02 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN...59 – ISTIKBÂL-I KIBLE

59 – ISTIKBÂL-I KIBLE
Nemâzı Kâ’beye karsı kılmakdır. Kâ’be için kılmak degildir. Kıble önce (Kudüs)
idi. Hicretden onyedi ay sonra, Sa’bân ortasında salı günü ögle veyâ ikindi nemâzının
üçüncü rek’atinde iken Kâ’beye dönülmesi emr olundu. Göz sinirlerinin
çapraz istikameti arasındaki açıklık, Kâ’beye rastlarsa, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde
nemâz sahîh olur. Bu zâviye takrîben 45 derecedir. Istanbulun kıble istikameti,
cenûbdan yirmidokuz derecelik bir zâviye [açı] kadar sarkdadır. Bu açıya (Kıble
zâviyesi) denir. Harîta üzerinde bir sehr ile, Mekke sehri arasında çizilen dogruya
(Kıble hattı) denir. Bu hat, kıble istikametini gösterir. Günes bu hat üzerine
gelince, (Kıble sâati) olur. Bu hat ile bu sehrden geçen tûl dâiresi arasındaki zâviyeye
(Kıble açısı) denir. Bir sehrin kıble istikameti, tûl ve arz derecelerine tâbi’dir.
Simâl nısf kürede, zevâl vaktinde, günesin bulundugu cihet yâhud mahallî
zevâlî zemâna ayarlı bir sâat makinesi üfkî olarak yüzü semâya dogru ve akrebi günese
dogru tutulunca, akreb ile oniki rakamı arasındaki zâviyenin orta hattı [açı ortayı],
takrîben cenûbu gösterir. Meyl-i sems ve ta’dîl-i zemân sıfıra ne kadar yakın
ise netîce o kadar hassas olur. Istanbulun kıble istikameti iki yol ile bulunur: 1- Kıble
açısı ile. 2- Kıble sâati ile. 1- Istanbuldan geçen tûl dâiresinin istikâmetinden, ya’nî
cenûb cihetinden Kıble açısı kadar sarkına dönülürse, Kıbleye dönülmüs olur. K açısı
söyle hesâb olunur: Mekke-i mükerremenin arz [enlem] derecesi a´ = yirmibir derece
yirmialtı dakîka, Greenwich’den tûl [boylam] derecesi t´ = otuzdokuz derece
elli dakîkadır. Istanbulun arzı a = 41 derece, tûlü t = 29 derece oldugundan, arz derecelerinin
farkı 19 derece 34 dakîka, tûl farkı f = 10 derece 50 dakîkadır. Istanbulun
takrîbî kıble açısı K, (Ma’rifetnâme)deki hendesî îzâhdan istifâde edilerek:
Ihtâr: Istanbulun Mekke-i mükerremeden tûl farkı f, 60° den küçük oldugu için,
bu K, asagıdaki kat’î müsâvâtın verdigi netîceye yakındır. Tûl farkı 120° den çok
ise, Mekke-i mükerremenin Erd küresi merkezine göre simetrigi olan nokta (tûlü
– 140,17°, arzı – 21,43°) için takrîbî düstûr ile K Kıble açısı hesâb edilir. Netîcenin
180° den farkı alınarak takrîbî kıble zâviyesi [açısı] bulunur.
S, Sehrin sâkülünün küre-i semâyı kesdigi nokta, Z, zevâl noktası, AZ, Nısfünnehâr dâiresidir.
Kürevî müsellesâtdan çıkarılan su müsâvât kat’î kıble zâviyesini verir:
tan K =
sin (39,83 ° – t)
cos (39,83 ° – t) . sin a– 0,3925 . cos a
tan K=
sin (39,83°– t)
sin (a–21,43°)
=
sin 10 ° 50 ´
sin 19 ° 34 ´
=
0,18795
0,33490
= 0,56121
\.. . K= 29 ° 18 dakîka bulunur.
– 170 –
Burada a ve t, kıble açısı bulunacak yerin arz ve tûl dereceleridir. a ekvatorun
simâlinde (+), cenûbunda (–) dir. t Londra (Greenwich)nın sarkında (+), garbında
(–) alınır. Bulunan K, o sehrden biri cenûba, digeri kıbleye müteveccih iki hat
[kavs] arasındaki açıdır.
Kıbleyi bulmak için, t´ = 39,83° kıble tûlü ile –140,17° tûlü’nden ibâret çemberin
ikiye ayırdıgı Erd küresinde, cografî cenûbdan i’tibâren, kıblenin sarkında bulunan
yerlerde garba, garbında bulunan yerlerde sarka, K açısı kadar dönülür. Bu
düstûr ile bulunan K, garba dönülecek mahallerde (–), sarka dönülecek mahallerde
(+) çıkmalıdır. Hesâb netîcesi bunun tersi çıkarsa, (+180°) veyâ (–180°) ilâve
edilerek kıble açısı bulunur. Meselâ, t=67°, a=25° olan Karachi için CASIO hesâb
makinesinde su dügmelere basılır:
39.83 – 67 = cos æ 25 sin – 25 cos æ 0.3925 = Min 39.83 – 67 = sin ÷ MR = INV
tan Kıble zâviyesi [açısı] –87° 27 dakîka bulunur.
Istanbul için +28 derece 21 dakîka [kısacası 29°] bulunmakdadır. Kat’î ve (takrîbî)
olarak hesâb edilen ba’zı K’lar asagıdadır. Son üç deger simetrik üsûl ile bulunmusdur.
Münih: 50° (47°), Londra: 61° (52°), Basel: 56° (50°), Frankfurt: 52°
(47°), Tokyo: 113° (130°), New York: 122° (134°), Kumasi: 115° (125°).
2- Istanbulda, kıble sâati ile kıble istikâmeti söyle bulunur: 170.ci sahîfede sagdaki
seklde B noktası, CS kıble hattının bir AB meyl dâiresini dik kesdigi noktadır. ABS
dik kürevî müsellesde, Napier müsâvâtına göre, cos (90-a) = cotan i æ cotan K dır.
Dâimâ tan A æ cotan A=1 oldugu için, sin a = (1 / tan i) æ (1 / tan K) dır. Buradan
tan i = 1 / (sin a æ tan K) olur. Meselâ 2 subat günü için Privileg hesâb makinasında
E/C 1÷41 sin ÷ 28.21 μ tan = arc tan dügmelerine basınca, i=70,5 derece bulunur.
Istanbul için, dâimâ i=70,5 derecedir. ABC dik kürevî müsellesinde de, cos
(i+H)= tan ° æ cot d dir. ABS müsellesinde, cos i= tan a æ cot d oldugundan, cot d
= cos i / tan a olup, cos (i+H)= tan ° æ cos i ÷ tan a olur. E/C 16.58 μ +/– tan æ
70,5 cos ÷ 41 tan=arc cos – 70,5 =÷15= ¥ dügmelerine basınca, H fadl–ı dâir zemânı,
ya’nî CZ kavsi için 1 sâ. 45 dakîka bulunur. Kedûsînin Rub’-ı dâire hâsiyesinde
diyor ki, (Ayârlanmıs mürî, kıble hattına getirilince, haytın kavs-i irtifâ’da rastladıgı
derecenin temâmîsi, Istanbulda Kıble sâati vaktinin fadl-ı dâir derecesi olur.
15’e bölünce, fadl-i dâir sâati olur). Fadl-ı dâir sâatini 12 den çıkarıp, tâdil-i zemân
ve tûl farkını hesâba katarak günesin kıble hizâsında bulundugu andaki (Kıble
Vakti) veyâ (Kıble sâati) hergün için, müsterek sâate göre hesâb edilir. Misâlimizde
10 sâ. 33 dak. olur. Ezânî zuhr vaktinden Fadl-ı dâir ve bir Temkin çıkarılınca, ezânî
Kıble sâati 5 sâ. 6 dak. olur. Bu anda günese dönülürse kıbleye dönülmüs olur. Kıble,
cenûbun sarkında ise, günes de sarkda, ya’nî ögleden evvel olup, vakt düstûrundaki
H nin (-) olması îcâb eder. ° = meyl-i semsdir. ° = a´ = 21.43° olunca, günes senede
iki kerre tam Kâ’benin üstüne gelir. Bu günlerde, bütün dünyâda bu ânda (kıble
sâati vaktinde), günese dönen kıbleye dönmüs olur.
Ahmed Ziyâ Beg, tûl ve arz derecelerini biraz büyük alıp, hesâbı logaritme cedveli
ile yaparak, Istanbul için yaklasık K=29 derece bulmusdur. Istanbulda, Kandilli
iskelesindeki câmi’ tekrâr yapılırken, mihrâbı bu düstûr ile hesâb edilmisdir.
Pusula (kıble nümâ) ile, cenûb cihetini bulup, bundan otuzbir derece sarka dönülürse,
Istanbulda kıbleye dönülmüs olur. Fekat pusulanın ibresi magnetik kutubları
göstermekdedir. Bunlar ise erd küresinin ekseninin kutubları degildir. Magnetik
kutubların yeri de zemânla degismekdedir. Altıyüz sene kadar bir zemânda, hakîkî
kutublar etrâfında bir devr yapmakdadır. Bir sehrde pusula dogrultusu ile hakîkî
kutub dogrultusu arasındaki zâviyeye (Sapma açısı) denir. Her yerin sapma açısı
baskadır. Simâlden sarka (+) veyâ garba (–) dogru pusula ibresinin 30° sapdıgı meskün
mahaller vardır. Bir yerin sapma açısı da, her sene degismekdedir. O hâlde, bir
yerde cihet, pusula ile bulunursa, kıble açısına, sapma açısını eklemek veyâ çıkarmak
lâzımdır. Istanbulun sapma açısı takrîben + 3° dir. Bunun için, Istanbulda pusula ile
– 171 –
anlasılan cenûb cihetinden: 28° + 3° = 31° sarka dönünce, kıbleye dönülmüs olur.
Cenûb ciheti, kutub yıldızı ile veyâ sâat ile yâhud yere çizilen (Nısf-ün-nehâr)
hattı ile bulunursa, kıble açısına sapma açısını eklemek lâzım olmaz. Istanbulda
cenûbdan 29 derece sarka dönülerek, kıble ciheti bulunur. Bunun için sâatımızı masa
üzerine koyup, altı sayısı cenûba çevrilir. Yelkovan bes üzerine getirilince,
kıbleyi gösterir.
Hastalık ve düsman, hırsız korkusu veyâ yanlıs bulmak ile, kıbleden ayrılmak
farz nemâzlarda da, câiz ise de, vapurda, trende kıbleye dönmek sartdır.
Müsâfir, vapurda ve trende, farz nemâza, kıbleye karsı durup, secde yeri yanına
pusula koymalı. Vapur ve tren döndükce, kendisi kıbleye karsı dönmelidir.
Yâhud baska birisi, saga sola döndürmelidir. Nemâzda gögsü kıbleden ayrılırsa, nemâzı
bozulur. Çünki, vapur, tren, ev gibidir. Hayvan gibi degildir. Otobüsde, trende,
dalgalı denizde kıbleye dönemiyenlerin, farz nemâzları câiz olmıyacagından, bunlar,
yolda oldukları müddetçe sâfi’î mezhebini taklîd ederek, ögle ile ikindiyi ve aksam
ile yatsıyı cem’ edebilir. Hanefî mezhebinde olan, yolda kıbleye dönemiyecek
ise, yola çıkdıkdan sonra, gündüz bir yerde durdugu zemân, ögle vaktinde ögleyi
kılınca, hemen ikindiyi de kılmalı, gece duruldugu zemân, yatsı vaktinde aksamı ve
sonra yatsıyı bir arada kılmalı ve bu dört nemâza niyyet ederken (Sâfi’î mezhebini
taklîd ederek edâ ediyorum) diye niyyet etmelidir. Sâfi’î ve mâlikî mezhebine göre,
giris ve çıkıs günlerinden baska üç günden ziyâde kalmaga niyyet etdigi bir yere
girince, yâhud dört günden önce bitecegini sandıgı isi için gitdigi yerde onsekiz
günden çok kalınca mukîm olur. Buradan çıkınca, 80 kilometreye gitmege niyyet
etmedikçe, seferî olmaz. (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Seferde, ikindi ile cem’
ederek kılmak için, ögleyi gecikdirse, ögle vakti çıkdıkdan sonra, mukîm olsa, önce
ögle nemâzını kazâ eder. Ögleyi kazâya bırakdıgı için günâha girmez.) Disinde
kaplama veyâ dolgu oldugu için mâlikî veyâ sâfi’î mezhebini taklîd eden, üç günden
çok ve onbes günden az kaldıgı yerde, farzları kasr etmemeli, dört rek’at kılmalıdır.
Kasr ederse, iki rek’at kıldıgı farzları mâlikî ve sâfi’î mezhebine göre sahîh
olmaz. Dört rek’at kılarsa, hanefîde mekrûh olur ise de, sahîh olur. Derisi, yabancı
kadına degince veyâ nemâzda abdesti bozulunca, mâlikî mezhebine göre, nemâzının
sahîh olması da, böyledir. Bu kimsenin, seferî olarak kaldıgı yerde, harac
olmadan, nemâzlarını cem’ edemiyecegi 54. cü madde sonunda bildirilmisdir.
Ramezân-ı serîfin baslamasını hesâb ile, takvîm ile önceden anlamak câiz olmaz
ise de, kıbleyi hesâb ile, kutup yıldızı [pusula] ile ve nemâz vaktlerini astronomik
hesâblarla hâzırlanan takvîmden anlamak câizdir. Çünki hesâb ve âlet ile, temâm
bulunmasa da, çok zan elde edilir. Kıble ve nemâz vaktleri, fazla zan ile kabûl
olur.
Mihrâb bulunmıyan, hesâb, yıldız gibi seylerle de anlasılamıyan yerlerde, kıbleyi
bilen, sâlih müslimânlara sormak lâzımdır. Kâfire, fâsıka ve çocuklara sorulmaz.
Kâfire, fâsıka, mu’âmelâtda inanılırsa da, diyânâtda [ya’nî ibâdetlerde] inanılmaz.
Kıbleyi bilen kimseyi aramaga, lüzûm yokdur. Kendisi arasdırır. Karâr verdigi
cihete dogru kılar. Sonradan, yanlıs oldugunu anlarsa, nemâzı iâde etmez.
Kıble, Kâ’benin binâsı degildir, arsasıdır. Ya’nî yerden Arsa kadar, o bosluk kıbledir.
Bunun için kuyu [deniz] dibinde, yüksek dagların tepesinde [tayyârede], bu
cihete dogru kılınabilir. [Hâcı olmak için de, Kâ’benin binâsına degil, o arsaya gidilir.
Baska yerlere giden, hâcı olamaz.]
Ibni Hacer-i Mekkî hazretleri (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Kâ’benin binâsını,
simdiki seklinden degisdirmek câiz degildir, harâmdır. Bugünkü binâyı Haccâc
yapmısdır. Halîfe Hârûn-ür-Resîd, bunu degisdirip, Abdüllah ibni Zübeyrin
yapdırdıgı dogru sekli vermek istedikde, imâm-ı Mâlik “rahmetullahi teâlâ aleyh”
mâni’ oldu. Simdiden sonra, degisdiren olursa, fitne çıkmamak ve eski binâyı zedelememek
sartı ile yapılan degisiklikleri yıkmak vâcibdir. Yoksa vâcib olmaz).
– 172 –
Hastalık sebebi, malın çalınmak tehlükesi ile veyâ gemide batmaga sebeb olursa
veyâ yırtıcı hayvan, düsman görmek tehlükesi varsa veyâ hayvânından inince,
yardımcısız binemiyecek ise ve hayvânı kıbleye karsı durdurunca, arkadaslar
beklemez ise, iki nemâzı cem’ eder. Cem’ edemezse, farzı da gücü yetdigi tarafa
dogru kılar ve iâde etmez. Çünki, bu özrlere kendisi sebeb olmamıs, semâvî, ya’nî
gayr-i ihtiyârî olmusdur. Kıble cihetini bilmiyen kimse, mihrâba bakmadan, bilene
sormadan, kendi arasdırmadan kılarsa, kıbleye rastlamıs olsa bile, nemâzı kabûl
olmaz. Fekat, rastlamıs oldugunu, nemâzdan sonra ögrenirse kabûl olur. Nemâz
arasında ögrenirse kabûl olmaz. Kıbleyi arasdırıp da, karâr verdigi cihete kılmazsa,
rastladıgını anlasa bile, tekrâr kılması lâzım olur. Bunun gibi, abdestsiz oldugunu
veyâ elbisesinin necs oldugunu veyâ vakt girmedigini sanarak kılan ve sonra
bu zannının dogru olmadıgını anlıyan, tekrâr kılar.
[Kıble cihetini anlamak için, günes gören bir yere bir çubuk dikilir. Yâhud, bir
ipin ucuna anahtar, tas gibi birsey baglanıp sarkıtılır. O günkü takvîm yapragında
yazılı (Kıble sâati) vaktinde, çubugun, ipin gölgeleri, kıble istikâmetini, günesin
bulundugu yer de, kıble cihetini gösterir. Günes, gölgenin kıble tarafındadır.]
Askın aldı benden beni,
seviyorum Rabbim seni!
Senin sevgin, pek tatlıymıs,
seviyorum Rabbim seni!
Ne varlıga sevinirim,
ne yokluga yerinirim.
Askın ile zevklenirim,
seviyorum Rabbim seni!
Emretdin ibâdetleri,
medhetdin iyi hâlleri,
verdin sonsuz ni’metleri,
seviyorum Rabbim seni!
Ne nankör nefsim var aceb,
zevkı için, bana kıyar hep!
Ben hakîkî zevki buldum,
seviyorum Rabbim seni!
Ibâdeti güzel yapmak,
dünyâ için de çalısmak,
gece gündüz isim, çünki,
seviyorum Rabbim seni!
Sevmek lâfla olmaz Hilmi,
Rabbin, çalısınız dedi.
Hâlinden de anlasılsın;
seviyorum Rabbim seni!
Islâm düsmanları nice,
çatıyor dîne sinsice.
Durursan, dogru mu olur,
seviyorum Rabbim seni!
Âsık tenbel oturur mu?
Ma’sûka toz kondurur mu?
Düsmanı susdur da, söyle:
Seviyorum Rabbim seni!
– 173 –
Muhtelif arz ve tûl derecelerindeki mahallerin kıble açıları
– 174 –
Bu cedvelde tûl dereceleri 5’er derece ara ile cedvelin üstüne ve altına, arz dereceleri de
2’ser derece ara ile cedvelin ortasına yukarıdan asagıya dogru yazılmısdır. Tûl derecelerinden
altı çizili olanlar garbî (–), digerleri sarkî (+) dır. Simâl yarım küresinde bulunan mahaller
için birinci ve ikinci sıradaki tûl dereceleri, cenûb yarım küresinde bulunan mahaller
için ise 3.cü ve 4.cü sıradaki tûl dereceleri kullanılır. Kıble açısı aranılan mahallin tûl derecesinin
bulundugu sütûn ile bu mahallin arz derecesinin bulundugu satırın kesisdigi yerdeki
rakam, bu mahallin kıble açısı derecesidir. Birinci ve dördüncü sıradaki tûl dereceleri
için mahallin cenûbundan garbına, ikinci ve üçüncü sıradaki tûl dereceleri için ise cenûbundan
sarkına kıble açısı kadar dönülünce kıbleye dönülmüs olur. Bu açılar günes veyâ
kutub yıldızı ile anlasılan cografi cenûb istikametinden olup, pusula ile ölçmelerde sapma
açısını da hesâba katmak îcâb eder.
60 — NEMÂZ VAKTLERI
(Mukaddimet-üs-salât), (Tefsîr-i Mazherî) ve (Halebî-yi kebîr)deki hadîs-i serîfde
buyuruldu ki: (Cebrâîl aleyhisselâm Kâ’be kapısı yanında iki gün bana imâm oldu.
Ikimiz, fecr dogarken sabâh nemâzını, günes tepeden ayrılırken ögleyi, herseyin
gölgesi kendi boyu uzayınca ikindiyi, günes batarken [üst kenârı gaybolunca] aksamı
ve safak kararınca yatsıyı kıldık. Ikinci günü de, sabâh nemâzını, hava aydınlanınca;
ögleyi, herseyin gölgesi kendi boyunun iki katı uzayınca; ikindiyi, bundan
hemen sonra, aksamı, oruc bozuldugu zemân, yatsıyı gecenin üçde biri olunca kıldık.
Sonra, yâ Muhammed, senin ve geçmis Peygamberlerin nemâz vaktleri budur.
Ümmetin, bes vakt nemâzın herbirini, bu kıldıgımız iki vaktin arasında kılsınlar dedi).
Bu hâdise, mi’râcın ertesi günü, hicretden iki sene evvel, 14 temmuz günü idi.
Kâ’benin irtifâ’ı 12,24 m, meyl-i sems 21 derece 36 dakîka, arz derecesi 21 derece
26 dakîka oldugundan, fey-i zevâl 3,56 cm. idi. Hergün bes kerre nemâz kılınması
emr olundu. Nemâz sayısının bes oldugu, bu hadîs-i serîfden de anlasılmakdadır.
Âkıl ve bâlig olan, ya’nî aklı olup, evlenme yasına gelmis olan her müslimân erkegin
ve kadının, hergün bes vakt nemâzı, vaktlerinde kılmaları farzdır. Bir nemâz,
vakti gelmeden önce kılınırsa, sahîh olmaz. Hem de, büyük günâh olur. Nemâzın
sahîh olması için, vaktinde kılmak lâzım oldugu gibi, vaktinde kıldıgını bilmek, sübhe
etmemek de farzdır. (Tergîb-üs-salât)daki hadîs-i serîfde, (Nemâz vaktlerinin
bir evveli vardır. Bir de sonu vardır) buyuruldu. Bir mahalde, bir nemâzın evvel
vakti, günesin o mahal zâhirî üfk hattından belli bir irtifâ’a geldigi vaktdir.
Üzerinde yasadıgımız (Erd küresi), mihveri (ekseni) etrâfında, boslukda dönmekdedir.
Bu mihver, Erdin merkezinden geçer ve Erdin sathını (yüzeyini) iki noktada
delen bir dogrudur. Bu iki noktaya (Erdin kutubları) denir. Günesin ve yıldızların
üzerinde hareket etdikleri zan olunan küreye (Semâ küresi) denir. Günes
hareket etmez, fekat, Erd küresi döndügü için, günes hareket ediyor zan ediyoruz.
Etrâfımıza bakınca yer ile gök, büyük bir dâirenin kavsi üzerinde birlesmis gibi görünüyor.
Bu dâireye (Üfk-ı zâhirî hattı) denir. Günes, sabâhları, bu hattın sark tarafından
doguyor. Semânın ortasına dogru yükseliyor. Ögle vakti, tepeye kadar yükselip,
tekrâr alçalmaga baslıyor. Sonra üfk-ı zâhirî hattının garb tarafında, bir
noktadan batıyor. Üfkdan i’tibâren en yüksek oldugu vakt (zevâl vakti)dir. Bu vakt,
günesin (üfk-ı zâhirî hattından) olan yüksekligine, günesin (Gâye-i irtifâ’ı) denir.
Semâya bakan insana (Râsıd) denir. Râsıdın ayaklarından geçen Erdın yarı çapı
istikâmetine râsıdın (Sâkûlü) denir. Râsıd, yer küresinin hâricinde herhangi bir yükseklikdeki
bir M noktasındadır. ME hattı râsıdın sâkûlüdür. Bu sâkûle dik olan düzlemlere
râsıdın (Üfk düzlemleri) denir.
Altı üfk düzlemi vardır: Sahîfe 180 deki seklin altındaki yazıyı okuyunuz! 1– Râsıdın
ayaklarından geçen MF (Riyâdî üfk) düzlemi. 2– Yer küresine temâs eden BN
(Hissî üfk) düzlemi. 3– Râsıdın etrâfını çeviren (Zâhirî üfk hattı) dâiresinin (LK dâiresinin)
çizildigi LK düzlemi (Mer’î üfk) düzlemi. 4– Erdin merkezinden geçen
(Hakîkî üfk) düzlemi. 5– Râsıdın bulundugu yerin en yüksek noktasının zâhirî üfk
hattından geçen P (Ser’î üfk) düzlemidir ki, bu düzlemin yer küresini kesdigi q dâireye
(ser’î üfk hattı) denir. Bu bes düzlem, birbirlerine paraleldir. 6– Râsıdın ayaklarından
geçen üfk-ı hissî düzlemine (Sathî üfuk) denir. Râsıdın bulundugu yer yükseldikce,
(zâhirî üfk hattı) dâiresi büyür ve hissî üfkdan uzaklasır. Hakîkî üfka yaklasır.
Bundan dolayı, bir sehrde, muhtelîf yükseklikler için, bir nemâzın zâhirî muhtelîf
vaktleri olur. Hâlbuki, bir sehrde, bir nemâzın tek bir vakti vardır. Bundan dolayı,
nemâz vaktleri için zâhirî üfk hatları kullanılamaz. Yükseklik ile degismiyen (Ser’î
üfk) hattından olan ser’î irtifâ’ kullanılır. Her mahallin altı üfkundan üçü için bir nemâzın
birer nemâz vakti vardır: Hakîkî, zâhirî ve ser’î vaktler. Günesi ve üfku görenler,
günesin, ser’î üfkdan, nemâz vaktinin irtifâ’ına geldigi ser’î vaktlerde kılar. Gör-
– 175 –
miyenler, hesâb ile bulunan ser’î vaktlerde kılar. Fekat, ser’î üfk hatlarına göre irtifâ’lar,
zâhirî üfk hatlarına göre olan, zâhirî irtifâ’lardan uzundur. Nemâz vaktleri ögleden
sonra oldukları için bu üfklar kullanılamaz. Bu üç vaktden herbirinin riyâdî ve
mer’î kısmları vardır. Riyâdî vaktler, günesin, irtifâ’ından, hesâb ile bulunur. Mer’î
vaktler, riyâdî vaktlere 8 dakîka 20 sâniye ekliyerek hâsıl olur. Çünki ziyâ, Günesden
Erda 8 dakîka 20 sâniyede gelmekdedir. Yâhud, günesin belli irtifâ’a geldigini
görerek anlasılır. Riyâdî ve hakîkî vaktlerde nemâz kılınmaz. Bu vaktler, mer’î
vaktlerin bulunmalarına vâsıta olurlar. Tulû’ ve gurûb üfklarının irtifâ’ları sıfırdır.
Zâhirî üfk hatlarının dereceleri, ögleden evvel, günes dogarken baslar. Ögleden
sonra, hakîkî üfkdan sonra baslar. Ser’î üfk, ögleden evvel, hakîkî üfkdan evvel, ögleden
sonra, hakîkî üfkdan sonradır. Fecr-i sâdık vaktinin irtifâ’ı, dört mezhebde de,
-19 derecedir. Yatsı nemâzı vaktinin baslaması irtifâ’ı, Imâm-ı a’zama göre, -19 derece,
iki imâma ve diger üç mezhebe göre -17 derecedir. Ögle vaktinin baslaması irtifâ’ı,
gâye irtifâ’ıdır. Gâye irtifâ’ı, arz derecesinin temâmîsi ile meylin cebrî toplamıdır.
Günesin merkezinin, üfk-ı hakîkîden gâye irtifâ’ına yükseldigi görülünce,
mer’î hakîkî (Zevâl vakti) olur. Ögle ve ikindi vaktlerinin baslaması irtifâ’ları her gün
degismekdedir. Bu iki irtifâ’ hergün yeniden ta’yîn edilir. Günesin kenârının, zâhirî
üfuk hattından, nemâzın irtifâ’ derecesine geldigi vakt görülemiyecegi için, fıkh kitâbları
bu mer’î vaktin alâmetlerini, isâretlerini bildirmekdedir. Ya’nî zâhirî nemâz
vaktleri, riyâdî vaktler degil, mer’î vaktlerdir. Semâda bu alâmetleri göremiyenler ve
takvîm hâzırlayanlar, günesin kenârının ögleden sonra sathî üfuk hatlarına göre
olan irtifâ’lara geldigi riyâdî vaktleri hesâb eder, sâat makineleri bu riyâdî vaktlere
gelince, mer’î vakt olurlar. Nemâzları bu (Mer’î vaktler)inde kılınmıs olur.
Hesâb ile, günesin hakîkî üfukdan irtifâ’ noktasına geldigi riyâdî vaktler bulunmakdadır.
Günesin bir mer’î vakte geldigi, bu riyâdî vaktden 8 dakîka 20 sâniye
sonra görülür ki, buna (Mer’î vakt) denir. Ya’nî, mer’î vakt riyâdî vaktden 8 dakîka
20 sâniye sonradır. Sâat makinelerinin baslangıçları, ya’nî hakîkî zevâl ve ezânî
gurûb vaktleri, mer’î vaktler oldugu için, sâat makinelerinin gösterdikleri riyâdî
vaktler, mer’i vaktler olmakdadır. Takvîmlere riyâdî vaktler yazıldıgı hâlde, sâat
makinelerinde mer’î vaktler hâline dönmekdedirler. Meselâ, hesâb ile bulunan
vakt 3 sâat 15 dakîka ise, bu riyâdî 3 sâat 15 dakîka, sâat makinelerinde 3 sâat 15
dakîka, mer’î vakt olmakdadır. Hesâb ile, önce, günes merkezinin hakîkî üfka göre
nemâzın irtifâ’ına geldigi (Hakîkî riyâdî vaktler) bulunur. Bunlar, sonra (temkin)
zemânı ile muâmele olunarak, (Ser’î riyâdî vaktler)e çevrilir. Ya’nî, sâat
makinelerinde, riyâdî vakte ayrıca 8 dakîka 20 sâniye ilâve etmek lâzım degildir.
Bir nemâzın hakîkî vakti ile ser’î vakti arasındaki zemân farkına (Temkin) zemânı
denir. Temkin mikdârı her nemâz vakti için takrîben aynıdır.
Bir mahalde, (Sabâh nemâzının vakti), dört mezhebde de, (ser’î gece)nin sonunda
baslar. Ya’nî, (Fecr-i sâdık) denilen beyâzlıgın sarkdaki üfk-ı zâhirî hattının bir
noktasında görülmesi ile baslar. Oruc da, bu vaktde baslar. Müneccim bası Ârif beg
diyor ki, (Fecr-i sâdık, beyâzlık üfuk üzerinde yayıldıgı vakt basladıgını ve bu vakt
irtifâ’ -18, hattâ -16 derece oldugunu bildiren za’îf kavller de bulundugu için, sabâh
nemâzını, takvîmde yazılı imsâk vaktinden 15 dakîka sonra kılmak ihtiyâtlı
olur.) Fecr vaktinin irtifâ’ını bulmak için, berrak bir gecede, üfk-ı zâhirî hattına ve
sâatimize bakıp, fecr vakti anlasılır. Bu vakt, muhtelif irtifâ’lar için, hesâb ile bulunan
vaktlerden hangisine uyarsa, o vaktin hesâbında kullanılan irtifâ’, fecr irtifâ’ı
olur. Safak irtifâ’ı da böyle bulunur. Islâm âlimleri asrlardan beri, fecr irtifâ’ının
-19 derece oldugunu anlamıslar, diger rakamların dogru olmadıgını bildirmislerdir.
Avrupalılar, beyâzlıgın yayılmasına fecr diyor. Bu fecrin irtifâ’ı -18 derecedir
diyorlar. Müslimânların, din islerinde, hıristiyanlara ve mezhebsizlere degil, islâm
âlimlerine uyması lâzımdır. Sabâh nemâzının vakti, (Semsî gece)nin sonunda temâm
olur. Ya’nî, günesin ön [üst] kenârının, o mahaldeki, üfk-ı zâhirî hattından dog-
– 176 –
dugu görülünceye kadardır.
(Semâ küresi), merkezinde bir nokta gibi, Erd küresi bulunan ve günes ile bütün
yıldızlar bunun sathında kabûl edilen büyük bir küredir. Nemâz vaktleri, bu küre sathında
düsünülen (Irtifâ’ kavsleri ) ile hesâb olunur. Erd mihverinin [ekseninin] semâ
küresini kesdigi iki noktaya (Semâ kutbu) denir. Iki kutubdan geçen düzlemlere
(Meyl düzlemleri) denir. Bu düzlemlerin semâ küresinde hâsıl etdikleri dâirelere
(Meyl dâireleri) denir. Bir mahallin sâkûlünden geçen düzlemlere(Semt düzlemleri)
denir. Semt düzlemlerinin semâ küresini kesdiklerini düsünürsek, küre sathında
hâsıl etdikleri bu dâirelere, o mahallin (Semt dâiresi=Azimut)leri veyâ (Irtifâ’ dâireleri)
denir. Bir mahallin semt dâireleri, bu mahallin üfuklarını amûd [dik] olarak
keser. Erd küresi üzerindeki bir mahalden, birçok semt düzlemleri ve bir tek meyl
düzlemi geçmekdedir. Bir mahallin sâkûlü ile Erdın mihveri, Erdın merkezinde kesisirler.
Bu iki dogrudan geçen düzlem, bu mahallin hem semt düzlemidir. Hem de,
meyl düzlemidir. Bu düzleme, bu mahallin (Nısf-ün-nehâr) düzlemi denir. Nısf-ünnehâr
düzleminin, semâ küresini kesdigi dâireye, o mahallin (Nısf-ün-nehâr dâiresi
= Meridiyen) denir. Nısf-ün-nehâr sathı, o mahallin üfk-ı hakîkî sathını dik olarak
keser ve üfk-ı hakîkî dâiresini iki müsâvî kısma ayırır. Üfk-ı hakîkî sathını kesdigi
dogruya, o mahallin (Nısf-ün-nehâr hattı) denir. Günesin merkezinden geçen
semt dâiresinin, bu mahallin hakîkî üfkunu kesdigi semâdaki N noktası ile günesin
merkezi arasındaki GN kavs [yay] parçasına (Hakîkî irtifâ’ kavsi) denir. Bu kavsin
derecesi, günesin bu mahalde, o andaki (Hakîkî irtifâ’ı=Altitude)dir. Sems, her an,
baska semt dâirelerinden geçmekdedir. Günesin bir Z kenârından geçen semt dâiresinin,
bu kenârı kesdigi nokta ile, hissî, mer’î, riyâdî ve hakîkî üfuk düzlemlerini
kesdigi, semâdaki iki nokta arasındaki kavslerine, bu üfuklara nazaran (Zâhirî irtifâ’
kavsi) denir. Bu kavslerin derecesine, günesin bu üfuklara göre (Zâhirî irtifâ’)ları
denir. Sathî irtifâ’ı, hakîkî irtifâ’ından fazladır. Semsin, bu üfuklardan aynı irtifâ’da
oldugu vaktler farklıdır. Hakîkî irtifâ’, Erdın merkezinden çıkıp, semâdaki hakîkî
irtifâ’ kavsinin iki ucundan geçen iki yarım dogrunun hâsıl etdigi zâviyenin derecesidir.
Bu iki yarım dogru arasında bulunan ve semâdaki bu kavse muvâzî [paralel]
olan muhtelif uzunluklardaki, sonsuz sayıda kavslerin dereceleri, birbirlerine
müsâvî olup, hepsi hakîkî irtifâ’ derecesi kadardır. Diger irtifâ’lara müsâvî olan
zâviyeleri hâsıl eden iki yarım dogru, râsıdın bulundugu mahalden geçen sâkûlün,
üfku kesdigi noktadan çıkarlar. Bu irtifâ’ zâviyelerinin dereceleri de, içlerindeki kavslerin
dereceleri kadardır. Erdın merkezinden geçen ve mihverine amûd olan sonsuz
bir düzleme (Mu’addilün-nehâr=Ekvator düzlemi) denir. Bu ekvator sathının, Erd
küresini kesdigi dâireye (Mu’addilün-nehâr dâiresi=Ekvator) denir. Ekvator sathının
ve ekvator dâiresinin yeri ve istikâmeti sâbitdir, hiç degismez. Ikisi de, Erd küresini,
iki müsâvî yarım küreye ayırır. Günesin merkezi ile Ekvator sathı arasında
kalan meyl dâiresi kavsinin derecesine (Günesin meyli) denir. Zâhirî tulû’dan evvel,
zâhirî üfuk hattı üzerindeki beyâzlık, kırmızılıkdan iki irtifâ’ derecesi evvel baslar.
Ya’nî günes üfk-ı zâhirî hattına 19 derece yaklasınca baslar. Fetvâ böyledir. Müctehid
olmıyanların, bu fetvâyı degisdirmege hakları yokdur. 20 derece yaklasınca basladıgını
bildirenlerin de bulundugu, Ibni Âbidînde ve M.Ârif begin takvîminde
yazılıdır. Fekat, fetvâya uymıyan ibâdetler, sahîh olmaz.
Günesin günlük mahrekleri, birbirlerine ve ekvator düzlemine paralel olan, semâ
küresi üzerindeki dâirelerdir. Bu dâirelerin bulundukları düzlemler, Erdin mihverine
ve Nısf-ün-nehâr düzlemine dikdirler. Üfuk düzlemlerini egik [mâil] olarak
keserler. Ya’nî, günesin mahreki, üfk-ı zâhirî hattını dik olarak kesmez. Günesden
geçen semt dâiresi, üfk-ı zâhirî hattına dikdir. Günesin merkezi, bir mahallin
Nısf-ün-nehâr dâiresi üzerine gelince, merkezinden geçen meyl dâiresi ile o mahaldeki
semt dâiresi aynı olur ve merkezi, hakîkî üfukdan gâye irtifâ’ında olur.
Günesi görenler için, (Zâhirî zuhr vakti), ya’nî (ögle nemâzının zâhirî vakti), kul-
– 177 – Se’âdet-i Ebediyye 1-F:12
lanılır. Bu mer’î vakt, günesin arka kenârı zâhirî zevâl mahallinden ayrılırken baslar.
Günes, her mahallin sathî üfkundan, ya’nî gördügümüz (Zâhirî üfuk hattından)
dogar. Önce, ön kenârı, sathî üfukdan, ya’nî gördügümüz (Zâhirî üfuk hattından)
gâye irtifâ’ına gelince, bu yükseklige mahsûs olan, semâdaki (Zâhirî zevâl mahalli
dâiresi) ne gelerek, (Zâhirî mer’î zevâl vakti) baslar. Yere amûd [dik] olan bir çubugun
gölgesinin kısaldıgı his edilmez olur. Sonra günesin merkezi, o mahallin semâdaki
nısf-ün-nehâr [gündüz müddetinin ortası] dâiresine yükselince, ya’nî hakîkî
üfka nazaran, gâye irtifâ’ında olunca, (Hakîkî mer’î zevâl vakti) olur. Bundan sonra,
arka kenârın, o mahallin, üfk-ı sathîsinin garb tarafından gâye irtifâ’ına indigi vakt,
(Zâhirî zevâl vakti) biterek, gölgenin uzamaga basladıgı görülür ve (Zâhirî mer’î zuhr
vakti) olur. Günes, zâhirî zevâl vaktinden hakîkî zevâl vaktine yükselirken ve buradan
zâhirî zevâl vaktinin sonuna alçalırken, günesin ve gölgenin hareketleri his edilmez.
Çünki mesâfe ve zemân pek azdır. Dahâ sonra, arka kenâr, üfk-ı sathî hattının
garb tarafından gâye irtifâ’ına inince, (Zâhirî mer’î zevâl vakti) temâm olup, (Ser’î
mer’î zuhr vakti) baslar. Bu vakt, hakîkî zevâl vaktinden (Temkin) zemânı sonradır.
Çünki, hakîkî ve ser’î zevâl vaktleri arasındaki zemân farkı, hakîkî ve sathî
üfuklar arasındaki zemân farkı kadar olup, bu da, (Temkin) zemânıdır. Zâhirî
vaktler, çubugun gölgesinden anlasılır. Ser’î vaktler, çubugun gölgesinden anlasılmaz.
Hesâb ile hakîkî zevâl vakti bulunup, buna temkin ilâve edilerek, riyâdî ser’î
zevâl vakti olur. Takvîmlere yazılır. Zuhr vakti, asr-ı evvele kadar, ya’nî her seyin
gölgesi, hakîkî zevâl vaktindeki uzunlugundan, kendi boyu mikdârı veyâ asr-ı sâniye
kadar, ya’nî boyunun iki misli uzayıncaya kadar devâm eder. Birincisi, iki imâma
ve diger üç mezhebe göre, ikincisi, Imâm-ı a’zama göredir.
(Ikindi nemâzının vakti), ögle vakti bitince baslıyarak, günesin arka kenârının,
râsıdın bulundugu mahallin zâhirî üfuk hattından batdıgı görülünceye kadar ise de,
günes sarardıkdan sonra ya’nî alt [ön] kenârı zâhirî üfuk hattına bir mızrak boyu
yaklasıncaya kadar gecikdirmek harâmdır. Bu vakt, üç kerâhet vaktinin üçüncüsüdür.
Simdi, Türkiyede, takvîmlerde, ikindi vaktleri, asr-ı evvele göre yazılıdır.
Bu vaktlerden, kısın 36, yazın 72 dakîka sonra kılınca, Imâm-ı a’zama da uyulmus
olur. Arz derecesi 40 ile 42 arasında olan mahallerde, ocak ayından baslıyarak, her
ay için 6 dakîka, 36 ya ilâve, temmuzdan sonra 72 den tarh edince, bu aydaki, iki
asr vakti arasındaki zemân farkı olur.
(Aksam nemâzının vakti), günes zâhirî gurûb edince baslar. Ya’nî, günesin üst
kenârının, râsıdın bulundugu mahallin üfk-ı zâhirîsi hattından gayb oldugu görülünce
baslar. Ser’î ve semsî geceler de, bu vakt baslarlar. Günesin zâhirî tulû’ ve
gurûbunun görülemedigi yerlerde ve hesâb yapılırken, ser’î vaktler kullanılır.
Ziyâsı, sabâhları en yüksek tepeye gelince, ser’î tulû’ vakti olur. Aksamları buradan
çekildigi görülünce de, mer’î ser’î gurûb vakti olur. Ezânî sâat makineleri, bu
vakt 12 yapılır. Aksam nemâzının vakti, yatsı nemâzının vaktine kadar devâm eder.
Aksam nemâzını, vaktin evvelinde kılmak sünnetdir. (Istibâk-i nücûm) vaktinden,
ya’nî yıldızlar çogaldıkdan, ya’nî günesin arka kenârının zâhirî üfuk hattı
altına on derece irtifâ’a indikden sonraya bırakmak harâmdır. Hastalık, seferî
olmak, hâzır ta’âmı yimek için, bu kadar gecikdirilebilir.
(Yatsı nemâzının vakti), Imâmeyne göre, isâ-i evvelden, ya’nî garbdaki zâhirî
üfuk hattı üzerinde, kırmızılık gayb oldukdan sonra baslar. Diger üç mezhebde de
böyledir. Imâm-ı a’zama göre, isâ-i sânîden, ya’nî beyâzlık gayb oldukdan sonra
baslar. Hanefîde, ser’î gecenin sonuna, ya’nî fecr-i sâdıkın agarmasına kadardır.
Kırmızılıgın gayb olması, günesin üst kenârının, üfk-ı sathînin altında, onyedi
derece irtifâ’a indigi vaktdir. Bundan sonra, ya’nî ondokuz derece irtifâ’a inince,
beyâzlık gayb olur. Sâfi’î mezhebinde yatsı nemâzının âhir vakti, ser’î gecenin yarısına
kadar diyenler vardır. Yatsıyı, ser’î gecenin yarısından sonra kılmak, bunlara
göre câiz degildir. Hanefîde ise, mekrûhdur. Mâlikîde ser’î gecenin sonuna ka-
– 178 –
dar kılmak sahîh ise de, üçde birinden sonra kılmak günâhdır. Ögle ve aksam nemâzlarını
iki imâmın bildirdigi vaktlerde kılamıyan, kazâya bırakmayıp, Imâm-ı
a’zamın kavline göre edâ etmeli, bu takdîrde, o gün ikindi ve yatsı nemâzlarını da,
Imâm-ı a’zamın bildirdigi vaktden önce kılmamalıdır. Vakt çıkmadan, hanefîde iftitâh
tekbîri alınca, mâlikîde ve sâfi’îde ise, bir rek’at kılınca, nemâzı vaktinde kılmıs
olur. A. Ziyâ beg (Ilm-i hey’et) kitâbında diyor ki:
(Kutba yaklasdıkça, sabâh ve yatsı nemâzlarının vaktlerinin baslangıcı, ya’nî
fecr ve safak vaktleri, günesin dogma ve batma vaktlerinden uzaklasır. Ya’nî sabâh
ve yatsı nemâzlarının ilk vaktleri, birbirine yaklasır. Her memleketin nemâz
vaktleri, hatt-ı üstüvâdan [Ekvatordan] uzaklıgına, ya’nî arz derecesine [Enlem=
Latitude =ª] ve günesin meyline, [Declination=°] ya’nî ay ve günlere göre,
degisir.) [Arz dereceleri, (90-meyl)den fazla olan yerlerde gece ve gündüz hiç olmaz.
Arz derecesinin temâmîsi < meyl + 19 ise, ya’nî arz dereceleri ile meyl-i sems
toplamı (90–19=71) veyâ dahâ ziyâde olan zemânlarda günesin meylinin, bes dereceden
ziyâde oldugu yaz aylarında, safak gayb olmadan, fecr baslar. Bunun
için, meselâ arz derecesi 48 0 50' olan Paris sehrinde Hazîranın 12 si ile 30 u arasında
yatsı ve sabâh nemâzlarının vaktleri baslamaz]. Hanefî mezhebinde vakt, nemâzın
sebebidir. Sebeb bulunmazsa, nemâz farz olmaz. O hâlde, böyle memleketlerde
bu iki nemâz farz olmaz. Ba’zı âlimlere göre ise, arz dereceleri bunlara yakın
olan yerlerdeki vaktlerinde kılmak farz olur. [Bu iki nemâz vaktinin baslamadıgı
zemânlarda, vaktlerinin oldugu en son günün vaktlerinde kılmak iyi olur.]
Nehâr-ı ser’înin ya’nî oruc zemânının dörtde biri temâm olunca, (Duhâ) ya’nî
kusluk vakti olur. Nehâr-ı ser’înin yarısına (Dahve-i kübrâ) vakti denir. Ezânî zemâna
göre, Dahve-i kübrâ=Fecr+(24-Fecr)÷2=Fecr+12-Fecr÷2=12+Fecr÷2 dir.
Ya’nî Fecr vaktinin yarısı, sabâh 12 den i’tibâren, Dahve-i kübrâ vakti olur. Istanbulda,
13 Agustosda, müsterek zemâna göre fecr vakti, 3 sâat 9 dakîka, gurûb vakti
19 sâat 13 dakîka oldugundan ser’î gündüz müddeti 16 sâat 4 dakîka ve müsterek
zemâna göre, Dahve-i kübrâ vakti 8.02+3.09 = 11 sâat 11 dakîka olur. Yâhud,
müsterek sâata göre, gurûb ve imsâk vaktleri toplamının yarısıdır.
Günes, zâhirî üfuk hattına yaklasdıkca, hava tabakalarının ziyâyı kırma derecesi
artdıgı için, ova ve deniz gibi düz yerlerde, günesin üst kenârı, zâhirî üfuk hattının
0,56 derece altında oldugu zemân, dogdu görünür. Aksamları üfukda gayb
olması da, batmasından bu kadar sonra olur.
Bir mahallin sâkûlüne, ya’nî Erdın bu yerden geçen yarı çapına amûd [dik]
olan sonsuz düzlemlere bu mahallin (Üfuk)ları denir. Yalnız sathî üfklar böyle degildir.
Altı üfuk vardır. Bu üfukların yerleri ve istikâmetleri sâbit degildir. Râsıdın
bulundugu mahalle göre, degisirler. (Üfk-ı hakîkî), Erd küresinin merkezinden geçen
sonsuz EN üfuk düzlemidir. Bir râsıdın (Üfk-ı hissî)si, bulundugu mahallin en
alçak B noktasından geçen, ya’nî Erd küresinin sathına temâs eden sonsuz bir düzlemdir.
Erd küresinin merkezinden ve sathından günesin merkezine giden iki
dogrunun günesin merkezinde hâsıl etdikleri zâviyeye [açıya] günesin (Ihtilâf-ı manzar)
ı denir. Senelik vasatîsi 8,8 sâniyedir. Günesin merkezinin hakîkî üfka nazaran
irtifâ’ı ile riyâdî veyâ hissî üfuklara göre irtifâ’larının farkıdır. Ihtilâf-ı manzar, ayın,
günesin tulû’larının geç görülmesine sebeb olur. Râsıdın [Günese bakan kimsenin]
bulundugu, herhangi yükseklikdeki M noktasından geçen F müstevîsi [düzlem]
(Üfk-ı riyâdî)sidir. (Üfk-ı zâhirî hattı), M noktasında bulunan râsıdın gözünden çıkıp
Erd küresine K noktasında temâs eden MK su’â’ının M noktasının sâkûlünün
etrâfında deverânından hâsıl olan mahrûtun [koninin] Erd küresi ile temâs eden
K noktalarının meydâna getirdikleri LK dâiresidir. Bu dâireden geçen ve M noktasının
sâkûlüne amûd olan düzleme râsıdın (Üfk-ı mer’î)si denir. Bu mahrûtun sathı
[yüzeyi] (Üfk-ı sathî)sidir. (Üfk-ı zâhirî hattı), herhangi bir yükseklikde bulunan
râsıdın, o mahallin ova, deniz gibi en asagı noktaları ile semânın birlesmis gi-
– 179 –
bi gördügü bir dâiredir. Bu dâire, mer’î üfkun, Erd küresi sathını kesdigi noktalardan
meydâna gelmisdir. Bu noktaların her birinden bir semt düzlemi geçmekdedir.
Günesin bulundugu semt düzleminin kesdigi (K) noktasından geçen üfk-ı hissî
düzlemi, semt düzlemini dik olarak, MS hattı boyunca keser. Bu hissî üfka râsıdın
(Sathî üfk)u denir ki, MK düzlemidir. Bir mahalde, muhtelif yükseklikler için,
muhtelif sathî üfuklar vardır. Bunların Erd küresine temâs eden K noktaları, zâhirî
üfuk hattını hâsıl ederler. Râsıdın gözünden çıkan su’â istikâmetine, ya’nî
MS dogrusuna (Sathî üfuk hattı) denir. Semt düzleminin ZS kavsi, günesin sathî üfka
nazaran irtifâ’ı olur. Bu kavs, Râsıdın gözünden çıkıp, bu kavsin iki ucundan geçen
iki yarım dogru arasındaki zâviyenin derecesini göstermekdedir. Günes hareket
etdigi için, MS üfk-ı sathîsinin Erd küresine temâs etdigi K noktası da, üfk-ı zâhirî
hattı üzerinde hareket ederek, üfk-ı sathî her ân degisir. Râsıd, K dan, semâdaki
ZS irtifâ’ kavsine muvâzî çizilen HK kavsinin Râsıd ile günes arasındaki MZ dogrusunu
kesdigi H noktasına bakınca, günesi görür. Bu kavsi, günesin zâhirî üfuk hattına
nazaran irtifâ’ı zan eder. Bu HK kavsinin derecesi, günesin arka kenârının sathî
üfka nazaran ZS irtifâ’ı kadardır. Bunun için, sathî üfka nazaran irtifâ’ olarak,
HK (zâhirî irtifâ’ı) kullanılmakdadır. Günes, semâdaki S noktasından gurûb etmekdedir.
Râsıd, Erd üzerindeki K noktasından gurûb etdi sanır. Günes ve yıldızlar, bir
mahallin sathî üfkunun altına girince, ya’nî bu üfka nazaran irtifâ’ı sıfır olunca, bu
üfkun her yerindeki râsıdlar, bunların gurûb etdiklerini görürler. M noktasındaki
râsıd, günesin K noktasındaki üfk-ı sathîden gurûbunu görür. Ya’nî, günesin üst kenârının,
sathî üfka göre, irtifâ’ı sıfır olunca, M noktasındaki râsıdın gurûb vakti olur.
Bunun gibi, râsıdın bütün nemâz vaktleri de sathî üfka göre olan ser’î irtifâ’ları ile
ma’lûm olur. M de bulunan râsıd, günesin üfk-ı sathîye nazaran olan ZS ser’î irtifâ’ını,
üfk-ı zâhirî hattına nazaran olan HK irtifâ’ olarak gördügü için, nemâ

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...