K = Günesden geçen Semt düzleminin LK
zâhirî üfuk hattını kesdigi nokta.
MS =Erd küresine K noktasında mümâs
olan [degen] üfk–ı hissî düzlemine
Râsıdın (üfk–ı sathî)si denir.
HK=Günesin kenârının üfk-ı zâhirî hattı
üzerindeki K noktasından irtifâ’ıdır.
Bu irtifâ’, günesin sathî üfka nazaran
olan ZS irtifâ’ına müsâvîdir.
D = C = Ç = Inhitât-ı üfuk zâviyesi.
M = Mahallin herhangi bir yüksek yeri.
ZMF= Günesin riyâdî irtifâ’ zâviyesi.
ZS = Günesin, sathî üfka nazaran irtifâ’ını
gösteren, semâdaki semt dâiresi kavsidir.
Bu kavsin derecesi, HK kavsinin
derecesine müsâvîdir.
O = Üfk-ı hakîkî ile üfk-ı sathînin kesisdigi
dogru noktalarından biri.
1- Üfk-ı hakîkî, 2 - Üfk-ı hissî, 3- Üfk-ı
riyâdî, 4-Üfk-ı sathî düzlemleri, 5-Üfk-ı
zâhirî hattı. 6 - Üfk-ı ser’î hattı.
G = Günesin Erdden görünüsü.
GN= Günesin hakîkî irtifâ’ı.
B= Mahallin en alçak yeri.
vaktlerinin ta’yîninde, üfk-ı zâhirî hattına nazaran olan HK (zâhirî irtifâ’lar)ı kullanılır.
Bu irtifâ’lar, râsıdın riyâdî, hissî, mer’î ve hakîkî üfklarına nazaran irtifâ’larından
fazladır. Sathî üfka nazaran olan ZS irtifâ’ından hakîkî irtifâ’dan ZN in farkına,
M yüksekligi için (Inhitât-ı üfuk zâviyesi) denir. Inhitât-ı üfuk zâviyesinin derecesi
kadar olan semt dâiresinin kavsi, ya’nî NS kavsi (Inhitât-ı üfk)dur. Zâhirî üfuk
hattı görülemiyen daglık erâzîde, takvîmde yazılı (Ser’i vaktler) kullanılır.
Râsıd bulundugu mahallin en asagı noktasında iken, riyâdî, hissî, mer’î üfukları
aynıdır. Sathî üfku yokdur. Zâhirî üfuk hattı, bu en asagı B noktası etrâfında küçük
bir dâiredir ve bu hatta nazaran olan irtifâ’ ve bütün üfuklara nazaran olan irtifâ’lar
birbirlerinin aynıdır. Râsıd yükseldikçe, riyâdî üfku da yükselir. Hissî üfku,
sathî üfuk hâline döner. Zâhirî üfuk hattı, hakîkî üfkuna dogru alçalır ve büyür.
Büyüyen üfk-ı zâhirî hattı dâirelerinin nısf kutrları, ya’nî D açıları inhitât-ı üfuk
derecesi kadar bir kavsdir. Günesin sathî üfka nazaran irtifâ’ları olan ZS kavsleri,
(inhitât-ı üfuk) zâviyesi kadar hakîkî irtifâ’dan fazla olur.
Günesin, bir üfka nazaran zevâl vaktine gelmesi, bu üfka nazaran gâye irtifâ’ına
gelmesi demekdir. Râsıd en asagı noktada iken, bütün üfuklara ve zâhirî üfuk hattına
nazaran, zevâl mahalleri aynı bir noktadır ve günesin günlük mahrekinin gündüz
kısmının, nısf-ün-nehâr dâiresini kestigi nokta, 185.ci sahîfedeki seklde gösterilen
A noktası olup, mahrekin gündüz kısmının ortasıdır. Bu noktaya (Hakîkî zevâl
mahalli) denir. Yüksek mahallerde bulunan ve günesi gören râsıdların (Zâhirî
zevâl mahalleri), bulundukları yükseklige mahsûs, zâhirî üfûk hattı dâirelerine
nazaran, gâye irtifâ’larındaki noktaların, semâdaki hakîkî zevâl mahalli etrâfında
hâsıl etdikleri (Zevâl mahalli dâireleri) dir. Günes, mahreki üzerinde giderken, bu
dâirelerden herbirinin iki noktasına tesâdüf eder. Birinci noktaya gelince (Zâhirî
zevâl vakti) baslar. Ikinci noktaya gelince, zâhirî zevâl vaktinin sonu olur. Râsıd,
yükseldikce, inhitât-i üfuk vâkı’ olarak, (zâhirî üfuk hattı) dâireleri büyür. Semâdaki
bu (Zevâl mahalli dâireleri) de büyür. Nısf kuturları, erd üzerindeki, zâhirî üfuk
hattı dâirelerinin nısf kutrları olan kavslerin dereceleri kadardır. Râsıd, bulundugu
mahallin en yüksek yerine çıkınca, semâdaki (zevâl mahalli dâiresi), en dısarda
ve en büyük olur. Bu en büyük zevâl mahalli dâiresine Râsıdın (Ser’î zevâl mahalli)
denir. Bir mahallin en yüksek yerinde bulunan râsıdın üfk-ı sathîsi (Üfk-ı ser’î)sidir.
Günesin kenârının, ser’î üfka göre olan irtifâ’ına (Ser’î irtifâ’) denir. Ser’î irtifâ’,
tulû’ mahallindeki ser’î üfka nazaran gâye irtifâ’ı kadar olunca, günesin ön kenârı,
ser’î zevâl mahalli dâiresine girer. Üzerindeki gölge ve ziyâlı kısmları, isfirâr
zemânında, çıplak gözle tefrîk edilemiyecek uzaklıkdaki tepe, o mahallin tepesi degildir.
Ser’î zevâl mahalli dâiresinin nısf kutru, en yüksek tepede bulunan râsıdın inhitât-
ı üfuk zâviyesi kadardır. Zevâl vakti dâireleri görülmez. Günesin bu dâirelere
girip çıkdıgı, yere dikilen bir çubugun gölgesinin kısalıp, uzamasından anlasılır.
Ibni Âbidîn oruclunun yapması müstehab olan seyleri bildirirken ve Tahtâvî (Merâkıl-
felâh) hâsiyesinde diyorlar ki, (Alçakda bulunan kimse, zâhirî gurûbu dahâ
önce görünce, yüksekdekinden önce iftâr yapar. [Islâmiyyetde, hakîkî vaktler degil,
günesi görenler için zâhirî vaktler mu’teberdir.] Gurûbu göremiyenler için gurûb,
sark tarafındaki tepelerin kararmasıdır). Ya’nî, en yüksek yerde bulunanların
gördükleri zâhirî gurûbdur. Ya’nî, ser’î üfukdan olan gurûbdur. Gurûbu görmiyenler
için, (Ser’î gurûb) vaktinin mu’teber oldugu, (Mecma’ul-enhür) ve sâfi’î
(El-envâr li-a’mâlil ebrâr) kitâblarında da bildirilmekde olup, hesâb ile bulunur.
Ögle ve ikindi vaktlerini kolayca bulmak için, Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî Serhendînin
sohbetinde yetismis Abdülhak Sücâdilin fârisî (Mesâil-i serh-i Vikâye)
kitâbının Hindistânda 1294 [m. 1877] baskısında diyor ki:
(Günes gören düz bir yere, bir dâire çizilir. Bu dâireye (Dâire-i hindiyye) denir.
Dâirenin ortasına, dâire kutrunun [çapının] yarısı kadar uzun, düz bir çubuk
dikilir. Çubugun tepesi dâirenin üç muhtelif noktasından aynı uzaklıkda olmalı-
– 181 –
dır ki, tam dik olsun! Bu dik çubuga (Mikyâs) denir. Bu mikyâsın gölgesi, ögleden
evvel, dâirenin dısına kadar uzundur ve garb tarafındadır. Günes yükseldikce, ya’nî
irtifâ’ı artdıkça gölge kısalır. Gölgenin ucu, dâireye girdigi noktaya isâret konur.
Ögleden sonra, dâirenin sark tarafından dısarı çıkdıgı noktaya da bir isâret konur.
Bu iki isâret arasında kalan kavsin [yayın] ortası ile, dâirenin merkezi arasına düz
bir hat çizilir. Bu hat, o mahallin (Nısf-ün-nehâr hattı) olur.) Nısf-ün-nehâr hattının
istikâmeti, simâl ve cenûb cihetlerini gösterir. Günesin ön kenârı, o mahallin,
üfk-ı zâhirî hattından, gâye irtifâ’ına gelince, (Zâhirî zevâl vakti) baslar. Bundan
sonra, gölgenin kısaldıgı his edilmez. Bundan sonra, günesin merkezi, Nısf-ünnehâra
gelerek, hakîkî üfukdan gâye irtifâ’ında olur. Bu vakt, (Hakîkî zevâl vakti)
dir. Hakîkî zevâl vaktinde, vasatî sâat ile, zevâl vaktleri, arz dereceleri ile degismez.
Günes, buradan ayrılırken, gölge de Nısf-ün-nehâr hattından ayrılır, fekat
his edilmez. Arka kenâr, üfk-ı zâhirî hattının gurûb mahalline nazaran, zâhirî gâye
irtifâ’ına inince, zâhirî zevâl vakti biter. Bu vakt (Zâhirî zuhr vakti) baslar. Gölgenin
uzamaga basladıgı görülür. Gölge boyunun degismedigi zemânın ortası
(Hakîkî zevâl vakti) dir. Londrada teleskoplarla, günesin merkezinin meridiyenden
geçis ânı görülerek, zevâlî sâatler ayar edilmekdedir. Bu mer’î hakîkî zevâl vaktinde,
hakîkî sâat 12 dir. Bu 12 ile ta’dîl-i zemânın cebrî toplamı, mahallî sâat makinesinde
o günün (vasatî sâat) baslangıcı ya’nî 12 si olur. Hesâb ile bulunan riyâdî
vaktler, sâat makinelerindeki mer’î vaktleri de gösterir. Vasatî sâat makinelerinin
baslangıcı olan bu (Mer’î zevâl vakti), günesin zevâl vaktine geldigi vakt olan
(Riyâdî zevâl vakti) nden 8 dakîka 20 sâniye sonradır. En kısa gölge uzunluguna
(Fey-i zevâl) denir. Fey-i zevâl, arz ve meyl derecelerine göre degisir.
Pergel, fey-i zevâl boyu kadar açılır. Bir ayagı, nısf-ün-nehâr hattının dâireyi kesdigi
noktaya konur. Diger ayagının nısf-ün-nehâr hattının dâire dısındaki kısmını
kesdigi nokta ile merkez arasındaki mesâfe nısf kutr olmak üzere, ikinci bir dâire
çizilir. Mikyâsın gölgesi bu ikinci dâireye geldigi vakt, (Zâhirî asr-ı evvel vakti) olur.
Ikinci dâireyi hergün yeniden çizmek lâzımdır. Fey-i zevâl, yalnız ögle ve ikindi nemâzlarının
vaktlerini bulurken kullanılır. Baska vaktleri bulurken kullanılmaz.
(Mecma’ul-enhür)de ve (Riyâd-un-nâsıhîn)de diyor ki, (Zuhr vakti, günesin zevâlinden
baslar. Ya’nî, arka kenârı, üfk-ı zâhirî hattından, gâye irtifâ’ına yükseldigi
mahalden, alçalmaga baslayıncadır. Zevâl vaktini anlamak için, bir çubuk dikilir. Çubugun
gölgesinin kısalması durunca, ya’nî kısalmaz ve artmaz ise, (Zevâl vakti)dir.
Bu vaktde nemâz kılmak câiz degildir. Gölge uzamaga baslayınca, zevâl vakti temâm
olur). Kitâbda bildirilen gâye irtifâ’ı, hakîkî üfka nazaran olan irtifâ’lar degildir. Ön
kenârın, üfk-ı sathîden, ya’nî üfk-ı zâhirî hattının sark tarafından gâye irtifâ’ına
yükseldigi ve arka kenârın, üfk-ı sathîden, ya’nî zâhirî üfuk hattının garb tarafına nazaran
gâye irtifâ’ına indigi iki mahal bildirilmekdedir. Çünki, vakt ta’yîninde hakîkî
üfkun degil, zâhirî üfuk hattının kullanılacagı (Imdâd) hâsiyesinde yazılıdır. Günesin
ön kenârı, üfk-ı sathîden ya’nî üfk-ı zâhirî hattından gâye irtifâ’ına yükselince
(zâhirî zevâl vakti) baslar. Arka kenârı üfk-ı sathîden, ya’nî üfk-ı zâhirî hattının
gurûb mahalline nazaran zâhirî gâye irtifâ’ından alçalmaga baslarken, zâhirî zevâl vakti
temâm olur ve zâhirî zuhr vakti olur. Bu vaktde mikyâsın gölgesi, his edilemiyecek
kadar az uzamısdır. Ikindi nemâzının zâhirî vakti, bu gölge, çubuk boyu kadar uzayınca
baslar. Hakîkî zevâl vakti, bir ândır. Ön ve arka kenârların zâhirî zevâl vaktleri
ise, bu kenârların, merkezleri hakîkî zevâl noktası ve nısf kutrları, râsıdın bulundugu
yerin yüksekligine mahsûs olan (Inhitât-ı üfuk) derecesi kadar olan, semâ küresindeki
(Zâhîri zevâl mahalli) dâirelerine girip çıkdıkları vaktlerdir. Zâhirî zevâl
mahalli, bir nokta degil, bu dâirelerin, günes mahrekini kesdigi iki nokta arasındaki
kavsdir. Bu dâirelerin en büyügü (Ser’î zevâl mahalli dâiresi)dir. Islâmiyyetde zevâl
vakti, ya’nî gündüz müddetinin ortası, günesin ön kenârının bu ser’î dâireye girdigi
ve arka kenârının çıkdıgı, iki nokta arasındaki zemândır. Günesin ön kenârı dâireye
girince, (Ser’î zevâl vakti) baslar. Arka kenârı bu dâireden çıkınca, ser’î zevâl te-
– 182 –
mâm olup, (Ser’î zuhr vakti) baslar. Bu vakt hesâb ile bulunup, takvîmlere yazılır.
Aksam nemâzının farzından sonra kılınan altı rek’ate (Evvâbîn) nemâzı denir.
Ibâdetlerin vaktlerini ta’yîn ve tesbît etmek, ya’nî anlayıp anlatmak, din bilgisi ile
olur. Fıkh âlimleri, müctehidlerin bildirdiklerini (Fıkh) kitâblarında yazmıslardır. Bildirilmis
olan vaktleri, hesâb etmek câizdir. Hesâb ile bulunanların, din âlimleri tarafından
tasdîk edilmesi sartdır. Nemâz vaktlerini ve kıbleyi hesâb ile anlamanın câiz
oldugu (Ibni Âbidîn)de (Nemâzda kıbleye dönmek) bahsinde ve (Fetâvâ-i Semsüddîn
Remlî)de yazılıdır. (Mevdû’ât-ul-ulûm)da diyor ki, (Nemâz vaktlerini hesâb
etmek, farz-ı kifâyedir. Müslimânların, nemâz vaktinin basını ve sonunu günesin hareketinden
veyâ âlimlerin tasdîk etdigi takvîmlerden anlamaları farzdır).
Erd küresi kendi mihveri [Ekseni] etrâfında, garbdan sarka dogru dönmekdedir.
Ya’nî, masa üstüne konan bir Erd küresine yukarıdan bakınca, simâl memleketlerinde,
sâat ibreleri hareketinin ters cihetine dogru dönmekdedir. Buna (Hareket-
i hakîkiyye) denir. Günesin ve sâbit yıldızların, sarkdan garba dogru, Erd küresi
etrâfında hergün bir devr yapdıkları görülür. Buna (Hareket-i ric’ıyye) denir.
Bir yıldızın, bulunulan mahallin Nısf-ün-nehârından iki geçisi arasındaki zemâna
bir (Yıldız günü) denir. Bu zemânın 24 de birine bir (yıldız sâati) denir. Günes merkezinin,
Nısf-ün-nehârdan iki geçisi, ya’nî iki hakîkî zevâl vakti arasındaki zemâna
(Hakîkî günes günü) denir. Erd küresi, Husûf düzlemi [Ekliptik] üzerinde, günes
etrafında da, garbdan sarka dogru hareket ederek, bir senede bir devr yapmakdadır.
Erdın bu hareketinden dolayı, günesin, Husûf düzlemi üzerinde, Erdın
merkezinden geçen ve Husûf düzlemine dik olan (Husûf mihveri) etrâfında, garbdan
sarka dogru hareket etdigi zan olunur. Bu hareket-i intikaliyyenin vasatî
sür’ati, sâniyede takrîben otuz kilometre ise de, sâbit degildir. Erdın Husûf düzlemi
üzerindeki mahreki, dâire olmayıp, beyzî (elips) seklinde oldugu için, müsâvî
zemânlarda gitdigi kavslerin dereceleri, birbirlerinin aynı degildir. Günese
yaklasdıkca sür’ati artmakdadır. Erdın bu hareketi sebebi ile, günes hergün, takrîben
4 dakîkalık bir zemân kadar, yıldızlardan geri kalıp, günlük devrini 4 dakîka
kadar sonra temâmlar. Bu (Hakîkî günes günü), yıldız gününden 4 dakîka kadar
uzun olur. Bu uzunluk, her gün 4 dakîkadan biraz farklı olmakdadır. Hakîkî
günes günlerinin uzunluklarının birbirlerinden farklı olmalarının ikinci sebebi, Erd
mihverinin Husûf düzlemine dik olmamasıdır. Erdın mihveri ile Husûf mihveri arasında
23 derece 27 dakîkalık zâviye [açı] vardır. Bu zâviyenin mikdârı, hiç degismez.
Üçüncü sebeb, semsin gâye irtifâ’ının hergün degismesidir. Husûf ve Ekvator
düzlemleri Erdın bir kutru [çapı] üzerinde kesisirler. Aralarında takrîben 23,5
derece zâviye vardır. Erdın bu kutruna (Behâr hattı) denir. Bu zâviyenin mikdârı
da degismez. Erd, günesin etrâfında hareket ederken, mihverinin istikâmeti degismez.
Istikâmetleri her zemân, birbirlerine müvâzî [paralel] olur. 22 Hazîranda,
Erdın mihveri, husûf mihverinin günes tarafındadır. Ekvatorun simâlindeki, yarım
yer küresinin yarıdan fazlası, günes karsısındadır. Günesin meyli +23,5 derecedir.
Erd, mahrekinin dörtde birini gidince, Erdın mihveri, günes istikâmetinden 90 derece
ayrılır. Behâr hattı, günes istikâmetine gelir. Günesin meyli sıfır olur. Erd, mahrekinin
yarısını gidince, Erdin mihveri, yine günes istikâmetine gelir ise de, husûf
mihverine nazaran, günesin aksi tarafında bulunur. Ekvatorun günes tarafındaki
yarısı, Husûf düzleminin üstünde olup, simâl yarım küresinin yarıdan noksanı, cenûb
yarım küresinin ise, yarıdan fazlası, günesin karsısında olur. Günes Ekvatorun
23,5 derece altında olup, meyli -23,5 derecedir. Erd, mahrekinin dörtde üçünü
gidince, ya’nî 21 martda, behâr hattı, yine günes istikâmetine gelip, günesin meyli
yine sıfır olur. Hasîb beg, (Kozmografya) kitâbında diyor ki: (Günesden, birbirine
müvâzî [paralel] olarak gelen suâ’lardan, Erd küresine temâs ederek geçenlerin,
bu temâs noktaları, büyük bir dâire hâsıl eder. Bu dâireye (Tenvîr dâiresi)
denir. Günesin Ekvator üstünde bulundugu altı ayda, Erdın simâl yarı küresinin
yarıdan fazlası (Tenvîr dâiresi)nin günesi gören tarafında olur. Bu dâirenin bulun-
– 183 –
dugu Tenvîr düzlemi, Erd küresinin merkezinden geçerek, Erdı iki müsâvî kısma
ayırır ve semsden gelen su’âların istikâmetine dikdir. Erdin mihveri de, Ekvator
düzlemine dik oldugu için, tenvîr sathı ile Erdin mihveri arasındaki (Tenvîr zâviyesi),
günesin meyli kadardır. Bunun için, arz dereceleri 90°-23° 27'=66° 33'dan ziyâde
olan mahallerde gecesiz gündüzler ve gündüzsüz geceler olur. Tenvîr dâiresinin
günesi görmiyen tarafına, buna müvâzî ve 19 derece uzakda bir dâire çizelim.
Arz dereceleri bu iki dâire arasında olan yerlerde fecr ve safak hâdiseleri olur.
Arz derecelerinin temâmîleri, (meyl+19)dan az olan yerlerde, ya’nî arz dereceleri
ile meyl-i sems toplamı 90-19=71 veyâ dahâ ziyâde oldugu yerlerde ve zemânlarda,
safak gayb olmadan fecr baslar). Meyl-i sems, arz derecesinden küçük oldugu
mahallerde günes, zevâlde iken, semânın cenûb tarafında bulunur. Günesin
ve yıldızların günlük devrlerini yapdıkları mahrekler, Ekvatora paralel olan dâirelerdir.
Günesin günlük mahreki, efrencî Martın 21. ci günü ve Eylül ayının 23.
ncü gününde Ekvator düzlemi üzerinde bulunarak, günesin meyli sıfır olur. Bu iki
günde, Erdın her yerinde, gece ile gündüz müddetleri müsâvî olur. Nısf fadla sıfır
olacagı için, gurûbî zemâna göre hakîkî zevâl vakti ile hakîkî zemâna göre hakîkî
tulû’ ve gurûb vaktleri her yerde 6 olur. Ezânî zemâna göre ser’î zuhr vaktleri
de, bütün mu’teber takvîmlerde 6 olarak yazılıdır. Çünki, zuhr vaktinde de, takrîben
gurûb vaktindeki temkin zemânı mevcûddur. Bundan sonraki günlerde,
günesin günlük mahrekleri Ekvatordan uzaklasarak, günesin meyli, 22 Hazîranda
+23 derece 27 dakîka ve 22 Aralıkda -23 derece 27 dakîka olur. Sonraki günlerde,
meylin mutlak kıymeti azalmaga baslar. Günes ekvatorun altında iken, simâl
yarım küresinin çogu, Tenvîr dâiresinin günesi görmiyen arka tarafında olur.
Erd küresi, mihveri etrâfında dönerken, bir mahallin (zâhirî üfuk hattı) denilen küçük
dâirenin ön kenârı, Tenvîr dâiresinin ayırdıgı iki yarım küreden münevver olan
kısmına gelince, günes dogar. Günesin meyli sıfır derece iken tam sarkdan dogar.
Meyl artdıkça tulû’ ve gurûb mahalleri, yaz aylarında, zâhirî üfuk hattının simâl
tarafına dogru, kıs aylarında ise cenûbuna dogru kayarlar. Mikdârları hergün degisen
bu zâhirî üfuk hattı dâiresi kavslerine günesin (Si’a=Amplitude)leri denir.
Günes, tulû’dan sonra, simâl memleketlerinde, dâimâ cenûba dogru yükselir.
Hakîkî günes gününün 24 de birine bir (Hakîkî günes sâati) denir. Bu sâat birimlerinin
uzunlukları da hergün baskadır. Sâat makineleri kullanarak, zemân mikdârlarını
ölçmek için seçilen zemân birimlerinin, ya’nî, gün ve sâat uzunluklarının,
her gün aynı olmaları lâzımdır. Bunun için, (Vasatî günes günü) düsünülmüsdür. Bunun
24 de birine (Vasatî sâat) denilmisdir. Ibni Âbidîn, hayz bâbında, birinciye (muavvec),
ikinciye (mu’tedil) veyâ (felekî) sâat demekdedir. Vasatî günün uzunlugu,
bir senede bulunan hakîkî günes günlerinin uzunluklarının ortalamasıdır. Bir medârî
senede 365,242216 hakîkî günes günü bulundugu için, vasatî günes, bu kadar günde
360 derecelik yol giderken, bir vasatî günes gününde, 59 dakîka 8, 33 sâniyelik
bir kavs gider, demekdir. Her gün bu kadar giden bir günes, Ekvator düzleminde,
gündüzün en kısa oldugu zemânda, hakîkî günes ile birlikde, harekete baslasınlar.
Önce, hakîkî günes bunu geçer. Hakîkî günes günü, vasatî günes gününden dahâ kısa
olur. Subat ortasına kadar, iki günes arasındaki fark hergün artar. Bundan sonra,
hakîkî günesin sür’ati azalarak, Nisan ortasında birlesirler. Bundan sonra, vasatî
günesden geride kalır. Mayıs ortasında sür’ati artarak, Hazîran ortasında, yine birlesirler.
Sonra, vasatî günesi geçer. Temmuz ortasında, sür’ati azalarak, Agustos sonunda
birlesirler. Sonra, vasatî günesin gerisinde kalır. Ekim sonunda sür’ati artarak,
aralarındaki fark azalmaga baslar. Harekete basladıkları yerde, tekrâr birlesirler.
Iki günes arasındaki bu mesâfe farklarını, vasatî günesin kaç dakîkada gidecegi,
Kepler kanûnuna göre hesâb edilir. Iki günes arasındaki bir günlük zemân farklarına
(Ta’dîl-i zemân) denilmisdir. Vasatî günes ileride ise, Ta’dîl-i zemân artı, geride
ise, eksidir. Bir senede takrîbî +16 dakîka ile -14 dakîka arasında degismekdedir.
Iki günesin birlesdikleri zemânlarda, ya’nî senede dört def’a sıfır olur. Herhan-
– 184 –
gi bir günde vasatî zemâna göre bilinen vakte, o güne mahsûs olan Ta’dîl-i zemân,
+ ise eklenerek, - ise çıkarılarak, o andaki hakîkî zemâna göre olan vakt elde ed
ilir.
Ta’dil-i zemânın günlük degismeleri + 22 sâniye ile -30 sâniye arasında olup, bir
senedeki günlük kıymetleri, kitâbımızın sonundaki cedvelde gösterilmisdir.
Ahmed Ziyâ beg diyor ki, (Inhitât-ı üfuk zâviyesinin açı sâniyesi cinsinden kıymeti,
râsıdın bulundugu yerin üfk-ı hissîden metre olarak irtifâ’ının kare-kökünün
106,92 ile çarpımına müsâvîdir). Istanbuldaki râsıda yakın olan en yüksek yer
Çamlıca tepesi olup, yüksekligi 267 metredir. En büyük inhitât-ı üfuk zâviyesi 29 dakîka
olur. Reîs-ül-müneccimîn Tâhir efendi, her günün temkinini hesâb ederek, 1283
[m. 1866] de Kâhire rasadhâne müdîri olunca, hâzırladıgı cedvelde ve fâdıl Ismâ’îl
Gelenbevî (Merâsıd) kitâbında ve Erzurumlu Ismâ’îl Fehîm bin Ibrâhîm Hakkı, 1193
de yazdıgı türkçe (Mi’yâr-ül-evkat) kitâbında ve müneccim-bası seyyid Muhammed
Ârif beg, hicrî semsî 1286 ve kamerî 1326 senesi takvîminin sonunda diyorlar ki, (Istanbulun
en büyük inhitât-ı üfk zâviyesi 29 dakîka ve üfk-ı hakîkînin altında, ya’nî
sıfırın altında olan bu kadar irtifâ’a âid ziyânın inkisârı 44,5 dakîka ve günesin (Nısfkutr-
ı zâhirî)si, asgarî 15 dakîka 45 sâniye oldugundan, bu üç irtifâ’, günesin hakîkî
tulû’dan evvel görülmesine sebeb olurlar. Ihtilâf-ı manzar ise, sonra görülmesine
sebeb olur. Ilk üç irtifâ’ın toplamından (Ihtilâf-ı manzar) mikdârı olan 8,8 sâni-
– 185 –
B = 22 Aralıkda tulû’ noktası.
T = 21 Martda ve 23 Eylülde tulû’
noktası.
L = 22 Hazîranda tulû’ noktası.
B' = 22 Aralıkda gurûb noktası.
R = 21 Mart ve 23 Eylülde gurûb
noktası.
L' = 22 Hazîranda gurûb noktası.
BI = 22 Aralıkda gündüz müddetinin
yarısı.
TV' = 21 Mart ve 23 Eylülde gündüz
müddetinin yarısı.
LA = 22 Hazîranda gündüz müddetinin
yarısı.
AV'=CL=GD= 22 Hazîranda Semsin meyl kavsi.
IV' = 22 Aralıkda Semsin meyl kavsi.
VTV'R = Semâda ekvator dâiresi.
AF', V'F', IF'= Gâye irtifâ’ kavsleri.
A = 22 Hazîranda zevâl noktası.
KLCK' = 22 Hazîranda yarım meyl dâiresi.
GN = Günesin hakîkî irtifâ’ kavsi.
KZK'Z' = 21 Mart ve 23 Eylülde meyl dâiresi.
TC = 22 Hazîran tulû’ ve gurûbundaki
Nısf fadlaya müsâvî ekvator kavsi.
FK= F'K' = Irtifâ’-ı kutb kavsleri.
FK=SV' = Arz-ı belde kavsi.
H = Fadl-ı dâir zâviyesi.
E = Râsıdın bulundugu mahal.
ES = Sâkûl (semâya dogru istikâmeti).
TR = Semâda üfk-ı hakîkî dâiresinin
sark-garb çapı.
FEF' = Nısf-ün-nehâr hattı.
VKV'K' = Nısf-ün-nehâr [meridyen] dâiresi.
F = Hakîkî üfkun simâl noktası.
ZL = 22 Hazîran tulû’undaki Nısf fadla
kavsi.
ZA=Z'A = 22 Hazîranda 6 sâatlik mahrekler.
Z'L' = 22 Hazîran gurûbundaki Nısf
fadla kavsi.
LT, BT = Günesin tulû’undaki sia’ları
ye çıkarılınca, bir derece 29 dakîka 6,2 sâniye olur ki, buna günesin (Irtifâ’ zâviyesi)
denir. Günesin merkezinin hakîkî üfukdan gurûbundan sonra, arka kenârının,
bu gurûb vaktinden, bu irtifâ’ zâviyesi kadar, dahâ asagıya, ya’nî üfk-ı ser’îye inerek,
ziyânın en yüksek tepeden gayb olması için geçen zemâna (Temkin) denir. [Meselâ,
CASIO hesâb makinası ile,] Herhangi bir günde, Istanbulda günesin merkezinin
üfk-ı hakîkîden hakîkî gurûbu ve üst kenârının üfk-ı ser’îden ser’î gurûbu vaktlerindeki
hakîkî üfka nazaran irtifâ’ları olan sıfır derece ve eksi bir derece 29 dakîka
6,2 sâniye irtifâ’lar için, nemâz vaktlerini bulmakda kullanılan düstûr ile, bu iki
gurûb vaktinin fadl-ı dâir zemânları hesâb edilir. Zevâl vaktinde hakîkî zevâlî sâat
sıfır oldugu için, iki gurûb vakti, fadl-i dâir zemânı kadar olur. Iki vakt arasındaki
zemân farkı (Temkin) olur). Meselâ 21 Mart ve 23 Eylülde irtifâ’ zâviyesi 1 derece
29 dakîka 6,2 sâniye, günesin merkezinin, hakîkî üfukdan bu irtifâ’ mikdârı alçalması
için, mahreki üzerinde gidecegi zemân, ya’nî temkin 7 dakîka 52,29 sâniyedir.
Nemâz vaktleri düstûrunda meyl-i sems ve ard-ı belde bulundugundan bir sehrin
temkin zemânı, Ard derecesi ve gün ile degismekdedir. Bir sehrin temkin mikdârı,
her gün ve her sâat aynı degil ise de, her sehr için, vasatî bir Temkin zemânı
vardır. Bu temkin mikdârları kitâbımızın sonundaki cedvelde bildirilmisdir. Hesâb
ile bulunan Temkin mikdârlarına iki dakîka ihtiyât ilâve ederek, Istanbul için Temkin,
vasatî on dakîka kabûl edilmisdir. Ard derecesi 44 dereceden az olan bir yerde,
bir senedeki a’zamî ve asgarî temkin mikdârlarının farkı bir iki dakîka kadardır.
Bir sehrde tek bir temkin vardır. Bu da, herhangi bir nemâzın hakîkî vaktinden
ser’î vaktini bulmak için kullanılır. Her nemâz için, ayrı ayrı temkinler yokdur ve
zâhirî vaktlerde de temkin yokdur. Temkin mikdârını bir ihtiyât zemânı zan ederek,
imsâk vaktini 3-4 dakîka gecikdirenin orucu ve gurûbu 3-4 dakîka öne alanın orucu
ve aksam nemâzının fâsid olacagı (Dürr-i yektâ)da da yazılıdır. Bir mahalde, semsin
meyli ve Temkin mikdârı ve ta’dîl-i zemân her an degisdikleri için ve hakîkî gurûbî
zemân birimleri, hakîkî zevâlî zemânlarının birimlerinden cüz’î farklı oldugu
için, hesâb olunan nemâz vaktleri, tam dogru olmaz. Vaktin girdiginden emîn olmak
için, hesâb ile bulunan Temkin mikdârına 2 dakîka ihtiyât zemânı ilâve edilmisdir.
Üç nev’i gurûb vardır: Semsin merkezinin hakîkî irtifâ’ının sıfır oldugu vakte
(Hakîkî gurûb) denir. Ikinci gurûb, arka kenârın, râsıdın bulundugu mahallin zâhirî
üfuk hattına nazaran zâhirî irtifâ’ının sıfır oldugu, ya’nî bu üst kenârının, mahallin
üfk-ı zâhirî hattından gayb oldugunun görüldügü vaktdir. Buna (Zâhirî gurûb) denir.
Üçüncü gurûb, arka kenârın, ser’î üfka nazaran irtifâ’ının sıfır oldugu hesâb olunan
vaktdir. Buna (Ser’î gurûb) denir. Bir sehrde bir aded ser’î üfuk vardır. Bu üç gurûbdan,
zâhirî gurûbu görmek mu’teber oldugu bütün fıkh kitâblarında yazılıdır. Hâlbuki,
her yükseklik için, muhtelif zâhirî üfuk hatları vardır. Üfk-ı ser’îden gurûb, en
yüksek tepeden bakınca görülen zâhirî gurûb ise de, bu gurûb vakti ve hakîkî gurûb
vakti riyâdî gurûbdur. Ya’nî dâimâ hesâb ile bulunur. Hesâb ile bulunan riyâdî hakîkî
gurûb vaktinde, günes yüksek yerlerin zâhirî üfuk hatlarından gurûb etmemis görülür.
Bu hâl, aksam nemâzının ve iftâr vaktinin, birinci ve ikinci gurûb vaktlerinde
degil, bunlardan dahâ sonra, ser’î gurûb vaktinde oldugunu göstermekdedir. Evvelâ
hakîkî gurûb, bundan sonra zâhirî gurûblar, en sonra, ser’î gurûb olur. Tahtâvî, (Merâkıl-
felâh) hâsiyesinde diyor ki, (Semsin gurûb etmesi, üst kenârının üfk-ı zâhirî hattından
gayb oldugunu görmek demekdir. Üfk-ı hakîkîden gayb olması degildir).
Günesin üfk-ı zâhirî hattından batması, üfk-ı sathîden gurûb etmesi demekdir. Ikindiyi
kılamıyan, aksamı kıldıkdan ve orucunu bozdukdan sonra, tayyâre ile garb tarafına
giderek, günesi görse, ikindiyi edâ ve günes batınca aksamı i’âde ve bayramdan
sonra orucunu kazâ eder. Tepeler, binâlar ve bulutlar sebebi ile zâhirî gurûb görülemiyen
yerlerde, gurûb vaktinin, sarkdaki tepelerin kararması ile anlasılacagı hadîs-
i serîfde bildirilmisdir. Bu hadîs-i serîf, (Tulû’ ve gurûb vaktleri hesâb edilirken,
günesin hakîkî ve zâhirî irtifâ’ları degil, ser’î üfukdan olan ser’î irtifâ’larının kullanılacagını)
ya’nî, Temkin mikdârını hesâba katmak lâzım oldugunu göstermekdedir.
– 186 –
Bütün nemâzların ser’î vaktlerini hesâb ederken de, bu hadîs-i serîfe uymak, ya’nî
temkin zemânlarını hesâba katmak lâzımdır. Çünki hesâb ile hakîkî riyâdî vaktler bulunur.
Bir nemâzın hakîkî vakti ile ser’î vakti arasında bir temkin zemânı fark vardır.
Bir sehrin en yüksek mahalline mahsûs olan temkin zemânı degisdirilemez.
Temkin zemânı azaltılırsa, ögle ve dahâ sonraki nemâzlar, vaktlerinden evvel kılınmıs
olur. Oruca da, sahûr vakti geçdikden sonra baslanılmıs olur. Bu nemâzlar ve oruclar
sahîh olmazlar. 1982 senesine kadar, Türkiyede temkin zemânını kimse degisdirmemis,
bütün Âlimler, Velîler, Seyh-ülislâmlar, Müftîler, bütün müslimânlar, asrlar
boyunca nemâzlarını ser’î vaktlerinde kılmıslar ve oruclarına ser’î vaktlerinde baslamıslardır.
Türkiye gazetesinin hâzırlamıs oldugu dıvar takvîmlerinde, temkin zemânı
degisdirilmemis, nemâz ve oruc vaktleri, dogru olarak bildirilmisdir.
Bir nemâzın evvel vaktini, ser’î üfka nazaran hesâb etmek için, günesin bu nemâza
mahsûs olan irtifâ’ını bilmek lâzımdır. Günesin [merkezinin] meyli bilinen bir gündeki
ve arz derecesi bilinen bir mahaldeki mahreki üzerinde, hakîkî üfka nazaran
nemâzın irtifâ’ına ulasdıgı hakîkî vaktinin, zevâlden veyâ gece yarısından farkını bildiren
hakîkî günes zemânı hesâb edilir. Bu zemâna (Fadl-ı dâir=Zemân farkı) denir.
Bir nemâza mahsûs olan hakîkî irtifâ’ı ögrenmek için, fıkh kitâblarında yazılı
olan nemâz vakti basladıgı anda, (Rub’-ı dâire) tahtası veyâ Üsturlâb ile, günesin
üst kenârının riyâdî üfka göre, irtifâ’ı ölçülür. Bundan, hakîkî irtifâ’ı hesâb edilir.
[Sekstant ile, üfk-ı zâhirî hattından olan zâhirî irtifâ’ ölçülmekdedir.] Semâ küresindeki
KSG kürevî müsellesinin GK kenâr kavsi, GD meyl kavsinin temâmı, KS
kenâr kavsi, KF irtifâ’ı kutbun ya’nî arz-ı beldenin temâmı ve SG kavsi, GN hakîkî
irtifâ’ının temâmıdır. [s. 185 deki sekl: 1]. Müsellesin K kutup noktasındaki H zâviyesinin
ve bu zâviye karsısındaki GA kavsinin derecesi, Fadl-ı dâirdir. Bunun derecesi
hesâb edilip, dört misli alınarak, hakîkî zemâna çevrilir. Fadl-ı dâir zemânının
mikdârı, hakîkî veyâ gurûbî zevâl vakti ile veyâ gece yarısı ile muâmele edilerek,
hakîkî zevâlî ve gurûbî zemânlara göre nemâzın (Hakîkî vakti) elde edilir. Sonra,
gurûbî vaktden bir temkin çıkarılarak ezânî yapılır. Zevâlîye ta’dîl eklenerek vasatî
yapılır. Sonra, bu ezânî ve vasatî gurûbî vaktlerden, bu nemâzın (Ser’î vakti) elde
edilir. Bunun için, günesin kenârının, ser’î üfukdan, bu nemâzın irtifâ’ında oldugu
vakt ile, merkezinin hakîkî üfukdan bu irtifâ’da oldugu vakt arasındaki (Temkin
zemânı) hesâba katılır. Çünki, bir nemâzın hakîkî vakti ile ser’î vakti arasındaki
zemân farkı, hakîkî üfuk ile ser’î üfuk arasındaki zemân farkı kadardır. Bu da,
(Temkin zemânı)dır. Günesin ser’î üfukdan geçmesi, hakîkî üfukdan geçmesinden
evvel olan, zevâlden evvelki vaktler için, hesâb ile bulunan hakîkî vaktden temkin
çıkarılınca, ser’î vakt olur. Imsâk ve tulû’ vaktleri böyledir. Ahmed Ziyâ beg ve Kedûsî
(Rub’-ı dâire) kitâblarında diyor ki, (Fecr, günesin ön kenârı ser’î üfka 19 derece
yaklasınca baslar. Hesâb ile bulunan hakîkî fecr vaktinden temkin zemânı çıkarılarak,
hakîkî zemâna göre, ser’î imsâk vakti elde edilir). (Kedûsî)nin (Irtifâ’ risâlesi)
ni terceme eden, Fâtih medresesi ders-i âmlarından Hezargradlı Hasen Sevkı
efendi, dokuzuncu bâbında diyor ki, (Buldugumuz hakîkî imsâk vaktleri temkinsizdir.
Oruc tutacak kimsenin bundan onbes dakîka, ya’nî iki temkin zemânı evvel,
oruca baslaması lâzımdır. Böylece, orucu fâsid olmakdan kurtulur). Görülüyor ki,
ser’î ezânî imsâk vaktini bulmak için, hakîkî gurûbî vaktden temkin zemânının iki
mislini çıkarmakda, iki temkin çıkarılmaz ise, orucun fâsid olacagını bildirmekdedir.
[Gurûbî vaktden ser’î vakti bulmak için bir temkin, gurûbî vakti ezânî vakte çevirmek
için de ikinci temkin çıkarılmakdadır.] Ibrâhîm Hakkı hazretlerinin, Erzuruma
göre hâzırladıgı senelik evkât-i ser’iyye cedvellerinde ve Mustafâ Hilmi efendinin
1307 târîhli (Hey’et-i felekiyye) kitâbında da, ezânî sâat ile, fecr ve tulû’ hakîkî
vaktlerini, ser’î vakte çevirmek için, temkin zemânının iki misli çıkarılmıs oldugunu
gördük. Alî bin Osmânın (Hidâyet-ül-mübtedî fî Ma’rifet-il-evkât bi-rubid-
dâire) kitâbında da böyle yazılıdır. Kendisi 801 [m. 1398] de vefât etmisdir. Günesin
ser’î üfukdan geçmesi, hakîkî üfukdan geçmesinden dahâ sonra olan, zevâl-
– 187 –
den sonraki vaktlerde, ser’î vakti bulmak için hakîkî vakte temkin ilâve edilir.
Zuhr, asr, gurûb, istibâk ve isâ vaktleri böyledir. A.Ziyâ beg, bu kitâbının zuhr vakti
kısmında diyor ki, (Vasatî sâat ile hakîkî zevâl vaktine temkin zemânı ilâve edilince,
vasatî sâat ile ser’î zuhr vakti olur.) Gurûbî zemâna göre bilinen bir vakti ezânî
zemâna çevirmek için, dâimâ bir Temkin çıkarılır. Ögle ve sonraki gurûbî üfklara
göre bilinen bir vakti, ser’î üfka göre olan ser’î vakte çevirmek için bir Temkin
ilâve ediliyor. Sonra bunu ezânî vakte çevirmek için, bir temkin çıkarılıyor. Netîcede,
bu nemâzların ezânî vaktleri, gurûbî vaktlerinin aynı olmakdadır. Hakîkî veyâ
gurûbî zemâna göre bulunan ser’î vaktler, vasatî ve ezânî zemânlara çevrilerek, takvîmlere
yazılır. Bulunan vaktler, riyâdî zemâna göre, riyâdî vaktlerdir. Riyâdî zemâna
göre riyâdî vaktler, sâat makinelerindeki mer’î vaktleri de göstermekdedir.
TENBÎH: Islâm âlimleri, gurûbî hakîkî zevâl vaktinden, ezânî hakîkî zemâna göre
zuhr vaktini elde etmek için, bundan gurûb vaktindeki temkini tarh ve zevâl vaktindeki
ser’î vakti bulmak için, temkin zemânını ilâve etmisler ve yine gurûbî zevâl
vaktini bulmuslardır. Bu hâl, zuhr vaktindeki temkin mikdârının, hakîkî ve ser’î üfuklar
arasındaki zemân farkına, ya’nî gurûb vaktindeki temkin mikdârına müsâvî oldugunu
göstermekdedir. Bunun gibi, bütün nemâzların ser’î vaktlerindeki temkin
zemânları, tulû’ ve gurûb vaktlerindeki temkin zemânlarına müsâvîdir. (El-Hadâik-
ul-verdiyye)de diyor ki, (Ibni Sâtır Alî bin Ibrâhîm, (En-nef’ul’âm) kitâbında, her
arz derecesinde kullanılabilen Rub’-ı dâireyi anlatmakdadır. Sâmda Emevî câmi’ine
(Basîta) denilen günes sâati yapdı. 777 [m. 1375] de vefât etdi. Hâlid-i Bagdâdînin
halîfelerinden Muhammed bin Muhammed Hânî, bunu 1293 [m. 1876] de
tecdîd etdi ve ayrıca, (Kesf-ül-kınâ’an ma’rifet-il vakt minel-irtifâ’) kitâbını yazdı).
Osmânlı âlimlerinin en yüksek makâmı olan (Mesîhat-i islâmiyye)nin hâzırladıgı
1334 [m. 1916] senesinin (Ilmiyye sâlnâmesi) ismindeki takvîmde ve Istanbul üniversitesi
Kandilli rasadhânesinin 1958 târîh ve 14 sayılı (Türkiyeye mahsûs Evkât-ı
ser’ıyye) kitâbında, nemâzların ser’î vaktlerini ta’yîn ederken, Temkin mikdârının hesâba
katıldıgını görüyoruz. Hakîkî din adamlarından ve hey’et ilmi mütehassıslarından
meydâna gelen hey’etimizin en modern âletlerle yapdıgı rasad ve hesâblarla bulunan
nemâzların ser’î vaktlerinin, islâm âlimlerinin asrlardan beri hesâb ile ve
(Rub’-ı dâire) âleti ile buldukları vaktlerin aynı oldugunu gördük. Bunun için, temkin
zemânlarını ve dolayısı ile nemâz vaktlerini degisdirmek câiz degildir.
Sâat makinelerinde, bir vasatî gün, 24 sâatdır. Hakîkî zevâl vaktinde, zemânları
ölçen, meselâ kol sâatimiz, 12 de iken baslıyarak, ertesi gün 12 ye kadar geçen
tam 24 sâatlik zemâna bir (Vasatî gün) denir. Vasatî günlerin uzunlukları hep aynıdır.
Yine, zevâl vaktinde kol sâatimiz 12 iken baslıyarak, ertesi gün zevâl vaktine
kadar geçen zemâna bir (Hakîkî gün) denir. Bu günün uzunlugu, günesin merkezinin
müteâkib iki günde nısfünnehârdan geçisi arasındaki zemân olup, senede
dört def’a, vasatî günün uzunluguna müsâvî olur. Diger günlerde, ikisinin günlük
uzunlukları arasında, (Ta’dîl-i zemân)ın günlük tehavvülü kadar fark hâsıl olur. (Gurûbî
gün)ün uzunlugu, günes merkezinin üfk-ı hakîkîden müteâkib iki gurûbu arasındaki
zemândır. (Ezânî gün), günesin üst [arka] kenârının bir yerin üfk-ı ser’îsinden
müteâkib iki ser’î gurûbu arasındaki zemândır. Ezânî sâat makinesi, bu gurûb
görülünce 12 yapılır. Ezânî günün uzunlugu, gurûbî gün uzunlugunun aynı ise de,
bundan (Temkin zemânı) sonra baslamakdadır. Gurûbî bir günde sems, tek bir gâye
irtifâ’ına, hakîkî zevâlî bir günde ise, farklı iki irtifâ’a çıkıp indigi için, bu iki günün
uzunlukları, bir iki dakîka farklı olur. Bu farklardan dolayı, hakîkî ve gurûbî
günlerin birer sâatleri arasında birkaç sâniye fark mevcûd ise de, bu farklar Temkinlerde
yapılan ihtiyâtlar ile izâle edilmekdedir. Sâat makineleri, ezânî veyâ vasatî
zemânı gösterir. Hakîkî ve gurûbî zemânları göstermez. Herhangi bir günde,
ser’î gurûb vaktinde, sâat makinemizin ayârını 12 yapalım. Ertesi gün, günesin arka
kenârının üfk-ı ser’îden tekrâr gurûb etmesi, vasatî gün uzunlugundan, ya’nî 24
– 188 –
sâatden bir dakîkadan az farklı olur. Hakîkî ve vasatî gün uzunlukları aynı iken,
sonraki günlerde hâsıl olan farklara (Ta’dîl-i zemân) denir. Gece-gündüz uzunluklarının
ve gurûbî ve ezânî zemânların (Ta’dîl-i zemân) ile alâkası yokdur. Ezânî sâatlarda
gün ve sâat uzunlukları, hakîkî günesin gün sâat uzunlukları kadardır. Bunun
için, hergün gurûb vaktinde, ayarları 12 yapılarak, vasatî gün uzunlugunu degil,
hakîkî gün uzunlugunu gösterirler.
Ezânî sâat makinesinin ayârı, her aksam, vasatî sâate göre hesâb edilen ser’î gurûb
vaktinde 12 yapılır. Hergün, gurûb vakti gerilerken ileri, ilerlerken geri alınır.
Vasatî bir ezânî gün uzunlugu ve Ta’dîl-i zemân yokdur. 1193 [m. 1779] senesinde
Erzurumda hâzırlanmıs olan (Mi’yâr-ı evkat) takvîminde diyor ki, (Gölgenin
en kısa oldugu hakîkî zevâl vaktinde, ezânî sâat makinesi, takvîmde yazılı zuhr vaktinden,
temkin zemânı geri alınır). Ezânî sâat makinesinin ayârını tashîh için, vasatî
sâat herhangi bir nemâz vaktine gelince, ezânî sâat de, bu nemâzın, takvîmde
yazılı vaktine getirilir. Vasatî ve ezânî sâatleri ayârlamak için, bir noktadan geçen
(Nısf-ün-nehâr) ve kıble istikâmetlerinde iki hat çizilir. Bu noktaya bir çubuk
dikilir. Çubugun gölgesi, birinci hat üzerine gelince, sâat makinesi zevâl vaktine,
ikinciye gelince, kıble sâatine getirilir. Gurûb vaktinin degismesi bir dakîkadan az
oldugu günlerde, ezânî sâatin ayârı degisdirilmez. Istanbulda altı ayda 186 dakîka
ileri, altı ayda da 186 dakîka geri alınmakdadır. Bu sâat makineleri, zemân mikdârlarını,
ezânî günün basladıgı vakte göre ölçmekdedir. Nemâz vaktleri ise, gurûbî
güne göre hesâb ediliyor. Ezânî gün, gurûbî günden (Temkin zemânı) sonra
basladıgı için, hesâb ile bulunan gurûbî vaktlerden Temkin çıkarılarak, nemâz vaktleri,
ezânî vakte çevrilir. Gurûbî ve ezânî zemân hesâblarında, ta’dîl zemân hiç kullanılmaz.
Erd [yer] küresi, kendi mihveri [ekseni] etrâfında batıdan doguya döndügü
için, dogudaki yerler, batıdaki yerlerden dahâ önce günesi görüyor. Doguda nemâz
vaktleri dahâ önce geliyor. Erdin iki kutbundan geçen, üçyüzaltmıs tûl [meridyen]
yarım dâiresi düsünülmüs ve Londra sehrinden geçen yarım çenber, baslangıç
olarak kabûl edilmisdir. Müteâkib iki yarım çenber arasında bir derecelik
zâviye [açı] vardır. Yer küresi dönerken, bir sehr, bir sâatde, onbes derece sarka
[doguya] gidiyor. Aralarında bir tûl [boylam] derecesi uzaklık olan aynı arz derecesindeki
iki sehrden, sarkda olanda, nemâz vaktleri dört dakîka önce oluyor. Aynı
tûl dâiresi üzerinde bulunan yerlerin müsterek tek bir hakîkî zevâl vaktleri vardır.
Gurûbî zevâl ve zuhr vaktleri ve diger nemâz vaktleri, arz derecelerine göre
birbirlerinden farklıdır. Arz dereceleri artdıkca, tulû’ ve gurûb vaktleri, yazın
zevâl vaktinden uzaklasır. Kısın yaklasır. Herhangi birseyin mikdârı, belli bir
yerden, meselâ sıfırdan baslayarak ölçülür. Sıfırdan dahâ uzak olana dahâ çokdur
denir. Sâat makinesini sıfırdan baslatmak, ayârını sıfıra veyâ 12 ye getirmekle olur.
Belli bir hâdisenin [isin] basladıgı zemâna, bu hâdisenin (vakt)i denir. Sadaka-i fıtrın
vâcib olma zemânı böyledir. Ya’nî, bayramın birinci günü, fecr tulû’ ederken
vâcib olur. Bir sâat evvel îmâna gelen veyâ dünyâya gelen veyâ bir sâat sonra ölen
kimselere vâcib olur. Bir sâat sonra îmâna veyâ dünyâya gelene vâcib olmaz. Bir
vakt, bir an kadar kısa zemân olabilecegi gibi, uzun bir zemân parçası da olabilir.
Bu takdîrde, bu vaktin evveli ve sonu olur. (Ser’î zevâl vakti) ve (Nemâz vaktleri)
ve (Kurban kesmenin vâcib olması) böyledir.
Doguda bulunan sehrlerdeki mahallî zemân makinelerinin ayârları, batıda bulunan
sehrlerdeki mahallî zemân makinelerinin ayârlarından ileri olur. Zuhr vakti,
ya’nî ögle nemâzının ser’î vakti, her yerde, hakîkî zevâl vaktinden Temkin kadar
sonra baslar. Mahallî zemân makinelerinin ayârları, birbirlerinden, tûl derecelerine
göre farklı oldukları için, aynı arz derecesi üzerinde bulunan yerlerin mahallî
zemân makinelerinde nemâz vaktleri, tûl derecelerinin degismesi ile degismez.
Ezânî zemân makineleri, eskiden de, simdi de, hep mahallîdir. Her mahallin
– 189 –
en yüksek yerleri aynı irtifâ’da olmıyacagı için, Temkin zemânları birbirlerinden
bir iki dakîka fark ederek, ser’î nemâz vaktleri de, bir iki dakîka farklı olur ise de,
Temkin zemânlarındaki ihtiyât mikdârları, bu farkları izâle etmekdedir. Simdi, bir
memleketin her sehrinde ayârları aynı olan müsterek vasatî zemân makineleri kullanılıyor.
Böyle (müsterek) [ortak] vasatî zemân makineleri kullanılan bir memleketin
aynı arz derecesinde bulunan sehrlerinde de, aynı bir nemâzın müsterek
sâate göre vaktleri birbirlerinden baskadır. Aynı arz derecesinde bulunan iki
sehrin tûl dereceleri arasındaki farkın dört katı, bu iki sehrde, aynı bir nemâzın,
müsterek sâate göre olan vaktlerinin dakîka farkını gösterir. Kısacası, arz derecesi
degisince, ya’nî, aynı tûl dâiresinde bulunan mahallerde, yalnız mahallî ve müsterek
vasatî sâat makinelerinin ayarları ve bunlardaki zuhr vaktleri degismez.
Arz derecesinin mutlak kıymeti artdıkca, bir nemâz vaktinin ilerlemesi veyâ gerilemesi,
vaktin ögleden evvel veyâ sonra yâhud yaz ve kıs olmasında, birbirinin
aksi olmakdadır. 41 derecedeki vaktlerden, diger derecelerdeki vaktlerin hesâb edilmesi,
(Rub’-ı Dâire)nin isti’mâli ta’rifemizde bildirilmisdir. Tûl derecesi degisince,
ya’nî aynı arz derecesinde bulunan mahallerde, sâat makinelerinin ayarları
ve müsterek sâat makinesindeki bütün vaktler degisir.
Londra sehrinin yedibuçuk derece sarkından ve garbından geçen iki tûl dâiresi
arasında bulunan her yerde Londranın vasatî sâati müsterek olarak kullanılmakdadır.
Buna (Batı Avrupa zemânı) denir. Sarkda yedibuçuk derecedeki tûl dâiresi
ile yirmiikibuçuk dereceden geçen tûl dâiresi arasında kullanılan müsterek vasatî
sâat, Londra sâatinden bir sâat ileridir. Buna (Orta Avrupa zemânı) denir. Yirmiikibuçuk
dereceden geçen tûl dâiresi ile otuzyedi buçuk dereceden geçen tûl dâiresi
arasındaki yerlerin hepsinde (Dogu Avrupa zemânı) kullanılır. Bu sâat,
Londra sâatinden iki sâat ileridir. Dahâ sarkda olan (Yakın sark), (Orta sark) ve
(Uzak sark) zemânları da, Londra zemânından üç, dört ve bes sâat ileridirler. Erd
küresi üzerinde, birbirlerinden birer sâat farklı, 24 müsterek sâat mıntıkası vardır.
Bir memleketde bulunan onbesin katları kadar derecelerden geçen (Sâat bası
tûl yarım dâireleri)nden biri üzerindeki yerlerin vasatî mahallî zemân makinelerinin
müsterek olan ayârları, o memleketin (Müsterek sâat)i olarak kabûl edilmisdir.
Türkiyenin müsterek sâati, Izmit, Kütahya, Bilecik ve Elmalı sehrlerinden geçen
30 dereceli sâat bası tûl yarım dâiresinin mahallî vasatî sâatinin ayârında
olup, dogu Avrupa sâatidir. Ba’zı devletler, siyâsî veyâ iktisâdî sebeblerle, müsterek
sâatlerin bu cogrâfî taksîmine uymamakdadır. Fransa, Ispanya, Orta Avrupanın
müsterek sâatini kullanmakdadır. Müsterek sâatlerinin ayârları birbirlerinden
farklı olan memleketlerin zemân makinelerinde, herhangi bir vaktde, yalnız
sâatleri gösteren rakamlar, birbirlerinden farklıdır. Sarkdaki memleketin müsterek
sâatinin rakamı, garbdaki memleketin müsterek sâatinin rakamından dahâ [ileri]
büyükdür.