18 Eylül 2014

İŞTE, İLLUMİNATİ'NİN TÜRKİYE AYAĞI.


İŞTE, İLLUMİNATİ'NİN TÜRKİYE  AYAĞI..!
 https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjopdqEZZVyNkd56LvgBxLeMvxH-V6yuGq4W0TagVMklRNg6lrcRS6GbvI-hFYISKM3ESVXEzEWicwkBFr-v8F05o-lAEIjAbTZcnFfNt6C4sPgUylLr8JCwNmdIQ-NuolrpOa5INMMLZYQ/s1600/illuminati.gif
JÖNTÜRK klavyeleri haber bombardımanını sürdürüyor. Sırada şimdi de İlluminati’nin en önemli organlarından biri olarak gösterilen New York Merkezli Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) Türkiye yapılanması var. İşte CFR’ın Türkiye üyeleri (Tabii ki önce özet bir hatırlatma):
CFR’ın (Council on Foreign Relations) gücü konusunda çok şey yazıldı çizildi. Konsey, dünyayı yönettiğine inanılan seçkinler topluluğunun en önemli organlarından biri. ABD Başkanlarının, gizli servis yöneticilerinin büyük çoğunluğu CFR’a üye.
CFR, “Sezar” olarak bilinen David Rockelefeller’ın girişimleriyle bugünkü haline ulaştı. Örgüt, “Yeni Dünya Düzeni”nin kurulması için akademisyen, gazeteci, politikacı, işadamı üyeleri aracılığıyla dünyayı biçimlendirmeye çalışıyor (Bu konudaki haberimiz için TIKLAYIN).
Bu gücün farkında olan ve aralarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu birçok politikacı CFR’ın desteğini alma uğraşındalar.
Nitekim son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül BM’nin açılışı için bulunduğu New York’ta Dış İlişkiler Konseyi üyelerine bir konuşma yaptı (26 Eylül 2013). Gül, konuşmasında CFR üyelerine övgüler düzdü:

 Konseye hitap etmek her zaman büyük memnuniyet uyandırıyor. Bu seçkin kurum,  değerli uzmanları bir araya getiriyor ve bu da  daha iyi bir gelecek için fikirler forumu oluyor.
Aslında ilk bakışta CFR’ın gizli bir örgüt olduğu söylenemez. Fakaaat, Konsey, kendi içindeki toplantılarda tamamen masonik geleneği uyguluyor. Konseyin 1992 yılındaki bir raporunda bu durum şöyle ifade ediliyor:
Tüm toplantılardaki konuşmalar ve açıklamalar bu toplantılar dışında kimseye açıklanamaz!
Aynı raporda, toplantılardaki gizlilik sürekli tekrarlanırken, bilgi sızdıranların cezalandırılacağına ilişkin ifadeler de bulunuyor.
 https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKM1kSGz59alkPX0az2Xc7GNncIL28z3ZlUpKxhDjdEWBrRDR_Xbrpnx07WyRMSA480lkM5sO3LaqMqwb0WshueXggHtbKCag0xxC5A_Vdqv3ZigS-JiuR3Wupbouja46GEEI4Agpe3KYu/s1600/Illuminati1.jpg

Şimdi gelelim CFR’ın Türkiye örgütlenmesine. CFR, Türkiye’de Abdullah Gül ve Erdoğan’ın onaylarıyla (Bu konudaki haberimiz için TIKLAYIN) ve de  ”Küresel İlişkiler Forumu” adıyla örgütlenmiş durumda. Forumun kurucusu ve de başkanı iş adamı Rahmi Koç.
…Ve işte CFR Türkiye’nin diğer üyeleri:

Ahmet AcarOrta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü
Faik AçıkalınYapı Kredi Bankası CEO’su, Koç Holding Bankacılık ve Sigorta Grubu Başkanı
Vural AkışıkYönetici, Kamu Bankaları Yönetim Kurulu Başkanı (E)
Leyla AlatonAlarko Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Üyesi
Hakan AltınayAçık Toplum Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi; The Brookings Institution Kıdemli Araştırma Görevlisi
Jak AmramIntermar Gıda, Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Piraye AntikaHSBC Bankası CEO’su (E), Yönetim Danışmanı
Ertuğrul ApakanBüyükelçi (E)
Emre AracıMüzikolog, Besteci
Bozkurt AranBüyükelçi (E), TEPAV Ticaret Çalışmaları Merkezi Direktörü
Mehmet ArdaGalatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü
Esin Gural ArgatGural Artcraft Yönetim Kurulu Üyesi
Lucien ArkasArkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Attila AşkarUygulamalı Matematik Profesörü ve Koç Üniversitesi Rektörü (E)
Elsie Vance AşkarDanışman
Engin AtaçMaliye Profesörü ve Anadolu Üniversitesi Rektörü (E)
Oktar AtamanOrgeneral (E)
Gülnur AybetKent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Mustafa AydınKadir Has Üniversitesi Rektörü
Gürer AykalOrkestra Şefi
Ömer Pekin BaranDenizcilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Nezih BarutAbdi İbrahim İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
H. Edip BaşerOrgeneral (E) ve Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Aslı BaşgözWhite Case LLP Global İcra Komitesi Üyesi
Tayfun BayazıtYapı ve Kredi Bankası A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı (E)
Feyyaz BerkerTekfen Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
A. Gülsün BilgehanMilletvekili (E) ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Fatih BirolUluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti
Nakiye BoyacıgillerSabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı
Dilek Boyacıoğluİstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Gıda Mühendisliği Bölümü Profesörü
Hanzade Doğan BoynerDoğan Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Osman BoynerBD Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı
Şule Bucakİletişim Danışmanı
Yılmaz BüyükerşenEskişehir Belediye Başkanı ve Anadolu Üniv. Rektörü (E)
Yavuz CaneviTürk Ekonomi Bankası Yönetim Kurulu Başkanı
Eşref CerrahoğluCerrahgil A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Fadlullah CerrahoğluCerrahoğlu Hukuk Bürosu Kurucu Ortağı
Bülent Mesut ÇelebiAirties Yönetim Kurulu Başkanı ve Kurucu Ortağı
Hikmet ÇetinDışişleri Bakanı (E), TBMM Başkanı (E)
Gökhan ÇetinsayaYÖK Başkanı; İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü (E)
Hasan T. ÇolakoğluTEB Holding Y.K. Başkanı; Çolakoğlu Metalurji Y.K. Başkanı
Salim DervişoğluOramiral (E) ve Deniz Kuvvetleri Komutanı (E)
Haluk DinçerSabancı Holding Perakende ve Sigortacılık Grup Başkanı
Suzan Sabancı DinçerAkbank T.A.Ş.Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üye
Ömer DinçkökAkkök Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi
Ali DoğramacıBilkent Üniversitesi Rektörü (E) ve Mütevelli Heyeti Başkanı
Cem DunaBüyükelçi (E), AB Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı
O. Turgay DurakKoç Holding CEO’su
F. Bülent EczacıbaşıEczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Canan EdiboğluEkonomist ve Shell Türkiye Genel Müdürü (E)
Tarhan ErdemKonda Araştırma ve Danışmanlık Y. K. Başkanı ve Köşe Yazarı
Üstün ErgüderEğitim Reformu Girişimi (ERG) Direktörü ve Boğaziçi Üniversitesi Rektörü (E)
Hasan ErselEkonomist, TEPAV Mütevelli Heyeti Üyesi
Şenes ErzikUEFA Başkan Yardımcısı; Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Onursal Başkanı
Selçuk EsenbelBoğaziçi Üniversitesi Tarih Profesörü
Metin FadıllıoğluGroup 29 Yönetim Kurulu Başkanı
Ayla GökselAnne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Celal GöleAnkara Üniversitesi Ticaret Hukuku Profesörü
Nilüfer GöleParis Ecole des Hautes Etudes Sosyoloji Profesörü
Emre GönensayDışişleri Bakanı (E) ve Ekonomi Profesörü
Bülent GültekinPennsylvania Üniversitesi Finans Doçenti
Orhan GüvenenDPT Müsteşarı (E), Bilkent Üniversitesi Ekonometri Profesörü
Talat S. HalmanT.C. İlk Kültür Bakanı ve Bilkent Üniv. İnsani Bilimler Fak. Dekanı
Şükrü HanioğluPrinceton Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları Profesörü
Metin HeperBilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Rifat HisarcıklıoğluTürkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı
Umran İnanKoç Üniversitesi Rektörü
M. Cemal KafadarHarvard Üniversitesi Tarih Profesörü
Çiğdem KağıtçıbaşıKoç Üniversitesi Psikoloji Profesörü
Ersin KalaycıoğluKoç Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü
Kerim KamhiProfilo Telekom Yönetim Kurulu Başkanı
Memduh KarakullukçuKroton Y. K. Başkanı ve İTÜ-ARI Teknokent Kurucu Direktörü
Hüsamettin KaviİSO Yönetim Kurulu Başkanı (E)
Muharrem KayhanSöktaş A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi
Muhtar KentCoca Cola Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su
Mustafa KılıçaslanMicrosoft Kamu Politikaları Direktörü
Üner KırdarBüyükelçi (E); Birleşmiş Milletler Yöneticisi (E)
Rahmi M. KoçKoç Holding Şeref Başkanı
Sami KohenGazeteci, Yazar
Sezer KomsuoğluKocaeli Üniversitesi Rektörü; Nöroloji Profesörü
Osman KorutürkBüyükelçi (E)
Cem KozluYönetim Danışmanı ve Türk Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı (E)
Sönmez KöksalBüyükelçi (E), MİT Müsteşarı (E)
Ayşe KulinYazar
C. Tanıl KüçükİSO Yönetim Kurulu Başkanı (E)
Tuğrul KudatgobilikTİSK Başkanı
Emre KurttepeliMynet Grubu Kurucu Başkanı
Livio ManziniBell Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Erol MemioğluKoç Holding Enerji Grubu Başkanı
Muhsin MengütürkDoğuş Holding Yönetim Kurulu Üyesi; Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı (E)
Emine Gürsoy NaskaliMarmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü
A. Gülru NecipoğluHarvard Üniversitesi İslam Sanatı ve Mimarlık Tarihi Profesörü
Bertil Emrah OderKoç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Gülsin OnayKonser Piyanisti
Osman OkyayKale Grubu Teknik Bölüm Başkanı
Zeynep Bodur OkyayKale Grubu Başkanı ve CEO’su
İlhan OrBoğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Profesörü
İlber OrtaylıGalatasaray Üniversitesi Tarih Profesörü, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü (E)
Altan ÖymenGazeteci, Yazar
Mustafa ÖzbeyTümamiral (E)
Ersin Özinceİş Bankası CEO’su (E)
Murat ÖzyeğinFiba Grubu Yönetim Kurulu Üyesi
Necmettin PamirNöroloji Profesörü, Acıbadem Üniversitesi Rektörü (E)
Ümit PamirBüyükelçi (E); Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi (E)
Süher PekinelKonser Piyanisti
Günsel RendaKoç Üniversitesi Sanat Tarihi Profesörü
Gülsün SağlamerMimarlık Profesörü ve İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü (E)
Güven SakTürkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) İcra Direktörü; Ekonomi Profesörü
S. Özdem SanberkBüyükelçi (E), Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı (E)
Rüşdü SaraçoğluDevlet Bakanı (E), T.C. Merkez Bankası Başkanı (E)
Süreyya SerdengeçtiT.C. Merkez Bankası Başkanı (E), TEPAV İstikrar Enstitüsü Kurucu Başkanı
Robert SonmanArçelik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi
Leyla Tara SuyabatmazRAMPA İstanbul Kurucu Direktörü
Ferit ŞahenkDoğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı
İpeknur Cem TahaGazeteci ve İşkadını
Sabih TansalBoğaziçi Üniversitesi Rektörü (E)
Ali TigrelDPT Müsteşarı (E)
Canan Çelebioğlu TokgözÇelebi Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili
İlter Turanİstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü
Füsun TürkmenGalatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
İlter TürkmenDışişleri Bakanı (E) ve Büyükelçi (E)
Rıza M. TürmenAİHM Yargıcı (E) ve Büyükelçi (E)
Tomris TürmenAnkara Üniversitesi Neonatoloji Profesörü; Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktör Temsilcisi (E)
Akın UmurTürk Tütün A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
Derin Uralİstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Profesörü
Emine UşaklıgilGazeteci, Yazar
Murat ÜlkerYıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Volkan VuralBüyükelçi (E) ve Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Danışmanı
Yaşar YakışDışişleri Bakanı (E) ve Büyükelçi (E)
Nur YalmanHarvard Üniv. Sosyal Antropoloji ve Ortadoğu Çalışmaları Profesörü
Tezcan YaramancıInvesta Danışmanlık Y.K. Başkanı; TURMEPA Y.K. Başkanı
Zekeriya YıldırımYıldırım Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ve Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi
Durmuş YılmazT.C. Merkez Bankası Başkanı (E)
Rona YırcalıYırcalı Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı
İdil YiğitbaşıYaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Erkut YücaoğluTÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı; MAP-Turkuaz Grubu Yönetim Kurulu Başkanı
Gamze Dinçkök YücaoğluAKENERJİ  Finansal Denetim ve Risk Yönetimi Direktörü

Bu üyelerden kurucu statüsünde olanlar şunlar:

Vural Akışık
Piraye Antika
Pekin Baran
H.Edip Başer
Aslı Başgöz
Feyyaz Berker
Gülsün Bilgehan
Fatih Birol
Hanzade Doğan Boyner
Yılmaz Büyükerşen
Yavuz Canevi
Hikmet Çetin
Hasan T.Çolakoğlu
Salim Dervişoğlu
Ömer Dinçkök
Ali Doğramacı
O.Turgay Durak
Bülent Eczacıbaşı
Tarhan Erdem
Metin Fadıllıoğlu
Cemal Kafadar
Hayati Kamhi
Memduh Karakullukçu
Üner Kırdar
Rahmi M.Koç
Cem Kozlu
Sönmez Köksal
Muhsin Mengütürk
Gülru Necipoğlu
Altan Öymen
H.Ersin Özince
Süher Pekinel
Gülsün Sağlamer
Özdem Sanberk
İlter Türkmen
Rıza Türmen
Tomris Türmen
Solmaz Ünaydın
Volkan Vural
A.Rona Yırcalı

Kurumsal bazda üyeler ise şöyle sıralanıyor:

Borusan Holding A.Ş.
Chadbourne & Parke Danışmanlık Hizmetleri Avukatlık Ortaklığı
Citibank A.Ş.
Coca Cola İçecek
DRT Bağımsız Denetim ve SMM A.Ş. (Deloitte)
Fritolay Gıda San. ve Tic. A.Ş. (PepsiCo Türkiye)
ING Bank A.Ş.
Intel Teknoloji Hizmetleri Ltd. Şti.
Microsoft Bilgisayar Yazılım Hizmetleri Ltd. Şti.
Siemens Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Total Oil Türkiye A.Ş.
Türkiye İş Bankası A.Ş.
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş.
Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.
İlginç değil mi?
Türkiye’nin kılcal damarları İlluminati’nin elinde…

JONTURK

 *** 

İLLUMİNATİ ÜYESİ YAHUDİ BANKER DAVİD ROCKEFELLER'DEN MÜTHİŞ İTİRAFLAR..!

illuminati Üyesi Yahudi Banker David Rockefeller!
ABD’li Yahudi bankacı iş adamı David Rockefeller den...
son yüzyılın en büyük itirafları.....
Türk'lerin ve diğer insanların bilmesi gerekenler!

İşte David Rockefeller’in söyledikleri:

TÜRKİYE'YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA "MARSHALL YARDIMI" İLE EL ATTIK

Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.

1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI

Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ

En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.

ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI

Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.

TÜRKİYE'DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU

Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.

"KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ" HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK

Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.

TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ... SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA

Rockefeller de sözü devralarak başlıyor;

Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:

Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.

İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.

Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.

EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR

Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.

Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.

Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.

Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.

MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK

Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.

Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.

Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.

OSMANLI'YI YIKMAK ZOR OLMADI

“Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.

Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.

HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR

İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.

ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA'YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI

Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.

İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ'NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU

Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.

SOVYETLER BİRLİĞİ'NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ

Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.

ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK

Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.

VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ'NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI

Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.

Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.

Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.

Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.

Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.

Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.

İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.

Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.

1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.

Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.

ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA'DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI

Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.

Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.

Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.

Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.

Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.

Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.

1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.

Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.

Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.

BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ

Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.

İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.

New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.

Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;

DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ

“Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.

NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR

Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.

Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler!
İyi okumalar sevgili insanlar!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...