SİYON PROTOKOLLERİ VEYA YAHUDİ DÜNYA’YA
HANGİ YÖNTEMLERLE HÜKMEDER?
Bazı kitaplar “her mevsimin kitabı” dır. Yani baskıları düzenli bir şekilde yenilenen,
istikrarlı satışlara sahip kitaplardır. Hem “her mevsimin kitabı”, hem de antisemit
literatürün en önemli üç başyapıtı olma vasfına sahip üç kitap mevcut: biri Siyon
Liderlerinin Protokolleri, diğeri Adolf Hitler’in Kavgam kitabı, üçüncüsü de
Protokoller’e geniş bir şekilde atıfta bulunan Henry Ford’un ünlü Beynelmilel
Yahudi’si.
Bu üç kitabın değişik yayınevleri tarafından yayınlanan Türkçe çevirilerine
onlarca yıldan beri kitabevlerinde rastlamak mümkün. 2005 yılında Kavgam’ın değişik
baskılarının kitabevlerinin raflarında görülmeleri ve de “en çok satanlar” listesine
girmesi hem Türk, hem de yabancı basını şaşırtmış, mesele manşetlere taşınmıştı.
Halbuki Kavgam ilk baskısının yayınlandığı 1943 yılından beri Türkiye’de serbestçe
satılmakta ve her yıl yeniden basılmaktaydı.
Siyon Liderlerinin Protokolleri kitabı Kavgam kadar yankı yaratmıyor zira yazarı Adolf
Hitler değil. Bu kitap düzmece bir anonim metin. O nedenle her yıl birkaç yeni
çevirisinin yayınlanması Türk basını tarafından önemli bir olay olarak kabul
edilmemekte. Halbuki Siyon Liderlerinin Protokolleri son derece önemli bir kitap zira
Adolf Hitler’in esin kaynağı.
Nitekim Hitler Protokoller’den şöyle bahsetmekte:
Yahudi, kanını emdiği milletlerin hâkimi olmadıkça ister istemez onların dilini söyler. Fakat diğer
milletler kendilerinin köleleri olur olmaz, bütün Yahudiler, hemen bir dünya dilini, esparantoyu
öğrenecekler ve onu konuşacaklardır. Gaye bu araç ile Yahudiliğin iktidarını daha kolay sağlamaktan
ibarettir.
Yahudiler dış görünüşü kurtarmak için bütün bir şiddetle reddettikleri “Protocoles des sages
de Sion” (Sion ileri liderlerinin protokolleri) bu milletin bütün hayatının nasıl devamlı bir yalan üzerine
inşa edilmiş olduğunu gösteren eşsiz bir örnektir. (Kavgam, Burak Yayınevi, 1998, s. 382).
İşte bu nedenle Protokoller’in yeni bir baskısının yayınlanması, Türkiye hariç,
antisemitizme duyarlı olan her ülkede tepki yaratır. Türkiye’de ise her yıl düzenli bir
şekilde yeniden yayınlanır, kimsenin de tepkisini çekmez.
Protokoller Neyi Anlatmakta?
Protokoller ilk kez Çarlık Rusyası’nda ortaya çıkan düzmece bir eser. Antisemit
çevreler Protokoller’in Çarlık Rusyası’nda yaşayan Yahudi cemaat liderlerinin gizli RIFAT N. BALİ
2
olarak düzenledikleri bu toplantıda dünyayı yönetme hususunda nasıl bir siyaset ve
yöntem izlenmesi hususunda kararlaştırdıkları, bir nevi “millî siyaset belgesi”
olduğunu ileri sürerler.
Bu “millî siyaset belgesi” 24 adet protokolden oluşmakta.
Bu
protokoller uyarınca Yahudiler Dünya’ya hâkim olacaklardır. Dünyanın neresinde
yaşarsa yaşasınlar Yahudilerin bu gizli protokoller uyarınca siyasi, kültürel ve
ekonomik faaliyetleri yönlendirdikleri ileri sürülür.
Örneğin
Amerikan sinema
endüstrisine, Birleşmiş Milletler’e hâkim oldukları, yaşadıkları her ülkede ekonomiyi
kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdikleri, medyaya hâkim olup haberleri kendi
çıkarları doğrultusunda şekillendirdikleri, Soğuk Savaş döneminde Sovyet Rusya’ya
hâkim oldukları, Dünyaýa hükmetmek için birbirine rakip iki ideoloji olan komünizm ve
kapitalizmi icat ettikleri, böylece kitleleri birbirleriyle vuruşturarak amaçlarına
ulaşmaya çalıştıkları tekrarlanır.
Protokoller’in düzmece olduğuna dair Batı dillerinde
yayınlanmış onlarca, bilimsel inceleme mevcut. Protokoller’in düzmece olup
olmadıkları artık tartışma konusu bile değil. Buna rağmen Protokoller’in düzmece
olduklarına dair her yıl yeni araştırmaların yayınlanması nasıl izah edilebilir? Bu suale
verilebilecek en kapsamlı cevap Protokoller’e sinmiş olan antisemitizmin son yıllarda
yaygınlık kazanmış olmasıdır.
Bu nedenle antisemitizmle mücadele etmeyi
hedeflemiş örgütler, aktivistler ve bilim adamları Protokoller’e hâkim olan “Yahudiler
Dünya’yı yönetiyor” zihniyeti ile mücadele etmekten vazgeçmiyorlar.
Protokoller’in Türkiye Macerası
Türkiye’de ülkücü ve İslamcılardan oluşan aşırı sağın popüler siyasi kültürüne mal
olmuş üç “başucu kitabı” vasfına sahip antisemit eserler, Protokoller, Kavgam ve
Beynelmilel Yahudi’dir.
Özellikle yetmişli yıllarda devrimci sol ve ülkücü sağ arasında
yaşanan silahlı çatışma döneminde her üç kitap hem ülkücü sağ, hem de İslamcı
aktivistler tarafından son derece benimsenmiş, çevirileri defalarca yayınlanmış,
kaynak eser olarak kullanılmış, değişik yazılarda bu iki kitaba atıfta bulunulmuştur.
Her üç eserin tam metin Türkçe çevirileri ilk kez İkinci Dünya Savaşı sırasında
(Kavgam 1940, Protokoller 1943, Beynelmilel Yahudi, 1943) yayınlanmıştır.
O
dönemde Nazi Almanyası’nın Türkiye’de propaganda faaliyetlerinde bulunduğu
akılda tutulduğu takdirde bu yayınların neden ilk kez bu dönemde Türkçeye
çevrildikleri anlaşılabilir. Anlaşılması ilk bakışta daha güç olan ise savaşın sona RIFAT N. BALİ
3
ermesinden sonra her üç kitabın Türkiye’de gittikçe artan bir şekilde
popülerleşmesidir.
Protokoller Neden Bu Kadar Rağbet Görmekte?
Bu sualin cevabı Türkiye’nin popüler siyasi kültüründe ve Ortadoğu’nun siyasi
konjonktüründe gizlidir. İsrail Devleti’nin kurulması, 1948, 1967 ve 1973 savaşlarını
ardı ardına kazanması, bu zaferlerin İslamcı vicdanlarda büyük bir eziklik ve öfke
duygusu yaratması,
Birinci ve İkinci İntifada, Birinci ve İkinci Irak Savaşları, bağımsız
bir Filistin Devleti’nin henüz kurulmamış olmaması gibi Ortadoğu’ya has siyasi
sorunlar ile 1946 sonrasında ülkücü sağ ve İslamcı hareketlerin büyümeye
başlaması,
Türkiye’nin popüler siyasi kültürüne hem İsrail karşıtı, hem de antisemit
bir hissiyatın hâkim olması gibi Türkiye’ye has kültürel ve siyasi olguların birbirlerinin
içine geçerek harmanlanmaları sonucunda ortaya çıkan manzarayı en iyi şekilde
sağcı ideolojide yaygın olan
“Yahudi Dünya’ya Hâkimdir” kanaati özetleyebilir. Bu
kanaati dile getirirken “Yahudi” yerine “Siyonist” kavramı da pekâlâ kullanılabilir zira
popüler kültürde her ikisi eşdeğer anlamda, birbirleri yerine ikame edilebilir bir şekilde
kullanılmakta ve de zihinlerde bu şekilde yer etmiş durumda.
“Yahudi Dünya’ya
Hâkim” düsturunun illâki aynen bu sözcüklerle ifade edilmesi de şart değil.
Yahudilerin, veya eşdeğer anlamda kullanılan “yeni muhafazakârlar”ın, Beyaz Saray
nezdinde yönetimi etkileyecek derecede nüfuz sahibi oldukları ve Amerikan dış
siyasetini İsrail Devleti’ne olan sadakatleri doğrultusunda yönlendirdikleri, Amerikan
Yahudi Lobisi’nin güçlü ilişkileri ve nüfuzu sayesinde İsrail Devleti’nin siyasetini
eleştirenlerin mesleki hayatlarının neredeyse sona erdiği, Yahudi Lobisi’nin bu kişileri
boykot listesini alıp kitap ve makalelerini yayınlatamadığı gibi iddialar günümüz
“Türk
kanaat önderleri piyasası”nın ünlü isimleri tarafından ciddi ciddi telaffuz edilmekte ve
de pek bir itiraz görmemektedir.
Sonuç
Şimdiye kadar örneklendirilen bu zihniyetin bir değişik izdüşümü son yılların popüler
konusu olan “sabetaycılar” edebiyatıdır. Bu edebiyat ile dile getirilen Protokoller’e
hâkim olan zihniyetten hiç değişik değil.
Özetle vaz edilen, Sabetaycıların, yani “Gizli
Yahudiler”in, siyasetten, ekonomiye, ekonomiden kültürel faaliyetlere ve medyaya
RIFAT N. BALİ
4
kadar geniş bir alanda köşebaşlarını tutmuş, Türkiye’yi İsrail Devleti’ne olan
sadakatleri doğrultusunda fiilen yönettikleri ve yönlendirdikleridir.
Çarlık Rusyası’ndan günümüze bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen
Protokoller’e sinen zihniyet halen capcanlı, birçok yere nüfuz etmiş durumda ve
değişik kıyafetlere bürünmüş bir halde karşımızda durmakta.