ALLAH’A DAVETTE PEYGAMBERLERİN METODU
(DERSLER VE İBRETLER)..
HUD ALEYHİSSELAM
Şirkin Nuh Aleyhisselam'dan sonra ne zaman başladığını bilmiyoruz. Kur'an-ı Kerim'den bütün bildiğimiz şey; Cenab-ı Hakk'ın Nuh kavminden sonra yeryüzünde Ad kavmini yerleştirmiş olmasıdır.
Hûd Aleyhisselam'm lisanı üzere Allahu
Teâla:
"Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra (onların
yerine) hükümdarlar yaptı, halk arasında kuvvet ve kudretinizi arttırıp
yaratılışça üstün kıldı. O halde Allah'ın size olan nimetini hatırlayın ki felah
bulaşınız"[1]
buyurmaktadır.
Ad kabilesi[2]
-Yemen ile Amman arasındaki-kumlukta (çölde) otururlardı.
Allah onlara sayısız nimetler verdi. Bir çok hayırlar
ihsan etti. Su kaynakları yaptılar, yeryüzünü ektiler, saraylar inşaa ettiler.
Bunların ötesinde Cenab-ı Hak onları yüceltti, güzelliklerini ve kuvvetlerini
arttırdı. Fakat onlar Allah'ın nimetlerine şükretmediler. Aksine putlar edinip
onlara tapıyor ve sıkıntılı anlarda onlardan yardım
istiyorlardı.
Bunun üzerine Allah onlara kardeşleri Hud'u gönderdi.
Neseb bakımından onların orta de-recelisiydi. Ahlak bakımından en güzelleri ve
akıl açısından da onların en zekileriydi. Hud, onları tek bir Allah'a ibadete ve
kendilerine hiçbir fayda veya zararı olmayan, taşlardan yapılan ve Allah'dan
başka tapılan her şeyi de terketmeye çağırdı. Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Ad kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. O: "Ey
kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin için Ondan başka İlah yoktur. Hâlâ
korkmayacak mısınız?" dedi."[3]
"Ad kavmine kardeşleri Hud'u gönderdik. Onlara (dedi
ki): Ey kavmim! Allah'a ibadet edin. Sizin ondan başka hiç bir İlahınız yoktur.
Siz ancak iftira edenlerdensiniz."[4]
Hud'un kavminden ileri gelenler (el-Meleu) O'na en
çirkin bir surette karşılık verdiler ve O'na pek çok ithamlarda
bulundular.
Allahu Teala buyuruyor:
"Kavminden kafir olanlar (el-Meleu) dediler ki: Seni
akılsız ve cahil görüyoruz. Ve seni yalancılardan sanıyoruz."[5]
"Dediler ki: Ey Hud, sen bize ap-açık bir delil getirmedin. Biz senin sözünle
mabudlarımızı terketmeyiz ve biz sana iman edecek değiliz. Biz, "ilahlarımızdan
biri seni fena çarpmış" demekten başka bir şey söyleyemeyiz..."[6]
Ne zaman ki Ad kavmi haddi aştı, onlara da korkutma
fayda vermedi; Cenab-ı Hak şiddetli bir rüzgar gönderdi ve onları helak etti.
Vicdanı olan, gören ve dinleyenler için de onları ibret olarak
kıldı.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Ad kavmi ise, gayet şiddetli bir rüzgar ile helak
edildi. Allah o rüzgarı yedi gece sekiz gün mütemadiyen onların üzerlerine
musallat etti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma ağaçları gibi düşmüş ve helak
olmuş görürdün. Şimdi onlardan geriye kalan bir şey görüyor musunuz?"[7]
Ahmaklık onlarda son haddine ulaşmıştı. Ne zaman ki
bulutları gördüler, sevindiler ve bol ve bereketli bir yağmur olduğunu
sandılar. Zira bu yağmur, birkaç sene kuraklıktan sonra gelmişti. Fakat ne
zaman ki kap kara bulutlar onları kapladı, dehşete
kapıldılar.
Hele nefesleri kesen rüzgar esmeye başlayınca korkuları
iyice fazlalaştı: Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Vadilerine doğru gelen bir bulutu gördüklerinde; bu,
bize yağmur yağdıran bir buluttur" dediler. Bilakis o, acele gelmesini
istediğiniz azaptır. O, kendisinde elemli azap olan bir rüzgardır. O, Rabb'inin
emri ile her şeyi helak edecektir. Öyle bir hale geldiler ki, meskenlerinden
başka bir şey gözükmüyordu. İşte biz, mücrimleri böyle cezalandırırız."[8]
Hazreti Peygamber'in hanımı Aişe radıyallahü anha diyor
ki:
"Ben Allah Rasûlünün dişlerini göreceğim kadar güldüğünü
görmedim. O sadece tebessüm ederdi." Devamla diyor ki: "Allah Rasûlü bir bulut
veya rüzgar gördüğünde yüzünden bilinirdi. "Ey Allah'ın Rasûlü şüphesiz insanlar bir bulut gördüklerinde, onda
yağmur vardır umuduyla sevinirler. Ben seni görüyorum ki, sen onu gördüğünde
yüzünde bir hoşnutsuzluk beliriyor (görülüyor)" (dedim.) Bunun üzerine Allah
Rasûlü şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Onun içerisinde azabın olacağından emin olunmaz.
Rüzgar ile azab edilen kavmin azabı ki, onlar azabı gördüklerinde 'işte bize
yağmur yağdıran bulut1 dediler."[9]
Sahih-i Müslim'de ise: Rüzgar şiddetli estiğinde Allah
Rasûlü Aleyhisselâm derdi ki: "Ey Allah'ım! Ben o rüzgarın hayırlısını, ondaki
hayrı ve gönderdiğin hayrı istiyorum. O rüzgarın şerrinden, onda bulunan serden
ve gönderdiğin serden de sana sığınırım...."
Ve Sema bulutlanmaya başladı mı, rengi değişir, dışarı
çıkar, içeri girer, ileri geri dolaşırdı. Eğer yağmur yağarsa bu hal O'ndan
geçerdi.
Ve Cenab-ı Hak Hud Aleyhisselâm'ı ve Onunla birlikte
inananları kurtardı. Zaten O'na inananlar çok azdı.
Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır.
"Emrimiz gelince Hud'u ve Onunla birlikte iman edenleri
tarafımızdan bir rahmet ile ağır azaptan kurtardık."[10]
Böylece noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kafir
kavme azabı umumi olarak indirdikten sonra insanlardan çok azı olan inanmış
grubu şiddetli azaptan muhafaza etmiştir. O inanmışlar onların arasında yaşarken
Cenab-ı Hak o kafirleri helak etmiştir.
Ciddi bir müslüman, bunun nasıl olduğunu sormaz bile.
Çünkü yerde ve semada hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz.
Ad kavmi Allah'ın, Meleklerin ve bütün insanların
lanetine müstehak oldu. Çünkü onlar Rab'lerini inkar ettiler ve O'nun ayetlerini
inatla reddettiler. Allah'ın Peygamberine isyan edip her türlü zalim ve
cabbarlara itaat ederek onlara boyun büktüler:
"Böylece onlar, bu dünyada da, Kıyamet gününde de lanete
uğradılar. Haberiniz olsun ki, Ad kavmi Rab'lerini inkar ettiler. Şunu da bilin
ki, Hud'un kavmi olan Ad Allah'ın rahmetinden uzak kılındı."[11]
"...Ve Peygamberlerine isyan ettiler...." Oysa onlar
sadece tek bir Peygambere isyan etmişlerdi. İşte bu, azameti yüce olan Allah'tan
bir te'kittir ki; bir Peygambere isyan etmek, Allah'ın bütün Peygamberlerine
isyandır.
Çünkü bütün Peygamberlerin her asırdaki davetleri ve
hedefleri birdir.
Haberiniz olsun ki, Hud'un kavmi Ad Allah'ın rahmetinden
uzak kılınmıştır! [12]
[1] Araf Sûresi, ayet: 69
[2] Ad kavmi, Arap kabilelerindendir. Kökü ya tam Arap veya
badde (Semud, Tasım, Cedis ve Ad'ın karışımOdırlar. Ad kavmi Nuh'un oğlu Şam'ın
neslindendir. Birinci Ad veya direkler sahibi İrem Ad'ı diye
adlandırılmışlardır. Araplara gelince onlar, İsmail'in neslindendirler. Arap
veya Müstarab diye adlandırılmışlardır. El Bidaye ve En Nihaye adlı kitaptan
alınmıştır. 1/120
[3] Araf Sûresi, ayet: 65
[4] Hud Sûresi, ayet: 50
[5] Araf Sûresi, ayet: 66
[6] Hud Sûresi, ayet: 53 - 54
[7] Hakka Sûresi, ayetler: 6 - 8
[8] Ahkaf Sûresi, ayet: 24 - 25
[9] Buhari Sahih'inde rivayet etmiştir. Fethu'l Bari
10/199
[10] Hud Sûresi, ayet: 58
[11] Hud Sûresi, ayet: 60
[12] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette
Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları:
129-135.