MASONLUĞUN AMACI
Masonluğun özü hırstır!..
Masonluk, hırsı yeteneğinden fazla olan kişilerin bir dayanışmasıdır
Mason güç nerede ise oraya girer, zira gücü asalaklıktadır.
Masonluğun kökü Hıristiyan Avrupasındadır. Masonluk bütün dünyaya Avrupa’dan yayılmıştır.
Masonlar her yerdedirler. Bugün Suudi Arabistan'da ve Rusya'da bile vardır. Çünkü her yerde hırslı, yükselmek için her şeyi yapmaya hazır insanlar vardır!..
Masonluk burjuvaların dayanışma teşkilatıdır. Onun için de bir burjuva ihtilali olan Fransız İhtilali'ne damgasını vurmuştur.
Masonluk l924 anayasasına da, 1982 anayasasına da aykırı bir tarikattır.
Masonluk bir emir komuta zinciri değildir. Masonluk mafya hücreleri gibidir... Masonluğu kanser hücreleri gibi düşünmek gerekir. Hangi organa girmişlerse, orada sinsice çoğalır, organı çürütür, dejenere ederler.
Masonluk bir yavrukurt oymağı değil, dünya çapında örgütlenmiş bir kurtlar tezgahıdır!..
Masonluk sevgiye değil, korkuya dayalıdır.
Masonluk ta aynen mafya gibidir, bir emziktir… nasıl mafya babaları hep arka plânda iseler, onları bilemiyorsanız; gerçek mason donlarını da bilemezsiniz!...
Masonluktan korunmak, güçlü olmakla mümkündür. Tedbir, ülkenin sağlıklı organlarını dikkat çekmeden tahkim etmektir!. .
Masonluktan korunmak, masonluğun amaç ve faaliyetlerinden toplumun bilgilendirilmesi ile mümkündür.
Masonlardan hiçbir zaman emin olmayın!.. Güvenmeyin!. Onlardan korkmayın!..
Ama bilin ki, masonluk belâdır!
MASONLUĞUN AMACI
Masonlar kozmopolittir, milliyetleri yoktur.
Masonlar kozmopolittir, dinleri yoktur.
Masonlar kozmopolittir, vatanlarını gözünü kırpmadan satarlar
Masonluğun amacı, BEYNELMİNEL YAHUDİ DÜNYA HAKİMİYETİNİ saglamaktır.
Bunu bilinçli yapmazlar, çoğu da neye hizmet ettiğini bilmezler.
Masonluk beynelmineldir (milleti yoktur), karar kesiminde YAHUDİLER yer alır.
33 dereceli mason Ya Yahudidir, ya da YAHUDİ emelleri için satın alınmış bir hizmetkardir.
MASONLUK ve YAHUDİLİK
Bu derece kuvvetli bir Yahudi hareketi «GwZ Haçlar Teşkilatı» nın meydana getirilmesinden önce olduğu gibi, bugünkü Masonluğun kurulmasından önce de görülmüştür. Zaten Gül Haç Tarikatı biraderleri, günümüzde bu derecede genişlik kazanan Masonluğun programının esaslarını, statü ve adetlerini XVI. asırdan itibaren kurmuşlardır.
Gizli cemiyetler üzerinde yaptığı araştırmalarla tanınan Claudio Jannet «Masonluğun Öncüleri» adlı eserinde şöyle diyor: «GÜZ Haç biraderleri», doğrudan doğruya Yahudilerin «Kabbale» sinden çıkmışlardır.»
Cemiyete girişdeki teşrifat, davranışlar gizliliğe karşı dikkat, ayni şekilde eski Yahudi an'anelerinden ve «Kabbale» den alınmadır.
Yahudilerin «İhtişam Kitabı» nın (Sepher ha Zohar) rbirinci sayfasında okuyoruz:
«Hizquia konferanslarından birini aşağıdaki girişle açmış oldu: Dikenler arasında gül neyse, benim sevgilimde diğer kızlar arasında odur. «Gül kelimesi neyi ifade eder?» O «İsrail cemaatini ifade eder.»
Ayni kitapdaki izaha göre, gül, «Kabalist» terin alamsti farikasıdır. Onlar gül sayesinde, onun delaletiyle birbirlerini tanırlar.
İşte bir haç üzerindeki gül resmi yahut güllerden yapılmış bir haç, bunun için, Kabalistlerin anlayışına göre Yahudiliğin Hz. İsa ve Hıristiyanlık üzerindeki hakimiyetini temsil etmektedir. Bununla beraber, bu husus öylesine çapraşık şekilde ifade edilir ki, «Kabbale» yi bilmeyen Hıristiyanlar, gül ile haçın biraraya gelmesinden hemen hiçbir kırgınlık duymazlar, Böyle bir şey, işin aslını bilmediklerinden onların dinî hislerini incitmez.
Josephe Flavius'un anlattığına göre, Esseens'leriıı gizli Yahudi cemiyetine girenler bir takım denemelere tabi tutulurlardı ve kabul edildikleri sırada, yeni azalara bir kürek, bir beyaz elbise ve bir önlük veriliyordu ki, bu hal Masonların ilk kabul edilişlerindeki merasime çok benzemektedir.
Yahudi Philon da, Yahudi cemiyetinde tatbik edilen hareketi şöyle anlatır: Sağ ellerini açık olarak göğüslerine, çenelerinin biraz altına götürüyorlardı ve spl ellerim yan taraflarına, vücutları hizasında bırakıyorlardı
Farmasonluğa ait bütün hareketleri bildiren elkitabı'nda, İskoç ve Fransız birinci derece Masonların hareketleri şu şekilde anlatılmaktadır: Sağ el, açık bir halde boğaza götürülür, baş parmak ayrık, diğerleri bitişiktir ve böylece bir gönye cetveli şekli meydana getirilir.
Mason irşadında ilk üç derece Hahamlar yüksek kademesindeki derecelerin üçüne uygundur: Biraderler (Kavver), üstadlar (Rau), hakimler (Kaham).
Mason adetlerinin Yahudi adetlerine ve teşrifatına uygunluğunu göstermek için daha başka misaller de verilebilir. Farmasonluğun meydana getirilmesinde en esaslı taraf, bundaki Yahudi tesiri ve parmağıdır ve tabiî bunun da gizli kalmasına azamî itina ve dikkat gösterilmiştir.
Gizli Cemiyetler Beynelmilel Dergisinin ikinci cildinde, «Yalan Taktikti) başlıklı ve Jean Berger imzalı yazıda şu satırları okuyoruz:
«Yahudilerin birarada bulundukları Ghetto'lar Masonluk şeklindeki gizli cemiyetleri Hıristiyanlık içine bir musibet halinde saldıkları sırada, Yahudi mürailiği daha da açık olarak kendini belli eder. «Yeni Kudüs hakimiyetini hazırlamak üzere vazifelendirilen sahte Peygamberleri gizlemek üzere başvurulan tedbirlerin giriftliğini incelemek son derece alaka çekicidir.»
Bu. muharririn haklı olduğunda şüphe yoktur. Gerçekten de, Yahudiler, kendi başlarının altından çıkan ve aslında sırf onları düşman nazarlardan saklamak hususunda kılı kırk yaran tedbirler almaktan geri kalmamışlardır. Fakat, dikkatli bakışlar kendi küçük menfaatlerini cemiyetlerinin ve milletlerininkine tercih etmiyenler, tarafsız gibi duran bu gizli cemiyetlerin Yahudi çıkarlarının emrinde olduğunu farketmekten geri kalmamışlardır.
Yahudiler eski devirlerde ihtiyatlı olmayı elden bırakmamışlardı. Fakat yeni zamanlarda, bilhassa XVIII. Asrın doksanıncı yılına doğru, Yahudiler büyük bir cür'et kazanmışlardır.. Bu cür'eti daha sonraki sayfalarda teferruatı ile göstereceğiz. Bazı Yahudiler, bu büyük cür'etle, masonluğun kuruluşunda Yahudilerin oynadıklan rolü açıkça söylemekten bile çekinmemişlerdir.
Mesela tanınmış Rus Yahudilerinden J. Hesseu ki, adı uHalk Hürriyeti Partisi» bakımından çok geçer, neşrettiği «Masonlukta Yahudiler» adlı kitapta aşağıdaki satırları yazmıştır:
«Mükemmel şekli içinde Masonluk sanatı, insanlığı asilleştirmeyi ye insanları gerçek, kardeşlik sevgisi ve müsavat temeli üzerinde ' birleştirmeyi gaye edinmiştir. Farmasonluk bu vazifeyi Onsekizinci Asrın başındanberi kat'î olarak benimsemiştir. Bu birliğin tarihi daha gerilere gittiği halde, Farmasonluğun doğuşunu işte bu tarihten başlatmak doğru olur. Bazı Farmasonlar, masonluğun tarihini Süleyman Mabedi'nin inşası ile birlikte başlatırlar, bazıları ise masonluğun köklerinin Pisagorcularda, Esseens'lerde ilk hıristiyanlarda bulunduğunu ileri sürerler... Zamanın siyasî şartlarına bağlı olan Hıristiyanlıkta Reform hareketi İngiliz ve Alman tarikatlarına yıkıntı getirdi ve bununla birlikte yenilenmiş bir masonluğun doğması şartları ortaya çıktı. Onsekizinci Asrın başında, hakiki inşacı kardeşler birliği, sembolik yapıcılar derecesine yükseldi. Görünen ve geçici Allah'ın evinin inşası,'yerini insanlığın görünmeye ve biricik mabedinin inşası vazifesine bıraktı.»
«İnsanlık kardeşliği fikri buydu, fakat bu, hayatta gerçekleşebilecek miydi? Bu suale bir cevap olarak, tarih ve kader İngiltere'de Masonluğa vücûd verirken, Yahudi mes'elesi de ortaya çıkıyordu ki, bu da en tabiî bir netice sayılabilirdi. İnsanlık kardeşliği temayülleri için en şaşmaz mihenk taşı buydu: 1290'da kovulan Yahudiler 1657'de yeniden İngiltere'ye geldiler Londra ve civarında komşuların dinî hayatları ile alakalı hadiselerin üzerinde tesirler bırakacağı aydın azaların bulunduğu cemaatler meydana getirdiler. Bu sayede ilk adımlarından itibaren, bu birlik Yahudi meselesiyle karşı karşıya geldi. Ayni zamanda Yahudiler birliğin faaliyetine katılmaya başladılar.»
«1717'de belirli sayıda aydın biraderlerin teşebbüsü sayesinde, Londra'daki dört loca, bir tek büyük İngiliz locasını meydana getirmek üzere birleşti. Bunun peşinden bir nizamname hazırlama işi Andersen biradere verildi. Bu nizamname inşaatçılar locasının nizamnamesinden alınmakla beraber, zamanın şartlarına da uygun bulunacaktı. Böylece, birliğin hukuki temeli, resmî baskı halinde «Statüler Kitabı» adı ile 1723'de neşredildi Bu birliğin iyi gelişmesi ve iyi çalışmasının başlıca hedefi, insanları aralarında hasım gruplara, bilhassa dinî gruplara ayıran engeli tahrip etmekti «Statüler Kitabı»nda ilk esas, kanunların Allah ve dinle alakalı bulunmasının sebebi budur. Bu kanun Yahudiler meselesini bilhassa halletmelidir. «Statüler Kitabı» nın birinci maddesi Masonu manevî kanuna boyun eğmeye zorlamaktadır ve eğer bu sanatı iyice kavradıysa, ne budala ne mürded, ne de dinsiz bir serbest mütefekkir olacaktır. Evvelce masonlar her memlekette halkın bağlı bulunduğu dine saygı göstermek zorunda bulundukları halde, şimdi c haklan üzerinde birleşen tek dine çağırmak yerinde olacaktır. (Bununla beraber, şahsî fikirlerini muhafaza etmek hürriyeti onlara bırakılacaktı Yani, yeter ki, mert ve namuskar insanlar olgunlardı; böylece bu şartlar içinde, dinî duygulan bakımından birbirlerinden farklılık gösterebilirlerdi. Masonluk işte bu şekilde bir birleştirici merkez ve insanlar arasında sağlam dostluk münasebetlerinin açılmasında bir vasıta haline gelmektedir. Aksi takdirde, insanlar birbirlerinden uzaklaşmış bir halde kalacaktır.»
«Statüler Kitabı'nı kaleme alanlar, bilhassa Bucle'e ait olan «dinî ahlak ile alakayı kesmek» ifadesini kullanmaya dikkat etmişlerdi. Birliği her türlü dinî hareketten muhafaza etmek için, daha sonra «hiçbir dinî fikir Locanın kapısından içeri girmiyeceği gibi, başka herhangi bir münakaşa da içeri sokulmayacaktır» hükmünü koymuşlardır ki, bundan da maksad, masonlar belirtilen dini yaymak zorundadırlar fikrinin kuvvet kazanması içindir..,
«1738'de «Statüler Kitabı» nın ikinci baskısı yapıldı ve birinci esas vazife kaleme alınırken şu istikamette bir değişikliğe uğradı: Mason, hakikî (neochide) vasfı bakımından, hali hazır kanuna uymak zorundadır.»
«Bu tarzda, farmasonun manevî vazifeleri, Yahudi ahlakını temsil eden Noe kanunlarının iyi bilinen muhtevalarına göre tarif edilmiş bulunuyordu. Bu hükümler tabiî hukuk üzerine oturtulmuştu ve Dünya'nın yaratılmasının ilk ikibin yılında bilinen tek kanunlardı....»
«Biraderleri bu kaunlara riayet hükmüne bağlarken, İngiliz Locası, bunun «Yahudi ahlakı» nın bir icabı olduğu vakıasına hiç ehemmiyet vermiyordu. Loca, sadece bu kanunların kainata şamil bir vasıf taşıdıkları hususu üzerinde durmuştu.»
«Tanınmış iki mason yazar, Krauss ve Klass Noe kanunlarının zikredilmesinin Loca'nın kat'i olarak hiçbir dine muhalif bulunmadığını ifade etmek arzusundan geldiğini söylerler. Bize gelince, biz bu kanunların, Yahudilere birliğin kapısını açmak gibi husûsi bir maksatla statüye konulduğu kanaatindeyiz. Farmasonluk içindeki çeşitli hıristiyan doktrinlerini barıştırmak için Noe kanunlarından faydalanmaya kalkışmak faydasızdı. İncil'e başvurulması daha uygun düşerdi. Bundan şu netice çıkmaktadır ki, 1938 statüsünü kaleme alanlar, daha ziyade hıristiyan olmayanları dikkat nazarlarına almışlardır.»
İşte Hessen bunlan söylemektedir. Son söylediklerinde kendisiyle tamamiyle mutabıkız. Hiç şüphesiz, farmasonluk üzerine dayanılarak baştan başa Yahudi menfaatlerine uygun «hususî bir maksat» peşinde koşuluyordu. Yoksa «Statü Kitabı» nın «birliği kuvvetlendirmek için insanları birbirlerine düşman gruplara, bilhassa dinî gruplara ayıran engellerin tahribinden» bahsetmesinin bir manası olamazdı. «Yahudi ahlakı» ve Noe kanunlarına dayanılması da bunu göstermektedir. Yalîudiler Hıristiyanlığı tahrip ederken, Tataiud ve Kabbale'nin göz boyayıcı tesirlerinden faydalanarak bu işi de hıristiyanlara yaptırmak gibi bir hileye de başvurmaktan geri kalmamışlardı.
Son zamanlara kadar farmasonluğun men'şelerinde ve onun meydana getirilmesindeki Yahudi tesirinden açık bir şekilde bahsedilmemiştir; aneak maskeli Esirlerinin zikredilmesiyle kalınmıştır.
Muasır farmasonluğun meydana gelmesinde meşhur İngiliz devlet adamı Francis Bacon'un büyük bir rolü olduğu söylenmiştir XVI. Asrın sonu ve XVII. asrın başında.yaşamış elan Francis Bacon ilk defa 1627'de yayınlanan «Yeni Atlantide» adlı eserinde bir devletin kurulması projesini çizmiştir. Bu devlet «Süleyman Mabedi» gizli cemiyeti azaları tarafından idare edilecek ve bu azalar birbirlerine «bt'rader» diye hitapedeceklerdir. Gizli cemiyete.Ka.bbalist, ve Gül Haç Yahudileri geniş ölçüde katılacaklardır.
Bunun peşinden, şurası bilinmektedir ki, 1646 ve 1648 arasında Londra'da GülHaç Elie Aschmol, Farmasonluk derecelerini tesbit etmiştir: Talebe, üstad.
Nihayet Farmasonluğun meydana gelmesinde, XVIII. Asrın başında, bir serbest İngiliz müttefekkirleri çevresinin mühim rolü olmuştur ki bu müttefekkirler arasında Bolingbrooke, Collins, Tindalle, Wilston, David Turne, Toland bulunmaktadır. Toland'ın «Panteisticon» adlı küçük bir kitabı vardır ve bu kitapta zamanımızda farmasonların birader yemekleri sırasında görülen «Sofcrat toplantıları» nı tasvir eder.
Bahsettiğimiz bu serbest mütefekkirler topluluğu üzerinde Talmud'a bağlı bir alim ve Pantheist bir filozof olan, o devirde yaşamış Baruch Spinoza'nın mühim bir tesiri bulunduğu inkarı imkansız bir gerçektir. Çağdaş zamanların Yahudileri, Spinoza'yı kendilerinden sayarak büyük bir gurur duyarlar. Fakat XVII. Asır yahudi ileri gelenleri ise, onu dinsiz olduğu için, synagog'dan gösterişli bir şekilde kovmuşlar, afaroz etmişlerdir.
Meşhur filozof Spinoza'nın farmasonluğun teşekkülünde hissesi ve gayreti bulunduğuna dair elimizde hiçbir delil mevcut değildir; bununla beraber kendisinin gördüğü hususî himaye gözönünde tutulursa, «boşka kuvvetlerin» bahis mevzu olduğu ve kendisinin de bundan faydalandığı düşünülebilir.
Zaten, farmasonluğun meydana gelmesinde büyük ölçüde hissesi olan Yahudilerden hiçbirinin adı, bugüne kadar elimize kolayca geçmiş değildir.
Ancak 1910 yılında Samuel Oppenheim adlı bir yahudi, Amerika Yahudi Tarihî Cemiyeti'nin neşriyatı arasında bir konferans neşretti. Bu basılı konferans: Yahudiler ve 1810 yılına kadar Amerika'da Masonluk, adını taşıyordu. Bu konferansta, Oppenheim, Hollanda'dan Amerika'ya gelen Yahudilerin daha 1658yılın, da, Rhole tsland'da bir mason locası kurduklarını har ber vermektedir. Demek ki, bu Loca, 1717'de ingiltere'de teşekkül eden Loca'dan 59 yıl önce kurulmuştur. Bu malûmatı veren Oppenheim aşağıdaki bilgileri de eklemektedir:
l . Rhode tsland'ın tarihinden bir hülasa: 1658 baharında, Mordecai Campanall Moses Peckecoe, Levi ve diğerleri, tamamı on beş aile Hollanda'dan New Port'a geldiler, Beraberlerinde masonluğun ilk üç derecesini de getirdiler. Orada CampanalPin evinde masonluk çalışmalarını yürüttüler. Bu çalışmalar ve faaliyet, onlardan sonrakiler tarafından da 1742 yılına kadar devam ettirildi.
2 . Aşağıdaki vesika Rhodelsland'ın eski valilerinden John Wanton'un küçük kız torununun evinde bulunmuştur.
Gün ve ay tarihleri zamanla silinmiş bulunan bir vesikada şunlar söylenmektedir: «Mardochee CampanalFın evinde toplandık ve sinagog'dan sonra, Mosses'e masonluk derecesi verildi.»
Oppenheim tarafından verilen bu bilgiler bazı masonlar tarafından şüphe ile karşılanmıştır ve bunlar 1658'de masonluğun henüz teşkilatlı bir hale getirilmemiş bulunduğunu ileri sürmektedirler. Yahudilerin o tarihte masonlukta bu derece ağır basan roller alamıyacaklan kanaatindedirler. Buna sebep olarak da, Hıristiyanlığın o tarihte masonluk üzerinde daha tesirli olduğu hususdaki kanaatlerini belirtiyorlar.
Netice olarak, Oppenheim'in ayn bir forma olarak neşredilen konferans makalesinin neşri sırasında, buna
Yahudilerin XVIII. Asırdaki ilk Locaların teşekkülüne doğrudan doğruya katıldıkları hususunda yeni bir not ilave etmiştir. Bu notta Oppenheim, XVIII. Asnn mason otoritelerinden Lawrence Dermott'un bir Yahudiye «birader» unvanı verdiğinden bunun da Londra'da neşredilen «Ahima Rezan» adlı eserinde zikredildiğindea bahsetmektedir: Kendisine «birader» unvanı verilen kimse Amsterdam hahamı Jacob Jehudah Leon'dan başkası değildi. Bu haham Süleyman Mabedinin bir modelini yapmış olduğu için «mabed» lakabiyle de anılıyordu. Lawrence Dermott, ona «İbranice alimi, mamur ve birader» unvanlarını vermiştir ve 1759'da Büyük İngiliz Locasının zamanımıza kadar kullanılan alameti farikasını da görmüş olduğunu ilave etmektedir. Kitabında bu alameti farikanın bir tasvirini de yapmaktadır. Bu bilgileri veren yazara göre, Leon 1678'de İngiltere Yahudilerinin başı seçilmiştir...
Oppenheim'in sıhhatinden şüphe edilmesi imkansız vesikalarına göre, Yahudiler, bütün saklama gayretlerine rağmen, bilhassa hamamlarının gayretiyle, 17. asırda masonluğun teşkilatlanmasında büyük bir rol oynamışlardır. Şimdiki masonluk onların meydana getirdikleri bir teşkilattır.
17. Asırda farmasonluğun Yahudiler tarafından kurulması hemen müteakip asırda onlara meyvelerini vermekte gecikmedi. Picard de Plauzolles 1913'deki bir konuşmasında, şöyle diyordu: «Farmasonluk, meşru bir gururla, İhtilale yani Fransız Büyük İhtilaline kendi eseri olarak bakabilir.»
Muhakkak ki, Yahudiler, farmasonluğu da daha büyük bir gururla kendi eserleri sayabilirler.
1719 Fransız İhtilali'nin Yahudiler için büyük bir manası vardı. 1833'de, kendisim Yahudi davasına vakfetmiş Anatole Leroy Beaulieu adlı iktisatçı bir muharrir şöyle yazıyordu: «Fransız İhtilali, bir asır önce Yahudilerin vasiliğini ilan etmiştir,» «mesele biz Fransızlar için kat'i olarak kesilip atılmıştı ve Fransa için bu nasıl böyleyse, Dünya için de böyledir. Kimsenin itiraza cür'et gösteremediği bu hadise, İhtilalin kazandığı neticelerden biridir.»
Yahudiler bunu nasıl bir şekilde elde etmişlerdir?
XVIII. Asır boyunca, Yahudiler, gizliliğe mümkün olduğu kadar dikkat göstermekle beraber, bütün zarurî gördükleri hallerde kendi hıristiyan cephelerini harekete geçirmekten geri kalmadılar. Farmasonluğun kuruluşundan sonra, dikkate değer bir teşkilat kazanmış oluyorlardı. Böylece faaliyetleri elbette ki, daha çok ağır basacak bir genişleme elde edecekti.
XVIII. Asır Yahudilerinin faaliyetleri hakkında, evvelce Yahudi iken sonradan hıristiyan olan bir muharririn iki eserinde son derece değerli bilgi vardır. Bu muharrir rahip Joseph Lemann'dır ve «Yahudilerin Fransız Cemiyetine Girişleri ve Hıristiyan Devletten adını taşıyan ilk eseri 188'6'da basılmıştır. 1889'da basılan diğer eser ise «Yahudilerin Ağır Basmalarının Sebebleri» adını taşımaktadır. Her iki eser de tam bir vesikalar külliyatına dayanmakta olduğu için hakikî bir değer taşımaktadır. Rahip Lemann şöyle diyor:
«Yahudilerin çağdaş cemiyete ne şekilde girdikleri umumiyetle iyi bilinmemektedir. Bu girişin açık teferruatı aşağı yukarı bilinmemektedir. Bunu, belirsiz bir şeküde ihtilale bağlarlar ve orada kalırlar.»
Rahip Lemann'ın söylediğine göre, hıristiyan cemiyetinin yıkılması ve başında Yahudilerin bulunacağı cemiyetin kurulması, bu plan'ın tarihi hayli eskidir. Fakat, bu plan tam olarak gizli tutulmuştur. Bu planın bazı noktalarına filozofların ve insanlık aşıklarının sözlerinde rastlanmıştır. Bu bakımdan, bu meşum harekat noktasının derinleştirilmesi ve iyice aydınlığa çıkarılması zahmete değer. Böylece, filozofların sözlerinde rastlanan noktaların nasıl bir zehir ve fırtına olduğu anlaşılacaktır.»
Yahudi planının filozofların ağzından telkin ettiği şey isyandır. Bunlar Cennetdeki eski yılanın söylediğini tekrar ederler: «Tanrılar gibi olacaksınız iyiyi ve kötüyü bilmek suretiyle...» Rahip Laman, daha önceki asırlarda varolmuş gizli cemiyetlerde bu anlayışın hakim bulunduğunu açıklayarak devam ediyor:
«... XVIII. asırla birlikte, hadiseler daha vahim bir hal almıştır. Çeşitli gizli cemiyetler, farmasonluk içinde birleşerek faaliyetlerini daha da tesirli hale getirdiler. Masonluk, böylece her yere sokulmak imkanını bulacak olan Yahudi gizli cemiyetlerinin de toplandığı yer oluyordu. Wilehelmsbad'da toplanan mason Convent'i 1782'de adeta büyük bir birlik salonuydu.» Gerçekten de, Wilhelmsbad Meclisinde, Avrupa'daki Yahudi yeminlileri toplanmışlardı. Burada umûmi hareket programı hazırlandı ve daha önce Fransız İhtilaline karar verildi. Bütün bunlar vesikalara dayanan rahip Lemann tarafından dikkatle ileri sürülmektedir.
Bu Mecliste varılar kararların ehemmiyeti hakkında başka şahadetlere de başvurmaktan geri kalmayan muharrir, boş bir iddia peşinde koşmadığının delilini vermektedir. Bu da, bahsettiği «Hıristiyan Cemiyetini yıkmak ve başında Yahudilerin bulunacağı yeni Cemiyeti meydana getirmek planlarının nasıl tatbike konduğunun anlaşılmasında^ faydalı olacaktır.
Bahsi geçen Meclis'den dönen Kont de Virieux şunları söylüyordu:
«Size sahip bulunduğum sırlar hakkında bir şey söyleyecek değilim.» Fransız Martincilerinin murahhası olarak Wilhelmsbad Meclisine katılan kont, şöyle devam ediyordu:
«Ama sizlere şu kadarım söyleyebilirim ki, olup bitenler sandığınızdan da daha büyük bir ehemmiyet taşımaktadır. Öyle şeyler hazırlanmaktadır ki; bunların karşısında dinlerin ve hükümetlerin ayakta kalmaları imkansız denebilecek kadar güç olacaktır.»
Wilhelmsbad Meclisi üzerinde Yahudilerin son derece büyük bir tesirleri görüldü. Meclisi, tam mason hüviyeti taşıyan diğer iki cemiyetlerinin doğrudan doğruya iştiraki ve «İleri Yahudiler» adlı gruplarının gizli çalışmaları ile tesir altına aldılar, ingiliz mason Locaları ise, takındıkları tavırla, Yahudilerin maksatlı çalışmalarını kolaylastırdılar. Bu Locaların ruhu, daha yukarıda bahsettiğimiz gibi, Allah'sızdı. Pantheisticon'u bu bakımdan kaleme almış bulunan muharrir Toland, ayni zamanda Yahudiler lehinde iki hatırat yazmıştır ki, bunlarda, Büyük Britanya Yahudüerine diğer vatandaşlar gibi, şehir içinde istedikleri yerlerde oturmaları hakkının tanınmasını istemiştir.
Şimdi Yahudi faaliyetleri'hakkında Hessen'in verdiği bilgiye gelelim:
«Bazı deliller gösteriyor ki, XVII. Asırdan itibaren yalnız Fransız mason localarına girmekle kalmamışlar, başka memleketlerde de localar kurmak üzere müsaadeler almışlardı. Bu cümleden olmak üzere Parisli bir Yahudi olan Etienne Morin, 1761'de, «Şarkın ve Garbın İmparatorları Meclisimden, mebusluk ve Amerika için büyük müfettişlik payesi aldı. 25 masonluk derecesinin Atlantik'in öteki kıyısında yayılması için tam selahiyete sahipti. SaintDominıque'i ve Jamalque'i ziyaret ederek kendisine verilen vazifeyi yerine getirdi. Umumiyetle, Yahudilerin birlik içine çekilmesinde Fransız masonluğunun büyük ölçüde yardımı oldu...»
Yine ayni muharririn müşahedelerini takibe devam edelim:
XVIII. Asır Avrupacı zihnî faaliyetinin başlıca çizgilerinden biri, ilmî sahada kazanılan ilerlemeler yanında esrarlı bilgilere karşı gösterilen temayüldür; Böylece, kimya üe ilmi simya (kimya yoluyla sun'i olarak altın elde etme ilmi) astronomi ile ilmi nücumu, fizik üe büyüyü yanyana görürüz. Bütün bunlar, zamanın en iyi zekalarında bile garip bir ahenk meydana getirmek için birbirine karışmış vaziyettedir, içlerinde devrin en bilgili insanlarını toplamış bulunan mason locaları da bu cereyandan kurtulamadılar. Masonluğun yüksek derecelerinde bulunanları bildiklerine inandıkları esrarlı bilgileri araştırmaya ihtirasla koyuldular. Bu zaaftan faydalanan şüpheli kimseler, ihtiyaç ve temayüle göre, masonluğun İngiliz Localarına aid ilk üç derecesini satmaya başladılar. Böylece, talebe, birader, üstad olarak bilinen üç derecede otuz üçe kadar bile çıktı...»
Bu şüpheli kimselerin arasında dikkati çekenler yine Yahudilerden başkaları değildi. Muharrir Hesser. şöyle devam ediyor:
«Portekiz asıllı bir Yahudi olan. ve ilk asırlarda sadece şekil bakımından Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunan Martiez Pasqualis, zamanında Fransız masonluğunda belirli bir rol oynadı. 1754'de Lyon'da «Seçkin Yahudi Rahipleri» adı ile esrarlı bir cemiyet meydana getirdi. Bu cemiyet oldukça geniş ölçüde Fransa'ya yayıldı. Pasqualis'in gizli cemiyetinin program ve düşünceleri. «Kabbale»den bölümleri de ihtiva eden bir bilgiçlik ve Yahudilik karması görüşlerden ibaretti. Pasqualis, sırlarını altın karşılığında satan şarlatanlardan değildi. Kendi esrarlı doktrinine ciddiyetle bağlı, samimî bir insandı...»
Şurasını söyliyelim ki, Hıristiyanların Yahudiliğe çekilmesi içindi. Nowograd'l Yahudi rahipler de, Ortodoks din müessesesiyle, XV. asrın sonunda işbirliği yapmışlardı.
Martinez Pasqualis, gölgede kalmasını biliyordu. Kurduğu ve bugüne kadar kalan cemiyet Martinezcilik adiyle büyük bir genişleme kaydetti. Martinezci localar içlerine Yahudileri alıyorlardı ve bunlar Rusya'ya kadar bir genişleme halinde bulunuyorlardı.
XVIII. Asırda Martinez Pasqualis'den ayrı olarak, iki kont «Kabbale» ye ve sihre dayanarak şöhret sahibi oldular. Bunlardan biri Saint Germain, diğeri ise, ihtilalden önce Kraliçe Marie Antoinette'in iyi şöhretini ortadan kaldırmak için gerdanlık hadisesini tertipleyen ve tatbike koyan Kont Cagliostro'ydu. Bu iki adam yakından tetkik edilince Yahudi olduklarından hiç şüphe edilmiyecek delillere rastlanıyordu. Kont Saint Germain, Portekiz'de doğmuştu ve Yahudi aslındandı. Cagliostro ise, zahiren hıristiyan olmuş İtalyan ana babadan olma bir Yahudiydi. Asıl adı Joseph Baîsamo'ydu.
Wiîhelsbad Meclisi zamanında, farmasonluğun yüksek seviyedeki mensupları arasında Doktor Falc adında esrarlı bir Yahudi büyük bir saygı uyandırıyordu:
«Bu adama karşı herkes saygılı davranıyordu. Onun bütün Yahudilerin şefi olduğuna inanılıyor, kendisinin sadece siyasî projeleri bulunduğundan bahsediliyordu. Bu adamın yanına sokulmak aşağı yukarı imkansızdı. Gizli ilimler yayan ve ilim adamları tarafından kurulmuş bütün gizli cemiyetlerde, üstün bir adam sayılıyordu.»
Yukarıda adı geçen Kont Cagliostro, kendi adamlanndan birine işte bu Doktor Palc hakkında bu bilgileri verdikten sonra şöyle devam ediyordu:
«Doktor halen ingiltere'dedir. Baron Gleichen bu hususta size daha fazla bilgi verebilir. Onu tekrar Francfort'a getirmeye çalışınız...»
XVIII. Asırda, Yahudiler İngiliz ve Fransız masonluğunda son derece elverişli ve tesirli bir vaziyet elde etmekte gecikmedilerse de, Almanya'da hadiseler bambaşka bir şekilde cereyan etti. Bu hususta, muharrir Hessen «Farmasonlukta Yahudiler» adlı kitabında aşağıdaki bilgiyi veriyor:
«Alman Yahudileri farmasonluğa daha sonra ve çok ağır bir tempoda girdiler. Bu hal arzusuzluklanndan gelmiyordu Aksine içlerinden çoğu, bu umûmî ha rekette rol sahibi olmak istiyordu. Hatta, Berlin'de bir Yahudi locası kurulması teşebbüslerine geçildiğine dair işaretler de vardı. Bununla beraber, bu locaya şehirde kurulmak hakkı elde edemediler. Ayrıca, Alman yahudilerinin gayretleri, kendi dindaşlarının taassupları ile de çatışıyordu. Alman locaları da bu çatışmada mutaassıpların safında yer almaktaydı. Bu menfi vaziyet, Alman localarının farmasonluğun esasını, yani hürriyet, müsavat ve kardeşlik fikirleri ile, insanlar arasında birlik ve tesanüd fikirlerini unutulmaya mahkûm etmelerinden geliyordu. Alman masonluğunu asıl yoluna oturtması dolayısiyle Yahudi meselesini halletmesi gereken bir adama ihtiyaç vardı.»
Muharrir Hessen'in bu beyanlarından anlaşılıyor ki, farmasonluğun hakiki gayesi, Yahudi mes'elesini Yahudilerin arzu ettikleri şekilde halledilmesi, Hıristiyanlığın ve onun ahlakî temelleri üzerine kurulmuş cemiyetin ortadan kaldırılmasıdır.
Muharrir Hessen, aranan adamın G.E. Lessing'in şahsında bulunduğunu haber veriyor. Daha doğrusu,karanlıklar içinde bulunan Alman farmasonluğu Lessing birliğiyle esasa ve aydınlığa kavuşacaktır.
Lessing adı, bizi, yukarıda adı geçen «ileri Yahudiler» grupları ile temasa getirmektedir.
Rahip Leemann, bu hususta esaslı tetkiklerde bulunmuştur. Bu tetkiklerde vardığı neticeler dikkate değer:
«Bu cemiyettekiler felsefeye meraklıdırlar. Ayni zamanda kendilerini insanlık sevgisine vermiş görünürler. Bununla beraber, bozucu ve bozguncu Yahudilikle ayni zemin üzerinde hareket etmekten geri kalmazlar. Öte yandan, bu grubun içinde bulunanların davranışları aşağı yukarı diğer gizli Yahudi cemiyetlerinde bulunanların davranışlarından farksızdır. İlerleyişlerinin bir sınırı vardır. Ama herşeyin arkasında eski Yahudilik ideali gizlidir. Dünyevî sağlam mevkilerini asla terk etmezler ve bunun muhafazası için de her türlü ihtiyat ve temkini elden bırakmazlar.
«İleri Yahudiler» her yere ve herşeye hakim olabilmek için, görünüşte an'anelerîni ve ırkî bağlarını terketmek hususunda tereddüt göstermezler. Yani, hıristiyanların tam aksine hareket ederler.
«Bunun için Dünya hakimiyetine inanırlar. Bir gün gelecek, Dünya hakimiyetini ellerine geçireceklerdir. Bütün inanışları onlara bir kuvvet verir ve bu kuvvetle cemiyet içinde hareket ederler.
«ileri Yahudiler Cemiyetinin başında o sıralarda Moses Mendelssohn bulunuyordu. Bu adam kambur, ufak tefek bir Yahudiydi. Talmud bilgisine olan derin vukufu ile tanınıyordu. Bundan ayrı olarak da, tam bir Avrupalı terbiyesi almıştı. Çarpık çurpuk olmasına rağmen, kendisini övenlerin sayesinde, meşhur zengin Yahudi Hugenheim'in kızını kendisine aşık etmeye muvaffak oldu. Daha önce bahsedilen «İleri Yahudiler»
Cemiyetini kurduktan sonra, bunun bir kolu olan ve «Hascala» adını taşıyan Cemiyeti Rusya'da teşkilatlandırdı ve bu Cemiyet 1917 yılına kadar faaliyetine devam etti.
Bu Cemiyet, Yahudilerin Avrupa Cemiyetine girmelerini zorlaştıran bazı hususiyetlerini ortadan kaıdırmak yolunda çalışmak üzere kurulmuştur. Bununla beraber, bu ortadan kaldırma işini yaparken, Yahudilik esaslarının zedelenmemesine büyük bir dikkat gösteriliyordu. Kambur Yahudi Mendelssohn, bu hususta inceliklere sahipti. Nitekim, onun inceliğini göstermek için, zengin Yahudi Hugenheim'in kızıyla evlenmeden önce aralarında geçen şu konuşma sık sık zikredilir:
«Hugenheim'in genç kızı, genç Yahudi alimi ile buluşmayı oldukça uzun zaman hayal etti. Nihayet karşılaştılar. Genç kız, onun çirkinliğinin tesiri altında kaldı. Mendelssohn da bunun farkındaydı. Genç kız büyük bir heyecan içinde ona sordu:
— Evlenmelerin bir alın yazısı olduğuna, eşlerin önceden birbirleri için seçildiklerine inanır mısınız? Mendelssohn:
— Hiç şüphesiz böyledir, diye cevap verdi. Tahnud kitabımızın bildirdiğine göre, gökten yere bir ruh gönderildiği zaman, dünyada ona eş olacak kimsenin adı da bildirilir. Benim doğuşumda da böyle oldu. Ayni zamanda bana şunu da bildirdiler ki, kanm bir kambur yüzünden son derece şekilsiz olacaktı. Bunun üzerine: Allahım, benim kanm olacak insanı bırak da boylu boslu olsun ve ona musallat olacak kamburu bana musallat eyle! diye haykırdım.
Bunun üzerine genç kız, bakışlarını Mendelsohn'un gözlerine doğru çevirdi. Böylece evlenmeye karar verilmişti.»
Rahip Lemann'ın kitabından aldığımız bu parçada yalnız bu Yahudinin gayeye erişmek için nasıl diller döküp yalanlar söylediği hadisesiyle karşılaştıklarını sananlar elbette aklanacaklardır. Bu hareket tarzı, bütün Yahudilere hastır. Ama, bunda bazıları az, bazıları çok muvaffak olurlar. Bu konuşmada dikkate değer olan taraf, Yahudinin bir yandan kadını avlamaya çalışırken, bir yandan da kendi çirkinliğinin onun korunmasından geldiğini inandırmaya çalışmasıdır. Böylece, kendi çirkinliğinin, o kadının güzel kalması pahasına olduğu iddiasını'ortaya atacak ve yaptığı telkin, karşısındakinin iyi kalpliliği ölçüsünde hedefine varacaktır. Mendelssohn'un bu konuşmada kullandığı taktik, aşkta da, evlilikte de, ticarette de Yahudilerin kullandıkları hileli taktik'in dikkate değer bir örneğidir.
Mendelssohn'un Rusya'da kurduğu «İleri Yahudiler» kolu ve kurucusu üzerinde «Siyasî Siyonizm ve Kurucusun adı ile bir kitap yazmış olan Baruch Haganı, şunları söylemektedir:
«Avrupa Cemiyetine uygunluk hareketi İhtilal için gerekliydi. Böylece, eski Yahudi an'aneleri ile modern hayat arasında bir uygunluk kurulmuş oluyordu. Hayat bunu zarurî kılmaktaydı. Bununla beraber, eski Yahudilik an'aneleri birşey kaybetmiş olmuyorlardı. Yahudi, bu an'anelerle zırhlı bir halde, Avrupa Cemiyetine dalıyordu.»
Mendelssohn'un Rusya'da kurduğu «Hascala» adlı ve ihtilale giriş mahiyetinde olan cemiyetin adı hakkında «Yahudi Ansiklopedisi) nde şu satırları okuyoruz:
«18. asrın sonunda doğan cemiyeti isimlendiren «Hascala» kelimesi hikmet, anlayış manalarına geldiği gibi, serbestiyetçilik ve terbiye manalarına da gelir.
«Hascato» cemiyeti mensupları «Maskilinı» adını almışlardır.»
«Moses Mendelssohn'un bir halk ilim ve felsefe adamı olarak kazandığı fevkalade muvaffakiyet, o zamana kadar bilinmeyen bir imkanlar dünyasının kapılarını ardına kadar açtı. Böylece, bilgili Yahudiler bu imkanlar dünyasında tesirlerini sonuna kadar götürebilirlerdi... «ffascata» hareketi, Onsekizinci Asrın sonunda Almanya'da gelişmeye başladı. Friedlander gibi zengin ve Daniel îtzik gibi hem zengin hem nüfuzlu Yahudiler, tabiî Mendelssohn başta olmak üzere Yahudilerin şehirlerde serbestliği üzerinde giriştikleri mücadeleyi kazandılar...»
İşte, Yahudi Ansiklopedisi, «HascoZa» hareketini meydana getiren Yahudilerden bu şekilde bahsetmektedir. Bu harekete, Alman Yahudi gençlerinin oldukça mühim bir kısmı katılmakta gecikmediler. Yahudi tarihçisi Graetz'e göre, bu gençler kendilerini yeni fikir ve kötü zevklere verdiler.
«İleri Yahudiler» Cemiyetinin idareci topluluğu arasına diğer memleketlerden bazı Yahudiler de katılıyorlardı. Bunlardan en mühimi, Fransız Yahudisi Banker Cerfber'di. Bu adamın şaşılacak bir enerjisi ve üstün zekası vardı. Devlet tahhüd işlerinde çalışarak muazzam bir servetin sahibi olmakla kalmamış, Fransa kralı Onaltıncı Louis'nin yakınları arasına da girmişti.
«İleri Yahudiler» Cemiyetinin bir de «hıristiyan cephesi» diye anılan kolu vardı. Bunun da idarecileri arasında kudretli şahsiyetler bulunmaktaydı.
«İleri Yahudiler» Cemiyetinin başında dört şef bulunduğunu söyleyen rahip Lemann, bu dört kişiden iki Yahudi olarak Mendelssohn ve Cerfber'in, iki hıristiyan olarak da Dohn ve Lessing'in isimlerini vermektedir.
Dohn, Prusya kralının hizmetinde arşivci olarak
çalışıyordu. Wilhelmebad Meclisinde, Yahudilerin siyasî yayılmalarını düzenleyen programını ortaya koydu ve Jacobins'lerin Mason Locaları bu programı, Paris'te 1791'de harfi harfine tatbike koyuldular.
Bu «İleri Yahudiler» gurubunda Dohn kadar mühim bir rol oynamış olan Gothold Ephraim Lessing'dir.
Rahip Lemann, Lessing'den şöyle bahsetmektedir.
Lessing Yahudi olarak doğmuş değildi. Fakat, bütün silahlan ve eşyaları ile İsrail cadın altına geçmiş olduğu söylenebilir. Bunun sebebi, Mendelssohn'a ve büyük Yahudi ailesine duyduğu sevgiydi. Yazdığı eserler arasında «Hakim Natham» hala şöhretini muhafaza etmektedir. Bu isimle, Lessing, eski talebesi Mendelssohn'u anlatmakta ve İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik olarak üç dini kıyaslamakta taraf tutarak, Yahudiliğin üstünlüğünü belirtmektedir.»
Daha önce de bahsettiğimiz Hessen, Lessing'den «Alman farmasonluğunu hakikat yolu üzerine oturtan ve dolayısıyle Yahudi meselesini halleden, karanlık Alman masonluğuna aydınlığı gösteren adam...» diye söz etmektedir. Yine aynı muharrire göre, bu adamın «Mason için Koauşmalar» adlı kitabı da meşhurdur. Yine ayni muharrir, Lessing için Findel'e dayanarak görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır.
«Lessing, eseriyle farmansonluğun esaslarının daha iyi anlaşılmasına hizmet etmiştir. Yazdığı kitap, Alman mason localarının istihalelerini hızlandîrdı/O Alman masonluğu içinde Yahudi meselesinin ehemmiyet kazanmasına büyük ölçüde yardım etmiştir. Ayrıca, Yahudileri de birliğe girmeleri bakımından harekete getirdiğinden şüphe yoktur. Böylece, bir müddet sonra, Yahudiler «Asyalı Kardeşler» tarikatına girmeğe muvaffak oldular.»
Muharrir Hessen verdiği uzun izahatın sonunda belirttiğine göre, Lessing'in eserinin neşrinden sonra yahudiler «Asyah Kardeşlen tarikatına sadece girmekle kalmamışlar, bu tarikati kendileri kurmadıkları halde, onun için de son derece ehemmiyetli roller oynamışlardır.
Bu hususta tam bir fikir edinmek için yine muharririn satırları üzerine eğilelim:
«Asyalı Kardeşler tarikatının Avrupa'daki tarihi karanlıklar içinde kalmaktadır. Yalnız, Asyalı Kardeşlerin 1750'de mevcut bulundukları oldukça meçhul hususlarla bilinmektedir. O tarihte, gayesi Avrupa'daki kardeşleri daha yakından biraraya getirmek olan bir plan hazırlamışlardı. Bu plan oldukça uzun yıllar sonra tahakkuk ettirildi. Daha sonraki yıllarda, 1780'ler civarına ait olmak üzere son derece açık bilgilere sahip bulunmaktayız. Bu bilgiler, Saksonya kırallık müşaviri Baron Hans Heirch Eckhofen, Viyana'da bu tarikati kurduğu, daha doğrusu meydana getirdiği devreye aittir. Eckhofen önceleri Haç Gülleri tarikatına mensuptu, fakat 1780'e doğru, inaç, disiplin ve anlaşma noksanı yüzünden buradan atılmıştı. Bunun üzerine intikam duygusuyla Abraham Tarikatı adı altındaki Asyalı Kardeşler topluluğuna girdi. Bir çok Asya kolonilerini teşkil etti, kendi düşüncesine bir çok dostlarını çekti. Brunswick Dükü Ferdinand, İsch Zadik (Doğu insan) adı altında Asyalı Kardeşler tarikatına alındı. Prens Charles de Hesse de ayrı bir isimle ayni tarikate alındı. Hesse, o zaman meşhur ilmi simyacısı kont do Saint Germain'i yanına getirtti ve ölümüne kadar bu sun'i şekilde altın elde etme işiyle uğraştı. Saint Germain Portekizli bir Yahudiydi. Bazı işaretler yakından incelenince, Asyalı Kardeşler gizli cemiyeti Gül Haç'ın bir kolundan başka bir şey değildi. Eckert de başka sistemleri tanımıyordu. Yüksek dereceler, altın araştırmaları, ruhların çağırılması gibi hususlar, iyi tahsil gömüş kimseleri buraya çekiyordu...»
«Şu nokta üzerinde hiç şüphe yoktur ki, tarikatın faaliyeti, Yahudilerin girmesiyle genişlik kazanmıştır ve bu da 1784'de olmuştur. Yine şurası da bir hakikattir ki, Eckert, tarikatını Yahudi Hırchmann'ın yardımı ile kurabilmiştir..»
«Yahudiler bu tarikata geniş ölçüde giriyorlardı. Ve teker teker değil, bir seferinde bir çok kişi olmak üzere tarikatta görünüyorlardı. Sanki Sckert'le aralarında gizli bir anlaşma vardı ve böylece, onun meydana getirdiği esere devamlılık, uzun ömür sağlamak istiyorlardı. Bu tarikata giren Yahudiler Alman mason localarında yer bulamıyan kimselerdi. Tarikatın gayelerinden biri de hıristiyanlarla Yahudileri yaklaştırmaktı. Hiç şüphesiz bu gaye, tarikatın hayatında hakim bir rol oynadı. Yahudilerin çoğu, hıristiyan cemiyetiyle bu yakınlaşmadan bazı fikirler edindiler. Bu fikir ve düşünceler, bilhassa «Kabbale» mevzuunda kendisini göstermiştir denebilir. Bazı Yahudiler bu kitabı Localarda bulunan Yahudileri tarikata çekmek için bir cazibe vesikası sayarlarken, hıristiyanlarla temasları fazla olanlar, böyle bir teşebbüsün hıristiyanlar üzerinde ürkütücü bir tesiri olabileceğine dikkati çekiyorlardı. Fakat, birincilerin görüşü doğru çıktı ve Alman Localarında bulunan bir çok kimseler Asyalı Kardeşler Tarikatına geçmekte gecikmediler. Bu geçişin başlıca sebebi, orada ihtirasla araştırılacak gizli ilimlerin gözde olduğuna inanmalarıydı. Yahudi kısmının temsilcileri, hiç şüphesiz Eckert'ın ve Hirschmannln işbirliği yaptıkları kimselerdi. Tarikat içinde bunlar «Marcus Ben Mira» unvanını taşıyorlardı. Diğer Yahudilere gelince, bunlardan ancak başlıca üstadın, «îtzik» in adını bilmekteyiz.»
Muharrir Hessen'in «Farmasonlukta Yahudiler» adı kitabında Asyalı Kardeşler tarikatı hakkında verdiği malûmat bu kadardır.
Tarikatın Sanhedrin azasının Isch Zadik adı anıldığını hatırlıyalım. Bu aza, Dünya farmasonluğunun şefi ve meşhur 1782 Wilehlmsbad Meclisi tanınmış reisi Brunswick Dükü Ferdinand'dan başkası değildi. Daha sonra, onu Paris'i almak, Fransız İhtilalim bastırmak için 1792'de harekete geçirilen Prusya birliklerinin meşhur Başkumandanı olarak görüyoruz. Ama bu Başkumandan Fransız İhtilalinin bastırıcısı değil, aksine kurtarıcısı olacaktır. Çünkü, en küçük baskı karsısında geri çekilmektedir. Bu da İhtilal ile Yahudiler arasında münasebet kuran görüşleri doğrulamaktadır. Zira, topçu ateşi karşısında, karşı tarafa ağır zararlar verdirmek mum künken Ric'at hareketine başlamanın başka hiçbir manası olamazdı. Yahudilerle ihtilal arasındaki münasebetler, daha doğrusu Yahudilerin bu ihtilali hazırlamaları, ancak kendilerinin tesiri altındaki «hıristiyan cephesi» niri maskeleme hareketleri ile mümkün olabilmiştir.
Deschamps bu hususta, daha doğrusu Bruwick Dükünün hareketini izah için «Gizli Cemiyetler ve Cemiyet» adlı eserinin ikinci cildinin 166. sayfasında şunları kaydediyor:
«O tarihe kadar borçlar altında ezilmiş bulunan Brunswick Dükü, 1792 yılında borçlarından kurtuldu ve bu borçların sekiz milyondan fazla olduğunu bütün Almanya öğrendi.
Yahudi tesiri gizlenmiş olmasına rağmen Onsekizinci Asırda gizli cemiyetlerin en fazla ihtilalcisi olan cemiyetin faaliyeti üzerinde görülmüştür. Bu cemiyet, Bavyera'da 1775'de Weisshaupt Spartacus tarafından kurulan Aydınlar Tarikatı» dir. Rahip Lemann Weisha^ upt için Wilhelmsbad Meclisi'nin «İlham edMsi» demekte ve onu Yahudi tesirinin belli başlı amillerinden biri saymaktadır. Kont Joseph de Maistre de, Yahudilerin «Aydınlar» üzerindeki kuvvetli tesirlerinden bahsediyordu. Yahudilik üzerinde son artışmaları yapanlardan biri olan Madam Fry, Welshaupt'un, Naphtali Hirsch wesseli'den doğrudan doğruya talimat aldığını açıkça ortaya koymaktadır. Nihayet Ondokuzuncu Asır Yahudi muharrirlerinden Bernard Lazare'in şahadetime büyük bir ehemmiyet vermek uygun olur ki, bu muhamrir de weishaupt'un etrafında Yahudiler bulunduğunu» ileri sürmektedir.
Bilindiği gibi, Weishaupt, tahsilini Jestates'ler nezdinde yapmış ve sonra hıristiyanlığa karşı zalimcesine kin duymuştu. Peşinden Fransız felsefesini! tetkike koyulmuş ve Manicheisme doktirinlerini de öğrenmişti. Madam Nesta Webster «Dünya İhtilali» adlı kitabında şöyle demektedir.
«Weishaupt, Mısır gizli ilimlerini, adı Kolmer olan, fakat milliyeti bilinmeyen Jutlad'lı bir tacirden öğrenmiştir. Kolmer 1771'de Avrupa'da dolaşıyor ve müridler topluyordu.»
Hiç şüphesiz bu adam de Rus rahiplerini Yahudilik .çılgınlığı içine sokan Scharia tarzındaki ortaçağ Kabbalisleri gibi hareket ediyordu.
Rahip Barruel bu mevzuda dikkate «diğer sözler söylemektedir:
«Açıklamam gereken ihanet, Allah tanımıyan aydınlar ile alakalı olandır... Bunlar istisnasız bütün dinlere, bütün cumhuriyetlere karşı idiler. Bütün medeni cemiyetleri ve mülkiyenin her türlüsünün amansız düşmanları idiler. Kendisine isim olarak «Ayflm» ı seçmiş olan bu gizli cemiyet, prensiplerinde ve vasıtalarında en yıkıcı olandı. Bu aydına ilk yalancı bağlılığı gösterenler Manes ve müritleri oldu.»
Birer kaynak değerindeki bu eserlerin verdiği bilgilerle Weisshaupt'un şahsiyeti iyice aydınlanmaktadır. Bu şahsiyet, hiç şüphesiz, bu kadar bilinen tarafiyle bile marazidir ve ihanetle doludur. Yıkıcılığı ise aşikardır. Bu şahsiyetin, bilhassa mülkiyet hakkında davranışı ve anlayışı, Fransız ihtilalinden sonrası için de dikkate şayan tesirler saçmış olmaktan uzak kalamazdı.
Wilhelmbad Meclisinin, Wesshaupt'un tesiriyle vardığı neticelerden birini iyice anlamak için yine «Dünya İhtilali» adı eserin muharriri Madam Nesta Webster'in kitabına gelelim:
«Hiç şüphesiz Lessing ve diğer Yahudiler, belirli maksatlarla Yahudilerin Alman mason Localarına girmeleri hususundaki engelleri ortadan kaldırmaktaki mak şadları bu suretle daha iyi anlaşılıyordu. Ayni zamanda «Aydın» farmasonluğu genel karargahının Francfort'a nakledilmesine karar verildi. Bu şehir, Yahudilerin mali kalesiydi ve başta kendi ırklarından Mayer Amshel Rothschild ve sonradan Rothschild kadar kudretli olacak idareci azalar vardı. Bu diğer şahsiyetler arasında Oppenheimer, wertheimer, Schuster, Speier, Stern gibi tanınmışlar sayılabilir. Bu yüksek locada dünya ihtilali bütün teferruatiyle tetkik edildi. Yine burada büyük mason kongresinde, 1786'da sonradan iki Fransız masonunun da itiraf ettikleri gibi Onaltıncı Louis ile İsveç kralı Üçüncü Güstav'ın ölüm karan verildi.»
Yine orada, Francfort yakınlarındaki bir mahzende, Cagliostro «Aydınlar» tarafına girdi. Bunu, Louis Blanc'ın Fransız İhtilali Tarihi» adlı eserinde zikrettiği, 1790 yılında Kamadaki davada kendi ifadesinden öğreniyoruz:
... içi vesikalarla dolu demir bir kasa açıldı. Beni tarikata dahil edecek olanlar kasadan el yazması bir kitap çıkardılar: Kitabın birinci sayıfasında şu satır vardı: Biz, Mabed Tarikati büyük üstadları. Bundan sonra, kanla yazılmış bir yemin formülü geliyordu. Bunun altında on bir imza vardı. Kitap Frasızca yazılmıştı. Aydınlıkçılığın tahtlara karşı girişilmiş bir ihanet olduğu belirtiliyordu: İlk darbe Fransa'ya indirilecekti Fransız krallığının düşmesinden sonra, Roma'ya karşı hücuma geçilecekti. Cagliostro, kendisini tarikata alanların ağzından bundan böyle azası olacağı gizli cemiyetin geçmişte derin kökleri olduğunu, Amsterdam, Rotterdam, ve Geneve bankalarına dağıtılmış hadsiz hesapsız para bulunduğunu öğrendi; bu para, yıllık aidat olarak sandıklar tarafından toplanan meblağlardan meydana geliyordu. Kendisine büyük bir miktarda para verildi ve bunun propaganda işi için olduğu söylendi. Cagliostro aldığı talimatla Strasbourg üzerine yola çıktı ve oraya varınca Kardinal de Röhan ile münasebet kurdu. Böylece meşhur Gerdanlık meselesini gerçekleştirme teşebbüsüne geçti.»
Cagliostro'nun Louis Blanc tarafından anlatılan bu şahadetinin hiç şüphesiz büyük bir ehemmiyeti vardır. Zira, böylece sadece Fransız İhtilalinin suikasçılan ortaya çıkmakla kalmamakta, bu iş için harcanan paranın kaynağı öğrenilmektedir. Gizlenmek istenmesine rağmen, bu iş için Yahudilerin nasıl ve nerden idare edildikleri de gün ışığına çıkmaktadır.
Batı Avrupa Yahudilerinden ayrı olarak, Onsekizinci Asrın sonunda, Doğu Yahudileri de, ayni şekilde Farmasonluğa katılıyorlardı. Muharrir Hessen'in anlattığına göre Szklow'lu bir RusPolonyalı kırması Yahudi olan Baruch Schick, sonradan Minsk şehrinde yerleşen bu adam, İngiliz Localarından birine girdi: J «Wilnalı Gaon*un talebesi olan Baruch Schick,
Rusya Yahudilerinin zihnî inkişaf lan tarihinde, Talmuddist «Gaon» ekolün en iyi temsilcilerinden biri olarak bir yer işgal etmektedir. Baruch 1777'de Berlin'deki Mendelssohn taraftarlarını Mecenes'ler cemiyetinde gördü. Hiç şüphesiz o sırada Farmason oldu.»
Böylece anlaşılıyor ki, Mendelssohn tarafından kurulan «ilerici Yahudiler» mahfili, yalnız Batı Avrupa'da değil, ayni zamanda Doğu Avrupa'da da Yahudilerin mason teşekküllerine girmeleri işini temin etmekteydi. Yani, Sanhedrin ve esaret prenslerinin bulunduğu Babil'de kurulan iki akademinin azaları üzerinde de tesir sahibiydi. Bu akademilerden biri, muharrir Hessen'in beyanına göre, Onsekizinci Asırda Wilna'da bulunmaktaydı.
«İlerici Yahudiler» mahfili, mühim vazifeler yüklenmiş bulunuyordu. Bilhassa, yıkılmasına karar verilen memleketler idarelerinde mühim vazifeler başında bulunanlarla münasebetler kurmak işinde bu teşkilatın gösterdiği maharet son derece dikkate şayandır.
«İlerici Yahudiler» mahfili, bir zamanlar Fransız hükümetinin Berlindeki gizli ajanlık vazifesini yapmış bulunan 1789 Fransız İhtilalinin müstakbel hatibi kont do Mirabeau ile sıkı münasebet halinde bulunuyordu. Bilindiği gibi, Kont Mirabeau daima büyük para ihtiyacı içindeydi. Bunun sebebi, kendisinin tatmin edilmesi gereken çeşitli ihtirasları olmasıydı ve bu yüzden, kont, son gününe kadar satın alınabilir bir adam olarak kaldı,
Şu husus kayda değer ki, kendisi Fransız masonluğunun mühim şahsiyetlerinden biriydi. Weiszhaupt'un «Aydmlar»ı arasında en yüksek derecelere kadar çıkmıştı ve orada kendisine Arceilas adı verilmişti. Bu bilgiler, onun «İlerici Yahudiler» le çabucak yakınlık kurmasını izah etmektedir. Bu mahfil, Mertdelssbhn,
Dohn ve Cerfbeer tarafından kurulan birleştirici idare altında, tam bir hareket ahengi göstermekteydi.
Rahip Lemann, «İhtilale takaddüm eden yıllarda, Mirabeau bir taraftan İhtilali, bir yandan da Yahudilerin tam serbestlik kazanmaları hareketini hazırladı» demektedir.
Mendelssohn 1756'da öldü ve bu yüzden de Mirabeau onunla doğrudan doğruya temasa geçmek imkanını bulamadı. Bununla beraber, Dohn ve diğer «İlerici Yahudiler »le yakından temaslar kurdu.
Yahudi tarihçisi Graetz «Yahudilerin Girişi» adlı eserinde şu bilgiyi vermektedir:
«O devirde, Berlin'de güzelliği ve zekasiyle dikkati çeken genç ve güzel (Yahudi) Henriette Lemos, bütün dikkatleri üzerinde topluyordu. Henriette Lemos, doktor Herz'ın karısıydı. Kibar çevreler mensupları onun salonunda biraraya geliyorlardı. Diplomatlar da bu salonda karşılaşıyorlardı. Berlin'deki gizli vazifesi sırasında (1786), Kont Mirabeau bu salonun hemen hiç eksik olmayan müdavimlerindendi... Bir müddet sonra yüksek sosyeteye mensup kadınlar, Henriette Herz ve onun konuşmalarındaki sevimlilikle çekici olan küçük Yahudi çevresiyle münasebet kurmakta gecikmediler. Aralarında müsavi şartlarla münasebetler teessüs etti. Henriette'in bu küçük Yahudi çevresinde genç Yahudiler bulunmaktaydı. Aralarında Mendelsschn'un kızları da vardı. İşte tam bu sıralarda, Mirabeau, Yahudilerin hürriyeti hakkındaki bir kitabın muharriri olan Dohn'la münasebete geçti. Yahudi menfaatleri de, Mirabeau'nun kalbine Henriette'in salonunda iyice nüfuz etti. Bu salonda Mendelssohn'un eserlerinin okunmasını dinliyor, hemen her fırsatta, Yahudiliğe hayranlığını belirtmekten geri kalmıyordu..» Bu arada rfırtınajaı^n teşekkül ettiği Londra'ya gidip tekrar Berlin'e geldi. Wühelsbad yeminlileri Mirabeau üzerinde dikkatlerini koyulaştırdılar.»
Böylece, Yahudiler, ihtilali beklerken kendi sahalarını da hazırlamaktan geri kalmıyorlardı. Fakat diğer taraftan, başka vasıtalara da başvurarak medenî haklar mevzuunda müsavilik iddiasını da ihmal etmiyorlardı. Cerfbeer'inkinden ayrı olarak diğer tesirler altında da kalanOnaltıncı Louis, ihtilalden biraz evvel, halkın diğer kısmiyle müsavat halinde bulunmalarını sağlamak üzere Yahudiler hakkındaki kanunu değiştirmeye karar vermişti. Nazırı Malesherbeş Krala bu mesele üzerinde bir muhtıra sundu ve bu reformu hazırlamak üzere bir komisyon kuruldu.
Fakat, ihtilalin başında bulunanlar, Yahudilere medenî haklarda müsavîlik temin etmek üzere ayrı bir acelecilik göstermekten geri kalmadılar.
Rahip Lemann'ın yazdığına göre Yahudilerle ihtilal arasında kurulacak anlaşmanın teşebbüsü Embermenil rahibine aittir.
Generaller Devletinin çağırılmasından üç ay önce, Embermenil rahibi Gregoire, Metz şehrinin en nüfuzlu Yahudilerinden biri olan İsaie Bing'e şu satırları yazıyordu:
«Söyle bana aziz Bing, generaller devletinden önce, vatandaş hakları ve imtiyazları talebinde bulunmak üzere milletinizin diğer azalan ile biraraya gelmek mecburiyetinde değil misiniz? Bunun zamanı, her zamandan fazla olarak şimdidir.
Unutulmaz dostunuzu daima seviniz.»
«Gregoire, Embermenil rahibi.»
Fakat, tabiî bu mektubu beklemeksizin, Fransız Yahudileri ihtilalin başlamasiyle, harekete geçmek için uzun zamandanberi hazırlanıyorlardı. Başlarında dikkate değer şekilde hareketli iki ins&n vardı. İEwejtee adı geçen banker Cerfbeer ve Berr Isaac Berr. Bu iki şefin idaresi altında, Yahudiler Millî Meclis önüne kürsüyü yerleştirdiler.
Bu kürsü, Generaller Devletinin başlamasından hemen sonra faaliyete geçti ve iki yıl boyunca 27 Eylül 1791'e kadar devam etti. Bununla beraber, Yahudiler tam bir zafer elde edemediler.
Bu iki yıl boyunca Yahudilere medenî müsavat verilmek üzere 15 kere teşebbüse geçildi ve bir çok hatip tarafından otuz beş nutuk söylendi. Bu hatipler arasında Mirabeau, Robespierre, rahip Gregoire, rahip Sieyes. Camille Desmoulins, Vernier, Bamave, Lameth, Duport ve diğerleri vardı.
Rahip Lemann'ın söylediğine göre bu adları sayılanlar ve Danışma Meclisinde Yahudiler lehinde oy kullananlar, aynı zamanda mason listelerinde de yer alan kimselerdi. Bu uygunluk, Paris Mason Localarında Yahudilerin hürriyeti kararının bir delilinden başka ne olabilirdi?
Bununla beraber, ihtilalci ruhuna rağmen, Millî Meclis, Yahudilere medeni haklar bahşetmek mevzuunda pek az mütemayildi. Bu reforma karşı, aslında Alsace mebusları isyan ettiler. Çünkü, bunlar, Fransız Yahudileri çoğunlunun Alsace'da kalacağını gözönünde tutuyorlardı. Mesela, Nancy piskoposu ve Lorraine mebusu olan La Fare, Yahudi haklarından yana çıkan bir ruhanî meslekdaşma şu korkunç sözleri söylüyordu:
«— Evet muhterem ruhanî, sizi kaybettiğimiz takdirde, bir Yahudinin piskopos olduğunu göreceğiz. Çünkü onlar her şeyi elde etmekten yana pek kaabiliyetlidirler.»
Fakat, Millî Meclisdeki bu,muhalefet Yahudileri yıldırmadı. Gayelerini*, elde etm&k için mutlak; olarak bütün vasıtaları kullandılar. Rahip Lemanh'a göre bu vasıtalar şöyle sıralanabilirdi:
Birinci vasıta: Yalvarıp yakarma. Millî Meclisin bir çok reislerine sevimli görünme.
İkinci vasıta: Altın kullanarak tesir etmek.
Üçüncü vasıta: Mantık. Millî Meclisin «İnsan Hakları» m ilan etmesinden sonra, Yahudiler, bunların mantıken kendilerine de tatbiki gerektiği yolunda İsrar ediyorlardı ve bu mevzudaki düşücelerini «zalim ve saygısızlıkla» ileri sürmekten geri kalmıyorlardı.
Dördüncü vasıta: Paris kasaba ve vilayet dairelerine başvuruyorlar, böylece Millî Meclisi, Yahudilere müsavîlik hakları verilmesi mevzuunda «zor tehdidi» altında tutuyorlardı.
En iyi Yahudi tarihçileri bile bu manevraların hiçbirini saklamak lüzumunu duymamışlardır. Bunlara göre bu binlerce ve faydasız teşebbüsten yorgun düşen Yahudiler son bir çare düşündüler. Kendilerinin hakları dedikleri şeyi akıl ile elde etmenin imkansızlığım gördüklerinden, hürriyetlerini tasvip ettirmek mevzuunda Millî Meclisi zorlamaya karar verdiler.
Tabiî, bu gayenin tahakkuku için muazzam paralar sarfedildi ve böylece, istedikleri «Hıristiyan cephesi» ni meydana getirdiler.
Millî Meclisin 1791 yılı 18 Ocak tarihli celsesinde Dük de Broglie bu mevzuda düşündüklerini açıkça bildirdi: «Bu Yahudilerin içinde bilhassa bir tanesi vardır ki, devlet masraflarından muazzam bir servet edinmiştir ve bu adam şimdi, davasına müdafîler kazanmak için Paris'de büyük paralar sarfetmektedir.» Dük de Broglie, bu sözleriyle Yahudi Cerfbeer'i kastediyordu.
Yahudilerin; sen çarelerini tahakkuk ettirmek üzere meydana! getirdikleri bjristiyan cephesinin başında avukat Godard ve üç din adamı bulunuyordu: Rahip Mulot, Bertoliot, Fauchet.
Rahip Fauchet, meşhur bir aydındı ve rahip Mulot, kudretli Paris Komünü'nün başkam bulunuyordu. Bu komün vasıtasiyle Jakobenler Millî ve Teşriî Meclisler üzerinde baskılarını gösteriyorlardı. Daha sonra Konvansiyon üzerinde de ayni şeyi yapacaklardı.
Embermenil rahibi Gregoire Millî Meclis içinde Yahudiller için ne rol oynadıysa, rahip Mulot da, Paris Komünü'nde ayni rolü oynadı.
Bununla beraber, Jakobenlerin çılgına dönmelerine rağmen, Paris Komünü azaları, başkanlarının teklifine uyarak Millî Mecliste Yahudi haklarının müdafii olmayı şiddetle reddettiler. Bunun üzerine, Cerîbeer'in kudretli altınlarının, Fauchet ve Bertoliot'un yardımı ile yeni bir çare bulundu. Rahip Bertoliot, Komün'ün bir celsesinde meseleyi ortaya atarak, .şöyle konuştu: «İhtilalin gelip Fransa'yı gençleştirmesi için bu kadar mes'ud ve beklenmedik bir hadise gerekiyordu. Babalarımızın cinayetlerini unutturmaktan yana acele edelim.»
Bu konuşmadan hemen sonraki celsede, avukat Godard, millî muhafız üniformalı ve üç renkli kordelalar taşıyan elli «vatandaş» la salonu bastı. Bunlar, tabiî para ile temin edilmiş elli Yahudiydi. Paris Komünü'nün bütün kısımlarını ve ilçe dairelerini dolaştılar. Bu arada Yahudilerin müsavat taleplerine taraftar bulmak için bol bol nutuk çektiler. Bu tezahürat tesirini gösterdi. Paris'in altmış bölümünden elli dokuzu Yahudi"haklarından yana olduklarını bildirdiler. Yalnız «Haller» mahallesi, bu meselede sükûtu tercih etti. Bu neticeden sonra Paris Kcmün'ü, Yahudilerin müsaviliğinin derhal kaMl edJteıesi hususunda rahip Mulot, Bertoliot, Fauchet ve diğer azalar tarafından imzalanmış bir ihtarnameyi Millî Meclise şevketti.
Bununla beraber, ihtarnameden sonra da Millî Meclis talebedilen manada karar vermekte tereddüt gösterdi. Bunun üzerine, 27 Eylül 1791'de, Millî Meclisin dağılmasından iki gün önce, Jakobenlerden olan mebus Adrien Duport, Yahudilerin müsaviliği meselesini kat'î olarak ortaya attı. Meclis, Adrien Duport'un şahsiyetini pek iyi biliyordu. Meclis çok yakından biliyordu ki, İhtilalden önce farmasonluk şeflerinin yaptıkları gizli bir toplantıda, bu adam tedhiş usûllerine başvurulması hususunda İsrar etmişti. Meclis boyun eğdi. Bunu da, Kral Onaltıncı Louis'in imzasını taşıyan ve Fransız Yahudilerine tam ve bütün müsavilik tanıyan bir kararname takibetti.
KAYNAK: Rus İhtilali e Yahudiler, Yazan:General NETCHEOLODON, Çev. Vecdi Bürün, Sebil Yayınevi, İkinci Basım, İstanbul 1978, s. 9-16