17 Nisan 2014

İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAZRETLERİ BÖLÜM 3





İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAZRETLERİ 

BÖLÜM 3


45- Medhedenlerî, Zemmedenlerden Daha Çok İslâm fıkıh tarihi, Ebû Hanîfe kadar medhedenîeri veya ten-kidçileri çok olan başka bir şahsiyet tanımamıştır. Onun Övenleri ve yerenleri pek çoktur, medhi hakkında nice kitaplar yazıldığı gi­bi aleyhinde bulunup ona dil uzatanlar da vardır. 

Zira o, müstakil fikirli bir fakıhtı, başlı başına bir görüş sahibi idi. Düşünceleri ga­yet derindi. Onun bu görüşlerine hayran kalıp ona uyanlar oldu­ğu gibi, anlamayıp da ona muhalefet edenlerin bulunması da pek tabiîdir. Onun aleyhinde bulunanların çoğu, onun fikir istiklâline ayak uyduramayan veya anlayışları onun geniş anlayış ufkuna eri-şemiyen kısa görüşlü kimselerdir. Veyahut da yalnız geçmişlerin akvalini tutmayan her yolu kötü bir bid'at sayan, onu hak tanımıyan, maziye kıymet verenlerdir. 

Bunlar baktılar ki, Ebû Hanîfe re'y ve kıyası çokça kullanıyor. Halbuki onlara göre İş kıyasa da­yanınca ya durmak, veya hiç olmazsa gayet az almak lâzımdır. Bu sebeple onu beğenmediler. Onu tenkid edenlerin bir kısmı onu hiç tan ırmy anlar dır. Bunlar onun zühd ve takvasını, dindarlığım ve insanlığını bilmiyorlardı. Onlar Allah'ın ona bahşetmiş olduğu metîn akh derin ilmi, yüksek mevkii takdir edemiyorîardı. Onu görmemişlerdi. Halk ve büyükler nezdinde onun itibarını ve dere­cesini bilseler onu. severlerdi. 

Onun aleyhinde bulunanlar hangi sınıftan olursa olsun, onlar ne derlerse desinler, tarih bu büyük Irak fakıhine karşı insafı elden bırakmamıştır. Onun sevenleri ve takdir edenleri vardır. Sağlığında onun aleyhinde bulunanlara, öl­dükten sonra ona iftira edenlere karşı tarih onu daima müdafaa etmiştir. İnsanlar, onu tezkiye edenlerin sözlerini dinlemişler, bun­ları doğru şehâdet ve hak söz olarak kabul edip onun fazilet dere­cesini anlamışlardır. Aleyhte bulunanların sözleri kuru iftiradan ibaret kalmıştır. Bu da gösteriyor ki, değerli bir insanın, fikri, dîni, ahlâkı yüksek olsa da iftiradan kurtulamıyor demek. Hattâ mev-kî yükseldikçe maruz kaldığı güçlükler de çoğalıyor. 

 46- Ebû Hanîfe Hakkındaki Sitayişlerden Bâzıları Asırlar boyunca bütün nesiller Ebû Hanîfe'nin medih ve se­nasını kulaktan kulağa haykırmaktadır. Bu büyük fakîhin temiz hayatı herkese örnek olmuştur. Birçok kimseler onun ilmini ve şahsını övmektedirler. Bunların düşünce tarzları ayrı ayrı olsa da hepsi onu takdir etmekte birleşmektedirler, onun yaşadığı asırda yaşayan veya sonra gelen bir kısım ulemanın sözlerinden bâzıları­nı nakledelim : Ebû Hanîfe'nin çağdaşlarından olup zühd ve takvâsiyle meş­hur FudayI 

b. îyaz diyor ki: «Ebû Hanîfe fakîh ve muttaki bir zattı. Fıkıh ilminde meşhurdu, çok servet sahibi idi. Etrafındaki­lere iyüik yapmakla tanınmıştı. Gece gündüz ilim öğrenmekle meş­guldü. Kendisine müracaat edenler, ilminden ve malından fayda­lanırdı.. Geceleri ibâdetle geçirirdi. Az söyler, çok sükût ederdi. Helâl ve harama dair bir mes'ele ortaya atılınca hemen konuşurdu. Hakka delâlet hususunda en güzel hareket ederdi. Saltanat malın­dan kaçar, hediyesini almazdı.»[1] 

 Ca'fer b. Rabi' diyor ki: «Beş sene Ebû Hanîfe'nin yanında bu­lundum. Onun kadar uzun uzun sükût eden görmedim. Fıkıhtan bir şey sorulunca açılır, coşkun ırmak gibi akar çağlardı. Yüksek sesi etrafı tutardı.[2] 

 Çağdaşlarından Melih b. Vekî diyor ki: «Allah'a yemin ederim ki, Ebû Hanîfe emânete son derece riayet ederdi. Büyük ve eşsiz bir kalb sahibi idi. Allah'ın rızasını her şeyden üstün tutardı. Allah uğrunda boynuna kıhnç çaîsalar buna katlanırdı. Allah ona rah­met etsin, ebrardan, hayırlı kimselerden razı olduğu gibi ondan da razı olsun. O da ebrardan idi.» Çağdaşlarından meşhur muttaki âlim Abdullah b. Mübarek, Ebû Hanîfe'yi anlatırken : Onun, ilmin dimağı olduğunu söy­lüyor.[3] 

Muhaddislerden îbn-i Cüreyh onun hakkında gençliğinde şöy­le demiştir : «İlimde onun hayret verici bir hâli olacak, kemalât kazana­cak.» Büyüdükten sonra bir defa yanında Ebû Hanîfe'nin yâdı ge­çince : «Fakıhtır o, hakkiyle fakıh ancak onlara denir.» demiştir. Çağdaşlardan biri olan Ebû Süleyman onun hakkında şöyle demektedir: «Ebû Hanîfe hayranlık uyandıran bir âlimdir, o ilim âyetlerinden bir âyettir. Onun sözünden yüz çevirenler onu anla­mağa takatları olmıyanîardır.»[4] 

 A'meş onun hakkında şöyle demişti: . «Ebû Hanîfe tam mânâsiyle fakıhtır.» Bir defa îmâm Mâlik'e Osman El-Betti'yi sordular: Orta bir zattır, dedi. Ebû Hanîfe'yi sordular: O size şu direkler ağaçken an­ların altından olduğunu kıyas yoliyle isbata başlasa sizi ikna' ede­cek dirayette bir zattır, cevabını verdi. îmâm Şafiî Hazretleri de şöyle demiştir: «İnsanlar fıkıhta Ebû Hanîfe'nin iyalidirler.»[5] 

 47- Feyîzlî Îlîm Deryası Ebû Hanîfe'nin medih ve senası hakkında söylenen sözlerin hepsini zikretmeğe imkân yoktur. Bunların çoğunu Hayrat'ul-Hi-san sahibi toplamıştır. Bu kaydettiklerimiz denizden bir damladır. Ebû Hanîfe ile aynı çağda yaşayanlar, ister muvafık, ister ona mu­halif olsunlar, onun değerli fakıh olduğunu söylerler, bu hususta birleşirler. 

Bu vasıfların en- özlüsü ve canlısı Abdullah b. Mübâ-rek'in şu sözüdür: «O ilmin dimağıdır.» Evet Ebû Hanîfe ilmin özünü bulmuştur, ilmin son noktasına ulaşmıştır, en yüksek dere­cesine çıkmıştır. Mes'elelerin içini, dışını inceler ,her taraftan de­seler, künhünü, mahiyetini anlar, usulünü bilir ve. o usullere göre hallederdi. Fikriyle, bütün ilim dünyasını meşgul etmiştir. Bakar­sın o kelâmcılann arasındadır, onlarla münakaşa yapıyor, sapık düşüncelilere dalâlete sürüklenenlere karşı dîni müdafaa ediyor. Çeşitli fırkaların görüşlerim çürütüyor. 

Kelâm mes'elelerine dair onun müstakil görüşleri vardır ki, ondan rivayet olunarak bize ka­dar gelmiştir. Ona nisbet olunan kelâm risaleleri bile vardır. Ha­dîse dair Müsnedi vardır. Eğer bu Müsnedin ona nisbeti sahih ise onun Hadîs ilminde de mühim bir mevkii var demektir. Fıkıhta, hüküm çıkarmada, Hadîsleri anlamakta, hükümlerin sebep ve il­letlerini tâyinde o en yüksek dereceye ulaşmıştır. 

 Çağdaşlardan biri: «Hadîs'i onun kadar iyi anlıyan başka bir adam bilmiyorum!» demiştir. Çünkü o kelimelerin mânasından. ibarelerin gelişinden ve hâdisenin münasebetinden hükmün sebe­bini çıkarmayı gayet iyi bilirdi. Bu hüküm niçin böyledir, bu hâ­dise neden bu hükmü taşıyor, bunu derhal kavrardı. 

Sözün yalnız dışına bakmıyor, mânâsının ruhuna giriyor, birbirine benzeyen hâdiseler arasındaki münasebeti buluyor, hâdiseleri, illetleri sebe­biyle hükümlerine kuvvetli bir mantıkla bağlıyordu. 

Bunu yapar­ken nassı esas tutuyor, nasta geçen hükmü esas olarak alıyor, ona benzeyen ve o mânâda olan başka hâdiselerin hükümlerini ona gö­re veriyordu. Nas olan cihette kıyasa gitmiyor, nasla, kıyası terk ediyordu. 

 48- Bu İlmî Varlığın Tekevvünü Ebû Hanîfe'ye bu ilim nereden geldi? Bunun kaynağı nerede­dir? Onu böyle hazırlayan kimlerdir? İslâm fıkıh tarihinin rivayet ettiği bunca ilim onda nasıl toplandı? Bunları biraz araştıralım : 
 Bir insanın ilmî şahsiyetini hazırlayıp, onu kendi sahasında yükseltip yetiştirmek için şu dört şartın bulunması lâzımdır: 

 1- Yaratıhşmdaki kabiliyet, fıtrî mevhibeler veya sonradan kazanıp meleke hâline gelen vasıflar ki, bunlar onun ruhî temayü­lünü tâyin eden fikrî hazırlığını, istidatlannı meydana getirir. 

 2- Hayatına bir istikamet veren, ondaki kabiliyetleri sezip onlara göre ona yürüyeceği yolu çizen, tutacağı çığın gösteren kim­seler, bunların tuttuğu ışık altında yolunu seçer, hayatına istika­met verir, en doğru bulduğu yolda yürür.

 3- Şahsî hayati ve kendi tecrübeleri : Hayatının seyri bo­yunca karşılaştığı olayların onun üzerinde tesirler bırakacağı şüp­hesizdir. Fıtrî kabiliyetleri ve hayatlarına istikamet veren üstadla-rı aynı olduğu halde iki şahsın, hususî hayatları bakımından bir­birinden farklı olmaları bundandır. Biri muvaffak olur, diğeri ola­maz. O, diğer arkadaşı gibi muvaffakiyete giden yolu bulamaz. Şahsî hayatı onu başka yola sürükleyebilir

. 4- Yaşadığı devir, içinde bulunduğu fikir çevresi. Kabiliyet­ler muhitin tesiri altında gelişir. Topluluğun ve muhitin tesiri in­kâr olunamaz. Bunları birer birer izah edelim. 
 -------------------------------------------------------------------------------- 
 [1] Hatîb Bağdadî, Tarih-i Bagdad, c. XIII, s. 340. [2] Hatîb Bağdadî, Târih-i Bağdad, c. XIH; s. 340 [3] İbn-i Hacer Heysemî, Hayrat-ul-Hisan, s. 32. [4] îbn-i Hacer Heyşemi, Hayrât-ul-Hisan, s. 35. [5] İbn-i Abdulber, el-întıka, s. 136 Şatibi Mesaj Panosu Yöneticisi Mesaj Panosu Yöneticisi Mesajlar: 2549 Kayıt: Pzt Şub 15, 2010 6:41 pm 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...