Çağımızda Allah'ı birleyip O'na teslim olduklarını iddia eden kimselerde şirkin değişik tür ve renklerini görüyoruz.
Şirk basamaklarından oluşan bir görünüm var önümüzde.
Bugünkü insanlar, "millet", "vatan", "halk" v.s. isimler altında değişik ilahlar türetmişlerdir.
Yaratıkların işinde Allah'a ortak koşulan birer ilah haline getirilen bu modern putların eski cahiliyyenin tapındığı putlardan tek farkı, mücessem olmayışlarıdır. Çünkü bu putlara da adaklar adanıp oğullar kurban edilmektedir.
Tıpkı eski çağ cahiliyyesinde olduğu gibi...
Yaygın bir gelenek olarak mabetlerde ilahlarına oğullar adayan eski cahiliyye gibi...
Aslında tüm insanlar Allah'ı rab olarak tanımaktadır. Tanımakta ama, bu düzmece ilahların emir ve arzularını tam bir kutsallıkla benimseyip Allah'ın emir ve kanunlarını hiç dinlemeden bir kenara atanlar da aynı insanlardır. Hem de Allah'ın emir ve kanunlarına muhalefet pahasına...
Eğer modern cahiliyyenin tapındığı bu putlara ilah denilmezse, ilahlar daha nasıl olacak?
Şirk, daha nasıl olacak, ortakların çocuklardaki payı daha nasıl olacak?
"Allah, onların ortak koştuklarından elbette ki münezzehtir." (el-A'raf: 190)
Klasik cahiliyye, hiç kuşkusuz Allah'a karşı daha edepliydi. Çünkü o zamanın insanları, kurbanlıklarını, çocuklarını ve ürünlerini Allah'a daha da yakın olabilmek için ilahlarına sunuyorlardı. Yani çocuk, ürün ve hayvanlarından bu amaçla putlarına pay ayırıp şirke düşüyorlardı.
Görülüyor ki klasik cahiliyede en büyük olan gene Allah idi. Modern cahiliye ise diğer ilahları Allah'tan üstün tutmaktadır. Çünkü bu ilahların emirlerini kutsal bilip Allah'ın emirlerini de bir kenara bırakmaktadır.
Eğer biz putperestliği sadece ilkel tipteki heykel ve klasik putlardan, insanların bunlara karşı sürdürdüğü alamet türü ibadetlerden ve Allah katında onları şefaatçi tanımaktan ibaret görürsek, kendi kendimizi aldatmış oluruz.
Aslında değişen tek şey, putperestlik ve putların şeklidir. Çünkü modern putperestlikte de alamet türü tapınmalar vardır. Tek fark bunlara yeni isimler takılmasıdır. Şirkin özellik ve gerçek niteliği ise, değişen şekil ve tapınmaların gerisinde varlığını sürdürmektedir.
Bununla aldanmamak ve gerçeklerden sapmamak zorundayız. Yüce Allah, iffet, saygınlığı ve fazileti emrediyor. "Vatan" veya "üretim" ilahları ise, kadının açılıp saçılmasını, insanları eğlendirmesini - Budist Japonya'daki gibi - otellerde konuksever bir gayşa olarak çalışmasını emrediyor. Bu durumda emirlerine uyulan ilah kim?
Yüce Allah mı, yoksa bu düzmece ilahlar mı?
Yüce Allah, insanları birleştiren bağın "akide" olmasını emrediyor. "Millet" veya "vatan" ilahları ise, akidenin toplumsal bağ olmaktan çıkarılıp onun yerine yurttaşlığın veya milliyetçiliğin temel olmasını emrediyor. Evet emirlerine uyulan ilah kim?
Yoksa düzmece ilahlar mı?
Yüce Allah, kendi kanunlarının egemen olmasını istiyor. Ama herhangi bir kul veya halktan bir grup, buna"Hayır!" diyor. Kanun koyan kullar ve egemen olan da kendi icat ettikleri kanunlar ise, emirlerine uyulan kim?
Yoksa düzmece ilahlar mı?
Hiç kuşkusuz bunlar, günümüzde tüm dünyada bulunan, şaşkın insanlığın iyice bildiği örneklerdir. Günümüzde egemen olan putperestliği, ilkel ve gözle görünen putların yerini alan kutsal putları olanca gerçeğiyle ortaya koyan örnekler Gerçek niteliği hiç değişmeyen şirk ve putperestliğin değişen şekillerine aldanmamak zorundayız.
İnsan aklı - eğer kendisiyle pratik hayatın arasına engel konulmazsa - bu cahiliyeye kesinlikle rıza ve kabul göstermez. Ama şehvetler, keyfi arzular, azgınlık ve aldatmacalar bu insanı, bindörtyüz sene sonra saptırıp tekrar cahiliyeye; ama modern bir cahiliyeye döndermiştir. Aciz yaratıklar olup hiç bir şey yaratamayan ve ne yandaşlarına ne de kendi kendilerine hiçbir yardımları dokunamayan (modern putları) Allah'a ortak koşmalarının nedeni budur.
"Onlar, birer yaratık olup da hiç bir şey yaratamayan, onlara da, kendi kendilerine de hiç bir yardım yapamayan (putları) şirk koşarlar ha!?" (el-A'raf: 191-192)
Hiç kuşkusuz bu insanlık, tekrar Kur'an'a muhatab olmaya muhtaçtır. Tıpkı dün muhtaç olduğu gibi...
Kendisini cahiliyeden kurtarıp İslâm'a götürecek, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, akıl ve kalbini bu modern putlardan; bu içine düştüğü yeni bataktan kurtaracak bir rehbere...
Tıpkı bu dinin kendisini ilk kez kurtardığı gibi...
Yüreklerin tevhid gerçeğine inanmasının yolu budur.
Bu dünya üzerinde bilerek yaşamanın yolu budur.
Çünkü gözünü ufuktaki biricik yıldızdan ayırmayanın yolunu şaşırması mümkün değildir.
Gücü, hayatı ve rızkı kimin verdiğini, yarar veya zararın kimden gelebileceğini, alma ve verme yetkisine kimin sahip olduğunu bilen bir insan, bu kaynaktan başkasına yönelmeyecektir.
Hayat yasalarını sadece bu kaynaktan alan, bu kaynağın kopmaz ipinden başkasına sarılmayan, onun gösterdiği hedeften gözünü ayırmadan yürüyen, bununla huzur duyan, sadece bir tek efendiye hizmet eden ve bu efendisini razı edecek işler yapıp, kızacağı bir iş yapmaktan sakınan bir insanın yetenek ve gücü, bir noktada odaklaşacaktır.
Olanca güç ve yeteneklerini ortaya koyarak üretecektir. Çünkü ayakları yere sağlam basan bu insan, gözü göklerde, bir tek ilahtan emir beklemektedir:
"Allah, örnek olarak, çekişip duran ortakların elindeki köleyle, sadece bir kişiye ait olan köleyi veriyor. Bu ikisinin durumu aynı olur mu hiç? Allah'a hamd olsun; ama onların çoğu (gene de durumlarını) bilmiyorlar." (ez-Zumer: 29)
Burada Allah, müşrik ve muvvahid kimseleri, üzerinde birbiriyle çekişilen, arada kalan, her birinden ayrı emir ve görevler alan, şaşkınlığa düşüp yol bilmez yordam tanımaz hale gelen, yetenek ve gücü zedelenen, çelişik ve çekişmeli arzuları bir türlü razı edilemeyen efendilerin elindeki köleyle bir tek efendinin emrindeki, görevini ve kendisinden isteneni bilen, apaçık ve belirli bir yolda rahatça hareket edebilen köle örneğiyle tanıtmaktadır.
|