03 Mayıs 2014

HANGİ KADER ÇİZGİSİYDİ YOLLARI KESİŞTİREN







HANGİ KADER ÇİZGİSİYDİ YOLLARI KESİŞTİREN
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere 
göndermişken? 
Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar 
ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca 
vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o 
güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona 
giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça 
oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları.
İster itiraf 

etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o 
ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. 
Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir 
sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu 
düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara 
düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı 
mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan 
sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile 
yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu.  
Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine 
uzaklardaydı. 
Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir 
ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de 
olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece 
gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka 
hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya 
özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü. 
Ayrılık acısıydı bu, 

kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını 
sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, 
aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi 
aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, 
biter miydi hasret?  

Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya 
zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi 
için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? 
diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, 
"yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar 
ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" 
diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem 
gibi yanmaya değer!"
Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece 
sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü 
yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne 
söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, 
tüm kaygıları unutabilmek için. 
Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini 
ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini 
düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini 
yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, 
aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de 
sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar 
direnecekti.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...