13 Eylül 2013

ŞEYTANIN (İBLİSİN) SIRLARI BEŞ

ŞEYTANIN (İBLİSİN) SIRLARI 

BEŞ

Şeytanin Nuh Aleyhisselâma Gemide Sataşması

Ebû Bekr b. Ubeyd der ki: Hadîs âlimlerinden bâ- zıları Abdullah’ın babasından şöyle nakl etmişlerdir:
«Nuh (A.S.) gemiye binince, o ana kadar hiç görmediği bir, ihtiyar gördü ve ihtiyara:
  • Buraya niçin bindin? diye sorunca, ihtiyar ona:
Arkadaşlarının kalplerini çalmak için girdim. Onların kalpleri benimle, vücudlan seninle olacaktır, dedi. Bunun üzerine Nuh (A.S.) onun şeytan olduğunu anladı ve:
  • Defol buradan ey Allah’ın düşmanı! dedi. Şeytan :
  • Gideceğim; lâkin kişiyi helak eden beş şey var ki bunlardan üçünü anlatacağım, ikisinden bahs etmeyeceğim, dedi.
Allah o anda Nuh’a (A.S.) senin o üç şeye ihtiyacın yok, ikisinden bahs etsin sana, diye vahy etti.
Şeytana iki şeyden sordu, o da şu cevabı verdi: Birincisi haseddir ki, onun yüzünden lanetlendim ve divandan kovuldum. İkincisi de hırstır. Adem’e cennetin hepsi mübah kılınmıştır; hırsla ondan intikamımı aldım.»
İblis Mûsa (A.S.) ile karşılaştı ve Hz. Mûsa (A.S.)’a :
  • Ya Musa! Allah seni Peygamber olarak seçmiş ve seni kendisiyle konuşmak şerefine nail etmiştir. Ben günahkâr bir kulum. Benim için Allah’a dua eder misin? Beni afv etsin, dedi. Musa (A.S.) Allah’a dua etti ve Hz. Musa’ya: Dileğin yerine getirildi, denildi. İkinci sefer şeytanı görünce bu def’a Mûsa (A.S.) ona şöyle dedi: Senin afv edilmen için Adem’in kabrine secde etmen gerektiği söylendi. Şeytan pur hiddet şu,mukabelede bulundu:
Ben ona sağken secde etmedim de ölüyken mi secde edeceğim? Benim için Allah’a yalvardın ve hakkın bana geçti. Bunu ödemeliyim sana: Ben Ademoğ- lunu üç yönden yakalarım, sen bu üç şeyle karşılaşınca beni hatırla ve benden Allah’a sığın:
  1. — Öfkelendiğin zaman. Gözlerim, gözlerinde ve vesvesem kalbinde olur.
  2. — Savaşacağın zaman. Çünkü o an ben Ade- moğlunun yanına gelir, ona senin o çoluk çocuğun malın mülkün var, vaz geç savaşa katılmaktan, diye durmadan iğva veririm.
  3. — Sakın Mahremin olmayan kadınla baş başa kalma. Çünkü ben aranıza girer, senin nâmına da oun nâmına size yapacağımı yaparım.»
İbn-i Ubeyd der ki: Hadîs âlimlerinden bâzıları Eb’ul-Âliye’den nakl etmişlerdir: «Nuh’un (A.S.) gemisi Cûdi dağına oturunca, İblis göründü ve Nuh (A. S.) ona:
  • Yazıklar olsun sana, senin yüzünden bütün yeryüzündeki insanlar boğuldu, deyince şeytan:
  • Peki şimdi benim ne yapmam gerek? diye sordu.
  • Tevbe etmen lâzım, dedi.
  • Sor bakayım Rabbine, benim tevbe hakkım var mıdır? dedi. Bunun üzerine Nuh (A.S.) Allah’a du- a etti. Allah da ona şöyle vahy etti: (Onun tevbesi, gidip Adem’in kabrinde secde etmektir. «Şeytana bunu anlatınca, şeytan gadablanarak:
  • Ben, onun dirisine secde etmedim de ölüsüne mi secde edeceğim, diye haykırdı.
El-Kasim b. Hâşim anlatıyor: Hadîsçilerden bazılarının şöyle anlattıklarını duydum: «Nuh aleyhisselâm, şeytana rastladı ve şeytan ona:
  • Ey Nuhî Hased ve tama’dan kaçın. Çünkü ben hased ettim, Cennetten çıkarıldım. Âdem Cennetteki ağaca tama’ etti ve cennetten çıkarıldı, dedi.»
Bâzılarına göre İbn-i Abbas’dan (R.A.) şöyle nakl edilmiştir:
«Kuşlardan Nuh’un gemisine ilk binen Dürre’dir. Hayvanlardan en son giren merkebdir. İblis de onun kuyruğuna yapışarak gemiye binmiştir.

Oğlunu Kesmek İstediği Zaman Şeytanın İbrahim’e Sataşması

Abdurrazzak anlatıyor: Ebû Hüreyre ile Ka’b buluştular. Ebû Hüreyre (R.A.) Ka’b’a Peygamberden, o da ona kitablarından bahs ediyordu.
Ebû Hüreyre (R.A.) dedi ki: Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: «Her peygamberin kabul edilmiş duası
vardır. Ben duamı kıyamete sakladım. Ümmetime şefaat ederken yapacağım.» Ka’b şöyle mukabelede bu- x lundu:
—Sen bunu Resûlüllah (S.A.V.)’den mi duydun?
  • Ona anam, babam feda olsun. Ben de sana İbrahim (A.S.) dan anlatayım:
Oğlu İshak’ı kesmeğe götürdüğü zaman, hemen koştu Sare’ye ve dedi ki:
İbrahim oğlunu nereye götürüyor?
  • Bir işe galiba.
  • Yok, onu kesmeğe götürüyor.
  • Neden?
  • İddia ettiğine göre sanki bunu ona Rabbi emretmiş.
  • Rabbi emretmişse mesele yok, tabii onun emrini yerine getirecektir.
Şeytan ondan ümidini kestikten sonra doğru Is- hak’a koştu ve şöyle sordu:
  • Seni baban nereye götürüyor?
  • Galiba benimle bir işi var.
  • Ne işi? Seni kesmeğe götürüyor.
  • Niçin kessin benî?
  • İddia ettiğine göre sanki ona bunu Allah emretmiş.
  • Allah emretmişse mesele yok, tabii ki Allah’ın emrini yerine getirecektir, bundan tabii ne olabilir? Ondan da ümidini kesince doğru İbrahim’e koştu ve:
  • Hayrola İbrahim nereye böyle oğlunla?
  • Bir işim var da.
  • Yok, sen oğlunu kesmeğe gidiyorsun.
  • Neden keseyim oğlumu?
  • Allah’ın bunu sana emi ettiğini iddia ediyorsun,
  • Vallahi Allalı bunu bana emretmişse mutlaka yapacağım. Şeytan bunu duyunca tamamen ümidini kesti ve oradan uzaklaştı. Vaktaki Allah’ın eririne teslim oldular, İbrahim de onu kesmek üzere yatırdı: Bir nida geldi: «Biz ona: Ya İbrahim! Rüyana sadakat gri s teıdin, şüphesiz ki lıiz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız, dîye nida ettik,»
Hakıykat hu apaçık ve kat’î bir imtihandır. Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.» (Es-Saffat; 104 10rı 106, 107.)
Zührî  diyor kİ: Cenâh-ı Allah Ishak’a vahy etti: «Ey Islmk dua ct, senin duan kabul edilecektir.» diye. O da şöyle dua e~ti; «Yarabbi! Duamı kabul etmeni istiyorum: Öncekilerden, veya sonrakilerden olsun, herhangi bir kııiTsana şirk koşmadan kavuşursa onu cennete koy.»
Kâ, b in ! ((İbrahim, oğlu tybakı rinasında kurban edeceğini görünce» sözii, kurbanlık İsmail deeii de Ishak’ın olduğunu gösteriyor, Ömer b, Hattâb, aV bas b. Abdilmuttalib, Abdullah b. Mes’ûd, Enes b. Mâlik, Ebû Hiireyre (R.Anhüm) rdan da böyle rivayet edilmiştir.
İmâm Ali’den (RA.) nakl edilen rivâyet çeşitlidir.
Mücâhid, Kasını  b. Berra7 Mesrûk, Katâde, İkrime gibi âlimlerden de bu hususta çeşitli rivayetler nakl edilmiştir. Ahnıcd b. Hanbel de bu kanaattadır.
Es-Süheylı  diyor ki: Şüphesiz o, Ishak’tır. Âlimlerden diğer bir taifeye göre, Kurban edilmesi emr edilen şahıs İshak değil, İsmaildir. Bu fikirde olan âlimleri söyle sıralayabiliriz:
Abdullah b. Ömer b. Hattâb, Abdullah b. Abbas. El-Hasan b. Ebil-Hasan, Saîd b. el-Müseyyeb, Eş-Sâbî, sMuhammed b. Ka’b el-Kurezî, Ömer b. Abdulazîz’den de böyle nakl edilmiştir. «el-Mevsum bi keladetin nehr» adlı kitabımda, her iki tarafın delillerini ve bir birlerine karşı verdikleri cevablan anlattım ve bu konuda geniş izahat verdim.. Bahsi (El-kevser) sûresine sıkıştırdım.

Şeytanın Musa Aleyhisselâma Sataşması

Abdullah b. Muhammed, bâzı hadisçiler tariki ile Abdurrahman b. Ziyâd’dan şöyle nakl etmiştir:
«Mûsa bâzı meclislerinde otururken İblis çıka geldi. Üzerinde Bornoz vardı. Çeşitli renklere girebilen (yanar-söner) bir bornoz. Bornozunu çıkardı ve Musa’ya (A.S.)
  • Esselamu Aleyke ya Musa! dedi. Musa (A.S.) ona sordu:
Sen kimsin?
  • İblis, diye cevap verdi.
  • Allah kahretsin seni? Ne istiyorsun, söyle bakalım? dedi. ,
  • Senin Allah katındaki şeref ve mevkiini bildiğim için geldim ve sana bir selâm vereyim, dedim.
  • Ne idi o sırtında gördüğüm şey?
  • Onunla Ademoğullarmın kalblerini çelerim, dedi.
Ne zaman ve nasıl avlarsın onlan?
  • Kendini beğendiğinde, yaptığını büyük kabul ettiğinde ve bir de günahlarını unuttuğunda çarpalım onu. Seni de üç şeyden sakındırırım:
  1. Sakın yabancı kadınla başbaşa kalma. Çünkü ben böyle bir adamın dostu olur ve onu sapıttırırım.
  1. Allah’a verdiğin sözü mutlaka yerine getir. Çünkü Allah’a bir adam söz verdi mi, hemen gelir aklına girerim. Ve verdiği söze muhalefet ettiririm.
  2. Bir sadaka verecekmisin, hemen ver; fazla bekletme. Çünkü sadaka vermek isteyen kimse biraz bekledi mi, ne yapar, yapar onu vermekten caydırırım. Sonra şöyle deyip uzaklaştı:
Eyvah! Ademoğlunun sakınacağı  üç şeyi şimdi Musa da bilmiş oldu.»
Fazl b. İyaz’dan nakl ediliyor: Bazı hocalarımız bizi şöyle anlattılar:
«Bir gün Mûsa (A.S.) Rabbine münacaat ediyordu. Şeytan gelip yanına sokuldu. Hemen bir melek atılarak ona sordu:
  • Ne istiyorsun ondan? Görmüyor musun, o şu anda Rabbine münacaat halindedir?
  • Babası Adem cennetteyken, ne istedimse, ondan da onu istiyorum, dedi.»
Yukarıda Şeytan’ın Nuh (A.S.)’a sataştığına dair olan babta, şeytanın Musa (A.S.) ile geçen macerasını orada, burada olduğu gibi, şeytanın onu üç şeyden sakındırdığını anlatmıştık.

Şeytanın Zilkifl Aleyhisselâma Sataşması

İbn-i Eb’id-Dünya der ki: Bazı Hadîs âlimleri Abdullah b. el-Haris’den şöyle nakl etmişlerdir:
«Peygamberlerden biri yanında bulunanlardan birine dedi ki: «İçinizden kim var ki, kızmayacağına ve benden sonra benim derecemde olup kavmimde benim yerimi tutacağına tekeffül etsin?» Bir genç:
«— Benî» diye cevap verdi. Sonra aynı teklifi tekrarlayınca yine genç:
« • Ben!» diye cevap verdi. Ölünce o genç yerine geçti
Şeytan ben onu kızdıracağım. Bir adama haydi onunla git, dedi. Adam gitti, bir şey göremeden döndü. «Bir şey görmedim» deyince başka birini gönderdi, o da bir şey göremeden döndü. «Bir şey görmedim.)) deyince bu defa kendi gitti, elinden tuttu ama yakalayamadı. Bundan sonra ona Zül-Kifl adı verildi. Çünkü o, ölkelenmiyeceğine dair söz vermişti.

Şeytanın Eyyüp Aleyhisselâma Sataşması

îbn-i Eb’i Hâtem, tefsirinde der ki: Bâzı âlimler Abbas’dan şöyle nakl etmişlerdir: «Şeytan dedi ki, ya Rabbi! Beni Eyyûb’a musallat kıl. Allah ona:
«Seni onun malına ve çocuklarına musallat kıldım, cesedine değil,» buyurdu. Bunun üzerine askerlerini toplayarak Eyyûb’un yanına geldi ve onlara: haydi bakalım, gösterin kendinizi, dedi. Onlar da önce ateş sonra su oluverdiler. Maşriktekiler bir anda meğ- ribde, meğriptekiler de meşrikte oluverdiler. Onlardan bir taifeyi onun ekinine, diğer bir taifeyi devesine, bir taifeyi sığırına, başka bir taifeyi de koyunlarma musallat etti ve dedi ki: O bunları sabırla karşılar, onun için one çeşitli belâlar getirin.
Ekinine musallat olan, Eyyub’a görünerek şöyle dedi: «Ey Eyyûb! Allak ekinine ateş gönderip yaktırdı. Görmedin mi?» Deveye musallat olan da: «Ey Ey- yıtb görmüyor musıın, Allah devene bir düşman gönderip lıelâk ettirdi.» dedi. Sığırlarına musallat olan da aynı şeyi söyledi: Koy unlarına musallat olan da dedi ki; «Ey Eyyûh Görmedin mi Allah koyunlannı nıahv
  • ettirdi?
Bütün malları  gidince çocukları ile yalnız başbaşa kaldı. Hepsini en büyük evlâdının evinde bir araya topladı. Tam yemek yerlerken bir kasırga çıktı evi onların basma geçirdi. Ondan sonra şeytan kulaklarında küpesi bulunan bir köle şeklinde Eyyûb’a gelerek şöyle dedi:
«— Ey Eyyub! Görmedin mi, Rabbin çocuklarını bir evde topladı. Sonra da bir kasırga ile evi başlarına geçiriverdi. Ah yemekleri ile kanlarının birbirine karıştığını görseydin halin nice olurdu?» Eyyub (A.S.) ona şu mukabelede bulundu:
  • Pekâlâ bütün bunlar olurken sen neredeydin?
Onlarla beraberdim. •
  • Peki nasıl kurtuldun?
  • İşte gördüğün gibi kurtuldum, bana bir şey olmadı?
  • Öyleyse sen şeytansın.
  • Bak, ben gördüğün gibiyim. Annemden doğduğum zaman nasılsam yine öyleyim, bana bir şey yapamadın, dedi.
Bunun üzerine şeytan öyle çığlık attı ki bütün gök kehli duydu, onun o çirkin sesini. Yer ehli de duydu. Sonra gök kapısını çalarak:
  • Ya Rabbi! Gördüğün gibi ona bir şey olmadı. Beni de ona musallat et, dedi.
Cenab-ı  Hak ona, seni onun cesedine musallat ettim, kalbine değil, buyurdu. Gelip ayaklarının altına bir üfürdü ayaklarından ta başma kadar onun zararı dokundu. Bir kadın kılığına girerek: «Çok perişan olduk. İmkânım olsaydı da sana bir ekmek yedirebilsey-
dim» deyince, Eyyub (A.S.) şu cevabı verdi: «Yetmiş sene refah hiçindeydik. Sabr et, yetmiş senede sıkıntıda olalım.» Sonra bu sıkıntıları yedi sene devam etti.
İblis dedi ki, Eyyûb (A.S.)’a yaptığım fenalıktan en hoşuma giden şey onun iniltisi oldu. Ona zararım dokunduğunu o zaman anladım.
Vehb b. Münebbilı  babasından nakl ediyor: «Şeytan Eyvûb (A.S.)’m hanımına dedi ki, başınıza gelen felâketlere sebeb olan nedir? Kadın cevap verdi:
Ne yapalım Allahın kaderi böyleymiş!
Bana uy, arkamdan gel, dedi. Kadın gitti ve . bir vadide hepsini ona bir bir gösterdi ve:
  • Bana sccde edersen, hepsini geri veririm size? dedi. Kadın:
  • Kocam var benim; bir danışayım da razı olursa, teklifini kabul ederim, dedi ve kocası Eyyûb (A.S.)’a gelip durumu anlatınca, Eyyûb (A.S.) ona:
  • Hâlâ onun şeytan olduğunu anlamadın mı? Eğer iyileşirsem sana yüz değnek vuracağım! diye çıkıştı.•>

    Şeytanın Zekeriyyaoğlu Yahya’ya Görünmesi

    Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd anlatıyor: Ve- hîb b. El-Verd’den nakl etmişlerdir: «Habis İblis bir gün Yahya’ya görünüp sana nasihat etmek istiyorum, demiştir. Yahya ona:
    • Yalan söylüyorsun, bana nasihat etmezsin. Lâkin bana Ademoğullarmdan haber ver, dedi.
    • - Onlar üç sınıftır: Birincisi çok yaman bir sınıftır. Olanca gücümüzle onu takip ederiz, tam yanıl-
    dığını  sanınca bir de bakarız ki tevbe ve istiğfara devam eder ve bütün çalışmalarımız boşa çıkar. Sonra yine peşine düşeriz. Yine aynısını yapar. Nihayet ondan ümidimizi keseriz.
    İkinci sınıf, çocuklarınızın elinde olan bir top gibi oyuncaktır. İstediğimiz gibi oynatırız, istediğimiz yöne çeviririz onu.
    Üçüncü sınıfa gelince; onlar aynen senin gibi ma- sûmdurlar, biz onlara karşı hiç bir şey yapamayız.
    • Pekâlâ bana bir şey yapabildin mi bugüne kadar? “
    • Hayır, yalnız sana bir kere zararım dokundu: Bir defasında sofraya oturmuş yemek yiyordun. İştahını arttırdım. Yedin de yedin, istediğinden daha fazla yedin! O gece namaza kalkamadın, uyuya kaldın, halbuki o geceye kadar devamlı surette gece namazına kalkıyordun.
    • Zararı yok artık şimdiden sonra sofradan, doymadan kalkacağım!
    • Ben de şimdiden sonra hiç bir Ademoğluna öğiitte bulunmayacağım, dedi, del’ûn.
    Abdullah b. Ahmed b. Han bel dedi ki, bazı hadis âlimleri bize Sabit el – Bennanî’den şöyle nakl etmişlerdir:
    İblis bir defasında Yahyaya göründü. Üzerinde bir sürü şeyler vardı.
    Yahya ona :
    • Galiba bunlar, Ademoğlunu yere serdiğin şehvetlerdir, dedi.
    • Evet!
    • Bana ait bir şey var mı içinde?
    • Evet bir defasında tıka basa yemek yedin, namaz ve zikirden ayırdık, seni!
    • Başka?!
    • Vallahi başka yok!
    • Ah ediyorum; bir daha sırf Allah için, karnımı doldurmayacağım.
    • Ben de ahd ediyorum; bir daha kimseye nasihatte bulunmayacağım, dedi mel’ûn.
    İbn-i Edib-Dünya der ki: Bazı hadis âlimleri Abdullah b. Haybak’dan şöyle nakl etmişlerdir:
    Yahya (A.S.), İblisi kendi asıl sûretinde gördü ve:
    • İnsanlardan en çok kimi seversin; en çok kimden nefret edersin? Söyle bakalım, diye sorunca, İblis şu cevabı verdi:
    • İnsanlar içinde en çok sevdiğim, cimri müzmindir. En nefret ettiğim de cömert i asık tır.
    • Bu nasıl olur?
    • Çünkü bahirin cimriliği, bana yapacak bir şey bırakmadı. Fakat cömert adam’a gelince; Allah onun o halini görür de afv eder diye ödüm patlıyor, dedi.
    Sonra şöyle deyip uzaklaştı: «Ah sen, Yahya olmasaydın, sana bunu bildirmezdim.»

    Şeytanın Meryemoğlu İsa İle Karşılaşması

    Ebû Bekr Muhammed der ki: Âlimlerden bir kaç dostum, Süfyan b. Uyeyne’nin şöyle dediğini nakl etmişlerdir: «İsa (A.S.) İblisi gördü; İblis ona:
    • Senin Rubûbiyetin o kadar büyüktür ki, daha beşikteyken konuştun, senden önce kimse bu şerefe lâyık olmadı, dedi.
    • Rubûbiyet ve azamet, bana değil, bilâkis beni konuşturan, beni öldürüp diriltecek olan Allah’a mahsustur.
    • Rubûbiyet ve azamet sana mahsustur ki, sen ölüleri diriltiyorsun.
    • Hayır bilâkis Rubûbiyet ve azamet, beni ve benim dirilttiğim kimseyi öldüren ve beni dirilten Allah’a mahsustur.
    • Vallahi göklerde ve yerde ilâh sensin! diyecek gibi oldu mel’ûn, ki Cibril bir kanad vurduğu gibi güneşin yanına savurdu, bir kanad daha vurdu yakıcı pınarın yanına itti; bir kanad daha vurdu yedi kat denizin derinliklerine gömüverdi. Denizin dibindeki kara balçığı tadınca tekrar su yüzüne çıktı ve :
    • Ey Meryemin oğlu! Bugüne kadar senden gördüğümü hiç kimseden görmedim, diye haykırdı.
    Amr b. Dinar’dan nakl edilmiştir: Şeytan, İsa.nın yanma vardı ve dedi ki:
    • Eğer doğru söylüyorsan şu tepeden kendini aşağıya atıver.
    ~ Yazıklar olsun sana, Allah (Ey Ademoğlu kendini öldürmekle beni iptilâ etme) buyurmadı mı? Sen karışma ben istediğimi yaparım, diye cevap verdi.
    Ebû Osman’dan rivayet edilmiştir: «İsa Aleyhisse- lâm, bir dağın tepesinde namaz kılarken İblis aleyhillâ- ne gelip şöyle dedi:
    • Sen mi herşey kaza ve kaderledir diyorsun? dedi.
    • Evet.
    Öyleyse kendini bu tepeden atıver ve sonra bu kader neticesidir? de.
    • Ey Mel’ûn! Allah kullarını dener, ama kullar Allah’ı deneyemez ve hiç kimse ona (Neden bunu böyle yaptın?) diye soramaz! dedi İsa (Aleyhisselâm).
    Said bin Abdulaziz’den rivayet edilmiştir:
    Meryemoğlu İsa İblisi gördü ve:
    • İşte dünyanın istediği adam.. Ona gelmiş ve on]i istemiştir..
    Ben hiç  bir zaman bu dünyaya metanet vermeyeceğim! Bu dünyadan çıkıncaya kadar, hiç bir za-r man gönlümü ona kaptırmayacağım! dedi.
    İbni Halis’den rivayet edilmiştir: <
    İsa (Aleyhisselâm) dedi ki: «Şeytan dünya ile beraberdir. Mal ile insanı yanıltır, nefsin arzularını insana güzel gösterir; onu şehvete kaptırınca bu sefer de peşini bırakmaz.» 

    Şeytanın Peygamber – (S.A.V.)’e Sataşması

    Müslim’in Sahihinde Eb’ud – Derdâ’dan sabit olmuştur: Resûlüllah (S.A.V.) namaza kalkınca şöyle dediğini duyduk: (Senden Allah’a sığınırım; lanetiyle de seni lanetlerim.) Sanki bir şey alıyormuş gibi elini üç kere yaydı. Namazdan fariğ olunca, dedik ki:
    • Ey Allahın Resûlii! Namazda, hiç duymadığımız şeyleri söyledin. Ve elini yaydığını gördük..
    «— Allah düşmanı elinde bir kıvılcım olduğu halde gelmiş yüzüme koymak istiyordu. Ben de üç kere (Eûzü billahi) dedim. Sonra da (Seni, Allah’ın lânetiyle tam mânâsiyle lânetlerirn) dedim. Yine çekilmeyince bu sefer elimle kovdum. Eğer Süleyman’ın duası olmasaydı onu perişan edecektim ve böylece Medine’deki çocukların o, bir oyuncağı olacaktı.»
    Sahihayn’de Ebû Hüreyre’den (R.A.) nakl edildiğine göre Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
    «Şeytan bana arız oldu, namazımı kesmek istedi. Allah bana ona karşı bir kuvvetverdi de defettim. Sa- balıleyin geresiniz diye onu bir duvara bağlamak istedim, ama Süleyman’ın (Kabbim, bana benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir hakimiyet ver.) duasını hatırladım ve Allah onu benden perişan bir halde defetti.»
    Nesaî Buharî’nin şartı üzere Hz. Âişe (R. Anha)’- dan şöyle nakletti:
    «Peygamber Sallellahu Aleyhi Vesellem namaz kılıyordu Şeytan geldi. Hz. Peygamberle kapıştılar. Onun boğazına daldı ve dedi ki: Dilinin soğukluğunu elimde his ettim. Süleymanın kendi hakimiyeti için Allah’a karşı yaptığı duası olmasaydı, bütün insanların görmesi için onu bağlayacaktım.
    Ahmet ile Ebû  Davud’un, Ebi Said’den nakl ettikleri hadîsdeki kayd şöyledir: «Elimle ona kasd ettim, az kaldı boğuyordum. Öylesine ki, salyasınan soğukluğunu bas parmağımla ondan sonra gelen parmağım arasında hissettim.»
    Ebû Ubeyde tariki ile Abdullah‘dan nakl ediliyor:
    «Şeytan bana uğradı, yakaladım, boğazına sarıldım, taki dilinin soğukluğunu ellerimde duydum. “Acıttın! Acıttın!” dedi ve ben de onu terk ettim.»
    Ebû Ubeyde b. Abdillah babasından rivayet ediyor:
    «Bana, habis uğradı, yakaladım, imiğini sıktım (şiddetli bir şekilde). Nihayet bana: “Acıttın!” dedi.»
    Enes (R.A.)’den nakl edilmiştir: «Resûlüllah Sallellahu Aleyhi Vesellem Mekke’de namaz kılıyordu. Şeytan gelip boynuna, tırmanmak istedi, fakat Cibril kanadını vurduğu gibi ta Ürdün’e fırlatıp attı.»
    İmâm Mâlik el-Muvatta’da Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivayet etmiştir: Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
    «Miraç gecesi Cinlerden bir ifrit gördüm, elinde ateş şu’1 esi vardı. Nereye gidersem karşıma çıkıyordu. Nihayet Cibril dedi ki: “Sana bir kaç kelime öğreteyim, onlan söylediğinde onun ışığı döner yüzü iistünc yuvarlanır.” Şöyle de: (Eûzü bi vechillâhil-kerîm. Ve bi keli- matillahittâmmât. Fileti lâ yücavizihunne birrûn velâ facirûn min şerri ma yenzilü mînessemai vemâ ya’ıucu ffha ve min şerri mâ zere’e lilerdı ve min şerri ma yah- rucu mınha ve min fitenilleyli vennehâri ve min tevaıl- killeyli vennehâri illâ tarikun bi turu kin bi hayrin YA RAHMAN!)»
    Bu hususta rivayet edilen hadîsler arasında bâzı rivayet farkları vardır. Meselâ; birinci hadîsde Peygamberimizin şeytandan Allah’a sığınması ve onu lanetlemesi, kaçınmadığı için elini uzatması gibi kayıtlar yer alırken; ikinci hadîsde onu boğmak veya bertaraf etmek için ona elini uzattığı ve düşmanlığını bertaraf ettiği kaydı bulunmaktadır.
    Duvara bağlamak istemesi ve bundan vaz geçmesi ise, bunu kendileri de ifade ettikleri gibi, Süleyman Aleyhisselâm’a bırakmıştır.
    Bu bir hâkimiyet işidir. Süleyman da bir hâkimiyet peygamberi idi.
    Peygamber Muhammed (S.A.V.) kul ve Resul idi. Onun cinlerdeki tasarrufu onları hak yoluna çağırmak ve irşat etmektir. Bu vasıf ise, hâkimiyet peygamberi olmak vasfından çok daha iyi ve üstündür. Nitekim ilk mukarrebler Ashab-ı Yemin olan ebrardan daha iyi ve makbuldürler.
    Abd-i Resûlün, Hâkimiyet peygamberinden daha üstün olduğuna delil şudur: Peygamber Saliellahu Aleyhi Vesellem’e hâkimiyet peygamberi olmakla Abd-i Re- sûl olmak arasında serbest bırakıldı ve Abd-i Resûl olmayı tercih ettiler. Kişi daima kendi nefsi için hangisi üstün vasıf ise onu tercih eder.
    Resûlüllah (S.A.V.)’in, «Nerede ise onu boğuyordum, taki salyasının soğukluğunu hissettim» sözleri, namazda böyle fiillerin, namazı bozmayacağına bir delil teşkil eder. Alimler bu sözlerle, namaz kılan kişinin, Önünden geçeni defetmesi veya önünden geçen zararlı bir hayvanı öldürmesinin caiz olduğuna istidlal etmişlerdir.
    Namaz müsabaka haletidir. Âlimler, namaz kılanın önünden cin şeytanı  geçtiğinde, musallinin namazı kesip kesmeyeceğine dair ihtilâf etmişlerdir:
    Ve iki ayrı  görüş serd etmişlerdir. İmâm Ahmed’in mezhebinde bu babta iki ayrı fikir ileri sürülmüştür.
    Bu bahis, bu mesele için yazdığımız bir babta geçmiştir. Tevfik Allah’dan.

    Şeytanın Ömer b. Hattab’tan Kaçması, Ömer’in Onu Yere Sermesi

    Buharî  ile Müslim, Saîd b. Ebî Vakkas’dan (R.A.) rivayet etmişlerdir:
    «Hz. Ömer (R.A.) Peygamber (S.A.V.)’den İçeriye girmek için izin talep etti. Hz. Peygamberin yanında kendisi ile konuşan —diğer bir rivayette, ona soru soran ve seslerini onun seslerinden fazla çıkaran— kadınlar bulunmaktaydı. Hz. Ömer içeri girmek için izin talep cdince, hepsi kapandılar. Allah’ın Resûlü (S.A. V.) Hz. Ömere (R.A.) izin verdi ve Hz. Ömer içeri girdi. Baktı ki Allah’ın Resûlü gülüyorlar. Ömer bunu görünce, Allah dizin görününceye kadar seni güldürdü, dedi. Yanımda olanlara şaştım da. Senin sesini duyunca elbiselerine kapanmaya başladılar, buyurunca Ömer şu mukabelede bulundu:
    • Allah’ın Resûlü daha çok korkulmaya ve kendinden daha Çok çekinilmeğe lâyıktır.
    Hangi düşmanlıkları  vardır ki, kendilerini benden çekindiriyor da Allah’ın Resulünden (S.A.V.) çekindirmiyor? diye çıkışınsa, kadınlar hep bir ağızdan şöyle dediler:
    « Evet sen Allah’ın Resûlünden (S.A.V.) daha galiz ve daha şedidsinî»
    Sonra Allahın Elçisi (S.A.V.) şöyle buyurdular:
    «— Yavaş ol ey Hattab’m oğlu! Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, şeytan sana bir yolda rastlarsa, —senden korkusundan— hemen yolunu değiştirir.»
    Tirmizî  ile Nesaî, Buhari’den rivayet etmişlerdir: «Hz. Peygamber bazı  savaşlara çıkmıştı. Dönünce siyah bir cariye gelip kendilerine şöyle dedi:
    • Allah seni sağ salim geri döndürürse, huzurunda def vurmayı ve türkü söylemeyi adamıştım.
    • Eğer hakikaten adamışsan, def çal, yoksa çalma.
    • Adadım, dedi. Ve def çalmaya başladı. Ebû Bekir içeriye girdi, o çalmaya devam etti, Hz. Ali girdi ve çalmaya devam etti, Hz. Osman girdi o hâlâ çalıyordu. Hz. Ömer (R.A.) girince defi altına koyup üzerine oturdu. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü şöyle buyurdular:
    «— Ey Ömer! Senden şeytan korkuyor! Ben oturuyordum. o yanımda def çalmaya başladı. Ebû Bekir girdi o çalmaya deva metli, Ali girdi o hâlâ çalıyordu.; Sonra Osman girdi, o çalmaya devam etti. Sen girince korkusundan defi altına koyup üzerine oturdu.»
    Tirmizî  ve Nesaî, Hazreti Âişe (R. Anha)’cîan nakl etmişlerdir:
    «Resûlüllah (S.A.V.) oturuyorlardı. Bir gürültü ve çocuk seslen duyduk. Bir de baktık ki, bir Habeşli ka- din def çalıyor ve etrafında da çocuklar (dönüyor). Peygamber (S.A.V.):
    • Ey Ayşe! Gel seyret, dedi. Bunun üzerine geldim, başımı onun omuzlarına koyup seyretmeye başladım. Onun omuzu ile başı arasından bakıp seyr ediyordum.
    Bana:
    • Doydun mu? dedi. Ömer geldiği zamana, onun yanındaki durumun ne olacağını anlamak için, «Hayır!» diyordum. Sonra insanlar dağıldılar. Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
    «Ben bakıyorum da, bütün cin ve ins şeytanları Ömerden kaçıyorlar.. Bunun üzerine ben de döndüm.»
    İbni Ebid-Dünyâ anlatıyor:Abdullah’dan, şöyle dediğini duydum:
    «Resûlüllahın (S.A.V.) eshabmdan bir adam çıktı. Şeytanla karşılaştı. Kapıştılar. Sahabî onun sırtını yere getirince, şeytan, “‘Beni salıver de sana acayip bir haber getireyim!” dedi. Onu salıverdi, geldi ve ona “Haydi anlatsana!” deyince “Hayır, olmaz!” diye mukabele etti. Tekrar kapıştüar. Sahabî tekrar onun sırtını yere getirdi.
    • “Ne olur beni salıver, sana acayip bir haber anlatacağım.” diye yalvarınca Sahabî onu salıverdi. “Haydi anlat!” deyince, “Olmaz!” demez mi?
    Üçüncü defa kapıştılar. Bu defa da sahabî onun sırtını yere getirdi ve göğsü  üzerine oturup baş parmağıyla imiğini sıktı ve:
    • Bu sefer de anlatmazsan, seni geberteceğim, anlatmadıkça bırakmam seni! diye çıkıştı. Elinden kurtulamayacağını anlayınca, pekâlâ anlatayım dedi ve şöyle başladı sözüne:
    • Bakare sûresi var ya? Ondan herhangi bir âyet okunursa, şeytanlar kaçar, hangi evde okunursa o eve şeytan giremez!
    Dediler ki, bu adam kimdir?
    Ömerden başkası mıdır, sanıyorsunuz, diye cevap verdi.
    Ebû Nuaym der ki:
    Buna benzer bir vak’ayı bize, bazı hadîs âlimleri Âsim’den nakl ettiler.

    Şeytanın Abdullah bin Ğuseyl’e Rastlaması

    Ebû Ubeyd der ki: Bâzı hadîs bilginleri Safvan b. Süleym’den nakl etmişlerdir:. Medineliler şöyle anlat- mışlradır.
    Şeytan, Abdullah b. Hanzale b. el-Guseyl’e mes- cid’in dışında rastladı ve dedi ki:
    • Tanıdın mı beni ey İbni Hanzele?
    -— Evet.
    • Kimim ben?
    • Sen Şeytansın.
    • Nasıl bildin bunu?
    • Mescidden çıktığında Allah’ı zikr ediyordum, sen görününce gözüm sana takılı kaldı ve beni Allah’ın zikrinden alıkoydu, bundan anladım ki sen, şeytanın tâ kendisisin.
    • Doğru söyledin ey Hanzale Oğlu! Şimdi beni iyi dinle ve benden bir şey öğren.
    • İhtiyacım yok.
    • Sen bir kere dinle, işine gelirse alırsın, işine gelmezse red edersin.
    Bir şey dileyeceğin zaman, Allah’dan başkasından dileme! Öfkelendiğin zamana kendine bak, nasıl olduğuna dikkat et, dedi.
    Bu zat, Uhud günü şehit düşmüştür.
    Onun hakkında Peygamber sellellahu aleyhi vesel- temden şöyle rivayet edilmiştir: «Onu meleklerin, yer ile göğün arasında gümüş leğenin içinde Cennet suyu ile yıkadıklarını gördüm.»
    İbu-i İshak dedi ki, Hanımına sordum, şöyle dedi: O cünüpdü. Bir ses duydu çıktı, hanımı da kendisiyle beraber çıktı. O, Uhud b. Selûl’ün kızı Cemile idi. O gece onunla Zifafa girmişti. Aynı gece rüyada ona gök kapıları açılıp içeri girdiğini, o girdikten sonra kapıların kapandığını gördü.
    Bu hususta herhangi bir münazaa çıkmaması için kendi akrabalarından birini çağırıp, o adamla gerçekten evli bulunduğuna dair şahit göstermiştir.
    Bunu El-Vakidî  ve diğer bazı âlimler şöyle anlatırlar: «O, ölüler arasından alındığı zaman, başından su damlıyordu, oysa etrafında su nâmına hiç bir şey yoktu.. Bundan Allah Resulünün (S.A.V.) doğruluğu anlaşılmıştır. Bundan anlaşılıyor ki, şehid cünüp olduğu zaman yıkanır. Ebû Hanife bu fikirdedir. Ve bu hadiseyi kendi görüşüne delil gösteriyor.

    Şeytanın Karun’a Aldatması

    Ebû Bekr el-Kureşi nakl ediyor: Bâzı Hadîs bilginleri, Ebû Süleyman’dan şöyle nakl ederler:
    ((İblis Kârûn’a göründü. Kârûn bir dağda kırk sene ibadet etti. Bu sebeble Benî İsrail’i geçti. Şeytan kendisi ve avenesi ile birlikte Kârûn’un yanma gittiler.
    ‘ Şeytan zahiren kendisini aynı Kârûn gibi ibadete verdi. Karun oruç tutup oruç bozuyor, şeytansa devamlı oruç tutuyor. Karunun takat getiremeyeceği bir şekilde ibadet ediyor. Kârûn ona tevazu göstermeğe başladı. Şeytan ona dedi ki: «Sen buna razı olduğuna göre, Benî İsrail’in cenazesinde bulunma. Aralarına da katılma.»
    Sonra onu dağdan aşağı indirdi ve Kiliseye soktu. Herkes onlara yemek taşımaa koyulunca bu defa şeytan:
    İsrail oğullarına yük olduk; bu olur iş değil, dedi.
    • Pekâlâ çaresi nedir, bundan kurtulmanın? diye sordu. Kârûn.
    • Bir gün kazanır, bir hafta onunla idare ederiz, dedi.
    • Olur, dedi Kârûn.. Sonra şeytan dedi ki:
    • Biz ne biçim insanlarız? Kendimiz kazanıyor, kendimiz yiyoruz, hiç sadaka falan verdiğimiz yok. Kârûn:
    • Bunun çaresi nedir? diye sorunca, Şeytan:
    • Bunun çaresi: bir gün çalışmak, bir gün ibadet etmektir. Dedi ve onu yalnız basma terk ederek yanından savuştu. Ondan sonra Karun’a dünya açıldı, verdi kendisini dünyaya. Daha sonra da olan oldu ona. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınırız.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...