12 Ekim 2013

İMAM HAZRETİ ALİ'NİN AHLAKİ KİŞİLİĞİ 4 NCÜ BÖLÜM

Hz. Ali’nin Ahlaki Kişiliği
Hz. Muhammed’in yanında yetişen Ali ahlâklılığın, erdemliliğin, olgunluğun canlı bir örneğidir. En belirgin niteliklerinden biri “güvenilir olmak”tır. Tarih boyu dillere destan olacak ölçüde eli açık ve cömerttir. Yardımseverlik ve insanlarla dayanışma içerisinde olma, yoksulu, kimsesizi, güçsüzü koruma onun simgeleşmiş özelliklerindendir.<1>


Alevi-Bektaşiliğin temel ahlak ilkesi olacak “Eline, Diline, Beline sahip olmak” anlayışını Ali ilkeleştirir. Yolun ana ilkesi haline getirir. Bunlara uymamanın toplumu bozacağı, birbirine düşüreceği düşüncesindedir. Onun söz ve konuşmalarını içeren kitabında ve şiirlerinde bu ilkeleşmiş düşüncelerini şöyle dile getirilir:




“…Halkı ayırmaktan sakının. Dilinizi uz tutun. Gönlünüz başka düşüncede, diliniz başka sözde olmasın. Herkesin dilini zaptetmesi gerekir. Çünkü bu dil serkeştir. Sahibini eğri yola götürür, saptırır. (…) İnsanın dili gönlünün ardındadır. Münafıkın gönlüyse, dilinin ardında. İnanan bir söz söylemek istedi mi, önce gönlünden geçirir o sözü. Bir düşünür hayırsa söyler. Şerse vaz geçer. Münafıksa diline geleni söyler. Hangi söz kendizine yarar sağlar, hangi söz zarar. Düşünmez bile. (…) Kim yüce Tanrı’nın, avucu Müslümanların kanlarından, mallarından tertemiz olarak ulaşmak isterse, dilini onların ayıplarında korusun”.<2>
Bu anlayış Ali’nin şiirlerinde; “dilini tut!”, “Sana söyleneni başkasına söyleme”, “dilini tut, kaçın gönül kırmaktan. Gönüldeşini iyi aydın olandan seç. Kimseye eziyet etme, edeni de engelle” biçiminde dile getirilir.<3>

Koğuculuğun, insan çekiştirmenin her türlüsüne karşı çıkar.<4> İkiyüzlülükten yakınır. Çevresindeki bu tür insanların dolu olması onun kendini yalnız hissetmesine neden olur. Ali, bu durumu şiirlerinde defalarca dile getirir.<5>


Beline sahip olmayı o, “şehvetler elbisesinden soyunmak” olarak anlar.<6> Dürüst ve olunduğu gibi görünmeyi insan kişiliğinin sağlamlığı olarak düşünür. İnanırlardan, “renkten renge girmek”ten kaçınılmasını ister.<7>



Ali, dürüstlüğün simgesidir. Haklara saygılıdır ve kesin saygı gösterilmesini ister. “Kul hakkı” onun için kutsal haklardandır. Kimsenin hakkının alınmasını istemez. Günümüzdeki hortumculara, rüşvetçilere, armağancılara ders verircesine bir ahlâklılık sergiler.


Ona göre;
Bir karıncanın ağzındaki bir arpa tanesinin kabuğunu almak, bu yolla da Tanrı’ya isyan etmek için bana yedi iklimi (alemi / dünyayı) ve bu iklimlerin altlarındaki ülkeleri verseler, gene kabul etmem ben”.<8>



Erdemi ve olgunluğu esas alan İmam Ali; “yoldan çıkmış, sapmış, başıboş kimse”lerle “bilgisizliği nefsinde toplamış kimse”leri oldukça kabul edemeyeceği kişilik tipleri olarak görür.<9> Çünkü; o mutevazılığı ve bilgiyi, bilinci, çalışmayı, üretmeyi, topluma yararlı olmayı, dayanışmayı esas alan biridir. Üretmeyi, ilerleme olarak görür. Toplumsal gelişmeyi, toplumsal üretime ve çalışmaya bağlar. Özgür insan olmanın yolunu çalışmaya bağlar. Bunların da, insanlık için esas olmasını düşünür.<10>



Hz. Ali, “İslam’ın koşulları”nı Sünni eğilimin anladığı biçimde anlamaz. O, bu tapınımların dışsal / zahiri anlamlarını değil içsel / batın anlamlarını anlar ve yaşama geçirmeye çalışır. Ona göre, bu tür tapınımlar insanda kişilik eğitimidir (nefis terbiyesi) ve kişiliğin olgunlaşmasını amaçlar. Kişiyi Alevi deyişiyle “turap kılar”. Kimsesizin, yoksulun durumundan anlamasını sağlar. Yardımlaşmayı, dayanışmayı güçlendirir. İyiliği, insan severliği namazdan, oruçtan “üstün” tutar.<11> Yani olaya toplumsal yaklaşır. Sünni İslamsal dünyanın katı kuralcılık çerçevesinde yürüttüğü ve salt biçimsel düşündüğü bu tapınımlara ilişkin Hz. Ali’nin değerlendirmesi şöyle olur:



Namazda gönül alçaklığıyla en yüce yeri, alınları toprağa koymak, yüzleri toprağa indirip organların en değerlilerini yeryüzüne koyup küçülmek, oruçta da karınları açlıkla sırta yapıştırarak kibirden kurtulmak, insanları alçalmaya alıştırmak gibi hikmetler vardır. Zekâtda da yeryüzünde biten şeyleri, bunlardan başka varlıkları, yok-yoksul kişilere vermek, onlara yaklaşmak amaçları vardır. Bunlarda bulunan, insanda görünen, övünmeye ait şeyleri yok eden, ululanmaya dair beliren niteliklerden insanı alıkoyan şeylere bakın”.<12>



Ali, şiirlerinde tutkulardan uzak mutasavvıf bir kişilik sergiler. Ün, varlık, varsıllığı boş görür.<13> Gönül zenginliğini, mal zenginliğinden üstün tutar. Erdemi, olgunluğu; kişinin kendisini bilmesi olarak görür.<14> Bu anlayış daha sonraları Yunus, Hacı Bektaş, Mevlana ve daha birçok mutasavvıf düşünürde “sen seni bil sen seni” biçiminde ilkeleşecektir. Demek ki, bu erdemlik anlayışının kaynağı Hz. Ali’dir.



Ali, kişinin topluma ayak uydurmasından, gelişmeleri benimsemesinden yanadır. Bu nedenle yumuşak başlılığı (hilm) önerir. Toplumda geçinmenin, kaynaşmanın, birlikte yaşamanın en belirgin kuralı olarak “hilm”i görür.<15>



Ali’de “erdemlilik”; birey için insan olmanın özelliği ve bu özelliğe ulaşabilmenin yoludur. “Erdemlilik, temiz ahlâk, iyi ve güzel düşüncedir”. Erdemli olmanın koşullarıysa Ali’ye göre; din, akıl, bilim-bilgi, hayal ve umud etmek, cömertlik, konukseverlik, arı ve saf insan olmak, sabır, teşekkür duygusuna sahip olmak, yumuşak karakterli olmaktır.<16>



Hz. Ali toplumu içten içe kemiren yozlukların tümüne karşıdır. “Kan davası” bunlardan biridir. Yaşamı pahasına bu sorunla savaşmıştır. Suikaste uğramasına karşın, ölüm anında bile “kan davası”nı reddetmiş, “öc alınmamasını” istememiş, saldırganın yargılanmasını buyurmuştur. Sağ kalması durumunda kendisinin de böyle böyle yapacağını belirtmiştir.<17>

Görüldüğü gibi, bunlar bir erdemlilik örnekleridir. Ali’nin bu erdemlilik örnekleri zaman zaman şiirlerinde de “öc alma”ya karşı çıkılarak dile getirilmiştir.<18>


Ali toplumun alt katmanlarının ve üretici kesimlerin savunucusudur. Bütün bunlar emeğe olan saygısının gereğidir. Bir vesileyle; “köylülere, ekincilere sert davranılmamasını” ister. Toplumun “cevr-ü cefâ ile yönetilemeyeceği”ni düşünür.<19>



Ali inançlı biridir. İnancı ve imanı önemser. İnsanların bu konuda içiyle-dışıyla açık olmalarını ister. Dinsel görevin ücretle yapılamayacağı veya yaptırılamayacağını günümüz uygulamalarını sezerek ve bir öngörüde bulunarak vurgular.<20>



Hz. Ali, “iman”ı dört ana öğeye bağlar. Bunlar; sabır, yakıyn, adalet ve savaştır. Bunların da kendi içerisinde temel öğeleri olduğunu belirtir. Ona göre; “yakıyn”ın dört öğesi; akıllılık, hikmeti yormak, geçmişlerden öğüt almak, geçenlerin yolunu-yordamını izlemek. “Adalet”in öğeleriyse; anlayışta derine dalmak, bilgide derin olmak, aydın hükümle karara varmak, yumuşak huylulukta (hilm) direnmek. “Savaş” (cihad)ın da dört temel öğesi vardır. Onlar da; doğruyu buyurmak, kötülüğü yasaklamak, gerçek işlerde doğru olmak ve gerçeğe uymayanlara düşmanlık gütmektir.<21>



Hz. Ali’nin günümüzde dahi eksiksiz uygulanması gereken ve toplum olarak gereksinim duyduğumuz yaşam felsefemize temel edineceğimiz ahlaki ilkeleri vardır. O; Tanrı’nın dışından kimseden birşey umulmamasını, günahının / kötülüğünün dışında hiçbir şeyden korkulmamasını, bilmediği birşeyi bilmiyorum demekten utanılmamasını, bilmediği birşeyi öğrenmekten çekinilmemesini ister<22> ve aşırılıktan kaçınarak “ölçülü olunması”nı yeğler.<23> Varlıklılığın en üstününün “akıl”, yokulluğun en aşırısının “ahmaklık”, korkulacakların en büyüğünün “kendini beğenmişlik (bencillik)”, soyun-sopun en yücesinin “güzel huy” olduğunu öğütler.<24>



Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ı örnek edinerek tüm gençlere öğüdü de örnek alınması ve kişinin özüne yansıtması gereken şeylerdir. Şunu söylüyor:



“Bilmediğin şey hakkında söz söyleme. Gerekmediği zaman söze girişme. Sapıklık olduğundan korktuğun yola gitme. Çünkü sapıklık şaşkınlığı zamanında o yoldan dönmek, korkulara çatmaktan yeğdir. İyiliği buyur da sen de iyilerden ol. Kötülüğü elinle, dilinle yasakla da bu çabanla kötülük edene karşı dur. (…) Nefsini kendinle başkaları arasında bir tartı haline getir. Kendine yapılmasını, başına gelmesini sevdiğin, dilediğin şeyi başkaları için de sev, dile. Sana yapılmasını, başına gelmesini istemediğin şeyi onlar için de isteme. Nasıl zulme uğramayı istemezsen sen de, öylece kimseye zulmetme. Nasıl sana iyilik etmelerini istiyorsan, sen de başkalarına öylece iyilik et. Başkasından görüp, duyup çirkin bulduğun şeyi, kendin için de çirkin bul. Sana yapılınca razı olamayacağın şeyi, insanlara da yapma. Bildiğin az bile olsa zararı yok, fakat bilmediğini söyleme. Sana söylenmesini istemediğin şeyi sen de söyleme başkalarına. Bil ki kendini görmek, beğenmek, gerçeğin tersidir, akıllılarınsa afeti”.<25>




Bunlar 1400 yıl öncesinden günümüze ve bizlere kalan ahlâk ve yaşam felsefesinden izlerdir.

---------------------------------------------------
<1> Mahmut Esat (1965): 283 vd.
<2> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 55.
<3> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 51, 52 v. s., 94; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 62, 63, 114.
<4> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 32 vd.; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 38 vd.
<5> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 84; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 102.
<6> Nehc’ül-Belâga (1972): 107.
<7> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 57.
<8> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 73.
<9> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 93.
<10> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 53, 67; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 80 vd.
<11> Bkz. Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 294.
<12> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 129.
<13> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 36, 105, 107; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 44, 128, 130.
<14> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 113; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 138.
<15> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 27, 53; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 32. Ali’nin bu özelliği onu konu alan bütün kitaplarda yer alır. Bkz. Fuzuli: Hadikatü’s Süeda (1987): 201.
<16> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 161 vd.; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 199.
<17> Nehc’ül-Belâga (1972): 293 vd.
<18> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 112; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 137.
<19> Nehc’ül-Belâga (1972): 355.
<20> İmam Ali, “okuduğu ezana karşılık para alan kimseyi müezzin yapma” biçiminde bir buyruk verir. Bkz. Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 385.
<21> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 389 vd.
<22> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 397.
<23> Hz. Ali’nin Şiirleri (Çev. İ. Z. Eyuboğlu): 87; Hazreti Ali Divanı (Çev. V. Atila): 106.
<24> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 412.
<25> Hz. Ali: Nehc’ül-Belâga (1972): 337, 340.

Hz Ali Divanından Bazı Sözler 
«Senin hayatın, günün birinde sona erecek bu fanî dünyada bir müddet bulunuşun sayılı bir kaç dakikadan ibarettir.»
«Her nefes alışında ömründen bir parça eksilir. Demek oluyor ki seni ifnâ eden, seni ölüme yaklaştıran her nefes, aynı zamanda seni yaşatıyor da.»
«Seni bir kuvvet bu âlemden sürüp bir başka âleme doğru götürüyor.»
«Bu gün başka bir beldede sabahlarsın. Ve onsuz akşamlarsın. Bununla beraber bedenini devamlı olarak değiştirmekte olduğundan haberin bile yoktur. »
«Her şey Allah ın azametine boyun eğer. Ve her şey onun kudreti ile vücut bulur ve onun kudreti ile devam eder.»
«Yüz ve ahlâk güzelliği her fakirin zenginliğidir. Allah a sığınanlara, Allah en hakikî ve en güzel zenginlikleri hazinesinden verir.»
«Zelil ve hakîr olan, ancak Allah a sığınmakla onun yolunda yürümekle bu hâlden kurtulabilir.»
«Allah, her zayıf ve zavallının kuvvetidir. Onlar ancak Allah ın inâyeti ve kudreti ile bu zayıf ve zavallı duygulardan kurtulabilirler.»
«Allah, her ıstırap çekenin sığınacağı tek varlıktır. Istırap çekenler, ancak varlıklarını kalp hulusluğu ile ona adamakla ıstıraptan kurtulabilirler.»
«Allah, ondan yardım isteyen kullarının seslerini mutlaka işitir. Ve feryat edemiyenin derdini dökemiyenlerin de içindekileri okur, bilir.»
«Ölüm şerbetini içenler hakikatte ona rücû ederler. Allah a dönerler.»
«Yâ Rabbî! Seni gözler görmez ki senin şanından, kudretinden haber verebilsin.»
«Sen öyle bir varlıksın ki, senin vasıflarını tarif etmeğe çalışanlardan çok daha önce vardın.»
«Yâ Rabbî! Sen yarattığın mahlûkları vahşet içinde halketmedin.»
«Ve bir menfaat için onlardan kendi hesabına hiç bir amel istemedin.»
«Sen kimi taleb edecek olsan o senden kaçamaz.»
«Ve sen her kimi muâheze eyler isen o kimse senin gazabından kurtulamaz.»

«Ve sana karşı isyân eden kimse, senin kudretine bir zarar getiremez.»
«Ve sana itâat eden, senin varlığını yüceltemez.»
«Seni inkâr eden kimse de ne yapsa senden müstagnî kalamaz.»
«Yâ Rabbî! Sen yarattığın şeylerden, her şeyden ne kadar büyüksün!»
«Ve onların büyüklüğü, senin kudretinin, azametinin yanında ne kadar küçüktür.»
«Yâ Rabbî! Dünyanın nimetleri ne kadar büyük ve zengindir.»
«Ve bu nimetler, âhirettekilere nisbetle ne kadar küçük ve ehemmiyetsizdir.»
«Bir felâkete uğradığın bazı musîbetlerle karşılaştığın zaman, sabır ölçüsünü üstüne al. En iyisi budur. Sabırdan, güzel neticeler elde edersin.»
«Dostun ahd ve peymânını sakla ve ona riâyet et, bunu saklamakla iyi içkilerden duyulan lezzetin alâsını duyarsın.»
«Ve her nimetten sonra Allah a hamd-ü sena ve şükret ki, o sana daha büyüğünü ihsân eylesin.»
«Halk içinde derecelerin en yükseğine talîb olma. Çünkü insan istediği değil, lâyık olduğu dereceye nâil olur.»

«Rızkı da her zaman helâl kapısından iste. Her zaman helâl kazanmağa çalış ki; sana her taraftan kat kat rızk gelsin.»
«Dostun hakkını üzerinde vâcib bil. Bir gün olur. Ondan da karşılık gelir.»
«Anana, babana, takva sâhibi olan komşuna, akraba ve taallukatına, ehil ve ayaline her zaman iyi muamele et ve onlara yardımda bulun.»

Hz.Ali nin vasıflarını yazmaya, ağaçlar kâlem, denizler mürekkep olsa, yine de güç yetmez. Deryadan bir damla.

Hz. Ali'nin İlmi ve Edebi Şahsiyeti


Kaynak:
Hazret-i Ali Divanı (1981), Müstakimzade Süleyman Sadeddin Efendi

Hz. Ali, bütün devri fitne, fesat ve mücadelelerle geçmesine rağmen cesaret ve azmini kaybetmemiş; zühd ve takva, sabır ve tahammül göstererek hiçbir zaman hak ve hakikatı elden bırakmamıştı. Doğru bildiği yolda sebat göstermiş ve Resul-ullah'ın takip ettiği çizgide yürümeyi kendisi için prensip haline getirmişti.

Halka karşı son derece şefkatli davranan Hz. Ali, garip ve yoksullara kapılarını ardına kadar açmış ve onlara, aklın anlamakta güçlük çekeceği şekilde yardım etmiştir. İslamiyetin yayılmasında ve yerleşmesinde büyük hizmetleri geçen Hz. Ali'nin en küçük yaşlarından başlayarak şehit edildiği ve ruhunu Allah'a teslim ettiği ana kadar yegane arzusu bu hizmetin kesintisiz şekilde devam etmesiydi.

Resul-i Ekrem'in hizmetinde bulunan ve bunu noksansız şekilde yerine getiren Hz. Ali, kaynakların verdiği bilgilere bakılırsa 586 kadar hadis rivayet etmiş ve vahiy katipleri içinde önemli bir makama sahip olduğu gibi Hz. Peygamber'in bir çok mektuplarını yazma şerefine nail olmuştur.

Ebu'l-Hasan (Hasan'ın Babası) ve Ebü't-Turab (toprağın babası) gibi künyeleri bulunan ve İslamın zor dönemlerinde bu dine hizmet ederek gelecek olan tehliklere karşı göğsünü geren Hz. Ali'nin lakabı Haydar (aslan) dır. Divan Edebiyatımızın ünlü şairleri onu çeşitli eserlerinde överken "Haydar-i Kerrar" olarak nitelendirmişlerdir.

İslami ilimlerin esası Kur'an-ı Kerim'dir. Hz. Ali, Kur'an-ı Kerim'i bizzat Resul-i Ekrem'den öğrenmiş ve tükenmeyen bu bereketli pınardan kana kana içmiştir. Kutsal Kitab'ı ezberleyenler arasında onun önemli bir yeri vardır. Her ayetin anlam ve indiriliş sebebini hemen hemen biliyordu. Peygamber Efendimize akrabalığı dolayısıyla haiz olduğu mevki, dikkati çekecek derecede kendisinin müstesna bir değer kazanmasına sebep olmuştur.

Sahih-i Buhari'nin bildirdiğine göre Hz. Ali, insanların anlayabildikleri hadisleri söylemeyi prensip haline getirmişti. Kişi, muhataplarının anlayabileceği sözleri söylemelidir. Çünkü akıl ve idrakin anlayamayacağı bir şeyden bahsedilirse insanlar, cehaletleri dolayısıyla onu hazmetmeyerek ayetlerin elfazı çeşitli anlamlara gelebilir, fakat peygamberlik şanına yakışan anlam, en doğrusudur. İmam Ahmed bin Hanbel, Müsned'in de bu konuyla ilgili olarak Hz. Ali'nin şu sözünü nakleder: "Resul-i Ekrem (S.A.S)'in bir hadisi rivayet olunduğu zaman ondan, hidayete götüren, takvayı en çok ifade eden ve en iyi olan manayı anlayınız."

Hz. Ali'nin son derece kuvvetli bir hatip olduğu her türlü şüphe, kuşku ve tereddüdün üstündedir. Söylediği ve dinleyicileri ikna etmek maksadıyla irad ettiği hutbeler bir belagat ve fesahat şaheseri olup hatipler için örnek olmuştur.

Servete sahip olmamasına rağmen çok cömert olan Hz. Ali'nin ibadete düşkünlüğü dillere destandır. Çok oruç tutardı. Haşimoğulları içinde Allah'a en çok ibadet edenin Hz. Ali olduğu, tarihçiler tarafından önemli bir hadise şeklinde kaydedilmiştir. Sözün doğrusunu söyler, bütün davaları hak adaletle hallederdi. Alim bir insan olarak hikmetli söz söylemenin timsali kabul edilen Hz. Ali, dünya durdukça insanlar için yararlı olan tavsiyelerde bulunmuştur. Onun söz ve tavsiyelerine, her yaş ve çağdan insanlar yetenekleri ölçüsünde yararlanabilirler. Kendisi dünyanın gösteriş ve ziynetinden nefret etmiş ve şehit edildiği zaman arkasında servet bırakmadan gitmiştir.

Hz. Ali'nin evliliği ve çocuklarının sayısı hakkında kaynaklarda çeşitli bilgiler mevcuttur. Ehl-i sünnet ve'l-Cemaat inancına sahip bilginler bu konuda doğru ve sağlam bilgiyi vermekten çekinmemişlerdir. Hz. Fatma'dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adında üç erkek çocuğu olmuş fakat Muhsin küçük yaşta vefat etmiştir. Zeynep ve Ümmü Külsüm adında da iki kız çocuğu dünyaya gelmiştir.

Diğer hanımlarından Cafer, Abbas, Abdullah, Osman, Ubeydullah, Ebu Bekir, Yahya Muhammed Asgar, Ömer, Rukkiye, Muhammed Evsat, Muhammed bin el-Haneffiye, Ümmü'l-Hasan ve Remle adlarındaki erkek çocukları İslam tarihini konu alan eserlerde kaydedilmiştir.
Hz. ALİ’DEN ALINTILAR(29)

*
1. Allah bize Peygamberi zafere ulaştırma şansını ve onurunu verdi. Bizimle İslamiyetin sancaklarını yükseltti.
*
2. Allah bizimle kitabını ve Peygamberini kudsadı. Zafer ve saygınlığa ermede bizi uygun gördü.
*
3. Allah’a yemin olsun ki, inen bütün ayetlerin ne hakkında, nerede ve kimin hakkında nazil olduğunu biliyorum. Allah bana düşünen, sorgulayan bir kalp ve açık bir dil vermiştir.
*
4. Allah’a ant olsun ki, Hayber kapısını cismani kuvvetle değil, Rabbani kuvvetle söktüm. (Hz. Ali’ye Hayber kalesini nasıl kopardın, diye sorduklarında verdiği cevaptan).
*
5. Allah’ın Resulü bana her birisinden bin kapı açılan tam bin ilim kapısı öğretti.
*
6. Allah Elçisi Muhammed, bir Pazartesi günü peygamber olduğunu açıkladı. Aynı günün ertesi Salı günü ben İslam Dini’ne girdim, onun Peygamberliğine inandım.
*
7. Allahu Teala hiçbir peygamber göndermemiş ki ben onun borcunu ve vaad ettiğini yerine getirmiş olmayayım...”
*
8. Allah’ın elçisi bana hitaben buyurdu ki: Allah’tan sonra Kuran mevcut olan her şeyden daha faziletli değil mi?. Beni Hakk ile Peygamber gönderene yemin olsun ki, toplanması gerektiği gibi, Kuran’ı sen bir araya getirmesen , hiç kimse getiremiyecektir.
*
9. Allah’ın kitabından bana sorun; hiç şüphesiz ben her âyetin gece mi yoksa gündüz mü, sahrada mı yoksa dağda mı indiğini biliyorum.
*
10. Bana istediğinizi sorunuz, Allah’a and olsun ki kıyamete kadar olacak her neyi sorarsanız cevaplarım. Bana Allah’ın kitabını sorunuz, Allah’a and olsun ki bütün ayetlerin tek-tek, gece mi veya gündüz mü, çölde mi ya da dağda mı nazil olduğunu bilirim.
*
11. Bana soru sormak isteyen bir Yahudi’ye hitaben şöyle buyurdum: İstediğiniz şeyden sorabilirsiniz. Hiç şüphesiz Peygamber, bana ilimden bin kapı öğretmiştir ve her kapıdan benim için bin kapı ayrılmıştır. O halde sorun onlardan.
*
12. Bana düşmanlık etmesi için şu kılıçla müminin burnunu kesecek olsam, yine de düşman olmaz bana; beni sevmesi için bütün dünyayı kendisine bağışlasam da münafık kimse dost olmaz bana.
*
13. Ben, Peygambere bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu.
*
14. Ben sizin imâmınız ve halîfeniz olduğuma göre, fukaranın perişanlığına ortak olmuş olmalıyım. Öyle yemek yiyeyim, öyle elbise giyeyim ki en fakir kimse beni görünce kendi fukaralığına sabretsin. Ben biliyorum, benim gibi kimse yapamaz. Fakat imâmlıkta memurum, siz de benim gittiğim yoldan gidiniz.
*
15. Ben mü’minlerin emîriyim; onların en yoksulunun geçindiği gibi geçinmek zorundayım.
*
16. Beni yarınlarda görecek, yarınlarıma da şahit olacaksınız; bilmediğiniz özelliklerim o zaman aşikar olacak size. Ben aranızdan ayrılınca yerimi başkası aldığında tanıyacaksınız beni asıl.
*
17. Bil ki tüm Semavi kitapların esrarı Kur’an’da toplanmıştır, Kur’an’ın tüm esrarı Fatiha’dadır,
*
18. Bir kimsenin, benden bir şey isteyeceğini hissettiğim anda, o izhâr etmeden ben elimi ona uzatırdım.
*
19. Bilirsin ki savaş ateşleri yükseldiğinde akıllı ve tecrübeli bir aslan kesilirim.
*
20. Biz uyumlu yolda yürüdük. Ne eksik iş yaptık, ne de aşırılıkta yarar sağlamaya çalıştık.
*
21. Bizim emrimiz güçtür, güçleştirilmiştir, çetindir çetinleştirilmiştir, gizlidir, perde altına alınmıştır, ona Allah’a yakın bir melek, veyahut gönderilmiş bir peygamber veyahut Allahın kalbini imanla sınadığı bir müminden başkası tahammül edemez.
*
22. Canıma andolsun ki ben hakka muhalefet eden ve yolunu sapmış kimselere karşı tavizkar ve gevşek davranmayacağım
*
23. Çocuğun kalbi bitkisi olmayan bir araziye benzer, ona ne verilirse kabul eder. Bundan dolayı ben, kalbin katılaşmadan ve başka şeylerle meşgul olmadan seni terbiye etmeye başladım. (Hz. Ali bu sözü oğlu Hz. Hasan için söylemiştir)
*
24. Hz. Peygamber’den duyduğum hiçbir şeyi unutmadım.
*
25. Ey insanlar, sorun bana beni kaybetmeden; hiç şüphesiz ben göğün yolları hakkında, yerin yollarından daha çok bilgi sahibiyim.
*
26. Enâ künte meal enbiyâi bâtinen ve ma’ Resulullâh zâhiran” Türkçe Meali: “Ben peygamberlerle gizli, Resulullah ile açık olarak beraberdim.
*
27. İstesem sırf Fatiha suresinin tefsiriyle yetmiş beygiri yüklerim.
*
28. O’na (Hz. Muhammed’e) vahiy geldigi zaman, şeytanın feryadını duydum da “Ya Resulullah! Bu feryat nedir?”dedim. “Bu kendisine kulluk edilmesinden ümidi kesen şeytandır. Benim duyduğumu duyuyor; gördügümü görüyorsun. Ancak sen nebi değilsin; vezirsin ve hayır üzeresin” dedi.
*
29. Onun (Hz. Muhammed’in) en yakını benim. İlmiyle büyütü beni ve ilminin bilgini oldum.
*
30. Peygamberimiz velayetinizi bana verdi ve bunu Gadirhum’da ilan etti. Kuran da benim velayetime bağlılıklarını ve bana itaatlerini gerekli kıldı.
*
31. Resulullah şöyle buyurdular: Ben ilmin şehriyim ve Ali onun kapısıdır ve evlere ancak kapılarından girilir.’
*
32. Resulullah şöyle buyurdular. Ben hikmet eviyim ve Ali onun kapısıdır. O halde kim hikmet isterse, onun kapısından gelsin.
*
33. Resulullah, dilini benim ağzıma koydu; bununla kalbimde bin ilim kapısı açıldı ki her birisinden de bin kapı açılmaktadır.
*
34. Resulullah, Hayber fethedildiğinde bana buyurdu ki: Sen, benim ilmimin kapısısın; senin evlatların, benim evlatlarımdır; senin etin, benim etimdir ve senin kanın, benim kanımdır.
*
35. Resulullah, beni Yemen’e gönderdi. Ben ‘Ya Resulallah dedim, beni onların arasında hüküm vermek için gönderiyorsunuz, oysa ben bir gencim ve nasıl yargılayıp hüküm vereceğimi bilmiyorum. Bunun üzerine Allah Resulü eliyle benim göğsüme vurdu; sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım, onun kalbini hidâyet et ve dilini sabit kıl. Hz. Ali şöyle devam etmiştir: “Ondan sonra iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümde tereddüde düşmedim.”
*
36. Resulullah şöyle buyurdu: “Ey Ali, bir kul Allah’a karşı Nuh’un kavmi içinde kaldığı gibi ibadet etse, Uhut dağı kadar altını olup onu Allah’ın yolunda harcasa, ömrü uzun olup bin kere yayan hac etmeğe ömrü yetse ve sonra Safa ve Merve arasında mazlum olarak öldürülse ve bütün bunlara rağmen senin velayetin altında değilse o kişi hiçbir zaman ne cennete girecek, ne de cennetin kokusunu koklayacaktır.
*
37. Resulullah şöyle buyurdu: “ Ey Ali, sen zimmetimi beraat edensin. Sen ümmetim üzerine benim halifemsin.”
*
38. Resulullah şöyle buyurdu: “Allahu Teala her peygambere bir Vasi kıldı: Şit’i Adem’in vasisi kıldı, Yuşa’yı Musa’nın vasisi kıldı, Şem’un’u İsa’nın vasisi kıldı, benim vasim de Ali’dir . Benim vasim, vasilerin en hayırlısıdır, ben dua edenim, Ali de aydınlatandır.
*
39. Resulullah şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen benim vasimsin. Senin savaşın benim savaşımdır, senin barışın da benim barışımdır. Sen imamsın ve aynı zamanda onbir imamın babasısın, onlar masum ve temiz olanlardır. Dünyayı adalet ve hak ile dolduracak olan Mehdi de onlardadır. Onları buğz edenlerin vay haline olsun. Ey Ali, bir kişi seni ve evladını Allah ile severse, Allah o kişiyi sizlerle beraber haşr edecektir. Sizler de benimle yüksek derecede olacaksınız. Ey Ali sen Cennet ve Cehennem’i bölensin. Seni sevenleri Cennet’e ve seni buğz edenleri de Cehennem’e geçireceksin.”
*
40. Resulullah şöyle buyurdu: “Allah biz Ehli Beyt’ten zahir ve batin her tür çirkinlikten (günahtan) temizledi ve arındırdı”.
*
41. Resulullah şöyle buyurdu: “Her kim Urvet’ul Vuska (sağlam bir kulp)ya tutunmak istiyorsa Ali ve Ehli Beyt’inin sevgisine tutunsun”.
*
42. Resulullah şöyle buyurdu: “Ey Ali, sen insanların en hayırlısısın, bunda kim şüpheye düşerse kafir olur.
*
43. Resulullah şöyle buyurdu: “Ali’yi buğz etmek küfürdür, Ben-i Haşim’i buğz etmek nifaktır.”
*
44. Resulullah şöyle buyurdu: “Her kim kurtuluş gemisine binmeyi, sağlam olan kulpa ve Allah’ın sağlam olan ipine tutunmayı severse Ali’ yi veli edinsin, onun düşmanıyla düşman olsun ve onun evlatlarından olan Hidayet imamlarına uysun. Onlar benim halifelerim, vasilerim, benden sonra Allah’ın yaratıklarına olan hüccetleridir. Onlar ümmetimin üstatları, takvalıları ve Cennet’e götürenlerdir. Onların tarafı benim tarafımdır, benim tarafım da Allah’ın tarafıdır. Onların düşmanlarının tarafı da Şeytan’ın tarafıdır.”
*
45. Resulullah şöyle buyurdu: “ Hüseyin’in evlatlarından biri ümmetimde kıyam etmedikçe dünya yok olmaz. O, yeryüzü zulümle dolduğu gibi, onu adaletle dolduracaktır.”
*
46. Size 5 şey vasiyyet ediyorum ki, develere binip seferlere düşseniz de onları elde etseniz değer mi değer; 1- Hiç biriniz Rabbinizden başkasından bir şey ummasın; 2- Hiç biriniz günahından başka bir şeyden korkmasın; 3- Hiç biriniz kendisinden bilmediği bir şey sorulunca bilmiyorum demekten utanmasın ; 4- Hiç bir kimse bilmediği bir şeyi öğrenmekten çekinmesin; 5- Sabrediniz, çünkü sabır îmana nispetle cesetteki baş gibidir. Başı olmayan bedenden hayır, sabır olmadıkça da îmandan hayır gelmez.
*
47. Sizinle savaşan benim. Sığınağım olan Hakk’ın Allahı yardımcımdır ve beni zafere götüren odur.
*
48. Sorun bana beni kaybetmeden! Ölümlerin, belaların ve neseplerin ilmini bilen kimseye sormak istemez misiniz?.
*
49. Sorun bana, beni kaybetmeden. Taneyi yaran ve insanı yaratan (Allah’a) andolsun ki ben Tevrat’ı, Tevrat ehlinden , İncil’i, İncil ehlinden ve Kur’ân’ı, Kur’ân ehlinden daha iyi bilirim.
*
50. Sorun bana, beni kaybetmeden. Hiç şüphesiz ben Arş’ın altında sorulduğum her şeyden haber verebilirim.
*
51. Şu göğsümde saklı duran birçok ilim var. Ah! Onları taşıtacak erler bulabilsem.
*
52. Yâ Rabbî! Ben sana cennet için değil , cehennem korkusu için de ibâdet etmiyorum. (Belki) Seni tapınmağa lâyık olarak tanıdığım için ibâdetimi yapıyorum.
*
53. Ya Rabbim, Gözümün önündeki tüm sır perdesini kaldırsan dahi imanımda zerrece bir artış olmaz,çünkü ben sana en yüksek derecede iman etmişim.
*
54. Vahyin ve risaletin nurunu görür, nübüvvetinin kokusunu duyardım.
*
55. Bizi 73 Milletten 13 Kavim sevmiştir. Fakat asıl talibim yoluma can ve baş verenlerdir . Nihayeti İmam Hüseyin’e malüm olur.

Hz Ali'nin Büyüklüğü
Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)'den Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:

- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler:

- Yine iyilik ederiz.

- Yine kötülük yapsa?

- Biz yine iyilik ederiz?

- Yine kötülük yapsa?

Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.

Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu:

- Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?

- Yine iyilik ederdim.

- Yine kötülük yapsa?

- Yine iyilik yapardım.

Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab,

- Ya Rasulallah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler.
Hz. Ali'nin Nehrevan Hadisesinden Sonra Bir Hutbe İrat Etmesi
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayâtû's Sahâbe  
Ziyad el-A'râbî şöyle anlatıyor: Mü'minlerin Emiri Hz. Ali, Hâricîlerin fitnesinden ve Nehrevan hâdisesinden sonra Kûfe mescidinin minberine çıktı. Allah'a hamd ü senalar ettikten sonra mübarek sakalı ıslanıncaya kadar ağladı. Öyle ki sakalını silerken onda bulunan damlalardan bazıları minberin etrafında oturanlardan bazılarının üzerine sıçradı. Bunun üzerine biz kendi aramızda "Allah Teâlâ üzerine Hz. Ali'nin gözyaşlarının döküldüğü kimseye ateşi (cehennemi) haram kılar"dedi. Nihayet Hz. Ali kendisini toparlayarak şunları söyledi: "Ey insanlar! Ahireti, onun için çalışıp amel etmeksizin uman, uzun emeller peşinde koşmaktan dolayı tevbeyi erteleyen; dünyadan zâhitlerin (dünyadan el-etek çekip onu sevmeyen kişilerin) bahsettikleri gibi bahsettiği halde dünyayı son derece seven ve isteyen, kendisine verilenlere kanaat etmeyen, verilmediğinde ise şikayetçi olup sızlanan, sahip olduklarının şükrünü eda etmekten aciz olmasına rağmen daha fazlasını isteyen, yapmadığı şeyleri emredip, yasakladığı şeyleri yapan, sâlihleri (iyileri) sevdiği halde onların yanında yer almayan ve amelleriyle amel etmeyen, zâlimlere buğzetmesine rağmen onların tarafını tutan, kesin bilgileri bırakıp da kendi zan ve tahminlerine uyan, zengin olduğunda haddi aşıp yoldan çıkan, bir hastalığa yakalandığında yakınan, fakir olduğunda ümitsizliğe ve tembelliğe düşen, Allah'ın bunca nimetleri arasında günaha dalan, O'nun vermiş olduğu sıhhate şükretmeyen, başına bir bela geldiğinde sabretmeyen, sanki ölümle korkutulan kendisi değilmişcesine yaşayan kimselerden olmayınız. Ey ölümün hedefleri ve rehinleri! Ey hastalıktan kapları! Ey günlerin ve zamanın yağma ettikleri! Ey bahane bulmaktan âciz olup bu konuda adeta dilsiz kesilenler! Ey fitnelere dalıp olup-bitenlerden ders ve ibret almayanlar! Size gerçeği söylüyorum: İnsan ancak nefsini (kendini) tanımakla kurtulabilir. Helak olanlarsa ancak kendi elleriyle yaptıklarından dolayı helak olmuşlardır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efradınızı cehennem ateşinden koruyunuz!"(Tahrim/6) Allah hem bizi hem de sizi nasihatları dinleyip kabul eden, davet edildiği amelleri yapan kullarından eylesin!"(1).
[1] Kenz VIII/220 (İbnü'n-Neccar Ziyad el-A'râbî'den); Müntehab VI/325.
Hz. Ali’nin (k.v) oğlu hz. hasan (r.a)’a ettiği nasihat
İbn-i Mülcem, Hz. Ali’yi yaralayınca Hz. Hasan ağlayarak yanına girdi. Hz. Ali:
— “Oğlum, niye ağlıyorsun?” Hz. Hasan:
— “Nasıl ağlamayayım? Âhiretin ilk, dünyânın son gününde bulunuyorsun!
— “Oğlum, dörder maddeden ibâret şu iki tavsiyemi iyi belle, onlara riâyet edersen, yapacağın hiçbir şey sana zarar vermez:
1- En büyük zenginlik, akıl.
2- En koyu fakirlik, ahmaklık.
3- En yaman yalnızlık, böbürlenmek.
4- En değerli âlîcenâplık, güzel ahlâktır.
"Oğullarım!

Allah'a, O'nun huzurunda veya huzuru dışında bağlılık ve hasyetten ayrılmayın! Ahirete yaklaşma ve dünyadan uzaklaşma duygusunu kaybetmeyin! Dünya kayıplarından kedere düşmeyin ve daima hayr işlemeye bakın! Zalime düşmanlık ve mazluma dostluk gösterin! Öfke ve yumuşaklık halinizde daima hakk kelimesi üzerinde olun! Genişlik ve darlıkta doğru yoldan sapmayın! Dost ve düşmanınıza adaletle muamele edin! Sevinçli ve gamlı anlarınızda iyi iş ve ölçülere bağlılık şuurunu kaybetmeyin; ve şiddette, mülayemette, sevinçte kederde Allah'tan razı olun!


Oğullarım!

Bir iş ki dişi serli ve kerih görünür, fakat sonu cennettir; siz o fiili işleyin! Bir iş ki dişi güzel ve cazibeli durur, fakat sonu cehennemdir; siz o fiilden kaçının! Cennet nimetinin aşağısında olan her şey hakir ve kıymetsizdir. Ahiret azabının aşagısında olan her belâ ise afiyettir.


Oğullarım!

Bir insan kendi nefsinin ayıbını görür ve bilirse başkasının ayıbını göremez ve ondan haberi olmaz. Bir insan Allah'ın takdir ve taksimine rıza gösterirse, kayıp ve eksikliklere esef etmez.


Bir insan nefs ve hırs kılıcını çekip havale edecek olursa, akibet o kılıçla kendi maktul düşer. Mümin kardeşi yuvarlansın diye kuyu kazan, akibet o kuyuya kendi düşer. Başkasının yanlışını büyüten kimse, kendi hatasını unutur. Bir kimse rey ve tedbirinde gurura kapılacak olursa, hata ve delalete sapmış olur. Başkasının rey ve fikrinden müstagni davrananlar, yani danışmaya yanaşmayanlar zillete düşer. Halka kibir gösterenler neticede hakir ve zelil olur. Bir kimse, serseri ve ipsiz kişilerle düşüp kalkar ve kötülük yerlerine girip çıkarsa iştiraki olmasa bile itham altına girer. İyiler ve ilim sahipleriyle düşüp kalkanlarsa, yücelir ve saygı görür. Mizah ve latifeye düşkün olan hafife alınır. Kendi fiilleri, sözleri ve amelleri ile mağrur olan, nefsi tarafından mağdur olur. Çok söz söyleyen çok hata eder. Hatası çok olanda edep ve haya azalır. Edep ve hayası az olanda takva fakirleşir. Takvası fakirleşenin ise kalbi ölür.


Oğullarım!

Edep mizandır. iyi ahlak en iyi arkadaştır. Afiyet on kısımdır ve bunun dokuz kısmı, Allah'ın zikri dışında sadece susmak, sükut etmektir. Bir kısmı ise sefihlerle düşüp kalkmayı bırakmak...


Oğullarım!

Fakirliğin süsü sabır, zenginliğin de şükürdür İslâm'dan üstün şeref olamaz. Zühd ve takvadan üstün keramet olmadığı gibi... Tövbe ve istiğfardan yüksek şefaatçi yoktur. Vücut afiyetinden güzel elbise olmadığı gibi...

Hırs ve tamah, yorgunluk ve meşakkatin anahtarıdır.

Bu öğütler, nefs tedbirinde, malda ve ahlakta, Kitap ve sünnete tam uygun birer ölçü belirtir. Hz. Ali (a.s) bu öğütleri verdikten iki gün sonra aldığı yara yüzünden ruhunu teslim etmiş, cennet alemine kanat açmıştır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...