ŞEYTANIN (İBLİSİN) SIRLARI
ÜÇ
Korkulu Rüya Şeytandandır
Buharı, Müslim ve diğerleri Ebî Katade’den (R.A.) rivayet etmiştir. Resûlüllah (S.A.V.)’den şöyle dediğini duydum: «Rüya Allahtandır. Hilm (kötü rüya) Şeytandandır. Sizden biriniz korkulu rüya gördüğü zaman, soluna doğru üç kere tükürsün ve ondan Allah’a sığınsın, ona aslı bir zarar veremez.»
Buharî’de Ebî Said’den (R.A.) nakl edilmiştir. Resûlüllah (S.A.V.) buyurdular ki: «Sizden biriniz hoşlandığı bir rüya görürse, şüphesiz O, Allahdandır; Allah’a hamd etsin ve (insanlara) anlatsın. Hoşlanmadığı bir rüya görürse bilsin ki o, şeytandandır Allah’a onun şerrinden sığınsın ve kimseye anlatmasın. O ona asla zarar veremez.»
Essuheylî der ki: Ehl-i ilme göre rüya, insanın uykuda gördüğü şeydir.
Rüyet ise uyanık halinde gözleri ile gördüğüdür. Peygamber’in Ruyeti onu salığında görmektir. Rüyada Peygamber (S.A.V.) görmek rüyadır ve bu rüya gerçektir. Çünkü Aleyhissalatu vesselem efendimiz hazretleri: «Beni gören doğruyu görmüştür!» buyurmuştur. Peygamberimizin (S.A.V.) «beni uykuda gören, mutlaka uyanıklığında da görecektir.» sözüne gelince, bu sözün evvelindeki (görmek) rüyada görmek anlamındadır; sonunda. ki (görmek) ise bildiğimiz uyanık halindeki gözle görmek anlamındadır.
El-Mazerî der ki, «Rüyanın hakikati hakkında çok söz söylenmiş, çeşitli fikirler yürütülmüştür. Hele
Sem’a (delili naklîvc) inanmayanlar, herşeyi akl ile hal etmeğe çalışanlar bu hususta bocalamışlardır, birbirine uymayan bir çok görüşler de ortaya atmışlardır.
Meselâ bunu tıp yönünden hail etmeğe çalışanlar derler ki:
Balgamı çok olan kimse, gece kendisini yüzerken görür. Balgamla su arasında bir münasebet kurmak isterler.
Sofrası çok olan kişi, gece ateşler görür. Havaya yükseldiğini görür. Ateşle Sofra arasında bir münasebet kurmak isterler. Diğer şeylerde de, buna benzer kanaat- lar yürütmek isterler.
Tabii bu bir görüştür. Aklen caiz ve mümkündür. Çünkü Cenâb-ı Hak herşeyi bir sebebe bağlamıştır. Bunların sebebleri de, anlattıkları olabilir.
Lâkin bu husustaki âdet ve devamlılık kat’î değildir.. Doğruluğuna da herhangi bir delil kaim olmuş değildir. Hele o rüyalarda ceryan eden işleri o sebeblere izafe ettiklerinde bunun yanlışlığı büsbütün su yüzüne çıkıverir.
Çünkü her şeyi yapan Allah’tır.
Bâzı filozoflar bu hususta —bahs edersek çok uzar— bir takım fikirler ortaya atmışlardır. Güya onlara göre Kainatta ceryan eden her şeyi nakş edilmiş (resimlenmiş) tir. Devran esnasında bâzı ruhların hizasına geldiklerinde hemen onların resimlerini (şekil ve sûretlerini) kaparlar.
Bu görüş, birincisinden çok daha çürüktür. Çünkü delilsiz ve mesnedsiz bir tahakkümden ibarettir. Zira intıkaş, cisimlerin niteliklerindendir. Alemde öyle arazlar vardır ki intikaş (şekillenme) kabul etmez. Öyleyse bu babl a en doğru görüş, ehl-i sünnetin görüşüdür:
Cenâb-ı Hak, uykuda olan kimsenin kalbine, uyanık olan kimsenin kalbinde olduğu gibi bir takım iti- kadiar yaratır. O, dilediğini yapar. Onun yapmış olduğu şeylere hiç bir şey engel olamaz. Ne uyku ve nede uyanıklık hali.
Allah bu itikadları halk ettiği zaman, sanki onlan ikinci bir halde yaratacağı veya bil-fiil yarattığı şeylere bir alâmet kılmıştır.
Uykuda olan kimse için uçma yeteneğini rüyasında yaratmışsa, mutlaka onu kuş yapmış demek değildir. Nice uyanıklık halinde insanlar bir çok şeyler hayal ederler ve bu hayallar yaratılır lâkin yine onlar hayal ettiklerine kavuşamazlar. Arzuladığı şey rüyada görmek, Allahdadır, arzulamadığını görmek şeytandandır, demenin mânası budur işte. Çünkü Allah’dan olan her şeyi iyi ve güzeldir. Şeytandan olan her şeyi de kötü ve çirkindir. Yoksa rüyada gördüğü çirkin ve ürpertici şeyleri şeytan yaratmış değildir.
El-Mazerî’nin sözü burada nihayet bulmuştur.
Essuheylî, rüyanın hakikati hakkında Ebû İshak’- ın görüşünü nakl ederken şöyle demiştir:
Rüya, kalbin bir parçası ile idrak etmektir. Tıpkı görmek, gözün bir parçası ile idrak etmek olduğu gibi. Kalbin tümünü uyku kaplarsa hiç bir şey görmez. Eğer ondan veya kısmı küllisinden uyku giderse rüya, daha safî, daha açık olur: Seher vakti görülen rüya gibi.
El-Kadı’ya göre, rüya, uyku gören kimselerin inançlarıdır, beş duyunun idrâki gibi değildir.
Üst az Ebû Bekr b. Furek der ki: Rüya, uyku halinde görülen bir takım evhamlardır.
El-Isfiraînin sözüne gelince; O, rüyanın bâzı hallerinde olur, bütün hallerinde değil.. Çünkü rüya gören kimse, uykuda o anda olmayan bir şeyi görmüş olabilir. Olmayan bir şeye idrâklar nasıl teallük edebilir?
Kadının «Onlar bir lakım inançlardır» sözü doğrudur. Çünkü o, bir şeye, olduğu şekil üzerine itikad eder, olduğu şeyin hilâfına da itikad edebilir. Rüyada süt gören kimse gibi.. Ona süt olarak itikat eder, ki o ilimden ibarettir. Uyku halinde onun süt olduğunu bilir, öyle görür oysa o, süt değildir..
Ebû Bekr’in «evhamlardır» sözü ise bu da doğrudur ve kadının sözüne aykırı değildir. Çünkü uyuyan kişi, bir şeyi kendi hafsalasmda tahayyül eder.
Sonra uyanınca tahayyül ettiği şey gerçek olmaz. Çünkü o anda onda hakim olan akıl değil de hayaldir. Uyanıp da aklı başına gelince o gördüğü şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu anlar. Tıpkı gemiye binen kimse gibi: O, denizin de gemi ile birlikte yürüdüğünü vehm eder, biran vehmi ile baş başa kalır, sonra aklı başına gelince, «yürüyen deniz değil, gemidir» der.
Sonra vehm ettiği şey, ya doğrudur; ya yalandır. O halde vehmin tasdiki hususundaki itikad tamamlanmış olur. Rüya hakikatmda anlatılanlar burada bitmiştir.
El-Mazerî der ki: Peygamberin (S.A.V.) «O, ona asla zarar veremez!» sözüne gelince, bundan, onun korkusu zail olur. Çünkü o artık Allah’a inanmış ve güvenmiştir. Vçyahut onun bu fiili, uykuda gördüğü şeyden korkmaya mani olmuştur. Yani bu tıpkı, sadakanın belanın define sebeb olduğu gibi, korkmamasına sebeb olmuş olur. Ehl-i Şeriata göre bunun misâli çoktur.
eytan Boynuzunun Necid’den Çıkması
Buharî ve Müslim Abdullah b. Ömer (R.A.)’dan ri- vayet etmişlerdir. Allah’ın Resûlü şöyle buyururken duydum: «Dikkat edin. Fitne hurdadır —Şarkı gösteriyordu Şeytanın boynuzunun çıktığı yerde.» Diğer bir rivayette «O, doğuya dönük bir vaziyette, üç def’a: (Fitne buradadadır!) dedi.» kaydı vardır.
Başka bir rivayette: «Resûlullah (S.A.V.) doğuya dönmüş bir halde şöyle derken duydum: Dikkat edin, fitne buradadır; şeytan boynuzunun çıktığı yerde..» kaydı vardır.
Buharî’nin nakl ettiği diğer rivayette de şu kayd vardır: «Peygamber (S.A.V.) buyurdu ki: «Allahım! Şa- mımı mübârek et! Yemenimizi mübarek kıl!» Dediler ki, ya Resûlullah, necdimizi? —üçüncü de zannedersem şöyle dedi—: «Zilzâl orada, Fitneler orada! Şeytan boynuzu oradan doğar.»
Siyer ehli anlatmıştır: Kureyş Kabe’yi yenilemek istediğinde temel taşını kirn koyacağu hususunda fikir ayrılığında bulundular. Sonra Hz. Peygamber (S.A.V.), bu hususta hakem tayin ettiler. O arada Şeytan Necidli bir ihtiyar kılığına bürünüp avazı çıktığı kadar şöyle haykırdı:»
«Bu yetimden başka bir adam bulamadınız mı? Hani yaşlı adamlarınız nerde?» Onun bu haykırışından az kaldı kavga çıkacaktı. Ne ise sonra yine yatıştılar.
Kureyş, Peygamberle işini görüşmek üzere bir araya gelince, şeytan yine bir ihtiyar kılığına girdi. Sonra Necd’e doğru gitti. Kabe’nin inşasında Necridli kıyafeti- nne girmesi, boynuzunun Necidden çıkmasındandır.
Müşavere günü yine bir yaşlı adamın kılığına girmesi de şu scbebden olmuştur; Kureyş bir araya gelince aralarından biri: (Sakın Tuhâmeden kimse girmesin aramıza. Çünkü Ehli Tuhâme Muhammedi (S.A.V.) severler. Şeytan kendisinin Tuhâmeden olmadığını göstermek için Necid’e doğru kayıp gitti. Şu halde iki hâ- disin mânası (şeytanin boynuzu Necid’den doğar) birleşmiş oldu.
İbn-i Ömer’den (R.A.) nakl edilen bir hadisde şöyle varit olmuştur: Peygamber (S.A.V.) bu sözü söylediği zaman, Hz. Ayşe’nin kapısında durmuş şarka doğru bakıyor ve fitneden sakındırıyordu.» Es-Suheylî der ki: Hazret-i Aişc (R.A.) İn kapısında durup da şark’ı göstermesinde ibret vardır. Fitnenin vukuunda şar’a doğru çıkmasındaki işareti de anlamalısın.
Fitnenin nüzulu zikr olunduğunda peygamber sözüne katı ver: «Taş sahihlerini uyandırın.»
Güneşin Doğuş ve Batışı, Şeytanın İki Boynuz Arasında Olması
Ebû Dâvud ve Nesaî Amr b. Abese’den rivayet etmişlerdir: Resûlüllah’a sordum:
- Ey Allah’ın Resûlü! Hangi gece daha iyidir?
- Gecenin son kısmı! Dilediğin namazı kıl. Namaz şahidi i ve yazılıdır. Sabah namazı kılmcaya kadar devam et! Sonra güneş bir veya iki mızrak boyu yükselene kadar bekle. (O arada namaz kılma.) Çünkü, şeytanın iki boynuzu arasında doğar ve kâfirler onun için namaz kılarlar. Sonra dilediğini kıl. Namaz şahidli ve yazılıdır. Mızrak kendi gölgesinde müsavi oluncaya kadar (Kil) sonra dur, (kılma). Çünkü cehcnnem o zaman kaynar ve kapılarını açar. Güneş göğün ortasından meyi etti mi? Dilediğin namazı kıl. Çünkü namaz şahidli ve yazılıdır. İkindi kılıncaya kadar devam et. Sonra güneş batıncaya kadar bekle (namaz kılma). Çünkü o, şeytanın iki boynuu arasında batar. Kâfirler onun için kılarlar.»
Mâlik Zeyd b. Eslenrden o da Atâ b. Yesâr vasıtasıyla Abdullah es-Senâbihî’den nakl ettiğine göre Allah’ın Resûlü (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
«Güneş doğar, beraberinde şeytan boynuzu bulunur, yükselince boynuz ondan ayrılır. Sonra istiva edince boynuz yine yaklaşır, batmaya yön tutunca yine ona yaklaşır. Allah’ın Resûlü (S.A.V.) bu vakitlerde namaz’dan nehy etmiştir.»
İshak b. İsa Ettebbâ der ki: Abdullah Es-Sena’bi- hî’nin asıl adı, Abdurrahman b. Güseyle dir. Ebû Abdil- lah Es-Senâbihî’dir. Kibar-i tabiindendir.
Sahabîlik vasfı yoktur. Çünkü o, Medine’ye gelmeden, beş gece evvel Allah’ın Resûlü, Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Bu hadis’in mânasında ulema iki ayrı görüş serd etmiştir:
- Hadîsdeki lâfızın zahiri hakikati üzredir. Yani hakikaten güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar, batar. Nasıl olduğu sorulmaz. Çünkü görünmeyen şeyde keyfiyet aranmaz. Bu fikirde olanlar, İkrime’den rivayet edilen şu hadisi delil göstermişlerdir:
İkrime İbn-i Abbas’a sorar:
- Hz. Peygamber hakkında konuşan Umeyye b. Ebis-Sait hakkında ne dersin?
- Şiiri iman etmiş de kalbi küfr etmiş midir? İbn-i Abbas der ki:
- O doğrudur. Siz şiirinden hangisini inkâr ettiniz?
- Şu şiirini:
- Ne diye güneş düşülüyor öyleyse.
Nefsim yedi kudretinde olan Allah’a kasem ederim ki, güneş, yetmişbin melek’den sopa yemedikçe doğmaz. Onlar ona haydi doğ, ne duruyorsun doğsana. derler. O şu cevabı verir:
- Allah’ı terk edip de bana tapan kavmin üstüne nasıl doğayım. Bunun üzerine Allah tarafından ona bir melek gelir ve doğmasını emreder. Ademoğullarını hedef alarak ziyasını saçmağa başlayacağı zaman, şeytan gelip onu önlemek ister.
Böylece onun boynuzları arasında doğar. Cenâb-ı Allah onu (şeytanı) güneşin altında yakar. Güneş Allah’a secdc etmedikçe batmaz. Mel’ûn şeytan gelir, onu secdeden men’e çalışır. Allah da onu güneşin altında, güneş şeytanın boynuzlan arasında batarken yakar. İşte Hz. Peygamber (S.A.V.)’in: «Güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar; güneş şeytanın iki boynuzu arasında Tbatar.» sözünün mânası budur.
2) Burda hadis mecazî anlama hami edilir. Şeytanin boynuzlarından, güneşe tapan millet kasd edilmiştir. Çünkü onlar güneş doğarken ve batarken Allah’ı terk edip güneşe secde ederler ve ona toparlar. Hz. Peygambere (S.A.V.) müslümanlarin kâfirlere benzemesini istemedi ve o vakitlerde namazdan men’etti ki, ümmeti kâfirlere benzemesin.
Bu yorum, Arab dilinde caizdir. Yâni böyle bir anlam onların lisanında görülmüştür: Onlarda millete (karn) denilir. Milletlere de (kurun) denilir.
Ccnâî>ı Hak; (Bundan önce nice milletler helak ^ettik!) büyümüştür.
Ve yine {bunların arasında bir çok milletler) buyurmuştur.
Ha. Peygamber (S.A.V.) de; «İnsanların hayırlısı benim m metinidir.» buyurmuş} ardır, Karnın şeytana izafesi de, ona itaat ettikleri için caiz olmuştur. Nitekim Cenâb-ı Hak küffara (şeytan, hizbi) adını vermiştir.
Hadîsi e bu mânayı verenlerin, yine hadîsden olan delilleri, yukarıda arz ettiğimiz, Amr b. Abese Tden rivayet edilen hadîsle, Ebû Umame’nin Resülüllah’dan rivayet ettiği hadîsdir,
Şeytanın Oturduğu Yer
Ebû Bekr el-Hellâl (Kitab’ul-Edeb)’inde der ki; bâzı hadis âlimleri Abdullah b. Ömer (RA.)den öyle rivayet etmişlerdir; «Kişinin, bir kısmını güneşe, bir kısmım gölgeye verip oturması, şeytan oturuşudur.*
Ebû Hureyre’den de (RA.) aynı çekil de bir hadîs rivayet etmişlerdir.
Said b. el-Müseyyeb’in söyle dediğini anlatırlar: «Şeytanın istirahat ettiği yer, gölye ile güneş arasıdır.»
Katâde’den nakl edilmiştir: Şöyle diyorlardı; «Şeytanın oturduğu yer, gölge ile güneş arasıdır. Orda oturmak mekruhtur,»
İshak b. Mansur der ki: İbn-i A Ulah’a; «gölge ile giineş arasında oturmanın mekruh olduğunu söylüyorlar, aslında bundan nehy edilmemiş midir?» diye sordum.
«— Mekruhtur.» diye cevab verdi.
İshak b. Mansur, İshak b. Haheveyn’in şöyle dediğini nakl eder: Bu hususta Peygamberin (S.A.V.) neh- yi sabit olmuştur. Lâkin başlayıp da orada otursa daha ehven olur.»
Zalim Kadıdan Şeytan Hiç Ayrılmaz
Tirmizî Abdullah b. Ebi Evfâ’dan nakl ediyor. Re~ sûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«— Allah, zulm etmedikçe kadı ile beraberdir. Kadı zulüm yoluna sapınca, Allah ondan ayrılır, şeytan yakasına yapışır da bir daha bırakmaz.»
Ezan Okunduğu Zaman Şeytan Kaçar
Sahihayn’da Ebû Hureyre (R.A.)’dan nakl edildiğine göre.. Allah’ın Resulü (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: «Namaz için ezan okununca şeytan arkasını çevirir ve ezan okuyanları, seslerini duyuramamaları için bir dı- ratta bulunur. Namaza başlanınca da kişinin gönlüne girer önceden aklına gelmeyen şeyleri getirir (şunu hatırla, bunu hatırla.) diye. O dereceki kişi, kaç rek’at namaz kıldığını bilemez.»
Diğer bir rivayette: «Namaz için ezanı duyunca, sesini duyurmamak için mani gelmek ister, bitirince vesveseye başlar.» olarak geçer.
Diğer bir rivayette şöyle zikredilmektedir: «Müezzin ezan okuyunca, şeytan sırtını çevirir ve hızla kaçar.»
Şeytanın Tek Papuç İçinde Yürümesi
Harb anlatıyor. Bâzı hadîs âlimleri Ebû Hureyre’- den na’kl etmişlerdir. Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
«Hiç biriniz tek papuçla yürüyemezsiniz, şeytan ise tek pabuç içinde yürür.»
Harb dedi ki: Duyduğuma göre, İmam Ahmed sırf bu yüzden tek pabuçla gezmeği kerih görmüştür.
Harb, hadis âlimlerinden yaptığı başka bir rivayette Ebû Hüreyre’nin Allah Resûlündeıı (S.A.V.) şöyle duyduğunu nakl ediyor:
«— Na’lininizin kayışı kopunca, onu takıncaya kadar diğeri ile yürüyün.»
Âdemoğlu Secde Yapınca Şeytan Kaçar
Ademoğlu secde yapınca şeytan ağlayarak ayrılır ve şöyle der:
«Eyvah! Ademoğluna secde emr edildi, yaptı ve cenneti hak etti. Ben emredildim yapmadım; cehennemi boylayacağım.»
İbn-i Eb’id-Dünya, bâzı hadis alimlerinin kendisi- ne, Ubeydullar b. Mukşem’den şöyle nakl ettiklerini anlatıyor:
«Şeytanı lanetlediğin zaman, lanetlendim der. Ondan (Allah’a) sığındığın zaman arkam kesildi, der. Secde ettiğin zaman da şöyle der: «Eyvah! Ademoğluna secde emredildi, emri yerine getirdi. Şeytana emredildi, â,si geldi. Bu sebeble Ademoğlu cenneti; şeytan da cehennemi hak ettiler.»
Şeytanın, Namaz Kılan Kimseye (Abdestin bozuldu) Demesi ve Namazda Uyuklama, Aksırmanın Şeytandan Olması
Sahihayn’da, Abdullah b. Zeyd b. Âsim el-Mezenî- den nakl edilmiştir:
«Bir adam Hz. Peygamberce (S.A.V.) namazda iken kendinde bir şey his ettiğini şikâyet edince, Allah’ın Re- sûlü (S.A.V.) şöyle buyurdu: Hiç biriniz, bir ses duymadıkça, veya bir yel bulmadıkça namazdan ayrılmasın.»
Ebû Bekr b. Muhammed der ki: Bâzı hadis âlimleri Kays b. Es-Seken’den şöyle nakl etmişlerdir:
«Abdullah dedi ki, namazdayken şeytan birinizin yanına gelir, namazdan ayrılmaması onu bıktırınca, dü- bürüne ona — abdesti bozuldu — hissini vermek için, ürler. Sakın bir yellenme bulmadıkça, veya bir ses duymadıkça (namazdan) ayrılmasın.»
Abdullah der ki: «Şeytan Ademoğlunun damarlarında dolaşan kanıların yerinde dolaşır. Sonra namazda onu yakalar, dübürüne öfürür, zekerini ıslatır. Ve (abdesün bozuldu) der. Sakın yel bulmadıkça, veya bir ses duymadıkça, yada bir yaşlık görmedikçe namazdan ayrılmasın.»
Teberânî Mu’cem-i Kebir’inde Abdullah’dan nakl ediyor: «Harp zamanı uyuklamak Allah’dan bir emniyet ve sükûnettir. Namazda uyuklama ise şeytandandır.»
îyine Abdullah b. Mes’ud’dan nakl ediyorlar: «Namazda aksırmak şeytandandır.» İbn’üs-Sunnî «Kitabul-İcaz’ın’da der ki: Bâzı hadîs bilginleri, Abbas b. Sehl’in dedesinden şöyle nakl etmişlerdir:
«Resûlüllah (S.A.V.) buyurdular ki: Teeni Allah’tandır; acele ise şeytandan.»
Şeytanı Görünce Eşeğin Anırması
Buharı ile Müslim Ebû Hureyre (R.A.) den nakl. ediyorlar. Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«Horozun sesini duyduğun zaman, Allah’ın fazlından isteyin. Çünkü o bir melek görmüştür. Merkeh’in anırmasını duyduğunuz aman, Allah’a şeytan’dan sığının. Çünkü o, bir şeytan görmüştür.»
Şeytanın Mescit Ehline Sataşması
İmam Ahmed Musnedin’de der ki: Ebû Bekr el-Ha- nefî- Ed-Dahhâk b. Osman – Said el-Makberi – Ebû Hu- reyre’den (R.A.) rivayet edilmiştir; dedi ki, Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«Sizden biriniz mescidde olduğu vakit şeytan gelip ona yaklaşır, kişinin hayvanına yaklaşıp ünsiyet kesp ettiği gibi. Ona sükûnetle yaklaştığında hemen onu avla ve dizginle.» Eb» Hüreyre dedi ki: «Siz bunu görürsünüz: Avlanan kimse, Allah’ı zikr etmez. Dizginlenen kimse de ağzını açar fakat Allah’ı zikr edemez!»
Ahmed der ki: Ebân – Katade Enes (R.A.)’den rivayet etmiştir; Resûlüllah (S.A.V.) şöyle derlerdi:
«Sallarınızı perçinleyin, aralarını yaklaştırın; boyunlar hizasında yapın. Muhammed’in nefsi yedi kudretinde olan (Allaha) kasem ederim ki, şeytanın saf arasından gelib, siyah çökerek koyunlar gibi girdiğini görüyorum.»
İbn’is-Sünnî «Amelül-Yevm Velleyle» adh kitabında der ki: Ebû Umâme’den (R.A.) nakl edilmiştir; Re- sûlüllalı (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır: «Biriniz camiden çıkmak istediğinde, şeytan başına arıların, kendi beylerine üşüştüğü gibi üşüşür. Onun için mescidin kapısında durduğu zaman, şöyle desin:
«Allahmıî Sana iblîs ve askerlerinden sığınırım.» Onlar ona asla zarar veremez.»