HZ. ALİ’NİN HUTBELERİNDEN BAZI BÖLÜMLER
Hz. Ali, kendisini tanıtan bir Hutbesinden:(31)
“Bende Gayb ilminin anahtarları vardır ki onları Resülullah’tan sonra benden başkası bilemez. Benim ilk suhufta zikredilen Zülkarneyn; benim Süleyman’ın yüzüğünün sahibi, benim güzel işlerin velisi, benim sırat ve durulacak yerin sahibi, benim Cennet ve Cehennemi bölen, benim ilk Adem, benim ilk Nuh, benim Cabbar’ın ayeti, benim hakikatın esrarı, benim ağaçları yapraklandıran, benim meyveleri kuvvetlendirip yetiştiren, benim suları yerden çıkaran, benim nehirleri akıtan, benim ilmin hazenadarı, benim hikmetin yüce dağı, benim Müminlerin Emiri, benim yakının gözü, benim Allah’ın göklerde ve yerdeki hücceti, benim yerlere sarsan yıldırım ve zelzele, benim hak ile gelecek olan haykırış, benim o saat ki şüphesiz olarak geleceği halde yalanlanan, benim ondan şüphe edilmeyen kitap, benim Allah’ın onlarla dua etmelerini emrettiği onun güzel isimleri.
Benim o nur ki, Musa ondan iktibas eyledi, benim Sur’un sahibi, benim her mezarda yatanları kabirlerinden çıkaran, benim kıyamet günündeki dirilişin sahibi, benim Nuh’un kurtarıcısı ve sahibi olan, benim Musa’ya konuşanın sırrı, benim gayb aleminde ruhlara konuşan, benim daim ve baki olan emir, benim hakkın velisi olan, benimdir tüm yaratılanlar, benim sözünü değiştirmeyen ve yaratılmışların hesabı ona dönecek olan,
Benim tüm yaratılmışların emri ona aktarılan, benim yaratan Allah’ın halifesi, benim beldelerinde Allah’ın sırrı ve kulları üzerine hucceti olan, benim Allah’ın emri, hani ruh hakkında şanı yüce olan Allah’ın: “Sana ruh hakkında sorarlar, de ki: Ruh, Rabbimin emrindedir” (İsra: 85) ayetinin manasıyım, benim yükselen dağları sabit kılan ve suları yerden çıkarıp, yeryüzünde akıtan, benim ağaçları diken ve onlardan çeşitli meyveler çıkaran, benim tüm güçlere sahip olan; benim ölüleri dirilten.
Benim yağmuru indiren, benim Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları ışıklandıran, benim Kıyamet gününün başkanı olan, benim kıyamet gününü başlatan, benim, Allah tarafından ona itaat vacip kılınan, benim hayatta baki olup ölmeyen ve ölsem de hiçbir zaman ölü olmayan, benim saklı kalan İlah’ın sırrı, benim olan ve olacak her şeyden haberdar olan, benim iman edenlerin namazı ve orucu, benim iftihar ve menakıb konularının sahibi, benim yıldızların sahibi olan, benim, Allah’ın ağrı veren azabı, benim ilk kuvvetli zalimleri helak eden, benim devletleri var edip yok eden, benim şiddetli yer sarsıntılarının ve musibetlerin sahibi olan, benim Güneş tutulmasının ve yere çöküşün sahibi, benim Firavun’ların kanını bu kılıcım ile yere akıtan.
Kalu bela da Allah’ın onun itaatini emretmiş olduğu kişi benim, zuhur ettiğimde beni inkar ettiler ve şanı yüce olan Allah bu durum hakkında şöyle buyurdu: “O geldiğinde, onu tanımadılar ve bu inkarları ile küfre saptılar” (Bakara: 89); benim nurların nuru, benim Arş’ı temiz olanlar ile taşıyan, benim önceki kitapların sahibi, benim, Allah’ın kapısı, kim bunu inkar ederse o kapıdan cennete giremeyecektir, benim meleklerin yatağına izdiham ettiği, benim yeryüzünün tüm kısımlarında tanınan kişi, benim Güneş’in onun için iki kere geri döndüğü, benim Resulullah ile iki kıble ve beyatte bulunan, benim Huneyn ve Bedir savaşlarının sahibi.
Benim Tur dağı, benim sahifelere yazılıp neşrolunan kitap, benim dolup taşan deniz, benim Beyt’ül Mamur (Yedinci gökte bulunan en yüce yer), benim, Allah’ın ona itaat etmeleri için insanlara çağırıda bulunduğu, bir kısmı bu çağrıyı inkar etti ve hayvanlara dönüştürüldü ve bir kısmı ise çağrıya iman etti ve buna karşılık da bağışlandı ve herkesten daha öne sürüldü.
Benim cennetin ve cehennemin anahtarları elinde olan, benim Resulallah ile yer ve gökte beraber olan, benim hiçbir ruh daha harekete geçmeden ve hiçbir nefs nefes almadan önce tesbih eden, benim ilk asırların sahibi, benim susan, natık olan ise Muhammed’dir, benim Musa’yı denizden geçirip, Firavun’u askerleri ile denizde boğan, benim hayvanların fısıltısını ve kuşların dilini bilen, benim yedi gök tabakasını ve iki yer tabakasını, bir gözün açılıp kapanması zarfında dolaşan, benim İsa’nın dili ile onun yerine beşikte konuşan, benim İsa’nın yanında namaz kılacağı kimse, benim Sur içinde Allah’ın istediği şekilde hareket eden.
Benim hidayet yolunun çerağı, benim takvanın anahtarı, benim son ve başlangıç, benim kulların amellerini gören, benim alemlerin Rabbinin emri ile yerlerin ve göklerin bekçisi olan, benim hak ile hükmeden, benim dinin diyanetçisi olan, ben o kişiyim ki ancak velayetime bağlı olanların amelleri kabul edilecek ve benim sevgim ile başlanan işler ancak kabul edilecek, benim felekin gidişatından haberdar olan, benim Mikail’in indirdiği yağmur tanelerinin ve savurduğu tozun Allah’ın izni ile sahib olan, benim iki kere öldürüp iki kere dirilten, benim her istediği şekilde zuhur eden, benim yaratılanların sayısının ne kadar çok olsalar da ihsa eden, benim ne kadar çok olsalar da onların hesaplarını veren, benim o kişi ki, nezdinde Peygamberlere indirilen kitaplardan bin tanesi var olan, ben o kişiyim ki velayetimi bin tane ümmet inkar etti ve hepsi de hayvanlara döndürüldü.
Benim ilk zamanda zikredilen ve son zamanda zuhur edecek olan, benim, zalim ve gaddarları yerlerinden çıkarıp son zamanda onlarla hesaplaşacak olan, benim Ya’us, Ya’uk ve Nusr’a şiddetli bir azap ile ceza verecek olan (bu üç isim cahilliye devrinde putların adlarıdır. Hz. Ali kendi devrinde yaşamış olan üç muhalifinin adlarını rumuz olarak kullanmıştır);
Benim her dil ile konuşan, benim doğularda ve batılarda tüm yaratıkların amellerine müşahid olan, benim Muhammed olan ve Muhammed’dir ben olan. ben o manayım ki, ona ne bir isim ne de bir şüphe düşer; benim kurtuluş kapısı ve ‘ Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliy’ul-azim’ (Güç ve Kuvvet ancak Aliyyül Azim olan Allah’tan gelir)”
ELİFSİZ HUTBESİNDEN
İbn Ebî’l Hadîd’den aktarılmıştır. “Bu, bir çoklarının naklettiği elifsiz bir hutbedir. Nakledildiğine göre Resulullah’ın ashabından bir grup, harflerden hangisinin Arap kelimelerinde daha çok kullanıldığı konusunda tartıştılar ve hepsi bunun “Elif” harfi oldu_unda ittifak ettiler. Orada bulunan Ali, her hangi bir ön hazırlık söz konusu olmadan, şu elifsiz hutbeyi okudu:
“Minneti büyük, nimeti bol olan, rahmeti gazabından öne geçen, kelimesi eksiksiz olan, meşiyyeti geçerli olan ve hükmü yerine ulaşan kimseye (Allah’a) hamd ederim. O’na, rububiyetine ikrar eden, ubudiyetine boyun eğen, günahından ayrılan, onun tevhidine itiraf eden, azap vaadinden ona sığınan ve ondan mağfiret dileyen bir kimsenin hamdı gibi hamd ederim; öyle bir mağfiret ki onu akraba ve evlatlarından yüz çevirttiren (Kıyamet) gününün (sıkıntılarından) kurtarsın.
Biz, O’ndan yardım, irşâd ve hidâyet diliyoruz. O’na iman edip ona tevekkül ediyoruz. Ben O’na ihlaslı ve yakin ehli birisinin şehâdeti gibi şehâdet ediyorum. O’nun yeganeliğine imanlı ve yakınlı birisi gibi inanıyorum. Mülkünde ortağı ve yaratışında yardımcısı olmadığına tereddütsüz inanan bir kulun tevhidi gibi onu birliyorum. O, herhangi birisinin kendisine danışman, vezir, muavin, yardımcı ve benzer olmasından yücedir...”
“Bütün övgüler Allah’a mahsustur; o ki övgünün ehli ve yeridir. O’nun içindir hamdın en sağlamı ve en tatlısı, en mübareği ve en yukarı noktası, en temizi ve en yücesi, en değerlisi ve en iyisi! O Vahittir (yeganedir), Ehattır (tektir) ve Samettir (noksansız ve ihtiyaçsızdır). Ne babası vardır, nede evladı...
Bilin ki ilk olmak ona mahsustur; eşi-dengi yoktur. O’nun hükmünü reddedebilecek kimse yoktur. O’ndan başka ilah yoktur; O’dur “Melik” (padişah), “Selâm ” (selamet veren), “Musavvir” (şekillendiren), Allâm (çok bilen), Hâkim (hüküm süren), Vedud (çok seven-şefkatli), Mutahhir (temizleyici) ve Tâhir (temiz) olan. Onun işi beğenilmiş ve haremi bayındırdır.
Kerem ve bağış O’ndan umulur. Kelamını size öğretmiş, nişanelerini göstermiş, hükümlerini sizin elinize sunmuş, helalini helal ve haramını haram kılmıştır. Muhammed’e risâletini yüklemiştir; o Resul ki yücedir; efendidir, işi sağlamdır; temizlenmiş bir temizdir.
Ademoğullarından, doğumu en temiz olanı, yıldızı en çok parlayanı, en çok sabit ve sağlam olanı, dalı hepsinden daha canlı ve taze olanı, ahdine en sâdık olanı , genç ve ihtiyarlarının en değerli olanıdır...
Allah’ım, hamd ve devamı, mülk ve kemali, sana mahsustur. O’ndan başka ilah yoktur; O’nun Hilmi, bütün hilimleri kapsamış; O’nun hükmü her hükmü sağlamlaştırmış, O’nun ilmi her ilmi alt etmiştir.”
Hz. Ali’nin bir hutbesinden:
“Ben sırların sırrıyım...ben harflerin sırrıyım...”(32). Harflerin sırrından maksat Kuranı Kerimde bazı süre başlarında bulunan mukatta (kesik) harfleridir. Bu Harfler Allah ile Peygamberi arasında bir şifredir. Hz. Ali bu sırların ne olduğunu bildirmişlerdir. Bunlar: “Elif, Lâm, Mim, Râ, Kêf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd, Tâ, Sin, Hî, Kâf, Nûn” Bu harflerin sayısı 14’tür. Hiç bir harf eksilmeden bu harfler bir araya geldiği zaman, şöyle bir cümle oluşturmaktadır: “ALİ SIRAT HAK, NEMSİKÜHÜ” VE “SIRAT ALİ HAK, NEMSİKÜHÜ”
Türkçe Anlamı Şöyledir: “ALİ HAK YOLUDUR, ONU TUTUYORUZ” ve “ALİ’NİN YOLU HAKTIR, ONU TUTUYORUZ”
Hz. Ali’nin başka bir hutbesinden:
“Ben hidayete eriştiren ve hidayete eren kişiyim, ben miskinlerin ve yetimlerin babasıyım, ben dulların kocasıyım, ben her zayıfın iltica yeriyim, ben her korkanın eman yeriyim, ben müminlerin cennetteki önderiyim, ben sapasağlam olan Allah’ın ipiyim, ben kopmak bilmeyen kulpayım , ben takva kelimesiyim, ben Allah’ın gözüyum, ben Allah’ın doğru konuşan diliyim, ben hakkında: “Nefsin: Yazıklar olsun bana, Allah’ın tarafına nasıl kusurda bulundum” (Zümer: 56) diyeceği kimseyim, ben Allah’ın kulları üzerine rahmet ve mağfiret ile uzanmış olan Allah’ın eliyim, ben o kapıyım ki, kim beni ve hakkımı hakkıyla tanırsa şüphesiz olarak Rabbini tanımış olur. Nitekim ben, onun peygamberinin yeryüzündeki vasisi ve kulları üzerine olan hüccetiyim. Bu sıfatlarımı ancak Allah’a ve Resulüne karşı çıkanlar inkar ederler.”
Hz. Ali’nin Hutbet’ül Beyan adlı hutbesinden
Gökleri ve yeri yaratan, yeryüzünü yayıp döşeyip, semayı ona tavan yapan, dağları yüceltip arza direk yapan, pınarları var edip fışkırtan, rüzgarları estiren, felaketleri emreden ve istediği zaman kaldıran, gökleri yıldızlarla süsleyen, felekleri tedbir ve teşhir eden, onları paylaştırıp menziller takdir eden, bulutları yaratıp yerden yere sevk eden, yıldızlara ışık veren, cisimleri ölçüsü ile evsafiyle halkeden, dehri dürüp dertop edip bulandıran, hadiseleri getiren ve götüren, rızıkları tekeffül eden ve tedbir eden ve ölüleri dirilten Allaha hamd ederim. Nimetlerine ve nimetlerinin bolluğuna ve o nimetlerin devamlılığına hamd ederim.
Ortağı olmayan Allah’ın birliğine tanıklık ederim, öyle bir tanıklık ki tanıklık edeni selamete götürür ve azabtan emin kılar. Ve yine tanıklık ederim ki Muhammed onun Resulü ve Resullerin sonuncusu, Keremlisi, en faziletlisi ve Kainatın efen disidir. Hak olan davetinin fatihi ve yayıcısıdır. Allah o yüce zatı öyle bir ümmete gönderdi ki, onların şairleri putlara övgü yazarlardı. İşte o ümmete öyle nasihat etti ve hidayet kapıların açtı ki sancakları yükseldi ve mimberleri aydınlandı. Kuran mucizesi ile Şeytanı ve saltanatını perişan etti. Arabın en azgınlarının ve kafirlerinin burnunu yere sürttü. Onun davası ilk ziyaretçisi ile hak oldu. Onun temiz şeriatı ile şereflenen ebediyen şereflenir. Allah’ın salat ve selamı Resulüne ve onun mübarek ağacına (soyuna) olsun.
Ey insanlar, olan oldu ve olacak olan olmaktadır. Önümüzde öyle bir zaman var ki; iş başına namertler geçecek, idareyi başkaları ele alacak, arzu ve istekler artacak, reyler çoğalacak, müşküller büyüyecek, şikayetler artacak, davaların ve sorunların ardı ve arkası kesilmeyecek, yer depremlerle sarsılacak, farzlar yerine getirilmeyecek, emanet gizlenecek, hiyanet ortaya çıkacak, iddialar çoğalacak, eşkıya galip gelecek, sefihler öne çıkacak, salihler geride kalacak, Kuran sınırlanmaya ve saptırılmaya çalışılacak, Ay’ın menzilleri kızaracak, fetret zirveye çıkacak, Hicret altılanınca çökük burunlular ortaya çıkacak, önüne geleni yakıp yıkacaklar, silip süpürecekler. Keysan’a gelecekler, Horasan’ı tahrik edecekler, kaleleri yıkacaklar, kan dökerek Irak’ı fethedecekler... Âh...âh, tekrar âh, âh onlara, her bulduğunu yiyip bitiren geniş ağızlara.. Hayır... hiç çare yok, bunlara mutlaka olacak. Buyururlar.
Bu esnada Süveyd bin Nevfel el-Hilali yanına gider ve şöyle sorar. “Ey Emir’ül Müminin, sen bunlar olurken orada mıydın, gözünle mi gördün, nereden biliyorsun?” Deyince Hz. Ali ona dönerek, bakar ve “Keşke anan seni doğurmamış olsaydın”. Ve başlar şöyle söylemeye.
Ey korkak, ey habis ve ey yalancı. Kahrolası ve yok olası seni. Ben sırların sırrıyım, ben nurların ağacıyım, ben göklerin deliliyim, ben tesbih edenlerin enisiyim. Ben Cebrail’in Haliliyim, ben Mikail’in arkadaşıyım, ben meliklerin kumandanıyım, ben feleklerin semendeliyim, ben safilerin kabıyım, ben elvahın muhafızıyım, ben karanlığın kutbuyum. Ben Beyt-i Mamurum, ben bulutların yağmuruyum, ben gaypların nuruyum. Ben hüccetlerin feleğiyim, ben hüccetlerin hüccetiyim. Ben yaratılmışların doğru yola sevk edicisiyim. Ben hakikatların muhakkıkıyım. Ben tevilin açıklayanıyım. Ben incil in müfessiriyim. Ben Ali abanın beşincisiyim.
Ben yol göstericilerin rehberiyim. Ben koruyucuların koruyucusuyum. Ben araf’ın ricaliyim. Ben İbrahim’in sırrıyım. Ben kelim in Resulüyüm. Ben Evliyanın Velisiyim. Ben Enbiyanın varisiyim. Ben gafurun hicabıyım. Ben celilin en seçkiniyim. Ben İncilin İlya’sıyım. Ben Şedidül kuvayım. Ben livail hamdin taşıyıcısıyım. Ben mahşerin imamıyım. Ben Kevser’in sakisiyim. Ben Cennetlerin taksim edicisiyim. Ben ateşten uzaklaştıranım. Ben dinin aribeyiyim. Ben müttakilerin İmamıyım. Ben muhtarın varisiyim. Ben yardımcıların yardımcısıyım, Ben kafirlerin yok edicisiyim. Ben İmamların babasıyım. Ben kapıyı sökenim. Ben Ahzab’ı dağıtanım. Ben kıymetli cevherim. Ben ilim şehrinin kapısıyım. Ben beyyinatın müfessiriyim. Ben müşküllerin halledicisiyim. Ben Nun vel kalemim. Ben karanlıkların kandiliyim. Meta Suali benim. Ben Hel Eta süresinin memduhuyum. Ben en-Nebeül Azim (Büyük olan Haberim), ben Sıratı Müstakimim.
Ben sedeflerin incisiyim. Ben Kaf dağıyım. Ben harflerin sırrıyım. Ben zamanı kısaltanım. Ben sarsılmayan dağım. Ben ilmin zirvesiyim. Ben gaypların anahtarıyım. Ben kalplerin kandiliyim. Ben ruhların nuruyum. Ben eşbahın nuruyum. Ben önüne geçilmeyen süvariyim. Ben kınından sıyrılan kılıcım. Ben katledilen şehidim. Ben Kuranı toplayanım. Ben Beyanın binasıyım. Ben Resülüllah’ın kardeşiyim. Ben Betül Fatıma’nın kocasıyım. Ben İslam’ın direğiyim. Ben putları kıranım. Ben en iyi işiten kulağım. Ben cinnin katiliyim. Ben müminlerin salihiyim.
Ben felaha erenlerin İmamıyım. Ben Kerem ve Seha sahiplerinin İmamıyım. Ben nübüvvet esrarının hazinesiyim. Ben öncekilerin haberlerini bilenim. Ben sonrakilerin haberlerini verenim. Ben kutupların kutbuyum. Ben sevgililerin sevgilisiyim. Ben zamanın beşiğiyim. Ben zamanın İsa’sıyım. Vallahi ben Allah’ın yüzüyüm. Vallahi ben Allah’ın Aslanıyım. Ben Arabın efendisiyim, sıkıntıları açan benim. Ben hakkında Le feta illa Ali denilenim. Resülullah’ın senin benim yanımdaki misalin Harun’un Musa’ya olan mertebesi gibidir dediği kimseyim. Ben Allah’ın galip Aslanıyım. Ben Ali bin Ebi Talib’im.
Bu esnada soruyu soran şahıs bir feryat çıkararak bağırır ve yere düşerek ölür.
Hz. Ali devamla şöyle buyurur:
Rüzgarları yaratan, Ümmetleri tasarruf eden Allah’a hamd eder, İsm-i Azam ve Nur-u Akdem Muhammed ve âline salatu ve selam ederim. Bana göklerin yollarını sorunuz. Ben onları yeryüzü yollarından daha iyi bilirim. Beni kaybetmeden önce sorunuz. Göğsüm İlahi İlimle denizler gibi coşup taştı, bana istediğinizi sorunuz
İlimde derinleşenler, Hakimler, Evliyalar ve Ashab yanına yaklaşarak, Hz. Ali’nin bastığı yerleri öperler ve İsm-i Azam bahşı için söze devam etmesini isterler.
Hz. Ali devamla şöyle buyurur:
Sancak-ı Muhammedinin ve Devlet-i Ahmedinin kılıcı ile ve hali ile Mehdi kaim zuhur edecek, yeryüzünü yaşanacak hale getirecek, farzı ve sünneti diriltecek. Ey şanımdan mahcup ve halimden gafil olan! Acaibat havatırımın asarıdır. Garaib zamairimin esrarıdı. Zira ben hicabı yırttım. Acaibatı izhar ettim. Kapıyı getirdim, doğruyu söyledim. Gaypların hazinelerini açtım. Kalplerin esrarını çözdüm. Maarifin letaifini derledim. Letaifin irfan rumuzlarını vazettim. Söylediğim bu sözlerin kulpuna ve yapışanlara ne mutlu. Zuhurunu haber verdiğim o İmamın yanında ibabet edenlere müjdeler olsun. Çünkü o Kitab-ı Mastur’un ve Rakkı Menşur’un manalarına vakıftır. Beyt-i Mamur’a ve Bahr-i Mescur’a girer çıkar.
Hz. Ali daha sonra şu şiiri okur.
İşte ben evvelinin ilmine haiz oldum.
Ve ben ahirinin ilmine ketumum.
Esrar-ı Gaybın hepsini açtım.
Olmuş ve olacak hepsi bende.
Her kayyumun kayyumu benim.
Bütün alemleri muhitim ve alimim.
(Not: Bu şiir başka bir kaynakta aşağıda ki gibi türkçeye çevrilmiştir. Kazım Balaban)
İşte ben öncekilerin ilmine haiz oldum,
Ve ben sonrakilerin ilmini gizledim.
Bütün Gayp sırlarının kaşifiyim.
Geçmiş ve gelecek hepsi bende,
Ben her küçük ve büyüğün emiriyim.
İlmim bütün alemlere ihata etmiştir.
Hz. Ali daha sonra şöyle buyurur. Şayet isteseydim, Fatiha’nın tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım.(33)
EBU SAİD BAHTERİ’DEN AKTARILAN BİR HUTBEDEN:
“Hz. Ali’yi, Küfe minberinde gördüm. Peygamber’in yün elbisesini giymiş, arığını takmış, kılıcına dayanmıştı. Sonra minbere oturup şöyle buyurdu: “Beni kaybetmeden önce bana sorunuz. Şüphesiz şu göğsüm ilimle doludur. Şu içim ilim yatağıdır. Bu Peygamber’in (ağzıma sürdüğü) tükürüktür. Peygamber bana böylece ilmin tanelerini yedirdi. Allah-u Teala’ya and olsun ki oturup Tevrat ehline Tevrat’la, İncil ehline de İncil’le hüküm verecek olsam ve Allah-u Teala da o iki kitabı konuşturacak olsa şöyle derler: “Ali sizlere bizimle hak üzere hüküm verdi. Siz kitabı okuyorsunuz, hâla akıl etmeyecek misiniz?”
''Şu göğsümde saklı duran birçok ilim var. Ah! Onları taşıtacak erler bulabilsem." Hz. Ali
Hz.Ali'nin Namaz konusunda fikri mütealası
Kuran’ın ve Peygamber Muhammed’in en iyi ve içtenlikli izleyicisi, onun koyduğu yola canı pahasına bağlı olan ve yaşama geçirmeye çalışan İmam Ali namaz, oruc, zekat ve hac gibi İslami kurallara dayanan İslamiyet’ten yanadır. Vasiyetnamesinde çocuklarına, yakınlarına ve yandaşlarına önerisi bu doğrultuda olmuştur.[1] O da namazı, “dinin direği” olarak görür, bırakılmamasını ve namazla birlikte diğer kuralların da yerine getirilmesini ister.[2] Yalnız ahlâkı ve iyi insan olmayı namazdan-oruçtan üstün tutar.[3] İslami kuralların ve namaz-oruc gibi temel uygulamaların abartılarak yerine getirilmesine karşıdır. Sadece “farzları” yeterli görür. Uzatılmasını bıktırıcı bulur. İlkesi namazı, “en zayıfının kıldığı namaz gibi” kıldırmaktır.[4] Namazı gerekli gören Ali, “Tanrı için iki rekat”ı yeterli bulur.[5]
[1] Vasiyetnamesi için bkz. Gölpınarlı (1990): 292.
[2] Bkz. Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 65, 110, 294.
[3] Bkz. Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 294.
[4] Bkz. Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 379, 385.
[5] İmam Ali’nin bu yaklaşımı şiirlerine de yansımıştır. Bkz. Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 52; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 62, 170, 177.