02 Temmuz 2014

FİLOZOF




FİLOZOF

Filozof sözcüğü sevgi ve bilgelik sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Bilgeliği seven kişi anlamındadır. Kullanım açısından ise anlamı; felsefe ile uğraşan, felsefe yapan kişidir. İlk Çağ Felsefesi tarihine bakılacak olunursa, öne çıkan filozof tipi, hayatın en yüksek gayesine bilgide bulunan, bilmek için yaşayan ve edindiği bilgileri davranışlarının temeli yapmaya çalışan bir kişiliktir. Tabii ki düşünen herkes filozof değildir ve filozofların popülerlikleriyle ya da şöhretleriyle ilgisi yoktur. Eski kültürlerde bulunan şamanlık, kâhinlik gibi tanrı ile kul arasında aracılık yaptığına inanılan kişilikler Thales (650–548), Empodekles( 495–435) gibi filozofların temsil ettiği felsefi sistemde yerini araştırma ve düşünceye bırakır. İlk Çağ felsefesi tarihinde ortaya çıkan bir çok filozof çoğu kez peygamber, ermiş ve kutsal kişiliklerle de bağdaştırılabilmişlerdir. Bu kişiler, aynı zamanda fizikçi ve bilim adamı kimliklerini de taşımışlardır. Filozoflar, öğretmek ve öğrenmek gayesiyle bir araya gelmiş bilimsel çalışmaya kendisini adamış filozof örneğini sergilemişlerdir. Bu döneme ait filozoflar, siyaset alanında da öne çıkan bir tablo sunmuşlardır. Yine bu dönemde, başlangıç filozoflarından farklı olarak, Anaxagoras (500–428), Demokritos (460–360) ve sonra da Aristoteles (384–322) ’te görüldüğü üzere dış çevreden çok, bakışını kendi düşünce dünyasınaçevirmiş olan bir bilgin, araştırmacı filozof örneklerine rastlamaktayız. Daha sonra hayata daha çok yönelmiş, pratik filozof, erdemli bir yaşama sanatçısı, eğitici bir filozof modeli gelişmiştir. Sokrates böylesi bir filozof tipinin en önemli temsilcisi sayılmıştır. Batı’nın bilimi ile, Doğu’nun dini kültlerinin karşılaştığı Yunan felsefesinin son döneminde daha çok din coşkusu ile dolu olan ve kurtuluşu öğütleyen bir filozof tipi ortaya çıkar. İlk dönemi itibariyle filozof, doğa filozofudur. Daha sonra, ilgi insana yöneldiğinde, Tanrı, insan ve doğayı ilgi sahası edinen filozof ortaya çıkmaktadır. Aristoteles’in bilgi çevresinde oluşan zengin bilgi birikimi, bilimlerin tek tek bağımsızlığına yol açtığı gibi, her bilgi dalı hakkında müstakil çalışmalara yol açmıştır. Bu döneme ait filozof, bilimlerin ayrımlaşmasının neticesinde ortaya çıkan bu karmaşada kendini uğraşı alanı olarak, evren ve hayat ile ilgili genel sorunlara adamıştır. Aristoteles’ten sonraki filozof, doğru yolu ve yaşayışı arayan, öğreten ve bir öğreti geliştiren kişilik olmuştur. Ortaçağ Felsefesi Tarihi de İlk Çağ Felsefe Tarihinde olduğu üzere farklı filozof örneklerine sahiptir.Hıristiyanlığın Batı’da ki egemenliğinin başladığı 3. yüzyılın başında Antik Yunan Düşüncesinin etkisi devam ediyordu. Çiçeron, Epoktehus gibi Romalı filozoflar, daha çok siyaset ve hukuk felsefesini öne çıkarırken, Yunan kültürü ile yetişen bilgin ve filozoflarda Platon (428–347), Aristoteles ve Stoa felsefesinin izinden gidiyorlardı. Ammanious Saccas (172-242) ve öğrencisi Plotinus (205–270)’un kurdukları Yeni Eflatunculukta bu döneme rastlar. İslam filozoflarının din ve felsefeyi uzlaştırma çabalarının bir benzeri de Yahudi kelamcıların Platon ve Stoa felsefelerine duydukları ilgide gözlemlenebilir. Özellikle Philon (25–50)Yahudi kelimesiyle felsefeyi uzlaştırma çabasını gözetmekteydi. Benzer tutumları Hıristiyan filozofları da göstermekteydi. Kendilerine Kilise Babaları denilen Clement (Ö.215) ve Tertullian (155–230) gibi filozoflar, teslis akidesini Platon’un, Plotinos’un ve Stoacı filozofların felsefeleriyle temellendirip uzlaştırmaya çalıştılar. İlk Çağ filozofu ilkin dinden koparak, bilmek için bilme ile salt bilmeden duyulacak sevinç ile başlamış, ancak sonradan bir değişime uğrayarak, pratiğin, ahlaki ödev ve dini heyecanların hizmetine koşmuştur. Orta Çağ filozofu ise kendisine hemen işin başında, ahlaki ödev ile dini heyecan ve gayelerin yer aldığı bir görev yüklemiştir. Orta Çağ filozofuna göre, filozofun temel işlevi, duygu ve kanıda sağlam ve tartışmasız olarak elde bulunanı düşünce ile açıklığa kavuşturmak ve kavramsal olarak dile getirmek olmuştur. Orta Çağ filozofu, sistemini kurarken aslında, antik felsefenin kavramlarını işleyerek kendisine yol açmıştır. Antik felsefenin kavramlarından yararlanma Ortaçağ felsefesinde bununla birlikte iki farklı filozof tipi ortaya çıkarmıştır. Antik felsefeden devşirilen kavramlar kargaşaya yol açmış, kiliseye bağlı Augustinus’un (354–430) temsil ettiği kilise kavramına bağlı filozoflarla, kiliseyi göz önünde bulundurmayan Yeni Plâtoncu filozof tipi ortaya çıkmıştır. Kiliseye bağlı skolâstik filozof için hareket noktası Kilisenin belirlediği ilkeler iken yeni Platoncu için kişisel dindarlık esas olur. Yeni Plâtoncu filozof, cemaatı, yani kiliseyi esas almayıp, kişiyi esas aldığından kişiyi, Tanrı’ya ulaştırmayı kendine görev edinmiştir. Ortaçağda, filozofun temel ilgi alanı din iken, Rönesans’ la birlikte, filozof, kendini her türlü bağlılıktan sıyırmak, yalnız kendine dayanmak ve kendini arayıp bulmanın çabasını sergileyen bir portre çizmiştir. Rönesans filozofu, kendisini sadece deneyin ve aklın sağladığı doğrularla biçimlendirip sınırlandırırken doğruyu bulmak uğrunda savaşmış ve bunu kendisine sonsuz bir ödev olarak telakki etmiştir. Ortaçağ’ın kapalı kilise merkezli ve Latince’ nin baskın olduğu atmosferden kurtulan filozof artık Rönesans’ta kendini gizlemez. Kendi milletinin diliyle, kendi anadiliyle felsefe yapmaya başlamıştır. Ortaçağda filozoflar din adamı iken bu dönemin filozofları Skolastik ayrı bir anlayışla ortaya çıkan yeni üniversitelerin öğrencileri olmuşlardır. Modern felsefede filozofun görevi ve ilgi alanı söz konusu olduğunda, iki temel yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Eleştirel filozoflara göre, filozofun başlıca görevi, önermeleri çözümlemek, kavramların kesin anlamlarını ve aralarındaki karşılıklı ilişkileri belirlemektir. Eleştirel filozoflar için, anlamları açıklığa kavuşturmak bir yükümlülüktür. Eleştirel filozofun işlevi; kavramların doğasını sırf incelemek için incelemektir. Kurgusal felsefede filozof, değer sorunlarından, dinsel içermelerden, şiirsel anlatımlardan ve sanatsal duyarlılıklardan kaçınmaz. Kurgusal felsefe, ortalama insanın felsefenin ne olduğuna ilişkin inançlarına daha uygundur. Bu felsefe, daha az kesin olmakla birlikte daha heyecan vericidir. Dilin, açık ve mantıksal bakımdan kesin olup olmadığına bakmaksızın daha geniş manzaralar arar. Kurgunun amacı, yaşama anlamı, bütünlük ve yön vermek üzere, yeterli miktarda büyük parçayı bir araya getirmektir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...