06 Aralık 2013

ALLAH’A DAVETTE PEYGAMBERLERİN METODU (DERSLER VE İBRETLER)..NUH ALEYHİSSELAM NUH TUFANI ..İKİ

Tufan

Onların gözleride vardı, fakat onlarla hakkı görmezlerdi. Beklenen oydu ki, Peygamber­lerinin onlara tebliğ ve davette  geçirdiği uzun bir hayatının senelerinden sonra, O'na karşı olan düş­manlıkları hafiflemiş olsun.
Fakat onların Peygambere karşı nefret ve düş­manlıkları iyice fazlalaştı ve bunda çok ileri gittiler. Daha Cenab-ı Hak onları helak etmeden önceki hal­lerini Kur'an-ı Kerim bizlere şu şekillerde ar-zetmektedir:
Allahu Teala Nuh Aleyhisselâm'm lisanı üzere şöyle buyuruyor:
"Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben, kavmimi gece gün­düz davet ettim.
Fakat benim davetim onlarda ancak (imandan) kaçmayı artırdı. Doğrusu ben, onları mağfiret edesin
diye her davet edişimde, onlar parmakları ile ku­laklarını tıkadılar. Ve elbiselerini hüründüler ve küfürde ısrar ettiler. Son derece kibir gös­terdiler."[69]
Üstad Seyyid Kutup rahmetullahi aleyh bu ayet­lerin tefsirinde diyor ki: "...Bu manzara bir da-vetçinin davetine olan ısrarının, her fırsatı onlara tebliğ için değerlendirmenin ve onların da dalâlet üzere ısrarlarının manzarasıdır. Bu manzara es­nasında beşerin çocuksu inatçı izleri ortaya çık­maktadır. Parmakları kulaklara tıkamada, baş ve yüzleri elbiselerle kapatmadaki tabir, kelimelerle tam bir çocuksu inadı resimlemektedir.
"Parmaklarını kulaklarına tıkarlardı."
Kulakları parmaklarının tamamını içine alamaz. s Onlar sadece parmak uçlarını kulaklara tıkarlardı. Fakat o parmak uçlarını son derece şiddetle kulak­lara tıkarlardı. Sanki en ufak bir sesin kendilerine ulaşmasını engellemek istediklerini vurgulamak için gayret ediyorlar ki, parmaklarının tamamını ku­laklarına sokarlar. Bu, katı bir inatçılık ve ısrar et­menin bir göstergesidir. Yine, büyük beşeriyetin ço­cukları için de bir başlangıç tablosudur."[70]
Nuh Aleyhisselâm'ın kavminde ahmaklık son noktasına ulaşmıştı ki, Allah'ın azabını alelacele is­tiyorlardı. Bu azabı da, Peygamberleri onlara haber verip anlatıyordu.
Hatta Nuh Aleyhisselâm gemi yaparken, O'nunla alay ederek şöyle diyorlardı:
"Sen Peygamberdin, şimdi ise tüccar oldun." Bu alayın ve bu aceleciliğin sebebi; Nuh Aleyhisselâm'ın sadık olmadığına itikad etmeleri ve kendilerine aza­bın veya helakin asla ulaşmayacağına inan­malarıydı.
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Kavmi: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin. Bu mü­cadelende ileri de gittin. Eğer sen sözünde doğru isen bizi tehdit edip durduğun azabı getir de­diler."[71] Ne zaman ki Nuh Aleyhisselâm'ın açık delillerine ve O'nun getirdiğine karşı koydukları bahane tü­kendi, bu defa Nuh Aleyhisselâm'ı öldürmek ve taş­lamakla tehdide koyuldular.
"Dediler ki: Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen mutlaka taşlanmışlardan olursun."[72]
Bu asrın tağutları da İslami Cemaatın gücünü ve onu destekleyenlerin çokluğunu hissettiklerinde, bu yollara başvuruyorlar.
Cemaati asıl muhtevasından ayırmada ve ma­nasından koparmada o tağutlar gerçekten kendi nefislerini adetâ mazur görmektedirler.
Allah düşmanları; davetçilere karşı oldukça mü-yumuşak olduklarını sürekli göstermelik olarak devam ettiriyor, baskı ve istibdadın karşısında ol­duklarını iddia ediyorlar. Bazen de kendi li­derliklerini, heva ve heveslerini tehdit etmeyecek bir İslam'a da çağırırlar. Fakat işlerin kendi men-faatlarına aykırı seyrettiğini gördüler mi ve İslam cemaatının Allah'ın hükmünden başka hiçbir sis­teme razı olmadıklarını anladılar mı, birden bire yır­tıcı vahşilere ve zalim tağutlara dönüşüveriyorlar.
Ateş ve işkence çukurları kazmaya, darağaçları kurmaya, hür mü'minleri zindanlara ve nezaretlere sürmeye  koşarlar.   O  nezaretlerde  öyle  muameleı ederler ki, hayvanlara ve köpeklere dahi bu mu-' ameleler reva görülmez.
Bunlarla da yetinmeyip propaganda araçlarıyla havayı zehirlemek, halkın nazarında müs-lümanların durumunu şüpheli göstermek ve işlemiş oldukları cinayetlerine cevaz bulmak için seferber olurlar.
Ve Nuh Aleyhisselâm bu salgın hastalıklı havada Rabb'ine iltica edip, kavminden kendisine ulaşan şeylerden dolayı O'na şikayet ediyor, O'ndan yardım ve sebat istiyor.
"Dedi ki: Ey Rabb'im, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."[73]
"Rabb'ine dua etti ve dedi ki: Şüphesiz ki ben mağlup oldum, beni galip et."[74]
Evet. Eğer Allah'ın inayeti bir an O'ndan kesilse, yardımı O'na yetişmese ve desteği olmasa, kesinlikle mağlup olur. Nuh Aleyhisselâm, az bir insanla adedi sayılamıyacak kadar çok bir topluluğa karşı ko­yamaz.
Bunlardan öteye, Nuh Aleyhisselâm'a hiçbir iş düşmez ki.
Rabb'i O'na kesin bir şekilde, hakkında bilmediği bir şeyi istememesini öğretti. O'na üzüntüsünü ve şikayetini Allah'a bildirmekten başka bir şey düş­mez ki. Nuh Aleyhisselâm'a, sıkıntılarından kur­tulmayı sadece Allah'tan beklemekten başka bir şey gerekmez. Ve Nuh Aleyhisselâm'm kavmine davetin tebliğ edilmesi meselesi, Cenab-ı Hakk'ın şu emriyle kesildi.
"Nuh'a "kavminden iman edenlerden başkası asla inanmayacaktır. Onların yaptığı şeylerden dolayı ta­salanma, diye vahyolundu."[75]
Öyle ise Nuh Aleyhisselâm'ın kavminden bu az sayıdan başka hiç kimse asla iman etmeyecektir. Onlara vaaz katiyyen fayda vermeyecektir, onların önlerinde helaktan başka bir şey de kalmamıştır. Ve yakında Allah'ın gazabı onlara gelecektir; artık önüne geçmek imkansızdır.
Ve Nuh Aleyhisselam, Allah'ın gazabının onların hepsini kaplaması, yeryüzünde onlardan hiçbir can­lıyı bırakmaması için Rabb'ine dua etti.
"Nuh şöyle demişti: Ey Rabbim! Yeryüzünde ka­firlerden bir tek kişi bırakma. Eğer onları bı­rakırsan, kullarını saptırırlar. Ve ancak fâcir ile kafir doğururlar. Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı ve benim evime mü'min olarak girenleri ve bütün erkek müminlerle kadın mü'mineleri bağışla. Za­limlerin ise ancak helakim arttır.[76]
Ve Nuh Aleyhisselam gemi yapmasını bitirdikten ve ona her çiftten ikişer tane yükledikten sonra, mü'min grup Nebilerinin etrafında oturur halde ge­mileri de Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda iler­lerken, Cenab-ı Hak kılıcın ağzı gibi yağmur gönderdi. Yeryüzüne emretti, o da derhal bütün su kay­naklarını ve içindeki diğer şeyleri dışarı vurdu.[77]
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlardan önce Nuh Aleyhisselâm'ın kavmi de yalanladı. Onlar kulumuz Nuh'u yalanlayıp mecnun dediler. Ve O'nu tebliğden alıkoydular. Nihayet O da Rabb'ine dua edip, "ben mağlubum, bana yardım et" dedi. Bunun üzerine biz de göğün kapılarını şarıl şarıl akan sulara açtık. Böylece yeri de kaynaklar halinde coşturduk. Nihayet (gökten yağan ve yerden fışkıran iki) su takdir olunan miktara erişti. O'nu (Nuh'u) birbirine mıhlanmış tahtalardan gemiye bindirdik. Muhafazamız altında akıp gidiyordu. Ki (o gemi; hakkında) nankörlük edilmiş bulunan kim­seye bir mükafaat olarak. Şüphesiz biz onu bir ala­met olarak bıraktık. Hiç ibret alan var mı? Azabım ve tehditlerim nasılmış?"[78]
Ve gerekten çok kısa bir zaman zarfında, Cenab-ı Hakkın, kafirlerin tamamının helakma ve mü­minlerin de kurtuluşuna ait olan emri tamam oldu. O zaman Cenab-ı Hak yeryüzüne suyunu çekmesini ve semaya da yağmuru kesmesini emretti.
"Allah'ın emri olarak; "ey arz suyunu yut ve ey gök sen de suyunu kes" denildi. Su çekildi. Ve iş tamam oldu. Gemi de Cudi dağı üzerinde karaya oturdu. O zaman, "zalimler Allah'ın rahmetinden uzak olsun" diye nida edildi."[79]
"Bu manzara ne korkunçtur! Onun dehşeti ne kadar da şiddetlidir! Onun korkusu ne büyüktür! Su semadan tamamen dökülüyor ve yeryüzünden gö­zeler şeklinde fışkırıyor. O yağmur damlacıkları oluktan akar gibi akmaya başlıyor. Ve akan bol yağ­mur suları büyük dalgalı deniz oluyor. Öyle ki, yer­yüzü dağlarıyla birlikte o denizin altında kay­boluyor. O denizin üzerinde ise gökyüzü güneşi ve yıldızlarıyla beraber gizleniyor. Şimdi sen kendini bu gemiyi seyreden biri olarak hayal ediyorsun. Tıpkı Kuranın sana şekillendirdiği gibi. Ve bu büyük ağaç kütlesinin hakkında düşünüyorsun.  Kur'an-ı Hakim sana onu anlatırken sen de dinle. İbare bakımından çok çok veciz ve tesir bakımından en üst seviyede. Alemde en büyük ne varsa sanki hiç zikre değer birşey değilmiş gibi kılındı, daha ön­ceden yokmuş gibi oldu."[80]
İşte böylece Allah zalimleri helak emrini yerine getirdi. Çünkü onlar Allah'a ve Rasûlü'ne karşı çık­tılar ve zulme devam ettiler. Tevbeden ve Allah'a dönüş yapmadan yüz çevirdiler. Neticede ataları ve dostlarıyla kendi aralarına dalga girdi ve ebedi akide bağının önünde, fani olan soysop bağları parça parça olup gitti.
İşte dokuzyüz elli senenin mihnet ve meşakkati bu şekilde son buldu. Zalim tağutların saltanatları yıkıldı. Küfrün ve fesadın temelleri darma-dağın oldu. Ve bunların hepsi de çok az bir zaman içe­risinde oldu. Öyle ise düşünen (ibret alan) var mı? [81]
.

Nuh Aleyhisselâm'ın Hayatından Dersler Ve İbretler


1- Nuh Aleyhiselam    Cenab-ı Hak tarafından sabır ve sebata mazhar olmuştur:
— Davetin özelliklerini ve davet olunanların ha­lini biliyordu. Dolayısıyla Allah'a basiret üzere davet ediyordu.
—  Yumuşak huylu, geniş kalpli ve kavmini se­verdi. Nefsinde de haset ve çekememezlikten yana hiçbir    şey   yoktu.    İnsanların    O'nu   hafife    al­malarından hiç birisine aldırmaz, heva ve hevesler için en ufak bir değer vermezdi. Şüphesiz O, Allah'a inanmış ve O'nun emrine boyun bükmüştü.
—  Daveti için yaşardı. Onun uğrunda gecesini gündüzüne katar   gizli ve açık her zaman çalışırdı. Buna karşılık hiçbir ücret tayin etmez, herhangi bir maddî çıkar beklemez ya da herhangi bir makam asla beklemezdi.
—  O'nun davetine inananlar, işte onlar O'nun ehli, aşireti, hizbi ve kavmi idiler. İsterse onların Nuh Aleyhisselâm ile neseb bakımından hiçbir irtibatları ve dünya menfaatlarinden hiçbir ortak yön­leri bulunmasa da...
Davetini inkar edenlerse, O'ndan çok uzaktırlar, Onun ehli veya kendisine neseb bakımından in­sanların en yakınları bile olsalar.
O'nun müşriklere olan düşmanlığı onlara karşı gösterdiği uzun sabrına ve kendisine yapılan şid­detli baskılarına göre idi. Bundan dolayı Rabb'ine, yeryüzünde onlardan hiçbir canlı bırakmasın diye dua etti.
Öyleyse Allah davetçilerine düşen görev, ilimde, sabırda ve yalnız Allah için olmada Nuh Aley-hisselam'ı kendilerine örnek edinmeleridir.
Ve bilmelidirler ki, bir kavim kendini de­ğiştirmediği müddetçe Allah da onları değiştirmez.
2- Nuh Aleyhisselam'm, örnek verilen ça­lışmasıyla beraber, Allah'a yönelişi çok kuvvetli, Ona sığınması çok fazla idi. Dileyen Nuh Aley-hisselâm'ın kıssasındaki ayetlere dönsün. Bu ayet­lerin başlangıçları, "Nuh 'Ey Rabbim1 dedi......" şek­lindedir. Cenab-ı Hak O'nu çok şükreden bir kul olarak isimlendirdi.
Nuh Aleyhisselâm zaferi sadece Allah'tan bek­liyordu.
O -geceyi gündüze katıp, tebliğine devam eder­ken- hiç bir zaman müşriklere karşı müşriklerle bir­likte yapılan anlaşmalara emellerini bağlamıyordu.
Kendi kuvvetine veya kendisine tabi olanların maddi kuvvetlerine de mağrur değildi.
Onun gayba olan imanının kuvvetine delalet edenlerden biri de; kavminin alaylarına karşı kesin tavır alarak verdiği -ki, o zaman da en şiddetli zaaf hallerindeydi- "yarın da Allah'ın Ona yardım et­mesiyle O onlarla alay edecektir" şeklindeki kati ce­vabıdır.
Allahu Teâla, kulu ve Rasûlü olan Nuh Aley-hisselâm'a yaptığı her işinde çok yakındı. Örneğin gemi yapılışı esnasında şöyle buyuruyor:
"Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap." Gemi dağlar gibi dalgalarda akıp giderken de şöyle buyuruyor: "Nezaretimizle akıp gidiyor."
Yani "bizim korumamızla, muhafazamızla ve tak­dirimizle" demektir. Dünyadaki bütün ordular gelse bile, Allah'ın muhafaza ettiği bu azıcık mü'min gruba galip gelemez. Allah şunu diyene rahmet etsin:
"Eğer inayet gözleriyle seni korursa, evet, işte o zaman bütün korkular eman olur."
Cenab-ı Hak pek çok yerde Nuh Aleyhisselâm'a nasıl icabet ettiğini bizlere açıklamıştır:
"Ve bundan öncede Nuh nida ettiğinde O'na ica­bet ettik ve O'nu kurtardık."
Şüphesiz    Nuh bize nida etti ve (dedik ki,) O (Allah) icabet edenlerin en iyisidir."
Bizler bugün Allah'la irtibatımızı kuvvetlendirir, O'na sığınmayı fazlalaştırır, zaferi ve sebatı sadece O'ndan beklersek, bize de yardım eder ve düş­manlarımızı, Aziz ve Muktedirin şanına yakışır bir şekilde kahr-u perişan eder.
Peki madem durum bu, bazı insanlara ne oluyor da, zaferi ve yardımı Amerika'dan, Sovyetler'den ya­hut kafirlerle birlikte yapmış oldukları anlaşmalar­dan bekliyorlar. Yahutta bazılarının sapıklıklarına itimat ediyorlar ve bunu da siyaset diye isimlendiri­yorlar. Vallahi bu hiçbir şekilde çözüm değildir. Bu ümmetin sonra gelenleri ancak öncekileri ıslah eden şeyle düzelir.
3- Nuh Aleyhisselâm'a tabi olanlar çok çok azdı. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Emrimiz gelip su o tandırdan fışkırmaya baş­layınca Nuh Aleyhisselâm'a : "Her hayvan tü­ründen birer çift, daha önce helakine hükmettiğimiz hariç, aile fertlerini ve iman edenleri gemiye yükle" demiştik. Zaten O'nunla beraber ancak, pek az kimse iman etmişti."[82]
Çoğu Peygamberlere tâbi olanlar da çok azdı. Bu­nunla beraber Cenab-ı Hak onları yardımıyla des­tekliyordu.
Ve o şöyle buyurmaktıdır:
"...Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle daha çok olana galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."[83]
İnsanlardan bazıları zaferin çokluğa bağlı ol­duğunu zannederler. Bu tamamen yanlış ve Hatta cahiliye ölçülerinde dahi yanlıştır. Vietnam'ın Ame­rika'yla olan işi nasıl oldu? Veya İsrail'in Arap dev­letleriyle olan durumu nasıldır. İsrail ki bizden sa­yıları çok çok azdır.
Öyle ise büyük çoğunluklarla övünenler, bu ço­ğunluklar onların ordusunda yürüyorlar, he­saplarına tekrar bir göz atmalıdırlar. Çünkü bazen onların çoğunluğu -ki eğer doğru söylüyorlarsa-onlar için yardımcı değil, aksine büyük bir yük olur­lar. Bilmelidirler ki, çeşitli alanlarda yükselmiş az bir mü'min cemaat eğer ilahi ve maddi sanatsal zafer vesilelerini elde ederlerse, mutlaka galip ge­lirler.
4- Hiçbir darlık yok ki onu rahatlık takip et­mesin.
Ve mükafaatın büyüklüğü de belanın büyüklüğü­ne göredir. Bundan dolayı Cenab-ı Hakk'm Nuh Aleyhisselâm'a   mükafaatı   çok   büyüktü.   Cenab-ı Hak, fesatçı kafirlerden yeryüzünü temizledikten sonra, Nuh Aleyhisselâm'ı orada yerleştirdi, sabit kıldı.
Bu mâmur edilmiş yeryüzünde mü'min mu-vahhidlerden başka hiç kimse kalmadı.
Allah, Peygamberinden bir kafir çocuk aldı, onun yerine kendisine mü'min evlatlar verdi. Cenab-ı Hakk'm Nebisine bir ihsanı da şu ki, bütün yer-yüzündekiler tamamen O'nun evlatları oldular.
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Ve O'nun zürriyetini baki kalanlar kıldık."[84]
İmam Ahmet'in Semere'den tahriç ettiği bir ri­vayette Allah Rasûlü şöyle buyuruyor: "Sam Arap­ların babasıdır. Ham, Habeşlerin ve Yâfet'de Rum­ların babasıdır."[85]
Allahu Teala'nın davette çalışanları birtakım be­lalarla müptela kılacağı hükmünden gafil olanlar şu iki sebepten dolayı habersiz oluyorlar:
Birincisi:
Bazen olur ki Cenab-ı Hakk'ın, tebliğciyi oğlunun dinden çıkmasıyla veya hanımının dinden çık­masıyla ya da her ikisinin helakıyla imtihan etmesi davetçi için tamamen hayır olur. Bu durumda da-vetçinin üzerine düşen tek şey; bütün gücünü ehline ve zürriyetine davayı tebliğde harcamasıdır. Cenab-ı Hakk'a olan itimadını en güzel bir şekilde muhafaza etmeli ve O'na sonsuz güvenmelidir. O'nun kaza ve kaderine razı olmalıdır. O'nun rahmetinden asla ümitsiz olmamalı ve ye'se düşmemelidir. Kendisine gelen sevmediği şey karşısında hiçbir zaman zaafa düşüp yıkıma uğramamalıdır. Sürekli Cenab-ı Hakk'ın şu kavlini hatırlamalıdır: "....Olabilir ki, sizin hoşunuza gitmeyen o şeyde Allah bir çok hayır takdir etmiş bulunur."[86]
Evet, Nuh Aleyhisselam'ın kafir olan hanımı ve oğlunun helak olması O'nun için tamamen hayırdır.
İkincisi: Zaferin, belalardan ve sabırdan sonra gelmesi, sıfatları ve isimleriyle yüce olan Allah'ın sünnetlerindendir (kanunlarmdandır): "Biz, sizden mücahitleri ve sabredenleri belirlemek için sizi im­tihan edeceğiz."[87]
Eşya zıddıyla ayırdedilir. Cenab-ı Hak kötüyü iyi­den ve zayıfı dolgundan ayırdeder. [88]
[1] Sahih-i Buhari. El Bidâye ven Nihâye 1/101
[2] Ebu Umâme hadisini Hafız Ebu Hatim bin Hayyân Sahih'inde bildirmiştir. Bu rivayette: Bir adam: "Ey Allah'ın Rasûlü, Âdem Nebi miydi?" der. O da: "Evet (Allah'ın kendisiyle konuştuğu) mükellem Ne
[3] El Bidaye ve-n Nihaye, 1/101
[4] Nuh Sûresi, ayet: 23
[5] Fethü'l Bari, 10/293, El-Bâbi-1 Halebî Matbaası
[6] El Bidaye ven-Nihaye, 1/106
[7] Fethü'l Bari, Şefaat hadisi. Bu hadis uzundur. Biz Nuh Aley-hisselâm'a mahsus olan kısmı o hadisten aktardık. 7/182 El-Bâbi-1 Ha-lebi Matbaası.
[8] Kısasu'l-Enbiya, Sayfa: 31, Daru'l- İhyâ'it Turâsi'l- Arabî.
[9] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 63-66.
[10] Bakara Sûresi, ayet: 168-169
[11] Yasin Sûresi, ayet: 60- 62
[12] Fatır Sûresi, ayet: 6
[13] Fethu-1 Mecid, Abdurrahman bin Hasan Şeyhin ehlinden, 221
[14] Alak Suresi Ayet:l-5 70
[15] Zümer Sûresi, ayet: 45
[16] Enfal Sûresi, ayet: 34
[17] Âlimler nazarında kadının öğrenimi konusunda herhangi bir ih­tilaf yoktur."Kadın erkek her müslüinana ilim farz kılınmıştır" (Hadis-i Şerif.) Fakat ilim tahsili islamın şiarına uygun ve helak sınırları içe­risinde olmalıdır. Kadın yarım asır öncesinde geri kalmışlık ve cehalet üzereydi. Bu özellik ise bu asrm bir özelliğidir. Bunda âlimler ittifak ha­lindedirler.
[18] Kabirlere tazim bidat ve sapıklıklardandır. Orada defnolunmuş ister Sahabe olsun, ister başkası olsun aynıdır.
[19] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir, Sahih-i Müslim'in Muhtasarı. Münziri, Hadis No:1370
[20] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir. Önceki kaynak, hadisin No:1366. Es Sehvetü: Küçük bir odadır. Yere kazılarak yapılır. Bodrum ve kilere, depoya benzer. Elgıram: Yünden bir elbisedir. Yudahiun: Benzetiyorlar. Muhtasarın haşiyesinden nakledilmiştir.
[21] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir. Sahih-i Müslim'in Muhtasarı, hadis No: 1369, cilt 2, sayfa, 124
[22] Buhari ve Müslim tahriç etmiştir. Lafız ise Buhari'ye aittir. Fethü-1 Bari, 2/518
[23] Müslim tahriç etmiştir. Sahih-i Müslim Muhtasarı. Hadis: 488, 1/131
[24] Sahih-i Müslim Şerhi. İmam Nevevi, 14/81
[25] Sahih-i Müslim Şerhi. İmam Nevevi, 14/82
[26] Fethu-1 Bari, 12/507 El-Babi'l Halebî baskısı
[27] Fethu-1 Bari, 12/513 82
[28] El-îlâm, Helal ve Haram kitabının tenkidi. Şeyh Salih bin Pev-zan, sayfa 40. Şu alimler ister el ve isterse cihazla olsun, her çeşit res­min ve resim yapmanın haramlığını söyleyen alimlerin en meş­hurlarıdır: Şeyh Muhammed bin İbrahim, Abdul Aziz Bin Baz, Muhammed Emin Şankıtî, Nasuru'd-Din El-Albânî ve Ahmet M. Şakir.
[29] Buhari, 10/433, Müslim, 7/135 ve Ahmet İbn-i Hanbel, 6/166, 233, 234'de tahriç etmişlerdir. Lafız ise Ahmet İbn-i Hanbel'e aittir. İbn-i Sad ise 8/66'da bu rivayeti tahriç etmiştir.
[30] Buhari rivayet etmiştir. 4/163 Siyak da Buhari'nindir. Müslim de 3/152’de rivayet etmiştir Fazlalıkla beraber diğer rivayet de Müslim’e aittir
[31] Resimde İslam'ın hükmü, "Tuba Lilğureba"mn silsilesidir. Sayfa 66,67
[32] Hatta iş öyle bir hadde ulaştı ki, resmin yeri, kaldırılmasında, nasıl asılacağı konusunda, toplantı, yürüyüş ve resme karşı kıyamda, resmin   nasıl   tertip   olunacağında,   resim   taşınır   halde   geçiş   me­rasimlerinde ona nasıl tazim edileceği konularında emirler ve talimatlar çıkartılıyor. Bu durum, cahilleri ve sefilleri bırak, ilim iddia edenlerin arasında meydana gelmektedir. La havle ve la kuvvete illa billah.
[33] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 67-87.
[34] A'raf Sûresi, ayet: 59
[35] Hud Sûresi, ayet: 25, 26
[36] Müminun Sûresi, ayet: 23
[37] Nuh Sûresi, ayet: 1 - 3
[38] Enbiya Sûresi, ayet: 25
[39] Hud Sûresi, ayet: 31
[40] Hud Sûresi, ayet: 33 - 34
[41] Yunus Sûresi, ayet: 72
[42] Hud Sûresi, ayet: 29
[43] Şuara Sûresi, ayet: 105 - 107
[44] Nuh Sûresi, ayet: 13 - 20
[45] Nuh Sûresi, ayet: 5 - 9
[46] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 88-95.
[47] Sebe Suresi, ayet: 34.
[48] Hud Suresi, ayet: 27.
[49] Menar Tefsiri. Reşit Rıza, 12/61. Daru’l-Marife, Beyrut.
[50] Şuara Sûresi, ayetler: 111 - 114
[51] Hucurat Sûresi, ayet: 13
[52] Araf Sûresi, ayet: 60
[53] Araf Suresi,ayet:64
[54] Hud Suresİ,ayet:27
[55] Hud Sûresi, ayet: 35
[56] Müminim Sûresi, ayet: 25
[57] Müminim Sûresi, ayet: 24 102
[58] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 96-103.
[59] Tahrim Sûresi, ayet: 10
[60] Abese suresi, Ayet, 34-35, Edvau'l Beyan, Şankıti'nin 8/381
[61] Hud Sûresi, ayetler: 42 - 43
[62] Hud Sûresi, ayetler: 45 - 47
[63] Şair Hittan bin Mualla'nm beyitleri. Divanu-1 Hamaset 1/101
[64] Hud Sûresi, ayet: 40
[65] Hud Sûresi, ayet: 37
[66] Menar Tefsiri. Reşit Rıza, 12/85, Daru'l Marife, Beyrut. 108
[67] Buhari Sahih'inde tahriç etmiştir. Fethu'l Bari, 10/124, Halebi Matbaası
[68] Mücadele Sûresi, ayet: 22 110
Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları:103-110. 
[69] Nuh Sûresi, ayet: 5 - 7
[70] Fi Zilalil Kur'an. Seyyid Kutup. Nuh Sûresinin tefsiri
[71] Hud Sûresi, ayet: 32
[72] Şuara Sûresi, ayet: 116
[73] Müminun Sûresi, ayet: 26
[74] Kamer Sûresi, ayet: 10
[75] Hud Sûresi, ayet: 36
[76] Nuh Sûresi, ayetler: 26 - 28
[77] El Bidaye Ve'n Nihaye, İbn-i Kesir, 1/112
[78] Kamer Sûresi, ayetler: 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15,16
[79] Hud Sûresi, ayet: 44
[80] Tefsiri'l Menar, Reşid Rıza 12/80
[81] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları: 111-119.
[82] Hud Sûresi, ayet: 40
[83] Bakara Sûresi, ayet: 249 124
[84] Saffat Sûresi, ayet: 77
[85] İmam Ahmed, Müsned'de rivayet etmiştir. 5/9-10 Hadisin is­nadı muttasıldır ve Abdul Vahhab El Haffâ'f başka olan ravileri de gü­venilirdir (sika). Onun hakkında (aleyhinde) kelam vardır, inşaallah zarar vermez. Fethu'r Rabbani sahibi diyor ki, 20/39 Tirmizi onu rivayet etti, Hakim de onu sahihledi. Zehebi de Hakim'i doğruladı. Iraki ve Su-yuti ise o hadisin hasen olduğunu söyledi.
[86] Nisa Sûresi, ayet: 19
[87] Muhammed Sûresi, ayet: 31
[88] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları:120-126  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...