Cemal Şener- Alevilik olayı
Peygamber bu hadis-i şeriften sonra birçok hadis kitabında yer alan şu sözleri söyler;
“Onların önlerine geçmeyin, yani onların hükümlerinden başka bir hüküm vermeye
kalkmayın, yoksa helak olursunuz...”(2)
Bir başka hadisinde “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır, şehri dileyen kapıya gelsin; ben
hikmetn şehriyim, Ali kapısıdır, hikmeti dileyen kapıya gelsin” diyen Hz. Muhammed,
“Hikmet on bölüğe bölündü; dokuzu Ali’ye verildi, biri onda başkalarına, insanlara ihsan
edildi; o bu bir bölükte de en bilgili kişidir” diye buyurmuştur.
Hz. Muhammed’in Hz. Ali ile ilgili olarak söylediği hadislerden bazıları da şöyledir:“Ali
bendendir, ben ondanım, ben kimin mevlası veliyf-i emri isem, Ali de onun mevlasıdır. Ali,
insanların hayırlısıdır. Kim bunu kabul etmezse, gerçekten de kafir olmuştur”...
“Ali iyi kişilerin, müminlerin imamıdır ve kafirleri öldürendir.” (Künuz’ül Hakaık II. s.
126-127)
“Ali Kur’an iledir ve Kur’an Ali ile; ikisi havuz kenarında bana ulaşıncaya dek ayrılmazlar”.
(Cami; 11. s. 55)
“Ali benim bilgimin kapısıdır; tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra
ümmetime bildiren, açıklayan kişidir; onu sevmek imandır; onu buğzetmekte (başkaldırmak)
nifak”.
“Ümmetimin en ileri ve gerçek hüküm vereni Ali’dir.”
“Allah’ım o nereye dönerse, nereye varırsa hakkı onunla beraber kıl.”
Hz. Ali hakkında hadisler böyle devam edip gitmektedir. Hz. Muhammed’in yalnızca Hz.
Ali hakkında söylediği sözler, bir kaç hadis kitabını dolduracak kadar çoktur. Tartışmaya ışık
tutması bakımından burada birkaç hadiseye daha yer vereceğiz. Çünkü inanıyoruz ki,
günümüzde bile birçok aydın bu konuda yanlış bilgilenme durumundadır.
Hz. Muhammed Ebu Talip’in evinde, kırk kişiyi aşan bir davetli topluluğunun önünde “Ey
Abdülmüttalip oğulları... Allah sizi çağırmama beni memur etti. Hanginiz bu işte benim
vezirim olacaksınız” deyince Hz. Ali, yaşça davetlilerin küçüğü olduğu halde “Ey Allah’ın
peygamberi ben bu işte senin vezirin olurum” diye karşılık verir. Hz. Muhammed bunun
üzerine ellerini Hz. Ali’nin omuzlarına koyarak şöyle der:“İçinizde bu benim kardeşimdir,
vasiymdir, halifemdir, artık onu dinleyin ve ona itaat edin.”
Gene Hz. Muhammed bir çok defa, “Ali bendendir, ben Ali’denim. O benden sonra
inananların velisidir. Benden sonra o sizin velinizdir” diye buyurmuştur.
İsâbe, Hz. Muhammed’in Hz. Ali hakkında, “Benden sonra fitne (huzursuzluk) olacaktır. Bu
oldu mu, Ebu Talip oğlu Ali tarafını tutun. Çünkü o, bana ilk iman edendi. Kıyamette de
benimle ilk musafaha (dostluk) edecek odur. O Sıddıyk-ı Ekber’dir. O, bu ümmetin
Faruk’udur. O müminlerin ulusudur, reisidir,” dediğini yazar. Hz. Muhammed Veda Haccı’nda, “Ben kimin mevlası isem, Ali onun mevlasıdır. Ona
dost olana dost, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu horlayanı
horla, nerede olursa olsun gerçeği onunla beraber kıl” diye dua eder.
Bu tebliğ ve arkasından da V. sure-i celilenin 3. ayet-i kerimesi nazil olur.
Bu ayetin inmesinden sonra, Ebubekir, Ömer ve sahabeden önde gelenler Ali’yi tebrik
ederler. Hatta Ömer tebrik ederken, “Kutlu olsun, sana ne mutlu ey Ebu Talip oğlu Ali, bugün
benim ve her erkek ve kadın müminin mevlası oldun” der.(3)Peygamber, Gadir-u Humm’da (Veda Haccı) herkese yaptığı konuşmada, “Peygamberiniz
kim? Rabbiniz kim?Mevlanız kim? biçiminde sorular sorup cevaplarını aldıktan sonra “Kalk
ya Ali” deyip Hz. Ali’yi ayağa kaldırır ve şöyle der:
“Benden sonra imam olarak halka doğru yolu göstermek üzere seni seçtim, senden razı
oldum, ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır, özünüz doğru olarak uyun ona.”
Peygamber daha sonra, “Allah’ım onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol” diye dua
eder. Arkasından Ali’yi elinden tutarak ashaba gösterir ve bu beyandan sonraki dualarıyla
kendilerinin halifeleri, vasiyleri ve emirleri olduğunu ilan eder. Ayrıca bunu burada
bulunanların bulunmayanlara bildirmelerini de emreder.(4) Bunu toplantının sonunda orada
bulunan ashabın Ali’yi kutlamaları izler.
Hz. Muhammed’in kendinden sonra Ali’yi yerine vasi ve halife olarak seçmek istemesi
konusunda bu hadislerin dışında bir de hasta iken yazdırmak istediği ama yazdıramadığı bir
“yazılamayan vasiyetname” meselesine şöyle değinilir:
Hz. Muhammed hastalığı esnasında, “Bana yazmak için bir şeyler getirin. Size bir şey
yazdırayım ki, benden sonra asla yol yitirmeyesiniz” der.
Bunun üzerine sahabe böyle bir vasiyetnamenin yazılıp yazılamayacağı üzerine tartışmaya
başlar. Hatta sahabeden Hz. Muhammed’in hastalıktan dolayı böyle konuştuğunu söyleyenler
de çıkar. Yapılan tartışmalardan rahatsız olan Peygamber vasiyetnameyi yazdıramadan öfke
içinde hayata gözlerini yumar. (Sahihu Buhari; Cihad bölümü Cezaiz ve Vefat hadisleri Mısır
1327 H.C. 11, s. 122 vb.)
Başka bir kaynakta ise şu ifadeye yer verilir:
Peygamber, “Bana yedi tulum su getirin yüzüme serpin, bir de kalem getirin. Size bir şey
yazdırayım ki benden sonra asla yol yitirmeyesiniz” diye buyurunca Hz. Muhammed’in eşleri
ağlamaya başlar. Ömer de kadınlara bağırıp çağırır. Bunun üstüne Hz. muhammed, “Bu
kadınlar, sizden iyidir” diye Ömer’e çıkışır. (Tabakat ve Makrizi aktarma Gölpınarlı, a.g.e., s.
49)
Böylece vasiyetname yazılamadan Hz. Muhammed vefat eder.
Olay bir başka kaynakta ise şöyle veriliyor: “Hz. Muhammed kalem ister. Fakat verilmez.
Tartışmalar başlar. Hz. Muhammed için sayıklıyor diyenler çıkar. Hatta Ömer, Kur’an var, o
bize yeter” der. (Buhari’den aktarma Gölpınarlı, a.g.e., s. 51)
Anlaşılabileceği gibi, vasiyetnamenin yazılması durumunda da Hz. Muhammed’in kendinde
olmadan yazdırdığı vb. tarzında itirazlar ortaya çıkacaktı. Hatta Buhari’nin eserinde yer
verdiği gibi, Ömer’in Hz. Muhammed’in bütün duygularını hastalığın kaladığını, bu yüzden
vasiyetinin geçerli olmayacağını, Kur’an’ın yeterli olduğunu söylediği anlatılır.
İslam dünyasında buna benzer bir olay daha yaşanacak ve Hz. Muhammed’e hastalığı
sırasında yazdırılmayan vasiyetnameyi 1. halife Ebubekir yazdıracaktır. Hz. Ebubekir
hastalığı sırasında Affan oğlu Hz. Osman’ı yanına çağırır, “Yaz”, dedikten sonra şöyle devam
eder: “Rahman ve Rahim Allah adıyla, Bu, Ebukuhafe oğlu Ebu-Bekir’in
Müslümanlara vasiyetidir:Emma bad...” Ancak Ebubekir sözlerine devam edemez, kendinden
geçer ve bayılır.Bundan sonra Hz. Osman, halif baygınken, onun adına, “Ben size, yerime geçmek ve halife
olmak üzere Hattab oğlu Ömer’i bıraktım. Hayrınız için ne gerekse yaptım” sözlerini yazar,
Ebubekir kendine gelince, Osman’a “Ne yazdıysan oku” der. Osman okuyunca da “Allahu
Ekber, ne yazdıysan kabul ettim” der ve dua eder.
Böylece Hz. Ömer, Hz. Ebubekir’in ölümünden sonra halife olur. Aynı Ömer Hz.
Muhammed’in vasiyetname yazdırmasına şiddetle karşı çıkmış ve onu engellemişti.(5)
Hz. Ali, Abbas ve diğer Ehlibeyt Hz. Muhammed’in cenaze işleri ile meşgulken, öbür taraf
biat işini organize ediyordu. Bu durumu hisseden Abbas, Hz. Ali’ye, “elini uzat da biat
edeyim. Peygamber’in amcası Peygamber’in amcası oğluna biat ettidensin, bu takdirde
soyunun hepsi de sana biat eder. Biat tamamlanınca da artık bozulmasına imkan yoktur” der.
Sahabeden bir topluluk da Ali’ye biat etmek ister. Ama cenazeyi bırakıp kendisine biat
almakla uğraşmaya Ali’nin ne gönlü ne de inancı elverir. “Ben Resulullah’ın cenazesi ile
meşgulüm” der ve teklifini kabul etmez.
Büyük İslam bilgini Tabari, İbn Esir’den naklederek, Ömer’in Ebubekir’e biatından sonra da
Ansar’ın hep birden “Biz Ali’den başkasına biat etmeyiz” dediğini ve bunda ısrarlı olduklarını
yazar.
Ali, Abbas ve diğer Ehlibeyt Peygamber’in cenazesini yıkamakla meşgulken, mescitten
tekbir sesleri duyarlar. Ali “Nedir?” diye sorunca, Abbas, “Ben sana demiştim” der ve “biat”
konusunu hatırlatır. Bu arada, Ömer, önüne geleni kılıçla tehdit ederek Ebubekir’e biat
ettirmektedir.
Ebubekir ve Ömer hilafet ve biat işi ile o kadar meşguldürler ki, Hz. Muhammed’in
cenazesinin defnedilmesinde bile bulunmamışlardır.
Selman-i Faris başta olmak üzere Ansar’dan önemli bir kitle Ebubekir’e biata karşı çıkar.
Ömer elinde kılıç üç gün boyunca önüne geleni Ebubekir’e biat için zorlaması yetmezmiş
gibi, üçüncü günün sonunda mescide gidip Peygamber’i mezarından çıkararak namazını
tekrar kılmak ister.
Bunun üzerine Hz. Ali eline iki başı demir bir asa alarak onlara karşı koyar. Bu işe teşebbüs
edenleri öldüreceğini söyler. Bir gün Talha ve Zübeyr’in de olduğu bir toplantıda Ömer,
Ali’ye dönerek, “Görüyorsun ya, herkes biat ediyor, siz de biat edin” deyince, Zübeyr kılıçla
Ömer’in üstüne yürür ve çok ağır sözler söyler. Hz. Ali bir olay çıkmasını engelledikten
sonra Ebubekir ve Ömer’e dönüp şöyle der:“Ey Ashab, sizler Peygamber’e muhalefet
ederek, Allah katında asi oldunuz. Halbuki asıl hak sahibi benim. Hz. Muhammed’e ve bu
makama cümlenizden yakını benim. Hilafet benim hakkım iken bu hakkı benden zorla
aldınız. Allah’tan korkup Peygamber’den utanarak bu hakkı bana geri veriniz.”
Bu konuşma üstüne Hz. Ömer ayağa kalkar ve “Ya Ali, cümlemizi öldürsen de sana biat
etmeyiz. Seni de Ebubekir’e biat etmeye mecbur edeceğiz” diye konuşur.
Hz. Ali, Ömer’in bu konuşmasına çok kızar ve “Ey Ömer, Tanrı adına yemin ederim ki
senden ve hiç kimseden korkum yok, Allah’ın emri ve Peygamber’in vasiyeti olmasaydı şu
anda seni öldürürdüm” der.
Ömer işin bu aşamaya gelmesinden rahatsız olur. Halkın Hz. Ali’ye biat etmesinden korkarak
kalabalığı dağıtır. İki gün sonra ashabdan 12 kişi Ebubekir’i öldürmeye karar verip yemin
ederlerse de, kan dökülmesine karşı olan Hz. Ali onları kararlarından döndürür
Ömer, Ebu Ubeyde ve Halit Bin Velid 6.000 civarında asker toplayıp Hz. Ali ve arkadaşlarını
zorla biat ettirmek için mescide gider. Ömer, Ali ve arkadaşlarına, “Yemin ederim, bugün
sizden biri ağzını açarsa, muhalefet ederse kılıçla başını keserim” der. Selman-i Faris ayağa
kalkar, Hz. Muhammed’in kullandığı “Cehennem Köpekleri” sözlerini hatırlattıktan sonra,
“Anladım ki bu Cehennem köpekleri sizlersiniz” der. Bunun üzerine Ömer elindeki kılıçla
Selman-i Faris’in üstüne yürür. Hz. Ali, Ömer’in yakasından tutup çeker. Ömer’in elindeki
kılıç bir yana, sarık bir yana düşer ve orada bulunanların önünde mahçup olur.
Ali, bu duruma daha fazla tahammül edemez, arkadaşları ile çekip gider. Ömer, üç ay mahalle
mahalle dolaşıp halkı zorla Ebubekir’e biat ettirir.
İşte, İslam tarihinde sürüp gelen ve günümüzde de yaşayan Alevi-Sünni olayının temelleri
hilafet meselesindeki bu çekişmeye dayanmaktadır. Bu durum tarihsel süreç içinde birçok
olayla beslenerek devam etmiştir. Bu durumu devam ettirmek bazı menfaat guruplarının işine
yaradığı için sürekli teşvik edilmiştir. Ve ne yazık ki günümüzde bile devam etmektedir.
Bu olayı, Cumhuriyet yönetiminin önderi M. Kemal Atatürk Meclis’te hilafet tartışmaları
sırasında kürsüde şöyle değerlendirmiştir:
“Ömer’in tesiriyle Ebubekir’e biat olundu. Görülüyor ki halifenin intihabın da temeyulatı
umumiyenin tabii temerküzünden ziyade şahsi tesir tesbit edilmiştir”
Atatürk burada halife seçiminde cemaatin gönül rızasından çok Ömer’in tesirinin söz konusu
olduğunu belirtiyor. Devamla da, “en nihayet hilesinde muvaffak olan, saf ve nezih olanını
mağlup edip ve evlat, ayalalını mahvu perişan eyledi. Ve bu suretle hilafet ünvanını altındaki
imareti İslamiyeyi yine hilafet ünvanın altında saltanatı İslamiyeye tahrif etti” diyor.
Burada da açıkça; hilesinde başarılı olan kesim saf ve temiz olan kesimi perişan ettiğini,
İslam yönetimini de hilafet makamı adı altında saltanat yönetimine dönüştürdüğünü söylüyor.
Atatürk Emevi yönetimi için ise:
“Saltanatı Emeviye, büyük istilalar yapmakla beraber baştan nihayete kadar hunin (kanlı,
katil) ve elim vakayı ile ancak 90 seneyi doldurabilmiştir” diyor.
M. Kemal burada da, Emevi saltanatının başından sonuna kadar kanlı ve acılı bir olay
olmasına rağmen ancak 90 yıl hüküm sürmüş olduğunu söylüyor.
FEDEK HURMALIĞI OLAYI
Hz. Muhammed, vefat etmeden birkaç yıl önce Fedek Hurmalığı’nı kızı Hz. Fatma’ya
vermişti. Bu nedenle Hz. Muhammed’in vefatından sora bu hurmalığın miras olarak Ali ve
Fatma’ya geçmesi gerekiyordu.
Fakat halife Ebubekir biat olayından sonra Fedek Hurmalığı’nı Hz. Fatma’dan geri aldı. Bu
durum Hz. Fatma’yı çok üzdü. Hz. Muhammed’in, “Fatma’yı inciten beni, dolayısıyla
Tanrı’yı incitmiş olur” biçimindeki hadis-i şerifi de böylece hiçe sayılmış oldu.
Babasından üç ay sonra vefat eden Fatma, bu nedenle cenazesine Ebubekir ve Ömer’in asla
gelmemesini vasiyet etmiştir.
HZ. Muhammed bu hurmalığı XVI. sûre-i celile’nin (İsra) yşirmi altıncı XXX. sûre-i
celile’nin (Rûm) otuz sekizinci ayet-i kerimelerindeki emir üzerine Hayber’in fethinden sonra
Fatmatüzzehra’ya vermişti.
Bu nedenle, Fedek Fidanlığı’nın Hz. Fatma’nın elinden alınması açıkca Allah ve Peygamber
emrinin çiğnenmesi anlamına geliyordu.
Fedek, ikinci halife Ömer zamanında tekrar Ali’ye verilmiş üçüncü halife Osman zamanında
ise Mervan’a bağışlanmıştır. Muaviye, İmam Hasan’ın şehadetinden sonra araziyi üçe
böldürmüş, bir bölümünü Osman’ın oğluna, bir bölümünü Mervan’a, üçüncü bölümünü ise
oğlu Yezid’e vermiştir.
Hz. Ali, Hz. Fatma’nın ölümüne kadar Halife Ebubekir’e biat edilmeini istemedi. İslamiyet
içindeki bu kırgınlığı gidermek için, Hz. Fatma’nın ölümünden sonra kendisi Ebubekir’e biat
etti.(6)