09 Ekim 2013

KÜRT SORUNU VE ALEVİLİK

KÜRT SORUNU VE ALEVİLİK 
Bugün ülkemizde Kürt kelimesini kullanarak yazı yazmak mayınlı tarlada futbol oynamak gibi bir şeydir. Fakat keşke böyle bir sorunumuz hiç olmasaydı ve biz de mayınlı 
tarlada futbol oynamak gibi zor bir işi hiç üstlenmeseydik.(*) 
Ne var ki, Türkiye’de Alevilik sorununu tanımak ve onun üstünde bir araştırma yapmak, 
istesek de, istemesek de bizi Kürt olayına götürmektedir. Tıpkı Musul ve Ortadoğu üstüne 
araştırma yapan bir tarihçi veya uluslararası politika uzmanı gibi, tıpkı ülkemizde “Doğu 
Sorunu”nu inceleyen bir sosyal bilimci gibi. Gerçi üniversitedeki birçok tarihçi ve uluslararası 
politika uzmanı sözlü olarak, “Musul sorunu özünde Kürt sorunudur” veya “Ortadoğu sorunu, 
Kürt sorunu çözümlenmeden çözümlenemez” dediler ama, bunu kitaplarında yazamadılar. 
Nihayet gazeteci Mehmet Ali Birand, Milliyet gazetesindeki köşesinde Doğu sorununun çok 
tartışıldığı günlerde, “Eveleyip gevelemeyelim, buna adını koyalım. 
Doğu sorunu; Kürt sorunudur” deme cesaretini gösterdi. İşte Türkiye’de Alevilik sorunu da 
böyledir. Mehmet Ali Birand’ın dediği gibi Doğu sorunu ne kadar Kürt sorunu ise, Alevilik 
sorunu da işte en az o kadar Kürt sorunu ile içiçedir. Türkiye’de Alevilik konusunda sosyal 
bilim alanında yapılacak herhangi bir çalışma onun Kürt sorunu ile ilişkisine eğilmezse 
havanda su dövmüş olur. Bazı olayları sosyolojik olarak görmek gerekir. 
Alevilik, Bektaşilik, Hacı Bektaş-ı Veli, Ehlibeyt, Kerbela, Pir Sultan Abdal vb. bunlar birçok 
yönleriyle biliniyor. Ama bir de Alevilerin önemli bir kesiminin kendi konuştuğu bir ana 
dilleri var. Ve bu dil Türkçe değil. Bazı sosyal bilimciler bu dile Kürtçe, Zazaca vs. diyor. Bu 
dil adına Batılı müttefiklerimiz; ABD, Fransa, İngiltere, İsviçre vs. üniversitelerine bağlı 
enstitüler kuruyorlar. Dili ve kültürü yaşatmaya çalışıyorlar. Artık bugün yanıbaşımızda 
hükümet içinde ve dışında ana dili Kürtçe olan bakanlar, milletvekilleri, holding ve şirket 
sahibi işadamlarımız var. Ve bunların hiç de korkulacak bir yanları yok. 
Yeter ki biz bu soruna korku ile değil, sevgi ile yaklaşalım. Bu kitlenin sorunlarına 
diktatörlükle değil, demokratça yaklaşalım. İşte o zaman çözümlenemeyecek sorun yoktur. 
Şimdi gelelim Alevi sorunu ile Kürt sorunu arasındaki sosyolojikilişkiye. Türkiye’deki 
Alevilerin tümü Kürt değil. Tabii tüm Kürtler de Alevi değil. Kürt olup, Alevi, Hanefi, Şafii 
olan kimseler de var. Türkiye’de Hıristiyan Kürtlerden bile bahsetmek olasıdır. 
Hambeli ve Maliki mezhebinden Kürt yok gibidir. Anadolu’da tarihsel süreç içnide önceden 
Türk olup Kürtleşen Aleviler olduğu gibi, önceden Kürt olup asimile olan ve Türkleşen 
Kürtler de vardır. Alevilik bir dinsel ayrım iken Kürtlük bir etnik ayrımdır. Irka dayalı bir 
ayrımdır. Milliyet ayrımıdır. Türkiye’de Alevi ve Türk olan kesim daha çok Çorum, Amasya, 
Tokat, Yozgat civarında yaşamaktadır. Buna karşılık Alevi ve Kürt olan kesim ise Sivas, 
Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Maraş ve çevresinde yaşar. 

Birinci kesimdekiler Türkçe, ikinci kesimdekiler ise Kürtçe konuşur.(*) Bu konuda, farklı 
iddialarda bulunan tarihçi ve sosyal bilimcilerimiz de vardır. Mesela, kendisi de Alevi ve 
aşiret reisi olan Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi adlı kitabında Alevilerin Türk 
olduğunu iddia ediyor. Sosyal bilimci Dr. İsmail Beşikçi ise Alevileri, ana dillerine göre Türk 
ve Kürt olarak ikiye ayırıyor. Beşikçi, bu çerçevede Doğu Alevilerini esas olarak “Kürt” diye 
niteliyor. Bir kısım araştırmacı ise, uzun yıllar aynı coğrafi bölgeyi ve aynı tarihsel koşulları 
paylaştıkları için Alevilik ve Kürtlük-Türklük olayının karıştığını söylüyorlar. 
Doğu Anadolu’da, Osmanlı’ya karşı etnik muhalefet ile insel muhalefetin tarihsel kader sirliği 
oluşturması nedeniyle iç içe girdiğini savunuyorlarBöylece sonuçta, bir kısım Alevinin bu 
yakınlıktan dolayı Kürtleştiğini ve bir kısım Kürdün de Alevileştiğini iddia ediyorlar. 
Araştırmacı Doğan Avcıoğlu Kürt-İslam ilişkisini; “Hıristiyan Anadolu’da Selçuklular ve 
daha sonra Osmanlılar diye bir İslam devleti kurulur.
Bu yeni toplum biçimlenirken.Bu yeni toplum biçimlenirken İslam Türk.öğeyide belirtmek gerekir.(61) diye özetledikten sonra şöyle devam ediyor:
 “Türklerin yanı sıra, İranlılar gibi Kürtler de Anadolu’nun İslamlaşmasına katkıda 
bulunurlar.”(62) 
Burada Anadolu’nun İslam’laşmasında Kürtlerin varlığını kabul etmemek mümkün değildir. 
İslamiyet içindeki bölünme ve hilafet meselesi Anadolu’da da yaşandığına göre, Anadolu’da yaşayan eski halklardan olan Kürtlerin de İslamiyet içindeki bölünmelerde yer alması ve taraf 
tutması mümkündür. Bu saflaşmada Hanefi Kürtlerin olması ne kadar normal ise diğer 
mezhep ve tarikatlere mensup Kürtlerin bulunması da o kadar normaldir. 
Avcıoğlu bu konuda şöyle yazıyor: “Güneydoğu Anadolu, Safevilerin elinde kalsa idi, Türkçe 
orada rakipsiz bir dil olurdu. Bölge Türkleşirdi. Osmanlı’da bu tersi oldu. Şah İsmail’in 
peşindeki Kızılbaş Türkmene karşı, Osmanlı çoğu Sünni ve Şafii olan Kürt beylerini 
tutmuştur.”(63) Yani Avcıoğlu, Güneydoğu Anadolu’nun Kürtleşmesinin sorumluluğunu 
Osmanlı’ya yüklüyor. Alevilik ise, Kürt kökenli değildir. 
Türkçe kökenlidir. Çünkü Aleviliğin kurucusu olarak kabul edilen Hacı Bektaş-ı Veli, 
Türk’tür. Türkçe konuşup yazmıştır. Pir Sultan Abdal, Şah İsmail, Yunus Emre, Fuzuli gibi 
önemli Alevi düşünür ve dava adamları Türkçe, Farsça vs. yazmış ve konuşmuşlardır. Bugüne 
kadar hiçbir klasik Alevi düşşünürünün Kürtçe konuşup yazdığına tanık olunmamıştır. Kürtçe 
konuşulan Doğu Anadolu’da Alevi Cem ayinlerinde söylenen deyişlerin esas olarak Türkçe 
okunmasının kaynağı da bu olsa gerekir. 
Zaten Osmanlı’nın Fars ve Arap etkisinde kalarak Türklere yabancılaştığı dönemde, bu etki 
sonucu ortaya çıkan Osmanlıcaya karşı Türkçeyi yaşatma mücadelesini Alevi ozan ve 
düşünürleri vermiştir. Avcıoğlu, araştırmasının bir yerinde şöyle diyor: “Osmanlı, Kürdistan 
adını verdiği bölgede devletin temel dayanağı olan Tımar sistemini uygulamaz. Devletin 
yönetimini bölgede, yönetimin babadan oğlua geçtiği Kürt beylerine bırakır. Bölgede bulunan 
Türkmenlerin önemli bir bölümü dillerini unutur ve Kürt kabilelerine karışır.”(64) Ziya 
Gökalp buna örnek olarak, Viranşehir’deki Karakeçili aşiretini verir. 
Aynı aşiretin Ege’deki kısmı ise, tamamen Türkçe konuşur. Bu olaylar, bu konuda çok katı 
tezler ileri sürmenin mümkün olmadığını gösteriyor. Tunceli Zaza’larının Cem ayinlerinde 
deyişlerini Türkçe söylemeleri gibi, Tunceli ve Erzincan civarındaki yaşlıların çocukları ile 
tartışmalarında, hem de Kürtçe olarak “Esas Türk biziz, diğerleri sonradan Türk olmuşlardır. 
Onlar kılıç korkusundan Türk olmuşlardır. Bizim ecdadımız horasan Türkleridir” demeleri de 
oldukça anlamlıdır. Bu durum toplumsal harman olma olayını çok güzel ortaya koyuyor. 
Bugün ise Alevilik-Sünnilik, Kürtlük-Türklük birer kültür olayından ibarettir. 
Kültürün iyisi kötüsü, ilerisi gerisi olmayacağına göre tüm Anadolu kültürlerine bizim 
kültürümüz gözü ile bakmak gerekir. Bugün Türkiye’de sadece Türklerin yaşamadığını 
biliyoruz. Geçmişimiz birçok medeniyete beşiklik etmiştir. Anadolu’nun 10 bin yıllık bir 
medeniyet tarihi vardır. Türkler Anadolu’ya 1071’de geldiğine göre bu topraklarda henüz 900 
yıllık bir maziye sahipler demektir. Anadolu yarımadası tarih ve farklı medeniyetler açısından 
adeta bir açık hava müzesidir. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde ise, buranın boş olmadığı 
bilinen gerçeklerdendir. 
Var olan halklar da daha sonra yok olmadıklarına göre, sürekli birbirine karışarak, kaynaşarak 
günümüze gelmişlerdir. Şöyle birazcık zihnimizi zorladığımızda bu anda yanyana 
yaşadığımız birçok halkın adını sayabiliriz; Türk, Kürt, Çerkes, Arap, Süryani, Ermeni, Rum, 
Gürcü, Tatar, Azeri, Terekeme, Pomak, Karapapak, Kıpti, Makedon, Fellah, Laz, Arnavut, 
Boşnak vs. Alevilik ise, bilindiği gibi dinsel bir ayrımdır. Esas olarak Türk ve Kürtlerden 
oluşmaktadır. Bu gün tahmini sayıları ise 18-20 milyon civarındadır. 


Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...