Dünyanın İlk Kubbeli Yapısı: Stonehenge?
Yazan Fırat Düzgüner
Bu yazı Mimarlık Dergisinde çıkmıştır
İÖ 4000-3500 arasına tarihlediğimiz Büyük tufan sırasında, Japonya’nın güneyindeki Tokara adaları ve Çin ovasından ayrıldıktan sonra, vardıkları topraklarda kurdukları ve günümüzde bile hâlâ adları değişmemiş olan Tokar (Tokara’lılar- Tusharas- Tukharas- Tocharians- Togarma- Swāñce/Swāñco= Güneş birliği-Güneş Ülkesi) yerleşimleri sırasıyla şöyle: Sudan’ın Kızıldeniz kıyısında “Tokar”; Eritrea’da, Sudan sınırına yakın “Per Tokar”; Anadolu’da Adıyaman yakınında, “Aşağı Tokarız”; Hasan dağı Çatal Höyük yakınlarında, eski adı “Yukarı Tokarız” olan Dikmen. Tokar’lar daha sonra, Japonya’dan Tarım havzasına kadar uzanan eski topraklarına, Hazar denizinin kuzeyinden hareketle, İÖ 2000’lerde ikinci kez varmışlardı. Aynı tarihlerde, Çin’de yukarıda anılan merkezi terk ettikleri anlaşılan diğer bir kolun, Tarım havzası ve Rusya üzerinden, kara yoluyla kuzey batıya yöneldiği anlaşılıyor. Moskova’nın hemen batısında, Avrupa sınırı yakınındaki Tokar yerleşimi, onların kuzey-batıya doğru olan birbirinden ayrı, ikinci göç yoluna işaret ediyor. Her iki kol hareket yönlerine göre, harita üzerinde birbirlerine ters olacak şekilde, hilal biçimli birer iz bırakmış. Bu biçemin, Antik Türkçeden Latinceye “Torque-Torc” şeklinde geçtiği anlaşılıyor. “Torch”un “meşale” şeklindeki anlamının, Chou Adamı’nın (Homo erectus pekinensis-Prometheus) büyük keşfinden sonra, Moğol ve Türklerde kutsal sayılan ateşten türeyen bir kelime olduğundan kuşku yok.Doğal olarak, aynı günümüzdeki yabancı dillere olan hayranlığımız gibi, bu dilleri bilenlerin ayrıcalıklı tutulduğuna benzer şekilde Arapça ve Farsçaya olan tanımsız düşkünlüğümüz, kökenimize işaret eden ana dilimizi kaybetmemize neden olmuş.
Yeryüzünün çeşitli bölgelerine dağılmış belgeler, Tokar’ların yayılım alanlarının genişliğine işaret ediyor. İngiltere’nin güney batısında, Plymouth’un kuzeydoğu sahil şeridinde, adı Torquay (= Türkay, ya da ipeğe benzer beyaz tenleri nedeniyle “ipeğimsi ay”, ay şeklinde gerdanlık) olan kentin, Stonehenge’e olan yakınlığı dikkat çekicidir. Fransa’nın Calais kentiyle Britanya adası arasında, Manş denizinin en dar yeri yakınındaki Londra-Plymouth kentleri uzantısı üzerinde bulunan Salisbury’deki kalıntılar, buraya varan göçmenlerin, adanın batı ucunun keşfi yolundaki hareketlerini gösterir bir çizgi oluşturmaktadır.
İrlanda’da Antik Türkçe kökenli oldukları açık olan pek çok isim, Tokar’ların İngiltere’de de kalmadıklarını, oradan İrlanda’ya geçerek, büyük olasılıkla İzlanda ve Grönland üzerinden Kuzey Amerika’ya ulaştıklarını gösteriyor. Buna ait verileri, Kuzey-Doğu Amerika’da, Mişigan gölünün güneydoğusunda, adı hâlâ daha “Torch” olan gölde bulmamız mümkün. Yeryüzünde, bu zamana kadar adları değiştirilmiş olabilecek pek çok kent ya da yöre dışında, tespit edebildiğimiz isimler şunlar:
Mısır tanrısı Djehuti’ye göre Khemmu toprakları ve onun savını doğrulayan Aithiopia, Anadolu ve Moskova’nın batı yakınındaki Tokara kentleri: A= Japonya’nın güneybatı yakınında Lemuria (MU) adalarından bir gurubu oluşturan Tokara adalarıyla MU kıtasının sembolü gamalı haç; B= Günümüzde, Sudan’ın Kızıldeniz kıyısındaki “Tokar” kenti; C= Eritrea’da, Sudan sınırına yakın “Per Tokar” kenti; D= Anadolu’da Adıyaman yakınında, “Aşağı Tokarız” Köyü; E= Hasan dağında, Çatal Höyük yakınlarında, eski adı “Yukarı Tokarız” olan Dikmen Köyü; F= Moskova’nın batı yakınında “Tokar” Köyü; G= Afganistan’da, Kem’e yakın Takhar idari bölgesi; H= Tokar’ların Çin’de Lianyungang ve Tokara adaları civarından, Büyük tufan sırasında, yaklaşık İÖ 4000-3500 yıllarındaki çıkışından sonra, Etiyopya (Aithiopia), Mısır (Aigyptos), Mezopotamya, Anadolu, Hazar denizinin kuzeyinde Kafkaslar’dan doğuya dönerek, yaklaşık İÖ 2000’lerde tekrar varmayı başardıkları ana yurtları Kem (Khem). Tokar’lar bu topraklarda, tufan sırasında kurtulup Ergenekon’da kalan (Ordos’tan Si Kiang nehrine kadar olantopraklar) ve İÖ 1000 yıllarında güçlenen Chou Türkleri’nin batıya göç eden bir koluyla, yaklaşık aynı yıllarda karşılaşmış ve tekrar kaynaşmışlardı.
Avrupa: Leipzig’in doğu, Berlin’in güneyinde “Torqau” kenti; İspanya’da, Valladolid’in kuzeyinde, Palencia kentinin doğusunda “Torquemada”; Finlandiya’da, Helsinki’nin kuzeybatısında “Turku Abo”.
İrlanda: Baile Atha Cliath/Dublin= Atalardan kendilerine emanet edilen şehri alıcı olarak sahiplenen müşteri. Emanetçi, anlamında;İnishturk= Türk inişi. Türk uçurumu; Aran adası; İnish maan; İnish more; İnisheer; İnishbofin.
Kanada: Hudson körfezinin güneybatısında, Cedar gölünün batısında “Torch” nehri.
Orta Arjantin: Bahai Blanca’nın kuzeyinde “Torquist”.
Batı Hint adaları: Turk adaları (Turks and Caicos Islands kapsamında).
Batı Avustralya: Joseph Bonaporte körfezinin güneyinde, Argyle gölünün güney batısında “Turkey Creek=Türk çayı, ya da deresi”.
Afrika: Zimbabve’de, Bulawayo’nun kuzeybatısında “Turk Mine”; Elgon dağlarından, Kenya ve Uganda sınırından Turkana gölüne (Türk ana ?. Rudolf gölü olarak değiştirilmiş) akan “Turkwel (Türk kuyusu-çeşmesi-membaı-kaynak ya da pınarı) ırmağı ve Turkana gölü;
Borneo: Adanın doğusunda, Molük deniziyle Selebes denizinin kuzeyinde “Sulu denizi”, “Sulu adaları”; Selebes ve güneyindeki Tenger (Tenggara)adlı bölge ve adalar; Aynı adanın Malezya bölgesinde “Oya” kenti.
Hokkaido adası: Adadaki Kushiro’nun batısında “Aklan”; Yubari’nin güneyinde “MU” nehri; güneydoğuda, Büyük Okyanus kıyısında “Şamani= Samani” yerleşkesi; Sapparo’nun güneybatısında “Kuşan= Kutchan”.
Inishturk’te, tahrip edilmeden önce, üzerinde Rapa Nui adasındaki Rano Raraku tepesinde, bir kaya üzerinde bulunan sakal ve pos (pala) bıyıklı figürler ve Tiahuanaco’dakiyle aynı biçimde tasvir edildiği görüntüsü veren dikili taş. Bıyık, olasılıkla çene altında bırakılan sakalla birleşikti.
Inishturk: (irishislands.info/turk.html - 39k).
Tokar’ların ulaştığı bölgelerden bir diğeri, İngiltere’nin güneyindeki Salisbury ve civarındaki çok geniş alanlardı. Salisbury ve Amesbury yakınında Stonehenge’deki kutsal yapıda, güneşin hareketleri izleniyordu. Ancak buraya ulaşan ilk göçmenlerin (en erken İÖ 3500-3000), Uzak Doğu’dan Rusya yoluyla vardıkları anlaşılıyor. Bu ikinci göç dalgasının Mısır (Aigyptos) kaynaklı olmadığını, İngiltere’de piramidal yapıların mevcut olmamasından anlıyoruz. Stonehenge’liler, şayet Mısır kaynaklı olsalardı, buradaki piramitlerin varlığını, günümüze kadar mutlaka keşfetmemiz gerekirdi.
Güneş ışığı, aynı yurt’larda (ker-ger-tepee) olduğu gibi, Stonehenge’de de, okulus’un toprak tabanında döngüsel bir iz bırakmış olmalıdır. Burada oluşturulan merkezi taş sıralarının arasından geçen gün doğumunun ilk ışınları, batıya yerleştirilmiş küçük boyuttaki tek bir taş üzerinde toplandığında, ilkbahar ve sonbahar (kış) ekinoksları saptanıyordu. Bu ışık doğal olarak, ekin ve hasat zamanlarının saptanması bağlamında kutsal sayılmıştı. Dolayısıyla, ışığın taşın üzerine yansıması sırasında, neredeyse bir nokta şeklindeki güçlü görünümünü sağlayabilecek şekilde, okulus’un çevresinde, üstü kapalı bir mekanın oluşturulmuş olması, akla oldukça yakın gelmektedir.
Bolivya Tiahuanaco’da bulunan bir dikilitaş üzerinde, Rapa Nui adası ve Inishturk’tekilere benzer, pos bıyıklı erkek betimlemesi.
(www.grahamhancock.com/features/maat_methods-p2.htm - 34k).
Benzer bir yapı Brezilya’da, Macapa’ya 390 km uzaklıktaki Calçoene’de keşfedilmiş. “Brezilya Stonehenge”i (Calçoene), 127 granit dikilitaştan oluşturulmuş. En uzunu 3 m yüksekliğindeki taşlar, tıpkı Stonehenge’deki gibi, iç içe çemberler oluşturacak şekilde planlanmış. Yaklaşık İÖ 3000-1600 yılları arasına tarihlendiriliyor.
Stonehenge’deki Mavi Kayalar’ın (Blue rocks) el baltaları, kazıyıcı, kesici ya da delici gibi Neolitik aletlerle biçimlendirilmedikleri ortada. Büyük parçalar koparılarak şekillendirilmiş çekirdekler, metal keski ve kazıyıcıların kullanıldığına işaret ediyor. Bu nedenle yapı, büyük olasılıkla Kalkolitik (Bronz) çağında inşa edilmiş olmalıdır.
Rapa Nui adasında (Easter island) Rano Raraku tepesindeki kayalarda, pos bıyık ve sakallı iki figür, korkudan birbirlerine sarılmışlar. Baş hizalarında, solda görülen spiral volüt, Uzak Doğu’daki volkanik püskürükleri ifade ediyor. Henüz bitmemiş kabartma eser, kaldırılıp yerine dikilememiş.
(www.crystalinks.com/easterisland.html-25k).
Richard Colt Hoare 1807’de, İngiltere Maiden Bradley’de Bronz çağına ait, çok miktarda tepe (Tümülüs) açmış. Bu çalışmalar sırasında bulunan etraftaki pek çok mezar, bir tepe oluşturacak şekilde, küçük ve yuvarlak biçimli tümülüs’lerden oluşuyordu. Ortaya çıkarılan eserler, Devizes’te, Wiltshire Heritage Müzesinde gösterime sunulmuş. Maiden Bradley, Bristol’ün hemen güneydoğu yakınında. Bristol-Salisbury arasında orta bir yerde. Yani, Stonehenge’e çok yakın. Bu çerçevede, Stonehenge’i yaratan bölge sakinlerinin, yukarıda savladığımız gibi Bronz çağı insanları olduğu açıklık kazanmaktadır.
İrlanda’da, Country Meath’taki megalitik Newgrande Tümülüsü, Mısır’daki piramitlerden önceye tarihlenmiş. Yapının ilginç yanı, kış gündönümünde, kutsal cairn’in içindeki küçük odaya, küçük bir delik vasıtasıyla ve üç gün süreyle, ince bir güneş huzmesinin on yedi saniye süresince nüfuz etmesi. Bu ışık, odanın içinde üç spiralden (έλικας/έλιξ, helix) oluşan birkaç inç’lik sembolün üzerine düşüyor.
| Quetzalcoatl. Antik Meksika’da “Göksel-Kutsal ikiz” olarak da bilinen Tüylü Yılan tanrısı. İki elinde, Asya’da Kem bölgesinin (Khem-Tarım havzası) sembolleri olan, üst kısımları yılan ve alt kısımları akbaba başı şeklindeki varlıkları tutuyor. Gorgo şeklinde gösterilmiş başının tepe ortasında, taçlı bir başka Gorgo başı işlenmiş. Çene altı da dahil olmak üzere, yüzünün etrafı hayat Ağacı motifleri ve ölen hayvanlara ait Hayat Ağaçları’yla çevrelenmiş. Sağ elinde tuttuğu Akbaba ve yılan sembolü (Kem’in batısı) sağlam durumda. Ancak sol elinde tuttuğu yılan motifi iki parçaya ayrılmış. Yani doğudaki tektonik felaketi anlatıyor. Göğsünde, Kem göz başlı akbaba motifi, altta sola bakan akbaba ve sola bakan yılan motifli bir kürsünün üstüne yerleştirilmiş durumda. Bunun hemen altındaki kemerin her iki yanında, büyük olasılıkla Kem’in sembollerini tutan Quetzalcoatl’ın kollarını havada tutmalarına yardımcı olan Şamanist inançlarını yaşatan Şaman figürleri olabilir. Kemerin altında, etek ucuna yakın yerdeki insan başları, güleç yüzleriyle felaketten önceki mutlu Kem insanlarını (Kem er’leri-Kem erkekleri) tasvir ediyor olmalıdır; |
| İnka’larda, Quetzalcoatl’a eş tutulan tanrı Viracocha (Bize göre, İnka’ların Nuh’u). Tanrı sağ elinde Gorgo başlı bir totem, sol elinde, her iki yana bakan hayvanlardan Kem’in batısını koruyan Keşiş akbaba(Mısır’daki adı Nekhbet) ve doğusunu koruyan yılan oxus (Naja naja oxiana-Mısır’da Wadjet) sembolleriyle birlikte betimlenmiş. Bunlar, birer kılıfın içinde özenle saklanıyor. Gözlerinin altında, çenesine kadar uzanan kent sembolleri, ayrılmak zorunda kaldığı, gözünde tüten Kem’deki sekiz kutsal şehir için ağladığını gösterir gözyaşlarıdır; |
| Orta Asya Türk balbal’larıyla çok yakın benzerlik gösteren İnka tanrısı Tiahuanacu’nun Peru-Bolivya bölgesinde bulunan monolit heykeli. Inishturk ve Rapa Nui adasındaki üzeri kabartmalı dikilitaşlarla karşılaştırınız. Heykelin alt bölümünde iki bantla (kemer) sınırlı alan, Erg nehrini (Akheron) temsil ediyor. Nehrin içinde iki tüylü kotuz (Yak öküzü= Gorgo) başı ve nehirde ölen insanlar tasvir edilmiş. |
Tanrı Viracocha’nın kemerinden iki ayrıntı.
Viracocha’nın kemeri (Kem er’leri, Kem erkekleri, Kem halkı):
Kemerin tümünde, kare biçimli sembollerden en soldaki daha belirgin şekilde görülüyor. Etrafı surla çevrili kentin içinde bir takım yapılar tasvir edilmiş. Kentlerin arası, dikey durumda, üst üste dörder kare sembollerle sınırlandırılmış. Her iki ayraçta toplam sekiz kutsal kent [“Khnum Khemenu”, yani “Sekiz kutsal kent” (aynı zamanda “per-Djehuty-Thoth’un evi-house of Thoth” olarak da adlandırılıyor)] tasviri yer alıyor. Yanlarda devam eden aynı şekildeki diğer ayraçlarda, bölgenin diğer kentleri anlatılmak istenmiş.
A= Kemerin tam ortasındaki kent sembolünün iki yanında, Mısır figürlerini andırır, olasılıkla çıplak iki şahıs diz çökmüş, karşılıklı oturur durumda; dizleri üzerine yerleştirdikleri elleri, kent betimlemesinin altına destek olacak şekilde gösterilmiş. Yani bu figürler, kent halkını temsil ediyor. Kemerin üstünde, olasılıkla sandalyelerde oturan önemli şahsiyetlerden ikisi, sağda bir taht (?) üzerinde oturmakta olan şahsa doğru, sağa bakar durumda. En sağdaki yüksek yönetici, ya da bir tanrı fügürü. Bu şahıs sola, yani diğer iki figüre doğru bakmakta. En soldaki şahıs, kent halkını temsil eden soldaki çıplak figüre (ya da hemen karşısındaki üst üste dört kent betimlemesine) doğru eğilmiş, yöneticiler arasında konuşulanları (çok önemli bir olay. Nuh tufanı ?) kent halklarına iletiyor. Sağ alttaki çıplak kent halkı figürünün yüzü, sağdaki üst üste dört kent betimlemesi, ya da sağındaki diğer halk temsilcisine dönük. Yani, yukarıdaki habercinin anlattıklarını diğer kent halklarına iletiyor.
B= Solda yer alan tasvir, neredeyse ortadakiyle aynı. Yalnız, burada yine solda gösterilmiş haberci, ortadaki haberciye göre daha dik duruyor. Sol eli ağız hizasında. Yani, yöneticilerden çıkan haber ya da kararları, daha uzaktaki kentlere bağırarak ulaştırıyor.
C= Sağdaki tasvir de, bazı ayrıcalıklar dışında ortadakine benziyor. Burada haberciyi göremiyoruz. Burası, olasılıkla deniz kıyısına en yakın kent ve buradan sonra haber verilecek kent yok. Sol altta, kent halkını temsil eden çıplak figürün yüzü, sol taraftaki halk temsilcisine dönük Ondan haber alıyor. Burası, son kararların alındığı başkent olabilir.
D= Kemerin altındaki Quetzalcoatl’ın pantolonu üzerinde de kare semboller var. Bunlar, orta kısımlarında, olasılıkla şehirlerin amblemlerini içeren, etrafları surlarla çevrili kent motifleri. Bu motiflerin, heykelin yan ve arka kısımlarında devam edip etmediğini bilemiyoruz. Ancak, cepheden görülen bölümlerinde, soldan sağa doğru tek sıra halindeki betimlemelerin, her sırada, alttaki pantolon ayrımına karşın sekiz sayısını (Per Djehuti) bozmayacak şekilde ve sanatçıyı zorlayarak yerleştirilmiş olması dikkat çekicidir. Eser bu haliyle, Mısırla olan kültür birliğini, dolayısıyla Uzak Doğu’daki Kem (Khem)-MU kültüründeki ana kaynağı işaret ediyor.
İrlanda’da, Newgrande megalitik tümülüsü. Ön tarafta, üzerleri spiral motifli taşlar.
Tümülüsün içine, kapı önüne yerleştirilmiş, üzerlerinde pek çok spiral motifler olan taşların arasından geçilerek giriliyor. Yani Antik Newgrande sakinleri, üç spiralle (birbirine yakın üç yanardağ) ifade ettikleri topraklarına, yine pek çok yanardağ tasvirlerini betimleyen spiral motifli taşların (eski topraklardaki volkanlar) arasından geçilerek ulaşıldığını anlatmak istemişler. Spiral, ya da iç içe dairesel motiflerle betimlenmiş dendritileri, Sibirya, Japonya, Pasifik adaları, Kore, Moğolistan ve Çin’de Lianyungang; Orta Asya, Rusya; Afrika ve Avrupa’da Almanya, İtalya ve Fransa’dan İngiltere’ye kadar görebiliyoruz. Uzak Doğu’da ilk kez Geç Paleolitik dönemde başlayan örnekleri, Avrupa’da Neolitik-Kalkolitik dönemlerden itibaren görmemiz ilgi çekicidir. Üç spiral sembolü, gün dönümlerinin saptanması yanında, Avrupa’da yaşadıkları toprakları güneş tanrının (Helios) ışıklarıyla koruması, başlarına bir daha böyle bir felaketin gelmemesi anlamındaki dualarından başka bir şeyi ifade etmiyor. Diğer yanda, odanın haç (svastika- güneş çarkı) biçimindeki planı oldukça dikkat çekicidir. Yapı, yaklaşık olarak İÖ 2000’e tarihlenmiş.
Yukarıdaki tüm tespitlere göre, Stonehenge ve Newgrande tümülüsü ya da benzeri yapılar, ekin ve hasat zamanlarının tespiti ve bu ayların bereketli geçmesi amacıyla inşa edilmişler. Yapılarda saptanan güneş ışınlarının durumuna göre, bahar ya da kış şenlikleri yapılıyordu. Bu bağlamda, ay ışığının geliş açılarına göre, bir takım ayrıntı hesaplamaların da yapılmış olması olasıdır.
| |
Afrika’da, iç içe dairesel halkalarla spirallerden oluşan ve volkanların betimlendiği dendriti (petroglif) örnekleri | Newgrande’de küçük oda içinde, güneş ışığının vurduğu üç spiral. |
Stonehenge’in, ilkel de olsa, okulus’lu kubbeye sahip, ayakta kalabilmiş, dünyanın en erken örneklerinden biri olduğu açık. Yani felsefe ve inanç yönünden, Bergama Zeus sunağı, Didyma Apollon mabedi, Roma’da Pantheon, İstanbul’da Zeus Hippios tapınağı, ya da Hagia Sophia kilisesiyle (Ayasofya Camii-ilk inşaatındaki menoeides’li plan) aynı kökenden gelen, ilkel, ama tarihin en erken güneş ve ışık tapınaklarından biri olduğu ortada.
| | |
Bir yurt’un yapısındaki üçgen-kubbe ilişkisi | Küre ve tam kubbe’de, üçgenlerle kubbe arasındaki bağlantı. |
Yurt tipi yapılarda Gökkubbe’yi yansıtan mimarinin, gelişmiş örneğini ortaya koyan Hagia Sophia’daki kubbe hakkında, üçgen, kemer [khelai (= akra-pars summa)] ve kubbe arasındaki ilişkiler üzerinde, Procopius’un (500-565) daha 6. yüzyılda ileri sürdüğü görüşlerine hayran kalmamak olanaksız. Bu ilişkilerin, yurt tipi yapılar yanında, Eskimo’ların (İnuit’ler) “igloo= iglu” tipi evlerine de hakim unsur oluşturduğu kuşkusuz. Ancak, yurt’ların tepe noktasında bulunan ve tono (= okulus) denilen baca, ya da hava deliklerinin, igloo’larda biraz daha yan tarafta olduğunu görüyoruz.
Stonehenge’de ele geçen ve bilim adamlarınca nazarlık ya da tılsım (amulet) olarak tanımlanan altın eser. Bize göre eser, bir piramidi (X’ian Büyük Beyaz Piramidi= Adem’in piramidi ?) betimliyor. Merdiveni andıran ve her biri dörder basamaktan oluşan dördüncü sıradaki çizginin etrafı, aynı (b)’de gösterilen eserdeki gibi üçgen dağ, ya da piramit motifleriyle çevrilmiş. Her iki yanda, eserin aplike olarak kullanılmış olduğunu gösteren küçük delikler ilgi çekicidir. Kendi payımıza, biz bu eserin Stonehenge’in ortasındaki küçük taşın üzerine düşen güneş ışınlarını, bir şekilde parlayarak yansıttığını düşünüyoruz. Eserdeki ince işçilik, Stonehenge’lilerin maden işçiliğinde gösterdikleri hünerin bir göstergesidir;
Püskürük madenden (mineral jet) yapılmış ikinci obje, olasılıkla İngiltere’ye varmış Doğu’lu göçmenlerin, Uzak Doğu’dan beraberlerinde getirdikleri, oranın volkanik püskürüklerden yapılmış bir eser, yani hatıra olabilir. Bu taş İngiltere’ye yabancı. Üzeri Antik aynalar kadar parlak olan eserin, benzer amaçlar için kullanıldığı açık. Olasılıkla, altın eserdeki açısal hesaplamalarla ayarlanmış gün ışığı, gölge bir yere konmuş bu eser üzerine yansıtılmış olabilir. Her iki yandaki ikişer delik, eserin bir yere aplike edilmiş olduğuna işaret ediyor. Aplike işlemi taşla yapılamayacağından, olasılıkla bakır, ya da bronz çiviler kullanılmış olmalıdır. Üzerine işlenmiş olan ortada Stonehenge, etrafında dağ sembolleri ve en dıştaki çerçeveyle birlikte, tıpkı Stonehenge’deki taş sıraları sayısını veriyor. Yani yapıdaki dördüncü taş sırası, Uzak Doğu’da yaşadıkları bölgeyi çevreleyen dağ sıralarını gösteriyor olabilir.
Günümüzde, modern mimarinin eriştiği yüksek teknolojideki uygulamalarda, üçgen ve kubbe arasındaki ilişkilerin yapısal kuramlarını ortaya koyan planlarla, yurtlardaki tholos tipi yapı mimarisi üzerindeki arayışların sürdürülüyor olması, ilgi çekicidir.
Benzeri mimarilerin, bölgenin tektonik yapısından dolayı oluşan depremler nedeniyle, oldukça zarar gördüğü anlaşılan kalıntılarına, Uzak Doğu’da rastlanıyor. Japonya Kumamoto Üniversitesi’nden Prof. Masayuki Komoto’nun bir konferansından elde ettiğimiz bilgilere göre, bu ülkede saptanan Oyu-nonakado, Kamishiraiwa, Kiusu, Teraji, Okushibetsu Çember taşları yanında, Hokkaido adasında da 20’yi aşkın Çember taşlar bulunmuş.Dolayısıyla, bunların kökenlerinin, en geç Hongshan, Yangshao ve çevre neolitik, Kalkolitik kültürleri (İÖ 5000-2500 arası) olduğu anlaşılıyor.Benzer mimarileri İngiltere, Kuzey Amesbury Wiltshire’da Woodhenge ve Kuzey Amerika İllions’ta Cahokia tepesindeki Kereste ormanı’nda (Timber circle) görmemiz mümkün.
Asya’da kutsal daire ve yönlerle ilgili olarak, yurt’lardaki en önemli yerin kuzey taraf olduğunu, en değerli eşyaların buraya konduğunu biliyoruz. Bu bağlamda, Stonehenge’in kuzey tarafında, bu özelliği belirleyecek bir taş dizisi ve bunların arasında bir sunu, ya da adak taşı yer almış olabilir. Olasılıkla buraya ekin, hasat ya da bereket tanrıçalarıyla ilgili figürinler konuyordu. Genelde, yapının İÖ 3100-2200 arasında, üçüncü döneminin 5 bölüme ayrıldığı ve üç ayrı evrede tamamlandığı ileri sürülüyor. Yapı, yaklaşık olarak Erken Mısır piramitleriyle aynı döneme, yani Geç Neolitik-Orta Bronz çağ arasına tarihlendirilmiş. Bu tarihleme, Nuh tufanı sonrasında, Uzak Doğu’dan Avrupa ve oradan da Britanya adasına yapılan göçlere işaret etmesi bakımından doğrulanıyor. Ancak, bu tip yapıların Neolitik çağdaki varlığı göz önüne alındığında, Çember taşların olasılıkla Neolitik’ten Kalkolitik’e geçiş, ya da tam olarak Kalkolitik çağ başlangıcında, yurt’ların en gelişmiş örneğini ortaya koyduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla tipolojik olarak, Asya’daki yurt’ların aynı plandaki tapınak mimarilerine kaynak oluşturduğu ortadadır.
Stonehenge’in inşa tarihiyle ilgili yukarıdaki saptama, yaklaşık olarak doğru olmalı. Zira, Asya’da Hongshan merkezli Kalkolitik çağ (İÖ 4000- 2500) ardılı Büyük tufan sonrası göçler, Stonehenge’deki yapının kökenine de işaret ediyor. Anlaşıldığına göre bu uzun yolculuk, yaklaşık 400-900 yıl arası sürmüş. Dolayısıyla, yukarıda altından yapılmış bir örneğini görmemize karşın, Mısır’da Asya kökenli kerpiç ya da taş piramitleri burada göremeyişimiz, bu göçlerin Mısır kaynaklı olmadığının açık göstergesidir.
Stonehenge’i oluşturan dikilitaşların, genel plandaki yerleri.
Avrupa’da, adı İsveç dilinde Björneborg olan Turku Pori (İsveççe “Abo”) liman kenti, Botten körfezi kıyısındadır ve ilin merkezidir. Moğolistan’da ilk sistemli arkeolojik kazılar, 1927-1935 yılları arasında Sven Hedin (1865-1952) başkanlığında bir Çin-İsveç heyeti tarafından yapılmıştı. Aynı dönemde, 1922-1930 yılları arasında Amerikalı Roy Champman Andrews (1884-1960) yönetimindeki bir kazı heyeti de İç Moğolistan’da bazı araştırmalara girişmiş. Her iki araştırmanın, Türkiye’nin Çanakkale ve İstiklâl savaşı sonrasına denk gelmesi hakkındaki yorumu, okuyucuya bırakıyoruz. Ancak, “Turku” kenti sahiplerinin 1923 sonrasında, bölgedeki kazılarının amacı açık. Çağdaş Vikingler, bu adın nereden geldiğini ve kökenlerini merak etmiş olabilirler.
İç Moğolistan ve Kuzey Kore yakınlarında, Hongshan kültürüyle (İÖ 5000, 4700- 2500) yaklaşık aynı zamana tarihlenen çok miktardaki Çember taşlar (Stone circle) bulunmuş. Japon bilim adamı Komoto da Çin’deki bu bilgileri doğruluyor.
Wiltshire’daki Çember ormanından görünüm.
Diğer yanda, Bahamalar’ın güneydoğu ucundaki “Turks and Caicos Islands= Türkler ve Kayıklar” adaları, İngiliz adalar grubuna giriyor. Türkler, tarihin bilinen çağlarında, hiçbir zaman bu adaları işgal ya da iskân etmemişlerdi. Piri Reis’in (1465, 1470-1554) haritasında da yer alan adanın bulunduğu yerde kayık (= caicos) resimleri görülüyor. Rivayete göre burası, Cristoforo Colombo’dan 25 yıl önce Türkler tarafından keşfedilmiş. Bunun gerçek bir rivayet olduğu ortada. Zira böyle olmuş olsaydı, Osmanlıların buradan daha da ötelere gidip, bölgede mimari bir iz, yazıtlı bir taş ya da mezar bırakmamaları olanaksız olurdu. Osmanlı arşivlerinde buna dair bir kaydın olmaması, rivayetin gerçek olmadığının açık kanıtı. Yukarıdaki bilgiye göre, Türklerin adayı ele geçirmeleri, yaklaşık 1468 yılları olmalıdır.
Kuzey Amerika İllions’ta Cahokia tepesinde 48 sedir ağacının dikimiyle gerçekleştirilmiş çember alan yaklaşık 125 m çapındadır (410 feet). Resimde, Kereste ormanı (Woodhenge-Timber Circle) ve yakınındaki iki piramidal yapı.
North America's Hidden Treasure Ruins of a thriving Prehistoric…:
Ünlü kaptanımızın yaşam süresi, Fatih Sultan Mehmed (1444-1446; 1451-1481) ve sonra yerine geçen II. Bayezid (1481-1512) dönemine rastlar. Hesaplayacak olursak, 1468 yılında Piri Reis henüz üç yaşındadır. Ayrıca bu dönemde, II. Bayezid’le kardeşi Şehzade Cem arasında, taht paylaşımı nedeniyle anlaşmazlıklar vardı ve saray kargaşa içindeydi. Padişahın bu olay dışında, donanmasını İtalya’dan öteye taşımadığı, bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, yukarıda ileri sürülen savın olası dışı olduğu ortadadır.
Adalıların vazgeçemedikleri armalarında yer alan ve kaktüs olduğu söylenen sembole verilen anlam, tamamen yanıltıcıdır. Kaktüsün üzerindeki nesnenin Osmanlı fesi olduğu yolundaki benzetme ise tümden yanlış. Armanın en altında yer alan bu sembol, Dionysos’un thyrsos’udur. Sembolün, geç dönemdeki Osmanlılara maledilerek, Maya, Aztek ve İnka’ların kökeninde yatan “Asya” olgusundaki gerçekleri saklama, açıkça bilimsel bir yanlışlık ve çarpıtmadır. Avrupalılar, “Türk ve kayık” adalarına ulaştıklarında, bu adaların yerlileri Kızılderili, Maya, Aztek ve İnkalar gibi, kaynağı Uzak Doğu ve yakınındaki Endonezya-Japonya arasındaki adalar zincirine dayanan, yani ataları Uzak Doğulu olan topluluklardı. Dolayısıyla adanın taşıdığı isim ve fes olduğu savlanan thyrsos, açıkça Asya kökenine dayalı Mezoamerikan kültürleri kaynaklıdır.
İngiltere’de, Stonehenge’in bulunduğu Saslisbury kentinin yeri ve yapımında kullanılan Mavi Kayalar’ın getirildiği savlanan Presili Kayaları mevkiinden, Salisbury’e uzanan yol haritası.
Türk ve Kayıklar adalarının bayrağındaki arma. Alttaki sembol, kaktüs üzerine yerleştirilmiş Osmanlı fesi olarak nitelendirilmiş. Aslında bu sembol, Maya ve Aztek’lerin kâh ellerinde taşıdıkları, kâh başlıklarına taktıkları thyrsos’lardır. Sağ üstteki mürekkep balığını, Narmer (Aha Menes, İÖ 3100-3050) paletinde, kralın (NARMR) şeklindeki kartuşu olarak değerlendirilen mürekkep balığı (cuttlefish) betinlemesiyle karşılaştırınız.
Turks ve Caicos Adaları-Vikipedi:
(tr.wikipedia.org/wiki/Turksve_Caicos_Adaları-52k).
Yazarların yukarıdaki iddialarını ciddiye alacak olursak, Osmanlıların, yukarıda adlarını saydığımız Avrupa, İngiltere, Kanada ve dünyanın diğer yerlerindeki Türkçe adlı kent ya da bölgeleri de ele geçirmiş olmaları gerekir. Oysa, Osmanlı İmparatorluğu’nun, en güçlü olduğu Kanuni Sultan Süleyman (1495-1566) döneminde bile, 1529’daki Viyana kuşatması sırası ya da sonrasında, buradan daha öteye geçemediği, denizlerde de Cebelitarık boğazını aşmadığı biliniyor.
| A = Bayraktaki sembollerden sol üstte yer alan amblem: 1. Bu sembol, büyük olasılıkla adaya yerleşenlerin geldikleri bölgeye işaret etmekte ve jeolojik çöküntüler öncesinde Akheron’un konumunu göstermektedir. 2. Sembolü, Uzak Doğu’da Çin ovasıyla karşılaştırdığımızda şunları tespit etmemiz mümkün; a= Kore körfezi; b = Göçten önce, çöküntülerin ulaşmadığı anlaşılan ve kara olarak gösterilen Bo Hai denizi; c= Bo Hai deniziyle Çin ovasına doğru ilerleyen, kuzeydeki Da Hinggan Ling(Büyük Khingan) dağlarının güney uzantısı Yan Men Guan dağları; d= Hoang-Ho ırmağı (Sarı nehir). Sembolde, neredeyse tam yerinde gösterilmiş; e= Yang-Çe ırmağı. Sembolde, aslından oldukça yukarıda yer alıyor; f= Sarı deniz. Sembolde, tam yerinde gösterilmiş; g= Çöküntülerin ardından yok olan Akheron nehri (Erg nehri-Ölüm denizi-Nun nehri-Katranlı nehir- Çin mitolojisinde Lo nehri). Amblemde, karanın içine doğru ilerleyen bir uzantı şeklinde gösterilmiş. Sembolik olarak da yer verilmiş olabilir; h= Çöküntülerin ardından, “f-g-h” alanını kaplayan Pasifik okyanusu. Günümüzdeki Sarı deniz; B= Sembolün, Uzak Doğu’daki coğrafi bölgeye uygulanmış şekli; mavi renk, çöküntülerden sonra okyanusa gömülmüş alan. Belirgin olması için, kıyıya tam olarak oturtulmamıştır. Lacivert renkle sınırlı alan, karaları oluşturan Çin ovasını simgeliyor. |
|
Üç hilal: I= Büyük tufanda, Çin ovası ve Tokara adalarından, Afrika’da Etiyopya (Aethiopia) ve daha sonra Mısır ve Tarım havzasına kadar uzanan göç yolları; II= Uzak Doğu’da Endonezya-Japonya adalarından, Amerika’ya Ejder kayıklarıyla yapılan göçler; III= Japonya-Hokkaido- Thoku adalarıyla, Sibirya ve Taklamakan üçgeni arasında kalan Tokar kökenli kızıl, sarışın, renkli gözlü Ainular’ın (A= sarı renkli alan), kuzeyden kara yoluyla İsveç ve İngiltere’ye kadar uzanan göç yolları; a= Tokara, Amami, Japonya, Hokkaido ve Thoku adalarıyla Çin ovası; b= Aithiopia; c= Aigyptos; d= Kem (Khem-Tarım havzası); e= Bering boğazından Amerika kıtasına geçiş; f= Uzak Doğu’dan Ejder kayıklarıyla gelenlerin, Amerika Kıtası’nda yaklaşık olarak çıktıkları Kaliforniya civarı; g= Orta Amerika’ya varan Maya ve Aztekler; h= Bugünkü Şili topraklarına varan İnka’lar; k= İngiltere’de Amesbury yakınlarında Stonehenge ve daha ötede Torquay kentlerinin temellerini atan Tokar’lar. İngiltere’de Torquay ve Torque=Torc: Devir meydana getiren kuvvet,
dönme momenti; Torquate: Boynu halkalı; Torc: Boyun halkası, gerdanlık gibi anlamları ortaya çıkaran Tokar’ların göç yollarını gösteren şekil. Bu biçim, bir ay şekli oluşturmuş ve Mısırlılarla Tokar’larda gerdanlık yapımına neden oluşturmuş. Bu çerçevede, Nuh’un vasiyeti üzerine Afrika’dan Taklamakan’a varan ve Yafet’in oğlu olduğu ileri sürülen Türk”ün, Antik Türkçeden gelip unutulan asıl adının “Torq” ya da “Torc” olma olasılığı, oldukça yüksektir.
Yabancı kaynakların, savlarını yürütürlerken yukarıda anılan kentlere değinmeyip, Turks and Caicos adalarındaki benzetmelere yönelmelerinde sezilen hiciv, gözlerden kaçacak cinsten değildir.
Günümüzde, Orta Asya ve Uzak Doğu’da Rus, Amerikan, Japon, Çin, Türk ve daha pek çok ülke arkeologları kazılar yapıyorlar. Burada ele geçen mimari buluntular yanında metal buluntulardan altın, gümüş, bronz ve demirden yapılmış objeler, Orta Asya’da yaşayanların yalnızca göçebe topluluklar olmadığının açık göstergesidir. Göçebe olanların ise nedenleri vardır. Bu neden, bölgenin coğrafi ve tektonik yapısıdır. Asya’daki antropolojik çalışmalara, er ya da geç, modern, tarafsız ve bilimsel DNA araştırmalarının kaynak oluşturacağından kuşkumuz yok.
Özellikle Asya’daki metal buluntuların çeşitliliği ve türleri, buranın Hitit, Firig, Urartu, Sümer, Asur, Mısır, İonya, Troya, Yunan, Etrüsk sanat ve kültürlerinin beşiği olduğunu gün yüzüne çıkarıyor. Bu benzerlikler, ölü gömme adetlerinden mumyalama tekniklerine, etnografisinden sosyal görenekleriyle mimarisine kadar uzanıyor. Bunların dışında, günümüzde bile, Orta Asya halklarıyla Afrika yerlileri, Amerika Kızılderilileri, Maya, İnka ya da Aztek giysilerindeki motif ve renklerin, Anadolu motifleriyle olan benzerlikleri şaşırtıcı boyutlardadır.
Bodrum Kalesi’nden alınan yukarıdaki fotoğrafta, soldan sağa doğru: Cezayir korsan gemilerinin bayrağı; Selçuklu sultanı II. Mesud’un (1289) I. Osman’a verdiği bayrak; Osmanlıların yaklaşık 16. yüzyılda kullandıkları donanma bayrağı; yaklaşık 17. yüzyılda, Osmanlıların savaş bayrağı. Yeşil’in denizleri betimlediğini Kâşgarlı Mahmûd’tan öğreniyoruz. Yaptığı dünya haritasında denizleri, “Denizler yeşil ” şeklinde değerlendirmiş. Bu nedenle, olasılıkla denizlerdeki “üç hilal” betimlemesinin Selçuklulardan da önceye ait olduğu ileri sürülebilir. Biz, atalardan kalma, geleneksel “üç hilal” kökeninin Tokar Türkleri kaynaklı olduğu kanısındayız.
Mneseus’un (Lemuria-MU) olağanüstü kültürü, sırasıyla Mısır, Ön Asya, Anadolu ve Yunan, daha sonra da Etrüsk ve Roma kültürlerini oluştururken, Orta Çağ sonundan, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemine kadar, tüm kültürlerle birlikte gelişip olgunlaşmış ve Avrupa kültürünün temel kaynağını oluşturarak onu yönlendirmiştir.
Kendi payımıza, yalnızca Stonehenge’in değil, ağaç kütüklerinden yapılmış Wiltshire ve Cahokia çember yapılarının da, salt bir çember oluşturmak için inşa edildikleri kanısında değiliz. Özellikle Wiltshire’de açıkça görülen, çemberin dış hattından orta merkeze doğru döşendiği anlaşılan direkler, Cahokia çember yapısının, zaman içinde yıkıma uğradığına işaret ediyor. Resimde, bazı direklerin tekrar dikilme çalışmalarına ait görüntü, bunun açık kanıtı. Burada, merkeze doğru yapılacak ayrıntılı bir araştırmayla, iç çemberlere ait, zamanla yok olmuş ve dikili oldukları yerler kapanmış çukurların tespitinin olası olacağı kanısındayız.
Stonehenge’in olası yapısal planı: 1-5= Taş sıraları; Beyaz (1-3)= Olasılıkla üstü ahşap kalaslarla örtülü taş sıraları. 3. sıradaki taşlar, normal insan boyutunun biraz üzerindedir. Olasılıkla, birbirlerine ve taşların üzerine yerleşik yatay ahşap kolonlara halatlarla bağlanarak tutturulmuş ağaç kütükleri. Bunların da üstü, yapraklı ince dallar ve çamurla sıvanmış olabilir; Açık yeşil= 4. ve 5. taş dizilerine ait hat. Bu çizgiler arası, kutsal girişe işaret ediyordu. Yani, yukarıdaki altın ve püskürük taştan yapılmış eserlerde gördüğümüz, dördüncü sırada etrafı dağlarla çevrilmiş bölgenin içi; A= Kutsal alana girişte, üzerine kıymetli eşyalar, sunu ya da kurbanın kesildiği adak taşı (kuzey taraf); B= Okulus (Khem, Kem, tanrının gözü); C= Kutsal alana giriş ve kuzeydoğuda Topuk taşı (Heelstone). Bunun etrafında oluşturulmuş çemberin merkezindeki Topuk taşı, yaz döngüsünde (en uzun gün), güneşle aynı hizaya geliyordu. Moğol ve Türklerde, geniş ve rahat tasarlanmış çizme ya da çarıklar, çayır, otlak ya da meralara zarar vermemek üzere, toprağa hafifçe basabilecek şekilde topuksuz yapılırdı. Bu nedenle, doğaya ve merkezle çatışan güneşe(güneş tanrı-svastika-güneş çarkı) zarar vermemek adına, kutsal alana girişte bunlara gösterilen saygı, Topuk taşına ayak sürerek gösterilmiş olabilir; D= Kutsal alan; E= En dışta yer alan hendek (Canlandırma).
Woodhenge’deki kütüklerin, toprak seviyesinden ancak 30 cm-40 cm olan yükseklikleri, bunların sembolik anlam taşıdıkları; böyle değilse, zaman içinde yoğun bir şekilde yıkım gördükleri, ya da sembolik anlamda yeniden dikildiklerine işaret etmektedir. Biz buranın, başlangıçta aynı Stonehenge’deki gibi, ölçütleri bir tonoz oluşturacak şekilde, uzunlukları hesaplanmış, kenardan merkeze doğru giderek yükselen direklerden oluşturulmuş olabileceği kanısındayız.
Yapıda, güneş ışığının tapınağa geliş konumlarına göre tespit edilebilecek açı hesapları. A= Devir meydana getiren güç (güneş); B-B’= Dönme momenti; C= Polarılmış ışık düzlemi. Bu düzlemde meydana gelen dönel etki (B-B’). Bkz. dn.4.
Stonehenge’in zamanla dolgu nedeniyle yükselmiş olabilecek günümüzdeki tabanında yapılacak analizlerde, yoğun ahşap kalıntılarının tespiti mümkün olabilir. Zira biz, kayaların üzerlerinin, bağlarla sağlamlaştırılmış odun kütüklerinden bir üst örtüye sahip olduğu; üstü kapanan yan bölümlerin orta çembere kadar devam ettiği ve burada son bularak, Gökkubbe’yi temsil eden bir okulus’un oluşturulduğu kanısındayız. Dolayısıyla Stonehenge, ilkel de olsa, bilebildiğimiz dünyanın ilk kubbeli yapısı olmalıdır.
Okulus tabanındaki küçük taş üzerinde (A= Yukarıda, altından yapılmış, aplike piramit modeli eser)oluşan güneş ışığının, olası kesişim noktaları.
Yapı, bu tür inşa planıyla, Dydima Apollon tapınağının, Gökkubbe’yle örtülü sellası ve Roma Pantheon mabedinin okulus’uyla olan benzerliği nedeniyle, son derece ilgi çekicidir.
Yapısal planda, dizileri bozulup çoğu yok olmuş üç sıra taş görülüyor. Aslında, ana planda dairesel 5 taş sırası mevcuttu. Bize göre, 4. ve 5. taş sıraları arası, en dıştaki hendeğin iç tarafında, kutsal alana (etrafı dağlar, ya da dağ/tepee görünümlü piramitlerle çevrili dördüncü taş sırası) giriş sınırını oluşturmaktaydı.
Yapıdaki dikili taşlardan her birinin, bilim adamlarının iddia ettikleri gibi, Presili Rocks kayalıklarından kesilip deniz, ya da kara yoluyla Amisbury’e nakledikleri hakkında da onlarla aynı kanıda değiliz. Yeryüzündeki kaya oluşumlarının yalnızca yöresel olmadıkları, çeşitli tektonik olaylar nedeniyle bir noktada kaybolduktan sonra, bir başka bölgede tekrar ortaya çıkabildikleri jeolojik ve coğrafi bir gerçektir. Bu bağlamda, Stonehenge’de tekrar ortaya çıkmış olabilecek ana kayanın, Presili Rocks’ın devamı olup olmadığını, bilimsel veriler ışığında araştırmamız gerekiyor.
Varsayımsal olarak iddiaların doğruluğu kabul edilse bile, Pembroke sahillerinde deniz kıyısına kadar uzanan Mavi Kayalar’ın bir yerinde, burada yapılmış olabilecek kesimlere ait izlerin, yani bir taş ocağının tespiti gereklidir. İkinci aşamadaysa, böyle bir yerin saptanması halinde, buradaki kesim ölçütlerinin Stonehenge’deki kaya ölçümleriyle uygunluk sağlayıp sağlamadığını araştırmak zorundayız. Ayrıca bu izlerin, Kalkolitik dönemlerden bu yana, başka inşaatlar için kullanılmış taşlara ait olabileceği olasılıkları da göz ardı edilmemelidir.
1= Pembroke kıyılarında gün yüzüne çıkmış Mavi Kayalar; 2= Denizin altında devam eden Mavi Kaya kayaçları ve Amesbury’de tekrar ortaya çıkmış olabilecek uzantısının oluşturduğu ana kaya; 3= Toprak katmanı; 4= Toprakta, ya da toprak+ana kayayla birlikte açılmış yuvalar; 5= Stonehenge; 6= Stonehenge yakınlarında olabilecek, olası taş ocağı; 7= Mavi Kaya’ları, taş ocağından Stonehenge’e taşıyan Kyklop’lar (Pivoted lever machine-Kollu ocak çengeli-Herodotos’a göre kanca) ve Kyklop ustaları iş başında.
|
Günümüzde Çin topraklarındaki Büyük Beyaz Piramit, bölgede yaşayanlar için o kadar kutsaldı ki, Türkler sırf bu nedenle, Büyük tufanın ardından bölgede azalan Tokara Türklerinin nüfusuna rağmen, kutsal saydıkları topraklara girememeleri nedeniyle Çinlilere karşı çok uzun süren savaşlar vermişlerdir. Stonehenge’liler de, başlarına gelen tektonik felaketler nedeniyle göç ettikleri ana yurtlarından çok uzaktaki İngiltere topraklarında bile, Büyük Beyaz Piramit’i unutamamışlardı. Çember yapının orta mekanında, küçük bir taş üzerine aplike edilmiş altından yapılmış piramit modeli üzerine gelen günün ilk ışıkları, modelin her kademesindeki basamaklardan yansıyarak, altın piramit modelin karşısına aplike edilmiş püskürük maden taşın üzerindeki Çember taş modelinin üzerine yansıyıp ışıyor, onu aydınlatıyordu (A). Doğal ki bu aydınlanma, gün dönümlerinde oluşuyor, böylece Ekin ve Hasat zamanlarının geldiği anlaşılıyordu. Güneş ışığına karşı Çember taş betimlemesinin değil de, öncelikle Büyük Beyaz piramit modelinin yerleştirilmiş olması, Uzak Doğu’ya, dolayısıyla Büyük Beyaz Piramit’e olan saygı ve bağlılıklarının hâlâ devam ettiğini göstermesi yönünden dikkat çekicidir. Böylece Çember taş, dolayısıyla Stonehenge’liler, öncelikle güneş, daha sonra da Büyük Beyaz Piramit’ten yansıyan ışıkla iki kez kutsanmışnardır.
|
|
Rapa Nui’de, kayadan oyulmuş, ancak henüz tamamlanıp yerinden kaldırılmamış bir heykelden in situ görünüm.
a, b: Easter Island: land of mystery (2):
(www.crystalinks.com/easterisland.html-25k).
Stonehenge’deki kayaların, kara yolu ya da sallarla Bristol körfezinden geçilerek kuş uçumu, yaklaşık 280 km uzaklıktaki Amisbury’e ulaştırıldığı hakkındaki savlar, ütopik varsayımlardan öteye geçmiyor. Buna ait belgeleri, Atlas okyanusunun jeolojik yapısını ortaya koyan bir makalede bulabiliyoruz. Makalede aynen şöyle deniyor: “Bilim adamlarınca saptanan çeşitli argümanlar, yüzey kayaçlarının yaşlarını tayin etmek için kullanılmaktadır. Haritada, okyanusun jeolojik yapısını gösterir tabanını görüyoruz. Bunlar, en genç olan kayaçlardan, daha yaşlı olanlara göre sırasıyla; sarı, kırmızı, kavuniçi ve mavi renklerle gösterilmiştir. Mavi kayalar, 150-200 milyon yıl öncesinde, Atlas okyanusunun genişlemeye başladığı Kretase (Jurassic age) dönemine tarihlenmektedir”. Aynı haritada Mavi kaya kayaçlarının İskandinavya’dan başlayarak, İngiltere, İrlanda, Kuzey Fransa, Kuzey İspanya ve buradan Afrika kıyılarına kadar uzandığı anlaşılıyor. Bunlar, yalnızca İngiltere’nin Presili Rocks dağlarıyla Pembroke’ye özel bir kaya oluşumu değildir. İddia ettiğimiz gibi, oradan Stonehenge’e kadar uzandığı, bundan da öte, İngilterenin tüm alt yapısını oluşturduğu ortadadır.
Atlas okyanusu tabanında, İskandinavya’dan İspanya’nın kuzeyine kadar uzanan kayaçlardan, Mavi kaya oluşumları (sarı daire içinde gösterilmiştir).
(İrera.as.arizona.edu/lectures/earth.htm).
Yine Bronz çağına ait olduğu kuşkusuz olan Rapa Nui adası (Isle de Pascua- Easter island- Paskalya adası) sakinlerinin, kayalardan oyarak yaptıkları Moai (moe’nin gözü=ayın gözü) heykelleri, puna pau adlı taş ocağından oyularak getirilip, bulundukları yerlere dikilmişler. Ağırlıkları 80- 90 ton olan heykellerin, dikildikleri yerlere nasıl taşındığı konusu, aynı Stonehenge’de olduğu gibi, bugüne kadar bilim dünyasını hayretler içinde bırakmıştır. Ancak Carpiceci “pivoted lever machine= milli manivela makinesi” dediği ve günümüzdeki vincin yerini tutan ahşap makinelerden (Kyklop’lar) bahsediyor. Bu makineler, Mısır ve Rapa Nui’de olduğu gibi Stonehenge’de de devreye girmiş olabilir. Olasılıkla, maçuna ya da kollu ocak çengelinin bir benzeri olan makinelerin, tekerleğin Asya’da İÖ 4500’deki keşfi göz önünde bulundurulduğunda, bunlara sahip olabilecekleri, uzak bir olasılık olmamalıdır. Taş, ya da heykellerin baş kısmının, makinenin bir kepçesine, ayak kısımlarının da diğer makine ya da makinelere takılıp kaldırılması halinde, kyklopik heykellerin yerden kaldırılarak taşınmış olması, olasıdır. Eğer böyleyse, taşımada, büyük baş hayvanlar kullanılmış olmalıdır. Piramit inşaatlarında da kullanıldığı bilinen ve Herodotos’ta adı “kanca” olarak geçen makinenin, Uzak Doğu kökenli olma olasılığı son derece yüksektir. Diğer bir olasılık, Kyklop vinçlerine gerek kalmadan, dikili taşların, hemen arkalarındaki kaya oluşumlarından kesildikten sonra, ana kaya üzerinde oluşturulmuş yuvalara kaydırılarak yerlerine yerleştirilmiş ve etraflarının toprak+taş dolguyla desteklenmiş olabileceğidir. Merkezden dış halkalara doğru yapılmış işlemler sırasında, bir önceki çember taş için yapılan kesimdeki boşluk, daha sonraki işlemde yuva olarak kullanılmış olmalıdır. Afrika ve Amerika’daki piramitler, her iki yönde, birbirlerinden çok uzaktaki bu kültürlerin, merkezi bir kültürle olan bağlarını, yani Asya’yı işaret ediyor. Stonehenge ve Rapa Nui adasındaki yüksek ağırlıklı taşlar, Ege’deki Kyklopik inşa tekniğinin ayrı bir göstergesini oluşturmaktadır. Diğer tarafta, Stonehenge’de yapılmış olmasını mümkün gördüğümüz yontu işlemlerine ait yongasal kaya parçaları (arkeolojik çöplük), olasılıkla her ne kadar temizlenmiş olsa da, şayet başka amaçlarla kullanılmamış iseler, yapıya yakın bir yerlerde gömülü olmalıdır. Kyklop vinçlerine bugüne dek rastlanılmamış olması, makinenin ahşap yapısıyla doğrudan ilgilidir. Araştırmacılar bağlayıcı metal aksamlara rastlamış olsalar da, hakkında hiç bir bilgi sahibi olmadığımız makinenin bu parçalarını tanıma ve tanımlamaları, doğal olarak bugüne kadar mümkün olmamıştır.
Çember taş ve Rapa Nui heykellerinin, Kyklop makinelerine gerek kalmaksızın dikilmiş olabilecekleri diğer bir teknikten ayrıntı: I= Yüzey toprak hafriyatı; II= Kesimi tamamlanmış ve dikilmiş çember taş; III= Merkezden dışa doğru olan çizgide, yeni dikilecek (→) çember taş için oluşmuş, hazır yuva.
“Mimari Donmuş Müziktir” diyor Erözü. Yazarın, bu muhteşem yorumuna nasıl olur da katılınmaz? Stonehenge’in üstünün kapalı olduğu düşünüldüğünde, kozmos’u betimleyen yurtların içinde, tıpkı uzaydaki ışınsal oyunların oluşumuna benzer biçimdeki müzikal kurguyu düşlememek olası değil. Ünlü Procopius da, Hagia Sophia Kilisesi’nin kubbesini betimler ve sanki Stonehenge’e atıfta bulunurken şunları söylüyor: “…gün her zaman buradan gülümsemeye başlar. O, bütün yeryüzüne egemendir ve yeterince ışık alabilmesi amacıyla kısa taş aralıklarıyla delinmiştir”. Bize göre, tıpkı Stonehenge’in Mavi kaya aralıklarıyla delinmiş çember duvarlarını tanımlıyor tarihçi. Doğal ki, geleneksel ve kökenden gelen bir kültürün etkisiyle.
Hele Hırvatistan’ın Sarayburnu’nu andıran köşesindeki Zadar’ın deniz org’unu gördüğümüzde, insan ister istemez “Keşke!” diyor, “Keşke Sarayburnu’nda ve ilk bizde olsaydı”. Bencilliğimizden değil elbet. İnsanın o kıvrak ve ince zekasına olan hayranlığımız, dolayısıyla Tanrısal “matematik+sanat” bütünlüğüne olan düşkünlüğümüzden. Gemiyle önünden geçerken, bu olağanüstü eseri her gün birilerimiz görebilme, doğadan gelen armonileri duyabilme fırsatını yakalayabilseydi diye. Ağır beton gökdelenler, tren, tramvay ve araba gürültüleri arasında, doğadan bir ses, bir nefes hiç olmazsa! Yoksa, Zadar’da olması bile büyük mutluluk ve de insanlık adına övünç bizler için. Yapının mimarı Nikola Basic ve Dalmaçyalı taş oyma ustalarını, tüm içtenliğimizle kutluyoruz. “Avrupa Halka Açık Kent Alanı Ödülü”nü, bilimsel zeka ve becerilerini yansıttıkları bu görkemli eserle, fazlasıyla hak ederek kazanmışlar.
Asya kökenli insanlık tarihi hakkında, yakın bir gelecekte yapılacak kapsamlı antropolojik, arkeolojik ve etnografik araştırmaların, Gazi Mustafa Kemal’in bu konuyu yıllar öncesinden bildiği, ya da akıl yetisi ve edindiği ön bilgilerle, geçmiş ve gelecek hakkındaki güçlü önsezilerinin de yardımıyla, en azından tahmin ettiği hakkındaki tezimizi güçlendireceğinden kuşkumuz yok. Halen yapılan ve bundan sonra da hızla süreceği kuşkusuz olan bilimsel araştırmaların, dünya tarihi ve insanlığa, bilim dışı saptırma, inkâr ve çekişmeler yerine, dostluk ve karşılıklı anlayış getirmesi dileklerimizle.
calcoene-the-brazilian-stonehenge/ - 79k ).
Erhat’a göre, Adem’in karısı Hebe’dir (Hitit yazıtlarında Hepat, Hepatu, Arinna). Günümüzde, Çin’de insanın kökeni olan Choukoutien’de, Chou Adamı’nın bulunduğu mağara çevresinin (Beijing dolayları) Hebei olarak anılması, ayrıca Kore’ye (Persephone’nin ülkesi) yakınlığı dikkat çekicidir. Güney Kore’de, bir kum sanatçısı (Sand art) tarafından gerçekleştirilen “Adem ve Havva” konulu gösteri, konumuzla yakından ilgili ve son derece ilginçtir. Bkz. Hebe. Erhat, a.g.e., s.123. Man making sand art for sicaf seoul 2003:(video.google.com/videoplay?docid=-1268898010394294338).
Moğol hükümdarı Cengiz (Dengiz) Han’ın [1162-1227 (Temuçin= Demir işleyen), Moğolca= Чингис Хаан] anlamı “Okyanus” idi.