dâvûd'u-Tayalîsî 2344; İbni Hişam 2/278; Beyhakî Delâil 3/88; Ebû Dâvûd Cihad 2709 (daha kısa); Müsned 1/444; Beyhakî S.
Kübra 9/81, 82, 83. Bu hadisin isnadı zayıftır. Zîra Ravî Ebû Ubeyde, Abdullah b. Mes'ûd'un oğlu isede babasından hadis duymamıştır. Ancak aynı hadisi Buharî de
3961 noda, Kays, Tayaiîsİ'de Amr b. Meymûn, İbnİ Mes'ût'dan naklederler.
107[85] Müsned 1/403, 444; Taberanî M. Kebîr 9/82, 83; Beyhakî Delâil 3/88; İbni Ebî Şeybe bunu 14/373'te, İsrail, Ebû İshâk, Ebû Ubeyde İbni Mes'ût isnadıyla
verir.
ulaşınca Allah'a şükür secdesine kapanmış idi."108[86]
Vakîdî anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Afra'nm bu iki o-ğullanmn şehit düştükleri yere gelip:
"Allah Afra'nm çocuklarına rahmet etsin. Bu ümmetin fîr'avunu ve küfür liderlerinin başı olan Ebû
Cehl'in öldürülmesine iştirak etmişlerdi," buyurdu. Oradakilerden birisi de, "Peki Yâ Rasûlellah!
Onlarla birlikte Ebû Cehl'i öldürmeye katılan başka biri de mi vardı?" diye sorunca; "Melekler ve
İbni Mes'ûd'da katılmıştı" buyurdu.109[87]
Ebû Nüaym anlatıyor: Bize Seleme b. Raca, Benî Esed'den Şa'sâ i-simli bir hanımın şöyle dediğini
nakletti: Abdullah b. Ebî Evfâ'nın yanma girmiştim. Baktım kuşluk namazını iki rek'at olarak kıldı.
Onu gören hanımı, "Sen kuşluğu iki rek'at mı kılıyorsun!" deyince tbni Ebî Evfa; "Allah Rasûlü de
Mekke'nin fetih müjdesi geldiğinde bunu iki rek'at kıldığı gibi Ebû Cehl'in başı getirildiğinde de iki
rek'at olarak kılmış idi" dedi.110[88]
Mücâlid de Şa'bi'den naklediyor:
Adamın birisi Nebî (s.a.v.)'e, "Ben, Bedir'e geçerken uğramıştım. Orada bir adamın topraktan
çıktığım, bir başka adamında onun beynine bir sopa vurarak tekrar toprağa geri soktuğunu, sonra
adamın geri çıktığını ve bunun defalarca aynı şekilde tekrarlandığını gördüm" dedi. Rasûlüllah
(s.a.v.)'da: "O gördüğün kişi Ebû Cehil b. Hişâm idi. O -bu şekilde- Kıyamete kadar işkence
görecektir" buyurdu.111[89]
Buharî ve Müslim İbni Arube hadisinde Katâde'nin şöyle söylediğini rivayet ederler:
Bize Enes (r.a.) Ebû Talha (r.a.)'dan naklen haber verdi ki; Bedir günü Rasûlüllah (s.a.v.) Kureyş ileri
gelenlerinden, yirmi dört kişi hakkında emir verince oradaki pis, habis bir kuyuya atıldılar. O zamanki
arab adetine göre harpte galib gelen ordu harp meydanında üç gün eğleşirdi. Bedirde
üçüncü gün olunca Allah Rasûlü bineğinin hazırlanması talimatını verdi ve semer hayvana yüklenip
bağlandı.
Sonra Allah Rasûîü yürümeye başladı; ashabı da onu takib ediyordu. Ashab; "Rasûlüllah bir ihtiyacı
için gidiyor olsa gerek" diyorlardı. Nihayet bu kuyunun ağzına geldiğinde, oradakilere kendilerinin
ve babalarının adları ile "Yâ falan oğlu falan, yâ falan oğlu falan! Siz Allah ve Rasûlüne itaat
etseydiniz sizi ne kadar mutlu edecekdi. Zira biz Rabbimizin bize va'dettiği şeyin gerçekleştiğini
görmüş bulunuyoruz. Siz de Rabbinizin size va'dettiği şeylerin gerçek olduğunu görebildiniz mi?"
diye seslendi.
Orada bulunan Ömer (r.a.): "Yâ Rasûlellah! Ruhu olmayan bu cesetlerden konuşma olacak değil ya?
diye merakla sordu. Rasûlüllah (s.a.v.)'da: "Nefsim elinde olan zat'a yemin olsun ki, benim onlara
108[86] Beyhakî Delâi! 3/89. Yalnız bu haber mürseldir. Ebû İshâk sahabi değildir.
109[87] Vakıdî Meğazî 1/91; Beyhakî Delâil 3/88, 89.
110[88] Beyhakî Delâil 3/89.
111[89] İbni Ebî Şeybe 11/59'da Ebû Mûaviye, A'meş-Müslim isnadıyla verir. Beyhakî Delâil 3/90. Bu haber Mürseldir. Ebû'ş-Şeyh Tarîh-i İsfahan 3/290.
söylediğim şeyleri, siz onlardan daha iyi duyabilecek değilsiniz" buyurdu.
Katâde derki: Allah onlara, bir azar, bir aşağılama, bir intikam, bir hasret, bir pişmanlık olmak üzere, bu müşrikleri diriltip Rasûlüllah'ın sözünü onlara duyurmuştur.
Bu sahih bir haberdir.112[90]
Hişam'da babası Urve vasıtasıyla İbni Ömer (r.a.)'den; Rasûlüllah (s.a.v.), Bedir kuyusunun başında durdu ve "Onlar benim söylediklerim kesinlikle duyacaklardır." buyurdu dediğini nakledince Hz. Âişe (r.a.), "Allah Rasûlü kesinlikle bu şekilde söylememiştir. Ancak O;
"Onlar, benim onlara söylemiş olduğum şeylerin gerçek olduğunu anlayacaklardır" buyurmuştur. Çünkü onlar kendilerinin Cehennemdeki yerini hazırlamışlardır. Allah (c.c.) zaten kesinkes duyuramazsın" (Nemi âyet 80) ve
Sen Kabirlerde yatanlara duyurabilecek değilsin, sen zaten ancak bir uyarıcısın" (Fatır; 22,23) buyurmaktadır" dedi.
Bu hadisi Buharî rivayet ediyor.113[91]
Hz. Aişe'nin bu naklettiği şeyler, İbni Ömer ve diğer ashabın rivayetlerine aykırı değildir. Zira Müşriklerin bu "anlamları" aynı zamanda Efendimizin sözünü duymalarına engel teşkil etmez. Ama yukardaki âyette geçen "Sen duyuramazsın" cümlesinin anlamı tabiki hakikatin ta kendisidir. Bu hükme aykırı değildir. Zîra Allah(cc), Peygamber (s.a.v.) onlara hitab edince kuyudakileri, tıpkı Münker ve Nekir sualleri için diriltilenler kabilinden diriltmiş bulunmaktadır.
Amr b. Dinar'da Ata aracılığıyla İbni Abbas (r.a.)'tan (İbrahim Sûresi âyet 28)
"Allah'ın ni'metini küfürle değiştiren ve kavimlerini de helak çukuruna indirenlere bakmıyormu-sun" âyeti hakkında "bunlar Kureyş kafirleridir" dediğini "Kavimlerini de Bedir gününün ateşine indirdiklerini" söylediğini nakleder.
Bunu Buharî rivayet ediyor.114[92]
İsrail, Simâk -İkrime İsnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'un şöyle dediğini rivayet eder:
-Rasûlüllah (s.a.v.)'ın Bedir'de öldürülenlerin taşınması işiyle meşguliyeti tamam olunca kendisine, "Şimdi Ebû Süfyan'ın kervanına saldıralım, artık onu koruyacak bir şey kalmadı" denildi. Abbas (r.a.) o zaman esirler arasında bağlı bulunuyordu. Peygamberimize, "Senin böyle yapman uygun olmaz" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.)'da "ne için?" diye sorunca Abbas; "Çünkü Allah sana bu seferinde iki taifeden (her ikisini değil) sadece birini va'detmişti ve bu vadini de yerine getirmiştir" dedi.
Bu haberin isnadı sahihtir. Bu haberi Ca'fer b. Muhammed b. Şakir Ebû Nûaym yolu ile İsrail'den
112[90] Buharî Megazî 64/8. hadis no 3976; Müslim 2875; Nesâî 4/169; İbni Ebî Şeybe 14/379; Müsned 1/27, 3/104, 145, 182, 220, 263, 4/29; Taberânî Kebîr 10/198; Taberânî Sagîr 2/113; Beyhakî Deiâii 3/92.
113[91] Buharı Megazî 64/8 hadis no 3979; Müslim Cenaiz h. no 26; Müsned 2/31; Hâkim 2/401; İbni Ebî Şeybe (sadece İbni Ömer'in nakli 14) 277.
114[92] Buharî Meğazî 64/8; Beyhakî 3/95.
nakletmiştir.115[93]
Yunus b. Büheyr, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Hubeyb b. Abdirrahman haber verdi ki: Hubeyb b.
Adiy, Bedir harbinde yaralanmış ve yarası iyice açılmış idi. Rasûlüllah (s.a.v.) üzerine tükürüp
yaranın ağzını kapadı ve yara eski hali gibi iyileşiverdi.116[94]
Ahmet b. El-Ezher -Abdürrezzak- Ca'fer b. Süleyman Ebû Imrân el-Cüvenî yoluyla Enes ve
diğerlerinden şöyle nakleder:
- Umeyr b. Vehb el-Cü'mehî Bedir harbine katılmış idi ve henüz kâfirdi. Orada öldürülenler arasında
bulunuyordu. Adamın biri yanımdan geçerken kılıcını karnına saplayıp arkasından çıkmıştı. Gece
hava serinleyince ayılıp Mekke'ye kaçmış ve iyileşmişti.
Birgün SafVân b. Ümeyye ile buluşup oturduklarında Umeyr, "Eğer çoluk çocukla, şu borç belası
olmasaydı kesinkes Muhammed'i öldürürdüm" dedi. Safvan ona, "Onu nasıl öldürebileceksin?"
diye sorunca Ümeyr: "Ben çok kuvvetli ve yakalanmayacak kadar çevik bir adamım. Muhammed'e
saldırır vurup kaçarım ve dağlara tırmanırım, beni de yakalayamazlar" dedi.
Bunu duyan Safvân, "Senin çoluk çocuğun benimkilerin içinde bil, borcunun kefili de benim" dedi.
Umeyr bunu duyunca, kılıcını iyice bileyip ucunu da zehir sürdü. Yola çıkıp Medine'ye geldi.
Ömer (r.a.) Onu uzaktan görünce: "Kendinizi kollayın zira ben Umeyr'den korkarım zira o çok çevik
bir adamdır. Allah bilir ne se-beble geldi?" dedi. Böylece Müslümanlar Rasûlüllah (s.a.v.)'ın etrafını
çevirdiler.
Umeyr kılıcını kuşanmış olarak Nebî (s.a.v.)'nin yanına geldi ve "sabahın sıhhatli olsun" dedi. Nebi
(s.a.v.)'de ona "Yâ Umeyr! Seni buraya getiren sebeb ne?" buyurdu. O da "İhtiyaç" dedi. Efendimiz,
"Peki bu kılıca ne oluyor öyleyse?" deyince, Bedir harbi günü onu kuşanmıştım ne faydası ne de
başarısı oldu" dedi. Efendimizde; "Peki sen Hıcr-ı İsmail'de Safvân'la ne konuştun?" diyerek
söyleştiklerini kendisine anlatınca Umeyr; "Sen bize gökten gelen haberden bahsederdin, bizde
seni yalanlardık. Şimdi görüyorumki sen yeryüzünün haberlerini de biliyorsun. Eşhedü enlâilâhe
illallah, sen gerçekten Allah'ın Rasûlüsün. Anam babam sana feda olsun . Bana sendeki alemlerden
bir şeyler verki Mekke halkı da benim Müslüman olduğumu kesinlikle böylece bilmiş olsun" dedi.
Allah Rasûlü'de ona birşeyler verdi.
Ömer (r.a.) daha sonra derdi ki:
- Umeyr Medine'ye hınzırdan daha sapık olarak geldi ama, Mekke'ye dönerken bana, kendi öz
evladımdan daha sevimli hale gelmişti.117[95]
Yunus b. Bükeyr İbni İshâk'dan naklediyor:
- Bedir günü kılıcı elinde paramparça oluncaya kadar savaşan Ukâşe (r.a.) Peygamber Efendimize
115[93] Tirmizî Tefsîr h. no 3080; Beyhakî Delâil 3/96.
116[94] Beyhakî Delâif 3/98.
117[95] İbni Hişam 2/302. Bu kıssa önceden de geçmişti.
geldi. Efendimiz (s.a.v.) ona kuru bir sopa verdi ve "haydi sen bununla savaş!" buyurdu. Ukâşe bunu eline ahpta sallayınca sopa elinde, uzun ağızlı, sağlam yapılı beyaz çelikten bir kılıca dönüşüverdi. Ukâşe bu kılıçla savaşa devam etti. Nihayet Allah zaferi Peygamberine nasib etti. Bu kılıç uzun zaman Ukâşe'nin yanında kalıp Peygamberimizle birlikte nice savaşlara katıldı. Nihayet Ebû Bekir zamanında dinden dönme hareketi esnasındaki savaşta şehit olduğunda bu kılıç hâlâ Ukâşe'nin yanında bulunuyordu. Bu kılıcın adı "EI-Avn" idi.
İbni İshâk bu haberi bu şekilde senetsiz olarak rivayet etmektedir.118[96]
Vakidi ise bu hadiseyi Amr b. Osman el-Cahaşî'den babası aracılığıyla halasından nakleder. Halası derki:
- Ukkâşe b. Muhsin dediki; Bedir harbinde kılıcım kırılmıştı. Rasûlüllah (s.a.v.) bana bir sopa verdi. Birde ne göreyim o upuzun bir kılıç oluvermezmi. Ben de onunla çarpıştım.
Bu konuda Vakidî şöyle nakleder: Bana Üsâme b. Zeyd el-Leysî-Dâvûd b. Husayn aracılığıyla bir gurup insanın: "Seleme b. Eslem'in Bedir harbinde kılıcı kırılmıştır. Silahsız kalakaldı. Rasûlüllah ona elinde taşıdığı hurma dalından yapılma bir sopa verdi ve "Bununla vur! Buyurdu. Birden ağaç çok iyi bir kılıç oluverdi. Ebû Ubeyd köprüsü harbinde şehit oluncaya kadar bu kılıcı yanında taşıdı. 119[97]
Musa B. Ukbe'ye Göre Bedir Savaşı
"Mûsâ b. Ukbe 'nin Meğazî'si Megazî eserleri arasında en sıhhatli olanıdır."120[98]
İbrahim b. el-Münzîr el-Hizamî derki: Bana hem Mutarnf hem Ma'n hemde diğerlerinin anlattığına göre İmam Malik b. Enes, "Megazî" kitabları (veya rivayetleri) hakkında soru sorulunca, "sana salih insan Musa b. Ukbe'nin "MeğazTsini tavsiye ederim. Zîra o kitab, Meğazîlerin en doğrusudur" demiş.121[99]
Muhammed b. Fûleyh, Musa b. Ukbe'den İbni Şihab yolu ile.......
Yine İsmail b. Üveys'de İsmail b. İbrahim b. ukbe amcası Musa b. Ukbe'nin şöyle dediğini nakleder: (Buradaki metin İsmail'in amcası Musa b. Ukbe'den naklettiği metindir.)
- Allah Rasûlü, İbnü'l-Hadramî'nin öldürülüşünden sonra iki ay kadar eğleşti. Sonra Ebû Süfyan b. Harb Kureyş'e ait mal taşıyan bir kervan ile birlikte Şam'dan Mekke'ye doğru hareket etti. Beraberinde Kureyş kabilesinin her oymağından yetmiş tane süvarî de mevcuttu. İçlerinde, Mahrame b. Nevfel ile Amr b. el-Âs'da vardı.
118[96] İbni Hişam 3/278; Uyumû'l Eser 1/262; Siyer-i A'lamın-Nübelaî 1/308; Beyhakî Delâil
119[97] Vakidî Meğazî İ/93; Beyhakî Delâii 3/99. vs Vakidî Megazî 1/93, 94; Beyhakî Delâii 3/99.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/58-94
120[98] Mûsâ b. Ukbe ve Meğazî'sine dair, birinci cildin mukaddimesinde izahımız geçmişti.
121[99] Beyhakî Deİâil 3/101.
Bunlar Şam'a ticaret için giden Mekke'nin tüccar sınıfıydı. Bu kere beraberlerinde Mekke halkının nerdeyse bütün hazineleri vardı. Denildiğine göre kervanda tam bin tane de deve vardı. Kureyşliîer -ellerinde avuçlarında neleri varsa- bir okka değerinde bile parası varsa ticaret için bunu Ebû Süfyan'la Şam'a göndermişlerdi. Sadece Huveytib b. Abdi'luzza birşey göndermemiş ve bu yüzden Bedir yolculuğundan geri kalarak savaşta bulunmamıştı.
Bu durumlar Peygamber (s.a.v.) ile ashabına anlatılmıştı. Bundan Önce, harb iki taraf arasında -bir onda bir bunda- kalırdı. Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.), Adiy b. Ebî'z-Za'bâ ile Besbes b. Amr'ı gözetleyici olarak kervana yolladı.
Onlar, yola çıkıp Cüheyne kabilesinden bir boy'un bulunduğu yere geldiler. Burası deniz kıyısına yakın bir yerdi. Onlara Kureyş kervanı hakkında bilgi sordular. Onlarda kervan hakkında ki bildiklerini anlattılar. Onlarda geri dönüp durumu Allah Rasûlüne bildirdiler. Böylece Müslümanlar Kureyş'in kervanım engellemek için harekete geçtiler. Bu olay Ramazan ayı içinde olmuştu.
Ebû Süfyan, Müslümanlar'in saldıracağı korkusu ile Cüheyne'lilerin yanına geldi ve Müslümanlar'in gelip gelmediğim sordu. Onlarda, gidip geri dönen iki binekli olduğunu, kervanı sorduklarını anlattılar. Bunu duyan Ebû Süfyan, "onların bineklerinin gübrelerinden bir parça alıp bir bakın dedi. Adamları deve dışkısından getirip onu ezdiler. İçinden hurma çekirdeği çıkınca Ebû Süfyan: "İşte bu Medine'lilerin hayvanlarına verdiği yemdir" diye bağırdı.
Sonra sür'atle Mekke'ye doğru yola çıktı. Ğıfar oğullarından Damdam b. Amr denen adamı da önden Kureyş'e göndererek "derhal bizi karşılamak için yola çıkın, kervanı Muhammed ve ashabından koruyun" diye haber saldı.
Atike bin. Abdil'l Muttalib, Dam'dam'ın Mekke'ye gelişinden önce bir rüya görmüş [ve bu rüyasını anlatmış idi. Kendisi Peygamber (s.a.v.)'in halası olup Mekke'de oturuyordu. Gördüğü rüyadan kendisi de korkmuş ve kardeşi Abbas b. Abdi'I Muttalib'e aynı gece haber salmış idi. Abbas gelince, "Ben bu gece bir rüya gördüm ve korkuya kapıldım. Hatta bu rüyadan anladığım kadar senin kavmiyin helak olacağindanda korkuyorum" dedi. "Ne gördün?" deyince, "Bu rüyayı kimseye anlatmayacağına dair bana söz verde öyle... Zîra Kureyş bu rüyayı bir duyacak olursa bize eziyet ettikleri gibi hoşumuza gitmeyecek sözleri de bize zorla duyururlar," dedi.
Abbas da söz verince dedi ki: "Rüyamda binekli bir adamın hayvanının üzerinde Mekke'nin yukarısından olanca sesiyle "Ey Gudür oğulları! İki ya da üç gece içinde yola çıkın!" diye bağırarak geldiğini gördüm. Sonra bağırarak hayvanının üzerinde Ka'be'ye girdi. Orada da üç kere bağırdı. Kadın, erkek, çoluk çocuk ona doğru geldiler. Müthiş bir panik içindeydiler. Sonra birden bire adamı yine bineğinin üzerinde Ka'be'nin damında üç kere bağırırken gördüm. "Yâ Âli ğudur, yâ Âli fucûr! iki üç gün içinde yola çıkın!" diyordu. Sonra birden bire adamı Ebû Kubeys dağı üzerinde görüyorum. Orada da "Yâ Âli ğudur. Yâ Âli fucûr" diye bağırıyordu. Öyle ki iki Ahşeb dağı arasında kalan herkes onu duydu.
Sonra adam, oradaki koskoca bir kayaya doğru yürüdü. Kayayı yerinden söküp Mekke halkı üzerine fırlattı. Kaya büyük bir gürültüyle aşağıya doğru yuvarlanmaya başladı. Dağın dibine inince kaya parçalandı. Ben bu kaya parçalarından her birinin, bir Mekke'linin evine girdiğini girmedik yer
bırakmadığını gördüm. Bu yüzden senin kavmiyin basma birşey gelecek diye korktum.
Abbas'ta rüyayı duyunca ürperdi. Sonra Atike'nin yanından çıkarak gitti. Gecenin sonuna doğru Velîd b. Utbe b. Rabî'a'ya rastlayıp -eskiden beri çok samimi oldukları için- Atike'nin rüyasınla ona anlatıp "ama bu rüyayı sakın kimseye anlatma" diye tenbihte bulundu. Velîd'de bu rüyayı babası Utbe'ye anlattı. Utbe hemen kardeşi Şeybe'ye anlattı, derken bu rüya dilden dile dolaşıp hemen Ebû Cehl'in kulağına ulaştı. Mekke'de rüyayı duymayan kalmadı.
Sabahleyin Abbas tavaf yapmak üzere Ka'be'ye gitti. Mescid-i Haram'a girince orada bir gurub adamın arasında Ebû Cehil, Rabi'a'mn oğulları Utbe ve Şeybe, Ümeyye, Übey b. Halef, Zem'a b. el-Esved ve Ebû'l Buhterî ile karşılaştı, onlar birbirleriyle konuşuyorlardı. Abbas'ı görünce Ebû Cehil, "Yâ Ebe'l Fazl! Tavafını tamamlayınca biraz yanımıza gelsen" diye seslendi.
Abbas tavafını bitirince gelip yanlarına oturdu. Ebû Cehil atılıp; "Atike'nin gördüğü rüya da neyin nesi?" dedi. Abbas'ta, "Atike bir şey görmüş değil" dedi. Ebû Cehil, "Bire Haşimoğulları erkeklerin söylediği yalana kani oldunuz, şimdi de bize Haşimoğulları kadınlarının yalanlarını mı getiriyorsunuz.? Sizinle biz yarış atlarına benziyoruz. Oldum olası şeref yarışını biz kazandık. Şimdi kervan başbaşa berabere kalınca siz, "bizde peygamber var" deyip çıktınız. Artık geriye söyleyecek sözünüz kalmayınca "bizde kadın peygamber de var" deyip çıktınız." diye sataşıp, Abbas'a şiddetle hakaret etti. Ebû Cehil devamla:
Atike'nin iddiasına göre bu binekli adam "iki yada üçgün içinde yola çıkın" diyormuş. Bu üçgün geçince Kureyş sizin yalanınızı anlamış olacak. İşte o zaman biz defterimize; "Siz, Arab toplumu içinde kadın ve erkeği en yalancı olanlarsınız" diye, sicilinizi işleyeceğiz.
Ey Kusay'ın torunları (Haşimîler), Ka'be hizmetinden olan Ka'be örtüsü örtmenin, hacıları sulamanın, Nedve meclisinde bulunmanın, topluca hac yemeği vermenin, bayrak tutmanın faziletlerini elden çı~ karıpta şimdi bize karşı övünebilecek, kendinizden bir peygamber mi getiriyorsunuz, dedi.
Buna karşılık Abbas'ta; "Sen susacakmısm! Yalancılık sana ve senin ailene ait bir özellik." dedi. Orada bulunanlar durumu yatıştırmak için, "Yâ Ebû'l Fazl! Sen cahil biri değilsin, yalancı da değilsin," dediler.
Abbas, Atike'nin rüyasını yaydığı için çok bela ve işkenceye maruz kaldı. Atike'nin rüyasından üç gece sonra, Ebû Süfyan'ın imdat için önden gönderdiği adamları geldiler. Bu Damdam b. Amr el-Ğıfârî idi. Bu adam bağırarak:
Ey Galib b. Fihr oğullan! Harbe koşun! Muhammed ile Medine halkı Ebû Süfyan'ın önünü kesmek için yola çıkmışlar. Kervanınızı koruyunuz, dedi. Bunu duyan Kureyşliler müthiş bir sarsıntı geçirerek Atike'nin rüyasının gerçekleşeceği korkusuna düştüler.
Abbas'ta: Siz şöyle şöyle iddia edip, Atike'yi yalanlamıştınız, dedi. Kureyş böylece her şeye (güçlüye ve zayıfa) söz dinletmeye kalkıştı.]122[100]
122[100] Parantez arasını Zehebİ atlamış biz bu kısmı Heyhakî'nin rivayetinden terceme ettik.
Ebû Cehil, "Muhammed şimdi de Nahle'de elde ettiği gibi kervanı yine alacağmımı soruyor? Yakında, Kervanımızı koruyabiliyormuyuz koruyamıyormuyuz anlayacak" dedi.
Kureyş, dokuz yüz elli kişilik savaşçı ile yola çıktı. Yüz tane at getirdiler. Gitmek istemeyenlerin de yakasını bırakmadılar. Abbas b. Abdi'l Muttalib, Nevfel b. el-Hâris, Talib b. Ebî Taîib ve kardeşi Akîl b. Ebî Talib'i zorla getirip Cuhfe'ye kadar geldiler. Orada bir yatsı vakti, sularını içip su ihtiyaçlarını gidermek için konakladılar.
Aralarında Muttalib b. Abdi-menâf oğullarından Cüheym b. es-Salt b. Mahrame el-Muttalîbî denen birisi vardı. Bu Cüheym, yatmak için başını yere koyar koymaz uyumuş, sonra birden bire irkilerek uyanmış ve yanındakilere: "Şu başucuma az önce dikilen süvariyi gördünüz mü?" diye sormuş yanındakilerde; "hayır! Sen delisin galiba" demişlerdi. O zaman o da, "bu süvari başucuma dikilip, "Ebû Cehil öldü, Utbe öldü, Şeybe öldü, Zem'a, Ebû'l Bahterî ve Umeyye b. Halef öldü,11 diyerek bir sürü adamın adını saydı," dedi. Arkadaşları da, "şeytan seninle oynamış" dediler.
Bu herifin sözü Ebû Cehil'e ulaştırılınca kızıp; "Haşim oğullarının yalanına şimdi birde Muttalib oğullarının yalanımmı eklediniz, yarın kimin öldürüleceğini göreceksiniz" dedi.
Allah Rasûlü Şam'dan, Ebû Süfyan idaresinde Mekke'ye doğru gelmekte olan kervanı yakalamak üzere harekete geçti. Bedre doğru giderken, Dinar oğulları Cılga'smdan123[101] yol aldı. Geri dönerken ise "Seniyyetü'l Veda" üzerinden dönmüştü. Üçyüz on üç kişi ile yola çıkmıştı. Ashabından çoğu -harp gayesi olmadığı için- bu seferden geri kalıp durumun ne göstereceğini beklemekteydiler. Allah'ın İslâm dinine ilk izzet verdiği vak'a bu Bedir seferi olmuştu.
Medine'ye gelişinin on sekizinci ayı başlarında bir Ramazan içinde yola çıkmıştı. Beraberinde Müslümanlar vardı ve sadece kervanı ele geçirmek istiyorlardı. Müslümanlar binek yönünden hiçde güçlü değildi. Onlar sadece su çeken develere nöbetleşerek biniyorlardı.
Rasûlüllah'ın nevbet arkadaşı, Ali b. Ebî Talib ile Hamza'nın anlaşmalısı Mersed b. Ebî Mersed el-Ğanevî idi. Üç kişiye ancak tek deve düşüyordu.
Yola devam edip Ravha yakınlarında "Irkı Zubye" denen yere kadar geldiklerinde Tihame tarafından gelen bir adam rastladı. Ona Ebû Süfyan'ı sorduklarında, "Ona dair bir bilgim yok" dedi. Ona; "Allah Rasûlüne varda selam ver" dediler. O, "İçinizde Rasûlüllah'damı var?" dedi. Ashab, "evet" diyerek Efendimizi gösterdiler. Adam Efendimize, "Sen Allah'ın Peygamberimisin?" dedi. "Evet" buyurunca adam da, "Eğer sen Peygambersen, şu devemin karnındaki yavrunun ne olduğunu söyle" dedi. Bunu duyan Seleme b. Selâme b. Vakş el-Ensarî müthiş öfkelendi ve, "ne olacak sen deven ile zina ettin de senden gebe kaldı" dedi. Fakat Rasûlüllah Seleme'nin bu kaba lafını hiç hoşlanmayıp yüzünü ondan çevirdi.
Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) yoluna devam edip gitti. Ne haber ulaşıyor ve nede Kureyşten bir kimseye rastlıyordu. Rasûlü Ekrem, "Nereye doğru gittiğimizi, nerde olduğumuzu bana bir bilen bulun" buyurunca Ebû Bekir, "Yâ Rasûlellah, bu arazinin coğrafyasını en iyi bilen benim, bize Adiy b. Ebî-z
123[101] Cılga, öz Türkçe bir kelime olap hâlâ Toroslarda canlı olarak kullanılır. Dağlarda esas yol olmayıp, yabanî hayvanların geçmesiyle veya avcıların belirlemesiyle ancak tek kişinin geçebileceği "dar yol" demektir.
Zağbâ! Kervanın falanca vadide olduğunu bildirmişti" dedi. Allah "bana fikrinizi söyleyin" deyince," Ömer (r.a.)'de: "Yâ Rasûlellah! İşte onlar Kureyşliler olsa gerek, vallahi onlar öyle bir toplumki, Allah kendilerine İzzet verdiği günden bu yana hiçbir zaman zelil olmamış, kâfir olalıdan beride Müslüman olmadılar. Vallahi kesinlikle seninle harbedecekler, buna hazır ol!" dedi.
Bunun üzerine Allah Rasûlü tekrar, "bana görüşlerinizi bildirir" buyurdu.
Mikdâd b. Amr Biz Mûsâ (a.s.)'ın kavmi gibi sana "Sen ve Rabbin gidip çarpışın, biz şurada oturacağız" demeyeceğiz. Lakin biz, "sen ve Rabbin gidip çarpışın bizde sizi takib edeceğiz" diyoruz" dedi. Allah Rasûlü yine, "bana görüşlerinizi söyleyin" buyurdu.
Sa'd b. Muâz (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'in herkesle istişare etmek istediğini görünce Rasûlü Ekrem'in, belkide kendisi ile yola çıkmayacakları ve kendi arzu ettiği hedefe birlikte yönelmek istemeyecekleri korkusu ile Medine ensarını bu şekilde konuşturup fikirlerini aldığını zannederek; "Yâ Rasûlellah! Herhalde sen Ensarın seninle birlikte bu işi paylaşmayacakları, böyle bir şeyin kendilerine ait bir vazife olmadığı kanaatini taşıdıklarından çekmiyorsun. Ve Ensarın Mek-kelileri sadece evlerinde, evlatları ve hanımları ile oturup uzaktan düşman saydıkları kanaatindesin. Ben Ensar adına konuşup onlar namına bu duruma cevap vereceğim:
- Sen nereye dilersen hayvanını oraya sor, dilediğin iplerini ula (akrabalık bağl kur), dilediğin kadar malımızdan al, bizede dilediğin kadarını ver. Senin bizden aldığın mal, bize bıraktığından daha se-vimlidir. Vallahi sen Yemendeki "Berk-i Ğımâd"a kadar gitsen kesinlikle bizde seninle geliyoruz, dedi. Sa'd bu sözü söyleyince Allah Rasûlü (s.a.v.):
- Haydi Allah c.c 'nün adıyla yürüyün! Zira bana Kureyş'in katledileceği yer gösterildi, buyurarak Bedre doğru yürüdü.
Ebû Süfyan biraz dinlenip develerni topladı ve Sahil yolunu tuttu. Böylece Bedir'de kıstırılmaktan kurtulduğunu anlayınca Kureyşlilere "geriye dönün, kervan kurtuldu, siz savaşa değil kervanı korumaya gelmiştiniz" diye haber saldı. Haber Kureyş'e Cuhfe'de ulaşmıştı. Ebû Cehil, "Vallahi Bedre gidip orada eğleşmeden geriye dönmeyeceğiz. Orada bizimle gelen Arablarla yemek yiyeceğiz. Böylece hiçbir Arab bizimle savaşa cesaret edemeyecek" dedi. Bu durum el-Ahnes b. Şarîk'ın hoşuna gitmedi ve geriye dönmeyi tavsiye etti. Lakin Kureyş
onu dinlemeyip diretti. Kendilerini cahiliyye böbürlenmesi aldatmıştı. Ahnes durumu Zühre oğullarına anlatınca onlar dinleyip geri döndü. Bu yüzden Benî Zühre'den Bedir harbine katılan hiç kimse olmadı. Haşim oğullarıda bunlarla geri dönmek istediysede Ebû Cehil onlara engel oldu ve "Vallahi bu gurup biz dönmeden geri dönemez" dedi.
Yatsı vakti Allah Rasûlü Bedr'in bir ucunda konakladı. Sonra Ali b. Ebî Talib, Zübeyr b. el-Avvâm ve Benî Saideli Besbes ile bir gurubu haber almak için yolladı, ve: "Şu Bedir'in yanındaki çalılığa kadar gidin. Zira ben bu çalılığın arkasındaki kuyuda hayrı bulacağınızı ümit ediyorum" buyurdu. Onlarda kılıçların kuşanıp gittiler. Oraya varınca Kureyşe su taşıyan sucularla kuyu başında karşılaştılar. Orada iki delikanlıyı yakalayarak Kervan hakkında sorguladılar. Diğerleri kaçıp kurtuldu. Ama bunlar Kureyş'ten bahsettiler. Bunun üzerine onları döğdüler. Onları Peygambere getirdiler. Nebi (s.a.v.)
çadırında idi. Ashab bu iki kaleyi Ebû Süfyan'm adamları sanıp habire kervanı soruyor, onlarda Kureyş'i anlatıp kimlerin harbe geldiğini kimlerin yönettiğini söylüyorlardı. Ashab ise kervan haberi almak istediği için Kureyş haberi hoşlarına gitmiyordu.
O esnada Rasûl-ü Ekrem ayakta namazda olup, konuşulanları işitiyor ve iki köleye yapılan muameleyi görüyordu. Köleler sopayı yeyince, tıpkı Kur'an'daki Enfal suresi 42'ci âyetinde haber verildiği gibi haber verip, "Evet, İşte Ebû Süfyan ve kervan şurada" diyorlardı. Böyle deyince dövülmüyorlar, ama Kureyş geldi deyince "yalan" diyerek sopa yiyorlardı.
[Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) arkadaşlarının bu iki köleye yaptıklarını görünce selam verip namazım bitirdi ve: "Bunlar size ne haber veriyorlar?" diye sordu. "Kureyşlilerin geldiğini söylüyorlar" dediler. Nebi (s.a.v.): "bunlar doğru söylüyorlar, vallahi siz onlar doğruyu söyleyince dövüyor, yalan söylediklerinde serbest bırakıyorsunuz. Kureyş, kervanlarını korumak ve sizede korku verebilmek için yola çıktı." buyurdu, sonrada bu iki köleyi çağırıp onları sorguladı. Onlar Kureyş'ten haber verip, "ama bizim Ebû Süfyan ve kervan hakkında bir bilgimiz yok" dediler. Nebî (s.a.v.) onlara:
"Onlar kaç kişiler?" diye sordu. "Bilmiyoruz ama vallahi pek çoklar" diye cevap verdiler.
Ravilerin iddialarına göre Allah Rasûlü onlara;
"Onlara dün kim yemek verdi?" diye sorunca, "Kureyşten falanca" diye adını verdiler. Efendimiz
"Onlara kaç deve kesti?" buyurdu. Onlar'da, "on tane deve kesti" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): Peki onlara evelki gün kim yemek yaptı?" buyuranca, Kureyşten bir başka adamın ismini verdiler. "Peki o kaç deve kesmişti?" diye sorunca onlar; "dokuz" dediler. Denildiğine göre bunu duyan Allah Rasûlü; "öyleyse topluluk dokuzyüz ile bin kişi arasında olsalar gerek" buyurdu. Bir gün on, bir gün dokuz kesmelerini göz önüne alarak, bu sayıya ulaşmıştı.
Denildiğine göre ilk yüz Kureyş'liye, Mekke'den çıktıklarında Ebû Cehil yemek vermiş. "Mer" denen yerde on deve kesmişti. Sonra Umeyye b. Halef, Usfan'da dokuz deve kesti. Kudeyd'e geldiklerinde Süheyl b. Amr on deve kesti.
Oradan Deniz tarafında bulunan kuyulara doğru gittiler ve orada bir gün eğleştiler. Şeybe onlara dokuz deve kesti. Cuhfe'ye geldiklerinde Utbe b. Rabî'a on deve kesti. Sonra Ebvâ'ya geldiler. Orada Haccac'm oğullan Nübeyh ve Münebbih -bir görüşe göre Abbas- on deve kesti.
Sonra Âmir b. Nevfel dokuz tane kesti. Bedir kuyularına geldiklerindede Ebû'l Bahterî on deve kesti. Yine orada Mikyes el-Cümahî dokuz tane kesti. Sonra Harb meşguliyeti olunca hazır azıklardan yediler.
Rasûlüllah (s.a.v.) orada konaklayınca; "Harb için nerede konaklamamız gerektiği hususunda bana görüşlerinizi bildirin!" buyurdu.]
Ensar'dan Hubâb b. el-Münzir es-Selemî ayağa kalkıp, "Yâ Rasûlellah, ben Bedir mıntıkasını da, su kuyularını da en iyi bilen biriyim. Eğer uygun görürseniz bu kuyuların içerisinde benim iyi bildiğim suyu hem tatlı hem bol olan bir kuyu var, onun yanına gidip konaklayalım. Oraya Kureyşten önce varalım ve diğer kuyuların içini taş ve kumla dolduralım" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) da:
Haydi harekete geçin. Zîra Allah (c.c.) kesinlikle size iki taifeden biri(nin sizin olacağı)m va'detmiştir" buyurdu.
İşte bu sırada şeytanın vesvesesiyle insanların kalbine bir korku düştü.
Müslümanlar Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte bir an önce suya ulaşmak için harekete geçerken, Müşriklerde suya daha önce ulaşmak için acele ettiler.
O gece Allah (c.c.) o mıntıkaya bir yağmur yağdırdı ki, bu yağmur, müşrikler üzerine adeta bir tufan gibi bela olup, yol almalarına engel olurken, Müslümanlara ise toprağın ve kumun üzerini ıslatıvererek, kardan ince bir çisenti halinde rahmete dönüşmüş ve Müslümanlar gece yarısı suyun başına müşriklerden önce ulaşmışlardı. Müslümanlar hemen kuyuya inip onu genişletip etrafına büyük bir havuz yaparak su ile doldurdular. Böylece çok su elde ettiler. Sonra civardaki diğer kuyuları kapattılar.
[Rasûlüllah (s.a.v.): "İnşaallah yarın onların yere serileceği meydan burası olacaktır." buyurdu. İşte Allah (c.c.) bu konuda; Enfal suresi 11 rci âyeti olan
"Allah kendi katından, bir emniyet olmak üzere sizi hafif bir uyku ile bürüyüp, sizi temizlemek, şeytanın verdiği vesveseyi kaldırmak, kalblerinizi bağlamak ve zafer için ayaklarınıza sebat vermek için, sizin üzerinize gökten yağmur indiriyordu." âyeti nazil olmuştu.]
Denilirki; Rasûlüllah (s.a.v.)'ın beraberinde sadece iki at vardı. Birine Mus'ab b. Umeyr, diğerine Sa'd b. Hayseme biniyor, sonra nöbet değişip sıra birine Zübeyr b. Avvam'a diğerine Mikdâd'a geliyordu.
Sonra Rasûlüllah (s.a.v.), ashabını havuzun etrafında harb için saf bağlattı. Denildiğine göre, Müşrikler uzaktan görününce Rasûlüllah
"Allah'ım! İşte Kureyş! Böbürlenerek, kibirlenerek, sana düşmanlık ederek, Peygamberini yalanlayarak geliyor" buyurdu. Ebû Bekr'in koluna yapışarak
"Allah'ım! Ben, söz verdiğin zaferi istiyorum" diyordu. Ebû Bekir'de; "Müjdele Yâ Rasûlellah! Nefsim elinde olan Zata yemin olsun ki, Allah va'dini gerçekleştirecek, sana verdiği sözü tutacaktır" dedi.
İşte o anda Müslümanlar'da Allah'tan zafer ve yardım istediler. Allah (c.c.) de Peygamber'inin ve inananların duasını kabul etti.
Müşrikler'de gelip harbe hazırlandılar. Beraberlerinde, Suraka b. Cu'şum el-Müdlicî suretine bürünen şeytan da vardı. Müşriklere, "Benim arkam sıra Kinâne oğulları da size yardıma geliyor, artık sizi bu gün yenebilecek kimse yoktur" diyordu. [Allah (c.c.) burada:
"(Ey iman edenler) sakın, yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah'ın yolundan sapıttırmak için uğraşanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır." (Enfal; 47) âyeti ile bundan sonraki âyetler gelir. Müşriklerin içerisinde olup îslâm olduklarını söyleyip Müşrikler tarafından zorla harbe getirilen bir gurup insan orada Muhammed (s.a.v.) ile arkadaşlarının sayısının azlığını görünce "yahu meğer bunları dinleri aldatmış" deyiverip imandan
döndüler. İşte Allah bunlar hakkında: (Enfal; 49)
Hani Münafıklarla, kalblerinde -iman- hastalığı bulunanlar; "bunları dinleri aldattı" diyorlardı. Kim Allah'a tevekkül ederse, -bilsinki- Allah kesinlikle izzet sahibi ve hakimdir" âyetini indirdi.
Hâkim b. Hizam kalkıp Utbe b. Rabî'a'mn yanma geldi ve ona: "Yaşadığın müddetçe Kureyşin lideri olmak ister misin?" dedi. Utbe "evet yapacağım, ne imiş bu?" dedi. Hakîm'de, "öyleyse insanlar arasında korumaya alacağım, İbnü'l Hadramî'nin kan bedelini karşılayacağını ve Muhammed'in bu kervandan ele geçirebileceği şeyleri de ödeyeceğini ilan et. Çünkü bunlar Muhammed'den, bu kervan ve İbnü'l Hadramî'nin fidyesi dışında istedikleri birşey yok." dedi.
Bunu duyan Utbe, "Evet, evet, bunları yaptım gitti. Ne güzel söyledin! Haydi sen kendi aşiretine git ve benim bunları ödeyeceğimi, söyle" dedi. Hâkim'de kalkıp Kureyş eşrafı arasında bu sözleri yaymaya başladı.
Utbe, kendisine ait bir deveye bindi ve Müşrik safları arasında dolaşıp onlara: "Yâ Kavm, benim sözümü dinleyin de şu Muhammed'i bırakın. Eğer O yalancı ise, bırakın onu başka Araplar öldürüp, bu cürmü onlar üstlensin. Çünkü onlar arasında sizinle çok yakın akraba olan kimseler var. Hem Onu siz öldürecek olursanız, daima biriniz kardeşinin, oğlunun, yeğeninin yada amca oğlunun katili ile yüz yüze geleceksiniz. İşte bu durum kin ve öfke meydana getirecektir. Eğer bu adam Kıral ise, siz kardeşinizin mülkünde olmuş olursunuz. Eğer o, Peygamber ise, Peygamberi öldüremeyeceksiniz ve birde bu yüzden sövülüp sayılacaksınız. Hem kendinizden kaç kişi öldürülmüşse o kadarda onlardan adam öldürmeden onları yenemeyeceksiniz. Hem yenilginin onların olup, sizin yeneceğinize güvenim de yok. Siz beni dinleyin! Sizin Müslümanlardan, îbnü'l Hadramînin kan bedeli ile önce ele geçirdikleri kervanınızın geri verilmesi dışında bir isteğiniz yok. Bunları da ben ödemeye söz veriyorum," dedi.
Onun bu konuşması Ebû Cehl'i kıskandırdı ve Allah'a yemin ederek onun dediğini reddedip burada çarpışacağını söyledi. O zaman Müşriklerin lideri Utbe b. Rabî'a idi.
Ebû Cehil öldürülenin kardeşi olan İbnü'l Hadramiye geldi ve: "Şu Utbe'ye bak! İnsanları gevşetmeye uğraşıyor. Kardeşiyin kan bedelini ödeyeceğini söylüyor. Sen bunu kabul etmekten utanmıyacak-mısmız?" dedi.
Ardından Kureyş'lilere: "Utbe, kesinlikle sizin bu adama ve berabe-rindekilere yardım edeceğinizi anlamış durumda. Hem onlar arasında Utbe'nin oğlu ve amca çocukları var. Bu herif sizin salahınızı istemiyor." diyerek Utbeye döndü ve: "Senin korkudan ciğerin şişmiş" deyip kadınlara da daha önce Müslümanların öldürdüğü Amr b. el-Hadrami'ye ağıt tutmalarını emretti. Kadınlar hep birden, "Vâh Amr, vâh Amr; diye bağırıp çağırarak insanları harbe kızıştırdılar.
Bir takım adamlar kalkıp, Kureyşe böyle bir şeyin ar ve utanç olacağını, rezillik ve rüsvaylık olduğunu öne sürdüler. Böylece Kureyş harbe katılma kararı alarak harp safı bağladı.
(Söylendiğine göre Nebî (s.a.v.) Utbe'ye bakarak, "Eğer şu kavmin içinde hayır varsa, o da şu kızıl devenin sahibindedir, eğer onu dinlerlerse kurtulurlar" buyurmuştu.)
Utbe, Ebû Cehl'in sözüne kızıp, "bu gün kimin ciğeri şişeceğini sende görecek ve hangi teklif doğruymuş o zaman anlayacaksın" dedi.
Kureyş, harp düzenini tamamlayınca Umeyr b. Vehb'e "Git de Muhammed ile ashabının kaç kişi olduğunu bir tahmin et de gel" dediler. Umeyr atına binip Rasûlüllah ve ashabın etrafını dolaşıp geldi ve, "onların üç yüzden biraz fazla veya biraz az olduğunu sanıyorum. Sanırım yetmiş kadarda develeri var. Lakin beni biraz bekleyin de, onlara imdad geliyormu, yada gizli bir takviye güçleri varını? bakıp geleyim," deyip onların etrafında dolaştı. Kureyşte onunla birlikte süvarilerini yolladılar. Bunlar Müslümanların etrafında dolaşıp geri geldiler ve "ne imdad geliyor nede gizli takviye gücü var. Onlar kesilmiş deve yiyeceği, yenmiş sayılan yemekten ibaret bir gurup" dediler.
Umeyr'e, "haydi Kureyş'in arasına dalda onları harbe kızıştır" dediler. Umeyr saflara dalıp yüz tane atlı süvari getirdi.
Rasûlüllah (s.a.v.) yaslanmış ve ashabına; "Ben izin vermedikçe çarpışmayın" buyurdu. Sonra kendisini hafif bir uyku bürüdü. Ashab birbirine bakmaya başladı. Ebû Bekir (r.a.): "Yâ Rasûlellah! Kureyş iyice yaklaştı, nerdeyse bizi ele geçirecek" deyince Allah Rasûlü uyandı, Allah(cc) Ona Müşrikleri az göstermişti. Müslümanları da kâfirlere az göstermişti. Hatta onlar Müslümanları yakalayıvereceği kanaatine kapıldılar.
Eğer Ona onların sayısını çok gösterseydi, dağılıp harp konusunda ihtilafa düşeceklerdi. Nitekim Allah Kur'an'da bunu böyle açıklamıştı. Rasûlüllah ve ashabında sadece iki at vardı. Birisi Ebû Mersed eî-Ganevîye diğeri de Mikdâd b. Amr'a aitti.
Rasûlü Ekrem ashabının arasında durup: "bu gün şehid olana Allah'ın Cenneti vacib kıldığını" haber verip nasihat etti.
O sırada hamur yoğurmakta olan Umeyr b. Hümâm (r.a.) Rasûlüllah'ın sözünü duyunca ayağa kalktı ve: "Yâ Rasûlellah! Eğer şehid olursam bana Cennet var mı?" dedi. Nebî (s.a.v.); "evet" buyu-runca orada Allah düşmanlarına saldırıp şehid oldu. Harpte öldürülen ilk şehid o olmuştu.
Sonra Müşriklerden El-Esved b. Abdi'l Esed el~Mahzûmî, ilahlarına yemin ederek mutlaka Muhammed'in yaptığı havuzdan su içip sonrada onu yıkacağını söyleyerek havuza doğru saldırdı. Havuza yaklaşınca Hz. Hamza (r.a.) onun önüne geçip kılıcı ile ayağına vurup kesti. Buna rağmen sürünerek kendini havuzun içine attı. Havuzun bir kenarı yıkıldı. Hamza (r.a.) atılıp onu orada öldürdü.
El-Esved öldürülünce, Utbe b. Rabî'a Ebû Cehil'in söylediği şeyleri hatırlayıp, cahiliyye hamiyeti ile devesinden inerek; "benimle ikili düello yapabilecek biri varmı?" diye bağırdı ve "vallahi Ebû Cehil şimdi hangimizin daha korkak ve daha alçak olduğunu anlayacak" dedi. Kardeşi Şeybe ile oğlu Velîd'de gelip ona katıldı. Onlarda, düello etmek için adam istediler.
Onların isteğine Ensar'dan üç kişi ileri atıldı. Nebî (s.a.v.) Ensarlıların ortaya çıkmasından dolayı biraz utanır gibi oldu. Çünkü bu savaş Müslümanların kafirlerle ilk çarpişmasıydı. Allah Rasûlü de onlarla beraberdi. Peygamberimiz bu cesareti gösterenlerin kendi amcaoğullan (yani Muhacirler) olmasını arzu ediyordu. Bunun için onlara; "Siz safınıza dönün. Onlara karşı amcaoğulları kalksın"
dedi. Bunun üzerine Hz. Hamza, Hz. Ali ve Hz. Ubeyde b. Haris b. el-Muttalib meydana çıktılar. Hamza Utbe ile, Ubeyde Şeybe ile, Ali'de Velîd ile düelloya girişti. Hamza hemen Utbe'yi kılıçtan geçirdi. Ubeyde Şeybeyi öldürdü, Ali de Velîd'i öldürdü. Şeybe bir kılıç darbesiyle Ubeyde'nin ayağını kesmişti. Onu tehlikeli durumdan Hamza ile Ali kurtardı. Ubeyde Bedir'den dönüşte Safrâ'da öldü.
Bu hususta Utbe'nin kızı Hind şu şiirleri söyledi:
1- Ey gözlerim!, gözyaşlarımı pınar gibi cömertçe akıt, akıt hiç dönüp gelmeyecek olan, Hmdif lakablı "Leylâ binti Hulvan" in en hayırlılarına ağla.
2- Onu bir kuşluk zamanı, kendi kavmi olan Haşimoğulları ile Muttaliboğullari yardımlaşmaya çağırmıştı.
3- Ona önce kılıçlarının acısını tattırdılar, vurulduktan sonra da, ona tekrar tekrar yediriyorlar.
İşte Hind b. Âtike; "Eğer bir gün gücüm yeterse kesinlikle Hamza'nın ciğerim yiyeceğim" diye yemin etmişti. Bu üç kişi iki ordunun çarpışmaya başlamasından önce öldürülmüşlerdi. Müslümanlar o gün harbin gelip çattığını görünce Allah'a yüksek sesle yalvararak zafer dilediler. Allah Rasûlü ellerini Allah'a açarak Onun söz verdiği şeyin gerçekleşmesini ve zafer vermesini isteyerek:
"Allah'ım! Bu imanlı topluluğa bunlar galib gelirse, şirk yayılıp, senin dinin ayakta kalmayacaktır" diyordu. Ebû Bekir'de, "Yâ Rasûlellah! Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Allah sana kesinlikle zafer verecek ve yüzünü ak çıkartacaktır" diyordu. Allah (c.c.) meleklerden bir orduyu düşmana karşı destek olarak yolladı. Allah Rasûlü de;
"Müjde ya Ebû Bekir! Allah zaferini indirdi. Zîra ben Cibril (a.s.)'i başını sarmış, sema ile yer yüzü arasında bir atı sürüp gelirken gördüm. Yere inince üzerine bindi. Sonra bana bir saat görünmedi. Sonra geri geldiğinde yan taraflarını tozlanmış olarak gördüm" buyurdu.
Ebû Cehilde, "Allah'ım! Şu iki dinden hangisi hayırlıysa ona yardım et. Allah'ım! Bizim dinimiz daha eski, Muhammed'in diniyse daha yeni" diyordu. Şeytan Melekleri görünce ökçesi üzerine geri dönüp kaçtı ve avanesine yardım sözünden de vazgeçti.
Allah (c.c.) Meleklerine vahyederek, kendi emrini bildirdi, kendi zatının onlarla olduğunu söyleyip, Allah Rasûlüne ve Mü'minlere yardım etmelerini emretti.
Allah Rasûlü (s.a.v.) bir avuç çakıl alıp onu müşriklerin yüzlerine fırlattı. Allah (c.c.) bu taşlara muazzam bir güç verdi ve Müşriklerden gözüne çakıl kaçmayan kimse kalmadı. Müslümanlar, onları Allah(cc) ve meleklerin yardımıyla öldürmeye başladı. Melekler onları öldürüp esir alıyordu. Müşrik gurublannın hepside yüzlerini ovuşturmakla meşgullerdi, gözlerindeki tozu nerede çıkarıp onu iyileştireceklerini bilemiyorlardı.
Harb başlamadan önce Allah Rasûlü Müslümanlara, "Eğer galib gelecek olursanız, Abbas'ı, Akîl'i, Nevfel b. el-Haris'i ve Ebû'l Buhteri'yi diğerlerinin arasında bulunca öldürmeyeceksiniz" buyur-muştu.
Harb esnasında Rasülüllah (s.a.v.)'ın Öldürülmesini yasakladığı kimselerde diğer Müşriklerle beraber esir alınmış idi. Sadece Ebû'l-Bahteri hariç kaldı. Zîra o esir olmayı reddetmiş idi. Kendisine "eğer esir olmayı kabul ederse, Rasûlüllah'm kendisinin öldürülmesini yasakladığı" haber verildiysede o bunu reddetmişti.
Bir kısım alimler Ebû'l Buhteri'yi öldürenin Ebû'l-Yûsr olduğunu söylerken ekseri alimlerde bunu reddedip "Onu öldürenin el-Mücezzir olduğunu söylerler. Kimine görede Ebu Dâvûd el-Mazînî öldürmüş ve kılıcını soyup almıştı. Bu kılıcı, onun çocukları dinde iken, Ebûl-Bahteri'nin çocuklarından biri onlardan satın almıştır. Mücedler bu konuda şu beyitleri söylüyor:
Buhteri'ye rastlarsan, ona yetim kalacakların haberini ver. Bir o kadarım da benim oğlumu müjdele. ülmın bela olduğunu sanıyorum. Kargımı vurur ve ikiye biçerim. Sen Mücedlerin korktuğunu asla göremezsin.
Rivayete göre, Mücedlere beni esir alma diye yemin vermiş. O da "eğer esir olmayı kabul edersen Allah Rasûlü öldürülmeni yasakladı" demiş isede, Ebû'l Buhterî bunu reddedip kılıca sarılmış. Ensarh da ona saldırıp kılıcını iki gö'ksti arasına saplamış ve üzerine çullanıp öldürmüş.
Rasûlüllah (s.a.v.) harb sonrası ölülerin yanlarına gelip durmuş ve içlerinde Ebû Cehil olup olmadığını aramışsada onu bulamamıştı. Bu hal Peygamberin yüzünde bile belli oluyordu. Efendimiz;
"Allah'ım! Şu ümmetin fir'avununa karşı beni aciz bırakma" diye yalvardı. Bunun üzerine insanlar onu aramaya koyuldu.
İbni Mes'ûd Ebû Cehl'i yere serilmiş bir halde buldu. Onun olduğu yer ile harp meydanı arasında fazla bir mesafe yoktu. Ebû Cehil demir zırhlara bürünmüş, kılıcını bacağının altına koymuş, vücudunda yara bere görünmezsede, hiç bir organının da kıpırdamaya takati kalmamış, gözlerini yere dikmiş duruyordu.
Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) onu bu halde görünce, öldürmek için etrafında dolandı. Ama onun kendine ansızın saldıracağından korkuyordu. Zîra Ebû Cehil demir zırh içinde idi. Ebû Cehli hareketsiz görünce, onun yaralandığım sanıp kılıcı ile vurmak istediysede, kılıcın demiri kesemeyeceği için bir faydası olmayacağı endişesine kapılıp, onun arka tarafından geldi. Onun kılıcının kabzesinden yakalayıp çekti.
O hâlâ musibete duçar olmuş bir vaziyetteydi. Abdullah, Ebû Cehl'in tolgasını arkaya bağlayan peçeyi kafasından çıkardı ve kılıçla boynuna vurdu. Başı Önüne düştü. O da Ebû Cehl'in üzerindeki harp malzemelerini aldı. Ebu Cehil'e bakınca, onda herhangi bir yaranın olmadığım, sadece boğazında, ellerinde ve omuzlarında değnek izi gibi bir morartı gördü. Nebî (s.a.v.)'ye gelip olayı anlattı. Nebî (s.a.v.) de:
"Bu Meleklerin sopa izi idi" buyurduktan sonra "Allah'ım! Bana verdiğin sözü gerçekleştirdin" dedi.
Kureyş mağlup ve bozguna uğramış halde Mekke'ye döndü. Onların hezimet haberini Mekke'ye ilk ulaştıran, Hasan b. Gayiân'ın dedesi el-Haysûmân el-Ka'bî olmuştu. İnsanlar Ka'be'nin yanma
toplanıp ona durumu ve gidenleri soruyorlardı. Ama Kureyş eşrafından kim sorulursa, onun öldüğü haberini veriyordu.
O sırada bir gurub insanla Hıcr-i İsmail'de oturmakta olan Safvân b. Ümeyye: "Vallahi bu adamın hiçbir şeye aklı erdiği yok. Bunun kalbî korkudan uçmuş gitmiş. Bu herife birde beni sorun bakayım, sanıyorum benimde Öldüğümü söyleyecek" dedi. Onlarda Haysuman'a, "peki Safvân b. Ümeyye hakkında bir bilgin varını?" dediler. O da: "tabî, işte o şurada Hıcır'da oturuyor, ama ben onun babası Ümeyye b. Halefin öldürüldüğünü gördüm" dedi.
Sonra Kureyş'in hezimeti peşpeşe geldi. Allah (c.c.) Peygamberine ve Müslümanlara zafer nasib etmiş, Bedir hadisesiyle müşriklerin ve münafıkların kibirli boyunlarını zelil etmişti. Artık Medine'de Bedir vak'ası karşısında boynunu bükmeyen ne bir tek yahudî ve ne de münafık kalmıştı.
İşte Bedir günü (Fürkan günü) ayırım günü olmuş, Allah şirk ile îmanın arasını o gün ayırmıştı.
Bu olaydan sonra Yahudiler: "Kesinlikle anladık ki, sıfatını Tevratta bulduğumuz Peygamber budur. Vallahi bu günden sonra harb için bir bayrak kaldırmaya görsün, kesinlikle galib gelecektir" dediler.
Mekke halkı ölüleri için her evde bir ay "yas" ilan ettiler. Kadınlar başlarındaki örtüleri parçalarlar, ölen bir adamın devesi veya atı getirilip kadınların arasında durdurulur, kadınlar da onun etrafında ağıt yakarlar, sonra bunu bir örtüyle örterek, sokaklara çıkıp ağıt yakarlardı.
Müslümanlar1 in aldığı esirler arasında Ukbe b. Ebî Muayt dışında asılarak öldürülen olmamıştı. Onu'da Amr b. Avf oğullarının kardeşi olan Asım b. Ebî Sabit b. Ebî'l Eklah öldürmüştür. Ukbe onun kendine doğru geldiğini görünce Kureyşlilerden yardım dileyerek: "Ey Kureyşliler! Bunların arasında neden sadece ben öldürülüyorum?" dedi. Allah Rasûlü'de:
"Sen Allah'a ve Peygamberine olan düşmanlığın sebebiyle öldürüleceksin" buyurup, öldürüldü.
Sonra Allah Rasûlü Kureyş Müşriklerinin ölülerinin temizlenme emrini verdi. Onlarda oradaki bir kör kuyuya dolduruldular. Peygamber onlara la'net okuyup, ayakta durarak tek tek isimlerini söyleyerek onlara hitab etti. İçlerinde sadece Ümeyye b. Halef yoktu. Çünkü o çok şişman bir adam olup ölüsüde iyice şişmişti. Onu getirip aynı yere atmak istedilersede cesedi parçalaniverdi. Rasûlüllah (s.a.v.); "Onu olduğu yerde bırakın" buyurdu. Olduğu yere gömüldü. Peygamber (s.a.v.) onlara lanet ederek, "Rabbinizin size va'dettiği şeyi hak olarak bulabildiniz mi?" diye soruyordu.
Musa b. Ukbe, Nafı yolu ile Abdullah b. Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır:
- Ashab'dan bir kısmı, "Yâ Rasûlellah! Sen ölmüş olan insanlara da hitabmı ediyorsun?" deyince Nebî (s.a.v.): "Benim onlara söylediğimi siz onlardan daha iyi duyamazsınız" buyurdu.
Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) "Seniyyetü'l Veda' " üzerinden Medine'ye döndü.
Bu konuda, daha sonra Kur'andaki Enfal Sûresi indi. Allah orada, Rasûlüllah'ın Bedre hareket etmesinden hoşnud olmadıkları halde, bu çıkışta Allah'ın kendilerine nasıl bir ni'met bahşettiğini hatırlatarak, şöyle buyuruyordu:
5- Nitekim, Mü'minlerden bir kısmı hoşlanmadıkları halde, Rabbin seni bir hak uğruna evinden
çıkarmıştı.
6- Seninle hak hususunda -açıklanmış olduğu halde- sanki göre göre ölüme sevk ediliyorlarmış gibi mücadele ediyorlar.
7- Hani Allah, iki guruptan birini, sizin olacak diye va'dedi-yordu. Siz ise -harp bakımından- gücü olmayan (kervan) in sizin olmasını istiyordunuz, Allah ise kelimeleriyle Hakkı gerçekleştirmek ve kâfirlerin kökünü kesmek istiyor.
8- Günahkârlar istemesede -Allah- Hakkı gerçekleştireceği Bâtıl'ida ibtal edeceği için -böyle irade etmiş- idi. (Enfal; 5, 6, 7, 8)
Sonra Musa b. Ukbe, bu sûreden Bedir harbi esnasında ve sonra i-nenleri -şöyle- anlatıyor:
Allah Peygamberinin ve Mü'minlerin duasını kabul ettiğini beyanla:
9- Zaman Rabbinizden yardım ve zafer istiyordunuz o da "ben peşpeşe bin melekle yardım ediyorum" diyerek duanızı kabul etmişti.
10- Allah bunu sadece size bir müjde ve kalbleriniz tatmin olsun
diye böyle yaptı. Zafer yalnız Allah katından olur. Allah izzet ve hüküm sahibidir.
Allah bu gelecek iki âyeti, Kureyş'in yaklaşmakta olduğu haberi geldiği anda meydana gelebilecek moral bozukluğunu gidermek üzere, kendi katından bir rahmet olarak indirdiği uykuyu anlatarak şöyle buyurur:
Hani size kendi katından bir emniyet olarak, size hafif bir uyku veriyor, gökten, kendisi ile te-mizlenebilmeniz ve şeytanın vesvesesini sizden kaldırması ve kalblerinizi sebata bağlaması ve ayaklarınızın -kumda- sağlam basması için üzerinize -hafif bir- yağmur yağdırıyordu.
Rabbin Meleklere, "kesinlikle ben sizinleyim, derhal Mü'minlere sebat verin. Yakında küfredenlerin kalbine korku atacağım, haydi vurun onların boyunlarına, vurun onların el ve ayak uçlarına" diye vahyetmişti.
Şu gelecek âyetle, ondan sonraki âyet, Allah bilir ya kâfirlerin katledilmesi ve Rasûlüllah'ın yüzlerine attığı çakıl hususunda indi:
Onları siz Öldürmediniz, lâkin onları -esasen- Allah Öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, lâkin Allah attı. Mü'minlere kendi katından güzel bir imtihanla onları mübtelâ etmek için -böyle yaptı.- Allah işiten ve görendir.
18- İşte bu böyledir. Allah kesinlikle kâfîrlerin hilelerini gevşetendir.
Onların fetih istemeleri ve Mü'minlerin duası hakkında da şu âyet indi:
Ey kâfir]er) Eğer zafer istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Eğer (küfrün galip gelme isteğinden) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer yine (eski küfrünüzde inatla Allah ordusu ile harbe) dönerseniz, bizde döneriz. Kalabalık olsa bile sizin gurubunuz size hiçbir şekilde fayda veremez. Ve
Allah kesinlikle Mü'minlerle beraberdir." (Enfal; 19)
Sonra Allah (c.c.) Enfal Süresindeki şu yedi âyetini indirdi:
20- Ey iman edenler, Allah" ve Peygamber'ine itaat edin, durup duruyorken sakın ondan yüz çevirmeyin
21- Duymadıkları halde "duyduk" diyenler gibi de olmayın.
22- Hayvanatın Allah katında e. şerlisi, kesinlikle aklını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.
23- Eğer Allah onlarda bi hayır olacağını bilseydi elbette onlara (da) duyururdu. (Hakkı Onlara duyursa bile, onlar (daima haktan) yüz çevirenler olara! yine döner giderlerdi.
24- Ey îman edenler! Sîzi Hayata ereceğiniz bir şeye davet e-dince, Allah ve Rasûlüne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kesinlikle kişi ile kalbi arasına girer. Ve sizler mutlaka Ona haşrolunacaksınız.
25- Sizden sadece zulmedenlere isabet etme(yip herkese isabet eyle)yen bir fitneden korkun! Bilinki Allah azabı şiddetli olandır.
26- Hatırlayınki, o vakit siz pek az olarak yeryüzünde zayıflar idiniz, İnsanların sizi kapmasından korkuyordunuz da, Allah sizi barındırdı, yardımıyla güçlendirdi ve size en temiz şeylerden rızıklar verdi, Tâki şükredesiniz.
Allah Bedir'de bulundukları yer hakkında da şu âyeti indirdi:
42- 0 zaman giz vadinin (Medine'ye) yakın bir tarafında, onlarda uzak tarafında, kervan da daha aşağınızda idi. Sözleşmiş olsaydınız (böyle bir araya gelemez) kesinlikle buluşma yeri hakkında ihtilaf ederdiniz. Lâkin işlemesi gerçekleşmiş bir emri icra etmek için. (böyle yaptı), Böylece helak olan kimse bir delille helak olsun, diri kalanda bir delil ile sağ kalsın. Allah şüphesiz işiten ve bilendir.
Hani Allah onları sana rüyanda az gösteriyordu. Eğer onları sana çok gösterseydi. Elbette darmadağın olacaktınız ve iş hakkında ihtilaf edecektiniz. Lakin Allah size selâmet verdi(de kurtuldunuz.) Çünkü Allah göğüslerde bulunanı bilendir.
Onların muzzam saydıkları konuda da, Allah şunu indirdi;
45- Ey îman edenier! Bir müfrezeye denk gelince sebat edin. Allah'ı açıkça zikredin ki, felah ümidiniz olsun.
46- Allah'a ve Rasûlüne itaat edin, sakın çekişmeyin, sonra darmadağın olup rüzgârınız (heybetiniz) gider. Sabredin! Şüphesiz Allah sabredenlerledir.
47- Sakın!, çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak ve Allah'ın yolundan insanları menederek yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır.
48- O vakit şeytan, onların amellerini süsleyip (kendilerine güzel göstermiş) ve; "bugün insanlardan sizi yenebilecek kimse yoktur. Bende sizin destekçinizim" demişti. İki ordu, karşı karşıya gelip
birbirine görününce, gerisin geriye kaçıp, "ben sizlerden uzağım. Zîra ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Ben Allah'tan korkarım" deyiverdi. Allah'ın cezası çok çetindir. Allah Yarım imanlıların, -kâfirlerin çokluğunu görünce-dönekliğini de haber verdi.
49- O zaman münafıklarla, kalblerinde maraz bulunanlar "şu Müslümanları dinleri yanılttı" dediler. Kim Allah'a tevekkül ederse Allah kesinlikle aziz ve hakîm'dir.
Allah Müşriklerin öldürülmesi hususunda şu dokuz âyeti indirdi.
50- Melekleri, gözlerine ve yanlarına vura vura, kâfirleri öldürürken bir göreydin!
51- Bu (ceza) sizin kendi ellerinizle önceden gönderdiğiniz azabdır. Ve Allah kesinlikle kullarına zul-medici değildir.
52- Tıpkı Fir'avn ailesi ve ondan öncekilerin halleri gibi. Allah'ın âyetleri sebebiyle kâfir oldular da, Allah onları günahları sebebiyle kıskıvrak yakalamıştır. Zîra Allah en büyük kuvvet sahibi ve cezası pek yaman olandır.
53- işte bu şudur: Allah kesinlikle bir kavme ihsan ettiği ni'nıeti değiştirecek değildir. Şüphesiz Allah gerçekten işiten ve bilendir.
54- Tıpkı Fir'avn hanedanı ve onlardan evvelkiler gibi. Hani onlar Rablerinin âyetlerini yalanladılar, bizde onları günahları yüzünden helak ettik, Fir'avn hanedanını da suda boğduk. Hepsi zalimlerdi.
55- Ajiah katında hayvanların en şerlisi, şüphesiz kâfir olanlardır. Onlar îman etmezler.
56- Onlar kendilerinden ahit aldığın kimselerdir. Sonra onlar her defasında âhiretlerini bozarlar; onlar sakınmayanlardır.
57- Ama bunları harbde yakalayacak olursan, bunlarla, onların arkasında olan kimseleri ürküt. Olaki ibret alırlar.
58- Ama bir kavmin hainlik yapacağından korkarsan (anlaşmanı iki taraf arasında) eşit olarak onlara (geri) at. Allah hainleri sevmez.
Allah bu âyetlerde de Mü'minlerden bazılarının esir alma olayından pişmanlık duymalarını ayıplayarak şöyle buyurur:
67- Hiç bir Peygamberin, yeryüzünde (küfre) ağır basmadıkça esirler edinmesi (diye birşey) olmamıştır. Siz dünyanın geçici malını istiyordunuz. Allah ise âhireti istiyor. Allah aziz ve hakîm'dir.
Sonra Allah (c.c), daha önceleri diğer ümmetlere haram olan harp ganimetini, peygamberin nefsine ve Mü'minlere helâl kıldı. Allah bilir bu mevzuda Peygamber (s.a.v.)'in,
"Ganimet bizden önce kimseye helal değildi. Allah onu bize helâl kıldı" buyurduğu nakledilir.124[102] Ganimetin helâl edilmesi hususunda Allah (c.c.) şu âyetleri indirdi:
124[102] Suyuti bunu Dürru'l Mensûr'unda nakleder 3/204. Ancak hadisin aynına yakın ifadesi Müslim Cihad h. no 32'de; Müsned 2/318'de; Tirmizî 3085'te; İbni Hibban 1668 (Mevarid no) de Beyhakî Ş. Kübra 6/290'da ve İbni Abdi'l Beıfin Temhidinde 6/457 geçer.
68- Eğer Allah'tan, (af konusunda ezelde) bir kitab geçmemiş olsaydı, aldığınız (fidye) sebebiyle büyük bir azab size dokunacaktı.
69- İmdi ganimet olarak aldıklarınızdan helâl ve temiz olarak yiyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah ğafûr ve rahîm'dir.
Esirlerden bir kısmı, "Yâ Rasûlellah! Bizler daha önceden îman etmiş kimselerdik. Ancak biz buraya zorla getirildik. Bizden serbest kalmamız için şimdi niye fidye isteniyor?" dedi de Allah(cc) o zaman;
70- Ey Nebî! Elinizde bulunan esirlere: "Eğer Allah kalbinizde bir hayır olduğunu bilirse, size, sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah Ğafûr ve Rahîm'dir.
Ben (Zehebi), Musa b. Ukbe'nin bu rivayetinden daha önceki bahislerde parça parça sahih hadislerde geçen şeyleri burada tekrar etmeyip kısalttım ve önde geçenlerle yetindim.125[103]
Bu hadiseyi Musa b, Ukbe'nin naklettiğine yakın bir ifade ile İbni Lehî'a'da Esved kanalıyla Urve'den nakleder: Orada buradakine nisbetle az bir ilave vardır.126[104] Ebû Dâvûd el-Mazinî, Ebû'l Bahterî'nin öldürülmesi konusuna hiç temas etmemektedir.127[105]
Bedir'de Şehit Olan Ve Öldürülenler
Yine İbni Lehî'a ile Mûsâ b. Ukbe derlerki:
Bedir'de Öldürülen Müslüman sayısı; altı kişi Kureyş'ten, sekiz kişi Ensar'dandır. Müşriklerden ise kırk dokuz kişi öldürülmüş, otuzdokuz kişi de esir alınmıştır.128[106]
İbni îshak derki:
Kureyş'ten dört muhacir, Ensar'dan da yedi kişi şehid edildi. Müşriklerden ise kırk küsur kişi katledildi, kırkdördü esir alındı.129[107]
Zûhrî de, Urve'nin; "Müşrikler müthiş bir bozguna uğrayıp, yetmişten fazla kâfir katledildiği gibi bir o kadarı da esir alındı" dediğini
rivayet eder.130[108]
Urve'nin bu rivayetinin en doğru rivayet olduğuna Sanıh-ı Buhârî'deki Berâe b. Azib (r.a.)'in hadisi şahittir. Berâe; "Unut günü Allah Rasûlü okçuların başına Abdullah b. Cübeyr (r.a.)'i ta'yin etmişti.
125[103] Biz bütünlüğü bozmamak için Beyhakî'nin Delâii'inden bu rivayetin tamamını verdim. M. Can. Bu rivayet için bak. Beyhakî Delâil 3/101, 119; Urve Meğazî sayfa 135, 145.
126[104] Urve Meğazî 146; Beyh. Delâil 3/120.
127[105] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/95-124
128[106] Beyh. Delâil 3/122, 123.
129[107] Beyhakî Delâil 3/123. îbni Hişam
130[108] Beyhakİ Delâil 3/124
Bu okçular elli kişiydi. Uhut harbinde onlar birden yetmiş kişiyi vurdular. Bedir günü ise,
Peygamberimiz ve arkadaşları Müşriklerden yüz kırk kişiyi avladı, yetmişini öldürüp yetmişini esir
aldılar" diyor.131[109]
Hammad b. Seleme de, Hişam b. Urve -babası Urve- isnadıyla Üsâme b. Zeyd (r.a.)'ten şöyle
nakleder:
- Bedir harbine gidilirken Peygamber (s.a.v.) hasta olan kızı Rukiyye'ye bakmak üzere Üsâme b.
Zeyd ile Osman (r.a.)'ı Medine'de bırakmış idi. Harb bitince Zeyd b. Haris'e Peygamberimizin el-
Adbâ namlı devesi üzerinde zafer müjdesi vermek üzere Medine'ye gelmişti. Üsâme bu olayı
anlatarak derki: "Bir haykırma işittim ve dışarı fırladım, baktım ki, babam müjde getirmiş. Vallahi
ben bu söze esirleri görünceye kadar inanamadım. Rasûlüllah (s.a.v.) harbe katılmayan Osman'a
kendi hissesinden pay vermişti."132[110]
Abdûn b. Osman derki: Bize Abdullah b. Mübarek, Abdürrahman b. Yezîd b. Câbir'den, o da San'a
halkından, Abdürrahman adlı birinin şöyle dediğini anlattı:
Necâşî yanına gelmeleri için Ca'fer b. Ebî Talib ile arkadaşlarını yanına çağırdı. Necâşî'nin yanma
girdiler. Üzerinde iki hülle (elbise) olup toprağın üzerinde oturuyordu. Ca'fer derki, "biz onu bu
halde görünce doğrusu biraz çekinmiştik. Necâşî bize, "size sevineceğiniz bir müjde vereyim. Sizin
orada bulunan bir istihbaratçım geldi ve bana "Allah'ın Peygamberine zafer verip düşmanlarını da
helak ettiğini, falan ve falanın öldürülüp falan ve falanın da esir edildiğini, iki ordunun (misvak
yapılan) Erak ağaçlarıyla kaplı Bedir denen bir vadide karşılaştıklarını" haber vererek "ben orada
Damra kabilesinden bir ağanın hayvanlarını otlatıyordum, hâlâ harb manzarası gözümün ö-nünden
gitmiyor dediğim" söyledi. Ca'fer:
"Siz ne için kuru toprağa oturdunuz, altınızda hiç bir sergi yok. Hem üzerinizde bu eski elbise?"
dedi. Bunun üzerine Necâşî:
Biz Allah'ın Meryem oğlu isa'ya indirdiği âyetler arasında "Allah kullarına bir nimet bağışlayınca
kulların tah'dîs'i-ni'met olarak bunu bahsederken mütevazı olmaları kullar üzerine bir Allah
hakkıdır" âyeti
de vardı. Allah Peygamberine zafer vermekle, bana bir nimet ihsan ettiğinden dolayı, bende bu
şekilde mütevazı olmaya çalıştım, dedi.133[111]
Buna benzer bir hikayeyi, Vakîdî'de Meğazî adlı eserinde senetsiz olarak nakleder.134[112]
131[109] Buharı Meğazî 64/10. hadis no 3986; Beyh. Delâil 3/122; Ebû Dâvûd Cihad bab 106; Müsned 4/293, 294.
132[110] Hâkim Müttedrek 3/217, 218; Beyhakî Delâil 3/130, 131.
133[111] Beyhakî Delâil 3/133, 134. Lakin görüldüğü gibi seneddeki San'alı Abdürrahman meçhul-dür. Zehcbî sanıyorum bunu aşağıdaki vakıdi hadisesini göz önüne
alarak naklediyor.
134[112] Vakıdî 1/120, 121.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/125-127
Bedir Ganimetleri Ve Esirler
Halid et-Tahhân, Dâvûd-İkrime- İbni Abbas (r.a.) isnadıyla Nebî (s.a.v.) Efendimizin Bedir günü:
"Kim şöyle şöyle yaparsa elde edilen ganimetlerden şunu ve şunu elde edecektir." buyurunca gençler fırlayıp düşman içine daldılar. İhtiyarlarda sancağın bulunduğu yerden hiç ayrılmadan harbi sürdürdüler.
Sonunda Allah Müslümanlara zafer verince ihtiyarlar, "biz sizin destekçiniz olmuşuz. Bozguna uğrasaydınız bizim yanımıza kaçıp sığınacaktınız. Öyleyse elde ettiğiniz ganimetleri toplayıp giderek, bizi burada eli boş bırakamazsınız" dediler. Gençler ise bu teklifi kabul etmeyip, "Rasûlüllah (s.a.v.) bu ganimetleri bize tahsis etmişti" dediler. İşte bunun üzerine Allah (c.c):
l- Sana savaşta (elde edilen) ganimetler hakkında sorarlar. "Ganimetler Allah ve Rasûlüne aittir" de. Öyleyse Allah'tan korkun da aranızı düzeltin. Mü'nıinler iseniz Allah ve Rasûlüne itaat edin.
2- Gerçek Mü'minler ancak, "Allah anıldığında yürekleri ürperen, kendilerine Onun âyetleri okunduğunda da îmanları artıp Rablerine tevekkül eden" kimselerdir.
3- Onlar, namazlarını kılar ve bizim kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
4- İşte hakikaten Mü'min olanlar bunlardır. Rableri katında onlara -verilmiş- dereceler, mağfiret ve bitmez bir rızık vardır.
5- Hani Rabbiyin seni Hak ile evinden çıkardığı zamanda olduğu gibi. Mü'minlerden bir kısmı (savaşmaktan) bundan hoşlanmıyordu.»
âyetlerini indirdi.
İşte İbni Abbas bunun tefsirinde; bu çıkışın kendilerine hayırlı olacağını söylüyor ve onlara "Siz benim sözümü dinleyin. Zîra ben bunun sonucunun ne olacağını sizden iyi bilirim" anlamındadır diyordu. Bunu Ebû Dâvûd rivayet ediyor.135[113]
Yine Ebû Dâvûd bu hadisten sonra aynı isnadla (daha kısa şekilde) bir hadis sevkederki onun sonunda "Rasûlüllah o ganimeti eşit surette taksim etti" ilavesi vardır.136[114]
Abdürrahman b. Ebî'z-Zinâd da Babası -Ubeydillah b. Abdillah isnadıyla Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan, "Nebî (s.a.v.), "Zülfıkâr" adlı kılıcını Bedir harbi ganimetlerinden aldı" diye nakleder.137[115]
Amr b. Yunus, İkrime b. Ammar -Ebû Zümeyl Simâk el Hanefî -İbni Abbas îsnadıyla Ömer (r.a.)'den "Bedir günü olunca" diyerek anlattığı uzun Bedir hadisini nakleder. Sonra îbni Abbas (r.a.) Ömer'-
135[113] Hâkim Müstedrek 2/131, 132, 221; Ebû Dâvûd 2737; Beyhakî Delâil 3/135; Beyhakî Sünen-i Kübra 6/291; Taberî 9/116; Beğavi Ş. Sünne 31/112; Taberânî Kebîr 12/129; Abdürrezzak 9483; Ebû Nûaym Hılye 7/102.
136[114] Ebû Dâvud 2738; Beyhakî Delâil 3/136.
137[115] Beyhakî Delâil 3/136, 204; Tirmizî Siyer 12; îbni Mace Cihad 18; Müsned 1/271.
den naklen derki:
Müşrikler esir edilince Rasûlüllah (s.a.v.) Ebû Bekir, Ömer ve Ali'ye:
"Şu esirler hakkında görüşünüz nedir?"138[116] diye sordu. Ebû Bekir:
"Yâ Nebiyyallah! Bunlar amca çocukları ve aynı aşiretin insanları. Bence sen onlardan fidye al. Böylece bu fidye bizim kâfirlere karşı iktisaden güçlenmemizi de sağlar. Hem belki Allah onlara İslâm'a girmeye hidayet de eder" dedi.
Rasûlü Ekrem Ömer'e, "Hattab oğlu, sen ne dersin?" deyince Ben: "Yâ Rasûlellah! Ben Ebû Bekr'in kanaatinde değilim. Bana kalırsa, sen bize bir fırsat verde bunların boyunlarını vuralım. Ali'ye imkân ver kardeşi Akîl'in boynunu vursun. Bana imkân ver akrabam falanın boynunu vurayım. Zîra bunlar küfrün imam ve liderleridir" dedim.
Allah Rasûlü Ebû Bekr'in dediğini tutmaya arzu edip benim görüşümü tutmadı. Ertesi gün olunca Rasûlüllah'ın yanına geldiğimde baktım ki, hem Rasûlüllah (s.a.v.) hemde Ebû Bekir ağlıyorlar.
"Yâ Rasûlellah neye ağladığınızı bana da anlatsanız, ağlayacak bir şeyse bende ağlayayım, ağlayacak bir şey bulmasam da sizin ağladığınıza ağlayayım" dedim. Efendimiz'de; "arkadaşlarının şu fidye almayı arzu etmelerine ağlıyorum. -Yakınındaki bir ağaca işaretle- onlara yapılacak azab bana şu ağaçtan daha yakın olarak gösterildi" buyurdu.
İşte Allah (c.c.) bu konuda Enfal; 67, 69'ncu âyetlerini indirip;
"Hiç bir Peygamberin yeryüzünde (küfre) ağır basmadıkça, e-sirler edinmesi (diye birşey) olmamıştır. Siz dünyanın geçici malını istiyorsunuz, Allah ise âhireti istiyor. Allah azîz ve hakimdir. Eğer Allah'tan -af hususunda ezelde- bir kitab (yazılmış, hükmü belirlenmiş) olmasaydı aldığınız (bu fidye) sebebiyle size büyük bir azab dokunacaktı. İmdi ganimet olarak aldıklarınızdan helâl ve temiz olarak yiyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah ğafûr ve rahîm'dir" buyurarak onlara harp ganimetini helal etti.
Bu haberi Müslim nakletmiştir.139[117]
Yine Cerîr de bu hadisi A'meş -Amr b. Mürra- Ebû Ubey'de b. Abdillah isnadıyla Ebû Ubeyde'nin babası Abdullah b. Mes'ût (r.a.)'tan şöyle dediğini nakleder:
Bedir günü olunca, Rasûlüllah (s.a.v.) onlara; "Şu esirler hakkında ne dersiniz?" diye sorunca Abdullah b. Ravâha (r.a.): "Yâ Rasûlellah! Sen şu anda odunu çok olan bir vadidesin. Bir ateş yaktır'da bunları içine attır" dedi. Bunu duyan Abbas (o anda esirlerin arasında bulunuyordu) "Allah senin akrabalık bağlarım kessin" dedi. Ömer (r.a.)'de, "Yâ Rasûlellah! Onların liderleri ve başları seninle çarpışıp seni yalanladılar. Sen onların boynunu vurdur" dedi. Ebû Bekir ise: "Onlar senin milletin senin kavmin" öldürmeyelim" görüşünü öne sürdü.
138[116] Matbu Nüshada "Li Rasûlillah" şeklinde "Rasûlüllah'a dedi. "diye yazıldıki matbuat hatasıdır. Doğrusu "Li" olmadan tercemede düzelttiğimiz gibidir. Zaten hadis kitablarmdada doğrusu böyle yazılıdır.
139[117] Müslim 1763; Ebû Dâvûd 2690; Beyhakî Delâil 3/138. Bu haber öncede geçmiş idi.
Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) bir ihtiyacı için çadırına girdi. O zaman dışarda bulunanlardan bir kısmı; "En doğru görüş Ömer'in görüşüdür" diyorlardı.
Rasûlüllah (s.a.v.) çadırından çıkıp "Şunlar hakkında ne diyorsunuz? Bunların hali, tıpkı kendinden önce geçen şu kardeşlerin haline benziyor. Hani Nuh (a.s.) o zaman kendi kavmi hakkında;
bu Yâ Rabbî Yer yüzünde kâfirlerden tek kimse bırakma (Nuh; 26) demişti. Mûsâ da;
"Ey Rabbimiz! Sen Fir'avn ve adamlarına dünya hayatında süs ve mallar verdin, Rabbimiz -niye- senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! onların mallarını yok et, kalblerine baskı yap. Onlar acı azabı görünceye kadar îman etmezler" (Yunus; 88)
İbrahim (a.s.)'de; (İbrahim Sûresi âyet 36'da) şöyle diyordu:
"Rabbim, onlar kesinlikle insanların çoğunu sapıttılar. Artık kim bana uyarsa o bendendir. Kimde bana âsî olursa (benim ona yapacak şeyim yok) sen bağışlayan ve esirgeyensin."
İsâ (a.s.)'da; (Maide 118'ci âyetinde)
"£ğer sen onlara azâb edersen, onlar senin kullarındır. Yok eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen dâima üstünsün ve hakimsin." diyordu.
Rasûlüllah devamla; "Sizler fakir ve ihtiyacı çok olan bir toplumsunuz. Onlardan hiçbiri fidye karşılığı olmadan kurtulup gidemeyecektir, ya da boynu vurulacaktır," buyurdu. İbni Mes'ut derki: ben bu-rada "sadece Sehl'in, "İslâm olduğunu" söylerken işitmiştim. Fakat Rasûlüllah, susup birşey demedi. Benim -suçlarım sebebiyle- Allah'ın gökten başıma taş yağdıracak korkusu çektiğim, bu günden daha korkunç başka bir günüm olmamıştır. Nihayet Rasûlüllah (s.a.v.) "Sehl b. Beyzâ hariç" buyurduda kurtuldum.140[118]
Ebû îshâk'ta, Berâe (r.a.) veya bir diğerinden; "Ensardan birisi Abbas'ı esir alıp Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanına getirmişti. Abbas "beni esir alan bu değildir." Beni esir alan, şöyle şöyle bir adamdı, diye id-dia edince, Nebî (s.a.v.):
"Aııah Seni kerim bir melekle desteklemiştir" buyurdu" dediklerini nakleder.141[119]
İbni İshâk derki: Bana, İkrime'den dinleyen birisi onun, ibni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini naklettiğini anlattı:
140[118] Tirmizî Cihad 3084 sire 1714; Müstedrek 3/22; Beyhakî Delâil 3/138, 139; Taberânî 10/177; Müsned 1/383; İbni Ebî Şeybe Musannef 14/372; Beyhakî S. Kübra 6/321; Taberî Tefsîr 10/33; Ebû Ubeyd el-Emvâl sayfa 113; Taberî Tarih 2/46, 47; Ebû Ya'la Müsned 9/ h. no 5187. Burada gerek Zehebî, gerek Beyhakî ve Taberî ile kaynakların çoğu Süheyl b. Beyzâ diye yazarlar ki bu bir kalem hatasıdır. Doğrusu bizim yazdığımız gibi "Sehİ" olup Süheyl'in kardeşidir. Her ikiside Bey2â'nın çocuklarıdır. Süheyl'e gelince O Mekke'de tbni Mes'ut'tan bile Önce İslâm olmuş ve Medine'ye göç etmiş ve Müslüman olarak Bedir harbine katılmıştır ki bunu İbni Sa'd Tabukatmda gayet net açıklar. Sehl ise Mekke'de İslâm olmuş ama bunu gizlemişti İbni Abdül-Berr'in El-İstîab'ında (4/271) Abdullah'ın onu Mekke'de namaz kılarken göldüğünü, müşriklerin onu zorla Bedir'e getirdiğini bildirir.
Burada Sehl'in yerine Süheyl yazılışı isim meşhurluğundan olmaktadır.
Haberin ricali Sika'dır Hâkim Sahih der ve Zehebî ona katılır. Bilemiyorum neden katılır. Oysa Ebû Ubeyde İbni Mes'ûd'un oğlu isede babasından hadis dinleyemediği açıktır. Bu yüzden Tirmizî "bu hasen bir hadistir" der.
141[119] Müsned 4/283.
Abbas (r.a.)'ı esir alan kişi, Ebû'l Yüsr Ka'b b. Amr es-Selemî idi. Nebî (a.s.) ona "Abbas'ı nasıl esir
aldın" diye sorunca, "Şimdiye kadar benzerini görmediğim şöyle şöyle yapılı bir adam onu
pençesiyle kavramıştı" deyince Nebî (s.a.v.) "Ona karşı, sana kerîm bir Melek yardım etmiş"
buyurdu.142[120]
Nebî (s.a.v.) Efendimiz, Abbas'a
"Haydi bakalım, hem kendini, hem kardeşiyin oğlu Akîl'i, hem de yeğenin Nevfel b. Harisi fidye
vererek kurtar" buyurunca, Abbas razı olmayıp; "ben daha önceden Müslüman idim. Lakin bu
herifler beni Bedre zorla çıkardılar" dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) ona:
"Senin iç durumunu Allah bilir. Eğer iddian doğru ise Allah buna karşılık sana sevabını verecektir.
Ama senin işiyin dış görüntüsü bizim aleyhimizedir. Sen şimdi kendini fidye ile kurtar" buyurdu.
Abbas'ın beraberinde getirdiği "yirmi akıyye altın" ele geçirilmiş idi. Efendimize: "Yâ Rasûlellah! Bu
el konulan altınımdan birazını benim fidyemin yerine hesab etsen" deyince Nebî (s.a.v.):
Hayır, o harp ganîmeti olarak Allah'ın senden alıp bize verdiği bir haktır, buyurdu.143[121]
Zayıf bir ravi olan Abdülazîz b. Imrân ez-Zührî derki: Bana Muhammed b. Musa, Ebû'l Yusr lakablı
Umara b. Ammar babasından, o da dedesinden şöyle dediğini nakleder:
Bedir günü Abbas'ın yüzüne baktım. Put gibi ayakta kımıldamadan duruyor ve gözlerinden yaşlar
akıyordu. Ben ona; "Allah bu akrabalık sebebiyle sana şer karşılığı versin. Sen kardeşiyin çocuğuna
karşı, düşmanla birlikte mi savaşıyorsun?" dedim. Abbas bana: "Muhammed ne halde, yoksa
öldürüldümü?" dedi. Bende: "Allah ona destek veriyor ve zafer nasib ediyor" dedim. "Peki bana
neye geldin?" dedi. Ben de; "teslim ol! Zîra Rasûlüllah senin bu harpte öldürülmeni yasakladı"
deyince o, "bu, onun ilk akraba koruyup, sıla yapışı değilki" dedi. Bende onu esir alıp geldim.144[122]
İbni İshâk, bir adam -İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet ediyor: Kureyş
esirlerini kurtarmak üzere fidyelerini gönderdi. Abbas "ben daha önceden Müslüman idim" diye
itiraz etti. Bu konuda,
Eğer Allah kalbinizde bir hayır olduğunu bilirse sizden alınan şeylerin daha hayirhsım
verir ve sizi bağışlar (Enfal; 70)" âyeti geldi. Abbas derki: "Allah benden alınan yirmi akıyye
mala karşılık bana yirmi köle verdiki herbirinin elinde ticaret yapabildikleri birde mallan var. Üstelik
mağfiret olunmamızda cabası."145[123]
142[120] Müsned 1/353; İbni Sa'd Tabâkat 4/12.
143[121] Müsned 1/353; Hâkim 3/246; İbni Sa'd 4/12; Taberî Tarih 2/42; Taberî Tefsir 5/149; Beyhakî Delâil 3/142: Burada Abbas ile Efendimiz arasında şöyle bir
konuşmaya yer verir: Abbas, "benim yanımda hepimizi kurtaracak kadar fidye parası yok" deyince Nebî (s.a.v.): "Peki sen ve Ümmü Fazl'ın gömdüğünüz paralar
nere gitti. Sen hanımın Ümmü Fazl'a "Ben bu yolculukta ölürsem mal çocuklarımındır" dememişmiydin" buyurunca Abbas: Vallahi Yâ Rasûlellah, ben senin
Peygamber olduğunu biliyordum. Bunu benimle Ümmü FazI dışında bilen yoktu. Benden ele geçirdiğiniz altınlardan yirmisini fidyeme saysan" deyince Rasûlellah,
"hayır bu bize Allah'ın senden alıp verdiği bir haktır" buyurdu. Abbas sonunda derki: "Allah bu benim fidye için verdiğim yirmi akıyye'ye karşılık İslâmi dönemde
yirmi köle verdİki Allah'ın mağfireti yanında birde bunların herbirin malı vardı."
144[122] İbni Sa'd Tabâkat 4/12.
145[123] Beyhakî 3/143, İbni Sa'd 4/12.
Ezher es-Semmân, İbni Avn -Muhammed- Ubeyde isnadıyla Ali (r.a.)'den, (Bazıları da doğrudan Ubeyde b. Abdillah'tan mürsel olarak) şöyle dediğini nakleder: Bedir esirleri hakkında Nebî (s.a.v.) E-
fendimiz şöyle buyurdu:
"Dilerseniz onları öldürebilir, dilerseniz fidye karşılığı serbest bırakırsınız ve fidyeden faydalanırsınız. Onların sayısı kadar sizden insan şehid olacaktır," buyurdu. Bu yetmiş kişinin sonuncusu Sabit b. Kays b. Şemmas (r.a.) idi. O da Yemâme harbinde şehit düşmüştü.146[124]
Bu hadis de, Peygamber (s.a.v.)'in Mu'cizelerine dahil olup, Efendimizin şehid olacaklara ait Allah'ın hükmünü, vukuundan önce bildirmiştir. Ve bu haberi daha sonra aynen cerayan etmiştir.
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Nübeyh b. Vehb çl-Abderî şöyle haber verdi: Nebî (s.a.v.) Esirlerle birlikte Bedir'den hareket edince, onları Müslümanlara bölüştürmüş ve "Bunlara hayırlı tavsiyeler yapın" buyurmuştu.
Nübeyh derki; ben birisinin Ebû Azîz'den şöyle dediğini naklederken duydum; "Bedir günü bende esirler arasındaydım. Allah Rasûlünü; "Esirlere hayırlar tavsiye edin" buyurduğunu işittim. Bundan sonra öyle olduki, onlara bir yemek sunulduğunda daha ellerine sofradaki ekmek değer değmez onu alıp hemen esirinin önüne atarlar, kendileri kuru kuru hurma yerlerdi. Ben bundan utanır ve ekmeği alıp bana atanın önüne geri atardım, ama o tekrar bana atardı."147[125]
Yukarda adı geçen "Ebû Azız", Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'in kardeşi olup, Müslüman olduğu söylenir. İbnü'l Kelebi ve diğerleri ise onun Uhut harbinde kâfir olarak Öldürüldüğünü öne sürerler.148[126]
Ebû'ş-Şa'sa'nm nakline göre Abdullah b. Abbas (r.a.); "Peygamber (s.a.v.)'in Cahiliye mensubu bu insanların, Bedir günü kurtuluş fidyelerini dörtyüz olarak belirlediğini" söylüyor.149[127] Bu hadisi Ebû Dâvûd, Şu'be -Ebû'l-Anbese-, Ebû'ş-Şa'sâ isnadiyla İbni Abbas'tan verir.
Esbât, İsmail es-Süddi'den naklediyor: Bedir'e katılanlardan Abbas, kardeşinin oğlu Akîl ve Nevfel'in fidyesi olarak herbirinin yerine dörtyüz dinar verilmişti.150[128]
Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana, el-Abbas b. Abdillah b. Ma'bed, akrabalarından biri vasıtasıyla İbni Abbas'tan, Bedir günü Rasûlüllah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu anlattı:
146[124] Beyhakî S. Kübra 6/321, 9/68; Delâil 3/139, 140; Hâkim Müstedrek 2/140; Taberî Tefsir 14/67; İbni Ebi Şeybe 14/369.
Zehcbî'nin elediği Mürsel rivayeti İbni Ebî Şeybe Musannef 14/368'de Abdürrahîm b. Süleyman -Eş'as- İbni Sîr'in isnadıyla doğrudan Ubeyde'den nakleder. Beyhaki bu hadisin Ezhere sorulduğunu onunda "Ubeyde Ali'den" diye. kesin müsned olarak naklini öne sürer.
147[125] Taberânî Sağîr 1/146; Mec. Zevaid 6/86; Taberî 2/39.
148[126] İbni Sa'd'da Tabakâtında (2/43) onun Uhut harbinde müşrik olarak öldürüldüğünü nakleder. Vakîdi'nin I/58'deki nakline göre Bedir günü Müslüman muhacirlerin sancağı Mus'ab b. Umeyr (r.a.)'de müşriklerinki de kardeşi Ebû Azîz b. Umeyr'de idi. Yine Vakidî 1/308'de "bu Ebû Azîz'i Kuzman öldürdü" der.
149[127] Ebû Dâvûd Cihad 2691; Beyhakî Delâil 3/140; Hâkim Müstedrek 2/125.
İbni Ebî Şeybe Musannefinde İbrahim Nehaî'den "Allah Rasûlü Bedir esirlerinden Arab ve hür olana 40 akiyye fidye aldı. Kölelerden'de yirmi akiyye aldı. Bir akiyye kırk dirhemdir" dediğini nakleder. Cilt 14/386.
150[128] Beyhakî Delâil 3/140.
"Ben kesinlikle biliyorumki, gerek Haşimoğullan gerek diğerlerinden, hiçte bizimle savaşmaya ihtiyaçları olmayan birtakım insanlarda, zorla Bedr'e getirildiler. Sizden biriniz, onlardan birine rastlarsa sakın öldürmesin. Çünkü onlar sadece zorlanarak harbe çıkarıldılar." Bunu duyan Ebû Huzeyfe b. Utbe: "Biz kendi öz babalarımızı ve kardeşlerimizi öldürecekte, Abbas'ı bırakacağız ha? Vallahi ona rast gelecek olursam onu kılıcımla lime lime doğrayacağım" dedi. Bu haber Peygamber Efendimize ulaşınca Ömer b. el-Hattâb'a hitaben, "Yâ Ebâ Hafs, Allah Rasûlünün amcasının suratına kılıçmı çalınacak?" buyurdu. Ömer'de: "Yâ Rasûlellah! Vallahi bu herif kesinlikle münafıklık yapmıştır, izin versende boynunu vursam" dedi.
Daha sonraları Ebû Huzeyfe bu anı hatırlayınca şöyle derdi:
- "Vallahi, ben Peygamberin sözüne karşı ağzımdan kaçırdığım bu sözümden dolayı (münafık olup olmadığımdan) emin olamadım. Allah beni şehit olarak öldürene kadarda korkmaya devam edeceğim.11 Gerçekten de Yemâme harbinde şehit oldu.151[129]
İbni İshak derki: Rasûlüllah (s.a.v.) Ebû'l-Bahterî'nin öldürülmesini yasaklamıştı. Çünkü Rasûlüllah (s.a.v.) Mekke'deyken, Kureyş içinde kendisini savunan yegane kişi Ebû'l Bahterî'ydi.152[130]
Esirler arasında, çok zengin olması sebebiyle en fazla fidye veren, Efendimiz (s.a.v.)'in amcası Abbas idi. Kendini kurtarmak için yüz akıyye altın vermiş idi.153[131]
İbni Şihâb-ı Zührî anlatıyor: Bana Enes (r.a.)'in anlattığına göre; Ensar'dan bir gurup adam Peygamber (s.a.v.)'den izin talebinde bulunarak, "Yâ Rasûlellah! Bize müsade etseniz de kardeşimizin oğlunun fidyesini almaktan vazgeçsek," dediler. Rasûlüllah (s.a.v.) de;:
"Hayır! Vallahi tek bir dirhemden bile vazgeçemezsiniz" buyurdu.154[132]
İsrâîl, Simak -İkrime isnadıyla İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle nakleder: - Bedir harbi bitince Ashab: "Yâ Rasûlellah! Kervanı ele geçirseniz. Çünkü onu koruyacak kimse kalmadı." dedi. Abbas esir olarak, orada henüz bağlı duruyordu. Bunu duyunca; "Bu doğru olmaz" dedi. Efendimiz "Niçin?" diye sorunca, "Zîra Allah sana bu ikisinden sadece bîrini va'detti ve va'dettiğini sana bağışladı" dedi.155[133]
Hz, Zeynep (r.a.)'in kocası Ebû'1-As'ı kurtarmak için annesi Hatice (r.a.)'nin hediye ettiği gerdanlığı fidye olarak gönderme hadisesi daha önce anlatılmış idi.
Saîd b. Ebî Meryem, Yahya b. Eyyûb -İbnü'1-Hûd- Amr b. Abdillah b. Urve b. Ziibeyr -Urve isnadıyla Hz. Aişe'den şöyle rivayet ediyor:
- Rasûlüllah (s.a.v.) Medine'ye geldiği zaman kızı Zeynep de Kinane -veya îbnü Kinâne- ile yola çıkmıştı. Lakin Müşrikler peşlerine düşüp takibe başladı. Hebbâr b. el-Esved Zeyneb'e yetişip mız-
151[129] İbni Hişam 2/271; EI-Eğanî 4/193; EI-Kamil 2/126; Beyhakî Delâil 3/140, 141. Bu haber öncede geçmişti.
152[130] İbni Hişam 2/271; Beyhakî Delâil 3/141.
153[131] Beyhakî Delâil 3/141.
154[132] Bulıarî El-ltk 49/11; hadis no 2537; Beyhakî Sünen-i Kübrâ 6/205, 322; Beyh. Delfiil 3/i 42.
155[133] İbni Ebi Şeybe Musannef 14/376; İmam Ahnıed Miisncd 1/314; Taberanî Mu'cemü'I Kebîr 11/279.
rağıyla devesine dürte dürte onu yere düşürdü. Zeyneb (r.a.) hamile olduğu için karnındaki cenîn'i düşürdü ve kan kaybetmeye başladı. Bunun üzerine Zeyneb konusunda Haşimoğullanyla Ümeyye oğulları münakaşaya başladılar. Ümeyye oğulları. "Zeyneb bizim yanımızda kalacak. Biz bu hakka sahibiz diyordu. Çünkü Ebû'I-As'ın karısı idi. Zeynep Hind bin Utbe b. Rabî'a'nın yanında kaldı. Hind Zeyneb'e:
- "Şu başına gelenler hep babayın yüzünden oldu" der imiş.
Bir gün Allah Rasûlü, Zeyd b. Harise'ye: "Gidip Zeyneb'i alıp gelsen olmazmı?" deyince Zeyd, "Tabî Yâ Rasûlellah!" dedi. Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) de:
"Yüzüğümü al ve Zeyneb'e ver" buyurdu. Zeyd -yüzüğü alıp- yola çıktı. Kimseye belli etmeden yoluna devam ederek bir çobana rastladı ve ona, "kimin adına güdüyorsun?" deyince, "Ebû'l Âs adına" dedi. "Ya bu koyunlar kimin?" diye sorunca çoban, "Muhammed'in kızı Zeyneb'in" dedi. Çobanla bir müddet birlikte yürüyüp sonra ona, "sana bir emanet versem bunu Zeyneb'e verirmisin? Ama kimseye bir şey söylemeyeceksin!" dedi. Çoban, "evet" deyince yüzüğü ona verdi.
Çoban gidip Mekke'ye vardı ve koyunları ağıla katıp yüzüğü Zeyneb'e verdi. Zeyneb yüzüğü görünce hemen tanıdı ve "bunu sana kim verdi?" diye sordu. Çoban "birisi verdi" deyince, "onu nerede bıraktın?" dedi. "Şöyle şöyle bir yerde" deyince Zeynep sustu. Gece kararınca çıkıp Zeyd'in yanma geldi. Zeyd ona, "Sen devemin önüne bin (de ben seni daha iyi koruyabileyim)" deyince Zeyneb (r.a.) "hayır, sen Öne bin ben arkana binerim" dedi. Devenin terekesine binip Medine'ye geldi. Rasûlüllah (s.a.v.) onun hakkında:
"O, benim uğrumda belalara uğrayan, benim en faziletli kızimdır" buyurdu.
Ravî Ömer b. Abdillah b. Urve derki: Babam Urve'nin bu hadisi Alî b. Hüseyin'e ulaşmış, derhal kalkıp Urve'nin yanına geldi ve ona: "Şu senin naklettiğin ve içeriğinde Fatıma (r.a.)'nın fatiletini eksilttiğin bir hadis bana ulaştı, bu nasıl bir hadis?" dedi. Bunun üzerine Urve'de:
Vallahi ben Fatıma (r.a.)'nin hakkı olan bir fazileti eksilterek doğu ile batı arasındaki bütün mülklerin benim olmasını asla istemem. Ama istersen bundan sonra senin hatırına bu hadisi bir daha söylemem, dedi.156[134]
Bedir Harbine Katılanlar
Hafız Zıyâüddîn Muhammed b. Abdülvahîd el-Makdisî, Bedir harbine katılanların isimlerini büyük bir cüzde toplamış ve alimlerin, Bedir'e katıldığına dair. ittifak ettikleri zevat ile, ihtilaf ettikleri kim-selerin hepsini bir bir saymıştır. Bu isimleri de alfabetik bir sıraya koymuştu. Oradaki sayımına göre
156[134] Beyhakî Delâil 3/156; Tehavî MüşkilÜ'l Âsâr 1/45, 46; Buharı Tarih-i Sağîr 1/8.
Burada Hz. Zeyneb'in yanında mahremi olmadan Zeyd iie nasıl Medine'ye kadar gidebileceği akla gelebilir. Tahavî aynı yerde bunun izahını yapar ve 'O zaman henüz Zeyd, Peygamberimizin oğulluğu sayılıyor ve "Zeyd b. Muhammed" deniyordu. Hem oğullukların evlad sayılacağı âyet inmemişti, lıemde kadınların sefere çıkmalarındaki hüküm belirlenmemişti" diyerek şüpheleri giderir.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/128-140
Bedir'e katılanların sayısı üçyüz otuz küsur kişi tutmaktadır.
Kanaatimce bu sayı fazlalığı, bir kısmının katılıp katılmadığı ihtilaf edilenlerinde yazılmasından kaynaklanmıştır.157[135]
Bedir Gazilerinin Fazileti
Bunların faziletini bildiren bir hadisi Sa'd b. Ubeyde, Ebû lirrahman es-Sülemî aracılığıyla Ali (r.a.)'den şöyle nakleder: Rasûlüllah (s.a.v.) beni, Ebû Mersel el Ganvî'yi, Zübeyr'i ve Mikdad'i bir sefere gönderdi. Hepimiz atlıydık. Bize "Hak bahçelerine gelinceye kadar yola devam edin (Ravdatü hâk, Mekke ile Medine arasında bir mevkidir) Orada müşriklerden bir kadın var. İşte onda Hatıb'in Mekke müşriklerine yazdığı bir mektup var." dedi. [Biz Rasûlüllah'ın dediği yerde kadına yetiştik, devesinin üzerinde yola devam ediyordu. "Mektubu ver!" dedik. "Bende mektup yok" dedi. Bizde devesini yere ıhtırıp bineğinde mektubu aradıksada bulamadık. Ama, "Rasûlüllah yalan söyleyecek değil ya" diye düşünüp kadına, "ya bize mektubu çıkaracaksın, yada seni çırılçıplak soyacağız" diye tehdit ettik. Kadın benim elimi donunun uçkuruna doğru uzattığımı görünce derhal mektubu çıkartıverdi. Bizde Mektubu Rasûlüllah'a getirdik.
Orada bulunan Ömer; "Yâ Rasûlellah! bu herif Allah ve Rasûlüne ihanet etti Müsade etde boynunu vurayım" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.)
Hâtıb'a:
"Bunu sana yaptıran ne?" diye sordu. Hatıb'da, "Yâ Rasûlallah! Vallahi ben Allah ve Rasûlüne inanmıyor değilim. Lakin ben onlara bunu yazarak onların katında bir görev elde edeyim, dedim. Böylece bununla Allah benim orada kalan ailem ve malımı korumaya bir sebeb yaratsın. Senin arkadaşlarıyin her birinin, orada kalan aile ve malını Allah için müdafa yapacak akrabaları var. Benim kimsem yok" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) bunu dinleyince:
Hatib doğru söylüyor. Artık ona -darılmayın- sadece iyi söz söyleyin" buyurdu. Ömer ise, "O, Allah'a ve Peygamberine ihanet etti, mü'minlere ihanet etti, boynunu vur" diye direndi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s,a.v.)
"O Bedir harbine katılan biri değilmi, ne biliyorsun, belki Allah Bedir Mücâhitlerinin haline bakarak "dilediğinizi yapın! Cennet size vacib olmuştur -yahut ben işlediğiniz her suçu şimdiden af ettim" buyurmuştu" dedi. Bunu duyan Ömer'in gözleri yaşlarla doldu ve "Allah ve Rasûlü elbette daha iyi bilir" dedi. Bu Buharı ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir hadistir.158[136] El-Leys'de, Ebû'z-Zübeyr aracılığıyla Câbir (r.a.)'den nakleder: - Hatib b. Ebî Beltea'ya (r.a.) ait bir köle şikayet etmek üzere Rasûlüllah (s.a.v.)'a geldi ve: "Yâ Rasûlellah! Hatib kesinlikle Cehennem'e girecektir" dedi. Nebî (s.a.v.) de ona:
157[135] Zehebî bu isimleri az sonra verip kısalttığını söyleyecek.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/140
158[136] Buharî Mcğazî 64/9 Hadis no 3983; Müslim Fezail 2494. 2495; İbni Ebî Şeybc 14/384, 12/155: Beyhakî Delâil 3/152: Taberani 12/99; Müsned 1/79, 90, 2/109: Ebû Ya'la Miisned 4/ h. no 2265.
"Yalan söyledin. O hem Bedir'e hemde Hudeybiye'ye katıldı" buyurdu.159[137]
Yahya b. Saîd el-Ensârî, Muaz b. Rifâa b. Râfî'den naklediyor -Muâz'ın babası Rifâ'a' bedre
katılanlardandı- Babası oğluna; "Bedre katılıpta, Akabe bîatında bulunmamış olmayı istemem"
dermiş. İşte bu Rifâa (r.a.) derki: Cebrail, Peygamber (s.a.v.)'e: "Aranızda Bedr'e katılanların
derecesi nasıl?" diye sordu. Nebî (s.a.v.) de: "en hayırlılarımızda'" deyince "Bedre katılan
meleklerde öyle, onlarda Melâike'nin hayırlılarıdır" dedi. Bu hadisi Buharı rivayet ediyor.160[138]
Bedir'e Katılan Seçkin Sahabeler
Ebû Bekir Ömer ve Ali, Osman (r.a.) hanımı Efendimizin kızı Rukiyye'nin hastalığı sebebiyle Bedr'e
katılamamıştı. Rukıyye (r.a.) Ramazan ayının son on -günü içinde, Müslümanların Bedir'den
Medine'ye geldikleri gün vefat etti. Peygamber (s.a.v.) Osmana kendi ecir ve hissesinden bir pay
ayırdı.161[139]
Sa'd b. Ebî Vakkas Bedirde bulunurken o sırada Şam'da bulunan Saîd b. Zeyd ile Talha b. Ubeydillah
katılamamışlardı. Bedir harbi bittikten sonra geldiler, Peygamber onlara da ganimetten hisse verdi.
Zübeyr b. el-Avvâm, Ebû Ubeyde b. Cerrah, Abdürrahman b. Avf, Hamza b. Abdi'lmuttalib, Zeyd b.
Harise, Ubeyde b. el-Hâris el-Muttalib, Kardeşleri Tufeyl ve Husayn, Amcası oğlu Mistah b. Üsâse b.
Abdi'l-Muttalib. Bu dördünün nesilleri devam etmedi. Mus'ab b. Umeyr el-Abderî, Mikdâd b. el-
Esved, Abdullah b. Mes'ûd, Suhayb b. Sinan, Ebû Seleme b. Abdi'l Esed, Ammâr b. Yâsir, Ömer'in
kardeşi Zeyd b. el-Hattab. Bunlar muhacirlerdendir.
Ensar'm, Evs kolu ileri geleni Sa'd b. Muâz.
Abdü'l Eşhel oğullarından Abbâd b. Bişr, Muhammed b. Seleme, Ebû'l Heysem b. et-Teyhân.
Zafer oğullarından: Katâde b. Nu'mân.
Amr b. Avf oğullarından: Mübeşşir b. Abdi'lmünzir, kardeşi Rifâ'a. Diğer kardeşleri Ebû Lübabe'de
gelemedi. Zîra Rasûlüllah onu yoldan geri çevirip Medine'ye vali yapmıştı. Ama ona da katılanlar
gibi ecir ve hisse ayırdı.
Neccâr oğullarından:
Ebû Eyyûb Halid b. Zeyd, Avf, Muavvez, Muâz. Bunların üçü Haris b. Rifâ'a'nın oğulları olup Afra
oğulları diye anılırlardı. Übey b. Ka'b, Ebû Talha Zeyd b. Sehl, Bilâl, Ubâde b. Es-Sâmit, Muâz b. Cebel
el-Hazrecî, Asım b. Sabît b. Ebî'l Aklan, Itbân b. Mâlik, Ukkâşe b. Muhsan, Ka'b b. Amr Ebû'l Yüsr
es-Selemî, Muaz b. Amr el-Hazrecî, İbnü'l Lemûh.Ş Allah bizide Kıyamet günü onlarla beraber
159[137] Müsliim 2495: İbni Ebî Şeybe 14/385, 12/155; Tirmizî 3864; Müsned 3/349, 325; Hâkim 3/301; Ebû Nuaym Hılye 3/73. 3/325, Beyhakî Delâil 3/153. 4/144:
Müsned 6/362; Ebû Ya'la Müsned 3/1900.
160[138] Buharı Mcgazi 64/11 hadis no 3993; Beyhakî Delâil 3/151; İbni Ebî Şeybe 12/154, 14/385; Buhari T. Sağır t/25.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/140-142
161[139] Meğazî-yi Urve sayfa 160.
diriltsin. Daha önce Bedir'de şehit olanları anlatmış idik.162[140]
Makdîsî'ye Göre Bedr'e Katılan Müslümanlar
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)
Elif Harfi
1- Übey b. Ka'b.
2- Erkam b. Ebîl Erkam.
3- Es'ad b. Yezîd b. Fakihe.
4- Esved b. Zeyd b. Sa'lebe.
5- Esîr b. Amr el-Ensârî.
6- Enes b. Katâde.
7- Enes b. Mâlik.
8- Enes b. Muâz b. Enes.
9- Rasûlüllah'ın azatlısı Enese.
10- Evs b. Sabit b. Münzir b. Hıram en-Neccârî (Hassan b. Sabit'in kardeşi).
11- Evs b. Havlı b. Abdillah el-Hazrecî.
12- Evs b. Sâmit el-Hazrecî.
13- İyûs b. Bükeyr b. Abdiyalîl.
Be Harfi
14- Büceyr b. Ebî Büzeyr.
15- Bahhas b. Sa'lebe (Nuhâb'da denir).
16- Besbes b. Amr b. Sa'lebe.
17- Bişr b. Bara b. Ma'rûr el-Hazrecî.
18- Beşir b. Sa'd b. Sa'lebe el-Hazrecî (Nu'mân b. Beşîr'in babası).
162[140] Burada Zehebî atlasa da İsmini verdiği Ziyaeddîn el-Mekdisî'nin "EI-Ahkâmü'l-Kebîr" adlı eserindeki alfabetik sıraya göre Bedr'e katılan Müslümanların adını
vermeyi uygun görüyoruz.
İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/142-144
19- Beşir b. Abdi'lmünzir Ebû Lübâbe el-Evsî (Yoldan Medine'ye vali olarak geri çevrildi).
Te Harfi
20- Temîm b. Yeâr b. Kays b. Adîy (Uhud'a katıldığı kesin. Ama Bedir'de de olduğunu Ebû Hatem nakleder). 21- Temîm adlı bir köle (Hıraş b. Summe'nin kölesi).
22- Ganan b. Es-Selem oğullarının kölesi Temîm.
Se (The) Harfi
23- Sabit b. Akranı b. Sa'lebe.
24- Sabit b. Sa'lebe.
25- Sabit b. Halid b. Nu'man en-Neccârî.
26- Sabit b. Amr b. Zeyd b. Adî en Neccârî.
27- Sabit b. Hezzâl el-Hazrecî.
28- Sa'lebe b. Hatıb b. Amr.
29- Sa'lebe b. Amr b. Ubeyd b. Mâlik en-Neccârî.
30- Sa'lebe b. Amr b. Muhsin el-Hazrecî.
31- Sa'lebe b. Anme b. Adiy el-Hazrecî. 32-Sakit b. Amr.
Cim Harfi
33- Cabir b. Halid b. Mes'ûd en-Neccârî.
34- Cabir b. Abdillah.
35- Câbir b. Sahr Es-Selemî.
36- Cübr b. Atîk es-Selemî.
37- Cübeyr b. İyas el-Hazrecî.
Ha Harfi
38- Haris b. Enes el-Hazrecî.
39- Haris b. Evs b. Muâz el-Evsî.
40- Hâris b. Hatıb b. Amr (Efendimiz bunuda geri göndermişti).
41- Haris b. Hazme b. Adiy.
42- Haris b. Summe el-Hazrecî (Yaralanıp yoldan geri döndü).
43- Haris b. Arfece.
44- Haris b. Kays.
45- Haris b. Nu'mân el-Ensârî.
46- Harise b. Sürâka en-Neccârî (Gözcü idi).
47- Hârise b. Nu'mân el-Ensârî.
48- Hâtıb b. Ebî Beka'.
49- Hatıb b. Amr b. Ubeyd.
50- Hubâb b. Münzîr el-Hazrecî.
51- Habîb b. Esved.
52- Hureys b. Zeyd b. Sa'lebe el-Ensârî.
53- Husayn b. el-Hâris.
54- Hamza b. Abdi'lmuttalib. Rasûlüllah (s.a.v.)'ın amcası.
Hı Harfi
55- Halid b. Bükeyr.
56- Ebû Eyyûb el-Ensâri Halid b. Zeyd.
57- Halid b. Kays b. Mâlik el-Ensârî.
58- Harice b. el-Hamîr el-Eşcaî.
59- Harice b. Zeyd el-Hazrecî.
60- Habbâb b. el-Eratt.
61- Habbâb. Utbe b. Gazva'nın kölesi
62- Halife b. Adiy el-Hazrecî.
66- Halîd b. Kays b. Nu'man.
67- Huneys b. Huzâfe es-Sehmî.
68- Havat b. Cübeyr (hisse verildi ama ma'zereti sesebiyle katılmadı).
69- Havlı b. Ebî Havlî.
70- Hallâd b. Rafı'.
71- Hallâd b. Süveyd.
72- Hallad b. Amr b. Cumuh.
Zel Harfi
73- Zekvaıı b. Abdikays el-Hazrecî.
74- Zû'ş-Şimâîeyn (asıl adı Umeyr'dir).
Râ Harfi
75- Rafı1 b. Haris el-Evsî.
76- Rafı1 b. Ancede.
77- Rafı1 b. Muallâ.
78- Rabeî b. Rafı'.
79- Rabî' b. İyâs.
80- Rabîa b. Eksem.
81- Rahîle b. Sa'lebe.
82- Rifâ'a b. Rafı1 ez-Zürakî.
83- Rifâ'a b. Abdi'lmünzin.
84-Rifâ'a b. Amr b. Zeyd eî-Hazrecî.
Ze Harfi
85- Zübeyr b. el-Avrâm (Rasûlüllah'ın hala oğlu ve havarisi).
86- Ziyâd b. Amr.
87- Ziyâd b. Lebîd.
88- Ziyâd b. el-Müzîn.
89- Zeyd b. Eşlem b. Sa'lebe.
90- Zeyd b. Harise (Efendimizin azatlısı).
91- Zeyd b. Hattab (Hz. Ömer'in kardeşi).
92- Zeyd b. Sehl b. Esved Ebû Talhâ el-Ensarî.
Sın Harfi
93- Salim b. Umeyr.
94- Salim b. Ğanem.
95- Salim b. Ma'kil.
96- Saib b. Osman b. Maz'ûn.
97- Süby1 b. Kays.
98- Sebra b. Fâtih.
99- Süraka b. Amr.
100- Süraka b. Ka'b.
101- Sa'd b. Hamle.
102- Sa'd b. Hayseme (Bedir şehitlerinden).
103- Sa'd b. Rabî (Bedir şehidi).
104- Sa'd b. Zeyd b. Malik.
105- Sa'd b. Zeyd b. Fâkihe.
106- Sa'd b. Süheyl en-Neccârî.
107- Sa'd b. Ubeyd el-Ensarî.
108- Sa'd b. Osman Ebû Ubâde.
109- Sa'd b. Muâz el-Evsî.
110- Sa'd b. Ubâde el-Hazrecî.
111- Sa'd b. Ebî Vakkas.
112- Sa'd b. Mâlik (Hastalanıp yola çıkacağında vefat etti).
113- Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl (Ömer'in amca oğlu Şam'da olduğu için katilamayıp hisse aldı).
114- Sülyan b. Bişr.
115- Seleme b. Eşlem.
116- Seleme b. Sabit.
117- Seleme b. Selâme.
118- Süleym b. Haris.
119- Süleym b. Amr.
120- Süleym b. Kays.
121- Süleym b. Mihran.
122- Simâk b. Evs b. Hırsa.
123- Simak b. Sa'd.
124- Sehl b. Hanîf.
125- Sehl b. Atîk.
126- Sehl b. Kays.
127- Süheyl b. Rafı'.
128- Süheyl b. Vehb el-Fihrî.
129- Sinan b. Ebî Sinan.
130- Sinan b. Sayfi es-Selemî.
131- Sevâd b. Zürayk b. Zeyd.
132- Sevâd b. öaziyye.
133- Süveybıt b. Sa'd.
134- Süveyd b. Mahşû.
Şın Harfi
135- Şûcâ1 b. Vehb b. Rabîa.
136- Şemmâs b. Osman el-Mahzûmî.
137- Rasûlüilah (s.a.v.)'ın kölesi Şukrân.
Sad Harfi
138- Suheyb b. Sinan - er-Rûmî.
139- Safvân b. Vehb b. Rabîa-
140- Sahrb. Ümeyye.
Dad Harfi
141- Dahhâk b. Harise.
142- Dahhak b. Abdiamr.
143- Damra b. Amr.
144- Dumra b. Ka'b b. Amr.
Tı Harfi
145- Talha b. Ubeydillah.
146- Tufeyl b. Haris.
147- Tufeyl b. Mâlik.
148- Tufeyl b. Nu'mân.
149- Tufeyl b. Umeyr.
Zı Harfi
150-Zahîrb. Rafı1 el-Evsî.
Ayn Harfi
151- Âsim b. Sabit el-Ensârî.
152- Âsim b. Adiy (Efendimiz onu Ravha'dan geri yolladı).
153- Âsim b. Kays b. Sabit.
154- Âkil b. Bükeyr.
155- Amir b. Ümeyye b. Zeyd.
156- Âmir b. El-Hâris el-Fihrî.
157- Âmir b. Rabîa.
158- Âmir b. Seleme b. Âmir.
159- Âmir b. Abdillah b. Cerrah Ebû Ubeyde b. Cerrah.
160- Âmir b. Füheyre
161- Âmir b. Mahled en-Neccârî.
162- Âiz b. Maîd el-Hazrecî.
163- Abbâd b. Bişr.
164- Abbâd b. Kays.
165- Abbâd b. Kays b. Abese.
166- Abbâd b. el-Haşhaş.
167- Ubâde b. Essâmit.
168- Ubâde b. Kays b. Ka'b.
169- Abdullah b. Ümeyye.
170- Abdullah b. Sa'lebe.
171- Abdullah b. Cahş el-Esedî.
172- Abdullah b. Cübeyr b. Nu'man.
173- Abdullah b. el-Ced.
174- Abdullah b. Hak es-Saidî.
175- Abdullah b. el-Hamîr.
176- Abdullah b. Rabî' b. Kays
177- Abdullah b. Ravâha.
178- Abdullah b. Zeyd b. Abdirrabbih.
179- Abdullah b. Sürâka.
180- Abdullah b. Seleme.
181- Abdullah b. Sehl.
182- Abdullah b. Süheyl b. Amr (Mekke'den zorla Bedre getirilirken kaçıp Müslümanların safına katıldı).
183- Abdullah b. Târik.
184- Abdullah b. Âmir.
185- Abdullah b. Abdillah b. Übey b. Selûl.
186- Abdullah b. Abdilesed Ebû Seleme (Bedir şehidi).
187- Abdullah b. Abdimenâf.
188- Abdullah b. Abs.
189- Abdullah b. Osman b. Âmir Ebû Bekr es-Sıddîk.
190- Abdullah b. Urfuta.
191- Câbir'in babası Abdullah b. Amr.
192- Abdullah b. Mahrame.
197- Abdullah b. Mes'ûd.
198- Abdullah b. Maz-'ûn.
199- Abdullah b. Nu'mân.
200- Abdullah b. Enîse.
201- Abdurrahman b. Cûbr.
202- Abdurrahman b. Abdullah Ebû Akîl.
203- Abdürrahman b. Avf.
204- Abs b. Âmir.
205- Ubeyd b. eî-Teyhân.
206- Ubeyd b. Sa'lebe.
207- Ubeyd b. Âmir.
208- Ubeyd b. Ebî Ubeyd (Bedir'de düello için ortaya ilk atılan üçlüden biri yaralanıp harp sonrası şehid oldu). 209- Utbân b. Mâlik.
210- Utbe b. Rabîa.
211- Utbe b. Abdillah b. Sahr.
212- Utbe b. Ğazvân.
213- Osman b. Affan (Efendimizin damadı. Hanımının hastalığı sebebiyle Bedre katılmadıysa da hisse aldı). 214- Osman b. Mazûn.
215- Adiy b. Ebî'z-Zağbâ (Efendimizin Casus olarak gönderdiği zat).
216- İsme b. el-Husayn.
217- Useyme.
218- Atıyye b. Nüveyre.
219- Ukbe b. Âmir.
220- Ukbe b. Osman.
221- Ukbe b. Amr Ebû Mes'ûd el-Bedrî.
222- Ukbe b. Vehb b. Rabîa.
223- Ukbe b. Vehb b. Kelde.
224- Ukkâşe b. Muhsin.
225- Ali b. Ebî Talib El-Haşimî.
226- Ammar b. Yâsir.
227- Ammâr b. Hazm.
228- Ömer b. el-Hattab.
229- Ömer b. Amr b. İyâs.
230- Amr b. Sa'lebe.
231- Amr b. el-Hâris.
232- Amr b. Sürâka.
233- Amr b. Ebî Şerh.
234- Amr b. Talk.
235- Amr b. Cumûh.
236- Amr b. Kays b. Zeyd.
237- Amr b. Kays b. Mâlik.
238- Amr b. Âmir b. el-Hâris.
239- Amr b. Ma'bed.
240- Amr b. Muâz el-Evsî
241- Umeyr b. el-Hâris.
242- Umeyr b. Hıram.
243- Umeyr b. el-Hammâm (Bedir'de şehit oldu).
244- Umeyr b. Âmir b. Mâlik.
245- Umeyr b. Avf.
246- Umeyr b. Mâlik (Bedir şehidi).
247- Antere.
248- Avf b. El-Hâris b. Rifâa (Bedir şehidi).
249- Uveym b. Sâide.
250- Iyaz b. Ganem.
Ğayın Harfi
251- Ğannâm b. Evs el-Hazrecî (Bunu Sadece Vakidî söylüyor. Diğer eserlerde bu isim geçmiyor).
Fe Harfi
252- Fakihe b. Bişr.
253- Ferve b. Amr b. Vedfe.
Kaf Harfi
254- Katâde b. Nu'mân.
255- Kudâme b. Maz'ûn.
256- Kutbe b. Âmir.
257- Kays b. es-Seken.
258- Kays b. Ebî Sa'sa'a.
259- Kays b. Muhsin.
260- Kays b. Mahled b. Sa'lebe en-Neccârî.
Kâf Harfi
261- Ka'b b. Cümûn (Hümân'da deniliyor).
262- Ka'b b. Zeyd. 263-Ka'b b. Amr.
263- Kelfe b. Sa'lebe.
264- Kûnâz b. Husayn.
Mîm Harfi
265- Malik b. Dahşem.
266- Malik b. Ebî Havlî.
267- Malik b. Rabîa.
268- Malik b. Kudâme.
269- Malik b. Artır.
270- Malik b. Mes'ûd.
271- Malik b. Sabit.
272- Mübeşşir b. Abdi'lmünzir. (Bedir şehidi).
273- Mücezzir b. Ziyâd.
274- Muharriz b. Amir.
275- Muharriz b. Nadle.
276- Muhammed b. Mesleme.
277- Müdlic b. Amr.
278- Mersed b. Ebî Mersed.
279- Mistak b. Esâse.
280- Mes'ûd b. Evs.
281- Mes'ûd b. Halde.
282- Mes'ût b. Rabîa.
283- Mes'ût b. Sa'd.
284- Mes'ût b. Sa'd b. Kays el-Hazrecî.
285- Mus'ab b. Umeyr el-Abderî.
286- Muâz b. Mâed.
287- Muâz b. el-Haris.
288- Muâz b. Amr b. Cumuh.
289- Muâz b. Mâed.
290- Ma'bed b. Abbûd b. Kuşeyr.
291- Ma'bed b. Kays.
292- Mut'ab b. Ubeyd.
293- Mut'ab b. Avf.
294- Mut'ab b. Kuşeyr el-Kavsî.
295- Ma'kıl b. Münzir.
296- Ma'mer b. el-Hâris.
297- Ma'n b. Adiy.
298- Muavviz b. el-Hâris.
299- Muavviz b. Amr.
300- Mikdad b. Amr.
301- Melîl b. Vebra.
302- Münzir b. Kudâme.
303- Münzir b. Amr.
304- Münzir b. Muhammed b. Ukbe.
305- Ömer'in kölesi Mehca'.
Nun Harfi
306- Nasr b. el-Hâris.
307- Nu'man b. Abdiamr.
308- Nu'man b. Amr b. Rifâa.
309- Nu'man b. el-Asr.
310- Nu'man b. Mâlik.
311- Nu'man b. Yesâr.
312- Nevfel b. Ubeydillah b. Nadle.
Hâ Harfi
313- Hânî b. Niyâr.
314- Hilâl b. Ümeyye.
315- Hilâl b. Mııallâ.
Vav Harfi
316- Vâkıd b. Abdillah.
317- Vedî'a b. Amr.
318- Varaka b. İyâs b. Amr.
319- Vehb b. Sa'd b. Ebî Şerh.
Ya Harfi
320- Yezîd b. el-Ahnes (Bu zat babası ve oğlu ile Bedir'de şehit oldu).
321- Yezîd b. Haris b. Kays (Bedir'de şehit oldu).
322- Yezîd b. Âmir b. Hadîde.
323- Yezîd b. Münzir b. Sarh.163[141]
Künye Bölümü164[142]
1- Ebû Esîd Malik b. Rabîa.
2- Ebû'l AVer b. Haris b. Zâlim.
163[141] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/142-151
164[142] Bunların bir kısmı yukarda geçti. Arab adeti gereği bazen künye isimden daha meşhur oluyor, M. Can (mütercim)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...