ŞEYTANIN (İBLİSİN) SIRLARI
DÖRT
İblisin Âdeme Secde Etmemesi ve Ona İğva Verip, Yasak Ağaçtan Yedirmesi
İbn-i Cerir der ki: Sahabe ve Tabiîn den selef âlimleri, İblîs’in secde etmeyişinin sebebinde ihtilâf ettiler.
Bu babta İbn-i Abbas (R.A.)’dan bir çok sözler nakl edilmiştir. Birisi Ed-Dahhâk’ın nakl ettiği şu görüştür: «İblîs Allah’a asî gelen ve yeryüzünü cinayetler irtikâp ederek kana bulayan cinleri öldürünce, kendini beğendi ve kendinden üstün hiç kimsenin bulunmadığını iddia etti.»
İbn-i Abbas’dan (R.A.) nakl edilen ikinci görüş: O, cennet maliki olduğu gibi gökle yerin hakimiyeti eline verilmişti.. İbadete de son derece ileri mesâfeler etmişti. Bu yüzden kendini beğendi. Üstünlük iddia edip Rabbi- ne karşı böbürlendi.
Ebû Salih Tarıkî ile İbn-i Abbas, Mürre el-Hemeda- nî tankı ile İbn-i Mesud’dan (R. Anhuma) nakl etmiştir; Allah’ın Resûlü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«ALLAHı Teâlâ mahlûka 11 yarattıktan sonra kudretini Arşda tecelli ettirdi. İblisi dünya semasına hakim tayin etti. İblis Cin denilen bir kabiledendi. Onlar Cennetin bekçileri olduklarından kendilerine (CİN) denilmişti. İblis dünya göğüne mâlik olması yanında Cennetin de bekçileri bulunmaktaydı. Bu yüzden kendini beğendi ve etrafa karşı böbürlenmeye başladı: «Allah bana bütün bunları herkese faik olduğum için verdi, var mı benim gibi bir tane daha?» diye sönlenmeye başladı.
Onun hu lıabis duygusuna Allah muttali oldu. Ve meleklerine: «Ben yeryüzünde bir Halîfe kılıcıyım.» buyurdu.»
îbn-i Abbas’dan (R.A.) nakl edilen üçüncü görüş: O, Allah’ın yarattığı mahlûkat kalıntılarmdandı. Allah onlara bir şey emretti. Emre itaatten kaçındılar.»
îkrime tarikiyle İbn-i Abbas’dan nakl ediliyor: «Şüphesiz Allah bir nevi yaratıklar yarattı. Adem’e secde edin, buyurdu.
«— Biz bunu yapamayacağız.» diye bas kaldırdılar. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, onları yakacak bir ateş gönderdi ve şöyle buyurdu: «Ben toprak’tan bir insan yaratıcıyım.» öylese Ademe secde edin, buyurdu, bundan da imtina ettiler. Bunun üzerine yüce Allah ateş gönderip onları yaktı. Sonra bunları yarattı. Ve Ce- nâb ı Allah:
«— Haydi Adem’e secde ediniz!» buyurdu. «Evet dediler.» İblis Ademe secde etmekten kaçınan güruhtandı.
İsmail b. Kesir bu hadîs için, onun ravileri arasında yalancılıkla itham edilmiş biri vardır. Onun için böyle bir hadîs hüccet sayılmaz, dedi.
Diğerleri, şeytanın secde etmeme sebebini şöyle izah ettiler: O, yeryüzünü ifsad eden ve kan döken cinlerin bekâyasındandı. Meleklerle onlar çarpıştılar.
Bâzı hadîs âlimleri Sehr b. Haşeb’den rivâyet etmişlerdir: «İblîs, meleklerin kovaladığı cinlerdendi. Melekler onu esir ettiler ve semaya götürdüler.»
Sa’d b. Mes’ud’dan nakl edilmiştir: «Melekler cinlerle harb yaptılar. İblîs o zaman küçüktü. Melekler tarafından esir edilip göğe çıkarıldı. Ve onlarla beraber Allah’a ibadet etmeye başladı. Vaktâ ki Âdem yaratıldı ve Allah meleklere ona secde etmeleri için emir verdi. Şeytan bu emre imtisaldan kaçındı. Bunun için Cenâb-ı Hak: «İblîs müstesna. O secde etmedi. İblis cin (ler) dendi.» buyurmuştur.
Ebû Ca’fer der ki: «Bu babta akla en uygun görüş ve en doğru söz Allah’ın buyurduğudur: «Hani biz meleklere; Adem’e secde edin, dedik (hepsi) secde ettiler.* İblis etmedi. O cinler dendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı.»
Allah’a karşı gelmesi bir çok sebeblerden olabilir. Meselâ; cinlerden oluşu buna sebeb olabilir. Kendini beğenmesi veyahut çok ibadet ettiği için kendisini bütün varlıklardan üstün sayması da buna sebeb olabilir. Semaya ve yere hakim olması, Cennet maliki bulunması da bu sebebler arasında zikr edilebilir. Belki de henüz bilinmeyen bir sebebden secde etmemiştir. Hülâsa bu konudaki ihtilâf sana anlattığımız gibidir.
Anlatılan sebeblerden biri de şudur: Adem yaratılmadan ünce, yeryüzünde cinler vardı. Allah İblisi onlara kadı olarak gönderdi. Bin seneye yakın bir zaman onların adlî işleri ile meşgûl oldu. Sonra ona Hakem ismi verildi. Daha sonra semaya kaldırılıp halen üzerinde taşıdığı (İblîs) adı verildi. Bundan sonradır ki içine bir kibir ve azamet düştü, kimseleri beğenmez oldu, daha önce hakemlik yaptığı insanlara karşı kin beslemeğe başladı. Bu düşmanlık; yeryüzünde iki bin sene gibi uzun bir müddet çarpışmalarına sebeb oldu. O kadar kan döküldü ki, atlan o kanlann içinde yüzer hale geldi.
Cenâb-ı Hak kın: «Ya biz ilk yaratışda aciz mi gösterdik (ki tekrar diriltmekten aciz olalım?) Hayır, onlar bu yeni yaratılıştan bir şüphe içindedirler.» kavlinin mânası budur, dediler. (Kaf sûresi, âyet: 15)
Melekler de (Sen yeryüzünde kan dökecek, fesad çıkaracak birini mi halife kılacaksın?) dediler. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, onlara bir ateş gönderip yaktı.
İblis kavmine gelen bu azabı görünce derhal sema ya çıktı ve meleklerle ibadete koyuldu. Kendisini ibadete öyle verdi ki ibadete o zamana kadar onun gibi şid* detli ibadet eden görülmedi. Onun bu hali Âdem yaratılana kadar devam etti. Sonra ona secde ile emredilince, secde etmekten imtina etti ve ne olduysa işte ondan sonra oldu. Cenâb-ı Hak İblîs’in bu haline muttali olunca, (yeryüzünde bir halife kılıcıyım.» buyurdu. Melekler de ona: (Sen yeryüzünü fesada verecek, kan akıtacak birini mi göndereceksin)? dediler.
İbn-i Abbâs (R.A.)’dan rivayet edilmiştir: «Melek ler İblis ve kavminin yeryüzünde kan döküp, fesat çıkardıklarını bildikleri için, Cenâb-ı Hak?ka, «Biz sana yeteriz, Sana ibadet ediyoruz, seni teşbih ediyoruz, noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz.» dediler. Ama yüce Allah herşeyi onlardan daha iyi bildiği için ve bildikleri arasında (tblis’in baş kaldıracağı) hususu da bulunduğu için. «Sizin bilmediklerinizi ben daha iyi bilirim.» diye mukabele etti.
İbn-i Abbas ve bazı Ashabdan nakl edilmiştir: Melekler söyleyeceklerini söyleyince, Allah: «Sizin bilmediklerinizi ben çok daha iyi bilirim.» dedi ve İblis’in işini ihsas etti onlara.
Bunun üzerine Allah Cibril’i (A.S.) yeryüzünde, toprak alıp gelmesi için gönderdi. Cibril yere inince toprak ona:
- Allah’a senden sığınırım. Nasıl olur da benden bir parça alacaksın ve beni rezil edeceksin? dedi. O geri döndü. Ve toprağın kendisine dediğini Allah’a arz etti. Allah Mikâil’i gönderdi. Toprak ona da aynı karşılığı verdi. Derken ölüm meleği oian Azrail’i gönderdi. Toprak ona:
- Senden Allah’a sığınırım, deyince o şu mukabelede bulundu:
- Asıl ben buradan bir şey almadan, Allah’a dönmekten sığınırım, dedi ve yerin muhtelif yerlerinden toprak aldı. Renkleri muhtelik topraklar alarak Allah’ın huzuruna vardı. Onun için Ademoğullan muhtelif renk, karakter ve huyda yaratılmışlardır. Sonra onu ıslattı, birbirine yapışan çamur haline getirdi. Sonra bıraktı kendi haline. Taki kokmağa başladı. Kur’ândaki (Hame-i Mesnûn’un) mânası bu dur.
Said b. Cübeyr tariki ile İbn-i Abbas (R.A.) :den rivayet edilmiştir.
«Rabb’ul-İzzet, İblis’i yerin ediminden almak için yeryüzüne gönderdi, onun tatlısından, tuzlusundan aldı. Ve ondan Allah Adem’i yarattı. Adem denimesinin sebebi de budur. Çünkü o yerin Edim’inden yaratılmıştır.
Bu yüzdendir ki İblis «Çamur olarak yarattığına mı secde edeceğim?» yâni benim sana getirdiğim çamura mı secde edeceğim, dedi.
Ed-Dahlıâk tariki ile İbn-i Abbas’dan:
«Allah Âdem in (asıl menşei olan) toprağa emretti ve ytıkarı yükseldi; Allah ondan Adem’i yarattı. Yâni onu balçıktan halk eyledi. Allah onu kendi kudretiyle yarattı, kırk gece; onu uzanmış bir cesed halinde bıraktı. İblis gelib onu tekmeledi. Bardak gibi ses çıkarmağa başladı.
Cenâb-ı Hakk’m: «Bardak gibi kupkuru bir balcık» kavlinin mânası budur! Onun ağzından girib, arkasından çıkmağa, arkasından girip ağzından çıkmağa ve durmadan onunla şöyle deyip alay etmeğe başladı: «Sen nesin, kupkuru bir balçıksın! Şayet ben sana musallat olursam, helak ederim seni! Sen bana musallat olursan dinlemem, asi gelirim sana.»
Mûsa, senediyle, İbn-i Abbas, İbn-i Mes’ud ve bir sahabe cemaatinden (R. Anhüm) rivayet etmiştir.
Allah meleklere buyurdu ki: Ben topraktan bir beşer yaratacağım. Onu tesviye edip ona ruhumdan öfü- rünce, hemen secde edin. Allah onu kendi (kudretiyle yarattı ki İblis tekebbür edip secde etmekten imtina etmesin diye. Yani ben tekebbür etmeyip kendi elimle yarattığım şeye sen nasıl secde etmezsin, desin için. Böyle yaptı, Halik teâlâ.
Kırk sene onu, o halinde bıraktı. Melekler Adem’in o cesedini görünce korkmağa başladılar. İlk önce İblis de korkmuştu. Fakat sonra onun ses çıkaran bir bardak gibi kupkuru bir balçık olduğunu görünce ağzından girip arkasından çıktı ve cesaretle, meleklere: «Bundan mı korkuyorsunuz? Bu bir şey değil ki! Rabbiniz Sa- meddir. Bu ise bomboş (içi boş) bir şeydir! Ona şayet musallat olursam, helak ederim, dedi.
Muas b. Hârun’dan rivayet ediliyor: Adem, ruh öfü- rülecek hale getirilince, Allah meleklere: «Ben ruh öfü- rünce ona, secde ediniz!» buyurdu. Ruhu öfürünce, ruh başından girdi Adem’in ve Adem aksırdı.
Melekler ona: «Elhamdül lillah» de, dediler. Adem: «Elhamdü lillah.» dedi. Onlar da: «Ey Adem! Rabbin olan Allah sana merhamet etsin.» dediler.
Ruh gözlerine gelince, Cennet meyvelerini görmeğe başladı Ruh içine girince, yemek canı çekti ve Ruh henüz ayaklarına varmadan meyvelere doğru sıçradı. (İnsan aceleci olarak yaratıldı) âyetinin mânası buduı*. Meleklerin hepsi secde ettiler; iblis müstesna. O secde etmekten kaçındı, böbürlendi ve nihayet kâfirlerden oldu.
Allah ona, kendi kudretimle yarattığıma, secde etmekten seni men’eden şey ne oldu? diye sorunda, Ben ondan daha hayırlıyım! Çamurdan yarattığına secde edecek değilim!, diye cevab verdi. Sonra Allah onu: Sen benim yanımda böyle büj^üklük taslayamazsm, haydi defol huzurumdan! diyerek, kovdu.
Bunu, teyid edecek bâzı hadîsler vardır, fakat çoğu na israiliyat karışmıştır.
Cenâb-ı Hak’km İblis’e, «Oradan in, senin kibirlenmeye hakkın yoktur.» ve «Oradan çık.» gibi kavillerinden anlaşılıyor ki, İblis eskiden gökte idi. Sonra Allah onu, kendisine asî olunca bu şereften mahrum etti.
Ve onu yeryüzüne indirdi. Meleklerle bulunmak ve onlarla ibadet etmek şerefinden onu mahrum bıraktı. Perişan bir vaziyette yeryüzüne kovulup indirildi.
İbn-i Cerîr der ki: Ed-Dahhâk tariki ile İbn-i Ab- bas’dan rivayet edilmiştir: «Allah Teâlâ Adem’e ruhundan öfürünce, ruh başından girmeye başladı ve Âdem bir et halinde kımıldamayamaz bir şekilde kaldı. Ruh göbeğine kadar gelince Adem kendine gelip, kendini seyr etmek için kalkmak istedi ve acele etti. Fakat kalkamadı. (İnsan aceleci yaratılmıştır,)’ kavlinin mânası budur işte. Ruh cesedine girince aksırdı. Allahü Teâlâ’- nın ona verdiği bir ilhamla: «Elhamdu lillahu Rabbila- lemîn!» dedi. Allah onun bu sözüne: «— Ey Adem Allah Teâlâ sana rahmet etsin.» diye mukabele buvur- du.
Somu İblisle beraber olan (yer meleklerine) —gök melekleri müstesna— Ona secde etmelerini emretti. Hepsi secde ettiler, İblis etmedi ve dedi ki: «Ben ondan daha kuvvetliyim, daha yaşlıyım! Beni ateşten, onu topraklan yarattın! ne diye secde edecekmişim ona?» deyip Allah’a asi geldi. Allah da onu her türlü iyiliklerden mahrum edip huzurundan kovdu ve Şeytan-ı Ra- cim olarak ayrıldı divân-i İlâhiye’den.»
İbn-i Ceririn bu naklinde inkita* vardır. Siyakta da bir cehalet hüküm sürmektedir. Çünkü secde ile memur olan bütün meleklerdir, yalnız İblisle beraber olan yerdeki melekler değil. Çünkü âyetteki genel ifade ve hasislerdeki umumi mânalar’dan bu anlaşılmaktadır.
İbn-i Cerîr İbn-i Humeyd tariki ile Muhammed b. İshak’dan şöyle nakl ediyor:
«Ruh, başına gelince, aksırdı ve: «El-Hamdu lillâh» dedi. Rabbı ona:» Yerhamûke Rabbûke.» buyurdu. Doğrulunca bütün melekler, Allah’a verdikleri sözü yerine getirmek için ona secde ettiler, İbn-i (Allah’ın düşmanı) kalktı ve hasedinden secde etmedi, kibirlendi. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah ona, «Kendi kudretimle yarattığım Adem’e neden secde etmedin?» diye çıkışınca, o malûm cevabı verdi. Nihayet Cenâb-ı Allah mutlaka sen ve sana tabi olanlarla cehennemi dolduracağım, buyurdu.
Ondan sonra Cenâb-ı Allah ona lânet etti, kendisini cennetten çıkardı. Ve şöyle buyurdu: (Çık ordan. Sen artık Recîmsin=kovulmussun. Ceza gününe kadar senin üzerine lâ net olsun.)
O Adem’e secde etmeyip, özrü kabahatından büyük olduğu için bu cezaya müstahak oldu. Sûre-i İsrâ’da bu hususta geniş malûmat verilmektedir. (Dileyenler, oraya müracaat etsinler.)
İbn-i Cerîr der ki: Mûsa b. Harûn, senediyle İbn-i Abbas, İbn-i Mes’ud ve Sahabe’den bir kısım insanlardan şöyle rivayet etmiştir:
«İblis lanetlendikten sonra cennetten çıkarıldı. Adem Aleyhisselâm ise cennette iskan edildi. Fakat yalnız başına idi. Bir gün uyumuştu. Uyandığı zaman yanı başında, Cenâb-ı Hakk’ın, kaburgasından yarattığı zevcesini görünce,
- Sen kimsin? dedi.
- Bir kadınım.
Ne için yaradıldm.
- Sana eş’ olmak için, diye cevap verdi. Melekler ona sordular:
- Onun ismi nedir?
- Havva.
- Niçin bu ismi verdin ona?
- Çünkü diri olan bir şeyden yaradıldı. Bu hususta Cenâb-ı Allah şöyle buyurdu:
«Ey Adem! Sen ve zevcen Cennette sakin olun! Ondan (cennetin yiyeceklerinden) ikiniz de bol bol yiyin.» buyurmuştur. (Bakara: 35.)
İbn-i Cerîr’in naklettiği bu hikâye, ehli kitabın elinde bulunan Tevrat’ın nassmdan almadır. Âyetin siyakı ve zahiri, Havva’nın yaradılışını, Ade’min (A.S.) cennete girmeden önce olduğunu gerektiriyor. İbn-i İshak bunu böylece açıklamıştır.
İbn-i İshak İbn-i Abbas’dan (H.A.) nakl ediyor: «Hz. Havva, Adem’in (A.S.) en kısa kaburgasından yaratılmıştır.» Buna şu âyet-i kerîmeler delâlet etmektedir: «Ey nâsî Sizi tek bir insandan ve ondan da zevcesini halk eden Rabbinizdeıı korkun.» (En-nisâ: 1)
«O, sizi nefs i vahidedeıı yaratan ve ondan, ona ısınsın diye zevcesini yaratandır.» (El-Âraf: 189)
İbn-i Cerîr diyor ki: Cenâb-ı Hak Adem ile Havva’yı cennete yerleştirdikten sonra, dilediklerini yiyebileceklerini emretti. Yalnız onları bir ağaçtan men’etti. Fakat Şeytan iğva etti. Onlar da o yasak ağaçtan yediler. Ondan sonra Malûm kıssa başlıyor.
Ebı Salih tariki ile İbn-i Abbas’dan, Hemedanlı, Mürre tariki ile İbn-i Mes’ud ve bir kısım sahabîden bu hususta şöyle bir kıssa nakl edilmiştir:
Cenâb-ı Hak, Adem ile Havva’yı Cennete yerleştirip onları malûm ağaçtan yemelerinden menettikten sonra, şeytan onlara musallat olmak istedi ve cennete girmek teşebbüsünde bulundu. Fakat cennet bekçileri onu bundan men’ettiler. Derken şeytan yılan şeklinde gelip: «Ne düşünüyorsun, gir ağzıma ileteyim seni cennetin içine» dedi. Şeytan yılanın ağzına girdi. Yılanda onu sessizce cennetin tam ortasma getirdi. Yılanın karnından Adem ile konuşmak istedi, fakat mümkün olmadı, bu sefer onun ağzından dışarı çıkıp dedi ki: Ey Adem sana öyle bir ağaç göstereceğim ki ondan yediğin taktirde hiç ölmez ve muhalledlerden olursun! Gayesi onların avretlerini onlara göstermekti.. Çünkü o, onların avreti bulunduğunu meleklerin kitabında okumuş biliyordu. Adem’in bundan haberi yoktur. Adem (A.S.) yemedi. Fakat Havayı kandırdı. Ve Havva yedi. Havva yiyince Adem’e:
- Bak ben yedim, bana bir şey olmadı, sen de ye! deyince, Adem de yedi.. Yedi amma avretleri zahir oldu. Bu defa İncir yaprakları ile avret yerlerini örtmeye çalıştılar.
Tavûs el-Yemanî tariki ile İbn-i Abbas’dan nakl edilmiştir:
«Allah’ın düşmanı şeytan, Adem ile Havva’yı kandırmak için cennete girmek istedi, giremeyince kendisini oraya götürmeleri için bütün hayvanlarla konuştu: hiç biri razı gelmedi. Sonra gitti yılanı buldu ve yılana :
- Sen beni cennetin içine kadar sessizce götürürsen, Ademoğlunun şerrinden seni korurum, dedi. Bunun üzerine yılan onu ağzına alıp cennetin içine kadar sessizce soktu. Soktu amma Allah da onun ayaklarını kırdı ve karnı üzerine sürünmeye başladı. —Önceleri yılan bayağı diğer hayvanlar gibi dört ayaklı idi.—»
İbn-i Abbas (R.A.) der ki, yılanı bulduğunuz yerde gebertin! Çünkü o, hem sizin, hem Allah’ın amansız düşmanıdır.))
Rebî’den nakl edilmiştir: «Şeytan hayvan kılığında cennete girdi. Deve şeklini andırıyordu. Sonra lanetlendi ve yılan şeklini aldı.»
Muhammed b. İshak bâzı ilim ehlinden nakl ediyor: «Adem (A.S.) cennete girip de onun çeşitli nimetlerini görünce, dedi ki: (Ah burada ebedî kalabilsek!) şeytan mel’ûn onun bu sözünü duyunca, bu yönden iğva vermek istedi.»
İbn-i İshak anlatıyor: «Onları aldatmak için ilk defa şöyle bir hiyleye baş vurdu: Cenazeye ağlar gibi bir çığlık kopardı. Adem ile Havva ona, niçin ağladığını sorunca, siz ilerde öleceksiniz; bu nimetler elinizden gidecek de onun için ağlıyorum, dedi.
Onlara bu korkuyu verdikten sonra başladı vesveseye, «Gelin size bir ağaç göstereyim, ondan yerseniz., ya melek olur veyada hiç ölmezsiniz.» dedi ve onları aldattı.»
İbn-i Cerîr der ki:
«îbn-i Vehb, İbn-i Zeyd’den şöyle ııakl eder: «Şeytan önce Havva’yı kandırdı, o malûm ağacın yanma götürdü. Ağacı ona güzel gösterdi. Sonra Havva’yı onun gözüne güzel gösterdi. Adem onu bir ihtiyaç için çağırınca:
- Olmaz! Sen gel buraya, dedi. Gelince:
- Olmaz, hayır, bu ağaçtan yemedikçe bu iş olmaz, dedi. Bunun üzerine o ağaçtan yedi. Ve her ikisinin de avreti göründü. Adem cennetten bir oraya bir buraya koşmaya başlayınca Allah ona:
- Ey Adem! Benden mi kaçıyorsun? dedi. «— Hayır ya Rabbi, senden haya ettiğim için kaçıyorum!» diye cevab verdi.
- Peki bunu nasıl yaptın?
- - Havva sebeb oldu.
- Onu çok güzel bir şekilde yaratmıştım, şimdi onu her ay kana boğayım da görsün; onu kolayca doğuracak şekilde yaratmıştım, şimdi onu zor ve güç bir hal üzere doğum yaptırayım da görsün! buyurdu.
Ebû Zeyd der ki: Havvâ’mn başına bunlar gelmeseydi, şimdi bütün dünya kadınlan mülayim olacaktı, kolay doğum yapacaktı. Adem ile havva o ağaçtan yiyince, Allah onlan ve düşmanlan olan şeytanla yılanı yeryüzüne indirdi ve: «Haydi ininiz; kiminiz kiminize düşmandır.» buyurdu. Böylece onlar, mihnet ve belâ yurdu olan bu dünyaya indiler. Keramet ve bütün cennet nimetlerini yitirdiler.
«İnin! Kiminiz kiminize düşmandır» âyetini, İbn-i Abbas ve Sahabeden bir kısım âlimler böyle tefsir etmişlerdir.
îbn-i MesTıd, tbn-i Abbas ve Sahabeden bir kısım âlimler dediler ki:
«Yılan lanete uğradı, ayakları kesildi, yerde sürünmeye başladı, rızkı toprakda kılındı.»
Müfessirler, Adem’in (A.S.) girdiği cennet hakkında fikir ayrılığına düştüler.
Bu Cennet nerdedir; gökte mi yoksa yerde midir9 Şayet gökte ise o, Cennetûl-hûld midir, başka bir Cennet midir? Müfessirler bu babta ihtilâf etmişlerdir:
Cumhur’a göre, âyetlerin zahirinden anlaşıldığına göre, o, semada bulunan Cennetül-Me’vâdır. Bu hususta rivâyet edilen hadîslerin zahirinden de anlaşılmaktadır.
Nitekim Cenâb-ı Hak: «Dedik ki: (Ey Ademî Sen zevcenle beraber cennette sakin ol.)» buyuruyor.
Âyetteki (Elif-Lâm) umum, için olmadığı gibi Ma’- hud-i Lâfzı için de değildir. Öyleyse Ma’hud-i Zihni içindir ki o da şer’an müstakar olan Cennetül-me’va- dır.
Mûsa’nın Adem’e (Aleyhisselâm) söylediği şu söz nekadar da açıklar bu mevzuu: «Bizi ve kendini cennetten çıkardm.»
Müslim, Sshih’in’de Ebû Malik el-Eşcaî —Sâd b. Târik’dir— Ebû Kazim Seleme b. Dinar-Ebû Hüreyre’- den (RA.) rivâyet etmiştir. Dedi ki; Allah’ın Resûlü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«Allah Kıyamet günü insanları bir araya getirecek. Mü’minleıe cennet yaklaştınldığı zaman, kalkıp Âdem’e gelecekler ve:
- Ey bizim babamız! Haydi cennetin kapısını bize açı ver! diyecekler. Adem onlara:
- Cennetten sizi çıkaran, babanızın hatası değil midir? diyecek.
Müslim bu hadîsi, Huzeyfe tariki ile de rivayet etmiştir. Bunlardan anlaşıldığına göre Âdem (aleyhıssc- lâm)’m girdiği cennet, Cennetül-me’vadır.
Diğerleri, Adem’in girdiği cennet, Cennetül-huld değildir. Çünkü o, orada mükellef oldu. Bu ise, girdiği cennetin Cennetül-Me’va olmasına aykırıdır.
Bu görüş, Ubey İbn-i Ka’b, İbn-i Abbas, Vehb b. Münebbih ve Süfyan b. Uyeyne’den nakl edilmiştir. Bu görüşü, İbn-i Kuteybe (El-Maarif) kitabında, Said el- Balûtî de tefsirinde tercih ederek zikr etmişlerdir.
Aynı zamanda İmam Ebû Hanîfe ve arkadaşlarından da aynı görüş nakl edilmiştir. El-Kurtubî, tefsirinde, bu görüşü savunmuştur. Yani Mu’tczile ve Kaderiyeden bu fikri nakl etmiştir.
Ebû Muhammed İbn-i Hazm, (El-Milel vennihel) adlı eserinde, bu mes’ele hakmda varit olan fikir ayrılığını zikr etmiştir.
Cumhur-i Uiema’dan birinci görüşü nakl edenler şunlardır: Ebû’l-Kasım er-Râğib, El-Kadı El-Maverdi.
El-Kadı El-Maverdî tefsirinde şöyle kayd eder: Adem Aleyhisselâm’m girdiği Cennet hakkında iki ayrı görüş üzerine ihtilâf ettiler.
- O. bildiğimiz Ccnnetül-huld’dur,
- O, onlar için bir ibtilâ yurdu olan ayrı bir cennettir, bildiğimiz mükâfat yurdu cennet değildir. Bu fikirde olanlar da iki ayrı fikir beyân ettiler:
- Bu cennet göktedir,
- Bu cennet yerdedir. Çünkü Allah her ikisini orada bulunan belirli bir ağaçla imtihan etmiş ve ondan nehy etmiştir, başka ağaçlardan değil.. Bu görüş, İbn-i Yahya’ya aittir. Bu, İblis’e Adem’e secde etmesi emredildikten sonra olmuştur. En doğrusunu bilen şüphesiz ki Allahtır! Bunun bu sözü, yukarda arz ettiğimiz üç ayrı görüşü tazammun etmiştir. Fakat kendi sahsî kanaati bu hususta vukufu amirdir.
Sırf bu sebebledir ki, Errazi, tefsirinde, dört ayrı görüş nakl etmiştir.
Bu babta herhangi bir fikir serd etmeyip vakf etmeyi dördüncü görüş olarak kabul etmiştir.
O cennetin gökte olduğuna, Cennetül-Me’va olmadığına dair olan görüşü, Ebû Ali el-Cubaî’den nakl etmiştir.
İkinci görüş sahihleri, bir sual tevcih ettiler ki, onun gibisine cevab vermek lâzımdır. Şöyle dediler:
Şüphe yok ki Allah. İblis’i, secde etmekten imtina ettiği zaman, huzur-i İlâhisinden tard ederek, cennetten çıkmasını ve oradan da yeryüzüne inmesini emretmiştir. Bu emir, Şerî emirlerden değildir ki muhalefeti mümkün olsun; O, muhalefeti mümkün olmayan ve önüne geçilmeyen kaderi bir emirdir. «Ondan çık! Çünkü sen Racîm (koğulmuş)sun!» kavli celilinde ki (Ondan) zamiri, cennete racidir. Veyahut Semaya.. Yada her hangi bir yere. Malûm olan bir şey varsa oda: Ne istikrar ve nede murûr ve ietiyaz vechiyle onun için takdir edilmiş bir mekân yoktur.
Kur’ân-ı Kerim’in siyakından da anlaşıldığına göre şeytan cennette Âdem ve Havva ile birlikte bulunmuştur. Nitekim, «Sizi eskimiyen bir ağaca götüreyim, Rabbiniz, sizi ancak belki melek olursunuz veyahut ordada ebedi kalıcılardan olursunuz diye o ağaçtan men’etmistir.» gibi beyanlar, onun onlarla beraber cennette olduğunu göstermektedir.
Bu suale verilen cevab şudur: Şeytanın onlarla beraber bulunması, istikrar vechiyle değil de bir gelip geçme şekliyle olmuştur. Ve}’ahut Cennetin kapısında konuşmuştur onlarla. Ya da göğün dibinde.
Üçüncü görüşe gelince, o da su götürür bir görüştür.
Bu görüş sahihleri, fikirlerini şöylece isbata çalışmışladır:
«Adem Aleyhisselâm, ölüm döşeğine düşünce üzüm salkımı canı çekti. Çocukları onu arayıp bulmak için yola çıktılar. Meleklerle karşılaştılar yolda. Melekler:
- Nereye böyle?
- Babamızın canı Cennet üzümlerinden bir salkım istedi de onun için oraya gidiyoruz! dediler.
- Haydi dönün, biliyorsunuz ki siz ondan menedildiniz! Bunun üzerine dönüp geldiler. Melekler de onlarla beraber gelip, Adem’in ruhunu kapz ettiler, iyice yıkayıp kefene sardılar ve defn ettiler. Defn etmeden evvel Cebrail İmâm oldu, melekler arkasında durdu. Meleklerin arkasında da Adem’in oğulları durdu ve cenaze namazını böylece edâ ettiler. Sonra oğullarına dönerek:
- İşte siz de ölülerinizi böyle kaldıracaksınız! Bu sizin usûlünüz olsun! dediler.
Adem’in önceden bulunduğu cennete gitmek imkânı olmasaydı üzüm aramak için oraya gitmeğe ko- yulmazlardı. Bu da göstermiştir ki, Adem’in bulunduğu cennet gökte değil, yeryüzündedir.
Dediler ki: Âyetteki (elif-lâm), bir ma’hud geçmemiştir ki, ona avdet etsin!
Mahud-i zihnî olması kabulümüzdür; lâkin Siyak buna delâlet etmemiştir.
Çünkü Adem (aleyhisselâm) yerden yaratılmıştır. Yerden göğe çıktığına öair elimizde bir delil yoktur. Yeryüzünde bulunması için yaratılmıştır. Nitekim meleklere (Ben yeryüzünde bir halife kılıcıyım.) diyerek bunu bildirmiştir. Bu tıpkı: «Şüphesiz biz onları, as- hab-ı Cenneti imtihan ettiğimiz gibi imtihan ettik.» âyeti gibidir. Orada ki (Elif-Lâm) Umum için değil.
Lafa bir Ma’hud de geçmemiştir. Şu halde Mah- hudî zihni içindir ki oda siyaktan anlaşılan bostandır.
Sonra (Hubût-inme) lâfzı da mutlaka onun gökte bulunduğunu göstermez.
Allahte âlâ, «Denildi ki: Ey Nuh! Bizden bir selâm ile (selâmetle) in» buyurmuştur.
Bu âyetteki (İn!) emri gemide vaki olmuştur. Yâni su yeryüzünden çekilip gemi Cudî üzerinde istikrar edince Allah Nuh’a (A.S.) «İn!» emrini vermiştir. Meselâ: «Mısır’a inin. Sizin için diledikleriniz orada vardır.»
«Taşlardan bazıları var ki Allah korkusundan iner (yuvarlanır)» gibi,
(Hubut’un) gökten inmek mânasında olmadığını isbatlayan âyetleri de buna misâl gösterebiliriz. Bu babta hadîsler de sayılmayacak kadar çok varit olmuştur:
Sonra Âdem’in (A.S.) bulunduğu cennet, yüksek bir yerde meyvelik, gölgelik bir yer olması da mümkündür.
Nitekim Allah, «Şüphe yok ki, senin için orada acıkman, çıplak kalman mevzu bahis değildir. Sen orada susamazsın ve sıcakda da kalmazsın.» buyurmuştur.
Bu âyetten anlaşıldığına göre o, gayet rahat bir yerde idi. Her tarafı meyvelik, her tarafı gölge, güllük gülüstanlık. Tabii böyle rahat bir yerden, maşakkat dolu bir yere indirilince ona (haydi maşakkat, mihnet dolu bir yere in) denilmiştir. Nitekim: «Sizin için yerde, musteker ve bir zamana kadar faydalanma vardır» âyeti de buna delalet etmektedir.
Bunlardan, onun gökte olması ve gökten yeryüzüne inmesi anlaşılmamalıdır.
Görmüyor musunuz: Cenâb-ı Hak İsrail oğullarına hitaben ne buyurmuştur:
«Beni İsrail’e dedik ki, yerde sakin olun, Âhiret va’di çeldiğinde hepinizi leiîf bir halde (huzura) getireceğiz.» İsrail oğulları gökte değil, yerde idiler.
Şimdi kitabımızın konusu olmayan başka bir bahse, idtidraden giriyoruz:
«İsimlerin hepsini Adem’e öğretti» kavl-i Celıl’i- nin tefsirine gelinde; İbn-i Abbas (R.A.) şöyle dedi:
Bu isimlerden murat, insan, hayvan, yer, dağ, bayır, deniz, deve, merkeb ve benzeri insanlar tarafından kullanılan ilimlerdir.
Mücahid’e göre bu isimler; kap-çanak isimleridir. Yine Mücahid diyor ki, bu isimlerden murat hayvan, kuş ve herşeyin ismidir. Saîd b. Cübeyr, Katade ve diğerlerin kanaati da bu merkezdedir.
Errabî’a göre bu isimlerden maksat, meleklerin isimleridir.
Abdurrahman b. Zeyd’e göre, zürriyetinin isimleridir.
Sahih olan, bu isimlerden murat, küçük-büyük bütün canlıların isimleridir.
Nitekim İbn-i Abbas buna işaret etmiş ve Buharı de aynı şeyi anlatmıştır.
Katâde, Enes’den (R.A.) rivayet ettiğine göre Allah’ın Resûlü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«Mti’minler Kıyamet günü toplanıp, Rabbimiz nezdinde şefaat edecek birini bulsak, deyip Adem Aleyhisselâm’a gelecekler ve şöyle deyecekler:
Sen beşer’in babasısm; Allah seni kendi eliyle (kudretiyle) yaratmış, melekleri sana sccde ettirmiş, her şeyin ismini sana öğretmiştir.»
Allah’ın ona herşeyin ismini öğretmesi, dört şe- ref’den biridir. İkincisi; Onu kendi kudretiyle yaratması, üçüncüsü ona ruhun’dan öfürmesi, dördüncüsü meleklere ona secde etmelerini emretmesidir.
Musa ile münazara ettikleri zaman, Mûsa ona böyle demiştir. Mahşer halkı da ona aynı şeyi söyleyecektir.
Şeytanın Âdem’in Eşi Olan Havva’ya Sataşması
imâm Ahmed der ki : Abdussamed-Ömer b. İbra- him-Katâde-el-Hasan-Semure’den (R.A.) rivayet ettiklerine göre Allah’ın Nebisi (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
Havva çocuk doğurunca çocuğu yaşamıyordu. Bunun üzerine İblis onu ziyaret etti ve dedi ki: Çocuğuna «Abd’ül – Haris» adını kov. Havva da Abd’ül – Haris koydu. Bu şeytanın işareti ve emri idi.»
Tirmizı, İbn-i Cerîr, İbn-i Ebî Hatem, İbn-i Merde- veyh tefsirlerinden böyle rivayet etmişlerdir.
El-Hâkim «Müstedrek»i’nde, bunu rivayet etmiş ve şöyle demiştir: «Bu rivayetlerin hepsi Abdüssamed b. Abdil-Vâris tarikine dayanmaktadır. İsnadı sahihtir.»
Tirmizı ise bu hadis hakkında, «Bu hadîs garip bir hadisdir; bunu ancak Ömer b. İbrahim’in rivayet ettiği hadîs’den tanıyoruz.» demiştir. Bazıları bunu Ab- dussamed’den rivayet etmiş, lâkin ref etmemiştir. Bu hadise (kadîh) bir illettir. Sahabîye mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Zahir olan, bu, İsrailiyyattandır. İbn-i Abbas’a (R.A.) mevkuf olarak rivayet etmiştir. Herhalde bunu Kâ’b ve arkadaşlarından almış olsa gerek.
El-Hasen : «Ey Nas Rabbinizden korkun! O Rab ki, sîzi nefsi vahideden yaratmış ve yine nefsi vahide- den zevcesini yaratmıştır. İkisinden de bir çok erkek ve kadın yaymıştır.» âyetini bunun hilâfına zikr etmiştir.
Eğer onun nezdindc, Seruure’den merfu olarak rivayet edilen böyle bir hadîs olsaydı, ondan başka bir yoruma gitmezdi.
Sonra, Allah Adem ile Havayı sırf insanlığı yaymak için yaratmıştır.
Bu hadîse göre ise onun oğlu yaşamamıştır. Eğer onun oğlu yaşamasaydı insanlığın üreyip çoğalmasına imkân bulunur muydu? Şu halde bu hadîsin Peygambere ref edilmiş olarak kabûlü hatadır; doğrusu hadîsin vakfidir (mevkuf olmasıdır.)
İmâm Ebû Ca’fer Muhammed b. Gerîr, Tarihinde der ki: «Havva, Adem’e, yirmi batında tam kırk çocuk doğurmuştur. İbn-i İshak demiştir bunu. Bâzılarına göre, yüz yirmi batında çocuk yapmıştır: her batında bir erkek ve bir dişi bulunmaktaydı. Oğullarının ilki Kabirdir, kız kardeşi (yani onunla bir batında doğan) nın adı ise Kalîma’dır. Sonları: Abd’ül-Muğîs, kız kardeşi (onunla doğanın) adı ise Ümm’ül-Muğîs’dir. Sonra, Müfessirler, Adem ile Havva’ya yasaklanan ağaç hakkında fikir ayrılığına düştüler: -
Bâzılarına göre bu ağaç, üzüm ağacıdır. Ibn-i Abbas, Saıd b. Cübeyr, Eş’aşa’ b. Muhammed b. Kays Es- Seddi gibi âlimler bu görüştedir.
Yahudilere göre bu ağaç, buğday ağacıdır. Bu görüş İbn-i Abbas, El-el-Basrî ve Vehb b. Münebbih’den nakl edilmiştir.
Hattâ Vehb söyle demiştir: «Cennetteki buğday , danesi, hayvanın böbrekleri gibidir. Onun ekmeği kaymaktan daha yumuşak, baldan daha tatlıdır.
Es-Sevrî Hüseyin’den o da Ebû Malik’den nakl etmiştir: «O ağaç, hurma ağacıdır. İbn-i Cureyc IVlüca- hid’den nakl ettiğine göre, o ağaç, incir ağacıdır.
Eb’ui-Âliye diyor ki: «O ağaç öyle bir ağaçtır ki, yiyen abdest bozar. Cennet ise abdest bozma yeri değildir.»
Ebû Hüreyre (R.A.)’dan nakl edilmiştir. Dedi ki: «Allah’ın Resulünden (S.A.V.) duydum: Cennette bir ağaç vardır ki, bir atlı o ağacın altından tam yüz sene giderse yine kat’ edemez. O ağaç Şeceretül-Huld:- dur.»
Gundur’dan da aynı şey nakl edilmiştir. Gundur diyor ki bu hususta Şû’be’ye dedim ki:
- O. Şeceret’ül-Huld mudur?
Ona ne şüphe, diye cevab verdi. Ne var ki bunu yalnız İmam Alımed rivayet etmiştir. Görüyorsunuz ya, rivayetler birbirine yaklaşık olarak varit olmuştur.
Bize gelince, biz deriz ki: Allah bunu mübheın bırakmıştır; bize bildirmemiştir. Eğer zikrinde bir maslahat olsaydı, diğer ağaçlar gibi bunun da ismini tayin ederdi.
Tarihçilere göre, «Âdem Aleyhisselâm, zürriyetin- den kırk bin kişi görmeden hayata veda etmemiştir.»
Cenâb-ı Hak buyurmuştur: «O sizi bir nefisten yaratan ve yine ondan kendisine ısınsın diye zevcesini yaratandır.» Bu âyetten murat, önce Âdem’i, sonra insan cinsinin nasıl yaratıldığını zikretmektir. Âdem ile Havva’nın zikri değildir. Çünkü burada ilk defa şahsın isminden bahs edildikten sonra cinsin ismine geçildi.
Nitekim Cenâb-ı Hakk ın: «And olsun, biz insanı süzme topraktan yarattık. Sonra onu Karar-i Mekm’de kıldık.» âyeti buna işaret etmektedir.
Bir âyet daha: «And olsun biz dünyayı ıııesabih~ ie süsledik ve onları şeytanlar için atış taneleri yaptık.» (El-Mülk: 5)
Şeytanların atış tâneleri olan gök kandilleri bizatihi onlar değildir; bilakis onların cinsidir. Yani muayyen gök kandilleri değil de, kandil cinsleridir.