24 Şubat 2015

JAKOBENİZMİN GERÇEK KİMLİĞİ


JAKOBENİZMİN GERÇEK KİMLİĞİ
Fransız Devrimi'ndeki en büyük rol, kuşkusuz devrim liderlerinin çoğunun üye olduğu Jakoben klüpleri tarafından oynanmıştı. Devrimin ardından da, "Jakobenlik" politik literatürde çok önemli yeri olan bir terim haline geldi. Bu terimle, tepeden inmeci ve baskıcı bir yöntemle halkı halka rağmen yönetmeye soyunan kişiler ve kurumlar tanımlandı. Jakobenlik, insan hakları, demokrasi, eşitlik, özgürlük gibi süslü sloganlar altında belli bir grubun gerektiğinde zor da kullanarak topluma hakim olması isteği olarak bilindi. Fransız Devrimi'nden sonra da tarihte sayısız "Jakoben" ortaya çıktı. Sanki Jakobenlik kendi kendini yenileyen, yeniden üreten bir kurummuşcasına, pek çok ülkede tekrar tekrar hortladı. Bu Jakobenlerin ortak özellikleri ise hepsinin seküler oluşları ve seküler düzenler kurmak için toplumu reforme etmeye çalışmalarıydı.
Bu durumda şöyle bir soru sorulabilir: Jakoben yapısının içinde, ya da arkasında, bir başka faktör var mıydı ki, bu yapı tekrar tekrar kendini üretti? Jakobenler Klübü, devrimin ilerleyen döneminde kapatılmış, tarih sahnesinden çekilmişti. Ama, Jakobenliğin ardında, Jakoben geleneğini devam ettiren, "Jakobenlikten de öte" bir yapı vardı sanki. "Eşitlik, kardeşlik, özgürlük, demokrasi" gibi süslü sloganlar kullanıp, fakat gerçekte oldukça acımasız ve anti-demokrat yöntemleri de uygulamaya koyarak, yalnızca güce ve iktidara ulaşmaya çalışan ve kendine en büyük düşman olarak da dini seçen seküler bir örgütlenme...
Bu tanım bile bizi doğrudan masonluk hakkında düşünmeye yöneltmektedir. Nitekim masonluk içinde Jakobenlik arasındaki ilişkiyi incelemeye kalktığımızda, ikincisinin birincisi için bir paravandan başka bir şey olmadığını görüyoruz. Görünen odur ki, masonlar, devrimdeki rollerinin gizlemek için Jakoben klübünü kurmuşlar ve gerçek kimliklerini bu sayede perde arkasında tutabilmişlerdir. Mimar Sinan'da yayınlanan bir makalede, masonların farklı örgütler kurduklarından şöyle söz edilir:
1789 Fransız Devrimi'nden önce localardaki çalışmalara bir göz atınca görülüyor ki, bu çalışmalarda ele alınan fikir ve ilkelerin bir çoklarının, Fransız Devrimi'ndeki fikir ve ilkelerle benzerliği dikkati çekmektedir. Devrimin başında ilan edilen İnsan Hakları Deklarasyonunda ileri sürülen görüşler, devrimden önceki yıllarda localarda hemen hemen olduğu gibi tartışma konusu edilmiştir... Bazı biraderlerin masonluk dışında siyasal nitelikte klüpler kurduğu da ayrı bir gerçektir. Bu klüpler arasında Club Breton gösterilmektedir...27
Club Breton'ın masonlar tarafından kurulduğu bilgisi son derece önemlidir, çünkü Breton bir süre sonra dağılarak Jakoben kulübünün çekirdeğini oluşturmuştur. Jakoben klüplerinin yapısına baktığımızda ise sözkonusu mason bağlantısını çok açık bir biçimde görebiliriz. Bu klüpler, aynı mason locaları gibi belli kişilerin üye olabildiği, üyelerin para yardımı yapması gerektiği, içinde konferansların verildiği ve kadınların üye olamadığı kuruluşlardır.
Amerikalı tarihçiler Richard Cobb ve Colin Jones The French Revolution adlı kitapta şöyle yazarlar:
Jakobenler, işe iyi organize edilmiş bir tartışma kulübü olarak başladılar. Kulübe katılmak için belli bir giriş ücreti yatırmak ve daha sonra da belli aralıklarla ödeme yapmak gerekiyordu. Üyeler klüpte önceden hazırladıkları konuşmalar yaparlardı... Kadınlar üyeliğe kabul edilmiyordu... Toplam 5500 kadar Jakoben kulübü vardı... Bazı bölgelerde mason localarıyla ortak yürütülürdü çalışmalar.28
Durum böyle olunca, önde gelen Jakobenlerin tümü de doğal olarak masondur. Fransız yazar Pierre Miquel de, La Grande Revolution adlı kitabında Jakobenlerin çoğunun mason localarına da üye olduklarını vurgular. Devrimin öncülüğünü yapan ve Meclis'in asiller ve din adamlarından sonra üçüncü sınıfını oluşturan Thiers Etats'nın durumu da locaların devrimdeki rolünü göstermektedir: Thiers Etats'nın 603 üyesinin 477'si yani % 80'i masondur.29 Mimar Sinan, ise şöyle yazar:
Önemli olan bir nokta da ihtilalde liderlik durumunda olanların çoğunun mason olmasıdır. Mirabeau, Danton ve daha birçokları ihtilalden önce localarda kendilerini tanıtmış kişilerdi.Birçok fikir adamı, filozof, idareci, asker ve din adamı, büyük ihtilalde aktif rol almadan önce locaların sütunlarında gözükmüş ve buralarda isim yapmışlardır.30
Masonluk bağları, önceki bölümde de incelediğimiz gibi Amerika-Fransa arasına da uzanmıştır. Fransız Devrimi'nin öncüsü General Lafayette, George Washington'ın aynı locadan biraderidir. İki taraf arasındaki masonik işbirliğinin bir nişanesi olarak, Fransız masonları Amerikalı biraderlerine New York'taki ünlü Özgürlük Heykeli'ni hediye etmişlerdir.
Kısacası devrimi yapanlar ve dolayısıyla da Jakobenler, aslında masonlardı. Jacques de Molay'ın öcünün alınması ve Avrupa'da Yeni Seküler Düzen'in (Novus Ordo Seclorum) başlatılması başka kimin eseri olabilirdi ki? Ama masonlar çoğu kez olduğu gibi Fransız Devrimi'nde de kendilerine büyük ölçüde gizlediler. Bu sayede, devrimi yapanların "masonlar" değil, "Jakobenler" olduğu imajı verildi. Aynı gerçek Kral ve Kraliçe'den de gizlenmiş, özellikle saf Kraliçe, örgütü bir eğlence kulübü sanmıştı:
Marie-Antoinette 1781 yılında kızkardeşine masonlarla ilgili olarak şunları söylüyordu: 'Masonluk yalnızca iyi bir eğlence ve toplantı kulübü. Onlar şarkı söyleyip içki içen ve de kesinlikle komplo düzenlemeyen insanlar.' Kraliçe'nin bu konudaki düşüncesine rağmen, pek çok mason devrimin ön saflarında yer aldı; en az ikiyüz tanesi Genel Meclis'e, yüz tanesi de Konvansiyon'a üye seçildi... 'Eşitlik, özgürlük, kardeşlik' gibi sloganlar ve eşitliği sembolize eden terazi ya da teyakkuzu temsil eden göz gibi semboller masonluktan alınmıştı.31
Kraliçe'yi ve tüm aristokrasiyi aldatmak için kullanılan gizleme yöntemi, resmi tarih yazılırken de sürdürüldü. Ortaya devrimin tüm "iyi" taraflarını masonlara mal eden, kötü yönlerini ise masonluktan uzak gösteren bir resmi
tarih hikayesi çıktı. Masonların konu hakkında yaptıkları yayınlarda vermek istedikleri mesaj; örgütün devrimin ilkelerini oluşturmada -ki bunlar, Özgürlük, Kardeşlik, Hürriyet gibi süslü sloganları içermektedir- başı çektiği, ancak devrimin eli kanlı liderlerinin mason olmadığı şeklindedir. Çünkü bu liderler -ki en başta Robespierre gelir- herkesce "öcü" olarak görülen kişilerdir ve devrimin savunulması en imkansız olan Terör döneminin uygulayıcılarıdır. Bu nedenledir ki, bu "birader"lerin mason gözükmesi, olumsuz bir izlenim yaratacaktır.
Masonların gerektiği durumlarda bazı üyelerini mason değilmiş gibi göstermeleri, zaten sık sık başvurdukları bir yöntemdir. Emekli Büyükelçi İsmail Berduk Olgaçay, "masonlar çoğu kez iftihar edemedikleri kişilerin adlarını dolapta saklarlar da masonluğun kıyısına, köşesine değinmiş kişileri tabii çok defa ölümlerinden sonra mason diye takdim ederler" diyor.32
Devrimin "öcü" liderlerinin masonluklarının örtbas edilmesinin bir örneği Marat'dır. Masonik kaynaklar Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi isimlerin masonluğunu üstüne basa basa duyurmalarına rağmen, "en az onbin kelle kesilmelidir" sözüyle ünlenen Marat'nın loca kayıtlarından mümkün olduğunca söz etmemeyi yeğlerler. Oysa, Amerikalı mason William R. Denslow'un 10.000 Famous Freemasons (10.000 Ünlü Mason) adlı çalışmasında bildirdiğine göre, devrimin en radikal ve kanlı liderlerinden olan Marat, 1774'de ilk kez İngiliz Büyük Locası'nda inisye edilmiş, daha sonra da Amsterdam'daki Loge La Bien Aimée adlı locaya girmiştir.33 Aynı kitapta bildirildiğine göre, 1793 yılında Jacoben Kulübü'nün başkanlığına seçilen Danton da masondur ve Voltaire'i de yetiştirmiş olan Paris'teki ünlü Dokuz Kızkardeşler locasına üyedir.34 Devrimin en "kan dökücü" lideri olan Robespierre de genel kuralı bozmaz; O da masondur.35
Aydınlanmacılar, Devrimciler ve Yahudiler
Kitabın bir önceki bölümünde Tapınakçı geleneği koruyan masonlar ile Yahudi önde gelenleri arasındaki İttifak'ın Avrupa'da dini otoriteye karşı verdikleri uzun savaşı birlikte incelemiştik. Görmüştük ki, İttifak'ın iki kanadı, önce Avrupa'da sonra da tüm dünyada seküler bir düzen kurmak için her aşamada yakın bir işbirliği gerçekleştirmişlerdir. Bu işbirliğinin, Yeni Seküler Düzen'in çok önemli bir aşaması olan Fransız Aydınlanması ve Fransız Devrimi sırasında gerçekleşmemiş olması elbette beklenemez. Bu iki büyük hareketin ardındaki mason etkisini önceki sayfalarda inceledik; şimdi ise olaydaki Yahudi bağlantısına ve Yahudi faktörüne göz atmak gerekmektedir.
Nitekim konu hakkındaki kısa bir araştırma; Fransız Aydınlanmacılarının Yahudilere olan olağandışı ilgisini, devrimdeki Yahudi faktörünü ve Jakobenler ile Yahudiler arasındaki çarpıcı yakınlığı ortaya çıkarmaktadır.
İlk bakılması gereken, devrimin ideolojik altyapısını hazırlayan Aydınlanmacılardır. Fransız Aydınlanmacılarının da diğer Aydınlanmacılar gibi mason olması demek, onların da diğerleri gibi İttifak'ın öteki kanadıyla, yani Ya-hudilikle ilgili olmaları demekti. Nitekim konuyla ilgili önemli isimlere baktı-ğımızda, masonik misyonun temel özelliğini, yani "Yahudi diyarını kurtarma" hedefini görebiliyoruz. Örneğin Jean Jacques Rousseau, Yahudilerin önce Fransa'da sonra da tüm Batı Avrupa'daki politik özgürlük kazanmaları üzerinde dikkat çekici bir biçimde durmuştu. Rousseau, Yahudilerin yalnızca eşit haklar kazanmaları gerektiğini değil, kendilerine ait bir ülkeleri olması gerektiğini de savundu, ki bu da "Yahudi diyarının kurtarılması"ndan başka bir şey değildi... Yazdığı bir makalesinde Yahudilerin ulusal özelliklerine olan hayranlığını şöyle vurguluyordu: "Yahudiler bize hiç sona ermeyen bir birikim sunuyorlar. Atina, Isparta, Roma ve onların insanları tümüyle yok oldu, bütün zorluklara rağmen Sion, çocuklarını yitirmedi. Onlar her milletin arasına girdiler ama hiçbirinde erimediler. Lidersiz kaldılar ama hala bir milletler. Ülkesiz kaldılar ama hala birer yurttaşlar.'" 36
Montesquieu da aynı çizgideydi. Jean Bodin'in Yahudi dinine karşı son derece sempatiyle yaklaşan geleneğini devam ettirdi. Lettres Persanes (1721) adlı eserinde Yahudiliği "iki çocuk (Hıristiyanlık ve İslam) doğurmuş bir anne" olarak nitelendiriyordu." 37
Diderot da "Yahudi sempatizanı" idi. Juifs (Philosophie des) adlı Yahudilerle ilgili makalesi Ansiklopedinin 9. cildinde yer aldı. Burada Diderot, Yahudilerin iki ulusal özelliğine duyduğu derin hayranlığı dile getiriyordu: Hala varlığını sürdüren en eski ulus olmaları ve hiçbir zaman çok tanrıcılığı benimsememeleri. Bunun yanında Yahudi atalarının 'doğal' dinine duyduğu hayranlığı da vurguluyordu.38
Devrimin önderleri ise aynı Aydınlanmacılar gibi hatta daha da fazla Yahudiler ile ilişki içindeydiler. Encyclopaedia Judaica, Jakobenler ve sonrası hakkında şöyle yazıyor:
Parisli Jakoben klüpleri Yahudi sempatizanıydılar... Güney Fransa'da bir grup Yahudi 'Rousseau' adını verdikleri bir Jakoben Klubü kurdular. Bu Yahudi-Jakoben klüp, 1793-1794 döneminde, Yahudilerin yoğun olduğu Saint Espirit bölgesinin devrim hükümeti haline geldi... Temmuz 1793-Temmuz 1794 arasındaki 'Terör' döneminde hiçbir Yahudi giyotine gönderilmedi...
... Devrim kısa sürede diğer ülkeleri de etkiledi. Hollanda'da 1795'de Fransız ordusunun yardımıyla bir devrim gerçekleşti ve Batavian Cumhuriyeti kuruldu. Devrimin düzenleyicilerinin başında bir grup 'aydınlanmış' Yahudi geliyordu. Sözkonusu 'aydınlanmış' Yahudiler Amsterdam'da Felix Libertate adlı bir örgüt kurmuşlardı. Bu örgütün amacı 'özgürlük ve eşitlik prensiplerini yaymak' olarak açıklandı... Devrimin yankıları İtalya'ya da ulaştı. 1790 baharında Yahudiler 'devrimin partizanları' olmakla suçlandılar... 1796-1798 yıllarında, Napoleon İtalya'nın büyük kısmını işgal etti. Ülkeyi ele geçiren Fransız orduları, girdikleri heryerde artık Yahudiler için eşitlik döneminin başladığını ilan ettiler... Napoleon'un Mısır seferi sırasında başlayan karşı-devrimci hareketlerin sloganı 'Yahudilere ve Jakobenlere karşı mücadele' idi... Napoleon'un 1815'teki düşüşüne kadar İtalya'da Yahudi eşitliği güvence altında kaldı...39

Yahudi önde gelenleri ve masonluk arasıdaki İttifak, Devrim ile birlikte geleneksel düşmanı olan Kilise'ye büyük bir darbe vurmuş oluyordu. Devrimin en ateşli günlerinde bu çizgi iyice belirgin hale geldi ve Jakobenlerin yoğun propagandası sonucunda yaygın bir "Hıristiyanlıktan çıkma" hareketi gelişti. Bunun yanısıra İttifak'ın Üstad mason Robespierre tarafından üretilen "devrimci ibadet" ya da "Yüce Varlık İbadeti"ni tasvir eden devrim döneminden kalma bir resim: Resmin tepesine masonluğun Kabala kaynaklı ünlü sembolü "üçgen içinde göz" eklenmiş, tüm bu olayların gerçek organizatörünün kim olduğunu anlatmak istercesine...
Özellikle Kilise'ye karşı Jakobenler ve Yahudiler hep aynı saftaydı. Devrim sırasında yayınlanan bir Fransız gazetesi, devrimciler ve devrime karşı olanları birbirinden ayıran önemli bir gösterge olarak, yeni meclisin rahiplerden devrimin ilkelerine ters düşmeyeceklerine dair imzalamalarını istediği ünlü yemini gösteriyordu. Kiliseyi devrimin boyunduruğuna alacak olan bu yemine karşı çıkanlar ve taraftar olanlar, o dönemki kutuplaşmayı açıkça sergiliyordu: "Rahiplerin yemini kabul etmesine karşı çıkanlar: Avrupa'nın bütün Katolik kiliseleri, yabancı milletler, dinin savunucuları...Yemine taraftar olanlar: Jakoben Klübü üyeleri, Yahudiler, Protestanlar ve deistler." 40
Yahudiler ile devrimciler arasındaki bir diğer ilişki ise Cagliostro'nun önceki sayfalarda değindiğimiz itiraflarında açığa vurduğu gibi, Rothschild bağlantısıydı. Cagliostro, ünlü banker hanedanı Rothschild'ın Fransız devrimcilere, özellikle de Jakobenlere büyük paralar aktardığını söylemişti. Nitekim devrimin önde gelen isimlerinden Mirabeau, o yıllarda Yahudilerden rüşvet almakla suçlanmıştı. Çünkü Yahudilerin politik eşitlik kazanmasını kendisine dava edinmiş, Ulusal Asamble'de bu konuyu defalarca gündeme getirmişti.41
Devrimin İttifak'ın ortak çıkarlarına hizmet eden en önemli yanı ise din aleyhtarı yönüydü. Devrimin en ateşli günlerinde bu çizgi iyice belirgin hale gelmiş, Jakobenlerin yoğun propagandası sonucunda yaygın bir "Hıristiyanlıktan çıkma" hareketi gelişmişti. Hatta bunun yanısıra Hıristiyanlık yerine yeni bir din üretmeye yönelik çabalar da oldu. İlk belirtileri 14 Temmuz 1790'da, Federasyon Bayramı'nda görülen "devrimci ibadet", gittikçe yayılmaya başladı. Robespierre, "devrimci ibadet"e yeni kurallar da getirmiş, bu ibadetin ilkelerini bir rapor halinde belirleyerek adına da "Yüce Varlık İbadeti" demişti. Bu gelişmenin çarpıcı bir sonucu, ünlü Notre Dame Kilisesi'nin "aklın tapınağı"na dönüştürülmesiydi. Kilise'nin duvarlarındaki Hıristiyan figürleri sökülmüş ve orta yere "akıl tanrıçası" olarak tanımlanan bir kadın heykeli yerleştirilmişti.
Devrimin sembolü haline gelen bu kadın tasviri, masonik kaynaklara göre, masonluğun ilk "Büyük Üstadı" olan Hiram Abiff'in dul annesidir. Bu ilginç sembolik ifade, devrimciler tarafından Hıristiyanlığın yerine konmaya çalışılan "devrimci ibadet"in, bir tür masonik tapınma, ya da masonluğa tapınma olduğu anlamına gelir. Aynı dul kadın, mason bir heykeltıraş tarafından yapıldıktan sonra Fransız masonlarınca Amerikalı biraderlerine hediye edilen New York'taki ünlü Hürriyet Heykeli'ndeki dul kadındır.
Prototip Devrim: Klüp Görüntüsündeki Örgütlenmeler,
Sokak Gücü ve Masonik Medya...
Devrimin masonlar tarafından gerçekleştirilmiş olması, bizlere genel olarak örgütün kullandığı yöntemler hakkında iyi bir referans oluşmasını sağlıyor. Geleneklerinden asla taviz vermedikleri bilinen masonlar, Fransız Devrimi'nde kullandıkları yöntemlerle, daha sonra sergileyecekleri tüm operasyonları için bir "prototip" meydana getirmiş durumdalar.
Bu geleneksel yöntemlerin başında devrim öncesi örgütlenme şekli gelir. Masonluğun Jakobenler gibi klüp ve derneklerle kendini gizlemesi ya da ikinci planda göstermesi, "prototip devrim"in en önemli özelliklerinden birisidir. Bu gelenek masonlar veya masonik organizasyonlar tarafından bugün de hala sürdürülür. Kullanılan iki ayrı yöntem var: Birinci türde, sözkonusu "dernek", "klüp" doğrudan mason locası niteliği taşır, yalnızca masonlar kabul edilir. (Yalnızca 33. dereceden masonların kabul edildiği Türkiye Fikir ve Kültür Derneği veya B'nai B'rith'in Türkiye'deki paravan kuruluşu olan Fakirleri Koruma Derneği gibi örgütler bu sınıfa girer). İkinci türde, "dernek", "klüp" veya "siyasi parti" masonların yönetiminde olur, fakat mason olmayan pek çok kişi de bu örgütlenme içine alınır. Bu şekilde mason olmak için gerekli özelliklere sahip olmayan kişiler, bazı çıkarlar karşılığında, masonik ideallere hizmet eder hale sokulur.
"Prototip devrim"in ilginç bir başka özelliği de, ilk kez bir "kontrgerilla" oluşturmuş olmasıdır. Bilindiği gibi kontrgerilla adıyla tanınan yarı-askeri örgütlenme, bazı güç odaklarının ki bu odakların en başında mason localarının geldiği İtalya'daki P2 skandalı ile belgelenmişti karşı güçleri sindirmek için oluşturduğu bir terör organizasyonudur. Bu gizli organizasyon, ordu içinde ve siviller arasında örgütlenir; şiddete eğilimli sokak serserileri "vatanseverlik" veya "anti-komünizm" maskesi altında kontrgerillanın sivil kanadını oluşturur.
İşte bu sözkonusu terör organizasyonunun ilk örneğini, masonluğun sivil ve askeri uzantılarını, "prototip devrim"de bulabiliyoruz.
Jakobenlerin devrimi yaparken ordudaki biraderlerinin desteğini almış olmaları, bugünkü bazı loca merkezli sivil-asker ilişkilerini hatırlatıyor. Alain Guichard, Les Franc Maçons adlı kitabında, devrim öncesinde Fransa Büyük Locası'nın (Grand Orient), tam kırk tane askeri locaya sahip olduğunu yazar.42 Bir başka Fransız yazar Pierre Miquel de, La Grande Revolution adlı kitabında, bu askeri locaların en kalabalık olanının Le Nord-Est Locası olduğunu, locada Voltaire, Rousseau'nun doktrinlerinin öğretildiğini bildiriyor.43 Bu askeri locaların devrimde Jakobenlere destek olması, pasif davranarak kralı savunmasız bırakmaları olayların akışını büyük ölçüde etkilemiştir. Mason dergisi Mimar Sinan, "18. yüzyıl filozoflarının düşünceleri tarafından bilinçlendirilmiş" ordunun önemini şöyle vurguluyor:
Saray belki çeşitli ayaklanmalara karşı koyabilirdi. Ancak Fransız ordusu birliklerine sarayın güveni yoktu. Fransız ordusu içindeki askerler de 18. yüzyıl filozoflarının düşünceleri yönünde bilinçlendirilmiş bulunuyordu. Dolayısıyla ordu, hükümete, ihtilali bastırma hususunda pek yardımcı olacak gibi gözükmüyordu. Komutanların birçokları bunu açıkça belirtmişlerdi. Hatta bazı askeri birlikler ayaklanmaları destekler gibi görünüyor, bu da ihtilalcileri cesaretlendiriyordu.44


Solda; Sans-Clulette'ları "yamyamlık"la özdeşleştiren bir İngiliz karikatürü.
Sağda; O dönemde locaların sokak gücü ya da diğer bir deyişle devrimin "kontrgerilla"sı konumundaki Sans-Culotte'lardan biri. Ayağının altında dini simgeleyen asıl rahip var.
Asker-loca ilişkilerine Umberto Eco da dikkat çekerek "... askerler arasında localar ortaya çıkıyor, alaylarda gizli, Hiram'ın öcünü alma planları ku- ruluyor, yakında patlak verecek devrim üzerine tartışılıyordu..." diyor.45
Devrimin "kontrgerilla"sının sivil kanadı ise Sans-Culotte adı verilen ve Jakobenler tarafından yönlendirilen sokak çetelerinden oluşuyordu. Kültür düzeyi düşük, şiddete eğilimli kimselerden oluşturulan Sans-Culotte'lar, özellikle Paris'te büyük bir terör havası estirdiler. Başta kilise ve din adamlarının olmak üzere her türlü karşı-devrimci unsurun localara karşı direnişleri, bu sözde "vatansever" sokak serserilerinin eliyle kanlı bir biçimde bastırıldı. Sans-Culotte'lar daha sonraki tüm (faşist ya da komünist) devrimci masonlara ilham kaynağı olacaktı. Marx ve Engels'ten Lenin'e, Troçki'ye kadar nesiller boyu pek çok devrimci ve onların 20. yüzyıldaki benzerleri Fransız Devrimi'nin radikallerine ve Sans-Culotte'lara olan hayranlıklarını vurguladılar.46
Devrimin bir başka prototip yanı da çok önemli bir gücü, medyayı kullanmış olmasıydı. Masonluğunun yanında bir de Yahudi asıllı olan Marat'nın 47 yayınladığı "Halkın Dostu" adlı gazete önemli etkiye sahipti. "Halkın Dostu"nda, 1790 Temmuz'unda Marat şöyle yazıyordu: "Beş ya da altı yüz kesilmiş kafa sizin dinginliğinizi, özgürlüğünüzü ve mutluluğunuzu sağlayacaktır. Yanlış bir acıma sizin ellerinizi tuttu ve yumruklarınızı geciktirdi. Şimdi onbin kelleye lüzum var. Belki gelecek sene yüz bin kellenin koparılması şart hale gelecektir." Ne ilginç, Yahudi asıllı Marat'nın ilk örneklerinden birini verdiği "masonik medya" asırlar boyunca yine soydaşları tarafından kullanıldı.
Bir başka "masonik medya" örneği ise Sans-Culotte'ların lideri Jacques Rene Hebert'in yayınladığı provokatör gazeteydi. Hebert, 1790 ve 1794 yılları arasında, Le Pere Duchesne adıyla küçük bir gazete yayınlamıştı. Gazete, o dönemdeki politik konular üzerinde, oldukça bozuk ve argo bir lisan kullanılarak tek taraflı yorumlar yapıyordu. Paris'in sokak ağzıyla yayınlanan gazete, Sans-Culotte'lar arasında çok popüler oldu. Gazetenin en önemli iki özelliği ise din karşıtı (anti-Katolik) bir kampanya başlatması ve terör olaylarını da körüklemesiydi.
Jakobenlik'in ardında "Jakobenlik'ten de öte" bir örgütlenme olduğunun belki de en ilginç göstergelerinden biri, bu yöntemlerin, Jakobenlerin bugünkü "birader"leri tarafından aynen devam ettirilmesidir. Olayları biraz daha derinden incelediğimizde, hemen her yerde bu gerçekle karşılaşıyoruz. İlerleyen bölümlerde Fransız Devrimi'nde kullanılan yöntemlerin İttifak tarafından sık sık kullanılmaya devam edildiğini birlikte göreceğiz.
Napolyon ve Kabalacılar ya da 'Bilinmeyen Üstünler'
Devrimin doğurduğu uzun istikrarsızlık dönemlerinin ardından iktidarı ele geçiren Napolyon, neredeyse tüm Avrupa'ya savaş açarak bir dev imparatorluk oluşturma yoluna gitti. Ama her ne kadar "Özgürlük, eşitlik, kardeşlik" gibi süslü değerleri yaymak için Avrupa'yı fethe giriştiğini iddia etse de, Fransız İmparatoru, kuşkusuz iktidar peşinde koşuyordu.
Ama yalnızca iktidar mı?... Napolyon, belki işgal ettiği ülkelerde, özgürlük, demokrasi gibi kavramları korumak amacını gütmedi ama devrimin içinde yer alan önemli bir ilkeyi gerçekleştirdi: Yahudilerin politik eşitliğe kavuşmasını sağladı. Politik eşitlik, o dönemde Yahudilerin en büyük hedefiydi. Yahudiler, 1800'lü yıllara gelindiğinde, Avrupa içinde büyük bir ekonomik güç elde etmişlerdi. En başta Rothschild hanedanı olmak üzere, Yahudi bankerler, hükümetlere borç veriyor, Avrupa ekonomisini büyük ölçüde kontrol ediyorlardı. Ekonomik güç, onlara belli ölçüde politik güç de sağlıyordu ama yine de doğrudan politik kurumları yönetme şansına sahip değildiler. Çünkü Avrupa ülkelerinde hıristiyan olmayanlar, politik kurumlara giremiyorlardı. Bu da elbette tüm dünyaya egemen olmanın hesaplarını yapan Yahudi liderleri ve Kabalacılar için mutlaka aşılması gereken bir engeldi.
Napolyon, Yahudilerin bu engeli aşması için büyük çaba gösterdi. Neden böyle davrandığı sorusuyla ilişkin olarak akla gelen ilk bilgi, O'nun da Fransız Devrimi'nin önde gelenlerinin çoğu gibi "Yahudi diyarının kurtarıcısı" yani mason olması.48 Bir başka deyişle, Napolyon da İttifak'ın içindeydi. (Belki, İttifak'ın adamıydı demek daha doğru olabilir.)
Napolyon'un İttifak'ın temsilcisi olduğunun en açık göstergelerinden birisi de, Yahudi önde gelenleriyle kurduğu olağandışı bazı ilişkilerdir. Napolyon, Fransa'da, yüzyıllardır legal olarak toplanmayan Sanhedrin kurulunun yeniden toplanmasını sağlamıştır. Sanhedrin'in özelliği, Yahudi toplumunun önde gelen hahamlarının, yani Kabalacılar'ın oluşturduğu bir kurul olmasıdır!... Kabalacılar'la böylesine bir dirsek temasına geçmiş olan Napolyon, Sanhedrin'i toplanmaya çağıran kararında şöyle diyordu: "Yahudi ulusuna iade edilen hakların hayal düzeyinde kalmaması için her türlü önlemin alınmasını... Bu ulusun Fransa'da bir 'Kudüs' bulmasını istiyorum." 49
Daha da ilginç olan, Napolyon'un, tam da masonluğun temel misyonuna uygun olarak, "Yahudi diyarını kurtarma" çabasına girişmiş olmasıdır. Napolyon'un Mısır'ı işgalinin ardında yatan asıl neden, "Yahudi diyarını kurtarmak", yani Filistin'de bir Yahudi devleti kurdurmaktı. Judaica, konuyla ilgili olarak şunları not ediyor:
Napoleon, tüm İtalya'daki Yahudilere politik özgürlük kazandırdı, öyle ki İtalyan Yahudileri, Napoleon'u bir kurtarıcı olarak selamladılar ve kurtarıcı anlamına gelen 'Helek Tov' sıfatıyla andılar... Mayıs 1799'da Napolyon'un Filistin seferi sırasında, hükümet gazetesi Moniteur, Napoleon'un Filistin'de yayınladığı bir açıklamada, Yahudilerin kendi ülkelerine döneceklerine dair söz verdiğini yazdı. Pek çok Avrupalı gazete de bu haberi yayınladı... Napolyon'un 1806-1808 yılları arasında Yahudi tarihi üzerinde büyük etkisi oldu. İlk kez Fransa'da bir Sanhedrin (Yahudi İleri Gelenler Meclisi) ve Consistory (Hahamlar Kurulu) kurulmasını sağladı.50
Napolyon'un Filistin'de bir Yahudi devleti kurma amacını taşıdığına, Fransızların ünlü tarih dergisi Historia'da da dikkat çekilmişti. Historia, 22 Mayıs 1799 tarihli Gazette Nationale ou Le Moniteur Universal isimli gazeteyi kaynak göstererek, "Napoleon'un asıl hedefinin Filistin Topraklarında bir Yahudi devleti kurma" olduğunu yazıyordu. Habere göre, Napolyon, Mısır Orduları Komutanı olarak Yahudilere bir çağrıda bulunarak onları Fransız bayrağı altında birleşmeye ve Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaşmaya davet etmişti. Bu birleşmeye karşılık da, Yahudilerin Vaadedilmiş Topraklar'da bir devlet kurma imkanına kavuşacaklarını vaadediyordu. (Napolyon, Filistin'i Osmanlı'dan alamamış, dolayısıyla da "Yahudi diyarını" kurtaramamıştır. Ama, bu büyük misyona önemli bir katkıda bulunmuş, Araplar arasındaki ilk ulusçu fikirleri bölgeye enjekte etmiştir. Bu bölücülük kartı, bir yüzyıl sonra İttifak'taki biraderlerince iyi oynanacaktır.)
Tüm bunlardan, Napolyon'un, İttifak'ın önemli bir üyesi olduğu anlaşılıyor. Yahudilerin politik eşitliğini yaymak için uğraşan, Kabalacılar kurulu Sanhedrin'i toplantıya çağıran ve Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasına daha o dönemde çabalayan ve bir mason olan Napolyon'un tavrı başka nasıl açıklanabilir? Umberto Eco da Napolyon'la ilgili bazı ilginç satırlar yazıyor. Eco, Napolyon'un "dünyayı yönetecek yetenekte bir Bilinmeyen Üstünler Kurulu"nun (Kabalacılar'ın) var olduğunu farkettiğini ve bu nedenle Sanhedrin'i topladığını söylüyor:
Aydınlanmışlar'ın kan-dondurucu betimlemeleriyle, dünyayı yönetebilecek yetenekte bir Bilinmeyen Üstünler kurulunun açığa vurulması karşısında, Napolyon hiç duraksamıyor: Onlara katılmaya karar veriyor. Kardeşi Joseph'in Büyük Doğu büyük üstatlığına aday gösterilmesini sağlıyor, kendisi de birçok kaynakların belirttiğine göre, Masonlarla bağ kuruyor, bazı kaynaklara göre çok yüksek bir dereceye erişiyor. Ancak hangi rite girdiği bilinmiyor. Belki de, sakınımlı davranmak için tüm ritlere girmiştir.
Napolyon'un bu konuda ne dediğini bilmiyorduk ama Mısır'da oldukça uzun bir süre geçirdiğini unutmuyorduk; piramitlerin gölgesinde (ona tepeden bakan ünlü kırk yüzyılın Hermetik Gelenek'e açık bir gönderme olduğunu bir çocuk bile anlardı) kimbilir hangi bilgelerle konuşmuştu.
Napolyon'un bir bildiği olmalıydı; çünkü 1806'da Fransız Yahudilerini bir toplantıya çağırmıştı. Toplantının resmi nedenleri beylikti: Tefeciliği azaltmaya çalışmak, İsrailli azınlığın bağlılığını güvenceye almak, yeni finansman kaynakları bulmak... Ama bu, onun bu toplantıya, neden Bilinmeyen Üstünler yönetimini çağrıştıran Sinod adını verdiğini açıklamıyor.51
Napolyon'un Yahudilerle olan ilişkilerinin ardından, Moskova Ortodoks Kilisesi, şu açıklamayı yapmıştı: "Şimdi Napolyon, İsa'nın kilisesini ortadan kaldırarak, kendisini gerçek Mesih ilan etmeleri için, Tanrı'nın gazabının yeryüzünün dörtbir yanına dağıttığı bütün Yahudileri birleştirmeyi amaçlıyor." 52
Gerçekten de, "Yahudi diyarın kurtarıcılığı"na soyunan Napolyon, bazı Yahudiler tarafından bir tür Mesih sanılmıştı. Judaica, konuyla ilgili olarak, "Avusturya otoriteleri, Yahudilerin Napoleon'u bir Mesih olarak görmesinden dolayı endişeliydi" diyor.53
Napolyon, kuşkusuz beklenen Mesih değildi. Ama Kabalacılarla yakın ilişki halindeydi ve Mesih Planı'nın gerçekleşmesine önemli katkılarda bulunmuştu. Bu arada Yahudilere yaptığı hizmetler, bazı saf Yahudilerin onu Mesih sanmasına yol açtı. Mesih beklentisi ile yanıp tutuşan Yahudiler, Napolyon örneğinde olduğu gibi bazen acele davranıp erken Mesihler buluyorlardı kendilerine. Bu gelenek, Avrupalı Yahudilerin tarihine "sahte Mesih" hareketleriyle yansıdı. Jacop Frank, Sabetay Sevi ve Solomon Molkho gibi bazı Kabalacılar da acele davranıp kendi kendilerini Mesih ilan ettiler. Oysa ki, Mesih'in dönüşü için yapılan Plan, daha başka aşamalar gerektiriyordu...
Viyana Kongresi ve Karşıt İdeolojilerin Dostluğu
Viyana Kongresi, Avrupa tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Napolyon'a karşı girişilen uzun mücadeleyi kazanan büyük Avrupa devletlerinin liderlerinin toplanmasıyla gerçekleşen Kongre, Fransız Devrimi'nin oluşturduğu kaosu durdurmak ve Avrupa'daki kurulu düzeni devam ettirmek amacını gütmüştür. 1814'de toplanan Kongre'de, başta Avusturya'nın ünlü şansölyesi Metternich olmak üzere, tüm muhafazakar devlet adamları, devrimin ilkelerini bastırmaya karar vermişlerdir.


Metternich: Viyana Kongresi'nin baş aktörü, Yahudi politik özgürlüğünün ateşli savunucusu, bir üstad mason ve Rothschil'a kadar uzanan bağlantıların sahibi...
Bir ilke hariç... Devrim-karşıtı devlet adamları aynı devrimciler gibi nedense "Yahudi sorunu"nu ısrarla gündeme getirmiş, bu konuda bir misyonları varmışçasına, Yahudilerin politik özgürlük kazanmaları için uğraşmışlardır. İsrailli tarihçi Moshe Sevilla-Sharon şöyle der: "Napolyon 1814'de Waterloo'da kesin yenilgiye uğradıktan sonra, aynı yıl toplanan Viyana Kongresi Yahudi meselesini de görüştü. Metternich ve tanınmış daha bir çok devlet adamı, Yahudiler lehinde kararlar çıkarmaya çalıştılar.." 54
Devrimin tüm ilkeleri bastırılmaya karar verilmişken, bu ilkeler içinde İttifak açısından en önemli olanının, yani Yahudilerin politik haklarının Kongre tarafından dikkat çekici bir biçimde savunulmasının açıklaması ne olabilir? Akla ister istemez İttifak'ın Kongre'yi yönlendirmiş olabileceği gelmektedir. Gerçekten de böyle olmuştur. İttifak'ın Kongre'yi yönlendirmiş olduğunun açık bir göstergesi, Kongre'deki masonik etkidir. Mason tarihçilerin bildirdiğine göre, Kongre'deki büyük devlet temsilcileri, yani Avusturya'dan Metternich, İngiltere'den Castlereagh, Polonyalı Czartoryski ve Rusya Çarı, dördü de masondur.55
Özellikle anti-devrim döneminin (1814-1848) tartışmasız en büyük siyasi figürü olan Metternich, çoğu masonik kaynakta "büyük üstad" olarak sayılır. İlginç olan, Metternich'in bir de "Yahudi bağlantısı" olmasıdır. Judaica şöyle yazar:
Metternich, hem kendi ülkesinde hem de Avrupa genelinde Yahudi haklarının ısrarlı bir savunucusuydu. Bunu özellikle Viyana Konferansı'ndaki liberal politikayı savunurken gösterdi... Daha sonra, Frankfurt senatosunu, bölgedeki Yahudi cemaatinin haklarını teslim etmesi yönünde uyardı. Ayrıca Hamburg, Luebeck ve Bremen'e, Yahudi cemaatlerinin haklarına riayet etmemeleri nedeniyle, protesto mektupları yolladı. Viyana'da bir Yahudi klübüne üye oldu. 1848'de devrim Viyanası'ndan kaçarken, bağlı olduğu bu klübün önemli bir üyesi ve bir de Rothschild ailesinin de arasında bulunduğu bir grup Yahudi banker tarafından destek gördüğü de söylenmiştir. Metternich'in 'sağ kolu' olan Friedrich von Gentz de Yahudilere karşı son derece sıcak davranıyordu.56
Bu tablodan çıkan sonuç, İttifak'ın çabalarıyla gerçekleşen Fransız Devrimi'nin yanısıra, devrim-karşıtı olarak bilinen Viyana Kongresi'nin de İttifak'ın etkisi altında olduğudur. Viyana Kongresi'ne katılan mason devlet adamları her ne kadar ulusal politikaların zorunlu bir sonucu olarak ülkelerinin monarşik yapısı korumak durumunda kalmış olsalar da devrimin İttifak için en önemli içeriği olan Yahudi haklarına arka çıkmışlardır.
Bu ilginç bir durumdur ve bir önceki bölümde değindiğimiz bir gerçeğin yeni bir ispatıdır. İttifak tarafından üretilen birbirine zıt ideolojilerin gerçekte birbirleriyle uyum içinde olabileceği gerçeğinin... Her seküler ideoloji İttifak'ın tarafından kullanılabilir. Birbirine zıt gözüken ideolojiler de İttifak'a farklı yönlerde yararlı olabilmektedirler. Fransız Devrimi'nin radikal reformcu düşünceleriyle, Metternich'in muhafazakarlığının Yahudilerin politik eşitliği konusunda buluşması bunun yalnızca bir örneğidir.
27 Mimar Sinan, sayı 37, 1980, ss. 19, 23.
28 Richard Cobb, Colin Jones, The French Revolution: Voices from a Momentous Epoch, s. 98.
29 Mimar Sinan, sayı 37, 1980.
30 Mimar Sinan, sayı 37, 1980.
31 Richard Cobb, Colin Jones, The French Revolution, s. 109.
32 İsmail Berduk Olgaçay, Tasmalı Çekirge, İstanbul: Milliyet Yayınları, s. 119.
33 William R. Denslow, 10.000 Famous Freemasons Vol. 3, Richmond: Macoy Publishing & Masonic Supply Co., 1957, s. 131.
34 William R. Denslow, 10.000 Famous Freemasons Vol. 1, s. 282.
35 James Dewar, The Unlocked Secret: Freemasonry Examined, London: Corgi Books, 1990, s. 109.
36 Encyclopaedia Judaica, vol. 14, ss. 352-353.
37 Encyclopaedia Judaica, vol. 12, s. 276.
38 Encyclopaedia Judaica, vol. 6, s. 23. 
39 Encyclopaedia Judaica, vol. 7, ss. 154-158.
40 Richard Cobb, Colin Jones, The French Revolution, s. 110.
41 The Jewish Encyclopedia, vol. 4, s. 605.
42 Alain Guichard, Les Franc Maçons, ss. 120-123.
43 Pierre Miquel de, La Grande Revolution, s. 19.
44 Mimar Sinan, sayı 36, 1980, s. 47.
45 Umberto Eco, Foucault Sarkacı, s. 407.
46 Richard Cobb, Colin Jones, The French Revolution, s. 9.
47 Histoire des Juifs de France, des Origines a Nos Jours, Paris.
48 Gerard Serbanesco, Histoire de la Franc-Maçonnerie Universelle, s. 47.
49 Moshe Sevilla Sharon, İsrail Ulusunun Tarihi, Çev. Yahudi Cemaatleri Dairesi, Kudüs: Graph Press, 1981, s. 222.
50 Encyclopaedia Judaica, vol. 12, s. 824.
51 Umberto Eco, Foucault Sarkacı, ss. 454-455.
52 Ibid., s. 457.
53 Encyclopaedia Judaica, vol. 12, s. 824.
54 Moshe Sevilla Sharon, İsrail Ulusunun Tarihi, s. 222.
55 Malachi Martin, The Keys of This Blood, s. 531.
56 Encyclopaedia Judaica, vol. 11, s. 1449.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...