FİZİLALİL KURAN TEFSİRİ
KEVSER SURESİ
108-Kevser
1-Ey muhammed! Doğrusu biz sana pek çok nimet vermişizdir.
Kevser çokluğun bir çeşididir. Sınırlı olmayan, sonsuzluğu ifade eder. Gerçeği görmek istemeyen bu insanların ileri sürdüğü yaftalamanın tam tersine olarak biz sana bol ve tükenmez nimetler verdik. Engellenemeyen, sonu gelmeyen nimetler. Bir insan yüce Allah'ın Hz. Peygambere verdiği bu nimetleri araştırdığında gözünün iliştiği ve düşüncesinin takıldığı her noktada bu nimetlerin izini görecektir.
Bu nimeti peygamberlikte de görecektir. Büyük gerçekle, büyük varlıkla kurduğu söz konusu bağda bu nimeti görecektir. Kendisinden başka varlığın ve gerçekte kendisinden başka bir şeyin bulunmadığı varlıkla temasa geçişinde görecektir. Allah'ı bulan adam için artık kayıp söz konusu olur mu?
O'na gönderilen Kur'an'da büyük bir nimetti. Kur'an'ın bir suresi dahi bereketinin sonu olmayan bir hazine, bolluğu ve bereketi sonsuz olan bir kaynaktır.
Yüceler aleminde kendisi için dua eden melekler de büyük bir nimettir. Bu melekler yeryüzünde O'na dua edenlere de dua ederler. Öyle ki artık O'nun ismi hem yerde hem de gökte Allah'ın adıyla birlikte anılır olmuştur.
O'nun asırlar boyunca devam eden sünneti de büyük bir nimettir. Bütün yeryüzünde O'nun izinde giden milyonlarca insanın, milyarlarca dilin milyarlarca dudağın O'nun adını anması, O'nun hayatına ve anısına kıyamete kadar Hayranlık duyan milyarlarca kalbin varlığı da bir nimettir.
Onun sebebi ve O'nun vasıtasıyla insanlığın onca nesillerine kazandırılan sonsuz hayır da kevserin kapsamındadır. Bu Hayrı kabul edip inananlar da, onu tanımayanlar da ondan faydalanmışlardır. Herkes bu hayırdan nasibini almıştır.
Bu kevserin pek çok görüntüleri bulunmaktadır. Bunları tek tek saymaya kalkmak, onları da kalıplara sıkıştırmak, azaltmak ve küçültmek türünden bir girişim olur.
Kısacası o kevseri getirmiştir. Feyzinin sonu bulunmayan, bilgisinin sınırı olmayan, alemlerinin ucu bucağı bulunmayan kevseri. Bu nedenledir ki ayeti, onu sınırlamadan, çoğalan ve artan, her yeri sayabilecek şekilde bırakmıştır.
Birçok kanallardan gelen bazı rivayetler, kevserin cennette bir nehir olduğunu ve Hz. Peygambere verildiğini ifade etmektedir. Fakat ibni Abbas bu rivayetlere şöyle karşılık vermiştir: "Bu nehir? Hz. Peygambere verilen sonsuz iyiliğin sadece bir parçasıdır. Yani bu da kevserlerden biridir."
Bu anlatım içinde ve bu şartlarda en uygun yorum da budur.
2- Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Düşmanların ve tuzak kuranların tam tersine bol, bereketli, iyilik ve hayır kaynağı pekiştirildikten sonra Hz. Peygamber; şükür nimetine karşılık başta gelen görevine yöneltilmektedir. Bu da ibadette ve yönelişte sadece kendini Allah'a adamak ve samimi bir şekilde O'na yönelmektir. Namaz da ve kurban kesme de Allah'a samimiyetle yönelmektir. "Öyle ise Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." Kafanı müşriklerin şirkine takma, onların ibadetlerine kapılma. Kurbanlarını keserken Allah'tan başkasının adını anma.
Hayvanları keserken yalnız Allah'ın adının anılmasına, Allah'tan başkası adına kesilenlerin ve yalnız Allah adının anılmadığı hayvanların etlerinin haram olduğunun ifade edilmesi, bu dinin hayatın tamamını şirkin etkilerinden ve tortularından arındırılmasına verdiği önemi ifade etmektedir. Sırf düşünce ve vicdan arındırmakla yetinmediğini göstermektedir. Çünkü bu din bütün ilkeleri, amaçları ile ve bütün uzantılarıyla birlik dinidir. Aynı zamanda bu din yalın, açık ve saf tevhid dinidir. Bu nedenle her yerde gizli-açık her tür şirki ortadan kaldırmaya çalışır. Vicdana yerleşen, ibadetlerde ortaya çıkan ve hayatın geleneklerine sızan her çeşidini en ince noktasına varıncaya kadar tesbit eder ve onu sert bir biçimde koparıp atar. Çünkü hayat gizli-açık yönleri ile bir bütündür. islam da hayatı parçalanmayan bir bütün olarak ele Alır ve şirkin tüm şaibelerinden arındırır onu. Açık, net ve yalın bir biçimde Allah'a yöneltir. Nitekim bu anlayışı ibadet şekillerinde veya hayatın geleneklerinde kurban kesme meselesinde ve diğer konularda görüyoruz.
3- Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan sana kin tutan kimsedir.
Birinci ayette Hz. Peygamberin soyunun kesik olmadığı bilakis kevsere sahip olduğu belirtilmişti. Bu ayette ise hilekarın hilesi, kendisine çevrilmekte ve yüce Allah soyu kesik olanın Hz. Muhammed olmadığını, bilakis O'na kin tutanlar ve O'ndan hoşlanmayanlar olduğunu vurgulamaktadır. Gerçekten de yüce Allah'ın onlar hakkındaki sözü gerçekleşmiştir ve onların adı sanı anılmaz olmuştur. Defterleri dürülmüştür. Bunun yanında Hz. Muhammed'in sürekli adı anılmış ve yüceltilmiştir. Biz bugün bu yüce sözün doğrulandığını görüyoruz. Bu sözü ilk işitenlerin bilemedikleri daha geniş, daha sevindirici sonuçlarını seyredebiliyoruz.
Hiç şüphesiz imanın, hakkın ve iyiliğin soyunun kesik olması mümkün değildir. Çünkü onların kökleri derinlerde, dalları alabildiğine yaygındır. Soyu kesik olan küfür, batıl ve kötülüktür. Ne kadar parlarsa parlasın, ne kadar gelişip azgınlaşırsa azgınlaşsın.
Hiç şüphesiz yüce Allah'ın ölçüleri insanların ölçülerinden başkadır. Ne var ki insanlar aldanıyorlar, gururuna kapılıyorlar. Kendi ölçülerinin işlerin gerçeğini tayin edeceğini sanıyorlar! Ama önümüzde susturulamayan bu ebedi örnek duruyor. Hz. Muhammed hakkında çirkin sözlerini söyleyen ve böylece kitlelerin kalplerini karartmak isteyenler ve o zaman Hz. Muhammed'in işini bitirdiklerini ve O'nun yolunu kestiklerini sananlar neredeler? Nerede onlar? Kim anıyor onları? Ne etkileri olmuştur? Bunlar nerede, herşeyden kendisine verilen kevserin sahibi nerede? Onların kendisine soyu kesik dediği adam nerede, onlar nerede?!
Allah'a, hakka ve hayr'a çağırının asla soyu kesik olmaz ve bu işleri yapanların da soyları kesik olmaz. Bunlar diri, baki, ezeli ve sonsuz olan Allah'a bağlı oldukları halde nasıl sonları kesik olabilir ki? Ancak küfürdür, batıldır, kötülüktür soyu kesik olan ve bunlara sahip çıkanlardır. Herhangi bir zaman diliminde uzun bir zaman yaşayacakları köklerinin derinlerde olduğu sanılsa da asıl köksüzler onlardır.
Şüphesiz yüce Allah doğru söylemiştir, tuzak peşinde koşan düzenbazlar ise yalancılardır...