09 Ekim 2013

HUMEYNİ DÖNEMİ (1979-1989)

HUMEYNİ DÖNEMİ (1979-1989)
Humeyni, 1960 devrimini yabancılar için yapılmış, İran halkına karşı ve tarım düşmanı bir 
devrim olarak niteledikten sonra, Şah’ı 1906 Anayasasına uymaya çağırdı. Şah bu çağrıya 
uymayınca ona verdiği sert muhtırada şöyle diyordu:
“Ey genç Şah, babandan ibret al ve kork o günden ki, küfrünü isbatlayan bir fetva ile seni 
halkın elleriyle kulaklarından tutup layık olduğun yere fırlatırım...”(30)
Bu muhtıraya çok sinirlenen Şah, Ruhullah el-Musevi el-Humeyni’yi 5 Haziran 1963’te hapse 
attırdı. Askeri Mahkemede İmam Humeyni hakkında idam kararı verildi.
Bu durum üzerine Ayetullah Şeriatmedari, 400 müctehit ile Tahran’da müctehitlerin ortak 
fetvasını Şah’a sundu. Bu fetvada, 1906 Anayasasında Şah’ın veya herhangi bir mahkemenin 
müctehit olan birine yargılama yetkisinin kesinlikle bulunmadığı hatırlatılıyor, Humeyni’nin 
ise, yargılanamayacağı için serbest bırakılması isteniyordu.
Bu direniş üzerine Humeyni serbest bırakıldı. Ayetullah unvanına bir de İmam sıfatı eklendi.
Humeyni’yi sürgün günlerinde destekleyen ve bu muhalefeti başarı ile yürüten kişi Azeri 
asıllı Ayetullah Şeriatmedari’ydi.
İmam Humeyni ise, imam ve müctehidlerin tam desteğini alarak en üst düzeydeki Ayetullah 
ve İran’ınen güçlü din adamı olmuştu. Bugün İran’da ona, “Gaib Oniki İmam’ın Halifesi” 
gözü ile bakılmaktadır. Gücü, Caferi mezhebinin (İsna aşeriyye) imama olan inancından ileri 
gelmektedir.
32İmam Humeyni, Hz. Muhammed’den beri devam eden manevi önderlik halkasının en 
sonuncusu olarak kabul edilir. Ona; “Ayetullah’l-Uzma İmam Humeyni” ünvanı ile bakılır. 
İmam Humeyni hareketi, ABD işbirlikçisi ve Ortadoğu’da emperyalizme karakolluk görevi 
yapan Pehlevi Şahlığı’nın baskı, zulüm ve sömürüsüne karşı haklı bir başkaldırı olarak 
başladı, geniş kitlelerin de coşkun desteğini aldı. İran halkının güçlü kolları birleşince Şah 
Pehlevi soluğu uşağı olduğu Amerika’ya kaçmakta buldu. 
İmam Humeyni hareketi, Ortadoğu’daki işbirlikçi İslam yöneticileri için korkulu bir rüya 
oldu. Başta İslam ülkelerindeki bazı yöneticiler olmak üzere birçok güç, İran halkının 
yozlaşan İslam yönetimlerine ve emperyalizme karşı onurlu başkaldırısını bastırmak için 
ellerinden geleni yaptılar.
İmam Humeyni hareketi, İslam ülkeler iiçindeki Şii-Sünni çatışmasının da yaşanan bir 
örneğidir. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın genel ilkeler kısmının 12. ve 13. 
maddelerinde mezhepler ile ilgili olarak şunlar yazılıdır:
“İran’ın resmi dini İslam ve Cafer-i İsna-aşeri mezhebidir (Oniki İmam Mezhebi) ve bu 
madde sonsuza değin değiştirilemez ve diğer İslam mezhepleri Hanifi olsun, Şafi’i, Malik’i, 
Hanbeli ve Zeydi olsun tam saygınlığı haizdirler ve bu mezheplerin mensupları kendi 
fıkıhlarına (hukuklarına) göre dini merasim icrasında serbesttirler ve dini eğitim ve 
öğretimleri ile Ahval-i şahsiyye (evlenme, talak, irs ve vasiyyet) ve mahkemelerde buna 
ilişkin davalarda resmen tanınmıştırlar. Ve bu mezheplerden herhangi birinin çoğunlukta 
olduğu yörelerde, şuralar’ın yetki sınırları içindeki mahalli (yerel) mukarrerat (düzenlemeler), 
diğer mezhep mensuplarının haklarına riayet edilmek kaydı ile, o mezhebe uygun 
olacaktır”(Madde 12).
“Yalnız Zerdüşti, musevi, Hıristiyan İranlılar, kanundairesinde dini merasimlerini icrada 
serbest olan azınlıklardır ve Ahval-i şahsiyye’de ve dini öğretimlerinde kendi yollarınca 
davranırlar”(Madde 13)(31)
Görüldüğü gibi İran İslam Cumhuriyeti Anayasası, İslam tarihinde Hz. Ali’nin hilafet 
meselesinde ortaya çıkan bölünme olayına dayanan bölünmeyi yaşıyor. Ehlbeyte inanç dinin 
esasını oluşturuyor. 
Humeyni’den önceki Pehlevi dönemi de Şiiliğe dayanıyordu. Ama şahlar tamamen yozlaşmış 
ve ABD işbirlikçisi, işkenceci, sömürücü bir diktatrlük kurmuşlardı.
Ne var ki Humeyni rejimi de sonunda diktatörlüğe yöneldi. Pehlevi şahları diktatörlüğüne 
karşı savaşıp iktidarı alan Humeyni, kendi dışındaki ittifakları daha baştan karşısına 
aldığından, kendi gibi düşünmeyenlere karşı şah diktatörlüğünü bile aratır duruma gledi. 
Şahların, muhaliflerin ekarşı uyguladığı diktatörlüğü Humeyni hareketi kalınan yerden 
sürdürmektedir.
İzmir İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ethem Nuri Fığlalı, Humeyni yönetimi için şöyle 
yazıyor:
“Öyle görünüyor ki, Rıza Şah Pehlevi’nin dillere destan zulmü, adaletsizliği ve şovenist 
idaresi, yerini, bu defa mollaların İslam adın ayapıldığı söylenen, ama İslam’ın insaf, 
merhamet, adalet ve emsalsiz müsamahasıyla hiç mi hiç bağdaşmayan dehşet saçıcı baskı 
rejimine bırakmıştır.”(32)
Türkiye’de bir kısım Sünni din adamı ve Üniversite çevresindeki akademisyenler yukarıdaki 
alıntıda görüldüğü gibi Humeyni hareketini olumsuz değerlendiriyor. Fakat Humeyni 
hareketini destekleyen önemli bir Sünni çoğunluğun olduğu da gerçektir. 
Türkiye’deki aşırı mezhepçi ve aşırı dinci bir kesim Humeyni hareketini destekliyor. 
1980’den sonra dinci kesimin gelişmesi, örgütlenmesi hayli ilerleme kaydetmiştir. bu 
gelişmedeki canlılık iki temele dayanıyor. İçte, 12 Eylül rejimi dışta Humeyni hareketi. 
Humeyni’nin başbakanı Haziran 1987’deki Türkiye ziyaretinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 
kurucusu M. Kemal’in mezarını (Anıtkabir) ziyaret etmek istememesine zamanın Başbakanı 
T. Özal şemsiye açarken, Çankaya’dan da bir ses çıkmamıştır. 
Türkiye’de Sünni dindar bir kesim üzerinde Humeyni hareketinin önemli etkileri olan 
Necmettin Erbakan, Humeyni hareketine tam destek vermiştir.
İşin ilginç yanı, Türkiye’de Alevilere düşman olan ve bu düşmanlığı canlı tutmak için her 
fırsatı değerlendirenler, İran’da Şii Humeyni hareketini canla başla destekliyorlar. Humeyni 
hareketini destekleyen dindar kesim hala Türkiye’deki Aleviler için “katli vaciptir” diyecek 
kadar fanatik düşünüyorlar. 
Şah İsmail’den, Pehlevilere ve Humeyni’ye gelinceye kadar Anadolu Alevileri İran’dan çok 
uzaklaştılar, çok yabancılaştılar. Bugün ise, artık Şii Humeyni harekitini Anadolu’da bir tek 
Alevi desteklememekte, hatta ona “irtica” olayı olarak kuşku ve korku ile bakmaktadırlar. 
O halde bu farklılaşma nereden geldi?
Şah İsmail zamanındaki Şiiliğin Anadolu Aleviliği ile organik bağları vardı. İkisi de ortak 
gıdasını tekkelerden alıyordu. Tekkelerde ise sufi, tasavvufi eğitim esastı. Şiilik resmi devlet 
dini olunca iktidar din ioldu. Camileri kendine merkezi üs yaptı. İktidar olmasının sonucu 
olarak tutuculaştı. Çünkü iktidar nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyordu.
İran Şiiliği 1500’lü yıllarda Şah İsmail döneminden 2000 yıllarına, Humeyni’li yıllara 
gelinceye kadar çok değişti, Anadolu Aleviliğinden çok uzaklaştı; bu iki eğilim artık birbirini 
tanıyamaz haldedir.
Bugün Anadolu Aleviliği ile İran Şiiliğinin, Hz. Ali ve Ehlibeytine olan saygı ve sevgi 
dışında ortak bir yanları kalmamıştır. Bu yan bile İran Şiiliği’nde eski hoşgörülü, sevecen, 
öğelerden çok uzaklaşmıştır. 
Anadolu Aleviliği ise, o zamandan beri muhalefet akımı olarak varlığını tüm zor şartlara 
rağmen sürdürmüştür.
Anadolu Aleviliği, İran Şiiliği’nin tersine varlığını Cami dışında devam ettirmiştir. Camiye 
girmemiştir. İran Şiiliği, artık günümüzde temsil etse etse Ortodoks bir Ehlibeyt inancını 
temsil etmektedir. Yani, Şah İsmail Şiiliği ile kıyaslandığında, Humeyni Şiiliği tutucu 
Şiiliktir. Anadolu Aleviliği ise özgür gelişimini sürdürerek bugünkü hümanist, demokrat, 
devrimci, eşitlikçi, özgürlükçü yapısına ulaşmıştır. Geleneksel olarak, toplumsal haksızlıklara 
karşı bir başkaldırı akımı olma özelliğini sürdürmektedir.
İşte bu yabancılaşmadan dolayıdır ki, Şah İsmail dönemini öven, uğrunda idam sehpalarını 
göze alan Alevi ozanları, önderleri, dedelei İmam Humeyni rejimin etıpkı bir Emevi iktidaı 
gibi bakmaktadır. Bu bakış daha fazlasıyla Pehlevi şahları içinde de geçerliydi. 
Anadolu Alevilerinin Cem ayinlerini bugün de, Şah İsmail’in, Pir Sultan Abdal’ın, 
Nesimi’nin, Fuzuli’nin, Hz. Ali, 12 İmam ve şahlara ait söyledikleri deyişler süslüyor. Ama 
Humeyni’ye karşı en küçük bir sempati yoktur. 
Birçok Alevi anne baba her şeyi göz ealarak çocuklarının ismini bugün bile, Şah, Şah İsmail, 
Şahverdi, Şah Hatayi, Şah Hanım, Şah Hüseyin, Şah Ali, Şah’ı Merdan koyarak Hz. Ali ve 
şahlara ilişkin sevgi ve saygısını sürdürüyor. Ama bu insanların hepsi Humeyni’ye uzak 
duruyor.
Alevilerde Cami olayı çok önemlidir. Anadolu Alevilerinin karşı karşıya kaldığı tehlikelerin 
çoğu Cami kaynaklıdır. Cami, tutuculuğun, gericiliğin, Alevi düşmanlığının merkezi olarak 
kabul edilmiştir. Bu yüzden Cami’den gelişen ve Cami’den çıkan bir Şiilik de Aleviler için 
Sünniliğe yakın bir şey olarak görülür. 
İşte bu nedenlerden dolayı, Anadolu Aleviliği, Şii Humeyni rejimine soğuk bakıyor. Kuşku ve 
korku dolu bakışlarla bakıyor. 
Buraya kadar Anadolu’da adına “Alevilik” dediğim olayın; tarihi bağlantıları içinde Anadolu 
öncesini vermeye çalıştım. Tabii verebildiğim kadarı ile.
Bundan sonra, İslamiyet içindeki bu bölünmenin Anadolu yarımadasına gelmesi ve 
Anadolulaşması serüvenini tarihsel-toplumsal ilişkiler içinde vermeye çalışacağım.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...