16 Ekim 2014

33. DERECE'DEN ÖTE MASONLUK SIRLARI YAHUDİ KÜRTLER, YAHUDİ ALEVÎLER


33. DERECE'DEN ÖTE MASONLUK SIRLARI 
YAHUDİ KÜRTLER, YAHUDİ ALEVÎLER 

CEMŞİD BENDER TAKMA ADLI KÜRT BÖLÜCÜSÜ, "KÜRT TARİHİ VE UYGARLIĞI" ADLI 250 SAYFALIK UYDURUK KİTABINDA, FİRDEVSÎ'NİN "ŞEHNÂME"SİNDE, KÜRTLER'LE İLGİLİ BİR EFSÂNE OLDUĞUNU BELİRTİR, VE BÖYLECE FİRDEVSÎ'NİN MUHTEŞEM KÜRT TARİHİNE ATIFTA BULUNDUĞUNU İMÂ EDER!.. (SF. 144)

HERHALDE KENDİSİNDEN BAŞKA KİMSENİN 'ŞEHNÂME"Yİ OKUMAYACAĞINI SANMIŞ Kİ, ENDÂZESİZ ATMIŞ!..
HALBUKİ, FİRDEVSÎ, "ZÂLİM DAHHAK" KISSASINDA, ONUN HER GÜN AYRI BİR KAVİMDEN İKİ KİŞİYİ ÖLDÜRDÜĞÜNÜ ANLATTIKTAN SONRA, ONUN ZULMÜNDEN KAÇANLAR İÇİN ŞÖYLE DER :
- "İŞTE BUGÜNKÜ KÜRT KAVMİNİN ASLI, BUNLARDAN TÜREMİŞTİR Kİ, BUNLAR MÂMUR ŞEHİR NEDİR, BİLMEZLER!.. BUNLARIN EVLERİ, ÇÖLLERDE KURULMUŞ ÇADIRLARDAN İBÂRETTİR!.. KALPLERİNDE HİÇ TANRI KORKUSU YOKTUR!.. "
(ŞEHNÂME, CİLT 1, SF. 108, M.E.B. YAYINLARI, 1992)
FİRDEVSÎ ŞEHNÂMESİ'Nİ 1010 YILINDA BİTİRMİŞTİR. YÂNİ, İRAN DAĞLARINDA YAŞAYAN KÜRT AŞİRETLERİNİN SELÇUKLU SULTANI ALPARSLAN'IN PEŞİNE TAKILIP DOĞU ANADOLU'YA GELMELERİNDEN 60 YIL ÖNCE!.. SÖYLEDİĞİ DE NE KADAR DOĞRUDUR!.. O GÜNÜN DE, BUGÜNÜN DE KÜRTLERİ, ÇEŞİTLİ KAVİMLERDEN KOPMUŞ İNSANLARIN GAYRIMÜTECÂNİS BİR ŞEKİLDE DAĞLARDA YAŞAMALARI İLE TANINIR... ARALARINDA ARAP ASILLI KÜRTLER, ACEM ASILLI KÜRTLER, ERMENİ ASILLI KÜRTLER, YAHUDİ ASILLI KÜRTLER VE ELBETTE ORTA ASYA'DAN PEŞPEŞE GELEN TÜRK BOYLARINDAN TÜREMİŞ KÜRTLER VARDIR. BUNA BİR DE, YAVUZ SULTAN SELİM (1500'LER) DÖNEMİNDEN SONRA, BÖLGEYE BATIDAN SEVKEDİLEN TÜRKMEN-YÜRÜK AŞİRETLERİNDEN KÜRTLEŞENLERİ EKLYİNCE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU'NUN İNSAN YAPISI ORTAYA ÇIKAR!.. GEREKİR.
BİZİM, KÜRT AŞİRETLERİ İLE, BÖLGEDEKİ KÜRTLER İLE BİR DERDİMİZ YOK!.
TABİİ BÖLÜCÜLÜK GÜDEN ERMENİ KÜRTLERİ VE YAHUDİ KÜRTLERİ İLE İŞBİRLİĞİ YAPIP, FESAT ÇIKARMADIKLARI SÜRECE!..
BU SAYFADA YAHUDİ KÜRTLER KONUSUNA TEMAS EDEN FERRUH SEZGİN'İN BİR YAZISINDAN ALINTILAR SUNACAĞIZ. YORUMU SİZE ÂİT!..
İsrailli tarihçiler, İsrailoğullarının 1630’larda bölgede Yahudi okulları kurduklarını, Kuzey Irak’taki Barzani aşiretinin de işte bu Yahudiler'in soyundan geldiğini yazıyorlar.
Mesut Barzani bunlardan. sağ kolu Evair Barzani de İsrail pasaportlu bir Yahudi Kürt. İsrail’in eski Savunma Bakanı General İzak Mordechai bir Kürt Yahudisi.
İsrail’de yaşayan Yahudi Kürtler'in sayısı yüz binin üzerinde…
BU BİLGİLER DOĞRU MU, DEĞİL Mİ?
16 ve 17.yüzyıllarda Kürdistanlı hahamlar tarafından yazılmış olan çeşitli belgeler ve el yazması kitaplar, genel olarak "Kürdistan"lı Yahudiler’in başta dinsel olmak üzere sosyal ve ekonomik yaşantıları hakkında ayrıntılı bilgilerin yanısıra Kürdistan’la ilgili bazı dolaylı bilgileri de içermektedir.
Bu dönemlerde kimi Yahudi toplulukları Kürdistan halklarının genel yoksulluk tablosu içinde yer alırlarken, öte yandan özellikle ünlü ‘Barzani ailesi’nden gelen hahamlar Kürdistan’ın bir çok yerinde dinsel çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı.
Bu dini merkezler Mısır ve İsrail gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlardı. (Dr. A.Medyalı: Kürdistanlı Yahudiler, Berhem Yayınları, Ankara, 1992, s.53)
Kuzey Irak’ta asırlardır “Tat” diyalekti ile konuşan, ticaret ve küçük zenaatlarla uğraşan, bir çok kasaba ve köyde az da olsa bulunan Yahudiler’e rastlanmakta idi...
"Kürtçe" konuşan Yahudiler’le ilgili ilk ciddi çalışmaları, kendisi de "Kürtçe" konuşan bir Yahudi olan Kaliforniya Üniversitesi İbrani Dili Profesörü Yona Sabar yapmıştı...
Sabar’ın ilginç iddiasına göre bölge Yahudileri daha yoksullar arasında yer alırken, özellikle ünlü Barzani ailesinden gelen hahamlar Kürdistan’ın bir çok yerinde dini çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. (Ahmet Uçar: Hahamların Torunları Barzaniler, Tarih ve Düşünce Dergisi, Aralık 2002)
Internet aracılığıyla konuya (Barzani Ailesinin Yahudiliğine) ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16’ncı y.y.da yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söyledi. (Sefa Kaplan: Barzani Ailesi’nin Yahudi olduğu ortaya çıktı, Hürriyet, 18 Şubat 2003) …
Osmanlı Arşivi’nde bulduğumuz bir vesika da bu aileden hahamların olduğunu teyit etmekte, adeta bizim yazımızı sorgulayanlara cevap vermektedir.
1856 yılına ait bu belgede ileride de ayrıntılarını nakledeceğimiz gibi Musul’dan Selânik’e, oradan da Kudüs’e sürülen Sallum Barzani’den bahsedilmektedir.
Barzani kelimesinin son harfinin Osmanlıca yazılışındaki “y” harfi (î okunur) bilindiği gibi nispet “ye”sidir. Kişinin mensup olduğu şehir ya da aileyi belirtir.
Dolayısıyla Haham Sallum, Barzan aşiretine ya da köyüne mensuptur.
Bölgede “Barzan” adıyla başka bir yerleşim birimi ve aşiret de yoktu.
Kaldı ki, bölgede Barzan ailesi ile ilgili dinî kuşkular ve gizli kitap iddiaları yıllardır söylenmektedir: Mustafa Barzani’nin yıllar öhce kurduğu ilişkiler, hahamlarla Sallum Barzani ailesi arasındaki ilişkilerin yıllarca sürdüğünü göstermektedir.
Molla Mustafa Barzani, 1950’den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail’de her zaman Kuzey Irak kökenli "Kürtçe" konuşan bir hahamın evinde kalmaktaydı: Haham David Gabay'in evi!..
Barzaniler'in İsrail ile ilişkileri, hiçbir devletle kuramadıkları kadar sıkı ve samimidir.
Acaba neden diğer Kürt gruplar değil de, Barzaniler bu ilişkide baş rolde oynamaktadır?
18 Eylül 1972’de Washington Post’un yazdığına göre, her ay İsrail’den 50.000 Dolar alan, MOSSAD şefi Zwi Şamir’i Kuzey Irak’taki kampında ağırlayan, 1967’de İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’a sadece bir “Kürt hançeri” götürmekle kalmayıp, İsrailliler’in bombalayacağı Kerkük petrol tesislerinin planlarını da götüren Molla Mustafa Barzani, İslama mı, başka bir dine mi hizmet etmektedir?
Ahmet Uçar diyor ki:
Barzani Ailesi ile ilgili sis perdesi bir kez daha aralanıyor... İşte Belgesi: Tarih ve Düşünce Dergisi, Şubat 2003... Bana göre, Yahudi Kürt etnik grubunun içine “Barzani ailesinin de dahil olduğu”, yukarı paragraflarda sadece bir bölümü verilebilen pek çok kaynak tarafından doğrulanıyor.
Zaten, Barzani’nin IKDP’sinin üst yönetiminin kilit noktalarının Kürt Yahudiler’in elinde bulunduğu, bir suikastta öldürülen IKDP’nin ikinci adamı Sami Abdurrahman’ın da, bir Kürt Yahudisi (veya Yahudi Kürdü) olduğu gibi, artık herkesin bildiği bilgiler hatırlanacak olursa, Barzaniler'in Yahudiliği herhalde kesinlik kazanmış olur.
Mutlaka bilinmesi gereken çok önemli bir husus daha var: Türkiye, Kuzey Irak’ta işler iyice kızıştığında, asırlardır bölgede bulunan Türk nüfusu gerekçe göstererek hak iddia edecek olursa, İsrail de “İsrailoğullarının yaklaşık 2800 yıldır bölgede yaşamakta olduklarını” öne süren bir karşı tezle, Türkiye’nin gerekçesini çürütmek için hazırlanıyor.
BİTMEDİ!... BİR DE YAHUDİ ALEVİLER VAR!.. ONU DA AKSİYON DERGİSİNDEN YAPTIĞIMIZ BİR ALINTI İLE VERELİM. GÖRÜN BAKIN, BÂZI YERLERDE YAHUDİLİK, DÖNMELİK, SABETAYCILIK, HIRİSTİYANLIK, KÜRTLÜK, ALEVİLİK, BEKTAŞİLİK, MEVLEVİLİK, HATTA MASONLUK NASIL BİRBİRİNE KARIŞMIŞ!.. NASIL MUSUL VİLAYETİMİZE, GÜNEYDOĞUMUZA, DERGÂHLARIMIZA, HATTA DEVLETİN ÜST KADEMELERİNE SIZMIŞ!..
YAHUDİ ALEVİLER
Kendilerini “Yahudi Alevi” olarak tanımlayan gruplar, İsrail’den Hacıbektaş’a inanç turları düzenliyor; semah dönüp Alevi dedesinden ders alıyor. İsrailli ziyaretçilerin Türkiye’deki Aleviler'e yönelik merakı dikkat çekiyor.
- "Semah, çok barışçıl... su gibi, uçmak gibi... sürekliliği ve doğallığı var. Sonsuzdur. Bunu yaparak Tanrı’ya yakın olduğumu hissediyorum. Evimi bir dergâha dönüştürdüm. Bazen kendim semah yapıyoruz, bazen de arkadaşlarımla grup olarak yapıyorum. Ben Yahudi-Alevi'yim. Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli benim rehberlerim. Tanrı’ya ulaşmanın yolu budur.”
“Yahudi Alevi olur mu?” demeyin; biz onların yalancısıyız. Yukarıdaki sözler de onlardan birine, Yahudi asıllı Sarita Moas’a ait... Sarita Moas, normal şartlar altında İsrailli bir Yahudi. Ancak kendisi için “Ben Yahudi-Alevi'yim” tabirini kullanıyor. Etnik ve dinî bakımdan mantığı zorlayan bir kavram gibi görünse de kendi tabirleriyle “Yahudi-Aleviler” yeryüzünde var; ve varlıklarını “iki çizgi arasında” sürdürmeye devam ediyorlar. Henüz bir oluşum ve teşkilatlanmaları yok; ancak daha çok kendilerini Bektaşi tarikatları içinde saklıyorlar. “Yahudi Aleviler” her yıl 4 ila 6 defa Türkiye’ye bir nevi ‘inanç turları’ düzenliyorlar. Konya’nın yanı sıra Aleviler'in kutsal olarak kabul ettiği Nevşehir’deki mekânları ziyaret ediyorlar. Özellikle son 6 yıldır artan bir sıklıkla Hacıbektaş’ı ziyaret eden Yahudi Aleviler, buradaki köklü dergâhlardan olan Ulusoylar Dergâhı’na bağlılar. Semah dönen Yahudi Aleviler, “inançlarının gereğini” dedenin eşliğinde yerine getiriyorlar.
TÜRK ALEVİLERLE İLGİLİ BİLGİ TOPLUYORLAR
İsrail’de inançlarını yeterince yaşayamadıklarını söyleyen Mira adlı bir başka ‘Yahudi Alevi’, Türkiye ziyaretlerini önemli bir ihtiyaç olarak niteliyor:
- “İsrail’de Hacı Bektaş-ı Veli hakkında fazla bilgiye sahip olmak mümkün değil. Buraya gelip daha çok bilgi ediniyoruz. Alevi kardeşlerimizi görüyoruz. Dede nasıl yaşar, dervişler neler yapar, bunları öğrenip kendi hayatımıza uyarlamaya çalışıyoruz. Önemli olan Müslüman, Musevi, Hıristiyan olmak değil; insan olmaktır. Bu yol da bizim yolumuzdur; her canlıya yer var.”
İsrail’den gelen “Yahudi Alevi” gruplar sadece “inançlarının gereğini” yerine getirmiyor; Türkiye’deki Aleviler hakkında da geniş bilgiler topluyorlar. Aleviler'in konumları, siyasi durumları, Alevi gençliğinin sıkıntıları da Yahudi Aleviler'in dert edindiği konuların başında geliyor. Bu amaçla gençlerle sık sık görüşen Yahudi Aleviler, onlara sorular sorup kayıt altına alıyorlar.
DEDE ULUSOY: BİZİMLE BİRLER
Yahudi Aleviler'in ziyaretgâhı Hacıbektaş’taki Ulusoylar Dergâhı’nın dedesi Mehmet Münir Ulusoy, Alevi inancı gereği kapılarının herkese açık olduğunu belirtirken, gelenlerin çoğunlukla adak için geldiklerini vurguluyor. Yahudi Aleviler'in bu amaçla gelmelerine rağmen kurban kesmekten vazgeçip fakir ve öğrencilere yardım etmeyi tercih ettiğini belirten Münir Ulusoy,
- “İnsanlar kardeştir. Bizde bütün hudutlar ortadan kalkar. Farklı yerlerden gelen ve bizimle aynı inanca sahip insanların bir mekânda buluşması doğaldır. Yahudiler'in Anadolu’ya gelmelerinin altında yatan en önemli neden, Anadolu’da Aleviliğin yaşanabilir olduğunu görmelerinden kaynaklanıyor,”
diyor.
İsrail’den gelen misafirleriyle aynı görüşleri paylaştıklarını ve onlarla birlikte semah dönüp dua ettiklerini şöyle anlatıyor Münir Ulusoy şöyle devam ediyor:
- “Bu insanlara bir şeyler verebiliyoruz ki, buraya geliyorlar. Bizimkileri aşan bir semah yapıyorlar. Biz hoşgörü sahibiyiz. Emevî şeriatını kabul etmiyorlar. Allah’ın varlığına inanıyorlar. Dört kitap ve peygamberlere saygı duyan bir sınıf. Bazen ibadete giriyoruz. Daire çizip kitap okunuyor, üç tane delil (mum) yakıyorlar. Dualar ediliyor, sonra ekmek tuza batırılıp yeniyor. Benzer taraflarımız var. Hacı Bektaş-ı Veli, bir kitlenin velisi değil, bütün canlıların velisidir. Bunu öyle kabul ediyorlar.”
CAMİDE DUA İZNİ İSTEDİLER
Peki, kendilerini Yahudi Alevi olarak tanımlayan, Hacı Bektaş-ı Veli yolunda gittiklerini söyleyen ve Hz. Ali’ye kutsiyet atfeden Yahudi Aleviler'in tarihsel arka planı var mı? Gün yüzüne yeni yeni çıkmaya başlayan bu ilginç topluluk hakkında detaylı olmasa da bazı bilgiler bulunuyor.
Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, “Yahudi Alevi” tanımlamasının altında henüz kurumsallaşmış bir topluluğun olamayabileceğini söylüyor. Ancak Nassi, bu kavrama farklı bir açıdan yaklaşarak “Yahudi Aleviler” tabirini destekler mahiyette bir yorumda bulunuyor:
- “Olsa olsa, Anadolu Alevi inancının tüm inançlara saygılı olmayı ve hoşgörüyü öneren ilkelerinden ve bu ilkelere bağlı Sabetaycı ilkelerden esinlenerek, Aleviliğin İslam ve Yahudi dünyası arasında bir köprü oluşturabileceği görüşü etrafında birleşen bir insan kümesinden bahsedebiliriz.”
Dr. Gad Nassi, konuyla ilgili örnekler de vererek meseleyi daha da detaylandırıyor:
- “The Jerusalem Post gazetesinde rastladığım bir haberde, bu topluluğa bağlı iki kişinin, Yafa’daki Hasan Bey Camii’nde dua etmek için yaptıkları müracaatın, cami yetkilileri tarafından reddedildiğini okudum. Bilebildiğim kadarıyla bu hareketin başını, Bar Ilan Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Avraham Elkayam çekmektedir. Elkayam, iyi niyetli ve değerli bir bilim adamıdır.”
MUSEVİLER'İN GİZLENME AMACIYLA GELİŞTİ
16. yüzyıldan itibaren Akdeniz çevresinde bazı ülkelere yayılan Alevi-Bektaşilik inancının, Yahudiler tarafından korunmak amacıyla bir şemsiye olarak kullanılmaya başladığı belirtiliyor. Kendilerini gizlemek isteyen Yahudiler, Bektaşi dergâhlarına girerek Bektaşiler gibi davranmaya çalıştı. Zamanla Aleviler'le kan bağını geliştiren Yahudiler, Alevilik'le birleşip Yahudi-Alevi inancını doğurdular. Bunlar daha çok kendilerini gizleyerek yüzyıllarca hem Aleviler hem de Bektaşiler içinde yaşadılar.
Yahudi-Aleviler'in diğer kolu ise Yahudi Kürtler içinde gizlenerek gelişti. Osmanlı resmî nüfus sayımına göre 1881’de bugünkü Kuzey Irak coğrafyasını kapsayan Musul ve Şehrizor vilayetlerinde toplam 4 bin 286 Musevi cemaati mensubu yaşıyordu. Bu sayı 1924’te daha da artmış. Musul sorununu çözmek için kurulan Milletler Cemiyeti heyet raporunda, Süleymaniye’de 1550, Erbil’de 2 bin 750, Musul’da 7 bin 550 Yahudi’nin bulunduğu belirtiliyor. Bunlar “Yahudi Kürtler” olarak geçiyor; ancak bazı kaynaklar Yahudi Kürtler içinde, Kürtler'le birlikte hareket eden Yahudi-Aleviler'in olduğunu tespit ediyor.
Yahudi-Aleviler'in tıpkı Kürtler gibi İsrail ile sıkı ilişki içinde oldukları, önemli bir kısmının İsrail devletinin kuruluşundan sonra buraya geçtiği kaydediliyor. 1996 yılında Kürtler'i ayaklandırmak için başlatılan hareket başarısız olunca Saddam Hüseyin tarafından Kuzey Irak’ta sıkıştırılan Kürtler'in önemli bir kısmının Yahudi olduğu dile getiriliyor. Yahudi Kürtler'le birlikte Yahudi Aleviler de bunların arasındaydı. Bunların bir kısmı önce Guam’a, daha sonra ABD’ye götürüldü.
İSİS TARİKATI VE YAHUDİ ALEVİLER
Yahudi-Aleviler, Bektaşilik ve Aleviliğin Museviler'in İSİS inancına benzediğini ileri sürüyor. İSİS tarikatının, Hz. İsa’nın doğumundan 3 bin yıl önce var olduğuna inanılıyor. Bu tarikatın daha sonra Terapoy ve ardından ise Kabala olarak kendisini tanımladığı görüşü hâkim.
Yahudi-Aleviler'in İSİS tarikatıyla benzeştiklerini söylemelerinde, bu tarikatta sûfî anlayışının olması büyük etken. Bu anlayış, Yaratıcı'ya ulaşma yolunda bütün dinlerden faydalanmayı onaylıyor; ancak söz konusu dinlerin getirdiği kuralları da mümkün olduğunca kabul etmiyorlar. Yahudi Aleviler, “Alevilik öğretileri ile İSİS inancının Mısır’da birleştiği” iddiasını da, söz konusu bağı kurmada temel dayanak gösteriyorlar.
Yahudi Aleviler'den Milly Miller, İSİS inancı ile Alevi Bektaşiliğin aynı kaynaktan beslendiği tezini savunarak, inançlarının İslam’daki tasavvuf anlayışı ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesini birlikte sunduğunu söylüyor: “Yaratıcı'dan gelecekler papaz, haham ya da hocaların etkisiyle değil, direkt bizimle Tanrı arasında gerçekleşecek bir olaydır. Dede yol göstericidir. Aracı değildir. Semah ile biz istediğimiz yere ulaşıyoruz.”
SAYILARI BİLİNMİYOR
Hacıbektaş Müzesi’nin avlusunda bulunan Üçler Çeşmesi’nin ortasındaki Mühr-ü Süleyman motifi, Yahudi-Aleviler için büyük anlamlar taşıyor. Yahudiler, altı köşeli yıldız ve ortasındaki gül motifinden Hacı Bektaş-ı Veli ile bağları olduğunu ispata çalışıyorlar. Çeşmenin ortasındaki altı köşeli yıldız da buna önemli bir ‘delil’ olarak gösteriliyor. Ancak bu yıldızın ortasındaki gül motifinin Selçuklular'dan beri kullanıldığını unutmamak gerek.
Yahudi Aleviler İsrail’de inançlarından dolayı rahat olmadıklarını, büyük sıkıntılar yaşadıklarını da dile getiriyorlar. Ancak kendileri gibi düşünen ve yavaş yavaş ‘aslı'nı kabul eden Yahudiler'in sayısının her geçen gün attığına da dikkat çekiyorlar. Fakat, konuştuğumuz ziyaretçiler İsrail’de ne kadar ‘Yahudi Alevi’ olduğu konusunda bir tahminde bulunmaktan kaçınıyor.
Sosyolog Müfit Yüksel ile mülâkat:
ALEVİ KİMLİĞİNİ SAPTIRMA PROJESİ DE MEVCUT
- Bir grup İsrailli, kendilerine Yahudi-Alevi diyerek semah yapıyor. Bu kavram doğru bir tanımlama olabilir mi?
MY - Bunlar modern dönemde ortaya çıkmış birtakım oluşumlardır... 80-90 yıl önce Hıristiyan kökenli Bektaşiler vardı. Bektaşiliğin içine girmiş; ancak Hıristiyanlar'dı. Ama bu genel bir eğilim değildi... Son dönemlerdeki hadiselerin iki yönü var. Postmodernite karışık kimlikler oluşturmaya başladı. Meselâ Amerika'da kendini Müslüman kabul etmeyen Nakşibendîler var!.. Yeni yapılar, yeni bir kimlik oluşturuyorlar. Her şey gider düşüncesiyle kuralsızlık kuralı gereğince hareket ediyorlar. Postmodernizm bu tür projelere müsait ve elverişli bir ortam oluşturuyor. Birçok inancın içi boşaltılarak birbirilerine monte edilip seküler bir yapı oluşturuluyor.
- Bu oluşumların sorumlusu modernite mi?
MY - Burada planlı bir durum da söz konusu... Alevilik kimliğini, Müslümanlık dışında başka bir yere kaydırma projeleri de var. Bektaşi olmuş Avrupalı ve Amerikalılar'a rastladım, onlarla görüştüm. Hıristiyanlıklarını koruyor; ama Bektaşi oluyorlar. Bu tür yönelimler söz konusu. Ama eskiden bir hassasiyet vardı. Aleviler'in içinde hassasiyet gösterenler de var. Fakat 'biz 72 millete bir bakarız' diyerek Aleviliğin İslamiyet'e bağlılığını çok umursamayan kişiler, dedeler var. Bektaşi halife babası Teoman Göre'ye gelen Hıristiyanlar var; bunlar Müslüman değiller... Aynı şekilde Mevlana'nın "İslamiyet'i aşan evrensel mesajları" diyerek birtakım çabalara giriliyor. İslamiyet'i aşan evrensel bir mesaj olmaz!.. Tarikat ve tasavvufların temelinde İslamiyet var, İslamiyet'in içinde oluşmuşlar.
- Sabeytacılar'ın kendilerini Bektaşi tarikatı içinde gizlediklerini biliyoruz. Bu günümüzde de devam eden bir durum mu?
MY - Bir kısım Sabeytacılar Bektaşî, Melâmî ve Mevlevî tarikatlarına girdiler; yükselip baba, dede oldular. Selânik'te son postişınlerden İshak Dede bunlardan birisi. Eski Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın dedesidir... Yenişehirli Hasan Baba da böyledir... Günümüzde Bektaşilik içinde ciddi bir şekilde devam eden Sabeytacı etkisi var. Bektaşiliğin Babazan kolu içinde Sabetaycı unsurun ağırlığı çok daha belirgindir. Bundan rahatsız olan Alevi ve Bektaşiler var. Turgut Koca Halife Babanın oğlu Şevki Koca bu konudaki rahatsızlığını çok dile getirmiştir.
Dr. Gad Nassi ile mülâkat:
BİR DÖNME-BEKTAŞİ KİMLİĞİ VAR
Musevî cemaati genelde kapalı kalmayı tercih eden bir topluluk... Kendini gizleyen ve kripto olarak tanımlanan Yahudiler'in ise deşifre olma ihtimali çok zor. Bu sebeple, onlarla ilgili bilgileri yazılı kaynaklarda görmek pek mümkün değil. Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, Yahudi cemaati ile Bektaşi ve Alevi ilişkisinideğerlendirdi.
- Bektaşiliğin Balkanlar, Ege adaları, Marmara ve Ege Bölgesi’ndeki Yahudi cemaatleri için bir şemsiye tarikat ve perde görevi gördüğü görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
GS - Sabetaycı hareketin uyandığı ve geliştiği tarih dilimi, gerek Osmanlı toplumu ve gerekse de Yahudi dünyası için, siyasal, toplumsal ve inançsal bir bunalımın temsilcisi ve bir felaketin habercisi olarak algılanmıştır. Bu bağlamda, ilâhî bir kurtarıcı beklentisi her iki tarafın özellikle gizemci ve heterodoksiye yönelik kesimlerine hâkimdi. Böylelikle, Sabetaycılığın beşiği olan bu bölgelerdeki Yahudi cemaatleri ile Bektaşiler arasında, bir inanç ve kader birliğinin var olduğu kanaati uyanmış ve bu da, iki kesimin birbirlerine mânen yakınlaşmasına yol açmıştır. Sabetaycı inanç, Sevi’nin ihtidası ile ‘resmen’ son bulmuştur. Aynı şekilde, bu inanca bağlı bir toplumun açıkça varlığı da, Osmanlı yönetiminin yasalarına ters düşmekteydi... Diğer taraftan Bektaşilik, Osmanlı toplumu bağlamında varlığı bilinen ve genelde kabul görmüş bir kurumdu. İki topluluk arasındaki, evrenselliğe yönelik örtüşen inançların varlığı da göz önünde bulundurulduğunda, Sabetaycı müminlerin Bektaşiliğin çatısı altında varlıklarını devam ettirmeğe uygun bir düzen bulmuş olmalarını değerlendirmek mümkün olmakta.
- Özellikle Selanik’te Bektaşi olduğunu söylemenin Osmanlı’nın son dönemi için Yahudi/Sabetaycı inançlı olduğunu söylemek anlamına geldiği ifade ediliyor. Çünkü görünüşte Selânik’teki dönme cemaatinin Bektaşî ve Mevlevî olarak bilindiği belirtiliyor. Siz buna katılıyor musunuz?
GS - Bu kanaatte her ne kadar gerçek payı mevcutsa da, olanları mümkün olduğu kadar gerçek boyutları içerisinde değerlendirmek gerekmekte. Görünüşte din değiştirmekle, insanın kendi köklerinden kopması mümkün olmuyor. Sabetaycı müminler Selânik’te genelde kendi aralarında evlendiler ve Müslümanlarla karışmadılar. Bunun yanı sıra, Müslüman gözükmekle eşit vatandaş haklarına sahip olmalarına ve Yahudi cemaatine vergi ödemekten muaf tutulmalarına rağmen, Sabetaycı aileler Selânik’te yer yer Yahudilerle aynı mahalleleri paylaştılar ve bir cemaatten ötekine serbestçe geçtiler. İspanyol Musevicesini yüzyıllar boyunca, anadilleri olarak korudular. Dinsel sorunlarına yanıt bulabilmek için, Yahudi ravlara danıştılar.
- Siyasi kimliklerini geliştirmeye başlamaları daha sonra mı oldu?
GS - İkinci Meşrutiyet yıllarına doğru ise, terakki taraftarı Osmanlı kimliği etrafında siyasal ve kültürel kimliklerini geliştirdiler. Bu arada, Bektaşilik ve Mevlevilik çatısı altında başkaca ilerici unsurlarla birleşmeleri ve devrim hareketlerine fiilen karışmaları mümkün oldu. Zaten, bu çatı ile birleşmelerine uygun, ortak kavramlar alt yapısı evvelce mevcuttu. Bu bağlamda, konunun yeterince aydınlığa kavuşmamış bir yönünün anlaşılmasına çalışmakta yarar var. Bilindiği gibi, ihtida ettikten sonraki dönemde Sevi, Arnavutluk’ta Berat şehrine sürgün edilerek hayatını burada tamamlamıştır. Berat yakınlarında bulunduğu iddia edilen mezarının, Bektaşiler tarafından kutsal bir yer olarak kabul edilerek son zamanlara kadar ziyaret edildiği bildirilmiştir. Ayrıca, her sene Sevi’nin hatırasına burada bir panayır düzenlendiği de eklenmiştir. Sevi, Berat’a sürüldüğünde, kendisine bağlı bir miktar aile de buraya yerleşerek 30 sene kadar burada yasamağa devam etmiştir. Başka bir iddiaya göre Sevi, Arnavutluk’un güneyindeki Ftera kasabasında yaşamış ve bu aileler buraya yerleşerek bu kasabanın halkının bir kısmını oluşturmuştur. Hatta bir görüşe göre Arnavutluk’un güneyine özgü birtakım devrimci düşüncelerin çıkış noktasını da bu ailelerde aramak gerekmektedir.
- Bu durumda ortaya nasıl bir kimlik çıktı?
GS - Osmanlı yönetiminin yerleşmesinden önce, Makedonya halkının önemli bir kısmı, Hıristiyan heterodoksisi olarak bilinen Bogomil mezhebine mensuptu. Bu bakımdan, bunların Müslümanlığı kabul etmesi bir sorun oluşturmamış ve Bektaşiliğin burada kök salmasına uygun bir altyapı oluşturmuştur... Aynı şekilde, Sabetaycı ailelerin Arnavutluk’un Bektaşi toplumuna karışmaları, inançsal kimliklerini korumalarına yönelik ve gerçeklerle bağdaşan bir çözüm oluşturmuştur. Zamanla, Sabetaycı ve Bektaşi kimlikleri birbirleri ile uyuşarak, Dönme-Bektaşi-Mevlevi kimliği oluşmuştur. Kanımca, Makedonya’da yasamış ve Yahudi kökenleri açıkça belirlenmemiş ve Yahudi olduklarını iddia eden ve Sabetaycı toplumun 4’üncü bir kolu olarak kabul edebileceğimiz birtakım ailelerin çıkış noktasını da, bu toplumda aramak gerekmekte.
YAZAR BÖYLE DİYOR... AŞAĞIYA "YAHUDİLER'İN KÜRTLEŞMESİ" ÜZERİNE BİR SAYFA KOYDUK. İSRAİL, O BÖLGEYE GÖZ DİKTİĞİ İÇİN, BU İŞİ TAA ASUR DEVLETİNE KADAR GÖTÜRMÜŞ. TABİİ PALAVRA!..
AMA BİR KISIM KÜRTLER'İN YAHUDİ ASILLI OLDUĞU palavra DEĞİL, hakiykat!.,

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...