09 Ekim 2013

HALİL ÖZTOPRAK NELERİ SAVUNUYOR?


HALİL ÖZTOPRAK NELERİ SAVUNUYOR? 

Halil Öztoprak, 1950’li ve 1960’lı yıllarda 
Anadolu’daki etkin Alevi önderlerindendir. Aslen Elbistan’ın Alhas köyü ve aşiretine 
mensuptur. Kendini yetiştirmiş bir aydın köylü bilgedir. Yaşadığı dönemin karizmatik halk 
önderlerindendir. Halil Öztoprak, sadece Alevi kitleye bir bilge, bir din adamı olarak görev 
yapmakla kalmamış, yazdığı kitaplar ve yaptığı siyasal çalışmalar ile de Alevilerin büyük 
desteğini, sevgi ve saygısını kazanmıştır. Yazdığı kitaplarda, yüzyıllardır Alevilere yöneltilen 
Sünni kaynaklı suçlamalara, dini kaynaklara dayanarak cevapvermiştir. 
Yaşadığı dönemde Aleviliğin teorik çatısı için yoğun çalışmalar yapmış, yönlendirici 
olmuştur. Halil Öztoprak’ın 1956 yılında Ankara’da Milli Eğitim bakanlığı’nın ini ile 4’üncü 
54basımı yapılan “Kur’an’da Hikmet, Tarihte Hakikat” adlı “Alevilerde Namaz” alt başlıklı 
kitabı en büyük yankıyı yapan kitapları arasındadır.(65) Şimdi, bu kitabından aktarmalarla 
Halil Öztoprak’ın neler savunduğunu görelim: 3’üncü sayfadan: “İslam tarihinde birçok 
mesele vardır ki; başlangıçta büyük ihtilaflar doğurmuş ve uğruna kanlar dökülmüştür. 
Neticede ağır basan taraf (güçlü olan taraf) kazanmıştır. İşte Ehlibeyt meselesi, işte namaz ve 
oruç meselesi, Şiilik ve Sünnilik meselesi... Kıble, hac vs. bütün bunlar anlayış farklarından, 
Kur’an’ı Kerim’i ve hadisleri tefsir tarzından ileri gelmiştir.” Halil Öztoprak, Alevilerde 
ibadet için şöyle diyor: “Aleviler de Kur’an’a ve Hz. Muhammed’in emirlerine uymakta ve 
ona göre ibadet etmektedirler. 
Ayrılık sadece ibadet ve taatın şeklindedir.”(s.4) Öztoprak, “Aleviler Müslüman değildir” 
diye fetva veren din adamlarına şiddetle karşı çıkıyor ve onların bazı konularda Alevilerin en 
son gelen ayetlere inandıklarını bilmezlikten geldiklerini yazıyor. Üstelik, Abbasiler 
zamanında verilmiş bir karar ile Alevileri itham etmek doğru değildir,diyor. Buna delil olarak 
da;Bakarak süresinin 106. ayetini hatırlatıyor: “Kaçan bir ayetin hükmünü kaldırıp yerine 
başka bir ayet hükmünü gtiririz. Allahü teala ahkamında, tebdil ve tağyirinde halkına elverişli 
olanı bilir, zira bir vakitte makbul olan icabında başka vakitte fesat da buyurur.(s.5) Öztoprak, 
daha sonra namaz konusunu ele alarak, “Bazı kimseler namazın ve bu namazın bugünkü 
şeklinin miraçtan Kur’an’la birlikte geldiğini iddia etmektedirler. Ve Alevileri bu namazı 
kılmadıkları için dinsiz tanımakta, onların kestikleri yenmez, cenazeleri kaldırılmaz, 
demektedirler. 
Ve hatta bazıları Alevilerin katlinin vacip olduğuna inanmaktadırlar (s.6) diyor ve arkasından 
da namazın miraçtan nasıl geldiğini, Kur’an’da nasıl yer aldığını, ayetlere dayanarak veriyor. 
Namaz hakkında, İsra suresinin, 78. ve 79., Necm suresinin 8. ve 9., Müzemmil suresinin 1. 
ve 7., suretül Nebe’nin 9. 10. ve 11. ayetlerinden alıntılar yaparak namazın esasen beş vakit 
olmadığını ve esas olarak iş zamanı dışında gece ibadet olarak yapılmasının Kur’an’ın gereği 
olduğunu yazıyor. İşte bazı ayetler: İsra suresinin 78. ve 79. ayetleri “Farz olan ibadete kalk. 
Gün aştıktan gecenin karanlıklarından Kur’an okuyarak şafak ağarıncaya kadar, ibadet eder 
isen gece ve gündüz melekleri şehadet eder.” 
Münezzil süresinin 1. ayeti: “Ey nübüvvet içinde olan nebi gece kalk namaz kıl...” Aynı 
surenin 7. ayeti: “Gündüzleri uzun uzadıya halkın işleri ile meşgul olursun. Gece ibadete 
yönelmen evladır.” Suretül Nebe’nin 9. 10. ve 11. ayetleri: “Geceyi ibadet için, gündüzleri 
geçim ve maaş için kıldık.” Halil Öztoprak, beş vakit namazın Abbasiler zamanında ortaya 
çıktığını, onun da bir ihtilafın halli için ortaya atıldığını yazar. Hz. Muhammed’in sağlığında 
namazın beş vakit olmadığını, Peygamberin kendisinin de ibadetlerini gece yaptığını yazar. 
Alevilerin, ibadetlerini, yani cem ayinlerini gece yapmaları bu anlayıştan geliyor olsa gerek. 
Sonraları bu ibadetler adeta gizli ibadetlere dönüşür. Emevi, Abbasi ve Osmanlı döneminde 
gece ibadet edenler çeşitli katliamlara uğramışlardır. Bugün bile Alevi cemlerinde ibadet 
yapılan konutun güvenliğini dedenin görev verdiği nöbetçiler sağlar. Halil Öztoprak, ibadetin 
evlerin dışında, açıkta yapılmasının Kur’an tarafından yasaklandığını, bunun gösteriş 
olduğunu yazıyor. Kaynak olarak da Maun suresinin Tefsiri-Tıbyan’dan aktarmasını 
gösteriyor: “Şiddetli Cehennem azabı ol açıktan açığa namaz kılan aynacılar içindir ki, ellere 
Müslümanlık ve sofuluk göstermek için selamet vs. tenha yerleri terkedip namazı aşikar 
kılarlar. 
Bunlar cemaattir ki, namaz deyu bütün işledikleri amel ve ibadetleri Allah için olmayıp dünya 
menfaatlerini kazanmak için halkın gözüne sofu ve Müslüman gözükmeleri içindir.”(s.17) 
Ayrıca Halil Öztoprak, İslam’da ibadetin camide yapılması şartının olmadığını, hatta Hz. 
Muhammed zamanında camilerin yıktırıldığını, ibadetin evlerde yapılmasının dinin kuralları 
arasında olduğunu iddia ediyor. Kaynak olarak, Tövbe suresinin 108. ayetini veriyor, 
Alevilerin camilere gitmemesini de buna bağlıyor. Tövbe suresi, 108. ayet: “Müminlere zarar 
vermek ve gönüllerindeki saklı duran düşmanlığı kuvvetlendirmek için namaz kılmaya 
55mescid meydana getirdiler. Bunlar Müslüman olmadan önce Hz. Muhammed’le harbeden 
münafıklardır. Müminlerin arasını açmayı, onları birbirlerine düşürmeyi akıllarına 
koymuşlardı. 
Ya Muhammed, Müslümanlar seninle birlikte namaz kılsın ve zikretsin diye böyle geniş 
mescid, cami yaptık derler. Allahu Taala şahitlik eder ki onlar yeminlerinde yalandır.”(s.21) 
Tövbe suresinin 109. ayeti: “Ya Muhammed kalkma ve ol mescidlerde ebediyen namaza 
durma. Evvelce Tanrı korkusu üzerine yapılan mescidi evvelde Hakka ibadet haklı ve lazım 
bir ibadetti.”(s.21) Kısası Enbiya’da bu olay için, “Hz. Muhammed, Malik İbni Dahşam ve 
İbni Adi ile bir gönderip camileri yıktırdığı yazılıdır. Tarih-i Taberi’nin 2’inci cildinin Altı 
Parmak kitabının 306. sayfasında bu konu ile ilgili olarak “Hz. Muhammed’e Cebrail 
tarafından ‘Ol Camilerin yıkılmasını sana emretti’ şeklinde ayet geldiği, Hz. Muhammed’in 
de Kur’an farzı ile yıktırdığı” yazılıdır.(s.22) Bu camiyi daha sonra Halife Ömer’in yeniden 
yaptırdığını, muhteşem camilerin ise daha ziyade Muaviye zamanında yapıldığını okuyoruz. 
Halil Öztoprak’ın bütün bu konularla ilgili yorumu ise şöyledir:“Hakiki Müslümanlık, 
Kur’an’da yazılı olduğu gibi, camisiz, minaresiz olarak, huzuru kalb ile Allah’a inanmak ve 
daimi ibadet etmektir.”(s.23) Halil Öztoprak, bir hadisi Nebevi’den şu aktarmayı yapıyor: 
“Sen başka camilere yakın olma. Kalp camiiden Tanrıya yalvar.” Arkasından da namazın 
camide değil, evlerde kılınmasının Kur’an’da farz edildiğine dair, Nur suresinin 36. ayetini 
bize aktarıyor: “Ya Muhammed, kendi evlerinde ibadet edenleri Tanrı Taala tarafından tazim 
olunup sevap derecelerinin yükselmelerine izin verip emreyledi. Onlar şoy güruhtur ki 
evlerinde Allahı Taala’ya ibadet zikri tesbih edenlerdir...”(s.24) 
Halil Öztoprak, Kabe konusunda ise, “Şahsivaril İslam” adlı tarih kitabından alıntı ile şu 
görüşlere yer veriyor: “Kabeyi ziyaret İslama mahsus bir ibadet değildir. İslam dini çıkmadan 
önce putperestler zamanında Arabistan Yarımadası putperestleri, Kabe’ye hürmet beslerler ve 
ziyaret ederlerdi. Mekke ortasındaki Haceri Semavi (Yani Hacer-ül Esved) taşının etrafına 
toplanıp secdeye kapanırlardı. Burada, Kudüs ve Yunan putperestlerinden öğrendikleri üzere 
kurbanlar keserler.”(s.25) Halil Öztoprak, Hacer-ül Esved’in etrafına toplanıp secde etmenin 
“cahiliye devri”ne ait bir adet olduğunu ve Hz. Muhammed tarafından bu ziyaretlerin 
kaldırıldığına ait Kur’an’da ayetler olduğunu yazıyor. Arkasından da, Suretil Bakar’ın 115. 
ayetini bize aktarıyor: “Güneşin doğup battığı yerlerin cümlesi Tanrı Taala mülküdür; hangi 
tarafa yüz döndürür iseniz Allahü Taala ibadet tarafı orasıdır.”(s.34) 
Sonra da şöyle yazıyor: “Allaha yalvarmak için her taraf kıbledir. İbadet esnasında Hacer-ül 
Esved gibi belli bir noktayı ve bir şehri daimi olarak kıble kabul etmek o nokta veya şehri 
putlaştırmak gibi bir şey olur.”(s.35) Halil Öztoprak’ın düşüncelerini aktarmayı burada 
kesiyorum. Yaşayan Anadolu Aleviliği’nin dini yanının tanınması açısından bu düşünceler 
önemlidir. Aleviler budini görüşler dğrultusunda hareket ederler. Karşılaştığınız birçok Alevi 
dedesi veya halktan bilge insanlar size şu düşünceleri yineleyecektir. Halil Öztoprak’ın 
kitabındaki savların, yazar Şinasi Koç’un 1983 yılında çıkardığı “Gerçek İslam Dini Nedir?
Kur’an’a Bakar Mısınız?” adlı kitabında tekrar gündeme geldiğini görüyoruz.(66) 
Şinasi Koç kitabında, Hanefi mezhebine ait bir dizi eleştiri getiriyor, dinler tarihinden 
örnekler veriyor. İbadet ile ilgili olarak ise, kitabının 50. sayfasında, namazın beş vakit 
kılınmasının Halife Ömer zamanında bir emirname ile başladığını yazıyor. Bunu ayetlere 
dayanarak inceliyor. Namazın iki rekattan dört rekate çıkarılmasının da Halife Ömer ile 
başladığını yazıyor. Karşı çıkanlara ise; iki rekat Taif’teki mülk ve arazisi için, iki rekat da 
Mekke’deki mülk ve arazisi için kıldırdığını söylüyor. 
Koç, kitabında gene, Teravih namazının Halife Ömer zamanında 20 rekat olarak ilan 
edildiğini Kısas-ı Enbiya’dan aktarma ile veriyor. Ömer’in namazı beş vakit ilan etmesinin 
ertesi gününün bayram yapılıp iki rekat namaz kılındığını, bayram namazının da buradan 
geldiğini söyülyor. Ayrıca, Kur’an’da cami yaptırılmasına ait hiçbir ayetin olmadığını, 
ibadetin şeklinin ve sayısının belirtilmediğini de yazıyor. Şinasi Koç’un bu iddialarını 
56kitaplaştırmadan önce, 8 Haziran 1980 tarihli dilekçe ile, Diyanet İşleri Başkanlığı’na 
başvurduğunu da kitabında öğreniyoruz. 
Koç, dilekçesinde özet olarak, beş vakit namazın ve Ramazan orucunun hangi ayetle farz 
olduğunu soruyor. Diyanet İşleri buna cevap vermeyip oyalıyor. Şinasi Koç bu kez kendisine 
gelen oyalayıcı cevap ile sorularını Diyanet İşleri, Din İşleri Yüksek Kurulu’na yazıyor. Onlar 
da, “Soruların uzun hususları içerdiği için yazılı cevabın mümkün olamayacağını” 
bildiriyorlar. Şinasi Koç, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Ankara ilahiyat Fakültesi 
Dekanlığı’ndan da bir cevap alamayınca tüm bu dilekçeler ive oyalayıcı yanıtları Diyanet 
İşlerinden sorumlu bakanlığın başı olan Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş’e gönderiyor. Devlet 
bakanı, cevap olarak dilekçeleri Diyanet İşlerine gönderdiğini belirtmekle yetiniyor. 
Şinasi Koç, bu dilekçelerinde sorduğu çok açık soruya hiçbir cevap alamıyor. Bildiğimiz 
kadarıyla Şinasi Koç ilgili makamlardan hala cevap bekliyor.(*) Bu suskunluk neyin 
ifadesidir?

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...