ALLAH’A DAVETTE PEYGAMBERLERİN METODU (DERSLER VE İBRETLER)..
SALİH
ALEYHİSSELAM
Nuh'un oğlu Şam'ın neslinden Semud bin Âmir adındaki
dedelerinin adıya isimlendirilmişlerdir. Hicaz ve Şam arasındaki "Hicir'de"
taşlık arazide otururlardı. Onların Kür'an'daki zikirleri, Ad kavminden sonra
gelmektedir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Ad kavminden sonra sizi hükümdarlar yaptığını ve sizi
arzda iskan ettiğini hatırlayın. Arzın ovalarında köşkler ve saraylar
edinirdiniz....."[1]
Arazileri sulak ve bağlık bahçelik, Evleri çok güzel,
sarayları oldukça yüksek ve haşmetliydi. Arzın sahipleri ve insanların
önderleriydiler.... Fakat Allah'ın nimetlerine karşı şükretmiyorlar, aksine
fesat ve haktan uzaklaşma yönünde gittikçe ar-sızlaşıyorlardı. Kudreti yüce
Allah'dan başka putlara tapıyorlardı.
Neticede Allah, onlara kardeşleri Salih'i gönderdi. O
da onları putlara tapmaktan nehyetti ve eşi ve ortağı olmayan bir tek Allah'a
ibadete çağırdı.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Onlara:
"Ey kavmim! Allah'a ibadet edin. Sizin için O'ndan başka ilah yoktur. Sizi
topraktan yaratan ve orada sizi mâmur eden (yerleştirip yaşatan) O'dur. O halde
O'ndan mağfiret dileyin. Sonra tevbe edin. Şüphesiz Rabb'im, çok yakındır,
duaları da kabul edicidir" dedi."
"Andolsun ki, biz Semûd kavmine, Allah'a ibadet edin
diye kardeşleri Salih'i gönderdik. Onlar iki fırka olup birbirleri ile çekişmeye
başladılar."[2]
Semûd kavminden olan Mele de (kavmin ileri gelenleri)
tıpkı her asırda ve her şehirdeki Mele'lerin âdetleri gibi Peygamberlerini
yalanladılar. Atalarından ve dedelerinden miras olarak almış oldukları putlara
ibadet etmekten Salih Aley-hisselâm'm nasıl olup da onları menettiklerine hayret
edip garip karşılıyorlardı.
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Onlar: Ey Salih! Bundan önce sen aramızda hatın
sayılanlardan biri idin. Şimdi bizi, babalanmızın taptığı şeylere tapmaktan men
mi ediyorsun? Doğrusu senin davet ettiğin şeyde şüphedeyiz, dediler."[3]
Nitekim Allah şöyle buyuruyor: "Onlar: Sen
büyülenmişlerdensin. Sen de bizim gibi bir beşersin. Eğer sözünde doğru isen,
bize bir mucize getir, dediler."[4]
Salih, Hidayet ve Nübüvvetten önce kavmi arasında
aranan ve hatırı sayılan biriydi. Ama ne zaman ki, Cenab-ı Hak kendisini hikmet
ve Nübüvvetle şereflendirdi, onlann arasında yalancılıkla itham olunan birisi
olup çıktı.... Bu öyle bir sıfat ki, Peygamberler ve onlara Kıyamet'e kadar en
güzel bir şekilde tabi olanlar bu karekteri (yalancılığı) reddetmektedirler.
Bizler sürekli olarak tağutlara kulluk edenlerden bu gibi sözler
işitmekteyiz.
Mele (kavmin ileri gelenleri) Salih'in acziyetini
insanlara göstermek için çok gayret sarfediyorlar. Bunun için de
Peygamberliğinin doğruluğunu gösterecek bir mucize getirmesini O'ndan
istiyorlar. Bunun üzerine Salih Aleyhisselâm onlara dedi ki, "Ey kavmim! İşte
Allah'ın yarattığı dişi bir deve, Allah onu size mucize kıldı. Bırakın onu,
Allah'ın mülkü olan yeryüzünde otlasın. Ona bir kötülük yapmayın. Aksi takdirde,
çok yakında meydana gelecek bir azap sizi yakalar."
Onlar da Salih'in sözleriyle alay ettiler ve deveyi
kestiler:
"Derken o dişi deveyi kestiler. Ve asi olup Rab'le-rinin
emrinden çıktılar. Ve "ey Salih, eğer sen gönderilmiş Peygamberlerden isen,
bize vaad ettiğin azabı getir" dediler."[5]
"Derken o dişi deveyi kestiler." Oysa deveyi kesenler
onların isyankarlarıdır. Fakat onlann tamamı helak oldu. Çünkü onlar yapılan
işe razıydılar.
Ve yine onların lisanı üzere Cenab-ı Hakk'ın kavli
şöyle:
"Ey Salih, eğer sen gönderilmiş Peygamberlerden isen,
bize vaad ettiğin azabı getir." Daha önce de Nuh'un kavmi kendi Peygamberlerine
bu sözün benzerini söylemişlerdi. Bu sözleriyle Allah'ın tehdidini hafife
alıyorlar, O'nun azabının alelacele gelmesini istiyorlardı. Bütün bunlar
müşriklerin Allah'ın Peygamberlerine karşı tavırlarındaki benzerlikleri de
ortaya koymaktadır. Semud kavmini
de aziz ve kadir
olan Allah şanına
uygun bir şekilde
cezalandırdı. Allah şöyle buyuruyor:
"Emrimiz (azap) geldiğinde Salih'i ve O'nunla beraber
iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle o günün azabından kurtardık. Muhakkak ki
Rabb'in kuvvetli ve her şeye galiptir. Zulmedenleri korkunç bir ses helak etti.
Ve diyarlarında yüzüstü düşüp ge-berdiler. Sanki orada hiç oturmamışlardı.
Haberiniz olsun ki, Semûd kavmi gerçekten Rabb'lerini inkar ettiler. Yine
bilesiniz ki, Semud kavmi Allah'ın rahmetinden uzak kılındı."[6]
Cenab-ı Hak Salih Aley-hisselâm'ı ve O'nunla birlikte inananları azaptan
kurtardıktan sonra, Salih
Aleyhisselâm, onların ölmüş cesetlerine
bakarak onlardan yüz
çevirip uzaklaştı. Allahu Teala Salih'in lisanı üzere şöyle
buyuruyor:
"Salih onlardan yüz çevirdi. Ve ey kavmim, ben size
Rabb'imin Risaletini tebliğ ve nasihat ettim. Fakat siz, nasihat edenleri
sevmezsiniz, dedi"[7]buyurmuştur.
Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem de leşleri Bedir
kuyularına atılmış kafirlere üç geceden sonra devesine bindi, orduya da
binmelerini emretti ve gelip kafirlerin
başlarında durup şöyle
hitabetti: "Ey kuyu ehli!
Rabb'inizin size vaad ettiğini hak olarak buldunuz mu? Çünkü ben Rabb'imin bana
vaad ettiğini hak olarak buldum." Onlara dediği şeyler arasında şunlar da
vardı: "Nebinin ne de kötü aşiretisiniz ki, siz Nebinizi yalanladıydınız da
insanlar bana inandı. Sizler beni (yurdumdan) çıkardınız da insanlar beni himaye
ettiler. Siz benimle savaştınız, insanlar bana yardım ettiler. Siz Nebinizin ne
de kötü aşiretisiniz."
Bunun üzerine Ömer dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûlü, ölmüş
topluluğa mı hitabediyorsun?" Allah Rasûlü de buyurdular ki: "Nefsim elinde
olana yemin olsun ki, dediklerimi sizler onlardan daha iyi işiten değilsiniz.
Fakat onlar cevap veremiyorlar."[8]
İşte Semûd kavminin eserleri onların zulümlerini açıkça
göstermektedir. Hicr'e (Salih'in şehirleri) uğrayan herkes bu eserleri
görürler.
Abdullah İbn-i Ömer'den, rahmetullahi aleyh, rivayet
edilmiştir ki, Allah Rasûlü Ashab-ı Hicr (Salih Peygamberin kavmi Semûd) için
şöyle buyurmuştur:
"Bu kavmin bulunduğu bölgeye (helak olduğu bölgeye)
ancak ağlayarak giriniz. Başka bir halde girmeyiniz. Eğer ağlar halde
olmazsanız, onların bölgesine girmeyiniz ki onlara isabet edenin aynısı size de
isabet etmesin."[9]
Bak nice ibret alınacak hadiseler ve ayetler görüyoruz.
Sonra ne ibret alıyoruz, ne de nasihat dinliyoruz.
Bazılarımız kaç defa Salih'in şehirlerine ve diğer
şehirlere giderler de, bu eserler, oradaki kalıntılar, oralara gidenlerin
şuurlarını hiç harekete geçirmez. Bir damla göz yaşı bile
akmaz.
Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem bulutu görmekten
nasıl korkardı. Bizler saigalar, zelzeleler ve yıkımlar görüyoruz da, sanki
hayatımızda hiçbir şey olmamış gibiyiz! [10]
[1] Araf Sûresi, ayet: 74
[2] Nemi Sûresi, ayet: 45
[3] Hud Sûresi, ayet: 62
[4] Şuara Sûresi, ayet: 153 -154
[5] Araf Sûresi, ayet: 77
[6] Hud Sûresi, ayetler: 66 - 68
[7] Araf Sûresi, ayet: 79
[8] El Bidaye ve'n Nihaye, îbn-i Kesir. 1/138, Buharı Meğazi
bölümünde 7/220, Fethu'l Bari ve Müslim 8/164 ve Ahmed 4/29'da rivayet
etmişlerdir.
[9] Fethu'l
Bari, 10/452 İbn-i
Ömer'in bu hadisini
Buhari Sahih'inde rivayet etmiştir
[10] Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah’a Davette
Peygamberlerin Metodu, Guraba Yayınları:
136-142.