12 Mayıs 2014

MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK


  • 1.www.galibivakfi.com Bu Düzenleme 2011 Tarihi İtibari İle En Son Baskısı YapılanKitaplarla Bire Bir Aynıdır Gâlibilik İle İlgili Mevcut Bütün İçeriklere Sitemizden Ulaşabilirsiniz. H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK 2.  Muhtaç Olduğumuz Kardeşlik H. Galip Hasan Kuşcuoğlu  3. H.GALİP HASAN KUŞCUOĞLU MUHTAÇOLDUĞUMUZ KARDEŞLİK 4. İÇİNDEKİLERBAŞYAZI ...13 “İslam’ın Beş Şartı” Diye Emr-İ İlahi Yoktur! 21 Hitap  29 “Evliyâ” Manasını Tahrif . 31ÖNSÖZ  33 İçtihat Görmedik Tetebbu İle Hoca Olanlar  36 Semâvî Din Bir Tânedir, Değişmez 42 GİRİŞ  49 BİRİNCİ BÖLÜM 51 ZİHNİYET ÜZERİNE 51 İçtihat Gereklidir  53 Sultan Iı. Abdülhamid Han’dan Bir Hâtıra..58 Tasavvuf Bi-Zâtihî İslâm’ın Kendisidir  64 Nûr-U Muhammedî Adem Safiyyullahtan Kıyamete Kadar Bâkîdir. Bir Topluma Maletmeye Kalkışma. Hz. Allah Yalnız Senin Değil Cümle Yaratıkların Allah’ıdır  66 Müceddid-İ Din  67 Tasavvufu Bugüne Göre Nasıl Yaşayacağız? Şeriat-I Muhammediyyeyi Bugüne Göre Yaşamak Mümkün Mü?  69 Kulun Yaratılışının Nedeni Aşktır 72 Çarpık Zihniyet Değişmeli .77 Atatürk Hakkında 78İKİNCİ BÖLÜM 83KUR’ÂN-I KERÎM’DEN ÂYETLER 83 Yanlış Dînî Bilgiler 85 Kur’ân-I Kerîm Rahmet-İ İlâhiye İle Dolu Doludur  88 “Dost” Kelimesi “Evliyâ” Nın Anlamını Ve Manasını Kesinlikle Yansıtmaz  90 5. Maddî “Sultân” Mânevî “Sultân”  93 Verîd Damarı 94 Îmân İle İslâm’ın Anlamları Farklıdır 95 Birbiri İle Savaşan İnananların Arasını Düzeltmek 97“İnsanları Konuşmalarından Daha İyi Tanırsın” 100 Nûr-U Muhammedî Rahmeti İlâhiyenin Genel Adıdır. Bu Rahmet-İİlâhiye Dünya Ve Ahiret Devam Edecektir, İnşa-Allah 101 Zikirden Uzaklaşanlara Şeytan Musallat Olur 102 Ehl-İ Kitâb’ın Yiyecekleri Size Ve Sizinde Yiyeceğiniz Onlara Helâldir.İffetlerini Namuslarını Koruyan Kadınları Mihirlerini Ödemek Sureti İleNikahla Alabilirsiniz, Helâldir 105 Kur’ân-I Kerîm’de Ehl-İ Kitâb 106 Hazret-İ İnsân 108 Beni Adem’e Ne Melâikeden Ne De Kadından Peygamber Gelmemiştir 110 Efendi Kime Denir? 112 Kalbi Gözyaşları İle Suladığın Zaman Yaptığın Duâyı Kâinât Bilir.. 113 Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytandır  116 Sonra Gelen Peygamber Efendimizin Şeriatına Tabi Olmak AsraUyumluluk Ve Emr-İ İlâhiye De Uygundur, Kemâlattır 118 Yeryüzündeki Ve Gökyüzündeki Âyetleri De Görebilmek Okumaktır! 120 Hiçbir Beşeri İlahlaştırmayasın 122 İlm-İ Verâset Ezel-İ Ervâhla İlgilidir. Tertib-İ Tanzim-İ İlâhidir. Beşer BuÖlçüye İhtiyarı İle Kendini Vazifeli Görmesi Mümkün Değildir 124 Yeryüzündeki Ve İnsanın Kendi Nefsindeki İşâretler 131 Peygamber Efendilerimiz Rahmet-İ İlâhiyenin İnanan Beni Adem’eTebliğ Müesseseleri Olduğu Gibi Yaşantıları İle De Emr-İ İlâhinin NasılYaşanacağının Göstergesidirler  133 Bu Gerçekler Yaşayan Cemi Kullara Duyurulsa Toplumlar Arası HusumetKalkar, Zulüm Kalkar, Bütün İnsanlar Kardeş Olduklarının Zevkine Erer.Sen Ben Davası İflâs Eder. O Zaman Yeryüzü Cennet Misali Olmaz Mı! 135 Ehl-İ Kitâb’ı Rahmet-İ İlahiyeden Dışlamak Emr-İ İlâhiye TersDüştüğünden Mana-Yı Kur’ân’a Ve Cümle Kitablara Da Suhuflara DaAykırı Olduğunu Hazret-İ Allah Sarih Bildiriyor 137 Galibi Yolu 140 6. Çizmeden Yukarı Çıkma!  151 Her Zuhuratta Allâh’ın Adâleti Vardır: İnancında Samimi Ol. İcraatın İse İnancının Görüntüsü Olsun. O Zaman Gerçekleri Görmemen İçin Neden Kalmaz! 153 Allah, Kalbinde Olanı Dahi Bilir. 154 Ashâb-I Zâhir, Ashâb-I Bâtın 155 Ehl-İ Kitâb’a Çağrı . 157 Merhamet-İ İlâhîyenin Hudûdu Yoktur 158 Hz. Ebû Bekir’in Duâsı  160 Bugünkü Nesil Gerçeği Düne Nazaran Daha İyi Anlayacak Kabiliyettedirler. Zamana Göre Bilgi Edindikleri İnkar Edilmez Dini Bilgilerini De Hz. Allah’ın Kur’ân-I Kerim’de Bildirisine Beşeri Katkı Katmadan Anlatalım. Anlatsa İdik İnancım Odur Ki Cemi İnsanlar İyi Anlayacaklardı. Bundan Şüphen Olmasın! 162 Bahtiyar İnsan: Haddini Bil! .165 Ne Kadar Saçma Bir Söz: “Allah İle Kul Arasına Girilmez ”. 166 Kabir Hayatına İnanmayanlara Hazret-İ Allah Diyor, Dikkat: 168 Tasavvufu Yanlış Öğretiyorlar 169 Yolumuz  172 “Bilmiyorsanız Ehl-İ Zikir’den Sorunuz” . 177 Ehl-İ Aşk  180 İstihâre  183 İstihare Nasıl Yapılır?  184 ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM 189 ŞİŞ HAKKINDA 189 Bir Tv Programı Üzerine  196DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 199 ZUHR-U ÂHİR 199 Netîce . 207SÖZLÜK 
  • 211 7. Hz. Allah’ın Tertip, Tanzim Eyleyip Yevmil Kıyame Devam Edeceği Kullarına Bildirdiği Tek Din İslamiyet’tir. Cümle Allah Elçileri İslamiyet Üzere Geldiler, Din Getirmediler. Cümlesi Emri İlahiyeleri Tebliğ,Asra Uyumlu Yaşadıkları Şeriatları ile Anılırlar İslam’da Şart Yoktur! Allah’ın Varlığına İnanan Kula, Kul; Allah’ın Bildirisi Müslüman Demekle Mükelleftir. Gayrı Ölçü, Kulun İradesi Dışındadır! Yalnız Hz. Allah’a Mahsustur. Nuru Muhammed-i Kıyamete Kadar Devam Edecek Rahmeti İlahiyenin İsmidir!
  • 8. Yalnız Bir Ferde, Bir Topluma Maledilemez!
  • 9. Muhammedilerde Savm, Salat, Hacc u Zekat Hazreti Allah’ın Müttaki, İttikaSahibi Kullarına, Mü’min Olanlara İn-Amı, İhsanı ve Sadakasıdır!Şahadet İse İmanın Zirvesinin Kulda Zuhuru Görülen, Şahitliğidir.Kabile İsimleri Din İsmi Değildir. Din Terakkiye Mani Değildir, Din Bizatihi Terakkiyattır! Din Aklın Tanzimi Olmayıp,Nakli İlahiyedir. Vahyi İlahi’dir. Allah’tan Başka İlah Yoktur Diyen Müslümandır.Tabi Olduğu Peygamberinin Getirdiği Şeriatına Uyumlu Yaşıyor İse Müttakidir Mü’mindir. Sonra Gelen Şeriata Tabi Olmak Kemalattır.
  • 10. RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLÂH’INADI İLE BAŞLARIMHÛ YÂ TABÎBE’L-KULÛBMEDET YÂ ERHAME’R-RÂHİMÎNMEDET YÂ EKREME’L-EKREMÎNMEDET YÂ İLÂHE’L-ÂLEMÎN.DESTÛR YÂ ÂDEM SAFİYYULLÂHDESTÛR YÂ NÛH ŞEKÛRULLÂHDESTÛR YÂ İBRÂHÎM HALÎLULLÂHDESTÛR YÂ MÛSÂ KELÎMULLÂHDESTÛR YÂ ÎSÂ RÛHULLÂHDESTÛR YÂ MUHAMMED MUSTAFÂHABÎBULLÂH.DESTÛR CÜMLE PEYGAMBERAN-I İZÂM VERESÜL-İ KİRÂM HAZERÂTIDESTÛR YÂ SÂHİBE’L-MEYDÂNRIZÂEN LİLLÂHİ’L-FÂTİHA MAA’S-SALEVÂT.
  • 11. Kainat ilahi bir feyizdir! İslamda vahdet-i vücud budur! Her varlık izafi varlıktır! Mutlak varlık değildir! Her varlık onun varlığından ibarettir!Aynaya vuran ışık kaynağı gibi! Aynadaki akis mecazidir ve iğretidir...Kainatın bütün yüzleri iğretidir! Cenab-ı Hak mutlak varlıktır!Ma-adası olan herşey bir görüş ve bir vehimdir! H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
  • 12. BAŞYAZI Eûzü Billâhi Mine’ş-şeytâni’r-racîm Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm Kitabçığın kapağında özetini vermeye çalıştığım, Hazret-iALLAH’ın kelam-ı kadiminde bildirdiği bilcümle peygamberan-ıizam ve resul-i kiram efendilerimize lutfedildiği gibi, ahir zamannebisi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimizi de cümle 13ALLAH elçilerine ihsan eylediği rahmetinin zuhuruna cümlesinivesile kıldı Tebliğ eylediği emr-i ilahiyeyi ve dünya hayatı boyu bizaciz kullarına örnek olan yaşantılarında olduğu gibi, ehl-i halinde emriilâhiyeye uyumlu kıldığı irşadına vazifeli kullarının kıyamete kadardevam eyleyeceğinden şüpheye düşmemek hali Hazret-i ALLAH’ınlutfi ihsanı olan cümle güzellikler has ve hassu’l-has kullarınınimanının maddeye yansımasından gayrı bir şey değildir; gafilolunmaya! Sırat-ı müstakim cümle peygamber efendilerimizin yaşantısı vemekarim-i ahlakın aslıdır, dışında düşünmeyesin! Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimiz buyurdular ki: “Peygamber kardeşlerim cümlesi mekarim-i ahlak üzere geldiler.Ben tamamlayıcısıyım.” Biz abd-i âcizlerin anlayacağı ALLAH elçilerinin yaşantıları emr-iilahiyeye uygun, Hazret-i ALLAH tarafından ihsan edilen semavikitabların manası ve anlamı zamanlarına göre tanzimi ilâhi emriilâhinin mutlak tefsiri değil mi?
  • 13. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Kulun imanındaki samimiyyetinin görünümü ihtiyarı ile icra eylediği eserinin maddede zuhuru ehlinde mevcut imanın safiyetini veya gayrı samimiyetinin gösterisi değil mi? İbadet ve taatların uygulamalarının gerçeği yansıtan kişinin samimiyetine göre kıyamete kadar ind-i ilâhide geçerli olduğunu beyan eden Hazret-i ALLAH’dır! Sonraki gelen şeriatın asra uyumlu tertib ve tanzim-i ilâhiye intibak edebildiği nisbetinde, inanması kulun sa’y-i gayretinin zuhuru ind-i ilâhiden ihsan edilen, salikin üzerinde görülen kemalatının tecellisinin meyveleridir! “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun budur. Bizim kanunlarımızda hiç değişiklik bulamazsın.” (İsra Suresi, 77) Bu ayetin manasını iyi anla da, ayrıcalık yapma! Hazret-i ALLAH’ın emirlerine aykırı ayrı, ayrı yaşantıları mı14 görülmüş peygamberlerimiz efendi-lerimizin?! Günah-ı kebair dışındaki yenilik ve güzelliklere ALLAH resüllerinin muhalefet ettiği gösterilebilinir mi? Sümme haşa! Çünkü İslamiyet Hazret-i ALLAH’ın kullarını men ettiği küfrün dışında, görünen bilcümle güzelliklerin sırrı, manası ve ismidir! İslâmiyet rahmet-i ilahiyenin yed-i kudretinde olan cümle kullarına bahşedilen tek dindir! Günah-ı kebairler dışında güzellikler hikmettir; hikmet ise: “Hikmet mü’minin kayıp malıdır nerede bulursa alsın” buyurmadı mı Peygamberimiz Efendimiz?! Bilcümle peygamber efendilerimiz Din-i İslam üzre geldiler; ayrı ayrı din getirmediler… Yaşadığı zamana uygun, Hazret-i ALLAH katından ihsan edilen herdevrde icap eden iç’tihadını içeren şeriatı ve tariki müstakim üzre vazifeli kılındılar! Sana da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı gönderdik. Artık aralarında allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. Her birinize bir şeriat ve bir tarik verdik. Allah dilese idi sizleri bir tek ümmet yapardı! Fakat size verdiğinde sizi
  • 14. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKdenemek için böyle yaptı. Öyle ise iyi işlerde birbirinizle yarışın.Hepinizin dönüşü allahadır artık size üzerinde ayrılığadüştüğünüz şeyleri o haber verecektir! (Maide Suresi, 48) Dünya ve ahiret izliyeceği, kulun ihtiyacı olan yolu gösterdiler. Sonraki gelen şeriatlar evvel geleni iptal etmedi, edemez de…Hazret-i Allah’ın lutfu ihsanının zaman zaman gazab-ı ilahiyetebeddülü görülmemiştir, görülmeyecektir de! Aksini düşünmek Halik-ı zü’l-celâl’e noksan sıfat isnadetmektir. Bu yönlü çarpık düşünceden rabbıma sığınırım vesığınalım! Sonra gelen şeriatları zamanın içtihadına uyumlu kılmadı mıHazret-i ALLAH!?. Kulların zamanlarını asra uyumlu emr-i ilahiyeuygun yaşamaları için ihsan edilip kulun mizacına uygun samimiiradesine bırakılmadı mı?. “Evvel ihsan edilen şeriatların daALLAH’a ve emri ilâhiyeye uyumlu sadık kullarına duyurulmasındavazifeli kılınan Allah’ın kulu ve resülleri olan peygamberine karşı 15samimi olanlar, ALLAH’tan başka ilah edinmeyenler, mütteki veittika sahibi mü’mindirler” buyurmadı mı Hazret-i ALLAH!? Her şeriatın müttaki, mü’min, velisi ve evliyası mevcuddur;kıyamete kadar da bu rahmet-i ilâhiye devam edecektir. Bu yönlürahmet-i ilahiyeyi yokmuş gibi noksan göstermeye kalkışmak tertib-iilâhiye karşı tavır takınmak kimsenin haddi değildir ve manayıdeğiştirmeye de kimsenin gücü de yoktur, hakkı da yoktur! İşte son ilahi kitap Hazret-i Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da MaideSuresi 51’inci ayet-i celilede bu hususda ALLAH bildirisine halenyanlış mana verilerek ehl-i kitabı rahmeti ilâhiyeden dışlıyarakHazret-i Kur’an’a düşman eden, Ümmet-i Muhammedi hakirgörmelerine sebeb-i zemin hazırlayan, hakiykat dışı, varlık veenaniyet mahsulü yanlış meal ve tefsirlerde bu türlü mana tahrifatınıemr-i ilâhi imiş gibi gösterme cüretinde beis göremeyenlerin, ALLAHtarafından ihsan edilen peygamberlerinin getirdiği şeriatını yaşayanehl-i kitabı ruhen rencide ettiği gibi ümmet-i Muhammed’e de veHazret-i Kur’an’a düşman eylediği bir gerçek değil mi!
  • 15. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK HZ. ALLAH’a inanan ehl-i kitaba ilâhi bildirinin hilâfına gavur, kafir, gayr-ı müslim diye hakaretamiz itham ettiğimiz halâ yetmedi mi, el-insaf! Bu ayet-i celiyleyi ehl-i mutasavvifinin anladığı mana: “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanların evliyalarını evliya edinmeyin! Onlar kendilerinin evliyasıdır. (Sonra gelen şeriatı kabul ettikten sonra, evvelki şeriattaki evliyalar senin şeriatından lutfedilen evliya değildir. Sana lutfedilen şeriatını gününe yansıtan ve emri ilâhiye uyumlu evliyana tabi ol. Geri döndüğünüz zaman evvelki şeriata dönüşünle sonra gelen şeriata biatınla indi ilâhiyede nefsine zulüm etmiş olursunuz.) ALLAH zalımlar toplumuna yol göstermez.” (Maide Suresi, 51) İşte bu abd-i âcizin, anladığım mana… İşte evliyayı kabul etmeyip, evliyanın yerine mana ile ilgisi olmayan “dost” kelamı ile değişiklik yaparsan ayetin manasını doğru yansıtamadığın gibi,16 Hazret-i Kur’an’ın manasına ters düştüğünü bilesin! Hazret-i ALLAH’ın ehl-i kitabı Hazret-i Kur’an’da rahmeti ile ihya ettiğinin aksini, ne ile izah edeceksin? Hala, ALLAH’a iman eden ehl-i kitaba “gayr-ı müslim” “kafir” “gavur” demekte israr edecek misin? Daha ne kadar çarpık fikir devam edecek İnsaf et! Ahir zaman ümmetine bahşedilen şeriat-ı muhammediyeyi korumak kasdi ile üstünlük kompleksine kapılıp ne hale getirdin Din-i İslâm’ı?! Görmezlikten gelerek inkar edemezsin! Benî Adem’in ilmi, gücü yeterli olmasa da gayr-ı ihtiyari toplumların güzelliklere doğru akın akın gittiklerini göremiyor musun? HAZRET-İ ALLAH açık bildirdiği halde, günah-ı kebair dışında güzelliklerin “İslamiyet” olduğunu ne zaman anlayacak ve anlatacaksın! O güzelliklerin yalnız isimlerini telaffuz etmek yetmiyor; yaşamak lazım! Şeriatlar ve mezhep, meşrep esasda değil, değişik mizaçlara
  • 16. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKgöre teferruatta tabi olduğu imamlarının Kitab ve Sünnete aykırıolmayan içtihatları değil mi?. Din-i İslam’a ve şeriat-ı muhammediyeters düşen icraatları bir an evvel nefsin ve nefis için var olan ilâhikaynaktan nasibini alamamış aklın etkisinden kurtarıp Hazret-iALLAH’ın veraset yolu ile ihsan eylediği emr-i ilahilere yönelmezamanı geldi.hatta geçiyor Dikkat et! Zamanını geçirme. Zamancümle kullar için büyük rahmettir! Zamanı geçirir isek telafisi mümkün olmayabilir. Hazret-iKur’an’ı esas alarak varisü’n-Nebi, nedim-i ilahiyi, ALLAH’ınbildirdiği vechile kabul ederek, ehl-i aşkın ve melaikenin manevigıdası olan zikrullahın aleyhinde bulunmayıp, zikredenlere sıcakbakmayı bilerek, ehlinin denetimi altında, mana sahtekarlarına Din-iİslam’ı şeriat-ı muhammediyeyi tahrif ettirmeden, hurafasız, bid’atsızyaşamaya ne zaman sıratı müstakim yolunu göstereceksin. “LÂİLAHE İLLÂ ALLAH” diyen her kula “müslüman” diyebilmek vekardeş kardeş yaşayabilmek… ALLAH’ın elçilerini birini diğerindenüstün görmeyip hurafadan gayrı izahı olamayan gülünç iddialara 17kalkışarak, hemcinsine karşı düşmanlığı artırmanın zararlarını, düntaşımış gibi görünsek de, bugün hiç taşıyamıyoruz ve ağırlığınıkaldıramıyoruz. Yetsin artık! “Şeriat-ı muhammediyeye tabi oluyorum” kıvancı ve safiyeti ile,bizi örnek alıp izleyen toplumları da “akılcı din” felsefesine itekledik;nefsî hazlarının esiri, beş duyudan öteye gidemeyen, hakiykatyoksunları kıldık. En son lutfu ilahi olan şeriat-ı garrayı manadansoyutladık. Yaşamak için, dünya ilmini tahsil eden ezel-i ervahyoksunlarınıda rahmet-i ilâhiyeden nasibli kılacakken daima gazab-ıilâhiyi göstere göstere şeriat-ı garrayı yaşantılarından çıkarmalarınasebep olduk. Kıyamete kadar beşerin manevi yaşantısına cevapverecek rahmet-i ilahiyenin en son rahmet vesilesi, ahir zamanpeygamberi Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v.) Efendimizden bizacizlere bahşedilen, “şeriat” ismiyle lutfedilen şer-i şerifi “arısıkaybolmuş kovan” misali, manasız, boş bıraktık. İnanıyorum ki,zatını da tatmin etmeyen, itminan-i kalbden yoksun bu görüntü sizleride rahatsız ediyor! “Hakiykat, zahire yansıdığı zaman aldığı isim şeriattır.”
  • 17. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Kasdin İslam’a hizmet ise, şüphem yok, lutfen bu teraziyi kullan! O zaman ALLAH aşkının yabancısı olamazsın! “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf Suresi, 105) “Onların çoğu ancak ortak koşarak ALLAH’a iman ederler!” (Yusuf Suresi, 106) buyuruyor Hazret-i ALLAH (c.c.) Kadrini bil! Ademlikten terakki ederek, insan olmaya namzetsin. Müsait yaratıldın. Başka yaratığa verilmeyen, rahmet-i ilahi olan imkan ve meziyet bila-istisna benî Adem’e verildi. Dikkat et. Ömür sermayeni boşa harcama. “Hayvaniyyet” sıfatı ile huzur-u ilahiye gitme. Cennet-i alâ hergele meydanı değil! Ademlikden insanlığa dönüşen kamil insanların yurdu olduğunu hatırdan çıkarma!18 Cümle peygamber efendilerimizi istisnai yarattı hazret-i ALLAH, günah işlemiyecek durumda.. Cümlesi masumdurlar. Buna rağmen bizler gibi beşerdirler. peygamber efendilerimiz ilah değillerdir! ALLAH’ın elçileridirler. Onlar da ALLAH’ın kuludur. Son peygamber efendimiz Muhammet Mustafa (s.t.a.v.): “Ben de sizler gibi beşerim; yanılabilir, unutabilirim!” buyurmadılar mı?! Sarih ve açık görünen ve ehlinin yaşantısında lütfedilen rahmet-i ilahiyenin bariz zuhuru ve tecellisisini Rabbının lutfu nisbetinde benî Adem’in müşahedesi ile rahmeti ve merhamet-i ilahinin ehlinde zuhurunu görmemezlikten gelerek, metafiziğin zuhuratının inkarına nasıl cüret edebiliyorsun? Nefsî haz ve akıldan ötede yol aramaya ihtiyaç duymayan, emr-i ilahileri Hazret-i ALLAH’ın beyanına, Resul’ünün tebliğine uymayan, aciz beşer ölçülerini rahmet-i ilahilerin üzerinde gösterme gafletine kapılanlar, nefsî duygu ve aklın ötesinde zuhur eden gerçeklere gözlerini kapayanlar, maddeden ötedeki mana yolunu göreme- melerinden, göremeyince de samimi yaşamaları mümkün olmayan hazret-i ALLAH’ın elçisi vasıtası ile tebliğ buyurduğu maddi ve
  • 18. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKmanevi hayrımıza sunulan rahmet-i ilahiyi manaya kör bakanlarınçarpık fikirlerinin mahsulü, bizden evvelki kavimlerin düştüğü hatayabizler de cehlimizden düştük! Nefsin hazzından öteye yol kabul etmeyen, aklın ötesinde zuhurugörülen manevi yolun garibi, beş duyunun mahkumu, emr-i ilahiyeyeve hayat-ı peygamberiyeye ters düşen yollara sapanların önündekiuçurumu görmesi mümkün değil! Hazret-i ALLAH normal görüşüademlikten insan olmayı başarmış mü’min ve müttaki kullarınalutfetmiştir. Bu lutfu ilahi bir topluma değil, cümle kullarına ihsan edilmiştir!Adem safiyyullah’tan kıyamete kadar gelmiş, geçmiş, gelecekolanların cümlesi Hazret-i ALLAH’ı bir bilip, peygamberinin getirdiğişeriatına tabi olan bahtiyarlar ehl-i imandır, mü’mindir.. YalnızALLAH’ı biliyor, imanla şerefyab olmadı ise kul ölçüsüne göremüslümandır. Hazret-i ALLAH’ın bildirisi budur. İşte Hazret-iKur’an’daki tefsire muhtaç olmayan ayet-i celiyle: “Bedeviler dediler ki: “İman ettik.” Deki: “Siz iman etmediniz, 19amma “müslüman olduk” deyin. İman henüz kalblerinizeyerleşmedi. Şayet ALLAH’a ve peygamberine itaat edersenizamellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkakki ALLAH çokesirgeyen çok bağışlayandır.” (Hucurat Suresi, 14) Hazret-i ALLAH’a Din-i İslam’ı öğretmeye kalkacak kadar,hakiykat gafiline yaraşan bir fanatizmin peşinde koşan, “ideolojikİslam” savunucularının artık akıllarını iyi kullanmaları gereklidir! Zaman duygusallık, ve akılsızlık değil; sabır ve idrakzamanıdır! “Bana yönelenlerin yoluna uy.” (Lokman Suresi, 15) Maalesef çoklarımız uyamadık! Hazret-i ALLAH’a olan inancımızı zayıflattık. ALLAH’ın kulu,beşer olan ALLAH elçilerini ilahlaştırıp, tarih boyu yarıştıra geldik vehala ilahlaştırmakta yarışı bırakmadık. Samimiyyetle gerçeğe iman
  • 19. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK edip, ehl-i hakiykatı, yaşamaya özen gösteren hal ehlini, ehl-i zikri dışladık. Ehl-i hakiykatın gayesi, muradı ileri gitmekti. Amma biz onları gericilikle itham ettik ve hakiykatten dışarı. Manevi ideallerini çürütmeye çalıştık. Maneviyatı istismar için pusuda bekliyen çıkarcılara meydanı boş bıraktık. O ilim ve irfaniyyet yoksunlarını bilgisizce alkışladık. Bilmeden, gafletle, ekmeklerine tereyağı sürdük! İslamiyet doktrindir. “Hazret-i ALLAH vardır” diyen müslümandır! Kureyşi lisanına göre LA İLAHE İLLALLAH’ dır. Yukarıda belirttiğim Hucurat Suresi 14’üncü ayetten daha açık, bu gerçeğe karşı ayet mi arıyorsun?! El-insaf! “ALLAH uğrunda ona yaraşacak şekilde cihat edin. Sizi o seçti. Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. Babanız İbrahimin dininde (olduğu gibi) peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için o gerek bundan önce(ki kitaplarda), gerekse20 (Kur’an’da) size “müslümanlar” adını verdi! Öyle ise namazı kılın, zekatı verin ve ALLAH’ın ipine sarılın. Ne güzel mevladır o ve ne güzel vekildir.” (Hac Suresi, 78)
  • 20. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “İSLAM’IN BEŞ ŞARTI” DİYE EMR-İ İLAHİ YOKTUR! Böyle bir emri ilâhi var mı? Bulamadın.. Bulamazsın.. İnsaf et de,“ibadet ve taata teşvik ediyorum” nefsinin zevki ve zannı ile, HZ.ALLAH’ın ittika sahibi, müttaki, mü’min kullarına samimiinançlarından, ihsan eylediği mükâfat-ı ilâhiyeyi, seni dinleyen kulunaczini fırsat bilerek, imanın kemalatının ödülü olan, ehline malumibadet ve taatın manevi kazancının hazzını ve değerini hiçe sayarak,gerçeklerden habersiz, rahmet-i ilâhiyyeden habersiz, HZ ALLAH’ınvarlığından, varlığı ile zuhur eden güzelliklerden yeterli malumatı 21olmayan, yalnızca ALLAH’ın varlığını kabul etmiş, ilahi bildiriyegöre kul ölçüsü “Müslüman” olduğu ind-i ilâhide kabul edilen kul! İman yönünde henüz yeterli bilgiye sahip olamayan beni Adem’insamimiyetle icra eylediği icraatının sonsuz rahmet deryasınagirmesine vesile olduğu gibi müttaki kullarına emr-i ilâhidir de;namaz, ramazan orucu, hac etmek emr-i ilâhiye göre zekatı vermeninkulun kulluk borcu, tertib-i ilâhiye, içtihadi zamana uyumlu yaşayanittika sahibi kulların iman, samimiyet ve ihlaslarının İslâm’ın şartıdeğil, HZ. ALLAH’ın kuluna ihsan eylediği mümin kuluna elzemrahmet meyveleridir! Nefsi ölçüler ile ölçülemeyen ma‘nâ, mütteki kullarına ihsanedilen emr-i ilâhileri ayrı ayrı her birisinin rahmet deryasından sadıkkul nasibini almak için vesile giriş kapıları olarak ihsan edildiğininereden bilecek!?.. Mana yoksunu bilge(!) kişinin teşvik zannı ile saptırdığırahmet suyunu mecrasının varacağı yeri bilen var mı? Yeryüzünde, Hazret-i ALLAH’a inanan kullarını ahir zamanümmeti ve dolayısı ile Hazret-i Muhammed’e düşman eylemedik mi?
  • 21. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Gene “teşvik ediyorum” yersiz zevkin hazzı ile ahir zaman ümmeti ümmet-i Muhammedi diğer ümmetlere düşman eylemedik mi?! “İlim” diye verdiğin, şartlara uymayanlara yukarıdada belirttiğim gibi “gavur, kafir, gayr-i müslim” diye diye geldik bugüne! Emr-i ilâhiye ve zamanın icap eden ahvaline uyum sağlayamayan, emr-i ilâhiye de ters düşen bu tabloyu gücün varsa hemen düzelt! Zira huzur-u ilâhide HZ. ALLAH’a hesap veremiyeceğin gibi kullarındanda kaçacak yer bulamayacaksın! Bugün halâ bu asra uymayan ilminin üzerinde israr ediyor isen işin ALLAH’a kalmış! Lütfen, merhamet et hemcinsine, dolayısı ile nefsine! Şahit mi gerekli? Kafir icadı diye evine koymadığın televizyon ve gazete günlük yayınlara kafanın içini ve dışını iyi çevir de bak: Haklı olduğun melanette yok değil; kaçma, onsuz dünya bulamazsın, şeytanını Müslüman etmeye çalış!22 Peygamberimiz efendimize sordular: “Senin de şeytanın var mı, ya Resullullah? Buyurdular ki: Benim de şeytanım var, ama ben şeytanımı müslüman ettim.” Şeytan Müslüman olamayacağına binaen sen bu rumuzu iyi anla da ihtiyarının dışında zuhur eden şerleri ihsan edilen ihtiyarınla hayra tebdil etmeye çalış! Kurtuluş kaçmakta değil! Kişinin zararına olan zuhuratı güzelleştirerek hayra vesile kıl! Teknolojisiz, fiziki zuhuratsız yeryüzü sakın düşünmeyesin. Tertib-i ilâhi olan düzene günah-ı kebaire dışında güzelliklere uyum sağlamaya çalış. Aksine kalkışır isen şu koca dünyada barınacak yer de bulamazsın! Dünyada kulun yaşantısı ne hale geldi, şahide ve izaha gerek var mı?! Çarpık düşüncelerin ve geçersiz icraatında israr etme. Hemcinsine acımıyor isen nefsine insaf et! HZ. KU’RAN-I AZİMÜ’Ş-ŞAN’ı lutfen anlayarak oku!
  • 22. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap müttakiler içinbir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.” (Bakara Suresi, 2) “Müttakiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar kendilerineverdiğimiz mallardan muhtaçlara yardım ederler.” (Bakara Suresi, 3) “Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilen kitab vepeygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. ” (Bakara Suresi, 4) “Onlar Rabbilerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişlerancak onlardır. ” (Bakara Suresi, 5) İşte Hazret-i Kur’an’ın baş sahifesinde Cenab-ı Hakk’ınbuyruğunun anlamını, belki bildiği halde, ben biliyorum taşkınlığınınhazzı olsa gerek, teşvik kasdı ile, iman kalbine yerleşmemiş; yalnız,İslam’ı kabul etmiş kişiye “İslam’ın şartı” diye, ittika sahibi, müttaki 23kullarının emr-i ilahiye uygun ibadet ve taatlarını, henüz ALLAHınvarlığını yeni kabul etmiş ademe, Hazret-i ALLAH’ın emrinesadakatle uymasını, imanın şartlarını, hele kelime-i şehadet ki imanınzirvesini nasıl yakıştırıp henüz iman kalbine yerleşmedi buyurulanbeni ademi imanın zirvesi ile yükümlü kılıyorsun ? İşte senin İslam’a uygun göremediğin Hazret-i ALLAHınMüslüman buyurduğu toplumların tepkisini milletce kaldıramaz halegeldik.. Lutfen bundan sonra dikkat edelim olmazmı? “BEDEVİLER: İNANDIK, DEDİLER. DE Kİ: SİZ İMANETMEDİNİZ, AMMA İSLÂM OLDUK, DEYİN. HENÜZ İMANKALPLERİNİZE YERLEŞMEDİ. EĞER ALLAH’A VE ELÇİSİNEİTAAT EDERSENİZ ALLAH İŞLERİNİZDEN HİÇBİR ŞEYİEKSİLTMEZ. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK BAĞIŞLAYAN, ÇOKESİRGEYENDİR ” (Hucurat Suresi, 14)
  • 23. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hazret-i ALLAH’ın bildirdiği ahir zaman PEYGAMBERİ HZ. MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V.) Efendimizin tebliğ eylediği gibi İslam’ı izah edelim lutfen! Sakın ha! Bu yazdığım gerçeklerden vatan kurtaran kahramanları taan ediyor zannetme. Maalesef, bu yönlü düşüncelere yersiz ilmin, çarpık tedrisatınla bu yönlü yanlışlığa sen çok müsaitsin! O acıyı, milletçe perişan olduğumuz günleri yaşamadın ise yaşıyanlara sor ve öğren. Gene tatmin olmadınsa o günleri anlayarak araştır ve oku. Varsa, elini vicdanına koy, insafla düşün! “Seher zevkin ne bilsin, püstecani müsteri kalpler, Füyüzat-ı sabahı hasta-yı hicran olandan sor! ” Sabahın feyzini nereden bilecek güneşin doğuşunu dahi hayatında göremeyenler!?. Iztırapla gecesini geçiren sabahın fecri ile ferahlık bulan, hicran çeken hastadan sor sabahın feyzini! Hazret-i ALLAH bu vatanın kurtuluşunda emeği geçenlerden razı olsun! Ahirete irtihal edenlerin makamlarını cennet eylesin amin!24 Hazret-i ALLAH’ın, vatanın kurtulması, hurafa ve bidatların Din-i İslam’a tasallutunun temizlenmesi, çok geri kalmış milletimizi muasır milletler seviyesine çıkarması için vazifelenmiş, gaye sahiblerini tanı. Her sahada ilerlemiş milletlere bugün “biz de varız” diyebiliyor isek o kahramanların eserleri olduğunu gör ve bil. Nankör olma! Her ne kılmışsa adâlettir, Cenâb-ı Kibriyâ; Her kazâya, her belâya kıl rızâ, ALLAH kerîm. Mustafa Kemal Atatürk’e “kafirdi” demekle gayretullaha dokunduğunun farkında mısın?! Değil isen bir gün gelir Rabbımın lutfu ile hayrını şerrini bilirsin, inşallah. Vatanın kahraman evladı. İlahi vazifeli. Büyük insan… ALLAH’ını bilen, gerçek müslümandı. Islaha vazifeli idi; şahidim. Senin bu tavrını fazla garipsiyemiyorum. Çünkü sen dünyadaki bütün ALLAH’a inanan insanlara çarpık bilginle “gayr-i müslim, kafir, gavur” dedin. Hâlâ diyorsun. Neye istinaden söylüyorsun? Ölçün ilahi değil… Bilgisiz nefsinin eseri!
  • 24. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hucurat Suresi ondördüncü ayetindeki ALLAH bildirisine tersdüşüyorsun. Bunları anlatmaya çalışacağım. Dinle! Hazret-i Kur’an’a hayran, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiğiemr-i ilahilere hürmetkardı Mustafa Kemal Atatürk. Yeri geldikcemuteber kaynaklardan aktarmaya çalışacağım.. Cümle kullarını rahmeti ile yaratan, rahmeti ile ihya olmanınsebeplerini na-mütenahi halkedip, kullarının imanlarının rahmeti ilebezediği, dışta görülen, samimi zuhuru ile başta benî Adem ve cümleyaratılanlara merhamet, kardeşlik, hoşgörü Hazret-i ALLAH’ayakınlığı mü’min kulunun dünya hayatında bariz görürsün. Görülüyor ise, Yaratıcını düşünebiliyor ve hissede-biliyor isen,kanun-u ilahiyeye göre “müslümansın! Mü’min ve muttaki ve insanolmaya namzetsin” “Lâ ilahe illallah” diyen kişi hiç bir şarta tabi olmadan emr-iilahiyeye göre “müslümandır” kardeşindir! Hazret-i ALLAH’ın bildirisi, Peygamberimiz Efendimizin tebliğibudur! Lütfen, bu gerçeği öğren. Bilemiyorsan bir bilenden sor! 25 1) İslâmiyet doktrindir. Cümle peygamber efendi-lerimizİslâmiyet üzere geldiler din değil şeriat getirdiler lügat mânâsı birolan, eşi, şerîki, nazîri olmayan ALLAH’ın irâdesine bağlanmaktır. İslamiyetin kelime olarak ifâdesi “Lâ ilâhe illallah”tır. Yâni,“ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” Diyen kişi,beşerin başka ölçüsü yok ALLAH’a inanan kul müslümandır! Anlamını yaşıyorsa, ölçü ALLAH’a mahsus olup, mü’mindir.“Size din olarak İslâm’ı seçtim, dîninizi tamamladım” tebliğiumûmîdir. Cümle peygamber efendilerimizin getirdiği şeriatlerininanlamını kapsar; mana itibarı ile kelâm İslamiyet’tir! “Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye, din olarakNuh’a tavsiye ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Mûsâ’ya veÎsâ’ya tavsiye ettiğimizi, sizin için hukuk düzeni yaptı. Fakatkendilerini çağırdığın bu nizam ALLAH’a ortak koşanlara ağır geldi.ALLAH dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğruyola iletir.” (Şûrâ Suresi, 13)
  • 25. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK 2) Sonra gelen semâvî din, evvel gelen dîni iptal etmez. Edemez de! Semâvî din bir tânedir. Şeriatler kulların tekâmülüne Göre ihsan edilmiştir. Gerçek budur! Hazret-i Allâh’ın Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’daki beyânı budur. Bunun dışındaki düşünceler îmanla bağdaşmadığı gibi, toplumlar arası düşmanlıktan başka bir şey getiremez; örneğin getirmedi de! Toplumlar arası dinde düşmanlık bu çarpık bilgiden gelmiştir.çarpık bilginin Hıristiyan âlemini engizisyona sürükleyen ve haçlı seferlerinin çıkmasına sebep olan, sonraki gelen ALLAH elçilerini kabul edememekten doğmuştur! hakiykatlerin zahirde görüldüğü şer’î hükümler insanların kemâlâtına göre tanzim edilmiştir. Allâh’ın elçileri vâsıtasıyla tebliğ edile gelmiştir. Elçiliklerinde ayrılık yoktur. Kur’ân-ı azîmü’ş-şân’da: “Evvelki gelenleri tasdik, sonraki gelecekleri de müjdeleyici olarak gönderdik” buyurdu, Hazret-i ALLAH! Öyle ise toplumlar arası bu düşmanlık ve ayrılık niye?26 3) Nur-u Muhammedi; Adem safiyullah’tan, kıyâmete kadar geçerli olan, Allâh’ın elçileri vasıtası ile cümle ALLAH kullarına bahşedilen rahmet-i ilâhînin ismidir. “Lev-lâke lev-lâk, le-mâ- halâktü’l-eflâk” (Sen olmasa idin, Habîbim, eflâkı yaratmazdım) hitâbı tek şahısa değil umumidir. Yaratılışın sırrı Nûr-u Muhammedî olup, peygamber efendilemizde zuhur ettiği gibi, vârislerinde, evliyâullah’da, velîlerde ve mü’minlerde zuhur eden rahmet-i ilâhînin özel ismidir. İsm-i mef’ul olup, övülmeye layık bir çok güzel hasletlere sahip olan ism-i hastır. “Nur-u Muhammedi” kıyâmete kadar da devam edecektir. Aksini düşünmek Allâh’ın adâletine ters düştüğü gibi, peygamber efendilerimizin ümmetleri arasında yakınlığa halel getirildiğini telafisi mümkün olmayan düşmanlığa dönüştüğünü emr-i ilâhiyeye uygun gözle bakar isek görmemiz mümkün:! Bu rahmet-i ilahinin ahir zaman nebisi Peygamberimiz Efendimizde zuhuru görüldüğü gibi, bilcümle peygamber efendilerimizde de zuhuru görülen rahmet-i ilâhiyenin mevcudiyeti de Nuru Muhammedi’dir! Kıyamete kadar devam edecektir inşâ-
  • 26. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKALLAH! Hiç şüphe olunmaya. Rahmet-i ilahi mevzi değil, küllidir.Her kulunu ihata etmiştir. Adil-i mutlak yalnız Hazret-i ALLAH’dır... 4) “Lâ ilâhe illallah” (ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ,ALLAH vardır) diyen kişi hangi lisanen olursa olsun, aynı mânâyısöylüyorsa beşer olarak emri ilâhiye göre senin aciz ölçünle değil okula “Müslümansın” demekle yükümlüsün başka ölçün yok,kardeşimizdir. “kanı, katli haramdır” buyurdu Hazret-i Resûlullah(s.a.v.) Efendimiz. Ve yine şöyle buyurdu: “Gaza meydanlarında ‘Lâ ilâhe illallah’Deyinceye kadar mütecavizlerle Cihad etmek üzere emrolundum.Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuşolurlar. Hesapları ise Allâh’a âittir.” Bu gerçekler böyle anlatılmadıkça, ALLAH’a inanan insanların,hemcinsine karşı husumetleri devam ettiği gibi, yanlış din bilgilerininnetiycesi düşmanlığa dönüşecektir. Şüphen olmasın.. Tarih boyu böyleolmadı mı? Hakiykate dönelim.. Esasları tahrif ederek bir yerevaramayız! 27 Îmânın altı şartı olan âmentü’nün de anlamı ile teleffuzu ilanedilmiştir. Cemaatler tarafından Hazret-i ALLAH’ın bildirisine uyulmasa da,gerçek budur; sebeb ne olur ise olsun. İslam’a girişle ilgisi olmayanbeş şartın, anlamı yeteri kadar izah edilemedi ise zamana göre emr-iilâhinin gerçeğini müdrik ve uygun düşünen toplumları Hazret-iALLAH’ın emrine muhalefet ettiği gibi, inananlar arasında da ayrılığasebeb olmakla yetinmediği gibi, Ehl-i kitap nefsinin, sesinin mahkumuolarak toplumlar ahir zaman ümmetini hatta ümmet-i Muhammed’inbilgisizce hakikat dışı horlanmasına, dışlanmasına sebeb olunmuştur! Nasıl mı? Hâlâ demiyor muyuz, “ namaz kılmıyor ise, oruçtutmuyor, hacca gitmemiş ise, şahadet getirmiyor ise kafir, gavur,gayr-ı müslim!” HZ. ALLAH’ın Kur’an-ı Azimü’ş-şan’daki bildirilerini dinle: “İsa onlardaki inkarcılığı sezince: allah yolunda banayardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havariler: biz Allah yolununyardımcılarıyız. Allah’a inandık. Şahit ol ki bizler müslümanlarız,cevabını verdiler!
  • 27. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK (Al-i İmran Suresi, 52) “İbrahim ne yahudi, ne de hırıstiyan idi. Fakat o Allah’ı bir tanıyan, dosdoğru bir müslüman idi! Müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran Suresi, 67) İyi anla ki İslâmiyet hiç bir toplumun ve herhangi bir ümmetin tekelinde değildir umuma şamildir HZ ALLAHa inanan herkes müslümandır. Peygamber Efendimizin de bildirisi aynı değil mi: “Atam İbrahim’in dini üzere geldim” buyurmadı mı?... Ümmetler arasındaki ayrılık ve yakınlarımızda görülegelen din yaşantısında biri diğerine karşı ilim ve fikir zıddiyetleri bu aksaklıktan geliyor. Amma İslam olmak için gerekmiyen beş şart yerinde izah edilmediğinden dışta ve içte kullar arasında ister istemez düşmanlık ve husumete sebeb olunmuştur! Savm, salat, hac, zekat, kelime-i şahadet Hazret-i ALLAH’ın mü’min kullarına, müttaki ve derviş kullarına lutfeylediği emr-i28 ilahidir. Gerçek vazifeli mutasavvifin, bu yeri ters gösterilen rahmet-i ilâhiyelerin icraatını kabul etmiyor ise, o kişinin biatı alınamaz emr-i ilâhi bu veçhiledir. İmanlı kullarına bahşettiği en büyük rahmet-i ilahiyedir. İmanın küll olarak üzerinde ibadet ve taat emr-i ilahiye uygun, maddesinde ve ma‘nâsında, ömür boyu hayatında, illâ icraatında müşahede edilmesi mümkündür! “Ey peygamber! İnanmış kadınlar, allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuk-larını öldürmemek, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi iş işlemekte sana karşı gelmemek husu-sunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağış-layan çok esirgeyendir! ” (Mümtehine Suresi, 12) Allahu Teala ve Tekaddes Hazretleri kullarını affetmek için bahâneler halketmiştir.
  • 28. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK HİTAP Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım!ALLÂH’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü ALLAH bütüngünahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer Sûresi, 53) ALLÂH’ın rahmetine en büyük vesîle dünyâdır. “Biz semaya vearza nice nice âyetler indirdik” hükm-i ilâhîsini iyi anla, okumaya 29çalış. Yoksa enaniyet ve bencillikten kurtulamadığın gibi kardeşlik,hoşgörü kelime oyunlarından öteye götüremezsin, hakiykattedegülünç olursun! Hazret-i Kur’ân da bunu ihtivâ ediyor. Gerek semada ve arzdaki,gerekse yaşantımızdaki âyetleri görüp okuyabilen, istisnai kullardaALLÂH’ın rahmet sıfatının zuhûru zamanımızda azda olsa müşâhedeedilir! Onun merhameti ve rahmet-i ilâhîsi dışında güzellik, hoşgörü,ilahi sevgi, hüsnü ahlak ve kardeşliği görmek mümkün değildir!Görülse de fer’idir, uzun sürmez. Maneviyattan ilahi nasip alamayanların çok geçmeden her halindehayvani tıynetinin sabit kaldığı görülür! Avam o halini gizliyorum zanneder, toplumları yanıltır. Amma,mana ehlinden gizleyemez. Çünkü dünya hayatında “Settârü’l-uyûb”ayıplar örtüsü kaldırılmış.. Takke düştü keli göründü!
  • 29. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hazret-i Peygamber’in mü’min, müttaki, ittika sahiblerinden övgü ile “onlar ALLAH’ın nuru ile bakar” uyarısını unutma. Bilki, rahmet-i ilahinin zuhuratının zevkini alarak yaşayan kişi, Hazret-i ALLAH’ı bildiğini lisanen söyleyen kimseye “gayr-ı müslim, ‘kâfir, gavur’ diyemez. İnsanlığa yaraşmayan bir durum gördüğü zaman ilmi nispetinde kulları uyarır. Peygamber Efendimiz buyurdular ki: Hemcinsine ve topluma zarar verecek bir hal gördüğünde, onu izale için elinle müdahele et! Elinle yapamıyorsan dilinle müdahele et! Onu da yapamıyorsan kalbinle buğzet! Sakın dördüncüden olmayasın!” Dördüncü “nemelazımcılık”tır. Nemelazımcılarda âmentünün 6 şartını mana olarak bulamazsın. Telaffuzu varsa dahi fer’idir; manası dıştan içe hulul edemez!30 ALLÂH’ın kânunları günah-ı kebaire dışında hiçbir zaman medeniyete, teknolojiye, hele insan haklarına karşı değildir! Çünkü en güzel şeyler ALLÂH’ın lutfu ihsanı, rahmetinin özüdür. Tertîb ve tanzimi için kullarını yükümlü kılmış ve bu yönlü kulunu güzelim icraata muktedir yaratmış. Herşeyi halkeden ALLÂHU TEÂLÂ VE TEKADDES Hazretleridir. Hâlık Hazret-i ALLAH’tır (c.c.).
  • 30. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “EVLİY” MANASINI TAHRİF Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın manasının bilerek, velev ki bilemeyerekbazı ayetlerinin madde ve manasının tahrif edildiği bir gerçeğini dahabelirtmek isteğinin sıkletini taşıyorum! Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın çok yerlerinde vârisü’n-Nebi, nedim-iilahi olan kuluna HZ.ALLAH c.c “Evliya” ismini verdiği halde,benzeri ve ilahi bir anlamı olmayan, her sıfata layık görülüp, yakınlıkmanasında hayvanlar için de kullanılan “ dost ” kelamını Hazret-iALLAH’ın ezel-i ervahta tertibi ve tanzimi olan evliyasının yerine 31nasıl layık gördün?! ALLAH’ın o kişi dostu da, diğer cümle kulları Hazret-iALLAH’ın düşmanları mı? Bilerek yapmadınsa ALLAH affetsin. Şunu bilesin ki: tanzim vetertibi ilâhiye sebep olduğun tahrifatın hesabı sorulmaz mızannediyorsun?! Hazret-i ALLAH Kur’an-ı Azimü’ş-şan’da bu gerçeği bildirmedimi: “Dikkat et! Evliyama korku yoktur; onlar üzülmiyecektir de.” (Yûnus Sûresi, 62) “Onlar iman edip, takvaya erenlerdir.” (Yûnus Sûresi, 63) Kudsi hadis-i şerifte buyurdu ki: “Evliyama eza edene harp ilan ederim.” Hazret-i ALLAH’ın harbi nasıl olur? ben bilemiyorum. Senbiliyorsan söyle! Gazab-ı ilahiyeden tek sığınma mercimiz Rabbıma sığınırız!
  • 31. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Peygamber efendilerimiz vazifelerini bitirip ahirete yürüdükleri zaman yerine vekil verilmeyip mananın yani ihsan edilen şeriatın sahibsiz kaldığını mı anlatmak istiyorsun beşer bu noksanlığı yapmaz. HZ. ALLAH bu noksanlığı bilemedi mi demek istiyorsun ? İyi anladığın gibi kulağına küpe yap da bu gerçeği bilemediğin manevi vazifesinin sıkletini taşıyan bu abdi acizden dinle! HZ. ALLAH hiçbir zaman yer yüzünü rahmeti ilâhi olan kulun hayrına halkettiği rahmetin geri çekildiği görülmemiştir Peygamber efendimiz bu gerçeği ümmetine şöyle bildirdiler: “Kıyamet kopmadıkca tövbe kapısı kapanmayacaktır!” Senin gücün yeter mi HZ. ALLAH’ın bu rahmetini alemden kaldırmaya? Öyle ise haddini bil!32
  • 32. ÖNSÖZ Yazar değilim; kelime hatâları, harf hatâları, yazı usûlü diyeeleştiri yapmaya kalkışma; mânâya dikkat et. Maksadım tarîkatpropagandası ya da yanlış gidenleri eleştirmek değil. Hakikata karşıuyuyanları uyarabilir isem iki taraf için ne mutlu! “Hakk’ın rızkından yeyin ” âyet-i kerîmesini “ ekmek ” anladık.Gördüm ki, bu rızık hikmet ve mârifetmiş Tertîb-i tanzîm-i ilâhîyiarzu ederek, samimi yaşamakla takdîr-i ilâhîyenin lâyık gördüğü kadar 33nasîbini alırsın. Bu hususta aklı ölçü yapma.. akılla fazla alış verişe girme yâniaklı tatmin etmek onun dâvâsı değildir. Senelerdir sohbetlerim devam eder. Teyp bantlarında, videokasetlerinde, CD disklerinde gazete ve dergilerde mülâkâtım vehakkımda yazılmış yazılar var. Pek çok televizyon kanalındasohbetlerim olmuştur. “İslamiyet demokrasi, cumhuriyet, laiklik, teknoloji vezamanın medeniyeti ile bağdaşmaz ” Diyenlere yanıldıklarını göstermeye çalışıyorum. Yanıldık-larını,İslâmî kuralları örnek göstererek, Peygamber Efendilerimize lütfedilipbizlere yol gösteren, kıyâmete kadar da yol gösterecek olan tertîb-itanzîm-i ilâhiye Kur’ân’daki verilen ismi şeriattır. Ne yazıkki, Hazret-i ALLAH’ın emredip, PeygamberEfendilerimizin tebliğ eylediği gerçekler zaman zaman içtihatsüzgecinden geçirilmeyip manası tahrif edilmişçesine ister istemezyeri katı kurallar oldu.
  • 33. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Zahiri ilimlere az da olsa aşina olup, güzellikleri arayan insanlara bu yanlış icraat şeriatı korkunç gösterip ve hurafa ile doldurup yaşanılmaz gibi görülen gösterge zahiri ilim erbabını şeriattan, dolayısı ile Hazret-i ALLAH’ın rahmetinden uzaklaştırmıştır.. Zîrâ, ilim adına maalesef bu gerçekler istismar edildi, halâ ediliyor ve aydın kesiminde fizik üzere öğrendikleri dünya için lüzumlu ilmi de inananlar “ bizim gibi düşünmüyor ” diye gerçeklerin dışında tutmaya çalıştık! Dînî kuralları dâimâ bu ölçü ile ölçtük. Türkiye’de biraz bu ölçü azalmış gibi görülse de hâlâ geçerli olan bu zihniyetten dünyâ nasıl kurtulacak?. Bütün şeriatlar aynı hastalığın târih boyu sancısını çekmişlerdir. Yersiz bu zulüm bu günlerde başını aldı gidiyor durdurana aşk olsun! Bu hastalığın virüsü maalesef azalmıyor, daha da çoğalıyor. Emr-i ilahi olan, Peygamberimiz Efendimiz’in getirdiği şeriatın aslı bu güne aktarıldığı zaman şekil aynı ise de uygulamanın meydana34 getirdiği hakiykat elbette bu değil. “İÇTİHADIN HER DEVİRDE ORTAYA ÇIKARA-RACAĞI TABLOYA ŞERİAT VE DİYANET DENİR. ” Her devirde düzenlenmesi lazım olan bu tablo, o zamanın yetkili kişileri fitne olur zannı ile bütün şeriatların düştüğü akıbete şeriat-ı muhammediyi de diğer şeriatların uğradığı tahrifattan nasibli kıldılar, içtihadı durdurdular.. 1200 senedir çizilmedi, nedense, çizilmek de istenmedi; Muhkem ayetler ve müteşabih ayetler dışında her an içtihada lüzumlu ayetleri dinde de tertib-i ilâhiye sonradan dönüşen zamana uyum sağlayamadığından katılaşmış gibi yer yer gülünç durum arz eden görünümlü içtihatsız şer’i kuralları halâ zamana uyum sağlamaktan uzak hale getirildi! Şeriatın geçerliliğini korumuş toplumları kardeşliğe götürecek bir olay gösterebilir misin! İçtihatsız bırakılmış da ihya olmuş, neşvü nema bulmuş izahı mümkün bir görünüm buldunsa bana da göster! Ticaret mi, ziraat mi, sanat mı, tıp mı, adalet mi?..
  • 34. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Vatan müdafaası için 1000 sene evvelinden kalmış düzeninizamana göre ayarlamamış ordu gördün mü? Toplumları idare eden prensiplerin zamana uyum sağlıyamayanidarelerinde ayakta kaldığını gösterebilir misin? Toplumlara hizmet babında cumhurun kendi kendini idareetmesinden ötürü demokrasi ile uyumlu cumhuriyetten ve bugüzelliklerin birbiri ile birleşiminden zuhur eden kasdi dinsizlikolmayan laiklikten daha güzelini buldunsa beraber mütalâ edelim vekullanalım! Bu asil, necip milletin, Hazret-i Resûlullah (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz’in ümmetinin yeri uşaklık ve kölelik değil,efendiliktir. Bu efendiliği bulalım lutfen! Zira beylik her şahsa yakışır!Efendilik ise sıfattır! Her sahada muvaffak olmuş, mekarim-i ahlak üzere yaşayaninsanlara verilen özel isimdir, zirvesi peygamber efendilerimizdezuhuru daha bariz görülür! “HİKMET MÜ’MİNİN KAYIP MALIDIR; 35 NEREDE BULUR İSE ALSIN ” hitabını iyi anlayalım! “Her ne kılmış ise adalettir Cenab-ı Kibriya Her kazaya her belâya kıl rıza ALLAH kerim.” Yaşantımızda ve insanlara karşı tutumumuzda, ALLÂH’ınmerhamet sıfatının bu yönlü nefsimizde zuhur etmesini tazarru veniyaz edelim ki, Rabbimizın ihsan eylemesine vesile kılınsın! Buisteğe lisanla başlanır ama, hâle dönüşmedikçe isteğin muallakta kalır. “Yer ehline merhamet et ki, gök ehli de sana merhamet etsin.”
  • 35. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İÇTİHAT GÖRMEDİK TETEBBU İLE HOCA OLANLAR 21 Ağustos 1995 Pazartesi günü yeni yapılan dergahın açılış günü imiş, hayli memleketleri manevi kasıt ve duygularla ziyaret ve garibi kalındığı gerçekleri ikaz mahiyetinde sohbet ve zikrullah ile Şanlıurfa’ya geldik. Tertib ve tanzim-i ilâhi olan o günkü biz aczimizle tesadüf deriz ya, Şanlıurfa’da dergâhın yeni açılan câmisinde, dini merasim yapılmasını istediler, arzu üzerine, tasavvufi inceliklere riayet ederek;36 HZ. ALLAH’ın buyruğu Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın manasının özü hatta dört kitabın ve yüz sahifenin de manasının ALLAH’tan başka ilâh olmadığını, onun benzeri, şeriki, naziri olmadığını ve olamayacağını, dinin tek din, yalnız ve yalnız İslâmiyet olduğunu HZ. ALLAH’ın varlığını kabul edenlerin beşer ölçeği ile “ müslüman ” olduğunu, peygamberinin o zamana uyumlu ilân ettiği şeriata uymakta samimiyet ölçüsü ittika sahibidir, müttaki, mü’min olduklarını, hatta Peygamberine veya varisine biat eden kişilerin de derviş sıfatının o şahsa verildiğini, imanlı kişilerin cennetle müjdelendiğini, HZ. ALLAH bildirdiği gibi Peygamber Efendimiz de bildirdiler ki: “KİŞİ MÜ’MİN OLMADAN CENNETE GİREMEZ, BİRBİRİNİ SEVME-DİKCE KİŞİ MÜ’MİN OLAMAZ; EY ALLAH’IN KULLARI, KARDEŞ OLUNUZ! Hadis hasendir. Ku’ran’la teyit edilmiştir. Onun için ey cemaat, ALLAH’ın varlığını kabul eden, hele ehl-i kitaba kafir, gavur, gayr-ı müslim diyemezsin. İlâhi bildiri bu vechile. İlâhi müjde ile taltif edildiğini Şanlıurfa’nın mübarek belde olduğunu, manamda olan uyarıyı aynen aktardığımı;
  • 36. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “PEYGAMBERLER YURDU BU BELDENİN KUTSİYETİNİVE DEĞERİNİ BİLSENİZ, İHRAMSIZ GİREMEZSİNİZ” diye ikazolundum. Bir saati geçkin bir zaman sohbetimiz sürdü. Israr üzere zikirhalakası kurduk. Cemaat kalabalıktı, hepsi de aşk ile iştirak ettikleri,memnuniyetleri manevi vazifeme olan yakınlıkları yüzlerinde bütünçıplaklığı ile görmek mümkündü. Ayrı ayrı kanallardan gelenkameralar çekim yaptılar. Üçüncü mahalli televizyon açık oturumistedi yorgun ve bitkin bir halde idim özür diledim o gün yolyorgunluğu da vardı Sohbetimiz akşam olmadan iki kanalda dayayınlandı. Aydın kesim, ileriyi görenler memnuniyetle karşıladılar.Güneydoğu gazetesi gelişimiz ve sohbetimizden sitâyişle bahsetti,fotokopisini gösteriyorum gelişimizden. Maalesef, konuşmamızdakibâzı gerçekleri kabul edemeyen zamandan habersiz ama ilim sâhibi (!)hoca efendiler oldu. Oysa bu abd-i âciz, kardeşlik, hoşgörü ve kimseyihakir görmemekten bahsetmiştim. “Lâ ilâhe illallah’ diyen müslümandır, kanı, katli haramdır” 37demiştim. Peygamber Efendimiz böyle tebliğ ettiler. Hazret-i Kur’ânbunu ihtivâ ediyor. Tertîb-i tanzîm-i ilâhî olan şu âlem birlik, berâberlik, tesânüt vekardeşliği her gün bâriz bir şekilde sergilerken hâlâ insanlardakicehâlet, ve bencil nefs-i emmâreden çağ dışı içtihatsız bırakılmışgeçerliliğini kaybetmiş iman eden ehli kitaba dahi cümlesini küfürleitham ediş tarzlarını görmeli idiniz zannedersin ki HZ. ALLAH illâbütün rahmetini bu mübarekler için halketmiş! Ve çağın gerisinde kalmış, kelime oyunları ile hakiykatıanlattığını zannedenler görmezler mi ki, şerîat-i Muhammedî’ninkardeşlik ve hoşgörüsünün evvelki şeriatlara nazaran daha çoktoleranslı olduğunu? Niçin kabul edemiyorlar? Hüküm ALLÂH’ındır. Beşer için ancak “ emr bi’l-ma’ruf nehy ani’l-münker ” inanlamı insanlara iyilikle emredip, kötülük-lerden uzaklaştırmayaçalışmaktır. Bilgin müsâitse, hoşgörülü olabiliyorsan, rahmet vemerhamet sıfatını iç âleminde duyacak kadar duygulu isen, insanlığave insanlara karşı hıncın yok ise, kişiyi rûhen ALLAH’dan
  • 37. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK uzaklaştıran dâimâ korkutucu değilsen, lütfen ALLAH rızâsı için vazîfeni yap! İlmin kevnî hakîkat ki, madde âleminden ileri gitmiyorsa, korkutmaktan başka sermaye bulamadığın gibi aklı öne alır, nakle yan bakarsan şunu iyi bilesin ki, dünyâ görüşü müsâit olup, mânâsını arayan insanları korkutucu tutumunla kişinin maddesini yaklaştırmış gibi olsan da rûhen korktuğu şeyden kaçırırsın. İnsanın yapısı sıkıştımı kaçmaya müsaittir. unutmaki kaçıran sen olmayasın! Şüphen olmasın hesabını sorarlar. inan veremezsin! Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, buyurdular ki: “Siz ALLAH’tan nasıl korkmak lâzımsa öyle korkunuz.” “Men aref ” sırrını öğren. Öğrenmen için bir vârisü’n-Nebî veya bir nedîm-i ilâhî bul. Hazret-i ALLAH bu kimseleri “ Evliyâ ” diye Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ın çok yerinde beyan ederken, günümüzde her38 ne sebepten ise bu kelime dışlanmış, yerine mânâsı ile ilgisi olmayan kelamlar kullanılarak EVLİYA’ yı anlamsız ve manasız hâle getirmişler. Lüzum ettiği zaman tasavvuf zannı ile felsefeye kaçmışlar! Felsefe tasavvuf değildir, olamaz da... Felsefe akıldan öte gitmeyip, son durağı akıldır ve maddedir. Buraya kadar “ kevn ” diye ifâde olunur. Tasavvuf ise naklin yaşanmasıdır, mânâdır, ihlas, verâ, takvâdır. Bütün şeriatlar için geçerlidir. En mütekâmil olan şerîat-i Muhammedî’yi niçin manayı kaldırarak yaşanmayacak hâle getirmişler? ALLÂHU TEÂLÂ VE TEKADDES Hazretleri’nin afvu mağfiretine, sonsuz rahmetine güveniyoruz. Bizlerin aczini iyi bilen kullar için Rabbim, lütf u ihsânını beşer ölçüleriyle değil, rahmeti ile ihsan etmiş, el-hamdü lillah. Peygamber Efendilerimiz’i olsun, vârislerini olsun sakın ilahlaştırma, gayretullâh’a dokunursun. ALLÂH’ın gücü karşısında hepsi âcizdir. Onlar da ALLÂH’ın kullarıdır, vazîfeleri îtibâri ile örnektirler.
  • 38. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Örnekleri ilahlaştırmadan emr-i ilahiyeye uygun hayatıdünyayı Yaşamaya çalışalım inşa-ALLAH! Peygamber Efendilerimiz, yaratılışları itibarı ile günah işlemeyemüsâit değillerdir. Masumdurlar; bu yönlü istisna’i yaratılmışlardır! Peygamber Efendilerimizin vârisleri olan evliyâlar ise mâsumdeğillerdir! Onlar diğer beşer gibi günah işlemeye müsâittirler. İradeleri vemanevi dereceleri nisbetinde nefislerini haramdan korumaya çalışırlar. Peygamber efendilerimize olsun, varislerine olsun hürmette kusuretmeyelim! Hazret-i ALLAH’ın şu hitabının dışında imana tersdüşmeyelim.: “VE SİZE MELEKLERİ VE PEYGAMBERLEERİ İLAHLAREDİNİN, DİYE DE EMRETMEZ! SİZ MÜSLÜMAN OLDUKTANSONRA HİÇ SİZE KAFİRLİĞİ EMREDER Mİ?!” (Ali İmran Suresi, 80) “BÎ-KILAVUZ KİM VARIR ALLAH’INA? 39 REH-NÜMASI OLMAYINCA EVLİYA!” Belirli bir kılavuz olmadan tertîb-i tanzîm-i ilâhî ki evliyâdır insanhayâtını bu tertîbin dışında mütâlaa etmek “ARISI OLMAYAN BOŞKOVANDAN BAL BEKLEMEYE BENZER.” Katılaşmıyorum, buabd-i âciz vazîfem olduğu için anlatmaya çalışıyorum. Şanlıurfa’da bulunduğumuz günün gecesi hürmet olsun diye bağevine götürdüler Akşam yemeğini orada yiyecektik. Urfalı gençler ilahi ve mazharlarla bizleri taltiflerle karşıladılar.Usta ellerde hazırlanmış Urfa kebabı ve keçi peyniri ile kadayıf ki,Urfa’da ismi künefe sıcak yenen tatlı.. geçmişlerine rahmet olsun,afiyetle yedik. Beş hoca efendi ve tarafı hayli kalabalık çağın kaza-zedesi dinmücâhidi, bizim gibi zamana göre Din-i İslam’ı ve şeriat-ı garrayıemri ilâhiyeye göre zamana uyumlu nefsinde yaşadığı gibi, başkalarınıda yaşasın zevki ile uyarmaya çalışan biz acizlerden pür silah çağauyumlu olmanın emri ilâhiyeden habersiz ilim sahibi geçinenlerinmahkumu bazı beldelerde olduğu gibi temiz saf aldatılmaya herzaman müsait amma mücahit kardeşlerimiz yaşlı ve ihtiyar, HZ.
  • 39. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ALLAH’ın vazifelendirdiği, Resul-i Ekrem Efendimizin de manevi vazifesini müjdelediği Kadiri ve Rufaiden izn-i icazet sahibi bu gariplerden hesap sormaya gelmişler. Maksatları naçiz vücudumuzu kaldırmaktı. Tutumları açıktı. Ne yapalım ki, Hazret-i ALLAH zevklerini kursaklarında koydu, emelleri tahakkuk etmedi. --“Lâ ilâhe illallah” deyip de “Muhammedün Resûlullah” demeyene nasıl kardeşim dersin? Nasıl cennete girer bunlar? Mâide Sûresi 51. âyet-i kerîme hükmüne göre “Siz Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin” buyuruyor Hazret-i ALLAH. Sen nasıl bunlara ferahlık veriyorsun? Bunların hepsi “kâfir ve gavurdur.” dediler. İŞTE BU AYET-İ KERİMEYE VERİLEN ÇARPIK MANA EHL-İ KİTABI HAZRET-İ KUR’AN’A, DOLAYISIYLE AHİR ZAMAN PEYGAMBERİ HAZRET-İ MUHAMMET MUSTAFA ((S.A.V.)40 EFENDİMİZE VE ÜMMET-İ MUHAMMED’E OLAN DÜŞMANLIK, HALA BU YANLIŞ TEFSİRİN İZAHINDAN OLMUŞTUR. GERÇEK MANASI ŞUDUR: “EY İMAN EDENLER! YAHUDİLERİN VE HIRİSTİYANLARIN EVLİYALARINI EVLİYA EDİNMEYİN. ZİRA ONLAR KENDİLERİNİN EVLİYASIDIR. İÇİNİZDE ONLARIN EVLİYALARINI EVLİYA EDİNENLER ONLARDANDIR. ALLAH ZALIMLAR TOPLUMUNA YOL GÖSTERMEZ.” (Maide Suresi, 51) Kabahat yalnız tefsir edende mi? Onlardan da hesap sorulacak. Kur’ân-ı Azimü’ş-şan’da “ EVLİYAM ” diye sıfatını ve manevi vazifesini belirtirken Hazret-i ALLAH (c.c.). Naçiz aklınla eviyanın anlamı “ Dost’dur” diye ahkam kesersen olacağı mana budur. Yersiz yere Hazret-i KUR’ÂNA EHL-İ KİTABI düşman edersin; görünen köy kılavuz istemez! Lütfen, selâhiyetli merciler! HZ. ALLAH ve Resulullah aşkına, evliya demeyi bilin de düzeltin ve kurtarın bu virüsten HZ. KUR’ÂN’I!
  • 40. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Bu hakka dâir hadîs-i şeriflerden naklettik. Kur’ân’da sarahaten bahsedilirken hadîs-i şerifleridinlemeyeceklerini söylediler. Diyânetten bahsetmek istedim,diyanetin kendi memurları olduğu halde bırak o k....... dediler. Onlarıda aynı gördüklerini beyan edince din mücâhitlerinin ne maksatlageldiklerini daha iyi anladım. Bizim de yiğit, cengâver arkadaşlarımız vardı, amma garipdik,eyvallah, dedik. Alttan aldık. Köroğlunun prensibini uyguladık. “Yiğitlik ondur, dokuzu kaçmaktır. ” Biz bu dokuzu uyguladık. VeALLAH’ın yardımı ile kaçtık elhamdülillah! İnanan, akl-ı selim sâhibi insanlara ibret olsun diye anlatıyorum..böyle bir durumda kaldığın zaman aman kardeş sende kaç bugörünümün alternatifi yok! ve Diyanet teşkilatını da uyarıyorum,üzerinde israrla tarih boyu değişmeden verdiğiniz çarpık dinitedrisatın meyveleri görülsün diye.. Zamanımız bu tür ulema ve mücahitlerle dolu dolu.. ALLAHkorusun, cehâletten öte gitmeyen bu hallere düşmüş âlim geçinen 41kardeşlerimizi, onları da suçlayamıyorum. Bu türlü, ilm-i kelam ve ilm-i fıkıhtan ileri gitmeyen ilimsâhipleri, hakiykat dışı kaldıkları gibi bâzı ehl-i mutasavvuf geçinenkalıplaşmış ve katılaşmış kurallardan kurtulamayıp daha katıdavranmakla daha çok derece alacağını zannedenlerde, ALLÂH’ınsonsuz rahmetinden samîmiyetleri kadar şahsen istifâde ederler. Fakat, taraf-ı etraflarını çağ dışı tutumları ile ileriye götürmelerimümkün değildir. Zahiri ulemanın tasavvufu inkarlarına da buzihniyetler fırsat vermişler ve mana kabul etmeyen akılcılara sermayeolmuşlardır. Aklı emr-i ilâhi olan nakille bağdaştıramayıp, aklı daha evlâgöstermek isteyen felsefeciye şair Aktulga gerçeği şöyle hicveder! “Senin akıl dediğin kafada yumruk kadar et parçası ise, Bizimöküzün kafasında onun daha alâsı var.” Çağı idrak ederek, dâimâ ileriye bakan ve gören ehl-i tasavvufutenzih eder, ALLAH cümlesinden râzı olsun, derim.
  • 41. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK SEMÂVÎ DİN BİR TÂNEDİR, DEĞİŞMEZ Evvelâ yapılacak olan, dışta ve içte düşmanlıkları önlemek için, Hazret-i Kur’ân’ın mânâsını anlayarak, her sahada yetişmiş elemanların ilim ve meziyetlerinden istifâde ederek, kimsenin te’sirine kapılmadan, çağın anlayacağı bir meal ve tefsir yazılmalıdır, inşallah. Şu esası ihmal etmeyelim: Şöyle ki: “Semâvî bir din gelince evvelki din iptal olur” Zihniyetini beşerin hafızasından nasıl sileceksek silelim! Zîrâ, bu türlü42 inancın hakîkate uygun bir yönü olmadığı gibi Kur’ân-ı Kerim’de de yeri yoktur! İşte Gerçekleri tahrif ederek din düşmanlığının başlıca nedeni bu tertib-i ilâhiyi yalnız akıl yoluyla idrak edemediklerindendir. Semâvî din İslâmiyet’tir. Dolayısı ile, bir olan semâvî din değişmez. Sâdece tebliğ ve şekli zamana asra uyumlu olarak elçileri ile tebliğ olunagelmiştir, manada değişiklik olmadığını HZ. ALLAH bildiriyor: “SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ PEYGAM-BERLER HAKKINDAKİ KANUN BUDUR. BİZİM KANUNLARIMIZDA HİÇ DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.” (İsra Suresi, 77) Tevhidin de esâsı budur. Şeriatlerde zamana uyumlu görünümler değişir gibi görülse de bilcümle şeriatlerde mana bakidir! Kulların tekâmülüne göre, onların ilimde, kültürde, medeniyette, teknikte, v.s. ilerlemelerine göre, ALLÂH’ın bir lutfu olarak görünüm arz eder. “Bugün size dîninizi ikmal ettim” hitâbı Peygamber Efendimize ise de hakiykat bütün şeriatları kapsar; son şeriattan sonra başka şeriat gelmiyeceğinin tasdiki anlamındadır!
  • 42. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Bu hitab-ı ilâhi demek değildir ki, içtihat edilmeyecek… Kesinbilinmelidirki içtihadın kıyamete kadar devam edilmesi kanun-ıilâhîdir! Beşer bu tanzimi ilâhiyi her an hakiykatın dışına çıkmadan,günah-ı kebaireye düşmeden, emr-i ilâhiye ve zamana ve asrauyumlu yaşaması kulluğunda hataya düşmemek için ise de, nefsiniçin de elzemdir! Başka düşünemezsin. Düşünsen de zamanauyumlu değilse uygulaması müşküldür, görünümü ise teşvikkarolamaz! Maddi ve manevî asra uyumlu olamayan şer’i içtihatlar,idare, sanat, ticaret, ziraat, inşaat, tıp, ilmin her dalı saymaklabitmez; her birisi yasaklar dışında içtihat görmedi ise halâ onuyaşıyorum zannedenler başkalarına örnek olamadıkları gibinefislerine zulmederek gülünç olurlar! HOCA RAHMETULLAH ZARURET HALİ GÖLDEYÜZEN ÖRDEKLERE BAKARAK DERENİN SUYUNA KURUEKMEĞİNİ BANDIRA BANDIRA YER İMİŞ. GÖRENLER NE 43YAPTIĞINI SORMUŞLAR. GAYET TABİ: “ ÖRDEKÇORBASI İÇİYORUM ” VE İLÂVE EDEREK: “ BUNU BENİCAT ETTİM, LÂKİN BEN DE BEĞENMEDİM ” BUYURDU! Yapılan, şeriatta ve her mevzuda içtihat hakikatı tahrifetmeden, yani günah-ı kebairelere pirim vermeden, zamana veasra uyumlu kulluk vecibesine uygun olduğu gibi icraatı daehlinin yapabileceği ölçünün dozunu kaçırmadan göstergenyapılabilir olsun! Sakın ha, Hoca’nın ördek çorbasınabenzemesin! Peygamber efendilerimiz emr-i ilahiyi tebliğ için cümlesiİslamiyet üzere geldiler! Getirdikleri ahkam-ı ilahiye “ŞERİAT”denildi ve tavsiye eyledikleri yola da “TARİK” denildi. Şeriatlarıile ve gösterdikleri tarikleri ile anıldılar! İslamiyet ise semavi tek dindir. Başka din ismi toplumlarınkendi icatlarıdır veya kabile isimlerini salikleri din ismi olarakalgılamışlardır... Yanlış! HZ. ALLAH başka isim altında din kabul olunmayacaktır,buyurdu!
  • 43. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İslâmiyetin mana-anlamı: Bir olan ALLÂH’ın irâdesine bağlanmaktır, denildi. Buna göre İslâmiyet doktrin olup Hazret-i Kur’ân’da da İslâmiyet’in anlamı budur. Peygamber efendilerimizin de cümlesinde tecellî eden nûr, nûr-u Muhammedî’dir! “Sen olmasa idin eflâkı yaratmazdım ” hitâbı cümle peygamber efendilerimizde zuhuru görülen rahmet-i ilahiyeye şâmildir. Mâide Sûresi 51. âyetin gerçek manasını iyi öğren de “benim mantığım kabul etmiyor” diye evliyâyı, tasavvufu, mezhebi, meşrebi dışlama. Ehl-i kitaba karşı tavrını değiştir. Ehl-i îman nedir? Ehl-i İslâm nedir? biliyor isen anlat! Bilemiyor isen sükut et veya bir bilene sor! Bir şeye mahluk gözü ile bakarsan, o mahluk olur. Hak gözü ile bak ki, bî-şek nûr-ı Yezdân olsun. Hayırların zuhûruna “Yezdân” denir. Bir Şâir de bu mevzûda şöyle diyor;44 Mâide Sûresi, âyet ellibir, Ah bir anlaşılsa, kardeşlik gelir. Düşmanlıklar kalkar, tüm buzlar erir, Bombayı patlatan Şeyhimi buldum. Âyette “dost”yok... “evliyâ” vardır. Bunu anlamazsak, mânâ çok dardır. Yüzeyde kalırsak, dine zarardır. Bu âyeti çözen Şeyhimi buldum. Âyet “dost” demiyor, bilelim gayrı, Evliyâ denince, mânâ apayrı, Her bir millet için evliyâ ayrı Evliyâyı bulan Şeyhimi buldum.
  • 44. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Dinde tekâmül var, geri dönüş yok. Evliyâ her zaman, her millette çok Altınla gümüşü, pek farkeden yok, Bu farkı farkeden Şeyhimi buldum. Bizi tân eyleyen erbâb-ı zâhir. Cihâd-ı ekberle olunur tâhir Vârisü’l-enbiyâ bu yolda mâhir Vahdeti bulduran Şeyhimi buldum. (Edebiyat Öğretmeni Fazlı Al) Tasavvufun ne olduğu soruldu, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretlerine,buyurdular ki: “Amelini bozmak istemezsen emir ve nehyin hakîkatini,derinliklerini araştırmaya kalkma.” 45 Her dâvâyı çözmeye âdem muktedir yaratılmamış. Zâhir ile amelet, bu sana yeter! Mana ilminin zuhuru merci’i ademlikten terakkiedenHazret-i insan bu yönlü rahmeti ilâhi ezel-i ervahla başlar! Bu rahmet-i ilahiyenin dünyada zuhurunun görünümünün cem yeri.. mü’min vemüttaki, ittika sahibi sadık derviş kullarda aslı görülegelmiştir!Dünyadaki hayatlarındaki görünüm amentünün yani imanın şartlarınındışa, hayatının her safhasına yansıdığı ehli tarafından müşahede edilir.Bu gerçekler Hazret-i ALLAH’ın yed-i kudretinde olup, Kur’ân-ıAzimü’ş-şan’da itikat bahsinde İmam-ı Maturudi İmam-ı Hasan el-Eş’ari Hazretleri: “Kur’ân’ın itikatta medarı ikidir: İlm-i tevhit, amel-i tevhit.Anlamı: Nafi ilim, salih amel..” Nafi ilmin anlamı: Lüzumlu, işe yarayan ilim. Amel-i salih ise: Emr-i ve tertib-i ilâhiye uyumlu ameldir. Erkekte zuhur ettimi zuhur merciine “salih”, kadında zuhuruna“saliha” ismi verilmiştir. Nefsin hazzına uyum sağlayarak kendine göre mânâ ve te’villeresapmayasın! Kaldıracağın kadar yük altına gir.. Bilgin dışında kalan
  • 45. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK zuhurata ilgin, aynı mevzuda bilgin kadar olsun! Gaibe iman et ve her mana zuhuratından zevk almaya çalış ki müttaki sınıfına alsınlar. Hâlik-ı Zü’l-celâl: “O müttakî kullarım gayba îman ederler” buyurdu. Zaman ve mekandan, ahval-i alemlemden habersiz, sevkiyattan geri kalmış şubede dura dura tayini kurumuş, ilim irfan yoksunu “Kaba sofu, yoluna git. Bana hakîkatı anlatmaya kalkma! Bu kâinâtın esrarı bizim gözümüze kapalıdır. Hep öyle kalacaktır” Diyen rindan Hâfız Şirâzî, ALLÂH’ın sonsuz rahmetinden habersiz kaba sofuyu ve “rindân” ki içkiye olan bağımlılığından kurtulamıyan şahsını dile getiriyor. Peygamber efendilerimizde ve vârisleri olan evliyâullahda zuhûru görülen mânevî hallerin kendisinde de zuhur ettiğini iddiâ eden, şeytanın oyuncağı olan gâfil “ALLAH yoluna hizmet ediyorum” zannı ile tahrîbat yapar. Örneğini verdiğim Urfa’daki hâdiseyi küçümseme. Kimseyi suçlayamıyoruz.46 Amma zaman merceği ile bakıldığı zaman görülür ki ehline göre çarpık ve yamuk gösteri arzeden herkes kendi inancında o kadar enâniyete düşmüş ki, başkalarının çağa uyumlu emr-i ilâhiye uygun manası zamana göre içtihat görmemiş, amma Hazret-i Kur’ân’da mevcut Hazret-i Resullullah’ın ve Ashab-ı Güzinin yaşantılarında benzeri olaylar yaşanagelmiş, normal inançlara hak tanımadığı gibi, gerçeği yaşayanlara dahi bilgisizce tecâvüzkar olmayı cihat zannediyor! ALLÂH’a inanmaya kültürü müsâit olup da “inanmıyorum” demeyi medeniyet ve ilericilik zanneden ALLÂH’ın kulları lutfen nefsinize merhamet edin! İnd-i ilahiden verilen bu fırsat bir daha elinize geçmeyebilir. Uyanın. Kurtuluş ilim, irfâniyet, haram dışında olan güzellikler yaratanını inkar etmeyen gün geçerli teknoloji ile bağdaşan medeniyettedir! Cehâlet; benî Adem’de kalıcı değil geçici olarak halkedilmilştir! Kulun iradesi ile elde edeceği, inancının terakkiyat, zamanı yaşantısı, imanı tehlikeye düşürecek olaylar dışında, bugünün geçerli
  • 46. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKyaşamasına muhtaç olduğunun bilinmesi ile kişi adem iken insanolmak için halkedilmiştir! Hz. ALLAH ademlikten terakki ederek insanlık mertebesineerişenlere Hz. Kur’ân’da şu ilâhi sıfatlarla “mü’min, muttaki, ittikasahibi” diye taltifi ile tebşir buyurmuştur! Maalesef terakkiyattan nasibini alamamış benî Adem’in yedindekül olarak umumun icraatına sunulmuş asrın gerçeğinin zuhurunundışa yansımasını benimseyen saliklerde bugünün düne göre değerininbilinmesinin idraki ve icrası toplumların zamana uyumlu kültürümüsait ise salikin icraatının teşviki için fazla külfet gerekmiyor,hemen intibak ediyor! Amma ne yazıkki zamanı idrak edemeyen cehalet; nefs-i emmareile uyum halindeler. Asra uyum sağlıyamayan müşterek icraatlarınıbeşeri yasaklarla önlemek imkansız hale gelmiş! Ferden kimseyisuçlamaya hakkımız yok. Bugün cemiyet olarak bu gerçeklerdenkısmende olsa uzaklaştık. Bir kısım toplumlar dini tedrisatta damanayı dışlıyarak, esaslarda nakli kaldırdık, yalnız akla uygun felsefi 47sistemleri esasa geçirdik. Tasavvufsuz, hakiykat garibi din adamlarınıda bu yönlü yetiştirdik. Rabbimden: ümidim ve arzum, görüşüm, tazarru ve niyazım,kıvancım o dur ki: Dünyada yaşayan adem ve insanları bugün az da olsa bilinçliolarak Hakiykate yürüyor. Bu yürüyüş elbette kolay olmayacak. Amma, gelecektenümidli olmamaya sebeb yok. Cehaletten doğan başımıza gelen felaketlerden tekrarı olmasındiye yaratıcımıza sığınırız. Âmîn... Ve selâmün ale’l-mürselin
  • 47. GİRİŞ Âdem Safiyyullah’dan Peygamber Efendimiz MuhammedMustafâ (s.a.v) Efendimiz’e kadar gelmiş geçmiş adetleri ancakALLÂH’a mâlum olan cümle Peygamberan-i izam ve resül-i kirâmhazerâtına salât ü selam olsun. Cümlesi ALLÂH’ın elçileri, rahmet-i ilâhînin zamâna göre rahmetkaynakları.. 49 Yaratılışın sırrı olan nûru Muhammedî kıyâmete kadar devamedecektir. Aksini düşünmek Hazret-i ALLAH’a noksan sıfat isnadetmektir. “Lev-lâke lev-lâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk” buyurdu, hadîs-ikudsîde: “ Sen olmasa idin eflâkı yaratmazdım.” “el-Hamdü lillâhiRabbi’l-âlemîn” buyurdu Hazret-i ALLAH (c.c.). Rahmet-i ilâhî ki, nûr-u Muhammedî’yi muayyen bir zamânamahsusmuş gibi düşünmek ALLÂHU TEÂLÂ Hazretlerine masumkullarına karşı zulüm isnat etmek değil mi? “Siz asrı tân etmeyin” buyuruyor Hazret-i ALLAH (c.c.). Zamânı seçmek, dünyâya geliş zamânını tanzim etmek, gidişiayarlamak kulun elinde olmadığına göre Hazret-i ALLAH bâzıkullarını rahmeti ile ihyâ eyleyip, bâzılarını da gazabı ile perişan mıedecek?! Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bildirdiler: “Dünyâyagelen her çocuk İslâmiyet fıtratı üzere doğar.” Terbiyecisi nasıl terbiye olmuş ise, çocuğun terbiyesi aynı olur.İnsan terbiyeye muhtaçtır.
  • 48. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Verilecek terbiye İslâmî kurallar içinde olduğu gibi, zamânın kurallarına uygun, tertîb-i ilâhîye ters olmayan terbiye de mânâ îtibârı ile İslâmiyettir!50
  • 49. BİRİNCİ BÖLÜMZİHNİYET ÜZERİNE 51
  • 50. İÇTİHAT GEREKLİDİR Muhkem ve müteşabih ayetlerin ve yapılmaması kesinliklebelirtilen günah-ı kebaire dışında, zamana göre müçtehitleriniçtihatları gereklidir ve elzemdir! “Biz arza nice nice âyetler indirdik. O âyetleri insan-ı kâmil veakl-ı selim okur ” hitâb-ı ilâhîsi her zaman geçerli olup, yapılması elzem olaniçtihat her dalda gereklidir. İçtihatsız kalan toplumlar medeni 53iken zamanla bedevîliğe dönüşürler. Maalesef bin ikiyüz senedir “fitne oluyor ” diye dînî içtihat kapısını kapatmışlar. Tedrîsat vemuâmelat o günün seyrine bırakılmış. Bütün hesaplar geçmişgünün hesaplarına uygun düşsün, diye titizlikle üzerindeduruluyor. Bilmiyorlar mı ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Muâzbin Cebel (r.a) Efendimiz’i Yemen’e vâli tâyin ettiğinde Resûl-iEkrem Efendimiz sordular: --“Yâ Muâz, ne ile hükmedeceksin? ” --“ALLÂH’ın Kitâbı ile.” --“Kitap’ta bulamazsan? ” --“Resûlullâh’ın sünneti ile” --“Onda da bulamazsan, yâ Muâz? ” --“İçtihâdımla, yâ Resûlallah..” Hazret-i Peygamber (s.a.v) çok duygulandılar böyle bilinçli vemuhib bir ümmet bahşettiği için Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü senâ ettiler. Şunu iyi bilelim ki Emeviler ve Abbasilerin zamanındaki hükümve fetvaları zamanımızda uygulamaya kalkışan zamanın içtihadından
  • 51. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK habersiz toplumlarda ancak İslam’ın ismi kalır, anlamı kalmaz. Öyle olmadı mı? Her mevzûda böyledir. Bir sanatkar diyemez ki, “ben bu öğrendiğimle yetinir, ömrü hayâtımın sonuna kadar böyle götürürüm.” Tıp doktoru, “benim gördüğüm tedrîsat yeniliklere muhtaç değil” diyemez. Mühendis de öyle değil mi? Her mevzûda böyledir. Dînî kurallar da böyledir. Hangi kurallar içtihâta tâbîdir? Ehli bilir. Maalesef yapmadılar. Mesuldürler. Şu günlerde anlamaya başladılar inşallah! Bilge kişi, yeniliklere gözünü kapatır, kulağını tıkarsa zaman zaman sanat değerini kaybeder. Alıcısı kalmaz. Tahammülü güç hâdiseler hayâtı çekilmez hâle getirir. Çünkü müşteri dünü düşünen değil, yaşadığı günü idrak eden insandır. ALLÂH’ın tertip ve tanzîmi böyledir. İnsanın fizikî durumu da, hücreleri de dâimâ değişir. Bir kararda kalan Hazret-i ALLAH’tır. Muâsır milletlerin seviyesine çıkmak imkânı her an mevcuttur.54 Şerîat-i Muhammedî daha müsâittir. Bilge kişi hem İslâm’ı yaşadığını iddiâ etsin, Hem de yeniliklere ve medeniyete karşı çıksın; gülünçtür.. Zamâna göre içtihat kapısı açık bırakılmıştır. Geçmişi geri getiremezsin. İstikbal, yâni gelecek ALLÂH’a mâlum olup, hal bugündür. Günü yaşa, yaşamak için ALLAH’tan güç ve imkan işte. Evvelâ, irâdeni kullan. Havfu reca üzre ol. ALLAH’tan nasıl korkmak lâzımsa öyle kork ve kulluk vazîfeni yap. Ondan sonra tazarru ve niyâzı bırakma. Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “İsa, onlardaki inkarcılığı sezince: “ALLAH yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? ” dedi. Havârîler: “Biz, ALLAH yolunun yardımcılarıyız; ALLÂH’a inandık. Şahit ol ki, bizler müslümanlarız” cevâbını verdiler.” (Al-i İmran Sûresi, 52) Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, ALLÂH’ı bir tanıyan, dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran Sûresi, 67)
  • 52. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” diyen adem,müslümandır. Mânâsını yaşıyorsa mü’mindir., İttika, sahibidirmüttakidir! “İslam”ın lügat mânâsı bir olan ALLÂH’ın irâdesinebağlanmaktır. İslâm’ın Kur’ân’daki anlamı HZ. ALLAH’ın beyanıbudur! “Size din olarak İslâm’ı seçtim. Size dîninizi tamamladım.” Âhir zaman peygamberi Muhammed Mustafâ (s.a.v.)Efendimiz’den sonra peygamber gelmeyeceğini bildiriyor. Hazret-iALLAH (c.c.)’nun bütün âlemde rahmet-i ilâhîsi sonsuzdur, kıyâmetekadar da devam edecektir. “Şu zaman çok, bu zaman azdır” demek,beşerin zaafından, nefsânî kuruntusundan başka bir şeyle îzahedilemez. Nûr-u Muhammedî’yi herhangi bir zamanda kısıtlı gibigörmek veya öyle göstermek ilim ve gerçeklerle bağdaşmaz. Şüpheyedüşmek, ilme’l-yakînden başka ilme garip olanların zayıf ölçüleridir. Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân ALLAH kelâmıdır, Mana itibarı ile ehlinebakiredir, hiçbir tahrîbe uğramamıştır. Çünkü, Hazret-i ALLAH 55“koruyucusu benim” diye tekeffül ediyor. Hamd olsun.. Tefsir vemealleri yazan ilim sâhiplerinin ALLAH cümlesinden râzı olsun,ilimlerini âlî kılsın. “Biz arza nice âyetler indirdik” hitâb-ı ilâhîsi,ilim sâhiplerinin her zaman ictihat yapmasına ve Kur’ân-ı Kerîm’inmeal ve tefsirini, yaşadıkları zamâna göre ehil zevatın bir arayagelerek, zamânın zuhûrâtına göre yazmaya ve îzah etmeye, herkesinanlayacağı duruma getirmeye bugün için ihtiyaç olduğu gibi, yarıniçin daha çok ihtiyaç vardır. Çünkü, Yarını yarın yaşayacağız! “Ümmetim geçmiş zamâna göre değil, yaşayacağı zamânagöre hazırlansınlar” buyurdu, âhir zaman Peygamberi (s.a.v.). Kur’ân-ı Kerîm’in bir harfini dahi değiştirmek kimsenin haddideğildir. Zamâna göre tecelliyât daha bâriz kendisini gösterirken, abd-i âciz olarak, yazmak istediğim, gördüğüm, yaşadığım ve mânevîvazîfem îtibâri ile sıkletini çektiğim (şikâyet değil) bâzı hallerianlatmaya çalışacağım, inşallah. Özet olarak şöyle derim: Tasavvuf ve tarîkatı dışlayarak,ALLÂHU TEÂLÂ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği “evliyâ” “velî"buyruklarına “dost” diye mânâ vermen, Arapça’da bulunmayan,
  • 53. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Türkçe’de ise basit mevzûlarda dahi kullanılan “dost” kelâmını evliyâ yerine eşit görmen nasıl îzah edilir? Evliyâ nedir? Ne anlatacaksın? İşte, anlatamadın.. Zamanımızda akl-ı selim, imanlı, müttaki kulların safiyetli inançlarını, manadan nasibin olmadığı için, olanların da yolunu sarpa sardırdın. Toplumları daha çok hurafaya kaçırdın. Bilemedinki, bir beldede, bir şahıs rahmet-i ilahi zuhuruna vesiyle olmuştur, yevmü’l-kıyame, o yer ve o şahısta rahmetin zuhur merciidir... Gazab-ı ilahiyenin zuhur ettiği yerler de tekin değildir. Öyle yerlerden hemen geçivermek tavsiye edilir! İmanları ile zevk alıp hac edenler Fil Suresi’nde bildirildiği gibi Ebraha’nın fil ordusunun helak olduğu yerden geçmek için acele ederler. Hala o beldede ehl-i hal için gazab-ı ilahi sıkleti vardır. Lut kavmi, Ad kavmi, Semut kavminin helak olduğu yerlerde de iskan edilmez. Belirli kabir üzerine ev yapılmaz. Ekserisi rahatsız olur,56 müsaade etmezler. Mümtahine suresi’nin 13. Ayetine HZ. ALLAH’ın buyurduğu gibi kısıtlamadan mana verir isen yakayı kurtarırsın! Ne idi o emr-i ilâhi? beraber görelim. Niçin ayet tahrif edildi? Cesaret mi diyelim? Diyemeyiz, çünkü ALLAH kelâmını bilerek tahrifin daha henüz ismi konulmadı! Bismillâhirramanirrahim “Ey iman edenler! ALLAH’ın kendilerine gazap-landığı topluluğa tâbi‘ olmayın, ki onlar kafirlerin kabir ehlinden ümit kesdikleri gibi, onlar da ahiretten ümit kesmişlerdir. (Mümtahine Suresi, 13) Bilmem kabirleri bildirilen edeple ziyaret ve oradaki bulunan medfun zatı imanlı kulların huşu ve bilinçli ziyaretlerini yadırgayarak “ kafir oldun, taştan topraktan ne istiyorsun? ” gene diyebilecek misin? Der isen kim kafir oluyor? Ayet-i celileyi tekrar oku da ben demiyeceğim, sen anla! ALLAH’ın kullarına bu ayeti nasıl açıklıyacaksın? Lütfen ilmi cesaretin var ise açıkla!
  • 54. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Şunu iyi bilesin ki: Hazret-i ALLAH’ın rahmeti geçici değildir.Hele hele peygamber efendilerimizi ziyaret edenler hakkında,bilmeden mütala etmiyesin. İnanan, gören ve yaşayanları ruhenrencide ettiğin gibi gayretullaha dokunursun! “DİKKAT ET! EVLİYAMA KORKU YOKTUR, ONLARÜZÜLMEYECEKDİRLER.” (Yûnus Suresi, 52) Bu ayet-i celile senin için bir şey ifade etmiyor mu? “SİZ ONLARA ÖLÜ DEMEYİN; ONLAR DİRİDİRLER,FAKAT SİZ BİLEMEZSİNİZ!” HİTABININ MUHATABIOLMAKTAN NE ZAMAN KURTULACAKSINIZ?!… Gayretullaha dokunduğunu hissedemiyor musun?! Oradaki yatanzatın ilah olmadığını, ancak rahmet-i ilahinin zuhuruna vesiyleninzuhur mercii olduğunu duy yaşa ve anlat. Görmüyor musun, bumillete manadan soyutlanmış fikirlerini çok anlattın; amma hiç dekabul görmedi? Çünkü yaptığın telkinlerde hakiykatla bağdaşmayanmanayı tahrifat var. Lutfen, dünya göçü başlamadan bu gerçeği 57anlamaya çalış! “Lâ ilâhe illallah ” diyen insanlara Müslüman olduklarını nezaman duyuracağız? Herhangi bir peygamber efendimize mülakiolup ALLÂH’a alenî şirk koşmayan ehl-i îmânı “kâfir” ve“gavur” diye dışlayarak emr-i ilâhîye ters düşen bugünkü dînîtedrîsattan her dalda ilim sâhiplerinin yeteri kadar tatminolmadık-larını görmek kehânet değil!
  • 55. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN’DAN BİR HÂTIRA Kimseyi itham etmeye kalkmayalım. Cennet-mekân Sultan Abdülhamit Han dahi zamânındaki dînî tedrîsâtı yeterli bulmadığını dile getirir! Bugün dahi bu yönde ilmi ve irfani yaşantılarımızı zaman ve mekana uyumlu emri ilâhiyeye uygun yaşandığını kim iddia edebilir?! İşte Sultan Hamit Han cennet-mekanın 33 seneye yakın Osmanlı58 İmparatorluğu devamınca milletini muasır milletler seviyesine çıksın için sarfettiği icraatının yeterince semeresini bulamadığı üzuntüsünü nasıl dile getiriyor, oku veya dinle: Bundan evvel anlatmak istediğim ibretamiz tarihi olay ve hakikatleri daha geniş bir şekilde yazmaya özen göstermeye çalışacağım Rabbım muvaffak kılsın.. Cennet-mekan Sultan Hamit Han Cumhuriyet’ten evvel yetişmiş, mana yoksunu mevcud din ulemasını nasıl anlatıyor, dinle de haksız yere vatanı için bildiği kadarı ile samimi çalışanlara nankörlük etmeyesin! Cumhûriyet deyince de hatıra elbetteki rakipsiz olarak Mustafa Kemal Atatürk ve dolayısı ile kader birliği ettiği fikir ve silâh arkadaşları gelir! Anlatacağım ifşaatle ilgili olduğundan Harbiye Mektebinde düşünce ve kader arkadaşlarından aynı kurmay yüzbaşı rütbesi taşıyan makamları taltif-i ilâhiye olan Cennet olsun, Ali Fethi Okyar’dan kısa da olsa bahsedeceğim. Atatürk 1930 senesinde çok partili demokrasiye geçmek kasdi ile muvafık gördüğü okul arkadaşı, düşünce ve gaye arkadaşı Fethi Okyar’a Serbest Fırka’yı kurdurdu..
  • 56. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Atatürk gördü ki millet çok partili demokrasiye uyumsağlayamadı. 4 ay sonra gene kendi emri ile Ali Fethi Okyar’a SerbestFırka’yı kapattırdı! Bu olaya şahidim. O tarihte Samsun Merkez Belediyesi karşısındabulunan Büyük Hamam veya Şifa Hamamı ismiyle bilinen hamamımüstecir sıfatı ile biz işletiyorduk. Olaylara şahit olduğum gibi, senelerce dinledim. Belediye seçimiidi. Kadınların da ıssız hücrelere sokularak oy vermesinin namusa veiffete uygun göremeyen karadenizliler ayaklandılar. Aynı gününakşamı evimize yakın olan büyük parkta oturuyorduk. O geceCumhûriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a girişiniannem, ablam ve on yaşında olan ben parkın yola bakan demirlerineyaslanarak o unutamadığım Samsun’a gelişini bütün azemetiyleseyrettim. Ve halkın ayaklanmasını o gün bastırdığı söylenir. Ertesi günü arkadaşlara da anlattım. Gazievine yakın olan Bozkurtİlkokulundan Ata’yı daha yakinen görmek merakı ile okuldan kaçtık. Çünkü vatan kurtaran kahramanı gördüğümüz gibi, imanlı 59şahsiyetlerin “mehdi resul” diye hafızalarımızda yer eden büyükinsanı görmeyi kim istemezdi ki… Ve Rabbımın lutfu ihsanı ile üstüaçık arabası geldi, bizim bulunduğumuz Gazievinin kapısının önündedurdu. Halk gelene kadar arkadaşlarımla Atatürk’ün çenesinin altınagirdim ve yakinen seyrettim. Mehdi ağırlıklı bakıyordum. Makamı cennet olsun çok bitkin birhali vardı. Sebebini sonradan dinlediğim olaylardan daha iyianladımki büyük mesuliyetler duygulu insanları genç yaştaçökertiyordu! Teferruatına girmiyorum, birinci Metafizik kitabında daha genişyazmaya çalıştım, yazmak denir ise! Üç Devirde bir Adam adlı yazdığı kitabında Fethi Okyarhatıralarını şöyle anlatıyor: Cennet-mekân Sultan Hamit Han sadaretten el çektirilip Alâaddinköşkünde göz altında geçirdiği günlerde ben de vazifeli idim.Geçirdiği günler içinde bana bazı şeyler soruyordu. Öğrenmekistediklerinin çoğunun çözemediği mevzular üzerinde olduğuna dikkatettim. Bunlar arasında Balkan devletlerinin bu kadar kısa zaman
  • 57. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK içinde yüzlerce sene idaresinde yaşadıkları Osmanlılara karşı isteklerini kabul ettirecek kudrete nasıl erişebildikleri sorularına devamla: Bulgarlar Balkanların en iptidai kavmi olarak bilinirdi. Bunu Rus sefirinden de dinlemiştim, kısa zamanda derlenip toparlandılar. Nasıl? Sebebini izah edebilir misin? Bu sualini mümkün olup da Sofya’da 4 yıl elçilik yapmış olmamdan sonra sorsa idi daha açık ve inandırıcı cevaplar verebilirdim.. Fakat o gün de aynı teşhisimin üzerinde durdum: Papazlar şevket-maab, papazlar, din adamları! Çünkü bu Ortodoks papazları sadece din bilgileri öğretmiyorlar, milli istekleri de kalplere ve kafalara aşılıyorlar. Bilgileri de buna kafi geliyor. Her Bulgar papazı yetiştirilmesini üzerine aldığı halkının cehaletten kurtulmasına, kazanmak ve iş sahibi olmak için öğrenmesi şart malumâta da sahip olmasında yardımcı oluyor. Dini esas temel olarak kullanılır iken karşısındakilere hem siyasi hem hayati hatta60 mesleki bilgiler veriyorlar. O iptidai adamı elinden geldiğince yaşanılan devreye eriştirmede gayret eder hale getiriyor! Beni o güne kadar rastladığım dikkat ve alâkasının sanırım mümkün olanı ile dinledi. Kendisini çok üzen olaylarda teselli arama ihtiyacı ile yaptığı gibi 99’luk kehribar tesbihini iki avucu içine alarak ovuşturdu. Bir an daldı, sonra konuştu! --Şimdi size hicran olmuş bir hatıramdan bahsetmenin sırasıdır efendi oğlum! Tarihini sarih olarak söyleyemi-yeceğim. Fakat Ruslara karşı kazandıkların arifesinde idi. Japon imparatorluk ailesine mensup bir prens beni ziyarete geldi. İmparatorundan hususi bir mektup getiriyordu.. Benden İslâm Dininin muhtevasını, iman esaslarını, gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini izah edecek kudrette bir dini ilim heyeti istiyordu. Bunun sebebi vardı. Orada İslâmiyet’i yaymayı mukaddes vazife sayan Abdurreşid İbrahim isimli aslı Kazanlı olan bir müslüman alimden mektub almış. Japonya’da İslâmi tamim hareketine yardımcı olmam istenmişti! Şeriat-ı Muhammediye ile yükümlü İslâm aleminin halifesi idim! Bir taraftan daima iftihar ettiğim ve hizmetkarı olmaya çalıştığım bu ali vazife, diğer taraftan ruhumda bu mahiyette şerefli hizmete
  • 58. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKduyduğum hasretle mümkün olan her şeyi yaptım.. Fakat bu yardımımdaha çok maddi sahada kaldı. Çünkü Abdürreşid İbrahim Efendi bizimdin adamlarımızdan başka hüviyet içinde idi. Türkçe, Arabça veFarsça’dan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Avrupa’yı baştan aşağıdolaşmıştı. Çin’i bile görmüştü. 40 yaşından sonra Fransızca veLâtince’yide öğrendiğini yazmıştı. Japonya’da Şinto Dininin değişen şartlar içinde Japonmünevverlerini tatmin etmediğini mantık, akıl, ilim,ruh bilimciliği vecihan-şümul evrensel felsefeyi temsil edecek bir Dini manevihareketin Japon milletince benimseneceğini İslâmiyetinde aslındabütün bu vasıfları ihtiva ettiğini sadece hakiykatleri izah edecekkudret ve ilmi-manevi kıfayette şahsiyetlere ihtiyaç olduğunuyazmıştı. Japon İmparatorundan ailesinden bir prensin ziyareti ile böyle birmektupta alınca mevzuun ehemmiyeti hadise olarak önümde idi. “Onların istedikleri din alimlerini bulabilse idim Japonlardanevvel kendi milletimin ve Halife yani Peygamberimizin vekili 61olarak İslâm aleminin istifadesini temin ederdim! “ Fakat bizdeki din adamlarının ilmi ve manevi seviyelerini çok iyibiliyordum. Medreselerimiz birer ilim irfan kaynağı olmaktan mahrumdu. Pederim merhum Sultan Abdülmecid’in büyük ümitlerlegenişlettiği Tıbbiye için Avrupa’dan getirdiği ecnebi muallimlerdenders alanların kafir olacağını fetva veren ulema benim saltanatımda dayerinde idi! Bugün gördüğünüz ve sizin de yetiştiğiniz mekteblerin çoğunu yaben açtım, ya da bugünkü hale getirdim. Mektebi Sultani(Galatasaray) ve herkesin serbestçe okuyabileceği mekteplere bakınız,nüfusa göre en az olan Türk talebeleridir. Bu sadace iktisadi sebeblerledeğildir, bilhassa Anadolu’da bu mekteblerde okumanın salâbet-idiniyeyi zedelediği halâ telkin ediliyor. Eğer Harbiye’ye Hırıstiyanlarıalma izni verilse, değil bizdeki ekalliyetler Yunanistan’dan, hatta belkiRusya ve diğerlerinden dahi talebe gelirdi. Ben saltanata geldiğim zaman sadece Kuleli İdadisi vardı. Ülkedeyedi yerde Askeri idadi, Selânik Harbiyesi, Selânik ve Konya’da
  • 59. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hukuk Mektebini ben açtım. Bunlardan gayem mülkiyeyi de ilmiyyeyi de tatminkar hale getirmekti. Şöhret yapmış ilmiye mensuplarını tanıyordum. İçlerinde şahsen hürmete şayan çok şahsiyetler vardı. Ekseriyetle de şahsen faziletli idiler, fakat ilmi kudretleri olduğu kadar cihanı telâkki tarzları bu kadar büyük ve İslâmiyet’in mukadderatı üzerinde tesir yapacak mevzuu ele almaya neticelendirmeye müsait değillerdi! Daha evvel tanıdığım İngilizlerin elinden alarak emniyete aldığım ve İstanbul’da şahsen misafir ederek ömrünün sonuna kadar huzurunu temine gayret ettiğim meselâ Cemaleddin Afgani gibi içtihat sahibi büyük alimler de yoktu. Zaten Cemaleddin gibilerin akibeti Hırıstiyan dünyasının artık İslâmiyet’e yeni çığırlar açacak o ilk günlerin heyecan ve vecdini büyük ve şerefli netiycelere ulaşma kudretini tesir edecek mürşitlere kolaylıkla hayat hakkı tanımıyacaklarını gösteriyordu! Bu elbetteki böylelerinin var olmasına mani değildi.62 “Fakat Japon İmparatorunun istediği Müslüman din alimlerini yetiştirecek feyyaz menbalar da artık mevcut değildi. Medreselerimiz birer ilim irfan kaynağı olmaktan mahrumdu!” Şimdi siz, neden 30 şu kadar sene içinde sen yapmadın, ecdadın nasıl yapmış? sualini sorabilirsiniz.” Cümlesinin burasında durduğunu ve başını esefle-nircesine iki tarafa salladığını hatırlarım. Beyefendi Oğlum! Bu gibi işlerin muayyen başlama devri ve zamanı vardır. Saltanat müddetim sırasında en çok hatırladığım hakikatlerden birisi demir tavında dövülür darb-ı meselimiz olmuştur. Biz o tavı geçirdik!” buyurdu Sultan Hamit Han cennet-mekan Ne ise! Tarih bu gerçekleri bir gün elbette yazacaktır! Milletçe hasreti çekilen mahrumiyetleri, hikmeti Hz. ALLAH’a ma‘lûm, az da olsa tertib ve tanzim-i ilâhidir- tesellisiyle yaşamaya çalışıyoruz! Yeter mi? Elbet yetmez. Zira bu aziz, necip millet muasır milletler seviyesine çıkması için tarihin göstergesine bakıldığı zaman başkalarından daha lâyık olduğunu görmek zor değil! “Medeni ülkelerle sen de medeni isen iyi anlaşa-bilirsin! Maharet gayr-i medeni ülkelerle iyi geçinmektir. Yapabiliyor
  • 60. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKmusun?” Ülkemiz içinde kader birliği hemcinsimiz kardeşlerimizleyaratanımızı, yaratılışımızın nedenini idrak edenler için muvakkatdünya hayatını yaşamak niye zor olsun ki? İnanan kitleler içinkarmaşık da olsa dış dava dahi neden hallolmasın ki?! Aciz kul, iç ve dış aleminde nefsini ilâhi emri umursamadanşımartan, her türlü ihtirasa mağlup olmuş nefis mevcut iken, kişidışarıdan daha hangi haydutları bekliyor?! Nefsi ile gerçeklerde anlaşamayan kul, Hz. ALLAH’ın emriniyaşamayı umursamadığı halde hem cinsini aldatmak kasdi ile,sermaye cevher ve araza sahip olmadığı halde, yalnız sathi görülenilmi kelâmla yaşıyorum iddiasının doğruluğuna değil Hz. ALLAH’a,sırat-ı müstakim üzere yaşayan ehl-i hale mahçup! Bu yönlü yaşıyorum zanneden hakikat fakirinin çarpık telkinatlarıile aciz kulun inancının amentüyü tamamı ile kapsamamış olsa dahi,yalnız nefse güzel görünen şeyleri ilâhi güzelliklere tercih edenlerinicraatlarının günümüzde de ehli tarafından müşahede edildiğindeyadırgandığı gibi; zaman ilerledikçe toplumlarda zamanın zuhuru ilâhi 63güzelliklerini yaşantılarında da zuhur ettiğini günlük hayatlarındamüşahede etmek zevkine erecekler! Böyle ümit ediyor, Cenab-ıHak’tan daha güzel tecellisini tazarru ve niyaz ediyoruz. Toplumlara karşı nefsinin dışında ve içinde hiç görmediğisamimiyet, sadakat güzelliklerinin olmadığı halde var olduğunainandırıcı olabilir mi? Düşmanı evinin içinde olan kimse, istediğikadar dış tedbirleri yerine getirsin, düşmanın taarruzuna karşıkapı ve pencerelerini sağlamlasın, bundan ne çıkar?! Ecdatyadigarı bir söz vardır: “ İnek eve doğru gelecek, mahallenin bebeleridoğru durur da ineği ürkütmezlerse! ”
  • 61. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK TASAVVUF Bİ-ZÂTİHÎ İSLÂM’IN KENDİSİDİR Bu ölçülere isim vermek gerekirse ismi “ ilme’l-yakîn ” dir. Ayne’l-yakîn’ı, hakka’l-yakîn’ı da yaşamadıkça, yalnız ilme’l-yakîn yeterli olmayıp, İslâm’ı ve gerçekleri yaşamak lâzımdır ki bütün bunlar ihlas, takvâ, vera... cemî ismi tasavvuftur. Tasavvufsuz din yaşanmaz. Anlamı budur. Tasavvuf; dîn-i İslâm’ın dışında değil, bi-zâtihî kendisidir. İnsan64 fıtratıda bu ilme uyumlu ve müsâit yaratılmıştır. HZ. ALLAH’ın bildirdiği ölçüde îmanlı insanlara nazar ettiğimizde görürüz ki; mistik yaşantıya karşı aşırı temâyül göstermeye müsaittir. Madde çıkarcıları da fırsatı kaçırmaz. Dini imanı bir torbaya koydu mu, boşalan manası ile mana yolunun nasipsizlerini istismârı güç değil, ehli düzenbaz için çok kolaydır. İlim sâhipleri mana ilmini (TASAVVUFU) kabul edemediklerinden mana sahası boşalmış istirmacı fırsat düşkünlerine saha boş kalmış. Bu hâdiselerin mesulü kimdir? İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir! Bilemediği mevzulara bilmiyorum demek, yokluk, mana ehlinin yolunun sırat-ı müstakim üzere olduğunun kanıtı ve ilminin HZ. ALLAH’a yönelik olduğunun görüntüsü mahiyetindedir. “KİŞİ NOKSANINI BİLMEK KADAR İRFAN OLMAZ.” HZ. ALLAH senden razı olsun istiyor isen, ALLAH’ın zatına mahsus sıfatlarını naçiz şahsına malet’memeye dikkat ettiğin kadar rahmet-i ilâhiyeden maddi ve manevi kazancından zuhur eden kısmetini, ihlâsının gereği kaldıracağın kadar verilir, şüphen olmasın! “HASBÜNALLAHU VE Nİ’ME’L-VEKİL” diye HALİK-İ ZÜLCELÂL’E anlamında teslimiyet gösteren kulunun HZ. ALLAH o
  • 62. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKyöne yönelen sadık ve muhip kullarını bu türlü rahmetinden mahrumettiği görülmüş mü? Hatta duyulmuş mu? Bu gerçekleriönemsemediğin kadar varlığa düşersin, o varlıksa bizatihi eşi, şerikive naziri olmayan HZ. ALLAH’a mahsustur. Naçiz şahsınayakıştırmaya kalkışma. Dikkat! Günah işlemeyecek mizaçta yaratılancümle peygamber efendilerimizin de korkulu rüyaları bu değil mi?! HZ. ALLAH’ın zati sıfatlarını naçiz şahsına dolayısıyla beşeremaletmek en büyük mana sahtekarlığıdır.. O kişinin bu tehlikeyiumursamadan dünya hayatını bu türlü varlık iddialarıyle idame ettirencüretkar ademin dahi, LÂİLÂHE İLLALLAH diyorsa bir kişi beşerolarak gayrıya Müslüman demekten başka ölçü vermemiş HZ.ALLAH. “MÜSLÜMAN”ım demesini ve denilmesini biz acizkullarına bildiren HZ. ALLAH, vazileli MELÂİKELER de defterineöyle mi yazacaklar? merakımı mazur görün! Nefsani duyguların ağırlıkta olduğu aldıkları tedrisatın etkisi olsagerek, bu türlü bilginin HZ. ALLAH’ın bildirisine uyum sağlar gibigörünümlü olsalar da icraatlarında bu ve buna benzer emr-i ilâhiye 65iltifat etmediklerini görmek için gözlüğe ihtiyaç yok! ÇÖZÜM: Bu abd-i âciz derim ki; “ Her daldan ehil zatlar bir araya gelerekALLAH rızâsı için asra ve günümüze uygun meal ve tefsirleriarkadaşınızdan kopya çekmeden yeniden yazınız. Yalnız bizimmilletimiz değil, bütün dünya muhtâç bu icraatınıza! Muhkem âyetler,müteşâbih âyetler üzerinde ileri geri tartışmak haddimiz değil. HZ.ALLAH’ın haram kıldığı günah-ı kebaireleri icra eden kişileri dealkışlamak imanla bağdaşmayacağı umumun malumu! Affu mağfiret deryasından ümitle yaşamakta, yaratanına acziniitiraf kasdi ile yaptığı noksanlıklara nedamet duyuyor ise, hakiykatdışı ilminle o kulun hakkında mutlaka “ ALLAH’ın gazabından başkabir nasibi yoktur, HZ. ALLAH o kulunu af etmez ” diyebilir misin?! ALLAH aşkına! İçtihâda müsâit olan âyet ve hadisleri zamânagöre tefsir ve izah ediniz; ALLÂH’ın aciz beşerin gazab-ı ilâhi ile ödünü patlatmadan,rahmetini kısıtlamadan, lütfen!
  • 63. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK NÛR-U MUHAMMEDÎ ADEM SAFİYYULLAHTAN KIYAMETE KADAR BÂKÎDİR. BİR TOPLUMA MALETMEYE KALKIŞMA. HZ. ALLAH YALNIZ SENİN DEĞİL CÜMLE YARATIKLARIN ALLAH’IDIR Özet olarak: Semâvî bir din vardır oda İslâmiyet’tir. “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” diyen ‘müslüman’dır! Nûr-u Muhammedî, Âdem Safiyyullah’dan îtibâren bütün peygamber efendilerimizde tecellî edip peygamberler zincirinin son halkasını66 teşkil eden âhir zaman Peygamberi Hazret-i Fahr-i âlem Efendimiz’den sonra peygamber gelmeyeceği için içtihadi meseleler müştehitlere ihsan edilmiştir!
  • 64. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK MÜCEDDİD-İ DİN Kütüb-ü sitte ve kütüb-i sünen de mevcut. İzahı şöylebelirtilmiştir: Yenileyen, yenileyici, hadis-i sahihle bildirilen her yüzyıl başında dini hakiykatleri devrin ve asrın ihtiyacına göre dersvermek üzere gönderilen büyük alim ve Peygamberin varisi olankişiler kendinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler! Yeni ahkamgetirmezler. Dine vaki tecavüzleri ret ve imha eyledikleri gibi, günah-ı kebairedışında görünen güzellikleri emri ilâhiyeye gölge düşürmeden asrauyumlu yaşanacak güzellikte cümle ALLAH kullarına bildirmekle,yaşantısı ile de örnek, HZ. ALLAH’ın vazifelendirdiği, ALLAH’a 67mahsus olan varlıkta haddini bilen, her hali ile HZ. ALLAH’a muhtaçolduğunun farkında olan ALLAH fakirlerinin hizmetkârı, bufukaraların hizmetçisi. Peygamberinin de verasetini taşıyan kamil insan, umumunrahmet-i ilâhîyesi kıyâmete kadar bakîdir. Sonsuz rahmet-i ilahiyenin anlamı budur. Aksini düşünmekHazret-i ALLAH’a noksan sıfat isnad etmektir küfürdür! Bu rahmetlerin zuhur mercii evvelâ simalarda vârisü’n- Nebi,nedim-i ilahi, mü’min, müttaki, samimi derviş kullarının hermuamelatında müşahede etmek mümkündür. Aksini düşünmekirfaniyyette mana noksanlığıdır! Peygamber efendilerimizi daha evvel gelenleri tasdik, sonragelecekleri müjdeleyici olarak, asra uyumlu kullarınıntekâmülüne göre lütfetmiştir Hazret-i ALLAH... Îmânın şartı olan “ Âmentü’nün ” mânâsı budur; imana gölgedüşürmeyelim! İnsanlar arasında “ sen benim gibi inanmıyorsun, kâfirsin,gavursun ” diye hakiykat dışı düşmanlık yapmayalım!
  • 65. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Yer yüzünde bu yönlü ilmin alıcısı kalmadı. Hele asrı idrak eden beni Adem toplumlarında müşteri hiç kalmadı! Hele bugünlerde asrın güzelliklerini idrak ederek yaşayan insanların dostluğuna çok muhtacız! “ALLÂH’ın dostluğu bize yeter” diye kendini avutma! Sözün gerçeği bu değil. Bâriz görülen ALLAH düşmanlarından dost edinme. Ama, merhametsiz de olma, onlar için de duâ et: ALLAH kabul eder veya etmez. Sen ALLÂH’ın rahmet ve merhamet sıfatından uzak durma. Bu türlü meziyetlerde az da olsa rahmet-i ilâhînin dünyâdaki tecellîsi de rahmettir! Dünyâ mendupdur, güzeldir. Dünyâdaki kazanç hiçbir yerde yoktur. Ne kabirde, ne mahşerde! Gâfil olma! Dünya beni Adem’in rahmet kaynağı ve manen ihya yeridir!68 Bâzı dergilerde, gazetelerde, video kasetlerinde, cd bantlarında (sayısını bilmiyorum) sohbetlerim ve mülâkatlarım vardır.
  • 66. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK TASAVVUFU BUGÜNE GÖRE NASIL YAŞAYACAĞIZ?ŞERİAT-I MUHAMMEDİYYEYİ BUGÜNE GÖRE YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ? Mana değişmeden, asra ve zamana göre içtihatla yaşamak elbettemümkün! Çünkü asra göre tertib ve tanzim-i ilâhi kullarını tarih boyurahmetini cümle kullarına bu minval üzere ihsan ve ihya eylemiştir.Gafil olma! Evet bugün de, yarın da verilen ömür müddetince insan olmaya 69namzet beni Adem’in kıyâmete kadar yaşaması elbette mümkünkılınmıştır, amma tertib, tanzim ve kasd-i ilâhi ne yönlü ise yüzde yüzolmassa da adem iken insan olmaya yönelik yaşantısında kul HZ.ALLAH’ın varlığına ve emrine samimi olduğu nisbette, samimiyetiniölçme terazisi cüz’i de olsa ademe de bahşedilmiş ayarını sen debeğendinse şüphe etmeyesin, insan olmaya namzetsin! Şüphe etme. İzlediğin yolunun ismi sırat-ı müstakimdir! Din ismiise ind-i ilâhide tek olup HZ. ALLAH’a inanan, dünyada yaşayan tüminsanlara ihsan edilmiş manası ile anlamı ile tek din ismi İslâmiyettir! Fakat “Biz arza nice nice âyetler indirdik” hitâbını bilenlerleistişare etmeden hüküm verir isen içinden çıkamazsın. İcraatın hayıriken şerre dönüştürürsün. Medeniyete, teknolojiye, cumhûriyete,demokrasiye, insan haklarına, laikliğe, tasavvufa, aklın ötesindemetafiziğe dahi karşı çıkarsın! Bu hâlini de “Şerîat-iMuhammediyye’dir” diye pazara dökersin. Elbette alıcı bulamazsın.Buldun mu?
  • 67. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İslâm’ı yaşamak isteyen kültürlü insanları da Şerîat-i Muhammedî’den öyle kaçırdın ki, kelime olarak dahi duymak istemezsin “Onlar îmansız kâfirler” diye laf ebeliği yapma. Peygamber efendilerimiz ALLÂH’ın rahmetinin sonsuzluğundan bahsettiler. Müstesna yaratıldıkları halde “BİZLER DE HZ. ALLAH’IN RAHMETİNE MUHTACIZ” dediler. Bu türlü îman ve tutumları ile emr-i ilâhîleri tebliğ ettiler. Uzun lafın kısası hep rahmet- i ilâhiyeden, aşk-ı ilâhîden bahsettiler, kulluğun zevkini anlattılar, verdiler. Rabbim cümlesinden râzı olsun, şefaatlerine nâil kılsın. Âmîn! ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin Kur’ân’ın çok yerinde bahsettiği evliyâ’ya anlamı manası uymayan dost diye çarpıttığın gerçekler sana neye malolacak ALLAH bilir?. Ehl-i aşka neye maloldu, ölçe biliyor musun?. Evliyayı teleffuz etmediğin gibi manadan dışladığın müddetçe çarpık yolunda dahi yaya kalırsın. Bu abd-i âcize itimad et!70 ALLÂH’ın kânunlarını hiç bir beşerî kânun iptal edemez. Ediyormuş gibi görünse de netîce hüsrandır! Elbette, bahşedilen cüz’î irâdeni kullanacaksın. Küllî irâdeyi dışlamadan, harama helal, helale de haram demeden, hasbe’l-beşer, gerek bilerek, gerekse bilmeyerek, hatâya düştüğünde sonsuz rahmet-i ilâhi tövbe istiğfar kapısını kıyâmete kadar açık tutuyor. Bizim aczimizi bizden iyi biliyor. Hazret-i ALLÂH’ın afvu mağfiretinin sonu yoktur. Yeise kapılma, samîmi ol; samîmiyet: îmanın dışa yansıdığı zaman zuhur eden meyvesi ruha ve cesedede sürur verir o sürur ebedidir geri alınmaz! HZ. ALLAH’a şirk koşma. Cüz’î irâdeni kullanman her şeyin güzelini, iyisini, zamâna göre uygun olanını alman tertîb-i tanzîm-i ilâhîyedir! Bu güzelliği bulman için seni salâhiyetli ve vazifeli kılmış HZ. ALLAH ve kuluna hitaben: “Bu âlemi ben yarattım. Ey insan, sen tanzim edeceksin” “Yeryüzünde halîfemi yaratacağım” hitâbı, “Yaratılışın sırrı Hazret- i insana secde edin”
  • 68. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Buyruğunun anlamı İblis ve o türlü yaratıkların idrâkinin dışındaoldu nedense. ALLAH’u alem yeteri kadar kendini bilmedenALLÂH’ı ve “ men araf ” sırrının nedenini bildiklerini zannedenlerinvarlık iddiaları! “MEN AREFE NEFSEHU FEKAD AREFE RABBEHU”(nefsini bilen ALLÂH’ı bilir) buyuruldu. Yaratanını bilmek yaratılanı bilmekle ve nefsini bilmekle başlaröğrenim yeri dün dünya idi bugün de dünyadır! Yarın başkabeklemeyesin.. 71
  • 69. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK KULUN YARATILIŞININ NEDENİ AŞKTIR Aşk-ı ilâhiyenin öğrenim dalı ise tasavvuftur! Öğretmenlerine mutasavvıfin denir. Yol ismi ise tariktir, cem’i tarikattır! Talebesinin yani, salikinin ismi ise derviştir. Okuduğu virdi günlük dersi o kuluna Hz. Allah’ın bahşettiği, ihsan eylediği aşk rahmetidir. Nevisini ve adedini peygamber efendilerimize, peygamber efendimizinde dervişin ind-i ilâhiden vazifeli kılınan mürşidi bu rahmet-i ilâhiyeye vesile kıldığı ehl-i aşka lutfedilen avama dahi ihsan edilen rahmet-i72 ilâhiyeler. Cümlesi vesile ile elde edilir! Güç ve varlık her şeylere kadir olan Hz. ALLAH’a mahsustur! Terazi; îman ağacındaki görülen meyvelerde. Müşâhede edeceksin. Nefsini bilmiyorsan ALLÂH’ı da yeteri kadar bilmiyorsun, demektir. Şu halde bu zafiyetten ne bekliyorsun?! Gurur, kibir, ucub, varlık, benlik meyvesinden başka meyve mi arayorsun? Ne ekersen, onu biçersin. Rahmet ararsan, rahmet bulursun. Nefsinin esiri olursan, zarar görürsün! Ne kadar güzellik varsa dindir, güzellik yok ise lâ-dindir, din değildir. “Vallâhi güzel etmiş, Billâhi güzel etmiş, Ne’ttiyse ezelde etmiş.” diyen, gerçeği görüp, yaşayan ehl-i hakîkat ne güzel anlatmış, anlayana. “Biz arza nice nice âyetler indirdik ”: Arza inen âyetler ALLÂHU TEÂLÂ Ve TEKADDES Hazretleri’nin fiilî sıfatlarında ihtişamıyla zuhur etmiş âyetlerdir. Kur’ân-ı Kerîm beyyinattır. Yeryüzünde zuhur
  • 70. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKeden âyetlerin kelamla ifâdesidir. Yeryüzündeki ve gökdeki âyetleriher kişi okumaya muktedir olmadığından, peygamberini ve vârisleriniyardımcı kılmış. Bi-lâ-istisnâ, “ kullarım rahmetimden istifâdeetsinler ” diye. Sakın bu türlü sebeplerin zuhur ettiği şahsiyetleriALLÂH’a eş görme, ilahlaştırma. Çünkü bir yere kadar cehâletindenmâzur görülürsün, cehaletindeki samîmiyetinden ötürü. Ammanetîcede dikkat et! hep mazur görmezler gayretullâh’a dokunursun. Her zamansamimi olamazsın bu yolun şarlatanlarına dikkat et Bu türlü iddiâsâhipleri mana mukallitleri seni “hikmettir” diye kandırmayaçalışırlar. Aldanma. Mecnunda velâyet olmaz! Sahtekar yalancı düzenbazlardan,bu türlü kurnazdan mürşit olmaz! Mutlakâ, Hazret-i ALLAH, onun hilesini az da olsa sanasamîmiyetin kadar gösterecektir. İyi düşün,samimi değilsen negöreceksin? “yemin ettim, söz verdim” diye kıymetli zamânını omukallit için öldürme. Ona verdiğin söz de, yaptığın yemin de 73geçersizdir! “HZ. KUR’ÂN’IN IŞIĞININ ZAMANA YANSIMASINI ” irşatvazîfem ve emr-i ilâhiye ve zamana uyum sağlamanın verdigi sıkletindönüştüğü zevkle anlatmaya çalışıyorum: “Tasavvuf nedir?” “Yirmibirinci asırda tasavvufî anlamda Şerîat-i Muhhammedî ileİslam nasıl yaşanacak?” Tekrar ediyorum: “ Semâvî olan her din İslâmiyettir” Daha geniş açmaya çalıştim, inşallah. Zamâna göre yaşamanınİslâm’a uygun olanlarını ara bulduğun zaman tabi ol mutmainolamıyorsan samimiyetle Hazret-i ALLAH’a sor. Cevabını almaktaisrar et fakat haddi aşma, sabırlı ol. Neticeyi ALLAH’tan bekle,başkalarına inanma! “Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerde bulursa alsın. ” Günah-ı kebaire dışındaki güzellikleri al. Güzeli al, katılaşma.Dünü yaşayamazsın. Gün bugün. Güzeli bul, yaşamaya bak, emr-iilâhiye uyan güzellikler senin kayıp malındır, çekinme al.
  • 71. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Kırk dokuz senedir mânevî vazîfemin bu abd-i âcize verdiği bilgi ve Hazret-i Resûl-i Ekrem Efendimiz’in işaretleri ile, arzdaki âyetleri azda olsa müşâhedemle ve Rabbımın bahşettiği mana zuhuratı ile derim ki: Bugün yer yüzünde geçerli idare tarzı Cumhûriyettir! Dergilerde, gazetelerde, medya ve kanallarda sohbetlerimde hayli bahsettim. İslâm’a uygundur! Özet veriyorum. İzah edeceğim, ileride inşallah. Cumhuriyet Demokrasi ile birlikte yaşanıyor ise manası tahakkuk ediyor ise güzeldir! İnsan haklarına riâyetkar olunması bakımından laiklik de gerçek din ve vicdan hürriyetini ihlal etmiyorsa, cidden kasıt insan hakları ise güzeldir; güzellikse senin kayıp malındır çekinme al! Hazret-i Resûllullah Efendimiz’in hayatlarında laikliğin aslını bâriz olarak görebiliriz bu güzellikleri göremiyorsak kabahatı nefsimizde arayalım!74 “Bu dünyâda a’mâ, âhirette a’mâ ” Kahır hitâbına hissedar değilsen görürsün. Peygamber Efendimiz de buyurdular: “Bu dünyâda görmeyen âhirette göremez.” Kavl-i Mustafâ’dır bu. Görmek yalnız baş gözü değildir. İnsanın zâhirî beş gözü vardır! Bunların hepsi görmek diye îzah edilir! Ayrıca, bâtınî hisler de beş adettir: Hayal, hâfıza, müfekkire, müzekkire, hâtıra diye îzah edilir! Teknolojiden, medeniyyetten buna benzer güzelliklerden kaçamazsın ve İslâm’a mâni gibi göstermekle İslâm’a, bilmeden zarar verdiğini bilesin! Bu hâlimiz ile hem yakınlarımızı hem de dünyâ insanlarını birini diğerine düşman ettiğimizi, bütün inançlardan târih boyu düşmanlık zuhur ettiğini görmek mümkündür! İslâmiyeti yaşanmıyacak halde gösterilen, kulu ALLAH’dan kaçıran, cehennemi anlatmaktan başka sermayesi bulunmayan, katı kurallar kıyâmete kadar devam etmez, inşallah!
  • 72. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Dünyâ küçülüyor, teknoloji ve medeniyetin bütün insanlığın malıolduğu iyi anlaşıldı! Bedevîlik medeniyete dönüşüyor. Afrika’nın en ücrâ yerlerindedahî bedevîlik târihe mal olmaya başladı. Bu terakkîde yerini iyiayarla, geriye dönme. ALLÂH’ı (c.c.) ve Resûlullâh’ı gücendirirsin. Hazret-i Resûlullah buyurmadı mı: “İki günü biri birine eşit olan ziyandadır.” Biliyorsan, ALLÂH’ın rahmetinin nâ-mütenâhî olduğunu, anlat! Âdem’i rahmetinden halkettiğini anlat! Güzeli görüyorsan, anlat! Kardeşliği yaşıyorsan, anlat! Dostluğu, insanlığı anlat! Dünyânın en çok kazanılacak yer olduğunu anlat! Bilmiyorsan,lütfen sus! Peygamber Efendimiz buyurdular ki: 75 “Siz insanları medhü senâ ederken ileri gitmeyin.Noksanlıklarını görürsünüz; mahcup olursunuz. Zem ederken deileri gitmeyin. Güzelliklerini, iyi yönlerini görürsünüz; utanır,mahcup olursunuz.” İnsan budur. Yalnız Peygamber Efendilerimiz mâsum yaratılışlı olup, günahişlemezler. Evliyâlar mâsum değillerdir. İnsan iki tarafa da meyledenbir nefse ve yapıya sâhiptir. “Hayrihî ve şerrihî. ” İradenle dünya hayatını emr-i ilahiyeyeuygun kılmaya çalış zaman çok kıymetli zamanının kadrini bil. İnananinsanlar için nefsin terbiyesi olduğu gibi rûhunda terbiyesi vardır.İnsan terbiyeye muhtaçtır. Aldığı terbiye îmânı nisbetinde kendisinigösterir! Tıynetinde bozukluk olan beni Adem’i hayatı boyu sırtındataşırsın, bir gün hasbel-beşer ayağını yere bastırdığın zamannankörce “ niye yere bastırdın!? ” diye canına el atar! ALLÂH’ı bilmeyen, ilâhî terbiye almamış insan cehâletindendolayı nankördür!
  • 73. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İlahî terbiye almış, edepli insan, yaratılışın sırrı “ Yeryüzünde halîfemi yaratacağım ” hitâbının tecellî mercii gerçek insan! Bilgisiz kişilerin nankörlüğünden Rabbime sığınırım. Bilen insanlarda buna benzer, normal olmayan hallerin zuhûru ender görülse de tahrîbâtı büyük olur! Cehâletten kurtulmamış beni adem cehlinden dolayı hiçbir zaman mâzur değildir! Hazret-i ALLAH, Dâvut aleyhi’s-selama: “Yâ Dâvûd, cehâleti özür olarak kabul etmiyorum ” buyurdu HZ. ALLAH! “Cehaleti de Hz. Allah yarattı” demek kasd-i ilâhiye uygun olur mu hiç?! Dünyanın yaratılışdaki sırrı bilir isen, yaratılışa aykırı fikir üretmekten içtinap edersin! “Câhil insan kimin arabasına binerse onun türküsünü76 söyler. ” Bu kişilere halkın verdiği alim sıfatı yağcılıktan başka nedir!
  • 74. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ÇARPIK ZİHNİYET DEĞİŞMELİ Kadın çeşmede su dolduruyordu. Söz gelişi, alışkanlıkla “İlâhi, Köroğlu, gözün kör olsun” deyince, tesadüf köroğluda orada idi Teyze, Köroğlu sana ne yaptı diyesordu Ne bileyim evlâdım, herkes böyle diyor, ben de öyle diyorum” Ne zaman kurtulacağız bu mukallitlikten?! Sene 2004. seksen beş yaşındayım. Hayat mektebinin hemen 77hemen hayli dallarında stajım var. Çocukluk ve gençlik senelerimdeyaşadığım, anlayamadığım, hâlâ ölçemediğim... Maalesef hep böylemi gidecek? O günleri az çok yaşayan, dâimâ gerçekleri arayan, buldumu, hayâtı pahasına da olsa onu muhâfazaya çalışan bu abd-i âciziböyle lütfu ile yarattı Hâlik-ı Zü’l-celâl. Müteşekkirim. Hamd olsun,gördüm ki, bu hâlin alternatifi cehâlet ve nankörlük..
  • 75. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ATATÜRK HAKKINDA ALLAH rahmet eylesin, Mustafa Kemal Atatürk’e dindar kesim “ mehdi, resul ” dediler. Yapılan kurtarıcı icraatlarının başka türlü îzâhı mümkün değildir. Halk arasında en büyük taltif bu türlü iken, daha on sene geçmeden nedense fikirler tamamıyla değişti. “Aydın geçinen insanlar Atatürk’ü kendi inançlarına göre ilahlaştırdılar. Dindar geçinen insanlar da Atatürk’ü ne kadar küfürde gösterebiliyorlarsa o kadar âlim olduklarını zannettiler ve ispatlamaya çalıştılar.” Bu türlü78 çarpık zihniyet hafifledi, fakat hâlâ silinmedi. Darvin’in çarpık faraziyesinin üfürük yenilikçilerin hafızalarında zaman zaman dışa yansıdığı gibi! Darvin kendi fikrini kendi çürüttüğü halde Darvinin eski tezine devam bizim malum kişilerin işine geldi. ÖRNEĞİN: 3 Mart 1985’de çıkan Nokta dergisinde Atatürk’e mehdi resul denildiğinden bahsetmiştim. Çok gazete ve dergilerde mülâkatım, hakkımda yazılar ve medyada sohbetlerim vardır. En güzel idare sistemi olan Cumhûriyet’i bizler kurduk. Bizlerden kasıt zihniyettir. Şahit mi gerekli: İlk Meclis-i Mebusan kimlerden müteşekkildi? Lütfen iyi bak! İleriyi gören şeyh efendiler, hakîkati idrak eden hoca efendilerimiz değil mi idi? Hayati tedirginlik olduğu halde Mustafa Kemal Paşa ile gönül birliği yaparak, bu vatan ve necip millet için hayatlarını hiçe sayanlar; onlar iyi biliyorlardı, Peygamber Efendimiz’in “hubbü’l-vatân mine’l-îmân” buyurmasını!
  • 76. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Vatan sevgisi olmayanın îmânı da olmaz. Zamânımızdakihâdiseler daha açık göstermiyor mu, bu hadîs-i şerîfin sıhhatini? Yazıklar olsun... Vatan sevgisini kaybetmiş fakat Atatürkhayranlığından bahseden gâfil, gülünç insanlar zamânımızda az değil. ALLAH rızâsı için sen ben davasını bırakalım vatanımıza sâhipolalım. Bilmeden, büyük insanların büyüklüğüne leke düşürmüyelim.Bugün vatan olarak elimizde mevcut olan Atatürkün canını fedadançekinmediği vatan değil mi? Bu vatanın gerçek mübârek evlatları Türk kardeşim, Kürtkardeşim, Çerkez kardeşim, Laz kardeşim, Gürcü kardeşim... Dahanice nice kardeşlerim. ALLÂH’ımız bir, dünyâ kardeşlerim, şimdiyekadar bilmeden, cehâletimizden düşman yaşadık. Bütün insanlardostça yaşamaya mecbur. Çünkü; tertibi ve tanzimi ilâhiye göre yaratılışın sırrı olan insandünyâyı gün-be-gün ilmi ve yaşantısı ile küçültüyor. Müslüman kardeşim bu değişime sende uymakmecburiyetindesin! 79 ALLÂH’ın emirlerinin nedenini görebiliyor azda olsabilebiliyorsan.. Semavi Din ki İslamiyettir tevhit dininde insanlık vekardeşlikten başka bir şey göremezsin. Ehl-i tasavvuf, ehl-i hakîkat gerçeği şöyle îlan ettiler: “Yetmiş iki milleti bir gözle görmeyen halka müderris olsa da,hakîkatte âsidir.” Vatanın kurtuluşunda hayatları pahasına emekleri geçen, şühedave gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Makamları cennetolsun! Cumhûriyet’ten evvel, Cumhuriyetten sonra, diye bu vatanınkahraman evlatlarını bölmenin İslâm’ın, insanlığın adâlet yapısına tersdüştüğünü senelerdir gördük. Özet olarak îzâha çalışacağım. Yoksa bu kitapçığın hacmi de,yazarı da bu türlü rahmet-i ilâhîyî anlatmaya yeteri kadar muktedirdeğildir! Yanlış anlama! Bir beşeri ilahlaştıran, ALLÂH’ın bahşettiğigüzellikleri görmeyip nankörlük yapanlar, başkalarını küçümsemeyi
  • 77. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ilericilik veya dindarlık zannedenler, dindar kesime karşı çıkmayı aydın kişilik olarak görenler lutfen kabul etsinler dalâlettedirler! Kabul edilsin, yâhut edilmesin şu gerçeği bu türlü vazîfem olmasından ötürü ifâde ederim ki: Bugün Şerîat-i Muhammedî’yi az da olsa bid’at ve hurâfeden sıyrılmış, teknoloji ve medeniyyetten yine az da olsa nasibini almış olan bu vatanın evlâtları değil mi ? İslam devletlerinin hepsinden ileri olan yaşantımız, çağın yaşantısına daha çok intibak ettiğimizi ifâde etmiyor mu? Ama, yeter mi? Elbette yetmez! Medenî devletlerle arayı çok açmışız. Büyük bir gayretle önce onlara yetişmeye, sonra da geçmeye mecburuz. Çünkü, en mütekâmil şerîata tekâmül ve her sahada beni ademin yaratılmasının nedenine asra uyumlu mü-tekamül toplumlar yaraşır değilmi! Atatürk’ün de düşüncelerinin maksadı ve gâyesi bu idi. Bâzı aklı ermeyen dindarlar Atatürk’e “dinsiz” dediler, bilemediklerinden!80 ALLÂH’a yeteri kadar inanmayan, aydın geçinen bâzı zümreler de Atatürk’ü kendilerine yakın gösterip, HZ. ALLAH’a inanan kitlelerin zaafından istifâde ederek dinsizliklerine medar olsun diye Atatürk’ü dinsiz göstermeye çalıştılar! Bu abd-i âciz az da olsa o günleri yaşamam ve itimada şayan büyüklerimden edindiğim intiba ve senetlerle isbat ederim ki; Atütürk dinsiz değildir; ALLÂH’ın varlığına inanan, âhir zaman Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.) Efendimiz’e hak peygamber olarak inanmış! “O’nun getirdiği hakiykatler aynen tatbik edildiği zaman kurtuluşa erersiniz ” diyen bir büyük insandır. Fatih ÇEKİRGE’nin atv’de “İktidar Oyunu” programında okumak nasip olmuştu. Aynen yazıyorum: “Atatürk ölümünden on beş gün önce kendine geldiği zaman, dünyâ müslümanlarına şu mesajı vermiştir: “Bütün dünyânın müslümanları, ALLÂH’ın son Peygamberi Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği tâlimatları da tam olarak tatbik etmeli! Tüm İslâmiyet’in hükümlerini
  • 78. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKolduğu gibi yerine getirmeli! Zîrâ ancak bu şekilde insanlarkurtulabilir ve kalkınabilirler. ” Mustafa Kemal Atatürk, bu mesajı başbakan ve dışişleri bakanıvâsıtası ile dünyâya açıkladı! (Prof. Dr. Hanif Fauk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil,Târih ve Coğrafya Fakültesi yayınları, Ankara 1979, s. 102) Atatürk’ü iyi tanı, hürmet et. Geçmişteki idarecilerinide tanı ve hürmet et. Hele Sultan Vahdettin Han için “ vatan hâini ” diyenleri ALLAHislah etsin. Zamanla târih daha tafsîlatlı yazar, inşallah! “Atatürkçü şeyh olmaz ”diye ahkam kesenlere derim ki: Atatürkçülük diye ne bir din, ne mezhep, ne de meşrep var. Buvatanın, milletin kalkınması için o günkü imkansızlıklar içerisinde “vatanım ve milletim ” diye kıvranan büyük insanı takdir etmeye mâniolacak bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Sen nasıl aksinidüşünüyorsun? Biliyorum ki doyurucu bir izah yapamayacaksın.. 81Çünkü öyle bir sermaye mevcut değil tutarsız cehaletine doğrusuhayret!
  • 79. İKİNCİ BÖLÜMKUR’ÂN-I KERÎM’DEN ÂYETLER 83
  • 80. YANLIŞ DÎNÎ BİLGİLER Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “İslam’a çağırırken ALLÂH’a karşı yalan uydurandan daha zâlimkimdir. ALLAH zâlimler topluluğunu doğru yola erdirmez.” (Sâf Sûresi, 7) Bu âyet-i celîlenin anlamına halel getirmeden yazmak istediğim 85yazımı ALLAH rızâsından başka bir şey düşünmeyen, mânen verilenvazîfenin mesüliyetini müdrik abd-i âciz, yaşadığım şu zamanda gerekşer’î ve gerekse tasavvufî yaşantılarda bilmeden, târih boyu kalıplaşıp,ALLÂH’ın rahmetini beşerin zayıf irâdesinde görmeye kalkışmak, “başkası makbul değil ” anlamında olan hal ve hareketlerin İslâm’ahizmet olmadığını, aksine, bilmeden İslamdan insanlarınuzaklaştıklarını ve çıkarcıların da bu durumu istismar ettiğini bilmek,gençliğimden beri beni huzursuz bırakan bütün beşeri gavur ve kâfirgörmek, bi-lâ-istisnâ hepsini cehenneme atmak... Maalesef benim de İslam anlayışım evvelleri bu idi. Rabbiminbana bahşettiği îmanla çelişki hâlinde idim! Huzur bulamıyordum.Başka türlü ne anlatan, ne de dinleyen vardı. Asrı tanıyan, haramiyeti kesin olanın dışındaki beni adem’inihtiyaç duyduğu güzellikleri arayan Aydın kesimi aydınlatacak, iknaedecek bir merci de yoktu! Olsa da zamana göre yeterli olamıyordu. “Din, aklın ve naklin ikisinin de müşterek dâvâsı olduğu haldemaalesef ayrı görülmüş, mücerret ilm-i kelamdan başka bir şeykabul etmeyen ilm-i kelamcılar, yalnız irâdeden başka ilim kabul
  • 81. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK etmeyen ehl-i tasavvufcuların dalâlette olduklarını bildiren tefsir sâhibi ulemânın beyânı bu vechiledir!” Sonsuz rahmet-i ilâhîye yaşantımda çok zaman bariz hissettiğim, Kanal 6’da da dile getirdiğim bir konuyu bir daha tekrar ediyorum: “Samîmiyetle insan ALLAH için ne yapıyorsa ibâdettir, rahmettir!” Ama, fazlasına samimi olamıyor ise ALLAH’ın emrine uygun, Hazret-i Resûlullâh’ın sünnetine sureta uyumlu yaşantıya ittiba edip bu halini hayatının sonuna kadar götüre bildi ise, taklidi iman denilse de sonsuz rahmet-i ilâhiye deryasından o kul da nasibini alacaktır! İnşa-ALLAH, daha açmaya çalışacağım! Yaratılışın sırrı olan LÂ İLÂHE İLLALLÂH’ı dilden bırakmayalım ve mânâsını yaşamaya çalışalım. Bu bütün insanlar için teleffuzu geçerlidir. Anlamını yaşaması ise onun için sıratıı müstakimin kelama dönüşmüş şeklidir! “Andolsun insanı biz yarattıkve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona verit damarından da yakınız.”86 (Kaf Suresi, 16) Tıp otoritelerinin izahına göre, bu ayet-i celileyi cümle ulema yalnız boyundaki şah damarı diye yanlış tefsir ettiler.. İnsan vücüdunu teşkil eden bütün hücrelerde mevcut verit damarı bütün vücudu ihata ettiğinden kasd-i ilâhi sıhhatli mana budur. İmanla bütünleşen İslam kıyamete kadar beşerin dünyasında ve ebedi yaşantısında en büyük düsturdur. Çünkü İslami nizam nizam-ı ilahiyedir! 1400 senedir Muhammed ümmeti de bu rahmete nail olmuştur. Rabbım emr-i ilâhiye zamana göre içtihatlı uyum sağlayan ve dünyaya örnek müslüman ve insan eylesin, amin! Emr-i ilâhiyi yaşamakla yükümlü İslam terakkiye her zaman müsaittir; yeterki, bencillikten, başkalarını hakir görmekten kurtulmayı bilesin! Bu tür imanın kişide mevcudiyeti her halinde ve muammelâtında bariz görüle bilen ilâhi merhamet sıfatının o kişideki devamlı açık görünümüdür! Amentüde manası ifade edilen imanın şartı salih kulun yaşantısındaki görünümü değişiklik arzetmez amentünün tefsiri mahiyetindedir.
  • 82. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKALLAH’a ve elçisine yakınlığın tecellisidir merhamet!Bilgeler uyarmışlar hem cinslerini:Merhametsiz kızı oğluna sakın alma, demişler... 87
  • 83. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK KUR’ÂN-I KERÎM RAHMET-İ İLÂHİYE İLE DOLU DOLUDUR Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “ALLAH sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü ALLAH adâletli olanları sever.”88 (Mümtehine Sûresi, 8) Çelişkiye düşmeyelim: “Sizinle din uğrunda savaş-mayanları sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapın âdil davranın. Hazret-i ALLAH (c.c.) böyle düşünen, böyle hereket eden kullarını sever.” Bu âyet-i kerîmenin mânâsı o kadar açık lutfedilmiş olmasına rağmen, aksini göstermeye çalışan ilim sâhipleri neyi ispatlamak istiyorlar?. Hazret-i Kur’ân bu türlü rahmet-i ilâhî ile dolu dolu. Yeri geldikçe meal olarak yazmaya çalışacağım ama hepsini, bildirmiye yazacağımız kitapçığımızın hacmi müsâit değildir. Sakın “ Sen âlim misin, yazar mısın, Arapça biliyor musun? ” diye sorma. Arapça bilmenin ALLÂH’ı bilmek için kâfi olmadığını iyi biliyorsun. Bu Abd-i âciz, HAZRET-İ ALLÂH’ı Türkçe biliyorum. Ve Hazret-i ALLAH’ın ihsan eylediği irşat vazifem var el-hamdü lillah, ibâdet ve tâat yapacak kadar.
  • 84. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ALLAH noksanı, kusuru ile dergâh-ı ilâhîsinde kabul buyursuninşallah. Sûre-yi celîleleri inzal olduğu gibi okumaya çalışıyoruz.Biliyoruz ki, mânâsı ile namaz kılmak takva, vera değildir. 89
  • 85. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “DOST” KELİMESİ “EVLİY” NIN ANLAMINI VE MANASINI KESİNLİKLE YANSITMAZ Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Ey îman edenler, benim de düşmanım sizin de düşmanınız olanları evliyâ edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar etmişken onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar, Rabbınız olan90 ALLÂH’a inandığınızdan dolayı Peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda savaşmak ve rızâmı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” (Mümtehıne Sûresi, 1) Hazret-i ALLAH kullarının aczine göre her sınıf insanın anlaması için açık seçik beyan ediyor. Bir âyet-i kerîmede “Anlayabilesiniz diye kendi lisânınızdan peygamberler gönderdik” buyuruyor. Şunu anlatmak istiyorum. Ekseri âyet-i kerîmeler ne tefsiri, ne de tırnak içerisinde îzâhı gerektirmez. Bâzı îzahlar yazarın düşüncelerine dönüşüyor maalesef. Örneğin, Kur’ân-ı Kerîmde Türkçe’de karşılığı olmayan “Evliyâ” “Velî ” buyurulmuştur. Meal ve tefsir yazan ulemânın (ALLAH ilimlerini âlî kılsın) tutumlarının kasıtlı olduğuna inanamıyorum, ama evliyâ’nın anlamını ve mânâsını düşünmek, tefekkür etmek istemiyorlar!
  • 86. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Din-i İslam’da tasavvufu Şeriatı kabul edemiyorlar. Ediyormuşgibi mütâlâ ettikleri, akılları, ilimleri ihlas, takvâ, verâ’yı yansıtmadığıiçin ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin koymuş olduğu Kur’an’ın çokyerlerinde mevcud “ Evliyâ ” lafzını ve mânâsını bu türlü mânâ vesıfattan uzak avamın her mânâda kullandığı “dost” kelâmı ile eşdeğermiş gibi ifâde etmeye kalkışmak... Tâbir ettiğiniz mânâ insanlar arasında dostluk değil, bârizdüşmanlık getirmiştir. Ümmet-i Muhammede ehl-i kitabıda düşman ettik. Cihanşümul olan Hazret-i Kur’ândan evvelki kitapları vesuhufları Hz. Allah İsa aleyhi selâmın irtihalinden altı yüz küsur senesonra ihsan eylediği Kur’ân-ı Kerim’de semavi kitaplara vesuhuflara iman edenlere Ehl-i Kitap diye medhü sena eylediğihalde, ahir zaman peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafa(s.a.v.) efendimizin zaman zaman ehl-i kitapla muahedeimzaladıkları vakıa değil mi?! 91 Mescid-i saadetin bir köşesini ayin yapsınlar için onlara tahsisetmedi mi? İsevi olan Habeşistan kıralı Necaşi hazretlerininvefatında gıyabi cenaze namazını kıldırmadı mı?... El-insaf! Ehl-i kitabın hz. Allah’a iman edenine iman etmiyenine de,kafir, gavur, biraz insaflısı kibarca gayr-i müslim dediler! Semavikitapların ve suhufların cümlesini tahrif olmuş ve hükümsüzgöstermeye kalkıştılar ve Hz. Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’deki Ehl-iKitap hakkındaki beyanına ters bilgi edindiler! Bu zihniyet(21’nci asır) dünyanın her yerinde devam ediyor! Hangi şeriattan olur ise olsun, Hz. Allah’ın bildirilerine sadıkve muhip gönül ehli, ilâhi aşk nasipli hissedarı amentüye acebasıziman ettiği gibi, zevkiyle yaşayan, zikrullahı kendisine virdedinmiş kullarının da yeryüzünde rahmeti icabı varlıklarıkıyamete kadar devam edecektir, şüphen olmasın! Naehlin ister istemez gerçekleri çarpıttıkları gibi, emr-i ilâhidiye nakille bağdaşmayan akıl yolunu seçtiler, akılcı din edindiler!Fertler, milletler, ümmet-ler ve toplumlararası ilâhi emrinhilâfına düşmanlıkların doğmasına yardımcı oldular! Bunlar
  • 87. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK hazret-i kur’ân’da Ehl-i Kitap hakkında Hz. Allah’ın bildirilerini okumadılar mı? Okumuyorlar mı ki?.. Hz. Allah’ın inanmış ehl-i kitap kullarını kafir görmekten zevk alan bedbahtlar: yeter! Hiç olmazsa olmayan bu çarpık insafınızla hemcinsinize insaf edin de, anlamsız din çelişkilerinizden, mezhep, meşrep kavgalarınızdan masum insanlar az da olsa huzura ersin! Feylesof Diyogen’in dediği gibi: “Güneşe hasret masum insanların ihsan ediyoruz zannederek bilgisizce güneşine durmayın. Gölge etme başka ihsan istemem. ” Bismillâhirrahmanirrahim “Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilen (yahudi, hırıstiyan, vb.nin) yiyeceği size helâldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlar ile, daha önce kendilerine92 kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla size helâldir. Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O ahirette de ziyana uğruyanlardandır!” (Maide Suresi, 5)
  • 88. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK MADDÎ “SULTÂN” MÂNEVÎ “SULTÂN” Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Ey cin ve insan toplulukları, göklerin ve yerin çevresindengeçmeye gücünüz yetiyorsa geçin, ama ALLÂH’ın verdiği güçolmadan geçemezsiniz. “ İllâ bi-sultân ” (Rahmân Sûresi, 33) 93 Hazret-i ALLAH açık olarak buyuruyor ki; “ Siz “ sultan ” ıbulmadan arzın çevresinden dışarı çıkmaya yeltenmeyin,çıkamazsınız.” “Sultân” ın lügatte mânâsı basıcı, aşırıcı güç demektir.“ Mânen sultan ” olanlar ise mânen çıkarlar! Bunu ehli bilir. Sultan, otürlü bahtiyarların mîraclarıdır. Şunu kesinlikle bilelim ki, Peygamberefendilerimize verilen her rahmet-i ilâhî evliyâullâha da lutfedilir,fakat aynı olmayıp ilham yolu iledir... İrşada vazifelenmiş kişilereevham ile ilhamı ayıracak kabiliyet verilmiştir, iyi biline…
  • 89. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK VERÎD DAMARI Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona verit damarından da yakınız.” (Kâf Sûresi, 16) Verit damarı boyundaki şahdamarı değildir. Tıp otoritelerinin bildirdiğine göre verit denen damar bütün vücûdu ihâta etmiş94 damarlardır ki, bağırsaklarda dahi mevcuttur. ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri insanı bütün olarak ihâta ettiğini beyan ediyor. Bu türlü hatâya düşmemek için Kur’ân tefsir ederken, yâhut meal yazarken her türlü ilim sâhiplerine ihtiyaç vardır. “Benim ilmim müsâittir” diye enâniyete düşmeyelim. Çünkü, Hazret-i Kur’ân cihan-şümuldür, kıyâmete kadar hükmü geçerlidir. Boyundaki can damarı diye hatâya düşmeyelim! Hz. Allah’ın zatına mekan göstermek yeteri kadar zati sıfatlarını bilemediğinin ifadesidir! Hz. Allah’a mekan göstererek günah işlemeyelim. Dikkat! Hazret-i Allah zati sıfatı ile mekandan münezzehtir! Fiili sıfatı ile her yerde hazır ve nazırdır. Bütün alemde görünen maddi zuhuratlar bizatihi değildir, izafidir, meca-zidir. Hakikatın madde alemine yansımasıdır. “yerde allah, gökte Allah ” diye hitaplar da doğru olmayıp hatadır. Dikkat edelim! Abd-i aciz
  • 90. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ÎMÂN İLE İSLÂM’IN ANLAMLARI FARKLIDIR Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm Yukarılarda da yazmıştım, amma yeri gelince tekrarında faidegörüyorum. BEDEVİLER: İNANDIK,DEDİLER..DEKİ: İMAN ETTİKDEMEYİN. İSLAMA İSLÂMA GİRDİK DEYİN! HENÜZ İMANKALPLERİNİZE YERLEŞMEDİ..EĞER ALLAHA VE ELÇİSİNEİTAAT EDERSENİZ! ALLAH İŞLEDİKLERİNİZDEN HİÇBİR 95ŞEYİ EKSİLTMEZ ÇÜNKÜ ÇOK ESİRGEYEN ÇOKBAĞIŞLIYANDIR. (Hucurat Suresi, 14) İslâmiyet doktorindir Adem safiyyullahtan kıyamete kadardevam edecek din islam’dır. “Allah’tan başka ilâh yoktur illâ allah vardır diyen kişi hz.Allah’ın bildirisine göre o kişiye beşerin müslüman demesi emr-iilâhidir. Hz. Muhammed Mustafa (s.t.a.v.) efendimiz buyurdular ki: “Lâ ilahe illallah diyen kişi müslümandır, senin kardeşindir.Kaza meydanında dahi kılıç vuramazsın. Vurur isen katil olursun.” Kelime-i tevhidin anlamını, amentüde hulasa edilen manayıyaşantısında yani nefsinde iman ile yaşıyorsa Hz. Allah’ınbildirisine göre o kul mü’mindir, müttakidir, ittika sahibidir. Kur’ân-ı Kerim’de mü’minin bildirisi nedir? Bakara suresibaşında Hz. Allah şöyle buyurdu:
  • 91. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK 2. AYET: “Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o kitap, müttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.” 3. AYET: “O müttakiler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan düşkünlere tasadduk ederler.” 4. AYET: “Yine onlar sana indirilenlere ve senden önce indirilene iman ederler. Ahiret gününe de kesinlikle inanırlar. ” 5. AYET: “İşte onlar rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.” Îman inanmaktır, Âmentü’nün altı şartını inanarak kabul etmektir. Îmânın 72 şubesinden bahseder ehl-i tasavvuf. İlk basamağı insanların geçeceği yerleri temiz tutmak; bugünkü deyimle çevre96 temizliği. Zirvesi ise kelime-i şehadettir.
  • 92. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKBİRBİRİ İLE SAVAŞAN İNANANLARIN ARASINI DÜZELTMEK Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Eğer mü’minlerden iki gurup birbirleri ile vuruşurlarsaaralarını düzeltin şayet biri ötekine saldırırsa Allah’ın buyruğunadönünceye kadar saldıran tarafla savaşın eğer dönerse artıkaralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın Allah adil davra-nanları sever. ” (Hucurât Sûresi, 9) Arzda nice hâdiseler oluyor ki.. Misâl, iki inanan devletten biridiğerine saldırıyor, işgal ediyor. Diğer inanan devletler “ neme lâzım 97” mı diyecekler? Güçlünün zayıfı ezmesine göz mü yumacaklar?Başkalarının hürriyetlerinin çiğnenmesine seyirci mi kalacaklar? Bunasıl adâlet anlayışı, nasıl din anlayışı? “ Her asırda mevcudiyetleri görülebilen Hz. ALLAH’ın bildirdiğimü’min kulları gerek ferdi ve gerekse toplumsal imanlarının dışayansımasının nedeni meşru bir sebep zuhur etmedikçe biri diğeri ileharp edemez. Zira meşruiyeti tahakkuk etmedikçe harb etmekzulümdür. Zulümse HZ. ALLAH’ın dünya ve ahiret gazabını celbeder. Bu gibi tecavüzkâr ferdlerin ve toplumlarda mü’min sıfatınınaranmaması gülünçtür! Bu ölçüler ferdi ölçülerdir. Toplum olarakmeşru idarecilerin bu yönlü içtihatlarına tabisin! Görünümü toplumunicraatının sergilendiği levha akl-ı selim mü’min kişiye mahremdeğildir! “Siz mü’minin firasetinden kaçının; onlar ALLAH’ın nuru ilebakar ” buyuruldu! Her türlü icraatların meşruiyeti o toplumun müttaki kulunun HZ.ALLAH’a olan imanının göstergesi olmalı. Hal böyle iken dahivatanına tecavüz ediliyorsa tecavüz edenin şekline ve cinsine
  • 93. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK bakılmaz. Zira vatan müdafası emr-i ilâhidir. “ Hubbu’l-vatan mine’l-iman. ” Vatanı olmayanın imanında salah yoktur! 21’inci asrın toplumları çok geniş fiziki bilgiye sahip olmalarına rağmen nakile itibarının zayıf olmasından emr-i ilâhiye asrın uyumlu icraatlarının icrası için muamelatta mana zafiyetinden hayata bakışı gerçeklere karşı müterettitdir. Halbuki ister anlasın, velevki anlamasın günah-ı kebaire dışında olay güzellik arzediyorsa Hz. Allah’ın buyruğuna uygun olduğunu görmek zor olmasa gerek! Toplumlar yeteri kadar gerçeği anlayamıyorlar. Tekrar ediyorum: Cehlin katı taassubu olsa gerek! Yazık oluyor, kültürü yerinde olan insanlar gerçeği niçin görmek ve anlamak istemiyorlar? Zamanımızı kasdediyorum. Her zaman içtihat yapılması emr-i ilâhiye uygun ve elzem iken ilim sahibi zatların toplumların zamanın içtihadına ferden ve cemi insan toplulukları98 mutlaka muhtaç iken anlaşılamıyor. “Çağa göre içtihat neden ihmal edildi, niçin halâ içtihatsız yaşantı düşünülüyor?.. ” Müçtehitler, yetkili kişiler vazifelerini ihmal ederek emr-i ilâhileri asra uyumlu anlatılamadığından toplumların emr-i ilâhiyi anlamasına yardımcı olamadıklarının, manevi manzaranın görünümü her devirde gerçeği gören gözlerin görmesi mümkün! İstisnai rahmet görüşü ve icraatına sen de neden sahib olmayasın?! “Bu rahmet-i ilâhiye yalnız ferde değil cemi kullarına ihsan edilmiştir! Sırat-ı müstakimdir!” Bu yolu seçmek kulun ihtiyarına ve iradesine bırakılmıştır! Bu rahmetler dünya için vardır; dünyadan sonraki gideceğin yerlerde bu imkanları bulamazsın, gafil olma! Bu türlü hâdiselerle her an karşılaşabiliriz, karşılaştık da. Bu emr-i ilahiyi yeteri kadar bilemediğimizden harp eden taraflardan daha zararlı biz çıkıyoruz. Açıklayamayacağım, arif olan anlar! İçtihatsız bırakılan şeriatların mesul kişilerinin tertib-i tanzim-i ilâhinin bazılarının çağa göre yaşanacağını kabullenemediklerinden veya bilemediklerinden emr-i ilâhileri ve peygamber efendilerimizin
  • 94. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKtebliğ eyledikleri çağına uygun şeriatları peygamber efendilerimizinirtihallerinden sonra zamana göre müçtehitlerin her mevzuda olduğugibi şeriatta da içtihadın çağa göre elzem olduğunun bilincindeolmalarına rağmen, esefle görülüyor ki şer’i içtihadın günümüze kadarihmal edildiği gerçek! Tekrar ediyorum! Şeriatı içtihatsız bırakarak, binlerce sene tabileriiçtihattan yoksun şeriatları yaşanması güç hale getirmişler. Çağınyaşanılan ilm-i zahir ile ister istemez ters düşmüşlerdir. İçtihadıçağdışı mütalâ ederek içtihada tabi dini kuralların alim kişilerde barizgörülmesi gerekirken maalesef onlar da içtihatsız yaşamayıbenimsediklerinden dini kurallar da çağdışı yaşantıdan kendilerini dekurtaramadıkları gibi, çağa da uyum sağlıyamadıkları günümüzdebariz görülen ve toplumların iptidai yaşamalarına neden olangerçekleri görelim artık! Müslümanlar olarak Hz. Allah’ın bildiri ve tertibine göreaczimizle bu gerçekleri görebilir ve aczimizle yaşantımızdabaşkalarına örnek olabilir isek, fizikten öte gidemeyen tahsilli bilgili 99insanların bilmeden imanlı insanları küçümsüyerek küfre düşmelerineneden kalmayacağına inanırım! Bu asırda kudret ve kuvvet-i ilâhiyi inkar edecek bir ilimtanımıyorum ve olacağına da inanamıyorum! Çünkü düşünebilen normal bir insan aradıklarını o rahmetderyasında şüphesiz bulacaktır. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır nerede bulur ise alsın ” diye bildirilmedi mi?.
  • 95. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “İNSANLARI KONUŞMALARINDAN DAHA İYİ TANIRSIN” Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Biz isteseydik onları sana göste-rirdik. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Andolsun ki sen onları konuşma üslup- larından tanırsın. Allah bütün işledik-lerinizi bilir” (Muhammed Sûresi, 33)100 Yüz ifâdiesi az da olsa kişinin dışa yansıtmak istemediği düşüncelerini yüzünde yansıtır. Yüzdeki gayr-i ihtiyari mimikler veya renk değişikliği bir şeyler gösterse de illâ tamamen ölçüye alınamıyacağını, konuştuğu zaman kişinin ne olduğunu daha bâriz şekilde göstereceğini Hazret-i ALLAH bu âyet-i celîlede beyan ediyor. Evliyâullah öyle buyurmuşlardır; “ Dilini oynat; sana kim olduğunu söyleyeyim. ”
  • 96. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKNÛR-U MUHAMMEDÎ RAHMETİ İLÂHİYENİN GENEL ADIDIR. BU RAHMET-İ İLÂHİYE DÜNYA VE AHİRET DEVAM EDECEKTİR, İNŞA-ALLAH Hz. Allah’ın, levh-i mahfuzda beyan eylediği “rahmetimgazabımı örtmüştür” bildirisinin zuhurudur. Başka yönlüdüşünmek rahmet-i ilâhiyeyi bilgisizce çarpık mütala etmektir! Bismillâhir-rahmânir-rahîm “Bil ki, allah’tan başka ilah yoktur. Hem kendinin hem de 101mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağış-lanmasını dile. Allah gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri debilir.” (Muhammed Sûresi, 19) “Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemîn (seni âlemlererahmet olarak gönderdik) “ diye buyuran Hazret-i ALLAH’ın.. Rahmet-i ilâhîye verdiği isim nûr-u Muhammedî. Buna rağmendikkat! Ulûhiyete enâniyete düşüp, kendine yersiz süs veren gâfillerbu âyet-i celîleyi tekrar tekrar okusunlar, dikkat etsinler. “Mü’min erkeklerin mü’min kadınların ve kendinin degünahının bağışlanmasını dile ” buyuruyor Hz. Allah (c.c.) Bir hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz buyururlar ki: “Allâh’ınrahmeti olmadan kimse cennete giremez!“ Ashab sordular: “Siz de mi, yâ Resûlallah?” “Evet, ben de” buyurdu.
  • 97. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ZİKİRDEN UZAKLAŞANLARA ŞEYTAN MUSALLAT OLUR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Kim Rahman’ın zikrinden gafil olursa yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf Sûresi, 36-37) ALLÂH’ın zikrinden uzak duranlar, zikredenleri zikrullahdan men edenler, biatlarından, yâni ALLÂH’a verdiği102 sözden uzaklaşanlar, hangi akla hizmet ediyorlar?! Onlar kendilerini ALLAH’dan kudretli mi görüyorlar? Mantıkları ve akılları da nakle itibar etmeden ilâhi ölçüme müsâit değildir. Zîrâ, nakille yapılan ölçüye sâhip kevnî hakîkatlerle iktifa edip, dînî hakîkatleri iktiba etmeyenler peygamber efendilerimizin tâbiininden sayılmazlar. Şeriat-i garra dört mevzûda îzah edilir.. İLM-İ FIKIH, İLM-İ KELÂM, AHLÂK, TASAVVUF. Fetvâ budur. İlm-i fıkıhın kolları vardır: Mezhepler. Tasavvufun kolları vardır: Tarîkatler. Bu tertîb-i ilâhîdir. Her semâvî din de böyledir. Verâ, takvâ, ihlas bununla yaşanır; tasavvufsuz bu rahmet-i ilâhîlerden nasip almayı düşünmek muhâldir. Akılcılıktan nakle dönüşen ilmin mahsulü olup, bu tür ilim sâhipleri enbiyâ, evliyâ, velî, mü’min mütteki ittika sahibi lafzenın anlamını iyi bilirler ki, ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin “ hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ” buyruğu ilme’l-yakîn olduğu gibi, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîndır. Bu ilme, nail olup verâset taşıyan bir evliyâyı rehber edinmeden bu rahmet-i ilâhîye nâil olmak muhâldir!
  • 98. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “Yolun uğramaz ise peygamber efendilerimize geçti kervankaldın dağlar başında” diye ne güzel gerçeği dile getirmişler! İşte pek çok âyet-i celîlelerde ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri’nin“evliyâ” buyurmasını Türkçe’de aynı mânâyı taşıyan karşılığıolmadığı için avamın biri birlerine kullandığı “dost” diye tercümeettikleri bu tâbir, hiçbir zaman evliyâ’yı ifâde etmiyor; bu benzetişlegerçeklerden mahrum bırakılan toplumları sıratı müstakimdenuzaklsaştırdığı gibi zararı çok,çok büyük olup, cihanşümul olan Din-iİslam’dan ve cihanşümul olan Kur’ân-ı Kerîm’den toplumlarınuzaklaşmalarına sebep olunuyor. “ Siz Yahudileri ve Hristiyanlarıdost edinmeyin ” diye, ayrı bir din imiş gibi bütün şeriatları dışlarsanızonların ALLÂH’a olan îmanlarını, resüllerine olan bağlılıklarını “ LÂİLÂHE İLLALLAH” diye tasdik ettikleri halde onlara “kâfir ve gavur”derseniz, îmânın şartı olan Âmentü’yü kabul ettiğinizi söylerken HZ.ALLAH’ın bildirisine ters düşdüğünüz gibi dünyadaki cümle ALLAHkullarını gavur, kafir, kayrı müslüm deye ALLAHa sadece inanmışdaolsa bu gibi insanlara müslüman diyecek iken peygamberinin getirdiği 103şeriata samimi olan bir kişiye. Hz. Allah mü’min, müttaki derken, cüretkar, hangi ilmineistinaden gavur, kafir, gayr-ı müslim diyorsun? Neye istinaden ehl-i kitaba hakaret ederken Hz. Allah Kur’ân-ı Azimü’ş-şan’da Ehl-i Kitabı medhü sena ettiğini okumuyormusun?! Yahut okuyorsun da anlıyamıyor musun?! “Elhamdü lillahi rabbil alemin” buyruğunu okumadınsa,duymadında mı? Uyuz itinden vazgeçmeyen hz. Allah (c.c.) “âlemlerinrabbıyım ” buyurdu. Varsa eğer elini vicdanına koy ve düşün! Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ(s.a.v.)’den sonra elçi gelmeyecek. Verâset-i Nebî olarak nedîm-iilâhîler ezel-i ervahta tanzim edilmiştir. ALLÂH’ın tertîbi. Hiçbirzaman dünya rahmeti ilâhiyeden mahrum bırakmamıştır Hz. Allah imanlı, zatına karşı samimi olan kulları için hiçbirzaman bir şey değiştirmez..
  • 99. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “Siz asrı tanetmeyiniz ” buyurdu hz. Allah.104
  • 100. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK EHL-İ KİTÂB’IN YİYECEKLERİ SİZE VE SİZİNDE YİYECEĞİNİZ ONLARA HELÂLDİR. İFFETLERİNİ NAMUSLARINI KORUYAN KADINLARI MİHİRLERİNİ ÖDEMEK SURETİ İLE NİKAHLA ALABİLİRSİNİZ, HELÂLDİR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerinekitap verilenlerin yiyeceği size helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlarahelaldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlar, daha önce kendilerine 105kitap verilenlerden iffetli kadınlar da nâmuslu olmak, zina etmemekve gizli dost tutmamak üzere, mehirlerini vermeniz şartı ile sizehelaldir. Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. Oâhirette de ziyana uğrayanlardandır.” (Mâide Sûresi, 5) Dini nikah Hz. Allah’a inanan beni Adem’e kıyılır. İmansızanikah olmaz! Halk arasında imam nikahı derler; bu hitabın gerçekle ilgisiyoktur. Gerçeği dini nikahtır. Muktedir olan herkes iki şahit huzurunda mihirlerini tesbitederek emr-i ilâhi üzere kıyabilir. Türkiyede resmi nikahta lüzumludur ve şumullüdür. Şahitler huzurunda allah anılarak kıyılan nikah da geçerliolup caizdir!
  • 101. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK KUR’ÂN-I KERÎM’DE EHL-İ KİTÂB Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik, kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler. Kendilerine zikredilen ahkamın önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç onlardan dâimâ hâinlik görülür, yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz ALLAH iyilik edenleri sever.” (Mâide Sûresi, 13.)106 Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler, uyarıcılar olarak göndeririz. Kim onlara inanır ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaktır.” (En’âm Sûresi, 48) Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Bu, Ümmü’l-kurâ denen Mekke ve çevresindekileri uyarmak için sana indirdiğimiz mübârek ve kendinden önceki kitapları doğrulayıcı bir kitapdır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.” (En’âm Sûresi, 92) Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “De ki: ALLAH’tan başka bir hakem mi arayacağım?. Halbuki size kitabı açık olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz
  • 102. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKkimseler Kur’ân’ın gerçekten Rabbın tarafından indirilmişolduğunu bilirler. Onun için sakın şüpheye düşenlerden olma. ” (En’âm Sûresi, 114.) Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Yâhut, bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğruyolda olurduk, demeyesiniz diye. işte, size de Rabbınızdan açık birdelil, hidâyet ve rahmet geldi. ALLÂH’ın âyetlerini yalanlayıponlardan yüz çevirenden daha zâlim kimdir?. Âyetlerimizden yüzçevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüylecezâlandıracağız.” (En’âm Sûresi, 157.) Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Şüphe yok ki, îman edenler, Yahudîler, Nasranî ve Sabiîlerdenkim ALLÂH’a âhiret gününe inanır, bununla berâber sâlih amelde 107bulunursa elbette onların Rab’leri katında ecirleri vardır. Hemonlara korku da yoktur. Onlar mahzun olacak da değillerdir.” (Bakara Sûresi, 62)
  • 103. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK HAZRET-İ İNSÂN Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, onların sözlerine kulak verin. Çünkü onlar hidâyete ermiş kimselerdir. ” (Yâsîn Sûresi, 21) Bilmem bu âyet-i kerîmeye îzah gerekir mi?! Kulakları çınlasın “ALLAH ile kul arasına girilmez” diye ahkam kesenlerin...108 Evliyânın, dost diye mânâsını değiştirenlerin... Mânevî âlemden nasibini alacakların nasiplerini tehir ettirenler, yeteri kadar tatmin olmadığı halde, mesleği îcâbı tatmin olmuş gibi icrâ-yı sanat eyleyenler, bilsinler ki, bu âlem benî Âdem Hazret-i insan için yaratıldı. Zîrâ, Hazret-i insan ayîne-yi Rahmân’dır. Hazret-i insanda Allâhu Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin fiili ve subuti sıfatlarının beni Adem’de zuhur ve tecelli eylediği gibi hiçbir eşyada zuhuru görülemez! Hazret-i insan alemin küçültülmüş nüvesi. Manası ile “yeryüzünde halifemi yaratacağım” hitabının tecellisi ve sırr-ı ilâhidir! Nur-u Muhammedinin zuhur mercii hazret-i insan nazargah-ı ilâhi olan insan-ı kamil! İnsan-ı kâmilin en büyük rütbe ve makamı ise ne kadar rahmet-i ilâhi ile yücelirse yücelsin Hz. Allah’ın zatına karşı yokluktur, abdiyettir. Zira hiçbir zaman abd rab olmaz, rabbımız da abd olmaz! “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü vehüve alâ kulli şey’in kadir.”
  • 104. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Allah’dan başka ilah yoktur. Şeriki, benzeri de yoktur. Mülkonundur. Ancak hamd ona mahsusdur. Zira her şeylere kadirolan bi-zatihi Hz. Allah’tır. 109
  • 105. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK BENİ ADEM’E NE MELÂİKEDEN NE DE KADINDAN PEYGAMBER GELMEMİŞTİR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Senden öncede kendilerine vahyet-tiğimiz erkeklerden başkasını gönder-medik eğer bilmiyorsanız erbabı zikirden sorunuz.” (Nahl Sûresi, 43)110 Kadın da muhteremdir. Hürmete ve sevgiye lâyık kılınmıştır. Ve lâkin bazı yönleri teklifatın erkeğe emredilen yerlerine çok nedenden muvafık kılınmamıştır. Vücut yapısı itibarı ile zariftir, erkek gibi örselenmeye gelmez. Teni dahi erkeğe nazaran incedir zariftir. Bâzı hallerde erkek gibi mukâvim ve tahammüllü olamaz. Vazifeler Hazret-i ALLAH tarafından öyle tanzim edilmiştir. Çocuk doğurma vazifesi kadına verilmiş olup erkek bu hususa müsait yaratılmamıştır. Çocuk doğurma imkanları ve organları kadında yaratılmıştır. İhtiyaç ve geçim hususunda her türlü mesuliyet erkeğe verilmiştir. Bazı ahvalde kadın doğurduğu çocuğa süt vermiye de mecbur değildir. Kâide budur; ama istisnâlar vardır, kaideyi bozar; bâzı kadınlar bâzı erkeklerden daha güçlü gibi görülse de bu istisnâî haldir. İstisnâlar kâideyi bozmaz! “CENNET ANANIN AYAĞI ALTINDADIR ” buyurdu Hazret-i Peygamber (s.a.v.). Hazret-i ALLAH, Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da: “Anana babana hizmette kusur etme, rahmetimden nasip alamazsın. Onlar yanında yaşlandığı zaman onlar hakkında “uf” dahi demeyesin ” buyurdu hz. Allah (c.c.)
  • 106. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Kadınlar emr-i ilâhiye sadakat gös-terdiklerinde erkeklerdendaha çabuk yol alırlar. Tertib ve tanzim-i ilâhi buna rağmenerkeğe tahsis edilen vazifeye yaratılışı itibarı ile uygunkılınmamıştır. 111
  • 107. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK EFENDİ KİME DENİR? Efendilik Peygamber Efendilerimizde sıfat olarak tecellî etmiştir. Vârisleri de bu sıfata lâyık görülmüş. “Mevlânâ” lafzı da aynı mânâyı taşır. ALLÂH’ı bir bilip kul olmak için irâdesini kullanan sâlih kişilere de tarih boyu “Efendi” dene gelmiştir vakı-a bu asırda apartman kapıcılarının başka ismi yok! soy adını efendi olarak telaffuz ederler.. Tekrar ediyorum: Efendilik, isim olduğunun ötesinde kişiye112 bahşedilen manevi sıfat ve mana halinin ifadesidir. Bu meziyeti taşıyan işine bakılmadan her kişi efendidir. Hanımefendilerin de bu taltif-i ilâhiye lâyık olanlarını unutmayalım!
  • 108. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK KALBİ GÖZYAŞLARI İLE SULADIĞIN ZAMAN YAPTIĞIN DUÂYI KÂİNÂT BİLİR Evet, kalbi göz yaşları ile suladığın zaman yaptığın duâyı kâinatbilir. “Bu yaşa hak yolunda ALLAHc.c için kıyamayanlara aşkyolunda sefer haram kılınmıştır..” Bâzı göz yaşları vardır ki, gözünü sulandırmaktan başka bir işeyaramaz. ALLAH için akan göz yaşları bir maksada istinâden değil,yalnız rızâ-i Bârî için olmalı! “Göz yaşla dolup, kalp hissettiği zaman benlik gider. İşte, o vakit 113kul ALLAH ile konuşmuş olur. Bu hal mü’minin mîrâcıdır.” Göz yaşının tadı ALLAH’dan gayri için akıttığın yaşın tadınabenzemez. Dilini dokunup tadına bakarsan diğer gözyaşınabenzemediğini, daha tatlı olduğunu görürsün. Çünkü geliş kanalı dahîbaşkadır! Ne acıdır, ne de tuzlu. Hakîkat hilkatında mutasarrıf olarakyalnız onu görmektir! “Hidâyete ulaştırır, dalâlete düşürür, izzete çıkarır, zilleteindirir... İllet devâmı saâdet sâhibi olanlara kendisine ibâdet vetâatı kolaylaştırır.” İnsana bahşedilen cüz’î irâde dediğimiz irâde, küllî irâdeninetkisinde olup, insan yalnız cüz’î irâdesinden sorumlu kılınmıştır. Bubilgi kişiyi ilme’l-yakîn olarak rahmete erdirir. Bu mevzûları aklençözeceğini zanneden, mana yoksunu kişiler Kaderiyye ve Cebriyyemezhebine düşmüşlerdir. Kaderiyye ve Cebriyye Ehl-i sünnet îtikâdıile bağdaşmayıp, Ve-bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi’ye muhalifolduğundan küfürle itham edilirler, Rahmet-i ilâhî dâimâ yukarıdan aşağıya gelir, kalbe hulul eder.Kalpden beyine geçer. Kalpte mânâ olur. Beyin ise onu kevnî
  • 109. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK hakîkatlara dönüştürmeye çalışır. Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz mürâcaatında: “Yâ Rabbi! Sen ne kadar kulluk yaptırmışsan, o kadar kulluk yaptım, sen ne kadar mârifet verdinse, o kadar arif olabildim. Yâ Rabbi!Ne kadar zikrettirdinse, o kadar zikrettim ” der! Hazret-i ALLAH buyurmadı mı: “ Ben kulumu zikretmezsem kulum beni zikredemez. ” İşte rahmet-i ilâhî dâimâ üstten gelir. Peygamber efendilerimiz bu gelişin başlıca sebepleridir. Yolun uğramazsa Muhammed’e geçdi kervan, kaldın dağlar başında. Tertîb-i ilâhîye, tanzîm-i ilâhîye, emr-i ilâhîye uygun olmayan yollar uğramaz Muhammed’e (s.a.v.). İşte bu halde yaşayana ehlî tarik, gayrısı vahşî tariktir. Ehlî tarike süluk edenler kendi imkanları ile gidilemeyeceğini iyi bilirler. Bu yol tertîb-i ilâhîdir, HZ. ALLAH’ın vazifelendirdiği mürşit gereklidir. “Her tabîbe âşikâr etme derûn-ı derdini.114 Her ne derdin vâr ise eyler devâ: ALLAH kerîm. ” Tertib-i ilâhi, varüsü’n-nebi, nedim-i ilâhi, evliya mensub olduğu peygamberinin şeriatını manasını tahrip etmeden yaşantı ve uyarısını günah-ı kebairler dışında asra uyumlu mana vazifelisi verilmiş kişiye mürşit denir! Bu sahih mürşitlere biat etmek peygamberine biat etmekten farklı değildir! “Bî-kılavuz kim varır Allâh’ına Reh-nümâsı olmayınca evliya ” *** “Kamil doğarmış ehl-i hak Doğmadan evvel anası ” *** Mürşid-i kamil kime talim eyledi Her varaktan okuyup tefsir-i kur’ân eyledi. Levh-i dilden okuyup bî-harf-i ümm-i kitab
  • 110. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hak teâla ilm-i hıdrı ona ihsan eyledi Bilmem îzâha muhtaç mı? Hazret-i Allah buyurdu: “Ben kainatı yarattım, ey insan, Sen bunu düzene sokacaksın. ” Sıhhat ve selâmetin için kapanmış maziyi, meçhül istikbalibırak da günü yaşa. Zira hakikat bu andır, hayat bu demdir! Peygamberimiz efendimiz Mekke-i Mükerreme’de sabahnamazından sonra hal-i yekazada bu abd-i acize buyurdular ki: “Ümmetime söyleyin. Geçmiş zamana göre değilyaşayacakları zamana göre hazırlansınlar. ” İnsanlar umûmiyetle aynı hatâya düşmüşler. Tertîb-i ilâhîyi yeterikadar anlayamadıklarından, ileriye dönük yaşamaları elzem ve emriilâhi olduğunu anlayamamışlar! İçtihadın her devirde ortaya çıkardığı yorumlanmış dintablosuna diyanet ve şeriat denir! 115 Bu tablo her zaman çizilecektir. Bu uyarıyı iyi anlamayamecburuz. Aksini yaşadığımız zaman ki yaşadık ve yaşıyoruz bedeliniçok pahalı ödüyoruz. Yetmez mi? Ümmetçe ve milletçe zamana göreuyanmaya mecburuz!
  • 111. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Ey Âdem oğulları! Şeytan ana ve babanızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtıp bir belâya düşürmesin. Çünkü, o ve kabîlesi sizin onları göreme-yeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz, biz şeytanları inanmayanların evliyâsı kıldık. ” (A’râf Sûresi, 27)116 Mensup olduğu şerîatından evliyâ kabul etmeyenlerin bu âyet-i kerîmede beyan edildiği gibi evliyâsı şeytan olur. Bu âyet-i celîyleyi ehli tasavvuf, “ şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır ” diye beyan etmişlerdir. Bunun başka izahı var mı? Varacağı yerin garibi olan kişi rehbersiz yolculuk yapıyorsa rehbersiz gideceği menzile doğru varacağını kim iddia eder ? HZ. ALLAH BANA YETER, DİYE AHKAM KESMEYE KALKIŞMA. HZ. ALLAH’IN PEYGAMBER EFENDİLERİMİZE TEBLİĞ EYLEDİĞİ TERTİB VE TANZİM-İ İLAHİDEN BAHSEDİYORUZ! Beşer mizacı itibarı ile bir şeyler yapmaya çaba sarf ederse de “ ustasız sanat haramdır ” denildi. Hele gayba imanda mürşidin lüzumu tartışılmaz. “DÜNYADA HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR ” DENİLDİ. ÇOK DOĞRU; ÇÜNKÜ MÜRŞİT EŞİTTİR İLİM! İLİM ALLAH’I BİLMEKTİR. Peygamber efendilerimiz en çok ALLAH’ı bilendir. Varisü’n- nebi, nedim-i ilahiler de en çok Hazret-i ALLAH’ı bilenlerdir.
  • 112. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Delide ve mecnunda velayet olmaz. Sahte şeyhler manevigerçeklere uygun değillerdir. Amma hakiykat bilgisinden yoksun safkulları çıkarlarına kullanmışlardır! Abd-i aciz tetkik ettim, ekserisi düşünce ve hayalinden hiççıkaramadığı, çıkarmayı da düşünmediği, mana garibi, şeytanın dayardımı ile heman şeyh oluverir. Hayatı boyu yolunu tıkadıklarının sıkletini çeker. Sıhhatliolmadığını iyi bildiği halde, enaniyet bırakmaz ki, gerçeği anlatsın dasahte olduğunu bildirsin, vebalden kurtulsun! Manevi ücreti olmayan, mesuliyetini, hayat boyu sıkletini taşıdığıgibi yevmü’l-mahşerde de hesabı sorulacak. Yolunu sarpa sardırdığı bî-çare kulların hakları şüphesiz adli ilâhitarafından alınacaktır! Yerini bulamamış, saf dervişin sanki teselli olduğu bir silahıvardır. Hakikat ehli uyarsa da ayni silahı kullanır: O da “ ALLAH ”dedirtiyor. 117 ALLAH’ın sıfatına tertibine uymayan, ters düşen, yersiz veanlamsız, bu anlamsız kelam bilgisizce na-ehlin uydurması, müflistesellisidir!
  • 113. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK SONRA GELEN PEYGAMBER EFENDİMİZİN ŞERİATINA TABİ OLMAK ASRA UYUMLULUK VE EMR-İ İLÂHİYE DE UYGUNDUR, KEMÂLATTIR. Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak Peygamberler gelir de, kim sakınır ve kendisini islah ederse onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”118 (A’râf Sûresi, 35) “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar. İşte o Peygamber onlara iyiliği emreder onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar. O Peygambere inanıp ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûra uyanlar var ya, işte, kurtuluşa erenler onlardır.” (A’râf Sûresi, 157) Bu âyet-i celîlede Hazret-i ALLAH daha sonra gelen Resûl’üne uymayı, tertip ve tanzîm-i ilâhî olduğunu, asra uyumlu kullarının tekâmülüne göre gönderilip, insanlar insanlıkta olgunlaştıkça üzerlerindeki ağırlıklarını atacağını beyanla, sonra gelen Resûl’üne tâbi olmanın daha uygun olduğunu ve yüklerini daha hafifletmekle, daha rahat dînî vecibelerini yerine getireceğini bildiriyor. Hâlik-ı Zü’l- celâl Hazretleri tamamı ile kulun insiyatifine bırakmış.
  • 114. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Evvel gelen şerîattan daha mütekâmilini lutfetmiş. daha evvelkişerîatta kalanlar kâfir ve gavur gayri müslüm değildir. Yeter ki,ALLÂH’ı tanısın şirke düşmesin! 119
  • 115. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK YERYÜZÜNDEKİ VE GÖKYÜZÜNDEKİ ÂYETLERİ DE GÖREBİLMEK OKUMAKTIR! Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler ve onların sana baktıklarını görürsün, oysa onlar görmezler. Sen affı tut, iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir. ” (A’râf Sûresi, 198-199) Kulluk yapacak kadar ALLÂH’ı bilmek ilimdir. Hiç120 bilmemek cehâlettir. Bu hitâb-ı ilâhî mecnuna değil. Çünkü ona teklifat yoktur! Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler. ” (Yûsuf Sûresi, 105.) “Biz arza nice âyetler indirdik, kâmil insan ve akl-ı selim insanlar okur .” Bâzı müfessir efendilerimiz der ki; “ Kur’ân’daki âyetler yeryüzüne indirilen âyetlerin beyyinâtıdır. ” Bizler maalesef, yeryüzündeki âyetleri umursamayız. Eskiden tabiat derdik şimdi ise doğa deyip geçeriz Hazret-i ALLAH’ın yarattığı her şey hikmet olduğu gibi her zerre bakmayı bilen insana beşeri vazifesini anlatır. “MÜ’MİNİN FERASETİNDEN KAÇININ ONLAR ALLAH’IN NURU İLE BAKARLAR. ” “O NURUN ZUHUR MERCİİ NİÇİN OLMAYASIN?
  • 116. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK LÂYIK OLMAYA ÇALIŞ Kİ HAZRET-İ ALLAH’IN FİİLİSIFATLARINDAKİ TECELLİYAT VE ZUHURA-TINA ŞAHİTOLASIN! “ 121
  • 117. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK HİÇBİR BEŞERİ İLAHLAŞTIRMAYASIN Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Onların çoğu ancak ortak koşarak ALLÂH’a îman ederler.” (Yûsuf Sûresi, 106.) HZ. ALLAH’IN BİLDİRİSİ SEMAVİ DİN TEVHİD DİNİDİR. İSLÂMİYET’TİR. KENDİ LİSANI İLE DE “ ALLAH VARDIR ” DİYOR İSE KUL, BEŞER ÖLÇÜSÜ İLE122 MÜSLÜMANDIR! BAŞKA İSİM ALTINDA DİN KABUL EDİLMEYECEĞİNİ HAZRET-İ KUR’ÂN’IN ÇOK YERLERİNDE BEYAN EDER HAZRET-İ ALLAH! HAZRET-İ ALLAH’IN MÜSLÜMAN, MÜTTEKİ, İTTİKA SAHİBİ, MÜ’MİN İSMİNİ VE SIFATINI VERMESİ ALLAHA MAHSUS OLDUĞU GİBİ RIZA-İ BARİ’YE UYUMLU AMEL VE İMAN MEZİYETİNE VE MİZACINA GÖRE ÖLÇÜ ANCAK VE ANCAK ALLAH’A MAHSUSTUR. SİZ BİLEMEZSİNİZ, Buyuruyor HZ. ALLAH (c.c.) İslâmı yaşasmanın görünümü bir olan ALLÂH’a ortak ve eş tanımamak, tevhid kelimesini dilden bırakmayıp mânâsını kabul edip anlamını yaşamaktır. Bu kadar ferah ve kolay olduğu halde herşeyin zor olanında kazancın daha çok olduğunu zanneden,ve içtihatsız şeriatı yaşamakta israr eden zamanımızda umumiyetle çok kişilerde görülen bu hâlin, kendinde varlık görmesinden meydana geldiğini, “ dînî vecibeleri yerine getiriyorum ” varlığı ve gerçekle yeterince gerçek ile alakası olmayan daha acısı beşerin naçiz zannı ile bilgisizce peygamberlerini, papa, papaz, haham, hoca ve şeyhleri ilahlaştıran
  • 118. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKcemaatler az mıdır? İşin garibi bunlar kendilerinin mü’min olduğunuzannederler. “ Yerleri ateştir ” buyuruyor, Hazret-i ALLAH. Tek kelam, dikkatli ol ne hafî, ne de celiğ ne gizli, ne de âşikarALLAH’a şirk koşmayasın.eş ortak tanımayasın onunla şirketkurulmaz çünki eşi benzeri yoktur! 123
  • 119. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İLM-İ VERÂSET EZEL-İ ERVÂHLA İLGİLİDİR. TERTİB-İ TANZİM-İ İLÂHİDİR. BEŞER BU ÖLÇÜYE İHTİYARI İLE KENDİNİ VAZİFELİ GÖRMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Şüphesiz ki, ALLAH insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler.” (Yûnus Sûresi, 44.)124 Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “De ki; ben kendime bile ALLÂH’ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sâhip değilim. Her ümmetin takdir edilmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar, ne de ileri giderler. ” (Yûnus Sûresi, 49) Peygamber efendilerimizin ve evliyâların ilmi diraset yoluyla değil, verâset yoluyladır. Yâni, okuyup yazmakla değil. Bu ilim amel ve mücâhede netîcesinde elde edilmez. Esas olan ezel-i ervahta ALLÂH’ın tertîbi olup, dünyâda beşer bunu sây-i gayreti ile elde etmeye muktedir değildir. “ Nefis Hak’tan kaçar. Onu bir yere tesbit etmeli. ” Bu da verâset yolu olup, aksi Kur’ân’ın rûhuna aykırıdır. Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da çok yerde “ Evliyâ ” buyuruldu. Türkçe’de karşılığı olmadığı için aynen olduğu gibi alınması îcap ederken her yerde, her mânâda kullanılan “ dost ” diye mânâ vermek, evliyânın mânâsını yansıtmadığı için, ehl-i kitap’tan îman edenlerinde ALLÂH’ın rahmetinden uzaklaşıp düşman olmalarına bilmeyerek
  • 120. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKsebep olmuşuz. Kendi aramızda dahi ALLÂH’ın sonsuz rahmetini birnebze idrak edemediğimizden, hakîkatleri gösteremeyip, yakınlarımızıdahi “ akılcı ” diye diye nakilden nasipsiz kılmışız Bu durumda herhâlükarda mânâsız yaşana-mayacağını bilenler gerçeğibulamadıklarından mâneviyatı çıkarlarına kullanan çıkarcılarınkucaklarına itilmişlerdir. Samîmi olanları ALLAH mahrum etmez,amenna. Bu samîmiyeti ileriye götürebilecek bahtiyar ne kadar çıkar.Bu türden vazîfeli olduğunu zannedenler, bâzı görgülerinin esiri,yâhut da başkalarının iteklemesinden dolayı kendilerine zulmedip,gayrının mes’ûliyetini üstlendiklerini bilseler dahi artık kendilerinigeri alamazlar. Enâniyetleri mâni olur. Buna benzer na-ehlin kucağınaiteklenen tarikat kaza-zedelerinin de ALLAH emeklerini zayi etmesin,amin! Tekrar ediyorum; bu vazîfe verâsettir, ezel-i ervahla ilgilidir.İnsan bu tertibi ilahiyeyi beşeri duyguları ile çözmeye muktedirdeğildir. Herşey ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. Bu ilim diraset yoluile değil ancak veraset yolu ile Rabbimin taktiri kadar anlaşılır. 125Anlaşıldığı kadar da zevki alınır. Manevi vazifeleri tertip ve tanzîmedeğil adem, kamil insan dahi muktedir ve yetkili değildir. “Ben de sultanım” diyen dünyâda bî-hadd-ü hesâb. Bende-i dergâh-ı ehlullah olan yüz binde bir.” Dergâhtan evliyâ terbiyesinde yetişmiş ve turuk-i aliyyeden,silsile-yi merâtip ve izn-i icâzete sâhip olan kul, ALLÂH’ınevliyâsıdır. Peygamber Efendimiz’in de vârisidir. Mânevî vazîfe Hazret-i ALLAH’ın yedinde olup hayatta bulunanevliyânın tebliği ile zuhuru görülür, şahsın kendi görgüsü ile değil.ALLÂHın lütfu ile olur. Hazret-i Kurân’a âhir zaman PeygamberiHazret-i Resûlullâh’a ve getirdiği şeriata inancın tam olsun! Her zaman yeryüzünde eksik olmayan, eksik olması kânûn-ıilâhîye aykırı olan evliyânın mevcûdiyetinin inkârının zâhirî ve batinîilimle bağdaşmayacağını iyi bilesin ki, hatâya düşüp, hem bu türlügerçeği yaşayanlara, hem de nefsine zulmetmeyesin! ALLÂH’ın inanan muhip kullarına rahmeti olan, îmansızlara daistiğfar kapısının açık bırakıldığını unutma! Dünyânın geçici olduğunu
  • 121. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK bir daha istesen de eline geçmeyeceğini iyi anlayasın da ona göre dünya hayâtında yaşantını tanzim edesin! Hazret-i ALLAH bu imkanları vermiş. Cüz’î irâdenle gerçekleri idrak edecek kabiliyette yaratıldın, inancında samîmi ol. “Batanları sevmem” diyecek kadar ilmî hakîkatlere aşina ol... “Hazret-i ALLAH bana yeter” demek, sebeplerine tevessül etmektir, gülünç olma! Sebeplere dikkat et. ALLÂH’a eş, ortak gibi görme sebepleri. Vesîle olarak gör. Maddeyi ilahlaştırmadan tevhîdi yaşa. Haddi aşmadan sebebine hürmet göstermen, hizmet etmen de tertib-i ilahidir, edeptir. Bunları birbirine karıştırmayın. Baban ve ananın senin üzerindeki hakları da böyledir. ALLÂH’ın emridir ve sen kul olarak emre uymaya mecbursun. Hizmette kusur etmeyesin! Dünyâ memduhtur, en güzel yaratılmıştır. Dünyâdaki mânevî126 kazanç hiçbir âlemde mevcut değildir. Emr-i ilâhîler insanlar için kazançlı, fâideli, yararlıdır, dindir. Zararlı olanı lâ-dindir! ALLÂHU TEÂLÂ Hazretleri kullarının ihyâ olması için öyle bahâneler halk etmiş ki, maalesef bu rahmetten herkes yeteri kadar nasip alamıyor. Kânûn-u ilâhîyi işine geldiği gibi yorumlayıp tatbik etmesinden ötürü! beşerin zahiri ve batını ilmi irfanı ne kadar çok olsa da kül olarak emr-i ilâhîyi ölçmeye muktedir değildir... Akılcı geçinen, fizikî durumdan başka tecelliyât-ı ilâhîleri kabul edemeyen, Kur’ân-ı Kerîm’deki bâzı âyetlerden mantığına uymayanları, ya mantığına uyduracak, yâhutda görmezlikten gelerek... mana tahribatından çekinmeyen fizikci ne zaman hakiykatlara yönelip gerçekleri anlayacak ALLAH (c.c.) samîmi kullarını mahrum etmiyor. Çok çok şahidim buna. İlme’l-yakîndan öte gitmeyen ilim sâhiplerinin, üzülerek, mahrûmiyetlerini görüyor, gayr-i ihtiyari “ bu kadarını da bilmese idiler daha mı iyi olurdu ki?.. ” demekten kendimi alamıyorum. Geçmiş zaman bunlarla dolu dolu. Boşuna dememişler: “ Yarım doktor insanı candan; yarım âlim insanı dinden eder. ”
  • 122. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ın bir çok yerlerinde zikrullâhınfazîletinden, rahmet-i ilâhîye vesîle olduğundan, erbâb-ı zikrinilminden istifâde edilmesini bildirirken, onların çok mübârek insanlarolduğunu, gerek Kur’ân-ı Kerîm’de, gerekse kütüb-i sittede, ferdî vetoplu zikrin fazîletinden bahsedilirken, bâzılarının cehli ile zikrullahakarşı emrullaha aykırı zikrullaha karşı çıkarak,! ALLAH ve Resûllullah düşmanının bilmeden, küfrüne ortakolmalarına bir anlam verilebilir mi? Bu türden ilim sâhipleri hocalarabilemediği ahkama “bilmiyorum” demeyi öğretmediler mi? İnsanbildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir. “ Gerçek ilim (ilm-i nâfi)kısmet etsin ” diye duâ ediyoruz. Dînî tedrîsat görmüş zikrullâhıkelime olmaktan öte hakikat nasibi alamamış kişilerin bu yoldaakılları ermeden ahkam kesmeleri... O türlü ilim sâhipleri nâmınaüzülmemek elde değil. ALLAH ilimlerini zü’l-cenâheyn eylesin(âmîn). Benî Adem’in halk oluşundan kıyamete kadar zerreden kürreyebenî Adem’in ve mahlukatın canlı ve cansız yaratılmışların müşterek 127ibadet ve taatları zikrullahdır. Hazret-i ALLAH’la yaratıklar arasındabağdır. Yaratanını tanımaktır! İlahi aşkın bonservisidir zikrullah… “BENİ ZİKREDENİN YANINDA CELİSİM OTURURUM”buyurdu Hazret-i ALLAH. İnanarak, kesir zikredersen bu rahmet-iilahiyenin garibi olmazsın.sende rahmet şahidi olursun hiç şüphenolmasın.. Cebrâil (a.s.), Peygamber Efendimiz’e şu müjdeyi getirdi:“Hazret-i ALLAH (c.c.) buyurdu ki: Ümmetine bir şey verdim ki,başka ümmetlere vermedim: ‘Fe’zkürûnî ezkurküm’ (ey kulum,beni zikret ki, ben de seni zikredeyim).” Buna benzer rahmet-iilâhîleri idrak eden insan, Rabbına nasıl teşekkür etmez?! “ALLÂH’ın rızkından yeyin” âyeti, ekmek değil, hikmet vemârifetullahdır. “Ne zaman kulum üzerine zikrim gâlip ola, bana âşıkolur. Ben de ona âşık olurum” buyurdu HZ ALLAH c.c. Zikrullah ferdî yapıldığı gibi bütün ibâdetlerin toplu olarakyapılması rahmeti ilâhiye kesin vesile olduğu teşvik edilir, topluzikrullah da zikir halakası diye.
  • 123. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ALLAH VE RESÜLLERİ TARAFINDAN SADIK KULLARIN TOPLU ZİKİR ETMELERİ HAKKINDA HAZRET-İ KUR’ÂN’DA VE KÜTÜBÜ SİTTELERDE TEŞVİKİNİ SIK SIK GÖRMEK MÜMKÜN VE TEŞVİK VARDIR. Ehli tarafından bir nizam ve intizam üzere yapılır. Ehli bu hususta gerek maddî gerekse mânevî tâlim ettirilir. Nâ-ehlin sapık düzenlerine bakıp da, ileri geri fikir vermeye kalkışma. Hele metafizik olayları, “ ben âlimim, ya îzah ederim yâhut reddederim, hattâ küfür gibi gösterir içinden çıkarım ” deme, büyük hatâ edersin. Evliyânın kerâmetini hatırla. İnkarı küfürdür. Hazret-i ALLAH bildirmedi mi: “Evliyâma ezâ edene harp îlan ederim.” Bâzıları derler ki, “ böyle bir harbe hiç rastlanmadı. “ “Mûsâ aleyhi’s-selâm’a kavmi gelerek: “Bizleri korkuttuğun azap ne zaman gelecek? ” diye alay128 ettiler. Hazret-i ALLAH buyurdu ki: “Yâ Mûsâ, biz onları sonsuz rahmetim olan zâtım için akacak göz yaşından mahrum ettik, yetmiyor mu? ” O mahrûmiyet ve belâ gözünden yaş aksa da nazargâh-ı ilâhî olan kalbi yıkayan göz yaşı değil. Hani uyanık bir kişi hacca gitmişti Sarrafı gördü ki, iki eli de boş değil; hiç fâsıla vermeden para sayıyor. “ Yâ Rabbi, bu kulun ne zaman fırsat bulup da seni zikredecek ” diye, sû-i zan etti! ALLAH (c.c.) o sarrafın halini açtı, ilâhi sadakatini gösterdi. Gördü ki, bir anı dahî ALLAH’dan gâfil değil, utandı. Diğer taraftan: Beytullah’ta bir kişi Beytullâh’ın örtüsüne yapışmış, öyle ilticâ ediyordu ki, gözlerinden kan akıtıyordu. “ İşte aşk-ı ilâhî, ALLAHın sadık kulu böyle olur ” diye, gıpta ile seyrederken, onun da gerçek yönünü gösterdiler. ALLAH için değil, o göz yaşları, o ilticâ.. Hepsi dünyâ için, ALLAH için zerre yok.bu kıssayı hayat terazisi olarak kullanmayı bil! Râbia Adeviyye Hâtun eline balta almış gidiyor! Sormuşlar; “ Yâ Râbia, balta ile nereye gidiyorsun? ” Futur etmeden:
  • 124. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “Cenneti, cehennemi yıkmaya gidiyorum. Cennet aşkı,cehennem korkusunun insanlar o kadar te’sirinde kaldılar ki, “ALLAH ” diyen, düşünen pek azaldı. ALLÂH’ın zikrine mâni olanbu şeyleri kaldırmaya gidiyorum ” diye esprisiyle uyarmıştı, na ehliehl-i aşkta mana zevkinin zevkine daldı! Zahiri ilim erbabı da sermayesini yitirdi. Zaman zaman ufuktaiflasın yıpıltıları bu toplumları rahatsız etmeye başladı. Şu iyi bilinsinki 21’inci asrı idrak edip emr-i ilâhiye uyumlu yaşantı zevki dünyanınücra yerlerinde dahi sırat-ı müstakim özlemi uyumlu yaşamamanınmahrumiyetinin yaşantısının sıkleti görülüyor, el-hamdü lillah! Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Onlar başka değil, sırf “ Rabbımız ALLAH ” dedikleri için,haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer, ALLAH birkısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi mutlak sûretteiçlerinde ALLÂH’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler,havrâlar ve mescitler yıkılır, giderdi. ALLAH kendisine yardımedenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz ALLAH 129güçlüdür, gâliptir. ” (Hac Sûresi, 40) Hazret-i ALLAH zâtını zikreden kullarını, zikredilen yerleri, dahihiç bir ayrılık gözetmeden meth-ü senâ buyuruyor! Zikrin efdali “ LÂ İLÂHE İLLALLAH ” tır. Bu kelime-i tevhîdisöyleyen kişi müslümandır. Kalben tasdik ederse bu da îmandır. “ALLAH’tan başka ilah yoktur; illâ, ALLAH vardır ” diye ementününihtiva ettiği manayı yaşamak için ihtiyarını kullanıyor ise emr-i ilahiolan kulun iman bonservisi HZ.ALLAHın muhip kullarına ihsaneylediği savmu, salat, haccu, zekat kelime’i şahadetin şahitliğinianlamış ve yaşamaya azmediyor demektir ve ehl-i imandır,mü’mindir, ittika sahibi müttakidir, dervişlik sıfatının zuhur eylediğiyer yüzünde halifemi yaratacağım hitabının bariz görünüm tablosudurHazret-i ALLAH bu bahtiyarlardan dünyayı hiç mahrum bırakmadıkıyamete kadarda bırakmayacak vadi ilâhi bu yönlü el-hamdü lillâh!. “Son sözü kelime-i tevhit olan cennetliktir ” diye bildirdiHazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz. Hüküm ALLÂH’ındır.
  • 125. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK130
  • 126. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK YERYÜZÜNDEKİ VE İNSANIN KENDİ NEFSİNDEKİ İŞÂRETLER Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Kesin olarak inananlar için yer yüzünde işaretler vardır. Kendinefislerinde de ibretler vardır. Görmüyorlar mı?. ” (Zâriyât Sûresi, 20-21) Âdem aleyhi’s-selam aklın kemalâtından aşk derecesine 131erişince bütün varlıklarda ALLÂH’ın güzelliğini görmeye başlar.Her varlıkta ALLÂH’ın tecellîsini ve adını görür. Âdem her şeyinhakîkatını biliyordu ki, ona: “ Alleme’l-esmâ” denildi. Bâzıları aşkı iki türlü ifâde ederler; ilâhî ve mecâzî diye. Aşk birtanedir ve ilâhidir! Mecâzî aşk olmaz. Bu istektir, arzudur, nefsin ihtiyâcıdır.Mecaz olan arzu, istek ve ihtiyaçlar, vuslatla ağırlığını kaybeder. İlâhîaşk yakınlık ve vuslatla daha artar. Mecâzî olanı aşk diyekarıştırmamak lâzım. Aşk efendiliktir, mecnunluk değil. Mecnundavelâyet olmaz. Vahşî tariklerde görülen bu türlü haller kişiyi manadanuzak kıldığı gibi,zayıf iman sahiplerine kötü örnek oluyorlar. Bir nevimana yolunun yol kesicisi oluyor! Sıhhat ve selâmetin için kapanmış mâziyi, meçhul istikbâlibırak da günü yaşa. Zîrâ hakîkat bu andır. Hayat bu demdir.Malın, servetin efdali ALLÂH’ı zikreyleyen lisan, ALLÂH’aşükreyleyen bir kalp, ALLÂH’ın emrine yardım eden mü’min birkadına mâlik olmaktır!
  • 127. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Düşmanı evinin içinde olan kimse istediği kadar dış tedbirleri yerine getirsin, düşmanının taarruzuna karşı kapı ve pencereleri sağlamlasın, bundan ne çıkar! Vücûdunun içinde nefis gibi her ihtirasa mağlup bir düşman varken, kişi dışarıdan daha hangi haydutları bekliyor?! Nefis, ALLÂH’a inananların derecelerinin yücel-mesine vesîle, îmansızların küfrünün artmasına sebeptir. Vereceğin cevâbı da suâli de Hazret-i ALLAH sende mevcut kılmış ve mevcûdiyetini sebeplerle bildirmiş. Cüz’î irâdeni ne yönlü kullanır isen var olan îmânını gösterirsin! Buna rağmen hatasız kul olmaz rahmet deryâsı olan afv u mağfiret seni bekliyor.,, Aczini itiraf et. Mağfiret deryâsından ümidini kesme. Rahmet kapısına yönelmek îmanının mahsülüdür. Îmansızda bu hâli arama, bulamazsın! Hayat boyu edindiğim bu yönlü tecrübem manevi vazifem nedeni132 ile. Daha geniş açmak fırsatını bulurum. İnşa-ALLAH! Öyle ki, insan melek de olsa ilâhî yardıma uğramayınca defteri siyah çıkar. Hakk’ın yardımına, Hakk’ın has kulları olan kâmil insanların şefaatına meleklerin bile ihtiyâcı vardır.
  • 128. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ RAHMET-İ İLÂHİYENİN İNANAN BENİ ADEM’E TEBLİĞ MÜESSESELERİ OLDUĞU GİBİ YAŞANTILARI İLE DE EMR-İ İLÂHİNİN NASIL YAŞANACAĞININ GÖSTERGESİDİRLER Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “ O kitap onda asla şüphe yoktur o müttekiler (sakınanlar,arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. ” (Bakara Suresi, 2) 133 “O müttakîler ki, gayba inanırlar. Namaz kılarlar. Kendilerineverdiğimiz mallardan muhtaçlara tasattuk ederler. Yine onlar sanaindirilenlere, senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve âhiretgününe îman ederler. Onlar Rablerinden bir hidâyet üzeredirler vekurtuluşa ermişler ancak onlardır ” (Bakara Sûresi, 3-4-5) Cümle peygamber efendilerimiz ALLÂH’ın elçileridir. Evvelgelenleri tasdik edici, sonra gelecekleri müjdeleyici olarakgönderilen.. “Lev-lâke lev-lâk, le-mâ-halaktü’l-eflâk ” hitâbının zuhur hazîneleri.. “Sen olmasaydın eflâkı yaratmazdım ” hitâbı peygamber efendilerimizin cümlesini kapsayan rahmet-iilâhiyenin zuhur mercileri olup güç, kuvvet, rahmet, ceza, mağfiret
  • 129. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hazret-i ALLAH’ın yed’i kudretinde olup icraatı ilahiyenin zahire yansımasının bariz vesileleridirler. Rabbim cümlesinin şefaatlerine nâil eylesin, âmîn. İşte yer yüzünde insanlar bu türlü ilme ve irfâna yöneldiği zaman, ALLÂH’a inanan saliklerin tertibi ilahi ölçüsü ile Hazret-i Kur’an’a ve cemiğ emri ilâhiye bakıldığında ALLAHın varlığına inanan cemiğ kulların kardeş olduklarını anlayacaklar, îman etmeyenlere de duâ edip, onları incitmeden uyarmaya çalışacaklar. Zaman buna gidiyor. Bedevîlikten kurtulup medenî olmaya çalışalım. Bunlar tertîb-i ilâhîdir. Rahmet-i ilâhîden nasip almak için yoldur, basamaktır. İfade etmekte belki zorlanıyorum; ama, lütfen mânâyı anla. İnsanları geriye götüren, zarara mucip bir semâvî tebliğ düşünebiliyor musun? İnsanlara faydalı olan dindir; din yoksa lâ-dindir! Hazret-i Kur’ân’da tek din bildirilir o da İslâmiyettir.134 Peygamber Efendilerimiz ayrı ayrı din getirmediler cümlesinin Dini İslamdır. Cümle peygamberlere tabiy olanlarda müslümandır. Enaniyyetten nefsini uzak tutarak Kur’ân-ı Kerime bakabilirsen sarahaten görürsün!
  • 130. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK BU GERÇEKLER YAŞAYAN CEMİ KULLARADUYURULSA TOPLUMLAR ARASI HUSUMETKALKAR, ZULÜM KALKAR, BÜTÜN İNSANLARKARDEŞ OLDUKLARININ ZEVKİNE ERER. SEN BEN DAVASI İFLÂS EDER. O ZAMAN YERYÜZÜ CENNET MİSALİ OLMAZ MI! HAZRET-İ ALLAH BİLDİRİYOR: “İSTESE İDİM SİZİ BİR KABİLE OLARAK YARATIRDIM.BİRBİRİNİZİ TANIYASINIZ DİYE AYRI AYRI KABİLEYAPTIM. ” 135 MUHTEREM HOCAM BÖYLE DEĞİL Mİ?. Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Gerçekleri yüklenip, taşımakta sabır ve namaz ile ALLAH’tanyardım isteyin. Şüphesiz o kalbi ALLÂH’a saygı ile ürperenlerdışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. ” (Bakara Sûresi, 45) Tavsiye ediyor Hazret-i ALLAH. Sabır îmânın ürünüdür. Sabırsızinsan ibâdet de, tâat da yapamaz! Nefsin zararlı isteklerine karşı yegâne silah sabırdır... Sabırdazafer vardır. Sabırla, koruk helva olur. Kalbi ALLÂH’a saygı ileürperenler, emr-i ilâhîye uygun hareket edenler, sabırlı kişilerdir.Bu türlü kullarının duâları umumiyetle müstecaptır, ret edilmez! Sabırsız nefis ALLAH’tan kaçar, siz onu bir yere bağlayınız. İşte,bu türlü bağlanmak da ayrıca rahmettir, gerçek özgürlük budur!
  • 131. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Bu ölçü akla olduğu gibi esas mânâya göredir! “Hakk’ın rızkından yeyin ” âyetini ekmek anladık. Gördük ki hikmet ve mârifetmiş.136
  • 132. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK EHL-İ KİTÂB’I RAHMET-İ İLAHİYEDEN DIŞLAMAK EMR-İ İLÂHİYE TERS DÜŞTÜĞÜNDEN MANA-YI KUR’ÂN’A VE CÜMLE KİTABLARA DA SUHUFLARA DAAYKIRI OLDUĞUNU HAZRET-İ ALLAH SARİH BİLDİRİYOR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ PEYGAMBERLERHAKKINDAKİ KANUN BUDUR. BİZİM KANUNUMUZDA HİÇ 137DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN. ” (İsra Suresi, 77) Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Îman edip yararlı iş yapanlara gelince onlarda cennetliktirler.Onlar orada devamlı kalacaklardır. ” (Bakara Sûresi, 82.) “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” diyen meal vetefsirler Kur’ân’ın rûhuna ve rahmet-i ilâhîyeye tamamı ile aykırıdır.Uygulaması da imkansız olup bu yanlış tefsir semâvî dinler arasındadüşmanlıktan başka bir şey getirmemiştir. Hazret-i ALLÂH’ın Kur’ân’ın çok yerlerinde verâset-i enbiyâolan “Evliyâ”yı, Türk lisânında her mevzûda kullanılan “dost” ifâdesi,gayr-i meşru hâdiselerde dahi “dost” diye ifâde olunurken... Arapça’da“dost” diye bir kelam yok.
  • 133. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Herhangi bir ecnebî kelimeyi “aynı mânâyı yansıtmıyor” diye lisânımızda olmadığı için onların telaffuz ettikleri gibi almak mecburiyetindeyiz de, “evliyâ” için aynı uygulamayı niçin yapmıyoruz? Mâide Sûresi 51. âyetinde mâlumun “evliyâ”ya “dost” demekle o kadar mânâ değişiyor ki, Benî İsrâil (Yahudiler) ve Benî Nasârâ (Hıristiyanlar)’ı tamamı ile dışlamak ALLÂH’ın kânunlarına uymadığı gibi Hazret-i Kur’ân’da ehl-i kitâbın îmanlılarını taltif eden âyetleri görmezlikten gelemeyiz emr-i ilahinin dışına çıkmayalım. Başka inanç sâhiplerini hakir görerek yaşamanın mümkün olmadığını târih boyu gördük veya göremedik. Gerçeği göremeyip, nefsânî hislerinin esaretinden kurtulamayan, başkalarını hakir görerek yükseleceğini, bir yere varacağını zannedenler bu zannın doğurduğu perişanlığı görmemezlikten gelemeyiz Bu türlü düşünce ve tutumlarımızı hemen değiştirelim lütfen. bugün Buna daha mecburuz. Zararın neresinden dönülürse kardır denir!138 Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki; “ Hikmet mü’minin kayıp malıdır, nerede bulur ise alsın. ” Bundan sonra daha bâriz göreceğiz, hiç şüphemiz olmasın. Dünyâ daralıyor, uzaklık yerini yakınlığa terk ediyor. İnsanlar birbirlerine daha yakın yaşamaya mecbur olduklarını hissediyorlar. Sosyetenin îcâdı imiş gibi “ hoşgörülü ve sevecen olalım ” lafzı, İslâm’ın anayasasıdır. Tekrar ediyorum: Semâvî dinde ALLÂH’ın (c.c.) ihsan eylediği makbul sıfattır bu, tertîb-i ilâhî böyledir. İntibak etmeye gayret et. Her şeyi halk eden, Hâlik-ı Zü’l-celâl böyle tertib eyledi. Bugüzel hallerden kendini uzaklaştırmayasın! Şerîat-ı Muhammedî’nin daha mütekâmil, zamâna göre yaşamaya daha müsâit olduğunu bilesin. Hazret-i ALLAH bu türlü çalışanların işlerini rast getirsin! Ümmetçe, milletçe cemi kullarına bu gerçeği anlamayı ve yaşamayı nasip eylesin. Amin, ve selâmün ale’l-murselîn.. Gümrük birliğine girdik. Avrupa Birliği’ne girmek için çabalar sarf ediyoruz. Girmemiz lâzım, gireceğiz, inşa-ALLAH! Hayat tecrübemle görüyorum. Sene 2004 abd-i âciz 85 yaşımdayım. Düşüncelerim ve lüzumlu çalışmalarımda güzelliğin
  • 134. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKözlemini çekerek hep ileriye baktım. Helâl kazanç zevkim, gayem idi,hep elimin emeğini yedim. Çocuklarıma da hep helal yedirmeyeçalıştım. Çok fırsatlar geçti, ihtiyâcım olduğu halde tenezzül etmedim.Üzgün değilim, geçen hayatımın bu gün dahi zevkini yaşıyorum! Esnafım ve aynı zamanda Ankara Marangozlar Derneği’ninkurucularından olup 7 no.lu üyesiyim. Bir günümü bir günüme eşitetmemeye çalıştım. 2. Cihan Harbinde 44 ay askerlik yaptım. Muhabere çavuşu olarakbaşarılı oldum. Çavuş kursunu birincilikle bitirdim, o sene yenidüzenlenen tabur muhabere kıta komutanlığına, sonra da alaymuhabere takımına vekaleten vazîfelendirildim! Takımda benden yaşlı ve kıdemli çavuşlar da vardı. Buna rağmen172. alay komutanı Fehmi Akın makamı cennet olsun, muhaberetakımına beni komutan vekili olarak resmen atamıştı. Birinci taburmuhabere kıta komutanı iken verdiğim teftişe hayranlığını bildirdi.Muhabere kıtası eratını da ödüllendirmişti. 1941 Askerliğe duhulettim. 1945 İkinci Cihan Harbi bitti, terhis oldum. 139 Dînimi, vatanımı, milletimi çok, ama çok severim. Herkes severde, bu sevgi bende ifrat gibi görülse de zevk alarak yaşıyorum, el-hamdü lillah. KADİRİ VE RUFAİ İZN-İ İCAZETİ İLE İHSAN EDİLMİŞ, BUABD-I ACİZE İKİ TARİKTEN KOL GALİBİLİK VERİLDİ. İZAHAÇALIŞACAĞIM, İNŞA-ALLAH. GALİBİLİĞİN MANA GÖRÜNÜMÜNÜ VEZİN VEKAFİYELERİ İLE SENELERDİR KADİRİ VE RUFAİ’NİNBİRLEŞİMİNDEN İHSAN EDİLEN GALİBİLİĞİ, EMR-İ İLÂHİYEUYUMLU, MUHİP, DERVİŞ, DİNİ TEDRİSAT ALMIŞ,EDEBİYAT ÖĞRETMENİ ISPARTALI FAZLI AL HOCA EFENDİGALİBİLİKTE YAŞANTI VE GÖRGÜSÜNÜ NASILANLATIYOR:
  • 135. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK GALİBİ YOLU Galibi yolunu bilmek istersen Hakkın fermanıdır galibi yolu Yol içinde yolu bulmak istersen Asrın dermanıdır galibi yolu Doğrudan kur’ân’dan alır ilhamı Asrın idrakiyle söyler islâm’ı Çağını tefsirdir onun kelâmı140 Asrın irfanıdır galibi yolu Medeniyet onda tekamül bulur Hikmet kayıp malı bulursa alır Dinde güzelliğe hep hayran kalır Hikmet mizanıdır galibi yolu Demokrasi ile cumhûriyetle Dini kaynaştırır yaşar milletle Hizmet erbabını sever hürmetle Ecdat hayranıdır galibi yolu Dini anlatışda içtihat eder Şeklide önemser hep öze gider Zamanı yaşarda gün etmez heder Günün lokmânıdır galibi yolu
  • 136. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Kin ve nefret bilmez sevgiyi yaşar Fakir fukaraya hizmete koşar Nefsi islâh için zikirle coşar Hizmet yaranıdır galibi yolu Kesretle vahdetle çağını yaşar İnzivaya değil islâha koşar Din adına terör yapana şaşar Yobazlıkla bağdaşmaz galibi yolu Mana birdir amma kavimler ayrı Bir şekilde mana yaşanmaz gayri Asra uyumsuzun olmuyor hayrı Mana seyranıdır galibi yolu 141 Ey fazlı yetişir noktala sözü Galibi yolunda buldun sen özü Göster çağa yolunu açılsın gözü Canlar cananıdır galibi yolu Kulaktan dolma cehennem ağırlıklı tedrisat asrın normalyaşantısı ile ilğisi ve hakiykatle bağdaşmayan ruhla ceset arasındaakıldan öteye nakle yol bulamayan mütereddit, ruhen yeterikadar tatmin olamayan, taklidi güya korumaya alınmış iman.Taklidi amma, ibadet ve taatın görünümü düzgün, ezel-i ervahda“ beli ” diyen ruhların dahi çelişkiye düştüğü, sanki zorakiitekleniş, mecrasından saptırılmış, ilme’l-yakîn yaşantının asrıngörünümü, düştüğümüz enaniyet bataklığındançıkamadığımızdan, çıkmak için sa’y-i gayretin de görülmedi-ğinden hz. Allah’ın yarattığı cümle kullarını hakir görmenincezası olsa gerek, ademlikten terakki ederek, insan olmaya yeterliolamıyoruz!
  • 137. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Durum böyle iken ayne’l-yakîn yaşantısı kelime oyunu aldatmacadan gerçeklere yol bulamıyor ki, kurtulup zuhuratların gerçek yüzünü görmenin hasreti çekiliyor! Hakka’l-yakîn telaffuz zevkinden dahi mahrumuz! Hakikati yaşamaya azmeden, azminde samimi ehl-i tasavvuf; sırat-ı müstakimin hasretini çeken zahiri ilim erbabı; halaka-yı zikri bilgisizce ama ilgisi ile kaçırmayan, hulâsa fiziki halden öteye yol bulamayan mürşidinden habersiz mana garibi; ruhsuz ceset misali yürüyebilen canlı cenaze görünümlü, akıldan öteye yolu olmayan, maddeden öteyi göstere-meyen felsefecinin ürettiği kaza-zedeler; bu kadarmış gibi zannı ile inancını asra ve medeniyyete aykırı, güzelliklere aykırı yaşantısı sanki allah’ın emri imiş gibi devam ettirmeye özen gösteren toplu-luklar az değil. Allah gerçeği yaşamak cümlesine ihsan eylesin, amin! Bu sıkıntılı yaşantımı yaşıyorum zannettiğim ve yukarıda142 izaha çalıştığım manevi halim, mizacıma uygun mürşidimi bulana kadar aynen devam etti. Bulabildin mi? Ben bulamadım; samimi tazarru ve açık niyazlarımla eşref-i saatlerde yaratanımdan istedim. Zuhur eden olayın her yönü metafizik… diğer kitaplarda tafsilatlı yazmaya çalıştım. Hz. Allah (c.c.) müracatımı reddetmedi, gönderdi mürşidimi, el-hamdü lillah.. Mizacıma uygun mürşidimi rica ettiğim saatte bu fakire yetişdirdi! On beş sene evvel peygamberim efendim diye tanıtılan manamda iltifatına nail olduğum mürşidimi gönderdi! Karanlık dünyam aydınlandı. Mizacım-daki anormallikler bir anda bariz değişti. Deli danalar gibi bakışlarım kuzu kuzu oluverdi! Sakın izahımı yanlış anlamayasın! Bu bir tertib-i ilâhi! Memleketim ve yakınımdaki şeyh efendiler alim, tasavvufi bilgilerle dolu dolu idiler. Tazarru ve niyazımla gönderilen
  • 138. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKmürşidim ise onların bilgisi karşısında ümmi denebilirdi! Ammabenim hastalıklarımın devası yedine verilmiş lokman hekimimdi.Gelecek için verilen manevi vazifeme uygun uyumlu mürşidimigönderdi. Bu kadar izahımla yetin. Manayı ölçmeye kalkma.Dikkat et! Gayretullaha dokunmayasın! Teferruatını hususisohbet-lerimde, anlayabilene anlatmaya çalışırım inşa-allah! Yakınımda, memleketimde allahın rahmetinin bariz tecelli vezuhur eylediği mürşitler vardı. Hepsinin de yaşantı ve halkarasında övgülerin ve anlatılan menkibelerinin hayranı idim Abdi aciz şeyh olduktan sonra teberrük olarak ayrıca kadirive rufai silsile-i meratib yazılı ve mühürlü icazette verildi. Sene 1968 istanbul’da erenköy’de damadı hacı ömerkirazoğlu’nun evinde nakşibendi meşayihi hacı sami efendi’ninkalabalık cemaatinin huzurunda, fakirin irşat vazifemi duaları iletasdik ederek ıhvanımın çok olması, dergahımın kıyamete kadardevam etmesini cenab-ı hakk’a tazarru niyaz etti. Hazır olancemaat duaya iştirak edip amin dediler. 143 Ankara’dan hazreti ziyarete hayli gelmişlerdi. İçlerindetanıdıklarım hayli vardı. Hacı necati efendiler, istanbul’dan damusa topbaş efendiler taraf-ı etrafı bu fakiri acayipkarşılamışlardı. Buna rağmen hepsi de bu fakire hazretin yaptığıduaya içtenlikle amin dediler. Hz. Allah cümle gerçek mürşitlerden razı olsun. Makamlarıcennet olsun, amin. Çorum’un medar-ı iftiharı hacı bekir baba, “ gara şeyh ”ismiyle maruf, mısır tanta ve nişabihten verilmiş altı tarikdenicazetli, çocukken dahi menkıbelerini dinleye dinleye hayranolduğum hacı bekir baba ve halifesi anamın ve babamın da şeyhiHacı Ali Haydar Ahıskavi efendinin halifesi, yedi tarikden icazetlikayın-pederim Hacı Mustafa Anaç efendi, babamın şahitliğiağbeysi amcam mevlevi ve nakşi şeyhi hacı bekir kuşcuoğlu ayrıcamusikişinastı. Sultan Abdulhamid Han cennet-mekâna kanunçalgısını dinletmiş ve takdirini kazanmış. “Tanıdığın bu kadar Hz. Allah’ın ihsanı zatlar var iken nedenhz. Allah’tan mürşidimi gönder diye feryat ettin?! ”
  • 139. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Tertib-i tanzim-i ilâhi ancak ve ancak hz. Allah’a mahsustur. “beşerin ne tiynette olduğunu ancak ben bilirim ” buyruğunu iyi anla. O bakımdan mürşidini kimseye değil hz. Allah’a sorarsın istihare ile. Çünkü senin mizacını tıynetini bilen allahu zülcelâl’dır müracaatın ismine istihare denilir. Tasavvufta gerçek terazi yazdığım tasavvuf ve zikrullah kitabında geniş bahsetmiştim. Okumanız tavsiyemdir. Lâf aramızda kalsın, ben acizin yaptığım müracatı kimseye tavsiye etmem. Hususi ve samimi olan müracaatların zuhurunda kulun ihtiyariyla sadakatinde görülen aczin zuhuru hatalar mazur görülmüyor! Peygamber efendimizin (s.a..v.) “ siz bilemediklerinizi Hazret-i Allah’a sorunuz” tavsiyesini unutmayın! Yarım asırdır, normal tecelliyâtla, sıhhatli yollardan hazret-i allah tara-fından nâçiz şahsıma lütfedilen irşat ve biat için ind-i ilâhiden normal yollarla 1949 senesinde rabbıma yakarışım ve144 samimi ricam ind-i ilâhide reddedilmeyip metafizik tecelliyat ve zuhuratla şeyhim hacı mustafa yardımedici efendiye biat ettim. Mustafa Yardımedici efendi ise, kahra-manmaraş’ın birinci cihan harbinde kurtuluşunun manevi fatihi ali sezai kurtaran efendinin halifesi idi.. Sevgi ve teveccühlerini kazandığım şeyh efendilerin cümlesinin bu fakire ihsan edilen ezel-i ervahda tanzim-i ilâhi rahmet-i ilâhiyenin dünyadaki zuhuru… 1956 senesi kadiri ve rufai’den izn-i icazet verildi. Yarım asra yakın ihsan edilen vazifenin mesuliyetini taşıyorum! 1969 senesinde kayınpederim hacı mustafa anaç efendi benim de bizzat şahidi olduğum kadiri ve rufai’den makamın emrine istinaden izn-i icazet ve burhan da icazetle verildi. Teberrüken ben zaten kadiri ve rufai’den irşada vazifeli mürşid idim. Çünki şeyhim 1968 senesinde dünyasını değiştirmişti, makamı cennet olsun, amin. Kayınpederim başka kimseye icazet vermedi değil veremedi, dergahı sahipsiz kaldı!
  • 140. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Gerçek mürşitler kesinlikle emr-i ilâhinin dışına çıkamazlar!Tertip ve tanzim-i ilâhiden habersiz yahut manevi tertibiumursamayanlar, mürşitsiz der-gahı götürmeye çalışıyorlar. Nediyeyim, hz allah gerçeğin aslını bilendir! 1993 senesinde mana meclisinde kadiri ve rufai tarikatınınbirleşim vazifesi kol galibilik verildi. Çok çok arkadaşlarımınşahit olduğu bu manevi olayın şahit-likleri mana dosyalarındayüzlerce görülebilir. Ayrıca şahitler huzurunda bilgisayarpirıntırda basılan ilâhi mühür! Yazdığım kitapların kapaklarınınüzerinde görüntüsünü vermeye çalıştığım rabbımın ihsan eylediğitasavvufi madalya! Bir metafizik olay daha: kol verildiğinin müjde edildiğigünlerde istanbul’da büyük hattat mahmut uncu efendiye manenmakam tarafından emir veriliyor. Makam tarafından ihsan edilenizn-i icazetlerimi levha yapmasını emre-diyorlar! Ve hattatmahmut uncu efendi maneviyatın emrine göre iki levha yapıyor..Levhaları fakire ulaştırmadan vefat ediyor! Üstadın yetiştirdiği 145elemanlar üç sene sonra bize emanetleri ulaştırdılar. Meraklılarher zaman levhaları görebilirler! Bu kitapda da göstermeyeçalışacağım. Mahmut uncu efendinin makamı cennet olsun! Yemin ediyorum, hattat merhum mahmut uncu efendizahiren beni tanımaz, ben de o zatı zahirde tanımam! Hz. Allahçok çok razı olsun icra eylediği manevi hizmetten. Bu zamanda bu ve buna benzer metafizik olaylara itibar yokdenecek kadar azaldı! Şuna inanıyorum ki rabbımız rahme-tinin önünü kullarınaolan merhameti, affu mağfireti dünya yaratılışının rahmet-iilâhiyeye uyumlu yaratılmasının nedeni ile ihsan ediyor. El-hamdü lillah! Şu zamanda manaya karşı evvel zamana nazaran dünyadadaha çok eğilim ve arayış var. Hurafe tamamiyle kaybol-mazamma beni adem bilinçlendikce hurafenin azaldığını bu asırdagörmek için mercek gereksiz! Yanlış anlamayasın. ALLÂH’ın yarattığı âciz bir kulum. Verdiğicüz’î irâdenin dışında hiç bir güce sâhip değilim!
  • 141. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Ancak, Rabbımın bu abd-i âcize bahşettiği vazîfeyi yine Rabbımın lütuf ve ihsânı ile her hâlükarda götürmeye çalışıyorum! Nedense Bu yoldada çok sapık ve mecnun kişiler var. MEHDİ- RESULLÜK, PEYGAMBERLİK, HATTA ALLAHLIK iddiâ edenlere uyduruk dergahlarda menfaatı dünyadan ileriye yolu olmayan yol sapıklarının adedi sayılamıyacak kadar çoktur! Şeytana yakasını kaptırmış, bu hakikat sapıklarına zamânımızda sık sık rastlamak mümkün. İyi dinle! Bu abd-i âcizi terazinin aynı kefesine koymayasın. Ne yapım, ne karakterim, ne de îmânım bu türlü sahte yaşantıya müsâit yaratılmadığımı her an görüyorum rabbıma sonsuz şükürler olsun! İslam’ın dışında tasavvufu düşünemezsin. Tasavvuf ehli her hâlukarda örnek insan olması lâzımken bâzı ehl-i tasavvuf, ehl-i tarik geçinen, mânevî vazîfesi normal yollardan olmayan kişiler var. Hayâlî ihracat benzeri nefsânî ve şeytânî yollar... Ki bunu ölçmek için fazla bilgi ve ilme ihtiyaç yoktur. Hazret-i ALLAH o kadar açık seçik ihsan146 etmiş ki, bu abd-i âciz “ gördüm, yaşadım, öğrendim. ” Derim ki: Semâvî tek din vardır. İsmi “ İslâmiyet ” tir. İslamiyet ise mecnunluk değil, efendiliktir! Günah-ı kebaire dışında asrı idrak eden zamanı ihsan edilen şeriatını içtihatlı yaşamaya özen gösteren insan HZ. ALLAH’IN KABUL ETTİĞİ MÜSLÜMAN korkulan insan değil, yaşantısına gıpta edilen insan. Başkalarına örnek izinde gidilecek insandır! Zira yol olarak ne yönlü bakar isen sırat-ı müstakim üzeredirler! “Habibim sen onları yüzlerinden tanırsın…” Onlar mü’minlerdir, müttakilerdir, tevhit ehlidir, ehl-i zikirdir, ehl-i şükürdür, ehlî tariktir, hal ehlidirler, kaal ehli değil; laf ehli değillerdir. Cemi güzel halleri uhdesinde toplamış örnek yol ehl-i tariktirler! HZ. ALLAH’ın o seçkin kulları yalnız ilm-i kelamla yetinmezler! Maddenin felsefesine lüzumu kadar aşina olmaya özen gösterirler. ZİRA ALEMDE ZUHURU GÖRÜLEN CÜMLE EŞYA ALLAH’IN FİLİ SIFATLARIDIR! BİZATİHİ DEĞİL İZAFİDİR MECAZİDİR. GÜNEŞ IŞINLARI GÜNEŞİN AYNI OLMADIĞI GİBİ!
  • 142. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK MADDENİN FELSEFESİNE TASAVVUF DEMEZ-LER!MUTASAVVİFİNİN İLMİ DAD-I HAK AĞIRLIKLI OLUP İLM-İLEDÜNNİDİR DE. BU İLMİN SAHİBİ DE MÜŞTERİSİ DE HZ.ALLAHTIR Onlar gerçeği bilerek yaşarlar. Manaları ve sıfatları da “ derviştir.” Onlar için “Hazret-i ALLAH’ın gelinleridir” denildi. Çünküahd-i misak bütün çıplaklığı ile o bahti-yarların maddesinde vemanasında görülür! Mana ilminden habersiz, madde ilmi ile yetinen, kulluk vecibesinibundan ibaretmiş zannedenler, nakli de akla dönüştürenler, rahmet-iilâhînin az da olsa zevkine eremedikleri gibi, kendilerine tabi olanlarıedindiği bilgiye ve gördüğü tedrîsâta göre daima gazab-ı ilahidenbaşka bir yere götüremez onların bilgi ve ilimleri gazab-ı ilâhidenbaşka yeri görmeye müsait oluşmamıştır! Çünkü onlardaki zuhur eden gazabı ilahi “ cehennem” dir. Otürlü kişiler kişilikleri itibarı ile gazab-ı ilahiden zevk alırlar rahmet-i 147ilahiye affu mağfiret deryasından uzak durdukları için akılcı din ihdasetmişlerdir mana ilmi mantıklarına uymadığı için onların manevizannettikleri nefsani zevklerini tatmin edemez! Şerîat ile tarîkatı, mârifet ile hakîkatı küll olarak düşünmekmecburiyetindeyiz. ALLAH yaşamak nasip etsin. şerîat ve tarîkatderken gayr-i ihtiyârî çekiniyoruz. Suç işlemiş gibi gösterdik. Gerçekbu değildi, amma hali kaale dönüştürdük. Tasavvufu ve hakiykatıfelsefe yaptık. Bilmeden, rahmet-i ilâhîyeden kaçırdık insanları. Her şeyi Kur’ân terazisinde tartmayı bil; her kişide var olan bucevheri kullanmayı biliyor isen, bu terazide tart teraziyi bulamadınsaehline mürâcaat et. Sendeki hazînenin yerini göstermeye vazîfeli olanzevattan uzak durma. İnsan bu türlü terbiyeye muhtaçtır.Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki: “Dünyâya gelen her çocukİslam fıtratı üzere doğar, terbiyecisi ne ise öyle terbiye olur.” İnsan zamâna göre içtihatlı ALLAH elçilerinin getirdiğiterbiyeye muhtaçtır.
  • 143. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hazret-i ALLAH sanki benî Âdem’i hınç almak için yarattı! gibi gösterme çabasına kapıldılar. Rahmet ve mağfiret yönünü bilmezler ki, görüp yaşadıklarını anlatsınlar. El-hamdü-lillah Kâdirî ve Rufâî’den Gâlibî diye kol verildi. Rabbim lâyık kılsın. Rızâsının dışında yaşamak nasip etmesin (âmîn). Milletçe müteşekkiriz. Bu vatan için canını verenlerden, canla başla çalışanlardan ALLAH râzı olsun, makamlarını cennet eylesin. Peygamber Efendimiz buyurdular: “Hubbü’l-vatân mine’l-îmân (vatan sevgisi îmandandır).” Vatansız olan kardeşlerimizin çektikleri ezâ ve işkenceleri görmüyor muyuz? Hazret-i ALLAH hiç bir kulunu vatansız bırakmasın (âmîn). İnsanların tekâmüllerine göre peygamber efendi-lerimizi rahmetinden göndermiş. İnsanların olgunluklarına göre şerîatlarını kullarına daha değişik emirlerle ki, bu durum zannedildiği gibi ezâ değil, rahmettir. Sonra gelen şeriatı yaşayarak intibak eden bilen bir kişinin daha Evvelki şerîata dönüşü zaaftır.148 Peygamberimiz efendilerimizin herhangisine tabi olarak getirdiği ahkamı ilâhiyeyi Yaşayabiliyor ise sonsuz rahmet-i ilâhînin;elbette sahibi mü’min HZ ALLAH’ın sevgisine mashar olmuş müslümandır! “Ben kulumun zannına göre tecellî ederim” hitâbının şümulune girer ki, rahmet olur. Daha sonra gelen şerîata tâbi olunması fazîlettir, tertîb-i ilâhîye daha uygundur. Önceden gelmiş şerîata tâbi olanlara “kâfir, gavur deme sormazlarmı bu hakkı kimden aldın deye.” Gayretullâh’a dokunduğunun farkında mısın?. Dokunanların cezalandırıldıklarını göreme-din mi nasıl cezalandırıldıklarını? Çok yazık! Semâvî din ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. İslamiyet’tir. Adâleti îcâbı böyle tanzim eylemiş. Evliyâlar vârisü’l-nebi nedimi ilâhi olup Peygamber efendilerimizin cümlesi HZ. ALLAH’ın elçileridirler. Bu tertîb tertib-i ilâhidir! Tertîb-i ilâhîyi almış olduğun kültürün ve mantığın kabul etmeyebilir;vahiy yoluyla gelen tertîb ve tanzim-i ilâhî akıl ve mantık ölçüsü ile ölçülemez.akıl ve mantığa uygun görünümleri olsada yalnız başına akıl ve mantık vahiyle ihsan edilen emr-i ilâhilerin mana ve anlamını çözmeye yeterli değildir!
  • 144. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “İyi biliniz ve Şerîat-i Muhammedî’den yetişmiş evliyâlara tâbiolunuz. Daha evvelki evliyâya tâbi olursanız onlardan sayılırsınız.Nefsinize zulüm etmiş olursunuz. ALLAH zâlimleri doğru yolailetmez.” Ancak tabi olduğun peygamberinin getirdiği şeriata uymakmecburiyetinde olduğunu unutma! Zamanı maziye götüremiyeceğin gibi,istikbalide yaşamanmümkün değil ALLAH’ı bilen benî Adem’e “gavur, kafir, gayr-ımüslim” diyemezsin. Dikkat et, gayretullaha dokunursun! Kimsenininancı ile oynamaya hakkın yok. Hazret-i ALLAH uyuz itinden de vazgeçmiyor. Emr-i ilâhiye uyjumlu yaşaki gerçekleri öğrenesin vebilesin! Hazret-i Kur’an’ı yanlış tefsir ve hem cinsimize olan gayri insanitutumumuzla ne Yazık ki, cümle ehl-i kitabı Şerîat-iMuhammedî’yeye ve Hazret-i Kur’ân’a düşman eylemişiz “Sonragelen semâvî din evvelkini iptal etti zihniyeti” ile hâlâ zamanımızdabu yersiz ilime toplumlarda rağbet devam ediyor bil cümle kullarını 149HZ. ALLAH rahmeti ile kurtarsın amin! Maalesef Bazı hakiykat bilgisinden yoksun bilgeler de bu gerçekdışı hali korudukları gibi, cihat malzemesi yapıyor. Silah olarak dakullanıyorlar. İyi bilelim ki, peygamber efendilerimiz evvelki gelenleri tasdik,sonraki gelecekleri müjdeleyici olarak gönderilmişlerdir. Küll-i rahmet-i ilâhî nûr-u Muham-medî’dir. Evvelki şerîatlarageri dönüş ALLÂH’ın emri olmayıp, kulun daha ileriyi göremediğiiçindir. Mensup olduğun dînin özünü muhâfaza edebiliyor isen, özü “LÂİLÂHE İLLALLAH” tır. Zirvesi şahadettir. Peygamber Efendimizinde tebliği budur. Îmânın şartı olan Âmentü’nün özü, dört kitabın vesuhufların da anlamının özü ve özetidir! İslam’ın şartı var diyenleride dinleme. Hazret-i ALLAH’ınKur’an-ı Azimü’ş-şan’da bildirisine göre İslam’ın şartı kesinlikle yok.Savmu salat, haccu zekat, kelime-i şahadet… bu rahmet ve emr-iilahiler mü’min olmanın, müttaki olmanın, hatta derviş olmanın,
  • 145. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK hulasa gerçek sadık kul olmanın makamları ve basamaklarıdır ve ayrıca imanlı kullarına HZ. ALLAH’ın sadakasıdır! Kelime-i tevhîdi sakın küçümseme. Yaratılışın sırrıdır. Peygamber Efendilerimiz; “ALLAH’ TAN BAŞKA İLAH YOKTUR, İLLÂ, ALLAH VARDIR” anlamını taşıyan bu tevhîdi ALLÂH’ın kullarına tebliğ için vazîfelendirildiler. Kelime-i tevhîd, tevhîd-i ef’âl, tevhîd-i sıfât, tevhîd-i zât diye, tevhîdin dört mertebesi vardır. Beşer ölçüsü kelime-i tevhittir. Kur’ân’da îtikâdın medârı ikidir: İlm-i tevhid, amel-i tevhid. Sâlih amel, nâfi ilim diye de ifâde olunur. İlm-i nâfi dünyâ ve âhiret için faydalı ilimdir. Sâlih amel ise dünya ve ahiret fâideli ameldir! Bu türlü. İlimle Hazret-i ALLAH’a eş ve ortak tanımadığın gibi, amelde de şerik ve nazir tanımassın. Bu esas imanın ve Kur’an’ın özünü oluşturur. İlm-i tevhidin, amel-i tevhidin anlamı budur. Gayrı icraat ve gayrı düşünmek şirktir!150 Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Sonra da ALLAH dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü, o güç ve hikmet sâhibidir.” (İbrâhîm Sûresi, 4) Hazret-i ALLAH güçlük emretmiyor. Bâzı kimselerin dîni yaşanamayacak gibi göstermeleri cehâletlerindendir. Zor gösterenler, kendi ilmini üstün görüp başkalarını tepeden seyretmeyi meslek edinmiş gafillerdir, yaratılışın sırrını ilahi yardımla tefekkür etmemiş olanlar, bu türlü meselenin câhilleridir. İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir.
  • 146. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ÇİZMEDEN YUKARI ÇIKMA! Zamânın en usta ressamı resim yapmış ve hatâsız gördüğüresimde hatâ bulana ödül koymuş. Ressamlar hiç hatâbulamamışlar. O toplumda temizlik işi ile vazîfeli bulunan,ressamlıkla ilgisi olmayan bir kişi: “--Hatayı ben buldum, çizmenin körüğünden bir körük noksan”demez mi? “--Ne biliyorsun, sen resimden ne anlarsın?” denilince: “--Bir zamanlar çizmecilik yaptım, mesleğim idi” demiş. Durumuçizmecilere sormuşlar. Çizme ustaları ittifak ederek: 151 “--Evet, noksan” demişler. Adam ödülü almış. Birşey bilince her sahada kendinin âlim olduğunu zannedenleriçok yerlerde müşâhede etmek mümkündür. Şımaran çizmeci, resminbaşka yerlerinde kabahat bulmaya kalkışınca, ressamlar: “--Haddini bil, çizmeden yukarı çıkma” demişler. Yâ Rabbi! Lütfeyle, ihsân eyle; yalnız çizmeyi bilmekleyetinen kişiler, çizmeden yukarı çıkmamaları gerektiğini nezaman öğrenecek daha ne zaman anlayacaklar! İmanın 6 şartı olan amentü yeteri kadar manasına yer etmemişkişi, çizmeden yukarı nasıl çıkar, biliyormuş gibi manada ahkamkesmeye kalkar. Ona hiç kimse demedi ve diyemediki, “çizmedenyukarı çıkma!” diye.. İyi bilinsinki şer’i tahribatlar bu çizmecilerdengeldi.. “Zorlaştırmayın kolaylaştırın, daraltmayın genişletin, ikrahettirmeyin sevdirin.” Mesajını duymadın mı? “
  • 147. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “Rahmetim gazabımı örtmüştür ” hitâb-ı ilâhîsini iyi anla. Arzdaki tecellî eden âyetlerle daha bâriz anlayacaksın. Okumaya çalış veya okuyanlarla arkadaş ol. Bu türde kişilerin âyetlerin anlamını laflarında olduğu gibi, esas hayatlarında müşâhede edeceksin... Lafı haline uyma-yanlardan uzak dur.. O tür kişiler yeteri kadar iman etmeyen mana hırsızlarıdırlar!152
  • 148. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK HER ZUHURATTA ALLÂH’IN ADÂLETİ VARDIR: İNANCINDA SAMİMİ OL. İCRAATIN İSE İNANCININ GÖRÜNTÜSÜ OLSUN. O ZAMAN GERÇEKLERİ GÖRMEMEN İÇİN NEDEN KALMAZ! HER NE KILMIŞ İSE ADALETTİR CENAB-I KİBRİYA HERKAZAYA HER BELÂYA KIL RIZA, ALLAH KERİM! Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm 153 “Muhakkak ki, ALLAH adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyiemreder. Çirkin işleri, fenâlık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüptutasınız diye size öğüt veriyor. ” (Nahl Sûresi, 90) Hazret-i ALLAH benî Âdem’i rahmeti ile, adâleti üzere yarattı. “Kullarım rahmetimden istifâde etsin, daha yüksek makamlardereceler kazansın” diye. Çirkin işleri de bildiriyor, adâlete uygun gelsin, diye. ALLÂH’ınhalkettiği eşyâda hiç âdil olmayan bir şey gördün mü? Gördünse kendinoksanlığın ve bilgisiz-liğindendir. Rabbımızı noksan sıfattan tenzihederiz. Nefsânî gözünle bakma, yanılırsın. Kalp gözü ile bak, kalpgözü îmânın şûlesidir. Mü’minin ferâsetinden kaçının. Çünkü onlar ALLÂH’ın nûruile bakar.
  • 149. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ALLAH, KALBİNDE OLANI DAHİ BİLİR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki, ALLAH kötülükten yüz çevirerek tövbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır .” (İsrâ Sûresi, 25) Rahmet-i ilâhîyi iyi anla. İnsanları kendi zayıf ölçünle154 değerlendiremezsin. “Kaş yapıyorum diye göz çıkarmayasın.” Yaptığın hatâları “gizliyorum” zannetme: Değil yaptığını, kalbinde gizlediğini de bilen Hazret-i ALLAH’tan nasıl ve neyi gizleyeceksin? Kalbinde gizlediğin yasak duygularını tatbik etmedikçe mesul değilsin. Güzel duygularını tatbike imkan bulamasan dahi, samîmiyetine göre icrâ etmiş gibi defterinde bulacaksın. Bu durum iltimas değil, Hazret-i ALLAH’ın rahmetidir.
  • 150. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ASHÂB-I ZÂHİR, ASHÂB-I BÂTIN Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar... İşte onlar ALLÂH’akarşı gelmekten sakınan müttakîlerdir.” (Zümer Sûresi, 33) Tevhit kelimesi birlemektir. Kelime-i tevhîd, tevhîd-i ef’âl,tevhîd-i sıfât, tevhîd-i zât diye, her şeyde ALLÂH’ın varlığınımüşâhede etmek ve birlemektir. Doğruyu getiren Hazret-iMuhammed (s.a.v.) ve diğer peygamber efendi- lerimizdir. 155Peygamber efendilerimizin getirdiği emr-i ilâhîyi kabul edipdoğrulayanlar, en son gelen Şerîat-i Muhammedî’ye de tâbiolanlar, Peygamber Efendimiz’in: “Ashâbım yıldızlara benzer.Hangisine tâbi olur iseniz sizi hakîkate götürür.” Hadîs-i şeriflerinde ifâdesini bulan getirdiği nizâm-ı ilâhiyiacabasız kabul edenlerdir! Ashâbı, zâhirî ashap, bâtinî ashap diye îzah etmek lâzımdır.Zâhirî ashabdan olan kabîle reisleri dahi zaman zaman kabîleleri ilebirlikte asr-ı saâdette irtidat ettiler. Üç kabîle akıl ve mantıklarına,nefsânî duygularına put-perestlikleri daha uygun geldiği içinküfürlerine geri döndüler. Mânevî ashâba gelince; onları (ALLAH şefî kılsın) asr-ı saâdette mevcut olduğu gibi kıyâmetekadar da devam edecektir inşâ ALLAH! Bu manevi teşkilattanşüpheye düşmeyesin şüphe iman zafiyetinden doğar imanın şüphelisiimansızlıktır! Manevi ashab; işte, “Evliyâ” nın bir anlamı da budur. PeygamberEfendimiz’le ünsiyeti olmayan evliyâ düşünü-lemez. İrşat yapamaz.
  • 151. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Asr-ı saâdette münafıkların listesini Hazret-i Huzeyfe (r.a) Efendimiz’e Resûl-i Ekrem Efendimiz vermişti. Gizli tutmasını istemişti. Âmentü’ye îman edenler, peygamber efendilerimizin aralarında ayrılık görmezler. Hepsi ALLÂH’ın elçileri, nûr-u Muhammedî’yi taşıyan müslümanlar’dır. Zamâna göre, insanların kemalatlarına göre gönderilmiş rahmet-i ilâhîdirler. Aksini düşünmek îmanla bağdaşmaz. Onların tamamı müslüman olduğu gibi müttaki, ittika sahibi, mü’minlerdir ve onlara tâbi olanlar da mü’mindir, müslümandırlar.156
  • 152. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK EHL-İ KİTÂB’A ÇAĞRI Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda anlamı eşitkelimeye geliniz. ALLAH’tan başkasına tapmayalım. Ona hiç birşeyi eş tutmayalım ve ALLÂH’ı bırakıp da kimimiz kimimiziilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman:‘Bizim müslüman olduğumuza şahitler olun’ deyiniz . ” (Âl-i İmrân Sûresi, 64) İslâmiyet doktrindir. Semâvî din “ lâ ilâhe illallâh ”ı bozmadığı müddetçe kul 157müslümandır!
  • 153. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK MERHAMET-İ İLÂHÎYENİN HUDÛDU YOKTUR Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “O vakit ALLAH’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şâyet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için duâ et, işlerinde onlara danış. Artık, kararını verdiğin zaman da ALLÂH’a dayanıp güven. Çünkü, ALLAH kendisine sığınanları sever. ” (Âl-i İmrân Sûresi, 159.)158 Bu âyet-i celîlede, Peygamber Efendimiz’e, dolayısı ile cümle kullarına buyurulduğu gibi, rahmet-i ilâhîyi mülayemetle, incitmeden, enâniyete düşüp de karşındakini rencide etmeden anlatmanın, ALLÂH’ın rahmeti olduğunu beyanla, Hazret-i ALLAH insan mîzâcının okşanmaya daha müsâit yaratıldığını îzah ediyor! “Onları evvelâ sen affet, bağışlanmalarını dile! ” Rahmeti ilâhiyenin zuhuru Merhamet-i ilâhîyi düşünebiliyor muyuz? Bir kadın Pazar yerinde çocuğunu kaybetmişti. Nice sonra buldu. “ --Yavrum ” diye öğle bağrına bastı ki; bu olaya şahit olan Hazret-i Resûl-i Ekrem Efendimiz ashâbı ile çok duygulandılar. Fahr-i kâinat Efendimiz ashâbına sordular: --Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı? --Hiç atar mı, ya Resulallah! Dediler. Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
  • 154. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “--Allâh’ın rahmeti ve merhameti karşısında bu kadınınmerhameti zerre dahi olamaz! ” Bu rahmet-i ilâhiye tecelli ederse inşa-ALLAH Cehennemmemurlarına pek iş düşmeyecek,. Bu abd-i âciz rahmet-i ilâhiyedenbahsederken: “ Siz böyle anlatır iseniz, ibâdet ve tâat zahmetinekimse iltifat etmez ” diyenler oldu ve daha çokda olabilirler. İşte, butürlü düşünen ilimden Rabbımın sonsuz rahmetine sığınırım. Bunlarabenzer düşüncenden kurtulmak istiyorsan, ilme’l-yakîn yetmiyor;ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîn yaşa. Bunun ismi Hazret-i Kur’ân’auygun tasavvufu kabul edip yaşamaktır. Nâ-ehlin hareketlerine bakıpda hüküm vermeye kalkışma. Şunu bil ki bu tertîb-i ilâhîdir.ALLÂH’ın vazîfelendirdiği, verâset-i enbiyâ olan “Evliyâ” ya “dost”demek nasıl îzah edilir. Daha geniş açmak kısmet olur, inşa-ALLAH. Aynı konuyu mükerrer olarak tekrarlamaya mecbur oluyorum.Sebebi ise Mâide Sûresi, 51. âyete yanlış mânâ verilerek Ümmet-iMuhammed’i haklı olarak düşman gördüler. Hala devam ediyor. Bazan “diyalog yapacağız” deseler de inanma. Diyalog nerde, biz 159neredeyiz.. Hala aldığımız dini tedrisat ile bağdaşmayan bir hal.. Şunuiyi bilelim ki, geç olsa da İslam’ın gereği milletler arası diyalogsağlanacak. Şeriat-ı Muhammedîden gayrısının diyalog olmasa da bunaihtiyaçları yok. Biz Muhammedilerin var. Zoraki değil, Mana ilmimizle idrak edelim. Zamanı geçirmeyelim, inşâALLAH!
  • 155. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK HZ. EBÛ BEKİR’İN DUÂSI Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “ALLAH kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü daraltır ve göğe çıkıyormuş gibi meşakketlendirir. ALLAH inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık indirir.” (En’âm Sûresi, 125)160 Şerîat-i Muhammedî’ye tâbi olan mübârek kardeşim, bu âyet-i kerîmeyi iyi anla ve düşün. Ki, nefsine fırsat verip de enâniyete düşmeyesin. Cüz’î irâdeni bil. ALLÂH’a hamdet, şükret. Başkalarını hakir görüp “gavur, kâfir” diye dışlamaya kalkışma. Merhametli ol ki, gayretullâh’a dokunmayasın. Peygamber Efendimiz, insanların affını dilerken, ehl-i kitapla anlaşma yaparken kasdi ALLÂH’ın emirlerine muhâlefet mi idi? Hâşâ, Ebû Bekir Sıddık (r.a.) “Yâ Rabbi! Âsî kullarının yerine cehennemine beni at; vücûdumu büyüt, başka kullarına yer kalmasın” derken, ALLÂH’ın merhamet sıfatının tecellî ettiği şahsiyetlerin bu türden meziyetlerini, ve nasıl bir îmanla yaşadıklarını araştırmıyoruz. Niçin? Kesinlikle bilesin ki: Hazret-i ALLAH kullarını affetmek için sonsuz bahâneler halketmiş. İşte dünyâ, menduhtur, en güzel kazanç yeridir. İnananlar için rahmet-i ilâhî nâ-mütenâhîdir. Şakîler de rahmet-i ilâhîden ümitle yaşarlar. Haddi aşma. Yer ehline merhamet et ki, gök ehli de sana merhamet etsin. Hazret-i Kur’ân’ı, dîn-i İslâm’ı ezâ gibi gösterme.küllü rahmettir! “Habîbim! Biz sana Kur’ân’ı ezâ olsun diye göndermedik.” buyurdu, Hazret-i ALLAH (c.c.).
  • 156. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Geçmişe hürmetkârız. ALLAH makamlarını âlî kılsın. İstikbalALLÂH’a mâlum. Hal bu dem. Günü yaşamayı bil. ALLÂH’ın emrini yaşamak içinasrı tân etme. Asrın birbirinden farkı mânâ yönünden yoktur.Maddede dâimâ değişiklik arz eder. Bu bakımdan içtihat her zamangereklidir. Çünkü dün, bugün değil, yarın hiç değil, hal bugündür.Günü yaşa. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Ümmetim geçmişzamâna göre değil, yaşayacakları zamâna göre hazırlansınlar.” Hazret-i Ali (r.a.) buyurdular ki: “ Evlatlarınızı yaşadığınızzamâna göre değil, onların yaşayacakları zamâna göre yetiştiriniz. ” ALLÂH’ın rahmeti her zaman mevcuttur. Nasiplisi bulur. Gâfilolma. “Hikmet mü’minin kayıp malıdır. Nerede bulur ise alsın ”buyurdu, Hazret-i Peygamber Efendimiz (s.a.v.)! Dikkat! Haramiyeti kesin olmayan, her gördüğün beni Adem’e 161yararlı medeniyyete ve teknolojiye uyumlu ama sana uygun gelmiyor,neden? “ neûzü billah ” diyerek karşı çıkıyorsun! Bilgide ve manevitedrisatta yeterli olmadığını aldığın ilmin yaşadığın zamanla uyumsağlamadığını asrın içtihadına ilgisiz kaldığının ilmininde bu yönlüzaafını göstermiyor mu? Gülünç oluyorsun. Muâsır millet olmaya Şerîat-ı Muhammedî engel olmadığı gibi,gelecek yeniliklere de müsaittir. Her nedense gerçeği gösteremedik.Lutfedilen rahmet-i ilâhîyi idrak, ederek zamâna göre yetişmiş, aydınzümreye “ Bugün İslam nedir, nasıl yaşanır? ” örnek yaşantımızlagösterelim de sonra anlatalım!
  • 157. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK BUGÜNKÜ NESİL GERÇEĞİ DÜNE NAZARAN DAHA İYİ ANLAYACAK KABİLİYETTEDİRLER. ZAMANA GÖRE BİLGİ EDİNDİKLERİ İNKAR EDİLMEZ DİNİ BİLGİLERİNİ DE HZ. ALLAH’IN KUR’ÂN-I KERİM’DE BİLDİRİSİNE BEŞERİ KATKI KATMADAN ANLATALIM. ANLATSA İDİK İNANCIM ODUR Kİ CEMİ İNSANLAR İYİ ANLAYACAKLARDI. BUNDAN ŞÜPHEN OLMASIN!162 ÖRNEK Mİ: İNGİLİZCE VE ALMANCA, İSLÂM NEDİR? HZ. ALLAH’IN BİLDİRDİĞİ GİBİ EMR-İ İLÂHİYE BEŞER KELÂMINI KARIŞTIRMADAN, BENİ ADEM’İN BU HUSUSTA BİLGİSİNİN HUDUDUNU GÖSTERİYOR HZ. ALLAH. VE BUYURUYOR Kİ: “VARLIĞIMI KABUL EDEN KULAMA MÜSLÜMAN DİYECEKSİN. GAYRISI ÖLÇÜ ZATIMA MAHSUSTUR. ” NUH PEYGAMBER DİLİNDEN: “ BANA MÜSLÜMAN- LARDAN OLMAK EMROLUNDU ” (Yunus Suresi, 72) “BABANIZ İBRAHİM’İN DİNİNE UYUNUZ Kİ O SİZE DAHA ÖNCE MÜSLÜMANLAR ADINI VERMİŞTİ. ” (Hac Suresi, 78) “OĞULLARIM ALLAH HER HALDE SİZİN İÇİN TABİ OLACAĞINIZ DİNİ SEÇTİ, ÖĞLE İSE YALNIZ VE ANCAK MÜSLÜMAN OLARAK ÖLÜNÜZ. ” (Bakara Suresi, 132)
  • 158. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “BENİM ARKAMDAN KİME İBADET EDECEK-SİNİZ?SENİN ALLAH’IN VE ATALARIN İBRAHİM, İSMAİL VEİSHAK’IN TANRISI OLAN TEK ALLAH’A İBADET EDERİZ VEONA BOYUN EĞEN MÜSLÜMANLARIZ.” (Bakara Suresi, 133-134) “ALLAH KATINDA DİN İSLÂMDIR. ” (Al-i İmran, 18) BU EMR-İ İLÂHİLERİ TÜRKÇE, İNGİLİZCE VE ALMANCACD ve VCD’LER İLE DÜNYAYA İLÂN ETTİK. ALLAH’A İNANIYORSAN MÜSLÜMANSIN! MÜSLÜ-MANLARSA KARDEŞDİRLER! ÖZET OLARAK: ALLAH ELÇİSİ PEYGAMBERİNİN GETİRDİĞİŞERİATIYLA YÜKÜMLÜ KILINDIĞINI İDRAK EDEREKYAŞIYOR İSEN MÜTTAKİ VE MÜ’MİNSİN, DİYE GERÇEĞİ 16321’İNCİ ASIRDA YAŞAYAN MÜSLÜMAN İKEN, MÜSLÜMANOLDUĞUNU BİLEMEYEN CÜMLE EHL-İ KİTABADUYURMAYA VE ANLATMAYA ÇALIŞTIK! RABBIM CÜMLE ALLAHI BİLEN KULLARINA ANLAYIŞVE BU GERÇEĞİ ANLAMAYI İHSAN ETSİN! BU GERÇEĞİANLAYAN BÜYÜK ALMAN ŞAİRİ VE DÜŞÜNÜRÜ GOETHE: “İSLÂMİYET EĞER TANRIYA TESLİMİYET DEMEKSE,HEPİMİZ İSLÂMİYETTE YAŞAYIP ÖLÜYORUZ. ” İSLÂM VE İNSANLIĞIN GELECEĞİ ADLI KİTABINYAZARI ROGER GARAUDY: “İSLÂM HAZRET-İ MUHAMMED’İN ANLATIPAÇIKLAMASI İLE ORTAYA ÇIKMIŞ YENİ BİR DİN DEĞİL,ALLAH DA SADECE MÜSLÜMANLARA ÖZGÜ ÖZEL BİRTANRI DEĞİLDİR! ” CÜMLE İNSANLAR BU TERTİB-İ İLÂHİYİ ER GEÇANLAYACAKLAR. NE ZAMAN? BEŞ DUYGUNUN ÖTESİNEYÖNELDİKLERİ ZAMAN, BEDEVİLİKTEN KURTULUPMEDENİ OLDUKLARI ZAMAN!.
  • 159. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK BELİRLİ ŞAHSİYETLERE, DEVLET ADAM-LARINA GÖNDERDİK. DEVLET BÜYÜKLERİNDEN, BAŞBAKAN- LARDAN BÜYÜK ELÇİLİKLERDEN, DÜNYA KÜTÜPHANE- LERİNDEN RESMİ KİMLİK-LERİNİ TAŞIYAN ÖVGÜLÜ TEŞEKKÜRLERİNİ ALDIK. BU TEŞEKKÜRLERİ VAKIFTA SERGİ YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM! MUHAMMEDİLERDEN DE GELİR İSE İNŞA-ALLAH BEKLİYORUM. (Abd-i aciz) Bu kitapçıkda sergileyecektim amma hacmi müsait değil, bir kaçını belki. Biz o bilgilerine uygun, eşdeğer Din-i İslam’ı, Şeriat-ı Muhammediyeyi anlatamadık. yaşantımızda da göstere-medik. Lütfen, enaniyet etiketini nazara almadan, kendi noksanlıklarımızı görmeye çalışalım. Evvelâ kendi aramızda diyalog kuralım. Daha açık söyleyeyim: Devletimizle diyalog; Hükümetimizle diyalog; Ordumuzla diyalog; milletimizle diyalog kuralım. Zor değil!164 ALLAH’ı bilmek müslüman olmanın özüdür. Hazret-i ALLAH’ın Kur’ân’da bildirisi “La ilahe illallah” diyor ise beşerin başka ölçüsü yok HZ.ALLAH ın bildirisine göre o kişiye Müslüman demek mecburiyetindesin HZ ALLAHın ölçüsüne karışma. “ İslamın şartı beş ” diye yersiz ahkam keserek, iman ve ihlas için ihsan edilen rahmet-i ilahiyeden henüz bir şey bilemeyen kişinin “müslümanım” deme şerefini elinden almaya kalkışmaz isek, cemi diyalog kendiliğinden oluşur! Yeterki, o değerlere de müslüman olduğunu, dini terimlerle anlatalım. Bu gerçeğe bugün dünden daha çok muhtacız. ALLAH geçmiş günahlarımızı af etsin!.
  • 160. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK BAHTİYAR İNSAN: HADDİNİ BİL! Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşmankıldık. Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbındileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerlebaş başa bırak. ” (En’âm Sûresi, 112) Bu tertîb-i ilâhî yersiz değil, hikmettir. ALLÂHU TEÂLÂHazretlerini zulümden tenzih ederim. Düşünce ve hislerin bundan öte 165gitmiyorsa ki gitmez tazarru ve niyâzı bırakma. Yegâne güç ALLÂH’a mahsustur. Bir âyet-i celîlede “ istersek biz açarız ” buyuran Rabbımızınrahmeti sonsuzdur. Ümidini kesme. Rahmet-i ilâhîye nâil olmuş bahtiyar insan, haddini bil. Havf u recâ üzere ol. Başkalarına tepeden bakma, kimseyi hakir görme. Onun yerinde sen olabilirdin. Rahmet-i ilâhîye vesîle olan sebeplerden uzaklaşma. Samîmi ol, hakiykatı bulursun! “Âlemin Hâlik’ı birdir; Neden bâzısı kâfirdir? Bu ne hikmet, bu ne sırdır? Bilen gelsin bu meydâna ” diyen Niyâzî Mısrî’yi dinle, biliyor isen meydana gel.
  • 161. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK NE KADAR SAÇMA BİR SÖZ: “ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ ” Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Sen o mutlak gâlib ve engin merhamet sâhibine güvenip dayan. O ki, kalktığın zaman seni görür; secde edenler arasında dolaşmanı da. Çünkü, her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur ” (Şuarâ Sûresi, 217-220) Şirk’in her türlüsünden kaçınasın. Kuvvet ve kudret166 ALLÂH’a mahsustur. Âciz mahlûkata ALLAH’a ait olan gücü mâletmeyesin, yegâne mutasarrıf Hazret-i ALLAH’dır. Vermeyi murat etmedi ise kimin almaya gücü yeter? Peygamber Efendilerimizin dahi tasarrufatları hudutludur. Yegane tasarruf ALLÂH’a mahsustur. “Her şeyi sebepleriyle halk edip bu âlemi biz yarattık. Ey insan! Sen tanzim edeceksin. ” buyurmadı mı? Bu tertîb-i ilâhîden nasipsiz mi yaşıyorsun? Yoksa “ ALLAH ile kul arasına girilmez ” diyerek kendi iman zafiyetine başkalarını da ortak etmeye mi kalkışıyorsun? Hakikat nedir? bilmeden mana tahribatı yaptığının farkında mısın?! Elbette değilsin! Çünkü imanın öldükten sonra tekrar dirileceğine inanmaya yetmiyor. Kulu ALLAH’a eşit mi görüyorsun? Değil, diyorsan arayı nereden buluyorsun? O söz karı koca için, iki arkadaş için, birbirine eşit ve benzerleri için söylenir. Haddini bil! Hoş, senin bildirin mana ilminin zevkini almış bahtiyarlarda birşey değiştirmiyor, amma din garibanlarının hakiykata giden yollarını tıkıyorsun! Huzur-u ilahide bu garibanların elinden yakanı nasıl kurtaracaksın?
  • 162. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “Siz onlara ölü demeyin onlar diridirler fakat siz bilmezsiniz ”buyurmadı mı Hazret-i ALLAH?! Görüldü ki, bu bilgin insanlarıgerçeklerden uzak kıldı. Senin bu fikrine uyanları hakiykat dışıbıraktın. Dünyasını değişenlerden kim olur ise olsun farketmezEnbiya, Evliya, Veli, Mü’min, Müslim, Şüheda… ALLAH’ın bu seçkin kullarının da senin ilminde, yol büyüklerininde bir anlamı yok mu?! Bu çarpık zihniyetin etkisi ile dünyada hemcinsine karşı sevgi,muhabbet, küçüğüne karşı sevgi, büyüğüne karşı saygı yok edildi.Anlıyormusun. Ne kadar menfi yol göstersen de, tabir caizse “maymun gözünü açtı. ” Örnek mi? Bu millet,mana büyüklerini gün geçtikce daha iyitanıdığını yaşantıları ile gösteriyor! Rabbıma sonsuz hamdolsun! İnanmaz isen ramazanda evliyatürbelerine bir zahmet bakıver… Belki bakarsınki, oradaki evliyasına geriden nazar etti, diye, manahidayeti zatına da oluverir! 167
  • 163. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK KABİR HAYATINA İNANMAYANLARA HAZRET-İ ALLAH DİYOR, DİKKAT: Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “EY İMAN EDENLER! ALLAH’IN KENDİ-LERİNE GAZAPLANDIĞI TOPLULUĞA TABİ OLMAYIN Kİ ONLAR KAFİRLERİN KABİR EHLİN-DEN ÜMİT KESTİKLERİ GİBİ AHİRETTEN DE ÜMİT KESMİŞLERDİR .” (Mümtahine Suresi, 13)168 Dünyada rahmet-i ilahiyenin zuhuruna vesile olan vücudda, hatta zuhur mercii muhitde, yevmü’l-kıyame her an gene rahmet- i ilahi az da olsa vardır. O yerden imanlı insanlar her an ruhi haz duyarlar. Hazret-i ALLAH verdiğini muvakkat vermez. Aynı değildir, feridir; amma vardır! 21’inci asırda hakiykatı yaşantımızla gösterebilse idik, Cihanşümul olan Hazret-i Kur’ân ehl-i kitabın îmanlıları arasında dışlanmazdı! Toptan onlara “ kâfir ve gavur ” diye hakaret etmese idik inancım odur ki, çoklarının Şerîat-i Muhammedî’yi kabul etmemelerine sebeb kalmayacaktı! Fütûhât devrinde Şerîat-i Muhammedîyeyi hangi silahla Endülüs’lere kadar götürdüler? O gün İslâm’ı nasıl görüyorlar nasıl gösteriyorlardı? Bugünkü nesil daha anlayışlı, daha kültürlü; gerçekleri niçin anlatamıyoruz? Zamanı yaşantımızla niçin örnek olamıyoruz?
  • 164. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK TASAVVUFU YANLIŞ ÖĞRETİYORLAR 21’inci asırda dahi HZ. ALLAH’a iman eden insanların mistikyaşantı hayrânı iken, bizler ne yazık Şerîat-ı Muhammedî’den ayrıolmayan tasavvufu umursama-dığımızdan hakikat garibi, nâ-ehilellere bıraktık ve dînî tedrîsat gören okullarımızda Hint ve Yunanfelsefelerini tasavvuf diye okuttuk ve hâlâ okutuyoruz! Muhammedi şeriatının tasavvufunu anlatırken hiçbir şeriattaolmayan “ bir lokma, bir hırka ” veya servet ve teknolojidüşmanlığından öte gitmeyen bir tasavvuf sergiledik. Akl-ı selim olankişinin kabul edemeyeceği bir şekil verdik. Şeriat ve çağ dışı cehaletin 169ürünü olan bu zihniyet müşteri bulamadı! Kevnî hakîkatlerle iktifâ edip, dînî hakîkatleri de yalnız akılölçüleriyle ölçeceğini zanneden kişinin, iyi bilmesi gerekir ki,vahiy yolu ile gelen emr-i ilâhîyeyi küll olarak ölçmeye hangi akılyetkilidir?. Peygamber efendilerimizin bir sıfatı da en akıllı iken,vahiyle gelen ilâhî emirleri kül olarak ölçmeye muktediryaratılmadılar. Peygamber efendilerimize vahiy yolu ile gelen emr-iilâhîleri akıl yolu ile halledeceğini zannedenler, akılcı dinden ötegidemeyip, bilmeden aklı ilahlaştırıp, nakli akıllaştırarak, nefsinürettiği dîni, nefse çok câzip getirdiler. Put-perestliğe meylin anlamı budur. Peygamber Efendimiz hayattaiken üç kabîle reisinin Şerîat-i Muhammedî’ye tâbi olmuşken,İslam’dan irtidat ederek kabîlesi ile tekrar put-perestliğe dönmesigelen vahiyleri aklına mantığına uyduramadığı için değil mi? ALLÂH’ın sonsuz afv-u mağfiretini Hazret-i Resûlullah (s.a.v.)Efendimiz’in: “Zorlaştırmayın kolaylaştırın, daraltmayın genişletin, ikrahettirmeyin sevdirin ”
  • 165. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Buyurmasını dînde katı kurallardan başka mana tedrisatı görmeyen bilge kişi, Hazret-i ALLAH’ın rahmet sıfatından habersiz, ilmi öz olarak cehennemden başka sermaye edinmemiş, bilmediği şeyden ne diye bahsetsin ki?!… Başka sermayesi yok ne yapsın?.. Dua ediyoruz, ALLAH ilimlerini âlî kılsın, diye. Bir vârisü’n- Nebî’yi, nedîm-i ilâhîyi kabul edemedik-lerinden, ilim dağarcıklarında evliyâya yer bulamamışlardır. “ Dost ” demekle rahmet-i ilâhîyi dışlamışlardır. ALLAH ilimlerini nafi, amellerini de salih eylesin! İlmi ve irfânı akılcılıktan öte gitmeyen, tasavvufsuz yaşanan İslâmî terbiyenin, bu çarpık metot devam ettiği müddetçe toplumlar arasındaki düşmanlıkların, yok olmak şöyle dursun, azalacağını ümit edebiliyor muyuz? Lütfen Kur’ân ışığında iyi tefekkür edelim. Buna rağmen cümle İslam âleminde, hâsseten Türkiye Cumhûriyeti’nde daha fazla tasavvufu yaşamak arzusu görülüyor! Medyada yayınlanan dînî yayınların ekserîsi tasavvufî anlam taşıyor; günümüzün ihtiyaç duyduğu mânâda olmasa da.170 Müteşekkiriz. Şeriat-ı Muhammedî dört esasla mütâlaa edilir. İlm-i fıkıh, ilm-i kelam, ahlak, tasavvuf. Fıkhın kolları vardır: Mezhepler. Tasavvufun kolları vardır: Tarîkatlar. Mezhep ve tarîkat mensuplarının yaşantılarının hakiykate uygun olması gerekirken, akılcı olup, nakli de akla uydurmaya çalışan, yol kesicilerin çarpık fikirlerine nasıl iltifat ederler?. Bugün İslam toplumlarının hâli iç açıcı olmayıp biri birlerine karşı hasmâne tavırlarının olduğunu inkar edebilir miyiz? Şu halde hiç bir te’sir altında kalmayarak ALLÂHU TEALA VE TEKADDES HAZRETLERİ ’nin lütf-u ihsânı olan Hazret-i Kur’ân’ı olduğu gibi, Kur’ân’ın rûhuna uygun hadîs-i şeriflerden uzaklaşmayarak, dîn-i İslâm’a ne kadar hizmetkar olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Hazret-i Kur’ân’da beyan edilen: “Biz peygamberlere bir şerîat ve bir de tarîk verdik ” buyurmasını na-ehle nasıl îzah ederiz?
  • 166. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Vahşi tarikler hiç bir zaman gerçeğin ölçüsü olamaz. Herhangi birkişinin bilgisiz yaşayışı İslâm’ın ölçüsü olamadığı gibi. İlm-i verâseti nasıl dışlar nefsin? Hazzına ve uydurmalarındakinefsani duygunla kendini göstermek için, ya hurâfe ve bidatlarakaçarak dîn-i İslâm’ı yaşanamayacak hâle getirecek veyâhut şer’îhükümleri dışlayıp “ avâmın takdîrini kazanıyorum ” zannınakapılacaksın! Ehlî tarîk şerîat-i Muhammedî’den yani edille-yişer’iyeden uzak olursa vahşî tarîktir! Şöyle ki; tarîkat şerîattır, mârifet şerîattır, hakîkat gene şerîattır.Öyle bir ilim öğrendin ki, şeriatı ile yükümlü kılındığın Peygamberefendimizin ilmi dışında olurmu, düşünebiliyor musun? İlim olsun,irâde olsun, talep olsun Hazret-i Resûlullâh’ın getirdiğine uygunolmalıdır! İRADEDEN YÜZ ÇEVİRİP MÜCERRET İLMİ İSTEYENKELÂMCILAR; İLİMDEN VAZ GEÇİP YALNIZ İRADEYİTALEP EDEN BAZI TASAVVUF-CULAR; HAZRET-İRESULULLAH (S.A.V.) EFENDİMİZİN GETİRDİĞİNE AYKIRI 171İRADE VE İLMİ İSTEYEN BAZI BİD’AT ERBABI; ALLAHUTEÂLÂ’IN VARLIĞINI KABUL EDİP ŞERİATI İLE YÜKÜMLÜOLDUĞU PEYGAMBER EFENDİLE-RİMİZİN GETİRDİĞİŞERİATI KABUL EDEMEYEN FELSEFECİLERİN DALALETTEOLDUKLARINI GERÇEK İLİM SAHİPLERİNİN İNKÂR ETMESİMÜMKÜN MÜ? Osmanlı zamânında “ Turuk-ı aliyyede vazifeli olduğunu iddiaedenlerden ” Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’e kadar dayananbir silsile-yi merâtibe ve iz-ni icâzete sâhip olması gerekirdi, yok isesahte olduğu tebeyyün ederdi! HZ. ALLAH bilirya bu zamanda, bumeziyetlere sâhip kaç meşâyıh çıkar?
  • 167. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK YOLUMUZ Büyük şeyh efendimiz Kahramanmaraşlı Seyyid Ali Sezâi Efendi’nin (makamları cennet olsun) Sultan Reşat Hazretleri’nin tasdik ettiği, dergâh açmaya, ayin yapmaya müsâde ettiği, tuğralı izn-i icâzet-nâmesi mahfuzdur. Hakkında birinci kanalda da gösterilen, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın katkıları ile, “ Sâhibini Arayan Madalya ” adıyla bir film de yapılmıştır.. Kahramanmaraş’ın kurtuluşundaki hizmetinden dolayı mânevî172 şahsı madalya ile ödüllendirilen Seyyid Ali Sezâi Kurtaran’ın Kâdirî, Rufâî, Nakşî tarîkından izn-i icâzetleri vardır ve askeriyenin de tasdîki mevcuttur! Tekrarlı olsa da lüzumludur: Bir dervişin bir şeyhi vardır! Dervişe irşat vazifesi verildikte izn-i icâzetini aldıktan sonra başka şeyh efendilere verilen makam ve hallerden de istifâde ettirilir. Tertîb- i ilâhîde ayrılık yoktur. “ Küllü tarikin vahidün. ” Cümle tariklerin kökü Peygamberindedir. Ayrı görenler hatâ ederler... Yalnız terbiye usulleri ayrı ayrıdır. Derviş şeyhine bey’at ettikten sonra mürşidinin terbiye tarzına kimse müdâhale edemez. Ederse, dervişin mânâsını öldürür. İnsanın dünyâya gelişine bir babayı vesîle kıldığı gibi, ebedî hayâta gidişinde de o mânevî bir babaya, ALLÂH’ın vazîfelendirdiği, irşâda me’mur, mîzâcına ters düşmeyen, tertip ve tanzîm-i ilâhî bir babaya muhtaçtır. İki olmaz. Olur ise “ tarîkat pici ” olur.
  • 168. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK 173 Gerçeği arayanlara Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Dünyâya çocuklar İslam fıtratı üzere gelirler. Terbiyeyemuhtaçtır. Terbiyecisi ne ise onu öyle yetiştirir .” Tertib ve tanzim-i ilâhiler ezel-i ervahla ilgilidir. HZ. ALLAH’IN YED-İ KUDRETİNDEDİR! Ezel-i ervah’da tertip edilmiş olup, kulun isteği ve iradesi o yönlüzuhur eder kulun iradesi HZ. ALLAH’IN YEDİNDEDİR!
  • 169. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İşte, kul bu tanzîm-i ilâhîyi hissedememişse, böyle vazîfeli kişilere rûhen bir yakınlık duyamıyorsa, istihâre yapar. Hazret-i ALLÂH’a sorar. İstihâre mânevî bir mürâcaat usûlüdür, Hazret-i Resûlulah (s.a.v.) Efendimiz istihâreyi, ashâbına sûre ezberletir, gibi önem vererek tavsiye ederdi. Bâzı yol kesicilerin uydurdukları, “ ben gördüm ” laflarına kanmayasın. “ Beyaz gördüm, yeşil gördüm ” gibi de değil. Aldanma... Mürâcaatı sen yaptın, cevâbını sen alacaksın, inşallah. İleri sayfalarda tasavvufî istihâreyi târif edeceğim. Bu yolun eşkıyâlarından sakın. Gerçek budur: istiharem “ Çıkmadı ” diye mürâcaatını kesmeyeceksin. Kısmetinde var ise mutlakâ cevâbını alırsın! Kayınpederim Hacı Mustafa Efendi’nin hayatta bir kızından başka evlâdı yoktur. “ --Postu dürdüm, gidiyorum; makam halîfe vermedi ” diye üzülerek giden Şeyh Efendi’nin makâmı cennet olsun. “ Vermedi Ma’but, ne yapsın Sultan Mahmut?! ”174 Ne sebepden bilmiyorum; Ma’but isterse vermesin, Şeyh Efendi üzülerek o bir aleme gide dursun, Sebep ne olur ise olsun dâimâ şeyh olma hayali ile yaşayanlar şeyhinin olümünü mirasa konan azgın evlât misali gece gündüz bekleyenler: hayâlinden hiç çıkaramayan menfaatı dünya fakat mana sahtekarları kişilerce Şeyh Efendinin yeri hemen doldurulur. Bu hakka dâir rüyâlar görürler. Rüyâlarında hırkalar giyerler, icâzetlerine hayâlî mühürler bastırırlar: “KORK ALLAHDAN KORKMAYANDAN. ” Netîce îtibâriyle, nefsânî hislerinin esiri olanlar: Her şey ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. Bu rumuzu bilmeyerek “ ben daha iyi yaparım ” diye kendiliğinden meydâna çıkanlar, katılık ve hurâfeden başka ne getireceklerdi? Eğer evliyânın ne anlam taşıdığını bilselerdi cür’et edemezlerdi. Ama tekrar ediyorum: Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’da Hazret-i ALLAH, hayli sûrelerde “ Peygamber Efendilerimizden sonra vârisü’l-enbiyâ olan evliyâya tâbi olunuz ” buyurmaktadır. Daha evvelki evliyâlar, sizden evvelki şerîatların evliyâsıdır. Siz tâbi olduğunuz şerîattan yetişmiş olan evliyâya bey’at ediniz. Eğer
  • 170. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKbilmiyorsanız, daha evvel belirtildiği gibi istihâre yapınız. Cevâbınıaçıkça alana kadar tazarru ve niyâzı bırakmayınız. EVLİYA PEYGAMBERİMİZ EFENDİLERİMİZ GİBİMASUM DEĞİLLERDİR. Ama yaratılışları tertîb-i ilâhîdir. Ezel-i ervahla ilgili olup,dünyâda kul illâ çalışmakla elde edemez! İnsan sây-i gayreti ile sâlih kişi olur, makâmı velâyete çıkar, velîolur ama peygamber ve evliyâ olamaz. Bu vazifeler tertibi ve tanzimi ilâhiyedir! Kâmil doğarmış, ehl-i Hak, Doğmadan evvel anası. Peygamber efendilerimiz, kendilerinden sonraki peygamberiseçmeye salâhiyetleri olmadığı gibi, evliyâların da kendilerinden sonraevliyâ seçmeye salâhiyetleri yoktur! Eğer buna rağmen lâyık gördüğü bir kişiye ALLAH emretmediğihalde hilâfet verir ise, hilâfet verdiği şahsın vefat edene kadar işlediği 175yanlışlıklardan vazîfelendiren zat sorumludur. O bakımdan hiçbirmeşâyıh bu türlü mesûliyeti almak istemez. Niçin alsın? ALLÂH’ın vermediğini vermeye muktedir mi? Âciz insan, sorumluluğu idrak edemeyen insan, (ALLAHaffetsin). Na ehlin Yaptığı tahrîbatları saymaya beşer ilmi kâfi değil.ALLÂH’a mahsus olan varlığı kendinde gören, enâniyettenkurtulamayanlara yazıklar olsun! Bu îzâhımı ancak izn-i icâzet sâhibi şeyh efendiler anlar. ALLAHadetlerini artırsın. Makamlarını âlî kılsın. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) vazîfesini tebliğ ettiği zaman müşrikler demediler mi?: “Vazîfe yetim Muhammed’e mi kaldı, falana filana gelse idi bizkabul etmez miydik?” Nasipsizler... Güç ve kuvvetin ALLÂH’ın olduğunu bilmeyenleraz mıdır? Şunu da anlatmadan geçemiyeceğim: Vazife istenmez. Verilirsered edilmez!
  • 171. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Dergahta “vazife” derece demek değildir. Derece, kulun iman ihlas ve samimiyetiyle elde edilir. Vazife ise dervişin kabiliyetine göre, yoluna hizmet etmesi içindir. Bazı vazifeler şeyhinin layık görmesi ile verilir. Dervişin gördüğü açık rüyyaları da şeyhini ikna eder. Tekrar ediyorum: Bu vazifeler dereceye tesir etmezler. Samimiyeti ve ihlasına göre manen okşanır. Samimi icraatlarından elbet manevi taltif görür. Şeyh efendiler lüzumuna binaen, her türlü vazife vermeye selahiyetlidirler. Verdiği vazifelinin dünya ve ahiret mesuliyyeti vazife veren şeyh efendiye aittir. Sorumludur. Bu bakımdan “ hilafet ” gibi vazifelere hiçbir şeyh bu mesuliyeti yüklenme saflığına tevessül etmez. Ezel-i ervahtaki tanzim-i ilahiyenin zuhurunu, bi-zatihi Hazret-i ALLAH’ın emrini bekler! 
  • BU MEVZUDA DERVİŞİN GÖRGÜSÜ ŞEYHİNİ MECBUR KILMAZ. ŞEYHİNE Bİ-ZATİHİ VERİLEN EMİR MUTEBERDİR. EHL-İ HAL BİR ZAT BUYURMUŞLAR Kİ: “VARDIĞI HER MENZİLDE SOFRA BEKLEMEYEN176 KİŞİNİN AYAĞINI ÖPERİM.” DEMEK BÖYLESİ GÜÇ BULUNUR. BU TÜRLÜ ENANİYETTEN RABBIM MUHİP KULLARINI KORUSUN!
  • 172. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “BİLMİYORSANIZ EHL-İ ZİKİR’DEN SORUNUZ” Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerdenbaşkasını göndermedik. Bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz. ” (Nahl Sûresi, 43) Bâzı müfessir efendilerimiz şöyle tefsir etmişler: “ Bizmelâikeden ve kadından Peygamber göndermedik. Eğer 177bilmiyorsanız erbâb-ı zikirden sorunuz. ” Hazret-i ALLAH bu sûre-yi celîlede kullarına, herkesinölçemeyeceği bir tertîb-i ilâhîyi gösteriyor: Bu tertîb-i ilâhîyi yeterikadar bilemezsiniz. Siz bilmediklerinizi erbâb-ı zikirden sorunuz. Butürlü ilmin sâhibidir onlar. “ Âlimler anlar ” diye meal ve tefsir olarakda mânâsı doğru, fakat îzah edilmesi lâzım. İlim ALLÂH’ı bilmektir.ALLÂH’ı en çok peygamber efendilerimiz bilir, evliyâlar, velîler,mü’minler ve sâlih kulların bilişleri kademe kademe ve derecederecedir. Peygamber Efendimiz: “ En çok ALLÂH’ı bileniniz benim ”buyurmadı mı? Belirtilen erbâb-ı zikir mürşittir; eşittir âlim. Amanasıl âlim: Verâset yoluyla âlim. İnsan her türlü sâhada neye çalıştı, neöğrendi ise o bildiğinin âlimidir, bilmediği çok şeylerin de câhilidir.Evliyâyı kabul etmeyen ilim sâhipleri ki, kevn den ileri gitmeyen,ilme’l-yakîn bilenler, yeterli değildir. Ayne’l-yakın, hakka’l-yakîngerekli olup, mana ilmi ilm-i verâsettir. Diraset ilmi de ilimdir, ammamananın özüne gariptir!
  • 173. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Onlar iyi bilirler ki, makâm-ı velâyet yalnız erkekler içindir. İmâmetlik de böyledir. Kadın ve melâikeden imam olmaz. Akâidde geniş îzâhı vardır. “Yeryüzünde halîfemi yaratacağım hitâbı.” Âdem aleyhi’s-selam ve zürriyetinden gelecek olan erkeklere mahsustur. Vârisü’l-enbiyâ, evliyâ insanların irâdesine bağlı olmayıp, tamâmen ALLÂH’ın (c.c.) tertip ve tanzîmidir. Ezel-i ervahla ilgili olup, insanlar sây-i gayreti ile velî olur, makâm-ı velâyete çıkar. Bu hususta, Gavs-ı Âzam Seyyid Abdulkâdir Geylânî Hazretlerinin beyânı şöyle: “Kişi ALLÂH’ın mü’min ismi aynasında kendini görür. Bu ayna zâhirî aynaya benzemez. Yapacağın hareketler bu aynada değişmez.” Maddedeki sırlı ayna gibi değil. Makâm-ı velâyete çıkan kişinin irşatla vazîfe yetkisi yoktur. Evliyâ, makâm-ı velâyetten de nasîbini almış, ALLÂH’ın irşâda vazîfelendirdiği kişidir. İrşat, tertib ve tanzîm-i ilâhîdir. Bahşedilir. Şöyle ki: İzn-i icâzete sâhip mürşit178 tarafından tebliğ edilir. Başka türlü kimsenin salâhiyeti yoktur bu vazife beşerin aklı ve mantığının ölçüsüne girmez! Bu türlü vazîfesi olanlar nefislerine zerre kadar bir şeyi mâletmezler. İnsan âcizdir. Bu gerçeği duyarak değil, yaşayarak bilirler. Geçmişi rahmetle ve hürmetle anarlar. Bilirler ki, istikbâli ALLAH’tan başka kimse bilmez. Sana gerekli olan haldir, bugündür. Şerîat-i Muhammedî’ye tâbi olup yaşayan bahtiyar, tevhîd-i zâtı yaşa, inşallah. Yaratılışın sırrı ilim ve irfânını başka türlü arama! Dîn-i İslâm’ın da özü tevhittir; bütün semâvî dinler tevhit dinidir. Dört kitabın ve suhufların da özü tevhittir. İlim yönünden de, amel yönünden de tevhittir. Kelime olarak “lâ ilâhe illallah” tır: ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır. Bunun gayrısı şirktir. Ne kadar dilinle söyleyip, hâlinle yaşamak istiyorsan, nedîm-i ilâhî, vârisü’n-Nebî’ye, ehlullâhın terbiyesine muhtaçsın. Ehl-i halden şâir Emrah gerçekleri şöyle ifâde eder. İksir-i a’zamdır, nutk-ı ehlullah,
  • 174. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKYek nazarda hâki kimyâ ederler.Hakk’ın esrârından onlardır âgâh,Velâkin sûrette ihfâ ederler.Hakâretle bakma dervişanlara,Köhne aba giyen ârifânlara.Vârisü’l-enbiyâ denmiş anlara,Mürde gönülleri ihyâ ederler.Emrâh-ı cehdeyle, kâli hâl eyle,Kâl ehl-i olandan infisâl eyle.Erenleri bul da imtisâl eyle,Seni de vâsıl-ı Mevlâ ederler. 179
  • 175. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK EHL-İ AŞK Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Onlar öyle sapıklar ki, söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. ALLÂH’ın ziyâret edilip, hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyâretten vazgeçerler. Ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.” (Bakara Sûresi, 27) Bu âyet-i kerîme umûma mahsustur. Ziyâret edilmesi lüzum eden180 kimseler zaman zaman îzah edilmiş olup, tek bir şahsa mahsus olmayıp, nesebden gelen büyükler olduğu gibi, âyet-i kerîmede kasd-i ilâhî dolayısıyla ALLAH için bey’at edilen kimselerdir, gerek hayatta iken gerekse kabir hayatlarında! Mevlâ-yı Zü’l-celâl Ve Tekaddes Hazretleri Fetih Sûresi 10. âyette: “Onların elinin üzerinde benim elim vardır” buyurmadı mı? “Kim ki, ahdini bozarsa nefsine zulmetmiş olur. Kim de sebat eder, ahdine sâdık kalırsa o kullarım için büyük ecir ve mükâfât vardır” buyurmadı mı? Bey’at bey’at-i Resûlullah’dır. Söz ALLÂH’a verilir. Mürşitlere olan bey’at, Hazret-i Resûlullâh’a vekâletendir veraset taşıyan mürşitler kıyamete kadar biatı götürmekliği için vazifelidirler! Yukarıda arz ettiğim gibi, rahmet-i ilâhî bir zamâna mahsus olmayıp, kıyâmete kadar bâkîdir! Böyle biline.. el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn olan ALLAH (c.c.) şeytana şeytani vazîfesinin, kıyâmete kadar müsâde etmişken, mürşidin vazîfesi biter mi? Bu türlü çarpık düşünceler ALLÂH’a
  • 176. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKzulüm isnat etmektir. “Küll-i şey’in sebebâ” buyurulmadı mı? Kişiseldüşüncelerinle değil, Hazret-i Kur’ân’ı iyi anla. Bu türlü vazîfeliyaşayan insanlara “tertîb-i ilâhî” diye hürmetive istifadeyi bil. Burahmet şahısa münhasır değil, umûmîdir! Ehl-i aşkı sakın rencîde etmeyesin. Hazret-i ALLAH merhamet-iilâhîsiyle kullarını açık açık uyarıyor: “Evliyâma ezâ edene harb açarım” buyurmuyor mu?söyler isenGerçeği söyle, bilmediklerini “ bilmiyorum ” de. Hiç olmazsamesûliyetten kurtul doğruyu söylemekle kurtuluşa ermen umulur! Dînî tedrîsâtı tasavvufsuz bu hâle getirenler, nâ-ehle meydanı boşbırakanlar, huzûr-ı ilâhîde yaptığı tahrîbâtın ki en azından kişininmâneviyâtını öldürmektir hesâbını nasıl verecekler? Hesapsorulmadan kurtulacaklarını mı zannederler? Kimse vazîfesini yüzde yüz yaptığını iddiâ edemez. İnsanlarALLÂH’ın afv u mağfiretine muhtaçtır. Samîmi ol. Yalnız “ akılcı ”giderek, bu gerçekten nasip alamayandan olmayasın! Ehlullâhın sözüne kulak ver. Okumak yazmak araçtır gereçtir. 181Mârifet, hakıykat ALLÂH’ın yed-i kudretindedir. “ Biz dilediğimizehikmet veririz, hikmet verdiğimize rahmetimizi çok çok ihsan ederiz” buyurmadı mı? Camide ehl-i zikrin toplu zikirlerine, eğer namaz kılanları rencîdeetmiyorlarsa, eşyâda tahrîbat yapmıyorlarsa, korkunç halleriileinsanları ALLAH’tan kaçırmıyorlarsa, teknolojinin ve medeniyetinaleyhinde değillerse, bu hususta ilmin de müsâitse ehl-i zikre yardımcıol. Başkalarına güzel örnek olmalarını sağla. Hizmet et. “ALLÂH’ın mescidlerinden ALLÂH’ın zikrini men edenzâlimden daha zâlim kim olur? ” Hitâbı ile ind-i ilâhiden azarlanmayasın, “ bu hitâb namaz içindir” diye ahkam kesmeye kalkışma. Sizlerin de mâlûmu olduğu gibi heribâdete “ zikir ” buyuruldu. Ama zatının isimlerini kesir zikretmeyi,Kur’ân’ın çok yerinde emir buyurmuyor mu? Namazın orucun,zekatın, haccın belirli zamânı vardır.. Zikrullah zamana bağlı olmadığı gibi kesir buyuruldu başkaibadetlere benzemez yalnız benî Ademe mahsus olmayıp cemiyaratıkların müşterek ibadetleridir!
  • 177. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İbâdetin devamlısı makbuldür, buyuruldu. Bu bakımdan Peygamber efendilerimiz arasında ayrılık görmeden, gelmiş geçmiş evliyâullâhın, ehl-i îman ve ehl-i islâmın, âhirete yürümüş derviş kardeşlerinin de ruhlarına üç İhlas, bir Fâtiha okuyarak ezkârı her gün yapmak gerekir ki, bu “ezkâr” ağırlığı alınmış, dervişin günlük dersidir. Bunun dışında belirli mübârek gün ve gecelerde, cemaat ibâdetlerinin ferdîden daha makbul olduğunu bilmeyen var mı? Böyle, târih boyu devam edip gelen rahmet-i ilâhiyeleri ilmimiz müsâitse daha güzel tanzim edelim. Câzip hâle getirelim, tahrip tarafına gitmeyelim. ALLÂH’ın “ zâlim ” buyurduğu damgayı yemeyelim. Aşk caddesi akla tıkandı... Kendi kulaçlarınla aşk deryâsını geçemezsin; ya bir vârisü’n-Nebî, ya da bir nedîm-i ilâhî elinden tutmadıkca! Tertîb-i ilâhîyi, kimsenin değiştirmeye gücü yetmez. Hazret-i182 ALLAH hiç bir kulunu akılsız bırakmasın. Na-ehlin esiri de kılmasın. Gerçekleri tefekkür edebilecek akıl, ilim ve irâde ihsan buyursun. Âmîn, ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l- âlemîn.
  • 178. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İSTİHÂRE Peygamber Efendimiz buyurdular ki: “Siz bilmediğiniz mühim şeyleri Hazret-i ALLÂH’a sorunuz.” Bilmediklerimizi her ilim yed-i kudretinde olan Hazret-iALLAH’a peygamber efendimizin işaret buyurduğu gibi sormamızaistihâre denildi. Ehl-i tasavvufun târif ettikleri istihareyi inanarakacebasız yapmaya çalışalım: Aldığımız cevabı önemseyecek imana sahip değilsek yapmayalım.İstihare falcılık, cincilik, gayıptan haber vermek hiç değil, Kulun 183aczini itirafı anlamındadır.. BİLMEDİĞİ MÜHİM MEVZULARI HZ ALLAH’ASORULMASININ ELÇİSİ AHİR ZAMAN PEYGAMBERİHAZRET-İ MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V.) EFENDİMİZİNTARİFİ ÜZERE YAPILMASINA “ İSTİHARE ” BUYURULDU. MÜRACAATINDA ACZİNİ İTİRAFLA BİLDİRİL-MESİNİN,ACZİNE UYGUN ANLAYABİLECEĞİ GİBİ OLMASINISAMİMİYETLE RİCA EDECEK. VE CEVABI İSTİHAREYİYAPANA VERİLİR BAŞKASI NA VERİLMEZ! GÖRDÜĞÜMANA MÜRACAATINDA AÇIK OLACAK. BEYAZ GÖRDÜM,SİYAH GÖR-DÜMLE KİMSE KİMSEYİ KANDIRMASIN! İSTİHARE MÜRŞİDİNİ GÖRMESİ İÇİN YAPILIR!EVLENMEK İÇİN YAPILAN İSTİHARELER GÖRGÜ İÇİNYAPILMAZ, HAKKINDA HAYIRLI OLMASI İÇİN RABBINAİNANAN İNSANLARIN MÜRACATIDIR TAVSİYE EDİLİR. NETİCEYE TAHAMMÜL SADIK, MUHİP, EHL-İ İMANINKEMALATIDIR.
  • 179. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İstihareyi, sana tarif eden selahiyyetli zata ilave etmeden, noksan da söylemeden anlatacaksınız. O zat nasıl tabir etti ise öyle kabul edeceksin. Çünki gördüğün mana senide tatmin edecek! Tekrar ediyorum: Renk meselesi değil. Beyaz, yeşil önemli değil. Tatmin olacak cevap alacaksın! Cevap alamadınsa istihareni tekrar edeceksin. 9 gün kadar yapılması tavsiye edilir. Cevap gelmedi ise kimseden vazife alınmaz. Alır ise alan da veren de ind-i ilâhide mesuldür! Başkasına verilen cevap kesinlikle muteber değildir. Gafil olma. İstidayı sen verdin, cevabını sen alacaksın. Başka nedenle yapılan istiharelerden mutlaka görüntü beklenmez imandan gelen müracaat usulüdür makbuldür İSTİHARE NASIL YAPILIR?184 Sıhhatin normal olacak. Yatma zamanı abdestin olsa da yeniden abdest alacaksın. İki rekat istihâre namazına niyet ederek namaz kılacaksın. Fâtiha’dan sonra Kâfirûn ve İhlas sûreleri tavsiye edilir. Selamdan sonra üç İhlas bir Fâtiha Peygamber Efendimiz’in mübârek rûhuna hediye edilir. Üç İhlas bir Fâtiha Hulefâ-i Râşidîn Efendilerimizin ruhlarına hediye edilir. Tekrar üç İhlas bir Fâtiha Gavsü’l-Azam Seyyid Abdulkâdir Geylânî, Seyyid Ahmede’l-Kebir er-Rufâi, Seyyid Ahmede’l-Bedevî, Seyyid İbrâhim Düssûkî, Şeyh Ebu’l-Hasan Ali Şâzilî, Şâh-ı Nakşibend Muhammed Bahâaddin Efendilerin ve kâffe evliyâullâh’ın ruhlarına hediye edilir. Üç salevât-ı şerîfe okunur: “ Allâhümme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammed ” diye. Üç istiğfar, “estağfurullah el-Azîm” diye. On bir İhlas, on Fâtiha okunup, istihâreyi ne için yaptınsa onu dile getireceksin. İntisap hakkında ise örneğin: “Yâ Rabbi, zâtına kulluk vecîbemi lutf u ihsânınla yerine getirmek istiyorum. Rızânı kazanmam için mîzâcıma uygun, vazîfeli kıldığın vârisü’l-enbiyâ olan hangi kulunu rehber edineyim? Îmânım odur ki,
  • 180. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKdünyâyı bu türlü rahmetinle her zaman bezedin. Kıyâmete kadar daihyâ edeceksin. İhtiyârımla yalvarıyorum, lütfet. Âcizim! RAHMETİNE VESİLE KILDIĞIN VARİSÜ’N-NEBİ, NEDİM-İİLÂHİ OLAN MÜRŞİDİMİ İHSANINLA AÇIK GÖSTER! Rızana uyumlu, emr-i ilâhiye uyumlu, rahmetine yol almamı ihsanet ” diye niyaz edersin.. Abdestli olarak sağ tarafına sağ avucunun içine başını koyup, “YâFettâh!” diye yatacaksın. Açık açık görene kadar devam eyleyeceksin. Sen mutmainolmadıkca başkalarına ” kanmayasın. Başkasının görmesi mûteberdeğil. Mürâcaatı sen yaptın. Sana, kısmetin varsa mutlakâ bildirilir.Bildirilmeden, sakın kimseden bu türlü vazîfe alma. İstihâren çıkınca,sana istihâreyi veren kişiye istihâreni anlat. Ne diyorsa öyle yap. Sakınbâzı câhiller gibi kendi kendine değerlendirme. Peygamber Efendimizhâssaten tavsiye buyurmuşlardı. 185 MÜRŞİDİNİ BULDUN MUTMAİN OLDUN İSE İSTİHARESİZBİAT EDEBİLİRSİN!, DİKKAT! İSTİHARE YAPTIKTAN SONRA CEVAPALMADAN ÖMÜR BOYU DEVAM ETSEDE KİMSE-DENVAZİFE ALAMAZSIN! FALCIDAN CİNCİDEN UZAK DUR. PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZ BUYURDULAR Kİ: “KÜLLÜ MÜNECCİM KEZZAB ” (bütün müneccimleryalancıdırlar). Cinnî hallerdir. Cin tâifesi benî Âdem’den daha fazla bilgiye sâhipdeğildir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ı benî Âdem kadar bilemediler,bilemezler de... ALLAH’TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR, İLLÂ ALLAHVARDIR. ONUN ŞERİKİ, NAZİRİ YOKTUR. GÜÇ VE KUVVETBİZATİHİ HZ. ALLAH’A MAHSUSTUR! BÜTÜN ALEM ONUN YED-İ KUDRETİNDEDİR.İZAFİDİR,MECAZİDİR, Bİ-ZATİHİ DEĞİLDİR!
  • 181. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ DE İLÂH DEĞİLDİR. CÜMLESİ HZ. ALLAH’IN KULUDUR, ABDİDİR, ELÇİLERİDİR! HZ. ALLAH’I VE ELÇİLERİNİ BU VEÇHİLE BİLESİN. MÜTTAKİ, İTTİKA SAHİBİ, MÜ’MİNİN İMANI BU YÖNLÜDÜR!.186
  • 182. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKKainatın yaratılış sebebi olan Nur-u Muhammedi hakikatine ulaşmak! Kamil insana karşı beslenen sevgi ve bağlılıktır. Kamil İnsan,bütün insanların gözbebeğidir. Kamil insanı sevmek, 187 Nur-u Muhammedi’yi sevmek, Allah’ın rahmet sıfatlarınıntecelli ettiği merciyi sevmek, Allah’ı sevmektir. H. Galip Hasan Kuşçuoğlu
  • 183. ÜÇÜNÇÜ BÖLÜMŞİŞ HAKKINDA 189
  • 184. Eûzü Billâhi mineş-Şeytânir-Racîm Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm Huzurdan koğulmuş, lânetlenmiş şeytanın şerrinden Rabbımasığınırım. Rahmân ve Rahîm olan ALLÂH’ın adıyla başlarım. Maksadım şiş propagandası değil.. Yanlışlıkları duyurmak kasdıile okurlarım bu metafizik olayın da garibi olmasınlar, diye izahaçalışacağım! Şunu da bildireyim ki: Şiş burhanı benim için suç değil. Çıkarıma 191kullanmadığıma dair elimde mahkeme kararları var! 12 senedir şişburhanı yapmıyoruz. Çok mühim metafizik bir olay.. Ne yazıkkitaklitcilerin ve na-ehlin elinde. Hazret-i ALLAH’ın varlığını, fizikiolaydan başka bir olay kabul edemeyen bilge kişilere her şeyin yed-ikudretinde olan Hazret-i ALLAH’ın var olduğunu kanıtlayan, her sınıfademi düşündüren ve gerçeğe yönelten.. Na-ehlin elinde ölüm aleti;müsaade edilen ehlinin elinde metafizik olay.. Bugünkü yaşantıda tesiri görülmedi. Taklitçilerin, ehilolmayanların elinde suyu çıktı. Aklın ve mantığın ölçemeyeceğimetafizik bir olay. Metafizik olaylara müsait olmayan toplumlarınyedinde bilgisizce, horlanır oldu. Basit bir olay değildi. “Habibim sen atmadın, illa ben attım ” Hitabının zamana yansıması idi! Yalnız isimler değişik değişiktir..Peygamber efendilerimizde zuhur ederse ismi “ mucizedir; ” Varisü’n-Nebi, nedim-i ilahi ki, zahiri ulemanın diyemediği “ evliyaullah ” tazuhuru “ keramet ”tir. O kerametin tekrarının zuhuru “burhan”dır.. Bu metafizik olaylar maneviyatın yed-i kudretindedir.
  • 185. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Peygamber efendilerimizden zuhur eden hârikulâde, tabîat üstü haller fiziğin ölçemeyeceği, metafizik, beşerin gücünün yetemeyeceği ve hiç bir zaman da aklî, mantıkî ölçülerle ölçemeyeceği, sonsuz merhametinin, rahmetinin imtihan dünyâsında, tâbir câizse cemiğ kullarına iltiması olup; yaratıcısını unutup, her şeyi maddede mütâlaa eden, Maddeden başka bir şeyi kabul edemeyen gâfil kullarını. Mûcize ile sihri ayırt edemeyen, Mûsâ aleyhi’s-selam’la sihirbazları aynı gören ulemâ geçinenlerin gafletlerinden ve şerlerinden her şey yed-i kudretinde olan Hazret-i ALLÂH’a sığınırım. Maddede ve mânâda da kânûnu bilmemek mâzeret midir? Hayır... Mana yönünde hakiykat dışı düşünenlerin Hint felsefesinden, Yunan felsefesinden öte gitmeyen tasavvuf anlayışları, bu yönlü rahmet-i ilahiyeyi anlıyamazlar.. Geçmişi anlıyamadıkları gibi, bu ve buna benzer düşünceler çağı da idrak edememektedir. Geçmişlerimize Hazret-i ALLAH rahmeti ile lütfetsin, makamları cennet olsun…192 Mâzideki yaşanan rahmet-i ilâhî kalıplaştırılarak bugün de aynı durumda mütâlaa etmek, tertibi tanzimi ilahiyeyi bilmemek çağı hiç bilmemek, geçmiş zamanda yaşamış evliyâullâhın hayâtını motamot olarak zamâna yansıtmaya kalkışmak, gülünç ve yersizdir. Peygamber efendilerimizin de hayatları basma kalıp olmayıp, ALLÂH’ın elçileri rahmet-i ilâhî, kâffesi nûr-u Muhammedî’dir. Hepsinden mûcize yani metafizik olaylar zuhur etmiştir! Ezel-i ervahda peygamber olarak, istisnâî, günah işlemeyecek kâbiliyette yaratılmışlar, dünyâya gelişleri dahi mûcizedir. ALLAH tarafından gönderilen kitaplar ve suhuflar da mûcizedir. İnkârı küfürdür!. “Veresetü’l-enbiyâ ” olan evliyâullahtan zuhur eden tabiîat üstü, hârikulâde haller olan kerâmeti inkar da küfürdür. ALLÂH’a ve Resûlü’nün getirdiği şerîata inanmış, yaşamaya çalışan bahtiyar insanın hayâtında tecellî eden rahmet-i ilâhînin ismi “kerâmet”tir. Aynı kerâmetin değişik sîmâlarda zuhûru “burhan”dır.
  • 186. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK ALLÂH’a inanmayan bâzı kişilerde zuhûru görülen hârikulâdehaller “istidraç” dır. Bunları yapan Hazret-i ALLAH’tır. Bu türlü halleri insan yapmaya muktedir değildir. Muktedirmiş gibi göstermek cehâlettir, varlıktır; varlıksaALLAH’a mahsustur, beşere maletmek zındıklıktır, küfürdür! Yol kardeşlerimle sohbetimde, vazîfem îtibâriyle üzerindehassâsiyetle durduğum esasın, “mutasarrıfı Hazret-i ALLAH”dır.İnsan âcizdir. Verilen cüz’î irâdenin dışında tasarrufâta muktedirdeğildir. Böyle biline! Gelelim şiş burhânına: Pir Efendimiz Seyyid Ahmede’l-Kebîr er-Rufâî Hazretleri’nde ve cümle evliyâullahda zuhur eden kerâmetlerinsonradan tekrârının ismi “burhan”dır! Dergâh’dan yetişmiş, silsile-yi merâtip sâhibi, izn-i icâzet almış,irşâda salâhiyetli kılınmış. şeyh efendiler şiş burhânı yapmada veyaptırmada yektili olabilirler -ki bunların vazîfeleri ALLAH 193tarafından mürşidinin selâhiyeti ile verilir; bu türlü vazîfe vermeye naehil salâhiyetli değildir! Peygamber efendilerimiz, peygamber tâyinedemez! Meşâyıhlar da yerine şeyh tâyin edemezler! Hazret-i Mûsâ (a.s.) ALLÂH’a niyaz ederek: “Yâ Rabbi! Kardeşim Hârûn’u yardımcı vermez misin? ” diyemürâcaat etti, Hârun (a.s.) da kendisine yardımcı olarak lütfedilmiştir.Bunun dışında mânevî vazîfe yapmaya kalkışanlar, bilgisiz, safkişilerdir. Yâhut çıkarlarının esiri olan, ALLÂH’a kul olmayıbilmeyen gâfil insanlardır! Rabbim böyle, bildikleri halde hâlâ “ vazîfe yapıyorum ”zannedenlerin şerlerinden cümle kullarını korusun (âmîn).. Şiş burhanı bu fakire senelerce evvel verildiği halde burhanyapmadım. Gerçek şu idi: Çekiniyordum. Açık söylemek lazımsa:Korkuyordum.da! Önceleri, “ --Niçin burhan yapmıyorsun? ” diyenlere: “ --Şiş ilebizi tanıyanlar, tanımasınlar ” diyerek işi kapatıyordum!
  • 187. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Öldürücü bir demir nasıl insana girer de tahrîbat yapmaz, aklım mantığım îmânımla çelişki hâlinde idi! Bir gece mânâ âleminde azarlandım. Makam tarafından: “--NİÇİN ŞİŞ BURHANI YAPMIYORSUN. SANA BU VAZİFEYİ VERENDEN DAHA MI İYİ BİLİYORSUN?! ” denildi. Daha neler demediler ki, bu türlü görgüleri sakın hafife alma. Peygamber Efendimiz’e de vahy-i ilâhî altı ay rüyâ âleminde geldi! Sadık rüya vahyin kırk altı cüzde bir cüzüdür. Mânevî rüyânın inkârı küfürdür. Bu durum ancak ehline mâlumdur. “Biz Yûsuf’a rüyâ tâbirini öğrettik, ona hikmet verdik. Biz dilediğimize nice nice hikmetler veririz.” buyurdu, Hazret-i ALLAH! Nâ-ehle anlatma. Her tahsil yapan kişinin bileceği maddî mesele değil, gülünç olma. Ehline sor! Bu abd-i âciz o manada yapılan hakâretten sonra her isteyene şiş vurdum. İsteksiz burhan yapılmaz, enâniyet olur. Burhanların194 içerisinde en tehlikelisi şişdir! Zâhirî ilim bu olayları îzâha muktedir değildir olamayacak da! Beşerin gücü burhanı ne icraata ne yapmaya, ne de yeterli îzâha muktedirdir. Zâhirî ilim erbâbına sorup da onları da günaha sokmayalım. Lütfen... İsterse ilâhiyat mezunu olsun, ilmin her dalı rahmettir. Her ilim ALLÂH’ı bilmektir. İlim vardır, ALLÂH’ın fiilî sıfatlarını bildirir, İlim vardır, sübûtî sıfatlarını bildirir.. İlim vardır ki Hazret-i ALLAH’ın zati sıfatlarının zevkini verirki o bahtiyar ALLAH ve resülünun gerçek şahidi Ehli Aşktır! Bu ilim Kur’ân’ın özü, Peygamber efendilerimizin ve cümle vârislerinin yaşantısı olup, umûma îzâhı ihlas, takvâ, verâ olarak îzah edilir. Kaynağı tasavvuftur. Tasavvuf semâvî dinin dışında gösterilemez. Bi-zâtihî dindir. İnsan bildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir! Burhan yapmak kişinin şeyhliğini kanıtlamaz. Burhanı, her hangi bir kişiye salâhiyetli şeyh efendi verebilir. Derviş olmasa dahi verilir. Bu, kişinin derecesini de göstermez. Bu ahval kişinin irâdesinin
  • 188. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKdışında olup, nefsine mal etmek mânevî sahtekarlıktır. Kişininderecesini inancı ve inancının yaşantısındaki zuhûru gösterir.. Nâ-ehleburhan verilirse, mesûliyeti hem yanlış yapana, hem de şeyh efendiyeâittir. Kendisine verilen burhânı izn-i icâzeti olmayan kişininbaşkasına vermeye salâhiyeti yoktur. Burhan verilen kişi dinden çıksada geri alınamaz. “Biz onların iplerini uzatırız, imkanlarını genişletiriz, azabımızıiyi tatsınlar diye” buyurdu, Hazret-i ALLAH. Burhan yapma yetkisini na ehle veren kişimesuldür. Şiş basit bir inşaat demiri olduğu gibi her hangi sivri bir şey deolabilir. Vurmadan evvel sünnet-i Resûlullah olduğu vechile, tükürükile meshedilir. Çıkardıktan sonra vurulan yere gene tükürük sürülür. Kan durdurmak ayrı bir burhandır. Tazarru, niyaz edilerek,Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut âyet-i kerîme ile durdurulur. Seyircileriçinde inanmayan var ise, sihir gibi düşünüp de günaha girmesin, diyerahmet-i ilâhî olarak ondan kan çıkarır! 195 İnsan âcizdir. Güç, kuvvet ALLÂH’a mahsustur. Fizikî kâidedenbaşka bir şey kabul etmeyenleri düşündürmek için bu olay birmetafiziktir! Yoksa kuvvet ve kudret-i ilâhîyi bu âlemde her zerregöstermiyor mu? Bâzı âlim geçinen kişiler bu durumu kânûn-i ilâhîyemugâyir gibi göstererek, günah işlerler, kendilerine inananlarınîmanlarınıda zaafa uğratırlar! Bu türlü burhanlar rahmettir ve çok kişinin îmânını güçlendirir.Yoksa bu abd-i âcizi “ yapmıyorsun ” diye niçin azarlasınlar. Busözlerimi atmasyon zannetme. Buna ihtiyâcım yok. “ Trans ” diyebasitleştirme. Onun için çocuklara da vuruyoruz. Çocuğun transı mıolur? Uzun lafın kısası; zâtınız transa girip, tükürüklenmiş bir demirikendinize sokun. Beceremiyorsanız laf ebeliği yapmayın! “Buna aklımız ermiyor ” derseniz îtibârınız ve ilminiz dahasaygın olur inanırım. Bu yönlü niyetinizi bilmek kehânet değil!Maksadınız “ Üzüm yemek değil, bekçi döğmek.” Ama dikkat et, nekadar kara sürsen de hakikatte kendi yüzüne sürersin amma bilirsinveya bilemezsin bu bilgin kanun-ı ilâhiyi değiştirmez!
  • 189. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK BİR TV PROGRAMI ÜZERİNE Hayli arkadaşlara makâmın verdiği yetkiye istinâden, ALLAH rızâsı için burhan yapmalarını ricâ ettim. Çok yerlerde senelerce icrâ ettiler. Fakat, medyada olsun, bâzı başka yerlerde olsun maksadından saptırılmış, ehil olmayan ellerde gülünç duruma düşürülüp, rahmet-i ilâhîyi tahrif ettiklerini, şiş burhânını ne hâle getirdiklerini milletçe esefle gördük! Burhânı takrîben oniki sene evvel te’hir ettik. Müsâde edilen196 arkadaşlara da tehirini ricâ ettim! Bâzı kanallardan ısrâren istenildiği halde, fikrimizi değiştirmedik. “Eli Tertemiz”(!) olan programda, beş yıl evvel yapılan burhânı, doksan altının Kadir Gecesi’nde yapılmış gibi aleyhimizde, kabahat ve suç bulmuş edâsı ile, hakâretler, iftirâlar ekleyerek, tiynetlerindeki küfrün tezâhürünü gösterdiler. Cumhûriyet Türkiyesi’nde bizleri perişan edecekler idi, güyâ! Evet, ruhen sarsıldık, rahatsız olduk. Hazret-i ALLÂH’ın buyurduğu: “EVLİYAMA EZA EDENE HARP İLÂN EDERİM” hitabının nasıl olduğunun zuhurunu ve anlamını gördük ve yaşadık! Avrupa’ya biz âcizleri reklam eylediler.. Alman FOX televizyonu ile 35 ülkeye yayın yaptılar! İslam’da yaşanmak istenilen, hurâfalardan, bidatlardan arınmış, kalıplaşmış na ehlin tasallutundan kurtarılmış, Şerîat-i Muhammedî’yi yaşayarak muâsır milletler seviyesine çıkmak isteyen toplumlara, İslâm’ın mâni teşkil etmediğini tüm şerîatı Muhammedî’yi yaşayan bahtiyarlar...
  • 190. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Gerçeklerin güzelliklere karşı olmadığını anlayanların günbegünarttıklarını hayranlıkla seyredip ALLÂH’a hamd ediyor ve bugüzellikleri biz acizler sergilemiye çalışıyoruz. Rabbım muvaffak kılsın, amin, veselâmün ale’l-murselîn. Hazret-i ALLÂH’ın emrini, Hazret-i Resûlulah’ın teblîğini bütüninsanlar ne zaman anlayacaklar? Hazret-i ALLAH buyurdu: “Ey insan!Bu âlemi ben yarattım, sen tanzim edeceksin. ” Atv’de Fatih Çekirge’nin İktidar Oyunu programında TRT 1’deve daha birçok programlarda gazetelerde, dergilerde, haftalıksohbetlerimde, “Cumhûriyet”in en güzel idâre tarzı olduğunu veyağcılık ve nankörlükten uzak bir Atatürk hayrânı olduğumu birincikanalda kaç defa, diğer bâzı kanallarda da ara sıra anlattığımı sağırsultanlar dahi duydular ve biliyorlar. Bu gerçekleri her zaman hersınıftan insanlara anlatmaya yetkiliyim ve muktedirim. Az da olsa ogünleri yaşadım. Şahidi olduğum çok meseleler var, gerek maddigerekse manevi... 197 Lâiklikte dünyâya İslâmiyet’in örnek olduğunu, ama laikliğiistismar ederek, dinsizlik gibi göstermeye yeltenen bâzı kişilerezahmet etmesinler, derim.. Bu millet îmânı bütün, İslâm’ı çağa göre yaşamaya çalışan, başkaİslam devletlerine örnek olan bir millet. Bütün gâyesi muâsır milletlerseviyesine çıkmak isteyen bir toplumu, gericilikle itham etmek,bilmiyorum onlara ne kazandırıyor? Bugün demokrasinin geçerli olduğunu, komünist ülkeler dahianladılar. Hasretini çekiyorlar. Çok partili demokrasi idâresini bumillet 1946 senesinde kabul etti. Milletçe yaşamaya çalışıyoruz.ALLAH muvaffak kılsın... Vakfımız ve üyelerimiz her partiye gönül vermiş, partiler üstü birkuruluş ve cemaat olup, partiler içinde herkesin görüşüne göre seçmeözgürlüğüne sâhiptir. Bizi küll olarak herhangi bir partide göstermek iftirâdır,zulümdür.
  • 191. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Şunu anlatmak istiyorum: Burhan metafizik bir olaydır. Şüphe edilmesin. Fakat zamanımız bu rahmet-i ilahiyeyi kaldırmak gücünü kaybetti! HZ. ALLAHIN VARLIĞI SEBEPSİZ BİLİNİYOR. DAHA AÇIK TECELLİ-Yİ İLÂHİYENİN ZUHUR EDECEĞİNE İNANIYOR VE BEKLİYORUM!198
  • 192. DÖRDÜNCÜ BÖLÜMZUHR-U ÂHİR 199
  • 193. Peygamber Efendilerimizin yaşadıkları zamandaki imkanları ileyaşamaya müsâit lütfedilen emr-i ilâhîler insanların dünyevî ve uhrevîyaşantılarında kemâlatlarına göre tanzim edilen tertîb-i ilâhîler ki,bunlar şerîatlardı. Kabîlelerin, yâni toplumların dünyâda huzur, birlik berâberlik veâhiret hayâtında vâdedilen ebedî hayâtın sonsuz nîmetlerinikazanmaları için, emr-i ilâhîye uygun yaşamaya mecbur ve muktedirkılınan bahtiyar insan “yeryüzünde halîfemi yaratacağım” hitâbınınsırrını anla. ALLAH “biz, insanı ahsen-i takvim üzere yarattık” diyor. En 201güzel sîmâda yaratılmak şerefine nâil olan, kendinden daha güzelyaratık yaratılmadığını bilip de şımaran insan, bu “alemleri yaratanbenim, tanzîmini sen yapacaksın” hitâbına nâil olup da, vazîfesiniidrak edemediğinden, “hatâ ederim” zannı ile cüz’î irâdesini dekullanmayı bilmeyen insan, ALLAH’ın akıl, mantık ve irâdene verdiğigüçte “ O’nu görüyormuş gibi ” hissedeceksin. “Bu meziyetlerde seni müsâit kıldım. Benim zâtıma eş veortak tanıma. Bu türlü ilme müsâit kılındın diye kendinde birşeyler görüp de uluhiyyet iddiâsına kalkışma. Bu türlü yersiziddiâların sahtekarlıktan başka ismi yoktur. Fiilî ve sübûtîsıfatlarımın en çok sende zuhûru görülecek. Sen benim yarattığımabdimsin, kulumsun, Rab olamazsın.” Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafâ (s.a.v) “Habîbim, ‘Rabbım ALLAH’ de, dosdoğru yürü” buyurmadı mı? ALLÂH’a inanmış, Âmentü’ye îman etmiş beşer arasındakidüşünce farklılıklarının, hattâ aynı şerîatta görülen ibâdete, sünnetemüteallik ayrılıkların az da olsa îzâhı mümkündür. Bunlar içtihâdîmevzûlardır.
  • 194. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Hicrî 5. asırdan bu yana yalnız Türkiye’de uygulanan, başka İslam âleminin bilmediği, bilmek de istemedikleri “zuhr-u âhir” denen, ALLÂH’ın emri, Hazret-i Resûlullâh’ın sünneti ile hiç ilgisi olmayan, Moğol istilâlarının hüküm sürdüğü bir zamanda Konya’da ihdas edilen ek ibâdet usûlü ki, namaz değildir! Hükümet ve devletin olmadığı yerde, ulü’l-emrin icra edilmediği yer -ki, darü’l-harptir- darü’l-harpte ise cuma namazı kılınmaz, diye uyduruk fetva verenler, zamanımıza kadar.. “İslam’da yeri olmayan namaz” demiye hicap ediyorum, çünkü namazın iki kaynağı vardır: 1: Kitap, 2: Sünnet. Başka kaynak aranmaz. Beş vakit namazdaki farzlar, Cumâ namazı için de geçerli olup, hutbesiz Cumâ namazı geçerli değildir. Bayram namazlarında hutbe sünnettir. Okunmasa da namaz tamamdır. Sünnetleri hafife almayasın. Kur’ân’da belirtilmemiş, Peygamber202 Efendimiz’in ibâdet ve amellerinde görülen hallerin cümlesine sünnet deriz. Sünnetleri emr-i ilâhînin dışında görme. Kur’ân’da sarih olarak görülmediği için sünnettir. İcmâ, kıyas edilleyi şeriye namaz için geçerli değildir. Rabbımızın lütuf ve ihsânı olan en büyük bayram olarak belirtilen Cumâ günü, âyet ve hadisle ifâde edilen öğle vaktinde Cumâ namazı Hutbede bulunarak imam efendiye uyup iki rekat farzı kılan kişinin ALLÂH’ın emrine göre cumâsı tamamdır.. Sünnetlerini de mezhebine tâbi olunan imam efendinin içtihâdına göre kılmaktır. Çünkü imam efendilerimizin aralarında sünnetlere dâir içtihat farklılıkları vardır. Hepsi de geçerli olup, cumânın sıhhatına halel getirmez. İmâm-ı A’zam Hazretleri hicri 75 senesinde dünyâya teşrif ettiler. 150 senesinde irtihal eylediler. Makamları cennet olsun. Kendileri tâbiînden olup, ashâbın yaşlıları ile görüştüler. Ve îzah ettiler: “Hazret-i Resûlullah (s.a.v) Efendimiz mescide gelmeden önce dört rekat sünnet kılar, mescide geldiklerinde hutbe îrad
  • 195. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKederlerdi. İki rekat cumânın farzını cemaate kıldırır, hâne-yisaâdetlerine gider, dört rekat da orada sünnet kılarlardı.” İmâm-ı A’zam Hazretleri bu türlü beyan ve içtihat etmişlerdir. İmâm Şâfiî Hazretleri, İmâm-ı A’zam Hazretleri’nden sonradünyâya teşrif ettiler. Cumânın sünneti hakkında buyurdular ki: “Cumâdan evvel iki rekat, cumâdan sonra da iki rekatHazret-i Resûlullâh’ (s.a.v.) sünnet kılardı.” İmâm Mâlik ve İmâm Hanbel hazretlerinin içtihatları da: “Cumâya gelmeden evvel Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) iki rekatnamaz kılar, farzdan sonra başka namaz kılmazdı.” şeklindedir.ALLAH cümlesinden râzı olsun. Cumâ Sûresi’nde de müsta’celiyyet vardır: “ALLÂH’ın zikrindensonra yeryüzüne yayılınız, rızıklarınızı arayınız.” On altı rekatlı hiç bir mezhep yoktur. Dikkat edilirse, yalnız sünnet üzerinde ihtilaf değil, içtihatdeğişikliği vardır. 203 Kimsenin namaza rekat ilâve etmesi uygun olmayıp, hatâdır. Bâzı kimseler çok ibâdet ve tâatla çok kazanacağını zannederler.Her şeyin ifrâtı yasaklanmıştır. Misâl olarak, seferde olan dört rekatlı farz namazları iki rekatkılmayı Hazret-i ALLAH emrediyor. Fazla kılarsan ne olur? Âsî olursun, emr-i ilâhîye karşı geldiğin için. “Hiç fazla namaz kıldı diye insanı döverler mi? Fazlamal göz mü çıkarır?” Gibi sözlerle emr-i ilâhîyi basit bir hâdise gibi gösterip günâhagirme. “Zuhr-u âhir” diye bir namaz yoktur. İslamiyette şüpheli ibâdet olmaz. Şüpheli ibadete sıhhatlidir diye kimse cevaz veremez Evham, rûhîhastalıktır.. Namaz husûsunda ilham ve rüyâ ile de amel edilmez.
  • 196. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Sahîh-i Buharî’nin (Tecrîd-i sarîh Tercümesi) üçüncü cildinde Cumâ bahsinde bildirildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hutbe îrad edip, buyurdular ki: “Cumâ size kıyâmete kadar farz kılındı. İster âdil imam, ister zâlim imam zamânında olsun, kim ki, Cumâ namazını sebepsiz yere terk ederse, iki elim yakasındadır. ALLAH işini rast getirmesin.. onun Ne namazı vardır, ne orucu, ne haccı, ne de zekatı... Vaktâ ki, tövbe ve istiğfar etmiş ola.” Büyük fıkıh âlimi İbn-i Nuceym buyururlar ki: “Zuhr-u âhir kılan kişi ilim yoksunudur.” Kütüb-i sitte’den olan Sünen-i Dârekutnî Tercümesi, 2. Cilt sahîfe 10’da şöyle ifâde olunur: “Zuhr-u âhir kılan şüphesiz günahkardır.” Diyânet İşleri Başkanlığı da Şerîat-i Muhammedî’de 92 hurâfa ve bidat tespit etti. Ama umûma îlânından çekindiler. Fakat ben bu204 listenin bir nüshasını elde ettim ve çoğaltıp, dağıttım. Bidat ve hurafaların başına yazmışlar, zuhr-u âhir diye bir namazın olmadığını. Merhum cennet-mekan Hamdi Akseki buyuruyor ki: İmam efendilerimizin cumânın sıhhati ve vücûbu hakkındaki ihtilafları “muhtelefun fîh”tir (kesin olmayan, ihtilaflı konulardandır). Cumânın farziyetine te’sir edici değildir. Şöyle ki, Cumânın vücûbunun sıhhati hakkında ictihâdî ihtilaflar musallînin (namaz kılanın) daha mutmain olması içindir. “Hiç bir içtihat cumânın farziyetini bozmaz.” Nitekim öyle olmuştur. Türkiye’den başka İslam ülkelerinde zuhr-u âhir diye bir şey bilmezler. Çünkü kesinlikle yoktur. Bir namazın iâdesi farzın terkinden îcap eder. Vâcibin terkinden, farzın te’hirinden sehiv (yanılma) secdesi lâzım gelir. Hazret-i ALLAH Türk milletini de bu gibi anlamsız ibâdetlerden kurtarsın. Katılaşma... Hazret-i Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin, “Zorlaştırmayın, kolaylaştırın; daraltmayın, genişletin; ikrah ettirmeyin, sevdirin” hitâbını hâfızana iyi yerleştir. Rahmet-i ilâhîden Hazret-i Resûl-i Ekrem Efendimiz’in, cümle peygamber
  • 197. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKefendilerimizin, evliyâ, velî, şühedâ, ALLÂH’a şirk koşmamış,nedâmet duyarak, tövbe, istiğfar etmiş, gerçek kulluğunu idrak edenmü’min kullar... Rabbımızın rahmet hazîneleri... ALLAH cümleyeşefaatçi kılsın. Onların dünyâ ve âhiret yaratılışları şefaattir. Yaratılış, sebeb-ihikmettir, rahmettir, mağfirettir. Hazret-i ALLAH’ın “Ve-mâ-erselnâ ke illâ rahmeten li’l-âlemîn” buyurmasını, o nûru taşıyan bahtiyarları, niçin nûr-uMuhammedî, rahmet-i ilâhî olarak göremiyorsun? Madde âleminden öte görgüye sâhip olmadan, ilme’l-yakîn ileiktifâ edip, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîn yaşamadıkça mana ilminingaribisin. Bu yaşantı mensup olduğun şerîatın maddesini, mânâsını kelimeolarak ifâde etmek değil, hal olarak yaşamaktır. Tasavvuf, semâvî dinlerin özü ve mânâsıdır; ehli aşkın rahmetyoludur ayrı ayrı mütâlaa edemezsin; 205 Dînin cüzünden ferâgat, küllünden ferâgattır. Mânâdır. Şer’î hükümler değişse de mânâ değişmez. Onlardacennet arzusu, cehennem korkusu vardır. Ama beşerî zaafından ötegitmez. Esas olan istekleri, arzuları rızâ-i Bârî ve cemâlullahdır. Bunun ismi aşk-ı ilâhîdir. Anormallik, mecnunluk, asalaklık, başkalarının sırtındangeçinmek, çoluğunu çocuğunu ihmal ederek perişan etmek değil! Verdiğini geri alması beşerde ayıplanıyor. Beşere yakışmayanıHazret-i ALLÂH’a nasıl uygun görüyorsun? Evet izn-i ilâhî olmasa Habîbin de şefaat edemez. İzni olmadan,elbette... Karşı çıkacak bir güç var mı? Şefaati, rahmet-i ilâhîyi nereden bekliyorsun? Bu rahmetlerin zuhûru o anlamı taşımıyor mu? Bâzı kişiler zaman zaman mehdilik iddiâsında bulunurlar. Herzaman böyle zevâta rastgelmek mümkündür.
  • 198. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Mânâlarında “--Mehdisin” denir. “Mehdi” mensup olduğu dine samîmiyetle hizmet edenlere verilen bir isimdir. Mürşit değildir, Mehdi, resul hiç değildir. Böyle sîmâlar mehdilik, resullük iddiâ ediyorsa ki, ona karşı teknoloji duracak, silahlar patlamayacak “-mehdi, resûlüm” diyen zât-ı muhterem kendi kendine bu deneyi yapabilir. Tutukluk yapmayan bir silahı bedenine doğru patlatır. Buna rağmen ayakta durabiliyorsa Mehdi Resul’dür. Tebrik ederim. Başka türlü olursa ona tâbi olan mâsumlar kurtulmuş olur. Mehdi Resûl’ün gelmesine inanmak îmânın şartından değildir.206
  • 199. NETÎCE Söz Meclisten İçeri diye TRT 1’de Nazlı Ilıcak Hanımefendi’ninve makamı cennet olsun merhum yazar Tayyar Şafak Efendi’nin tertipettiği programda TRT’nin sakıncalı bulup ta yayınlayamadığı kıssayı,maksadımın her hangi bir zümreyi tân etmek, küçümsemek olmadığınıbelirterek, her şeriatta çıkarlarını esas alanların uydurdukları esprilerianlatacağım bu olayda üçünüde çıkarları uğruna mana istismarcılığınınasıl yaptıklarının beceri sanatlarını anlatmak kasdi ile anlatacağım. Çok yerde bahsettiğim gibi din İslâmiyet’tir! 207 Semâvî dinlerin hepsi mânâ îtibâriyle İslâmiyet’tir. “ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır” diyenmüslümandır, kardeşimizdir. Lügat mânâsı, bir olan ALLÂH’ın irâdesine bağlanmaktır. Şerîat-i Mûsâ aleyhi’s-selâm’a, Şerîat-i Îsâ aleyhi’s-selâm’a veŞerîat-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’e tâbi olan 3 şahıs yolculuktabirleştiler. Anlaştılar. Yollarına devam ediyorlar. Bir ufak tepsi baklava var. Bir kişiyeyeterli fakat 3 kişiye az.. “Bu gece kim güzel bir rüyâ görürse baklavayı o yesin” diyeanlaştılar! Ve baklavayı kazanmak için mânâ uydurmak kasdi ile yattılar! Mûsevî anlatıyor: “--Mûsâ aleyhi’s-selam’la Tûr-ı Sînâ’da idim... ” Daha neler,neler anlatıyor... Îsevî de anlatıyor:
  • 200. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK “--Dördüncü katta Îsâ aleyhi’s-selam’la berâberdim. ” Çok tecelliyâttan bahsetmiş. Bu mânâları garip garip dinleyen kurnaz Muhammedî’ye sordular: “--Sen bir şey görmedin mi? ” Muhammedî mânâsını şöyle dile getirmiş. “--Ben de Hazret-i Resûlullâh’ı gördüm. Telâşımı sordu. Dedim: Yâ ResûlALLAH, hangimiz iyi bir mânâ görürse baklavayı o yiyecek. Arkadaşlarla öyle anlaştık. Buyurdu ki: “Mûsevî, Mûsâ kardeşim ile Tûr-i Sînâ’ya çıktı. Îsevî, Îsâ kardeşimle dördüncü kat semâvâta çekildi. Onlar çok uzak gittiler. Bilinmez, ne zaman gelecekler. Sen baklavayı bayatlatma, kalk, ye.. ” Ben de emr-i Peygamberî’ye îtiraz mı edecektim? Gece kalkıp baklavayı yedim” der ve boş olan tepsiyi gösterir. Kıssadan hisse alacaksak, ey ehl-i kitap, dünyâ küçülüyor, ayrılığı ve kurnazlığı bırakalım, birlik ve berâberlikle, kardeşliği anlayıp208 yaşama zamânı geldi geçiyor. Lâ ilâhe illallâh’ı bozmayalım. Peygamber efendilerimizin aralarında ayrılık görmeyelim. Âmentü’ye îmânımız bunu gösteriyor. Gâfil olmayalım. Daha mütekâmil insanlara bahşedilen şerîatı seçmenin kişinin bilgi ve insiyatifine bırakılması ayrılık değil, kardeşliktir. Ama biz bunu pek anlayamadığımız için târih boyu düşmanca yaşamışız. Artık kendimize gelelim yeter! Bismillâhir-Rahmânir-Rahîm “Ey Âdem oğulları, size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak Peygamberler gelir de, kim sakınır, kendisini islah ederse onlara korku yoktur. Ve onlar üzülmeyeceklerdir de. ” (A’râf Sûresi, 35) Lütfen dikkat! Hazret-i ALLAH (c.c.) “Âdem oğulları” diye bütün beşere hitap ediyor. Gönderdiği peygamber efendilerimizin hangisine tâbi olur da ALLÂH’a şirk koşmazsa, “ ALLAH’tan başka ilah yoktur, illâ, ALLAH vardır ” der anlamını da yaşarsa onlar için korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Bu tertîb-i ilâhînin zevkini alıp, ALLÂH’a hamd edecekken bütün semâvî dinlerin birbirine düşman olması neden?
  • 201. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Maksadımız küfrün avukatlığını yapmak değil. Müdâfâsı hiçdeğil. Merhamet, gerçek insanlığı ve bütün güzellikleri kapsayanİslâm’ı anlatmaktır.. Hazret-i Kur’ân’ı bütün insanlara, ALLAH’tan kaçırmadananlatmaktır.. Tevfik ve hidayet ALLAH’tandır. 209
  • 202. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Peygamber Efendimiz’in şu mübârek hitâbı ile noktalayalım: Mü’min olmadan cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de mü’min olamazsınız. Ey ALLÂH’ın kulları, kardeş olunuz!210
  • 203. SÖZLÜKAbd-i âciz: Âciz kul Avam: Halk tabakasıAbes: Boş şey Âyine-yi nur-ı Hüdâ: Allâh’ınÂfâkî: Dış âleme âit nurunun aynasıÂgah: Bilen, haberdar Ayna-yı Rahman: Rahmân’ınÂguş: Kucak aynasıÂhenk: Düzen, tertip Ayne’l-yakîn: Görerek bilmekÂhir zaman Nebîsi: Son Bâki: Ebedî, sonu olmayan peygamber Bâtıl: Gerçek olmayanAhit: Söz verme Bâtınî: Mânevî yönle ilgiliAhlak: Güzel huy sâhibi olmak Bedevî: Medeniyetten uzak yaşayanAhsen-i takvim: En güzel yaratılış insanAkâid: İnanç esasları Bende: Köle 211Akılcılık: Her şeyi akıl ile ölçmeye Bende-i dergâh-ı ehlullah: çalışmak ALLAH dostlarının dergâhınaAkl-ı selim: Sağlam akıl sâhibi hizmet edenÂlem-i Lâhut: Lâhut âlemi, mânevî Benlik: Kişinin kendini düşünmesi âlemlerden biri Beytullah: Allâh’ın evi, KâbeAlleme’l-esmâ: Meali: “Ona Beyyinât: Açıklamalar (Âdem’e) isimleri (eşyâyı) Bî-harf ü savt : Harf ve ses öğretti” demektir. Fakat Hz. olmaksızın Âdem için “bütün isimleri, Biat etmek: Söz vererek bir kişiye eşyânın hakîkatini bilen” bağlanmak anlamında kullanılan bir sıfat ve Bidat: Uydurma, sonradan çıkma tasavvufta bir makamdır. Bî-hadd ü hesap: Hesapsızca,A’mâ: Kör sınırsızAmel-i tevhid: Allâh’ın birliği Bi-lâ-istisnâ: İstisnâsız düşünülerek yapılan davranış Binâen: Bunun üzerineAngarya: Lüzumsuz Bî-şek : ŞüphesizÂrif: Allâh’ı bilen kişi Bîzar: SıkıntılıÂrifân: (Tekil:) Allâh’ı bilen kişi, Bi-zâtihî: Tam kendisi (çoğul:) bilenler Burhan: Kesin delil, sürekli olanÂşinâ: Yabancısı değil, bildik kerâmetÂsûde: Mutlu, huzurlu Cebriyye: İnsanın fiillerinde irâdeAteş-gede: Ateşe tapanların ateşe sâhibi olmadığını, her şeyin taptıkları yer
  • 204. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK kader gereği yapıldığını iddia Ehl-i mârifet: Allâh’ı bilen eden mezhep kimseler Cefâ: Eziyet, sıkıntı Ehlullah: İbâdet ve tâatleri ile Cehrî: Açık, yüksek sesli kendilerini Allâh’a yakın Celbetmek: Çekmek, cezbetmek hisseden kimseler Cemâdat: Ağaç, taş gibi cansız Emir bi’l-ma’ruf: İyiliği emretmek varlıkların tümü Emsal: Örnek, geçmiş nesillerin Cemî: Bütün başından geçenler Cesâmet: Büyüklük, ağırlık Enâniyet: Kendini beğenme, Cevir: Eziyet bencillik Cihanı telakkî tarzı: Dünyâ görüşü Enfusî: Kişinin iç âlemi ile ilgili Cihanşümul: Evrensel Engizisyon: Ortaçağ Avrupası’nda Cihat: Nefis ve düşmanla din kilise mahkemeleri uğrunda Ervah: Ruhlar Cıngar çıkarmak: Gürültü, kavga Esrâr: Bilgi melekesi, sırlar çıkarmak Evliyâ: İrşad ve velâyet makâmını Cüz’î hâkimiyet: Yarı hâkimiyet hâiz kişi. Cüz’î hürriyet: Yarı bağımsızlık Evrad: Virdler, dervişin günlük Cüz’î irâde: İnsanın kendi irâdesi, virdi fikri Ezel-i ervah: Ruhlar bedene Dalâlet: Düşünce ya da istek girmeden önceki zaman212 yönünden sapıklık Ezkar: Zikirler, dervişin günlük Darü’l-bekâ: Ebedî kalınacak yer, dersi âhiret Fakih: İslâm Hukukunu bilen kişi Delâlet: Delil olma, işâret etme Fâni evsaf: Gelip geçici sıfatlar Dem: Zaman, an Fânîlik: Yok olmak Derunî: Batınî, iç ile ilgili Fantezi: Merak, alâka Deryâ-yı vahdet: Tevhid, Allâh’ın Fazilet: Erdem, üstünlük birliği denizi, ilmi Felekiyât: Gezegenler ilmi Din bezirganları: Sahte dindarlar, Ferâgat: Fedâkarlık dîni gelir kaynağı edinenler Ferah: Rahat Doktrin: Belli nizâmı olan fikir Fer’î: Asıl olmayan, teferruatla Düstür: Prensip, kural ilgili Ebrar: İyi kimseler Fetvâ: Dînî hüküm Edep: Terbiye, edebiyat Feyiz: İstifâde Ednâ kul: En düşük mertebedeki Feylosof: Filozof, aklı ön planda kişi tutan kişi Ef’al: Fiilller Feyyaz menbaa: Feyizli, bereketli Eflak: Felekler, dünyâlar kaynak Ehl-i îman: Îman eden kimseler Fiilî sıfat: Fiil ile ilgili sıfat Ehl-i İslam: Müslümanlar Firâset: Bir şeyin iç yüzünü Ehl-i Kitab: Kendilerine kutsal görebilme kâbiliyeti kitap veyâ sahife indirilenler, Fısk: Yanlış iş, bozuk iş Yahudi ve Hıristiyanlar Fitne: İmtihan, bozgunculuk Fıtrat: Yaratılış, insanın tabîatı
  • 205. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKFutur : Tereddüt Hayal: Gerçekleşmesi mümkünGâfil: Habersiz, câhil olan veyâ olmayan şeyleriGarip: Yabancı, kimsesiz düşünmekGavsiyet: Gavslık makâmı Hayvânât: HayvanlarGavsü’l-A’zam: En büyük yardım Hazan: Sonbahar edici, tasavvufta en büyük Hâzık: Mesleğini iyi bilen makâmın sâhibi, Abdülkâdir Levh-i mahfuz: Korunmuş kitap, Geylânî Haz. her şeyin yazılı olduğu ALLAHGavur: Hiçbir hak hukuk katındaki kitap tanımayan, gaddar, vicdansız, Heyhât!: Boşuna! dinsiz Hidâyet ulaşmak: Doğru yoluGayret: Çaba bulmakGayretullah: Allâh’ın emri Hıfz: Hıfzetmek, ezmerlemekGayri: Yabancı, başka Hikmet: Bir şeyin içyüzü, esâsı,Gazab-ı ilâhî: Allâh’ın gazabı asıl sebebiGılef: Kılıf Hikmetullah: Allâh’ınGüzellikler manzumesi: hikmetlerinden Güzelliklerden oluşmuş Hilkat: YaratılışHabip: Sevgili Hünsâ: Kadın veyâ erkek olduğuHafî: Sessiz, gizli net olmayanHâfıza: Bellek, hatırlama melekesi Hurâfa: Yanlış ve asılsız inançHakikat hilkati: Hakîkat âlemi Hüdâ-yı nâbit türemek: Her yerde 213Hakîkat: Öz, kesinlik çoğalmakHakka’l-yakîn: Hak ile bilmek, bir Hükm-i İlâhî: Allâh’ın hükmü, şeyi bütün teferruâtı ve özü ile karârı bilmek, Hüsn-i zan: Bir kişi veyâ olayHal ilmi: Yaşanarak öğrenilen ilim, hakkında iyi düşünmek tasavvuf İcmâ: Bir şey üzerindeki fikirHalel: Sakınca birliğiHâlık: Yaratıcı İcrâ-yı sanat: Mesleği yerineHâl-i yakaza: Uyku ila uyanıklık getirmek arası İçtihad: Dînî yorumHalvet: Birlikte olmak, bir arada İfnâ olmak: Son bulmak, yok bulunmak olmakHasebi ile: Dolayısı ile İfrat: Aşırıya kaçmakHasenât: İyilikler İhâta etmek: Kuşatmak, içineHasene: İyilik almakHasmâne: Düşmanca İhfâ: GizlemekHâşâ: “Olmaz böyle birşey ya” İhlas: Samîmiyet anlamına bir söz İhsan: Bağış, Allâh’ı görüyormuşHavîtır: Kalbe gelen şeyler gibi davranmakHavf u recâ: Korku ve ümit İhtiyar: Seçme kâbiliyeti, yaşlıHavfullah: ALLAH’tan korkmak İhyâ: Yaşatma, diriltmeHayâ: Utanma duygusu İhyâ omak: Dirilmek, hayâta geçmek
  • 206. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK İkrah: Nefret ettirmek, çirkin İstihâre: Bir şey hakkında göstermek ALLAH’tan rüyâ yolu ile bilgi İksir-i a’zam: En önemli ilaç istemek İktifâ: Yetinmek İstismar: Sömürmek, kötüye İhtivâ: İçermek, kapsamak kullanmak İllet: Sebep, hastalık İçtihat: Dînî yorum İlme’l-yakîn: Bir şeyi hakkında Îtikad: İnanç bilgi edinmek sûretiyle bilmek İttibâ etmek: Tâbi olmak, uymak İlm-i dirâset: Okuyarak öğrenilen İzâfî: Herkese göre değişen ilim İzn-i İcâzet: İzin, temsil yetkisi İlm-i Fıkıh: Fıkıh ilmi, dînin ibâdet verme ve muâmelat yönüyle ilgili ilim İzzet: Değer, şeref dalı İzzete çıkarma: Şereflendirme İlm-i Hıdr : Hızır (a.s.)’a verilen İzz u şeref: İzzet, şeref, haysiyet, ilim, ledünnî ilim, tasavvuf onur İlm-i Kelâm: Kelam ilmi, dînin Kâl ilmi: Söz ilmi, konuşulup da inanç esasları yönüyle ilgili ilim uygulanmayan ilim dalı Kâbil: Karşılık İlm-i nâfi: Faydalı ilim, kişiye Kâdiriyye: Abdülkâdir Geylânî’nin dünyâda ve âhirette faydası olan (v. 561/1166) kurmuş olduğu ilim tarîkat214 İlm-i Tevhid: Allâh’ın birliği ile Kâfi: Yeterli ilgili ilim (kelâm, akâid, Kâfir: Örten, ekin eken çifçi, tasavvuf) gerçeğin üzerini kapatan, İltihak: Katılmak gerçeği gizleyen, Allâh’ı inkar Îmân-ı zevkî: Îmandan zevk alma eden derecesi Kâfir: Bir şeyin hakîkatini örten, Îman etmek: İnanmak Allâh’a inanmayan İmtisal: Örnek almak Kâl ehli: İşin sâdece konuşma İnfisal: Ayrılmak, terketmek yönünde kalan, özüne vâkıf İnsan-ı kâmil: Kâmil, örnek insan olmayan kişi İntisap: Bir kimseye veyâ yere Kalbe hulul etmek: Kalbe girmek, bağlanmak yerleşmek İnzal: İndirme Kanaat: Olanla yetinme, yeterli İrâde: Dileme, bir şeyi yapma bulmak isteği Kande: Her nerede İrfan: Allâh’ı bilme Kâşâne: Büyük ev, konak İrfâniyyet: Allâh’ı bilme Katre: Damla İrfanlı: Bilgili, kültürlü Kavî: Güçlü, kuvvetli İrşad: Yol göstermek, rehberlik Kavl-i Mustafâ: Hz. Peygamber’in İsmet: Günah işlemeyen sözü İstidraç: Müslüman olmayanlarda Kenz-i ahfâ (mahfî): Gizli hazîne, görülen fizik ötesi olaylar ilahî hazine Kerâmet: Dindar insanlardan zuhur eden olağanüstü durumlar
  • 207. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKKesb-i azâmet etmek: Daha da Mâzur olmak: Özürlü olma, artmak mâzereti olmaKevn-i fesat: Var olmak ve yok Meal: Anlam olmak Meçhulât: Bilinmeyen şeylerKevnî hakîkat: Madde ilmi ile Medar: Kaynak, sebep, vesîle ilgili gerçekler Mehdî: Kıyâmete yakın zamandaKibir: Büyüklenme yer yüzüne geleceğine inanılanKimyâ: Kimyâ ilmi, maddeyi kişi değiştirme ilmi Mihenk taşı: Ölçü olarak kabulKışr: Kabuk edilenKonak: Büyük ev Mekârim-i ahlak: Güzel ahlakKurb, kurbiyet: Yakınlık Mekr: TuzakKutsî: Kutsal, mukaddes, mânevî “Men araf” sırrı: “Nefsini bilen, değeri yüksek Rabbini bilir” sırrı, bu sözünKüllî irâde: Allâh’ın irâdesi hakîkatine vâkıf olmaKüll: Bütün Menkıbe: İnsanların güzelKürre: Arz, dünyâ, kütle hâtırâlarıKütüb-i Sitte: Hz. Peygamber’in Mensuh: Hükmü lağvedilmiş, sözlerini toplayan en güvenilir geçerliliği kalmamış altı hadîs kitabı Mesmuât-ı ilâhî: Kutsal şeylerLânetlemek: Kötülemek dinleme, ALLAH kelâmıLen-terânî: Allâh’ın “Beni dinleme 215 göremezsin” anlamında Hz. Mest: Sarhoş olmuş, gönlü bir şeye Musâ’ya hitâbı aşırı bağlanmışLevh-i dil: Gönül dili Meşâyih: Büyük şeyhLîk: Lâkin, fakat Meşrep: Mîzâca uygun yol, tarzMâ-adâ:...dan başka Metafizik: Fizik kânunlarınınMa’bûd: Kendisine tapılan, Allâh dışında olanMahlukât: Yaratılmış her şey Meteryalist: Maddeyi her şeyinMahrem: Yakın, önünde tutanMahrumiyet: Mahrum olma, onsuz Meth ü senâ: Methetme, övme olmak Meyletmek: Eğilim göstermekMahv: Yok etmek, yok olmak Mezmum: Zemmedilmiş, yerilmiş,Mahz-ı atâ: Mutlak bağış, gerçek kötülenmiş bağış, bol bağış Mezhep: Yol, dînî mezheplerMaiyyet: Berâberlik, berâberinde Mihman: Yakın, sırdaş olma Mihrab: Namaz kılarken imamınMakâmât: Makamlar durduğu yerMakâm-ı velâyet: Evliyâlık, Minnet: Borç, verecek mürşitlik makâmı Mestan: SarhoşMaksut: Maksat, gâye Mistik: Gizemli, tasavvuf ile ilgiliMâ-lâ-ya’nî : Boş, faydasız Mistisizm: Batı dillerinde tasavvufMâlik olmak: Sâhip olmak Mızrab: Kendisiyle sazlarınMârifet: Bilgi, Allâh’ı bilme tellerine dokunulan âletMârifetullah: Allâh’ı bilme
  • 208. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Muâsır millet: Çağdaşlaşmış, Müşâhede: Gözetleme, tasavvufta uygarlığın doruğuna ulaşmış bir makam millet Müteallık: İlgili Muvâzene: Ölçü, denge Mütekâmil: Daha gelişmiş Mübtelâ: Bağımlı, düşkün Mütenâsip: Uygun Mücâzât: Karşılık Mütesellî olmak: Teselli olmak, Mücerred: Yalın, soyut, tek başına avunmak Muvaffak: Başarılı Müteşâbih âyet: Anlamı kesin Muhal: Gerçeği olmayan olmayan, anlamını ancak ehlinin Muhkem âyet: Anlamı kesin olan, anlayacağı âyet yorumla ilgisi olmayan âyet Müttakî: Allâh’ın emirlerini Muhtar: Seçilmiş titizlikle yerine getiren kimse Mukarrebun: Allâh’a yakınlık Müzekkire: Hatırlatan, zikrettiren kazanmış cennetlik kimseler Nâ-ehil: Ehil olmayan, işi bilmeyen Mukeddesât: Mukaddes, kutsal Nâçiz: Zavallı, beden bakımından şeyler yetersiz Mükevvenât: Kâinât, yaratılmış her Nâfi ilim: Faydalı ilim şey Nahnü: Arapça’da “biz” demektir Murdar: Pis, eti yenmeyen hayvan Nâhoş: Hoş olmayan Musahhar : Hizmetçi Nâib: Veki, tarikatte bir görevli Müsâmaha: Hoşgörü Nâ-mütenâhi: Sonsuz216 Müsâvî: Eşit, denk Nâsih: Kendinden öncekinin Mutasarrıf: Tasarruf eden, hükmünü kaldıran harcama yetkisi olan Nazar ehli: Nazar, mânevî bakış Muteaddit: Çeşitli sâhipleri Mutmain: Tatmin olmuş, kanaat Nazîr: Benzer getirmiş Nebî vârisi: Hz. Peygamber’in Muttalî: İç yüzünü bilen vârisi, gerçek âlimler Müdrik: İdrak etmiş, kavramış Nedîm-i İlâhî: Allâh dostu, O’na Müeyyide: Yaptırım gücü yakın kişi Mülâki: Karşılaşmış, tanışmış Nefha-i ruhü’l-kudüs: Kutsal Mü’min: Allâh’a tam anlamıyla ruhun üflemesi, nefesi inanmış Nefsânî: Nefse bağlı, nefsin isteği Münezzeh: Yüce, kötü sıfatlardan Nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden uzak nefis Mürde : Bozuk, hasarlı Nehiy ani’l-münker: Kötülükten Mürşit: Rehber, yol gösteren, men etmek, kötülüğe engel evliyâ olmak Mürşid-i kâmil: İnsanlara yol Neşv ü nemâ: Serpilip, gelişme gösteren tasavvuf büyüğü Nevruz: Yılbaşı Musevî: Hz. Musâ’nın şeriatine Nizâm-ı İlâhî: İlâhî nizam, tâbi‘ kimse ALLAH kânunu Müsta’celiyyet: Acele etmek Nûr-ı Yezdân: Allâh’ın nûru Müstakim: Dosdoğru Nûr-ı Zât-ı Kibriyâ: Allâh’ın Müstecâp: Karşılık gören zâtının nuru, ışığı
  • 209. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKNutk-u ehlullah: ALLAH ehli Salih îtikat: Doğru inanç sözleri Sâlih kul: Dindar, güzel ahlaklıNükte: Şaka, latîfe insanPervâz eylemek: Uçmak, Sarih: Apaçık, besbelli kanatlanmak Savm: OruçPsikoloji: İnsan davranışları ve iç Sây-i gayret: Çalışıp, çabalama dünyâs ile ilgilenen ilim dalı Şehâdet: Şehit olmakPolat: Demir, demir gibi güçlü Serâhaten: Açıkça insan Şerh etmek: AçıklamakRahmet tecellîsi: Rahmetin inmesi, Şeriat-i mutahhara: Tertemiş tecellî etmesi şeriat, İslâm şeriati, dinRahmet-i âhî: İlâhî rahmet kânunlarıReh-nümâ: Rehber, yol gösteren Seyran: SeyretmeRahvan: Atın yavaş yürüyüşü Silsile-i merâtip: Tarîkatte Hz.Rakip: Kendisiyle yarışılan kişi Peygamber’e kadar ulaşan silsileRavza-i Mutahhara: Hz. Smaç: Voleybolda, yükselerek el Peygamber’in kabrinin ile topa sertçe vurmak bulunduğu mekan Sîne: GöğüsRehber: Yol gösteren Sîret: İç yüzüReh-nümâ: Rehber, yol gösterici Sırr-ı ednâ: En düşük sırRencîde: Kırgın Sufiye: Tasavvuf erbâbıRefik: Yol arkadaşı Sosyoloji: Toplum bilimi 217Revnâk: Düzen, temel Sübut: Sâbit olmakRiâyetkar: İtâat eden, uyan Subûtî sıfat: Allâh’ın sıfatlarıRical: Erkekler, tasavvufta ileri Süflî: Aşağı dereceden gelenlerden Suhuf: Sahifeler, kutsal sahîfelerRindân: Hiçbir şeye aldırmadan Sû-i zan: Bir kişi ya da şey gönlünün peşine düşen, âşık hakkında menfî zandaRiyâ: Gösteriş bulunmak, düşünmekRiyâkar: Gösteriş yapan, Sukut : Düşmek sâmîmiyetsiz Şule: Işık parçasıRiyâzî: Matematik veyâ beden Suret: Dış yüz, görüntü eğitimi ile ilgili Sükut: SusmakRızâ-i Bârî: ALLAH Rızâsı Süluk: Yola girmek, tasavvufRububiyet: Allâh’ın her şeyin yoluna girmek Rabbi, sâhibi, terbiyecisi olması Sünnet: Hz. Peygamber’in fiil veRuhânî: Ruh ile ilgili, mânevî davranışlarıRücu: Geri dönme Şakî: Allâh’a inanmayanRüsvay: Rezil, aşağılık Şefî: Şefaat eden,Rü’yet: Görme, görülme Şek: ŞüpheSadr: Göğüs, orta Şer: KötülükSahih îtikat: Sağlam inanç Şeref-yâb olmak: ŞereflenmekSalât: Duâ, namaz Şer’î hükümler: Dînî hükümlerSâlih amel: Sağlam ve iyi yapılan Şeriat: Din kânunları iş
  • 210. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK Şerîat-i garrâ: Parlak, aydınlık Telepati: Başkası ile duysusal şerîat bağlantı kurmak Şeriat-i garrâ: Aydınlık şeriat, Temâşa: Seyretme İslâm şeriati Temâyül: Meyletme Şerik: Ortak Tenezzülen zuhur: Merhametinden Şeyh: Yaşlı veyâ büyük kişi, tarîkat dolayı yapmak lideri Terakkî: Gelişme, ilerleme Şiar: Özellik Tertîb-i İlâhî: İlâhî tertip, düzen Şimşir-i Hüdâ: Hakk’ın kılıcı Tesânüt: Birlik, uyum Şinto dîni: Japonların dîni Teşrî: Dînî kânun koyma Şirk: ALLAH’a ortak tanımak Teveccüh: Yönelme Taam: Yemek Tevekkül: Allâh’a dayanmak Tâat: İtâat etmek, dînî emirleri Tevessül: Aracı edinmek, vesîle yarine getirmek, ibâdet edinmek Tahammül: Dayanmak, katlanmak Tevfik sâ’ye refik olanındır: Tahayyül: Hayal etme, düşünme Başarı çalışanındır Takvâ: Allâh’ın emirlerine titizlikle Tevhîd-i ef’âl: Her olayın hakîkî uymak fâilinin ALLAH olduğu Tâlib: İstekli şuurunda olma Tân: Kötülemek Tevhîd-i sıfât: Allâh’ı sıfatlarında Tan yeli: Sabah esen rüzgar bir olarak bilmek218 Tanzîm-i İlâhî: Allâh’ın düzeni Tevhîd-i Zât: Zât olarak Allâh’ı bir Tarîkat: Yol, Allâh’a götüren yol bilmek Tarik-ı müstakîm: Dosdoğru yol Tevhit ehli: Gerçek dindarlar Tasavvuf: Dînin mânevî yönü, rûhî Tiğ: Kılıç tarafı Tiynet: Yaratılış, huy, tabîat, Tavaf: Kâbe’nin etrâfında karakter dolanmak sûretiyle yapılan Tolerans: Müsâmaha, hoşgörü ibâdet Trans: Bir iş üzerinde fikri Tazarru: Yalvarma yoğunlaştırarak onu Tebliğ: Duyurma gerçekleştirmek Tebşir: Müjdeleme Turuk-ı aliyye : Yüce tarîkatler Tecelliyat: Zuhur etme, görünme Türbe: Dindar insanların kabirleri Tedrisat: Ders okuma Ucup : Kendini beğenme Tefekkür: Düşünce, düşünme Uhrevî: Âhiret ile ilgili Tefsir: Kur’ân’ın yorum ve Ukbâ: Âhiret açıklaması Ulûhiyet: İlahlık Tekâmül: Gelişme Ulvî: Yüce Tekeffül: Üzerine almak, kefil Ümm-i Kitâb: Ana kitap, Kur’ân-ı olma Kerîm Tekke: Eskiden sufilerin, Vâcibü’l-vücud: Var olması dervişlerin,eğitim gördükleri yer mecburi olan Tekvin: Yaratma Varak: Yaprak Telakki: Anlayış Vârisü’l-enbiyâ: Peygamberlerin vârisleri, gerçek âlimler
  • 211. MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİKVârisü’n-Nebî: Hz. Peygamber’in vârisiVebal: SorumlulukVechile: Bu şekildeVehâmet: KorkunçlukVehim: Kötü duygu, düşünceVelâyet makâmı: İrşat makâmıVelî: İbâdet ve tâat ile Allâh’ın yakınlığını kazanmış kulVerâ: Yeme, içme, giyinme gibi hususlardaki dînî hassâsiyetVerâset: Vâris olmak, bir kimseden sonra onun mülkünde kısmen veyâ tamâmen tasarruf sâhibi olmakVisal: KavuşmaVuslat: KavuşmaYed: El, yan, yakın.Yed-i kudret: Kudret, kudret eliYezdân: ALLAHZâfiyet: DüşkünlükZarurî: Mecburi 219Zâviye: Eskiden dervişlerin kaldıkları şehrin dışındaki yerZekat: Malın belli bir kısmını fakirlere vermekZerre: En küçük parçaZikir: Anmak, Allâh’ı ziketmekZikke: DamgaZillet: Aşağılık vesîlesiZillete inmek: Aşağı düşmekZındıklığa düçar olmak: Zındık, dinsiz olmakZuhr-ı âhir: En son öğle namazı niyetiyle “Cuma namazım kabul olmuyorsa” şüphesiyle kılınan ve aslı olmayan uydurma namazZuhur vesîlesi: Görünme vesîlesi, aracıZuhur: Görünmek, ortaya çıkmakZühd: Dünyâ malına meyil etmemeZü’l-cenâheyn: İki kanat sâhibi, hem şerîati, hem de tasavvufu bilenZülf, zülüf: Saç

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...