A- HALİFELİĞİ ÖNCESİ HAYATI:
61/680 yılında Medine'de doğan Ömer b. Abdülaziz’in babası Mısır valisi Abdülaziz b. Mervan, annesi Hz. Ömer'in torunu Ümmü 

Asım’dır. Çocukluğunun ilk yıllarını Medine'de dayılarının yanında geçiren Ömer, küçük yaşta Kuran’ı ezberlemiş ve Medine'nin tanınmış âlimlerinden Salih b. Keysan’a emanet edilmiştir. Tabiinin ilk tabakasına mensup olan âlimlerin derslerini takip etti. Daha sonra Mısır’a gitti ve gençliğini orada geçirdi.

Babasının vefatı üzerine halife Abdülmelik b. Mervantarafından Şam'a çağrıldı ve burada halifenin kızı Fatımaile evlendirildi. 87/706 yılında Hicaz valiliğine tayin edilen Ömer, ilk olarak istişare meclisi kurmuştur. Valiliği sırasında 5 defa hac emirliği yapmış, halife I. Velid'in talimatıyla da Mescid-i Nebeviyi genişletmiştir. 93/712 yılında Haccac'ın uygulamalarını sert bir şekilde eleştirdiği için Hicaz valiliğinden azledilmiştir. Valilikten sonra Şam'a giden Ömer zalim valileri eleştirmeye devam etti. Velid'den sonra hilafete geçen Süleyman, kardeşi Velid'in kendisini veliahtlıktan azletme teşebbüsüne karşı direnen Ömer'i danışmanları arasına aldı. Oğulları ve kardeşleri hayatta olmasına rağmen onu veliaht tayin etti. Süleyman'ın 99/717 yılında vefat etmesiyle Ömer b. Abdülaziz halife oldu.

B- DIŞ POLİTİKA:
Ömer b. Abdülaziz halife olduktan sonra Mesleme b. Abdülmelik komutasında İstanbul’u muhasara eden orduyu geri çağırdı. Aynı zamanda daha önce fethedilmiş olan ve içine garnizon yerleştirilmiş bulunan Tuvana’nın terk edilmesini emretti. Bu birlikler Malatya’ya kadar geri çekildiler. Bu da halifenin Bizans politikasını ortaya koymaktadır. Bunun yanında Malatya’dan Bizans’a karşı yaz ve kış seferlerine devam edildi.
Doğu cephesinde de herhangi bir harekâta girişilmemiştir. 99/717 yılında Mesleme’nin İstanbul’dan geri dönmesiyle Hazarlar Ermeniye ve Azerbaycan’a akınlar düzenlemeye başladılar. Halife Ömer, Hatim b. Numan el-Bahili komutasında ordu sevk ederek Hazarlara karşı mücadeleye göndermiştir. Nitekim hazarlar bu çarpışmalarda mağlup olmuşlardır. Halifenin bu seferlerden maksadı Hazarlara gözdağı vererek bu akınların tekrarını önlemektir. Aynı şekilde Endülüs’teki birlikler de Pireneleri geçip Fransa içlerine kadar ilerleyerek bol ganimet elde ettiler.
Halife Ömer, İslamı fetihlerle değil daha ziyade barışçıl heyetlerle yapmayı düşünüyor, bu tebaanın Müslüman olması halinde gayr-ı müslimlerden alınan cizye vergisinin alınmamasını talep ediyordu. Bu siyaset sayesinde Berberilerin tamamı Müslüman olduğu gibi Maveraünnehir bölgesindeki kavimler arasında İslamın hızla yayılması temin edildi.




B- İÇ POLİTİKA VE GERÇEKLEŞTİRİLEN ISLAHATLAR:
Ömer b. Abdülaziz, hilafete geçtikten sonra, halk tarafından sevilmeyen, keyfi uygulamalarda bulunarak halka zulmeden yönetici ve valileri değiştirerek yerlerine yenilerini tayin etti. Yeni tayin edilen yöneticilerin âlim ve Salih kimselerden oluşmasına dikkat edilmiştir. Mesela; Irak valisiYezid b. Mühelleb azledilerek Irak iki bölgeye ayrılmış ve Kufe'ye Abdülhamid b. Abdurrahman b. Zeyd b. Hattâb, Basra'ya da Adiy b. Ertad el-Fezari tayin edilmiştir. Aynı şekilde Mekke'ye Abdülaziz b. Abdullah, Medine'ye Ebu Bekir Muhammed b. Ömer, Horasan ve Sicistan’a da Cerrah b. Abdullah tayin edildi. Bu valilere, yaptıkları işlerde Allah rızasını gözetmelerini ve halka adil davranmalarını tavsiye etmiştir.
Halife Ömer saraydaki lüks eşyayı beytü’l mal’e koydurması, köle ve cariyeleri azad etmesi, halktan biri gibi yaşamaya ve hutbelerde sadece halife için okunan duayı halk için okunan umumi duaya çevirmesi gibi uygulamalarıyla Emevilerin geleneksel saltanat görüntülerine son verdi. Hulefa-i Raşidin’in beşincisi addedilen Ömer b. Abdülaziz idari, iktisadi ve içtimai sahalardaki icraatlarıyla aynı politikaya devam etti. Memur tayinlerinde kabile ve soylarına bakılmaksızın dindar ve dürüst olanlara öncelik verdi. Özellikle kadılık görevine hukuk bilgisi yanında takvasıyla temayüz etmiş âlimler getirdi. Valilerin ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasakladı. Memurlarından rahatsız olanların bizzat kendisine başvurabileceğini bildirdi. Mezalim mahkemesinin kararlarının da kendisinin bilgisi dâhilinde uygulamaya geçirilmesini sağladı. Suçlulara dayak atılmasını kesinlikle yasaklayarak hapishaneleri ıslah etti. Bu manada suçluları işledikleri suçlara göre tasnif ederek ayrı koğuşlara yerleştirdi.
Muaviye döneminden itibaren Emevi hanedanı mensuplarının ve devlet adamlarının gasp ettikleri malların tespitini ve hak sahiplerine iade edilmesini sağlamaya çalıştı. Muaviye tarafındanMervan'a ikta edilen ve zamanla kendisine miras kalan Fedek arazisini, sahipleri olan ehl-i beyt mensuplarına iade etti. Ömer b. Abdülaziz halifelik görevi karşılığında maaş almayı reddetti. Emevi hanedanı mensupları ve diğer devlet adamlarının haksız kazançlarının tespiti için geniş kapsamlı bir çalışma başlatması, ellerindeki malların alınmasına tahammül edemeyen yakınları tarafından tepkiyle karşılandı ve ölümle tehdit edildi.
Bilindiği gibi İslam dünyasında Hz. Peygamberin hadislerinin tedvini onun döneminde gerçekleştirilmiştir. Dağınık halde bulunan hadisler, tayin edilen görevliler tarafından toplanarak bunların her tarafta bilinip yayılmasını sağladı. Ayrıca iç barışa büyük önem veren Ömer b. Abdülaziz, idareye muhalif gruplara karşı adil bir yönetim uyguladı. Hulefa-i Raşidin anlayışını ihya ederek din âlimlerinin ve halkın sevgisini kazandı. Muaviye döneminden beri uygulanan hutbelerdeHz. Ali'nin lanetlenmesi âdetini kaldırdığı gibi Ali evladına ve taraftarlarına da iyi davrandı, ellerinden alınan emlakleri geri verildi. Haricilerle mücadelede de ikna yolunu tercih eden Ömer mecbur kalınmadıkça silah kullanımını yasakladı. Yine Kaderiyye görüşünü benimseyenlerle ilmi münazaralara girişip liderleri Gaylan ed-Dımeşkî’yi ikna etmeyi başardı. Tutucu olan Kaderiyye taraftarlarını ise ülke dışına çıkarmakla yetindi.
Ömer b. Abdülaziz, Emevilerin ilk dönemlerinden itibaren ikinci sınıf Müslüman muamelesi görenMevaliyi Arap asıllı Müslümanlarla eşit kabul etti. Gayr-ı müslimlerin idare ve Müslümanların aleyhindeki şikâyetlerine kulak vererek haksız yere ellerinden alınan kiliselerini, evlerini ve diğer mallarını iade etti ve mağduriyetlerini giderdi.
Halife Ömer b. Abdülaziz, başarılı bir vergi reformu gerçekleştirdi. Fethedilen toprakların Müslümanların ortak mülkü olduğu düşüncesinden hareketle 100/718-719 yılından itibaren haraç arazilerinin satışı yasaklandı. Önceden Müslümanlara satılmış olan bu araziler için toprak vergisi olarak haraç, mahsulünden de öşür vergisi olmak üzere iki vergiyi birden aldı. Cizye ile ilgili de önemli düzenleme yaptı. Emevi valileri, zimmîler arasında ihtida hareketinin hızlanması üzerine devletin cizye geliri azaldığı için mevaliden de cizye almaya başlamışlardı. Ömer b. Abdülaziz Müslüman olmanın cizyeyi düşürdüğünü vurgulayarak mevaliden alınan bu vergiyi kaldırdı. Ayrıca zimmîlerden ruhban sınıfını ve cizye ödemekte zorlananları geçici süreyle cizyeden muaf tuttu. Bunun yanında dini esaslara dayanmayan tüm vergileri kaldırdı.
Zimmîler için getirilen bu yenilikler ve reformlar, son dönem müsteşrikleri ve o dönem zimmîler tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. Tüm halkın desteğini alarak icraatlarını devam ettiren Ömer b. Abdülaziz'e bu zümrelerden gelen eleştiriler şu başlıklarda müteala edilebilir:
  • Gayr-ı müslimlerin devlet dairelerindeki memuriyetlerine son verilmesi,
  • Kılık kıyafet ve bineklerle ilgili bir takım düzenlemelere gidilmesi,
  • Emeviler tarafından o güne kadar sürdürülen Müslümanlığı seçen kimselerden cizye alınması uygulamasına son verilmesi;
Bu başlıklar öne sürülerek zimmîler küçük düşürüldüğünü iddia etmekte ve halife Ömer'i “zalim”, bu 2,5 yıllık dönemi de “kara dönem” olarak telakki etmektedirler.
Şüphesiz müsteşriklerin hatta o zamanki gayr-ı müslimlerin pek çoğu halife Ömer'in zimmîler lehinde gösterdiği her faaliyeti ve ihtida edenlere uygulanan geçmiş idarelerin cizye alma uygulamasını kaldırmasını asimile olma olarak görüyorlar ve cemaatlerine sahip olma endişesiyle, aleyhlerine gelişen bir durum olarak kabul ediyorlardı. Bu manada geçmiş iktidarların uygulamalarını kimliklerini koruma ve devam ettirme açısından benimsiyorlardı.
Yüksek devlet görevlerinde çalıştırılmamaları hususundaki değişiklik ise zaten halk tarafından öteden beri eleştirilen ve şikâyet konusu edilen meselelerdendi. Çünkü gayr-ı müslimlerin Müslümanlar üzerinde üst seviyede bir otorite ve güç oluşturmaları hoş karşılanmıyordu.
Gayr-ı müslimler, kendileriyle ilgili bazı kılık kıyafet değişikliklerini bahane ederek adil olan halife Ömer'i kıyasıya eleştirmekteydiler. İlk dönem gayr-ı müslimler ve bazı müsteşrikler, sanki Ömer b. Abdülaziz'in inançlarının gereği olan giyim kuşamlarına müdahalede bulunduğu şeklinde bir görüntü verdikleri gözlemlenmektedir. Hâlbuki Hıristiyanların, Yahudilerin ve diğerlerinin tamamen kendi kıyafetlerini giymeleri, özellikle Müslümanlara benzememeleri güvenlik vb. gibi çeşitli açılardan kendilerinden istenmektedir. Kaldı ki bu hususlar, Hz. Ömer döneminde varılan ve uygulanan anlaşmaların gereğidir.
Zimmîler hakkında halife Ömer b. Abdülaziz'in yaptığı iş, yapılan anlaşmalara uyulması ve valileri de ikaz ederek bu anlaşmaların uygulanmasıdır. Yoksa hiçbir zaman gayr-ı müslimlerin haklarını kısıtlama ve onlara zulmetme şeklinde bir amacı olmamıştır.
Ömer b. Abdülaziz döneminde, gayr-ı müslimlerle olan ilişkiler olması gereken sınırına çekilmiş, başlangıçtaki ilk halifelerle yapmış oldukları anlaşmalar çerçevesine oturtulmuştur. Onların Müslümanlar üzerine otorite olmaları, önemli bürokratik makamları ellerinde bulundurmaları hiçbir anlaşma gereği değildi. Üstelik kendi kılık ve kıyafetleriyle dolaşmaları da yapılan anlaşmaların bir gereğiydi.
Halifenin uygulamaları hak ve adalet ölçüler çerçevesinde olmasına rağmen, gayr-ı müslimlerin İslamiyeti benimsemelerine kapı aralaması nedeniyle, onlar tarafından hoş karşılanmamakta ve bu dönem kara dönem, halife ise zalim olarak değerlendirildi. Son olarak belirtmekte fayda var ki; halkıyla barışık durumdaki Emevi yönetiminin zimmîleri rahatsız etmesi ve halkıyla çatışma halinde olan Emevilerden zimmîlerin çok hoşnut olması da gerçekten düşündürücüdür.
Zimmîlerle ilgili bu bilgileri verdikten sonra; halife Ömer b. Abdülaziz, manda ve madenlerin zekâtlarıyla ilgili de düzenlemeye gitti. Deniz ticareti ve tarım teşvik edilerek sulama işlerine önem verdi. Ziraatın gelişmesi için zimmîlere cizye muafiyeti tanıdı. Toplanan vergilerin öncelikli olarak mahalli ihtiyaçlarda kullanılmasını sağladı. Bu sayede güçlenen devlet hazinesi savaş veya isyanları bastırmada değil halkın refahının yükselmesi için kullandı. Kendisine karşı sevgi ve güven duyan mükellefler zekâtlarını ve vergilerini ödemede daha duyarlı davrandıkları için halkın refah seviyesi yükseldi. Ticaretle uğraşanlar dışında herkese yeterli miktarda maaş bağlandığı için ülkede muhtaç ve fakir kalmadı. Zekâta muhtaç olanların sayısı bu sayede azaldığından artan zekât ve vergi gelirlerinin bir kısmı esirleri kurtarma, borçlulara yardım etmede kullanıldı bir kısmı da fakir ve yolcular için aş evleri, işlek yollar üzerinde yolcuların bir gün ücretsiz olarak kalabilecekleri konakların inşasında kullanıldı.
Adaletiyle Hz. Ömer'e, zühd ve takvasıyla Hasan-ı Basri’ye, ilim bakımından da Zühri’ye benzetilen Ömer b. Abdülaziz halifeliği sırasında çok sade bir hayat sürmüş, sarayda oturmayıp Halep civarındaki Hunasıra’ya yerleşmiş ve zamanının çoğunu burada geçirmiş ve heyetleri burada kabul etmiştir. Kamu malına itina ile davranan Ömer, devlet malı mumu dahi özel işlerinde kullanmamıştır.
Emeviler döneminin başında ter edilen İslami yönetim anlayışını yeniden uygulamaya koyan Ömer b. Abdülaziz, 20-25 Recep 101/5-10 Şubat 720’de Humus’a bağlı Deyrseman’da vefat etti. Bazı kaynaklarda Abdülmelik evladı tarafından zehirlendiği de kaydedilmektedir.