08 Ekim 2013

Kitab-ı Mukaddes’in Esas Uzmanı Kimdir?

Kitab-ı Mukaddes’in

Esas Uzmanı Kimdir?

     “...hiç bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsunuz?”
     (Al-i İmrân 3:66)

                Bugünkü Müslümanların en büyük zayıflıklarından biri, Kitab-ı Mukaddes’e karşı ilgisizlik, dikkatsizlik, ve bilgisizliktir. Bir önceki bölümde görüşlerini aktardığımız İslâm bilgini olarak tanınan bu kişilerin böyle bir iddiada bulunması bizi gerçekten de çok şaşırtmaktadır.  Anlaşılır ki, Doç. Dr. Aydemir, Tevrât’ın değiştirilmiş ayetlerinin miktarını ve hangileri olduğunu bilmiyor!  Sayın Prof. Dr. Aydın da Zebûr hakkında fazla bir şey bilmiyor!  Neden? Çünkü bu insanlar bilim adamları olduğu halde, Kitab-ı Mukaddes konusunda uzman değillerdir. Prof. Dr. Şaban Kuzgun şu gerçeği itiraf ediyor:  “Hıristiyan dünyasında İslamiyet ile ilgili yoğun bir araştırma faaliyeti olmasına karşılık, İslam dünyasında Hıristiyanlıkla ilgili çok az çalışma yapılmaktadır.”1

                Müslümanlar, Kitab-ı Mukaddes’in orijinal dilinden İbranice ve Grekçe’yi biliyorlar mı?  Elbette hayır!  Müslümanların çoğu ne Yahudilerin Eski Ahit’in İbranice, ne de Hıristiyanların Yeni Ahit’in Grekçe el yazmaları konusunda  yeterince çalışmadıkları gibi, Kutsal Kitab’ın tarihi ve yapısı hakkında da araştırmacı değillerdir.  Müslüman araştırmacıların çoğu sadece ve sadece Arapça ile uğraşıyorlar.  Kitab-ı Mukaddes’in orijinal dilleri ve metinleri söz konusu olunca, hemen hemen tüm Müslüman bilginler tamamen karanlıkta kalıyorlar. Kitab-ı Mukaddesi yanlarında bulundurup da okumayanlar, Kutsal Kitab’ın varlığını bile bilmeyenlerden daha avantajlı değillerdir.

                Gerçekten  bilgisizlik insanlığın en büyük düşmanlarından biridir.  Bilgisiz veya  bu  konularda   yetersiz olan  kimselerin yazdıklarını makul bulmaları, hatta ona inanmaları mümkündür.  Fakat, Kur’ân ve Kitab-ı Mukaddes metinleri ile bunların tarihçesini bilen kimselerin bu yazdıklarına inanması zordur. 

     “...hiç bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsunuz?”
     (Al-i İmrân 3:66)

     “...bilmezlerin yoluna uymayın.”  (Yunus 10:89)
____________________
1.  Kuzgun, Dört İncil Yazılması Derlenmesi Muhtevası Farlılıkları
    Çelişkileri, s. xıı.
     Nitekim çağımız artık kulaktan dolma söylentilerle değil, güvenilir ve sağlam kanıtlarla desteklenen gerçek bir iman arıyor.
Veriya’daki inanlılar gibi ve Apollos gibi olmamız lazım:

     “Veriya’daki Yahudiler, Selanik’tekilerden daha açık fikir-
     liydiler.  Tanrı sözünü büyük ilgiyle karşılayarak her gün
     Kutsal Yazıları inceliyor, öğretilenlerin doğru olup
     olmadığını araştırıyorlardı.”  (Elçilerin İşleri 17:11)

     “Üstün bir konuşma yeteneği olan Apollos, Kutsal Yazıları çok
     iyi biliyordu.  Rab’bin yolunda eğitilmiş bir kişidi.”
     (Elçilerin İşleri 18:24-25)

     Eğer bir kişi İslâmiyet veya Kur’ân-ı Kerîm hakkında bir şey öğrenmek isterse, Kur’ân’ın öğretisi konusunda Kur’ân-ı Kerîm’i Müslüman bir ilâhiyatçıya sorabilir.  Ama eğer birisi Yahudilik veya Tevrât konusunda bir şey öğrenmek isterse, bunu bilgili (ilâhiyatçı) bir Yahudiye ya da Mesih İnanlısı sorması daha iyidir.  Müslümanlar bu konuda çok fazla bilgili değildir.  Maalesef, çoğu Müslümanlar, İlâhiyat Fakültesinde de dahil, Tevrât, Zebûr veya İncîl hakkında çok fazla bilgi sahibi değillerdir.  Ne Eski Ahid’i (İbranice) ne de Yeni Ahid’i (Grekçe) biliyorlar.  Birçok Müslüman bu eski yazıların geçmiş tarihi hakkında doğru dürüst bilgiye sahip değiller.  Yani Kutsal Kitab’ın tarihi ve yapısı hakkında doğru bilgileri yoktur.

     Eğer birisi Hıristiyanlık veya İncîl hakkında bir şey öğrenmek isterse, bunu bir Hıristiyan veya Mesih İnanlısına sormalıdır. Sorun’un püf noktası şudur:  Müslümanlar Kitab-ı Mukaddes’in tarihi ve yapısı hakkında uzman değillerdir.  Bu yüzden, eğer gerçeği arayan bir kimse gerçekten Kitab-ı Mukaddes’in değiştirilip değiştirilmediğini öğrenmek isterse, önyargılı ve bu konuda bilgisi olmayan bir Müslümanın yerine, bilgili bir Yahudiye veya Hıristiyan’a başvurması gerekir.  Onlardan Kitab-ı Mukaddes’in oluşumu ve otantikliği hakkında gerçeği öğrenebilirler.  Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıptır.  Ogüstin (M. S. 354-430) çok iyi bir şey tavsiye etti:  “Audi alteram partem” yani, “Karşı tarafı iyi dinleyin.”2 

     “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (yani meseleyi bilen,
     eski Kitab sahiplerine) sorun... Aklınızı kullanmıyor
     musunuz?”  (Enbiyâ 21:7 & 10)
__________________
2. Ogüstin, De Duabus Animabus, XIV, 2.


     “De ki: ‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’  Doğrusu
     ancak aklıselim sahipleri öğüt alır.”  (Zümer 39:9)           

                Şimdi bu ayetlerin anlamını daha iyi kavrayabilmek için, basit bir örnek verelim.  Kur’ân-ı tüm incelikleriyle uygulayan bir grup Müslüman, kutsal konulardaki sorularına cevap aramak için “Ehl-i Kitab”a gitmek isteseler ve yolda rastladıkları tahrif iddiacılarına, Kur’ân öğretisi gereğince bazı konular sormak için “Ehl-i Kitab’a gidiyoruz” deseler; acaba bunlara, “Gitmeyin, onların kitabı bozulmuş, tahrif edilmiştir,” diyebilirler mi?  Diyelim ki bunu söylediler; o takdirde bu sadık kişilerin doğru cevabının ne olması gerek?  Tahrif iddiacılarını mı doğrulayacaklar yoksa Kur’ânı mı?  “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (bilen Kitab ehline) sorun” (Nahl 16:43)  Bin bilsen de bir bilene danış.  Kur’ân Müslümanlara, Kitab-ı Mukaddes ile ilgili bilmediklerini Hıristiyanlara sormalarını emretmiştir.  Bu Kur’ân’ın, Kutsal Kitab’ımızın sağlam olup bozulmadığına dair bir işareti değil midir? 

                Farz edelim ki, en meşhur Hıristiyanlardan birine Kutsal Kitap hakkında bir soru sormaya fırsatımız olsaydı, o bize ne diyecekti?  Örneğin, Ogüstin’a sorarsak, bu cevabı alırız:

     “Ben sadece Kutsal Kitab’ın resmî diye adlandırılan
     kitaplarına önem vermeye, saygı göstermeye alıştım.  Öyle ki,
     yazarlarından hiçbirinin onları yazarken yanılmadığına
     inancım tamdır.  Bu kitaplarda gerçeğin aksini dile getirir
     gibi görünen bir hükümle karşılaştığımda, ya (elimdeki nüsha)
     metninin hatalı olacağından, ya da mütercimin asıl metni
     yanlış tercüme etmiş bulunacağından, yahut da kendi aklımın
     yetersizliğinden kuşkum olmaz.”3

                Ama her Hıristiyan ismini taşıyan gerçek bir Hıristiyan değildir.  Günümüzün “Biçim Eleştirmenleri” (Form Critics), İncîl metinlerinin ağızdan ağıza geçip değiştikten sonra yazıldığını öne sürmektedir.  Onlara göre İncîl kayıtları halk edebiyatı (efsaneler, mitler, masallar ve öyküler)  şeklini almıştır.   Ama bunu söyleyenler hakiki inanlılar değiller ki!  Mesih inancı (Gerçek Hıristiyanlık), inançlarını şüphecilerin eleştirel incelemesine sunmaktan korkmaz.  Çünkü gerçek, saldırılar karşısında bozulmaz.  Fransa’nın protestan kilisesi ilâhiyatçı  ve reformcusu  olan  John Calvin, (M.S. 1509-1564)  Kitab-ı  Mukaddes
____________________
3. Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat İnciller ve Kur’an,
   s. 75.


hakkında şunu söylemiş:  “Bir köpek sahibine saldırılınca  havlar. O zaman Tanrı’nın Sözüne saldırılınca ben sessiz  kalır  mıyım?”3 Yani, gerçek mü’minler Tanrı’nın âyetlerine saldırmazlar. Kur’ân’ın ifadesiyle mü’minler “Tanrı’nın âyetleri değiştirildi” diyemezler.  Bir gerçek mü’min böyle bir lâf öne süremez.

     “Mü’minler onlardır ki Allâh’a ve Resûlüne inandılar,
     sonra şüphe etmediler;  Allâh yolunda mallarıyla,
     canlarıyle savaştılar.  İşte (îman iddiâsında) doğru
     olanlar onlardır.  (Hucurât 49:15)

     “Sonra bunların peşinden ardarda peygamberlerimizi
     gönderdik; Arkalarından Meryem oğlu İsâ’yı da gönderdik;
     ona İncîl’i verdik ve ona uyanların kalblerine şefkat ve
     rahmet (duygusu) koyduk.”  (Hadîd 57:27)

                Din adamları arasında Kitab-ı Mukaddes konusunda bilgisizlik o kadar yaygınlaştı ki, kendilerine Kitab-ı Mukaddes’in öğretilmesini isteyen cemaatlerden rahatsız olan ve onlara kızan din adamlarına artık sık sık rastlıyoruz.  Bazı durumlarda, din adamı Kitab-ı Mukaddes’i öğretmesinin beklendiği bir duruma itilip cahilliği ortaya çıkması korkusuyla yaşar.4  Yani, “Hıristiyan din adamı” olarak bilinen kişilerin hepsi gerçek Mesih İnanlılar değillerdir.  Hakikî Hıristiyanlar veya Mesih İnanlılarının hepsi de İsa Mesih’i Rab ve Kurtarıcı olarak kabul etmektedirler.

     “İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın
     O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen,
     kurtulacaksın.  İnsan yürekten iman etmekle aklanır, imanını
     ağzıyla açıklamakla da kurtulur.”  (Romalılar 10:9-10)

     İncîl’e karşı gelenler gerçek din adamı değil; Kur’ân’ın ifadesiyle onlar “kâfirlerdir”.  Onlar ne Tanrı’ya ne de ahirete inanırlar.  Onların tek amacı insanların Tanrı ile ilgili inancını yoldan saptırmaktır.  Yani, işin püf noktası; Tevrât, Zebûr ve İncîl’in esas metinleri hakkında gerçeği öğrenmek isterseniz, en iyi kaynak “kâfirlerin” yazdıkları yorumlar değil; gerçek mü’minlerin (Ehl-i Kitabin, yani Yahudi ve Hıristiyanların) ellerindeki tarihsel delillerdir.

     “Benden yana olmayan bana karşıdır, benimle birlikte
     toplamayan dağıtıyor demetktir.”  (Luka 11:23)
____________________
3. Proctor, Treasury of Quotations on Religious Subjects, s. 240.
4. Sproul, Kutsal Kitap’ı Anlamak: Yorum Bilimi, s. 19.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...