19 Eylül 2013

II. ABDÜLHAMİT’İN KURDUĞU AJANLIK VE PARA-MİLİTER ÖRGÜTLER



II. ABDÜLHAMİT’İN KURDUĞU 

AJANLIK VE PARA-MİLİTER ÖRGÜTLER

XIX. yüzyılın sonlarına doğru devlet İstihbaratı geliştirilmiş, hafiye ağı devletin merkezini güçlendirmede en önemli araç haline getirilir. Enver Ziya Karal ve bazı tarihçilere göre II.Abdülhamid devrinde sadece İstanbul’da bulunan Yıldız Hafiye Örgütü’nün ajan sayısı 4 bin civarındadır. Yıldız Teşkilat’ile birlikte devlet merkezinde “iç düşman” artık kurumsallaşmış ve yönetim biçimi ne olursa olsun sürekli ve kesintisiz varlığını sürdürmüştür.

Yıldız Hafiye Teşkilatı, Alman İmparatoru “Hacı” Wilhelm’in İstanbul’u ziyareti sırasında Padişah’a bir Alman Polis Şef’ini tavsiye etmesi üzerine şekillenir. Wilhelm’in teklifini kabul eden II. Abdülhamid, istihbarat örgütünü bu Alman Polis Şefine kurdurur ve uzun yıllar başkanlığını da ona emanet eder. Hatta ilerleyen zamanlarda teşkilatın büyümesi ve daha da aktif hale getirilmesi için Alman makamlarından yeni uzman ajanlar istenir. Almanya, Weiss, Schirmen, ve Tresckou isimli üç istihbarat polisini İstanbul’a, Sultan’ın emrine gönderir. Bu üç casus, o gün için çok büyük bir rakam olan yıllık 12 bin Mark karşılığında hizmetlerini Padişah’a sunacaklardı. 

Profesyonel Alman İstihbaratçılarının yanı sıra Sultan II. Abdülhamid, tekke ve tarikatlardan da olabildiğince faydalanmıştır. İstanbul veya Anadolu’nun en ücra köyündeki en ufak kıpırdama, tarikat ve tekke mensupları vasıtası ile direkt Sultan’a bildirilirdi. Sultan, tarikatları kendisine bağlamak için yaklaşık 8 dergâhın da bendegânı (müridi) olmuştur. 

Yıldız hafiyelerinin jurnalleri İstanbul’da adeta terör estirir. Bir umacı gibi toplumun her kesiminde ve her mekânda dolaşmaktadır. Hüseyin Cahit Yalçın o günlerde yaşadıkları psikolojiyi şöyle anlatıyor:

“ Orta yerde sanki kimliği bilinmez bir umacı hepimizi yutmaya hazır bir ifrit vardı.”

En basit memurdan Sadrazam’a kadar herkes jurnalci olabiliyor. Jurnalcilik öyle bir hal alıyor ki Beşiktaş Muhafızı Vasıf Paşa bile “ Bizim gözetleme memurlarımıza bile iş kalmadı. Sadrazam, bu görevi kusursuz yerine getiriyor; durmadan saraya jurnal verip duruyor” demekten kendini alamaz…

Jurnallerden dolayı İstanbul hapishaneleri tamamen dolmuştur. Öyle ki, İkinci Meşrutiyet’ten sonra tutuklular arasında yapılan soruşturmada, birçoğunun neden tutuklandığını bilmedikleri müşahede edilir. 

19. Yüzyılda yaşanan iç ve dış olaylar, Abdülhamid’i Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı kurmaya itmiştir aslında. Padişah, hatıratında, “ Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet için de olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat Teşkilatı kurmaya, bu düşünce ile karar verdim. İşte düşmanlarımın Jurnalcilik dediği teşkilat budur.” İfadeleri ile bu teşkilata neden ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir.

II. Abdülhamid’in Teşkilat kadrosunda beklediği diğer bir husus, kendi tahtına yönelik komploları ortaya çıkarmaktı. Onun bu yolda yürüttüğü operasyonlar, sadece imparatorluğun içinde yapılmamış, Avrupa’da kendisine karşı gruplaşan Jön Türklerin bulunduğu Paris, Londra, Brüksel, Cenevre ve Kahire gibi şehirleri de kapsamıştır.

Alman uzmanlar tarafından kurulan polis örgütü, hafiyelik(muhbirlik) benzeri bir yapılanmayı genel güvenlik prensibi haline getirir. 1896 yılında yayımlanan Polis Nizamnamesi’nin verdiği yetkilere göre hafiye ve polis mahkeme izni olmadan neredeyse insanın yatak odasına kadar müdahale edebilir bir konuma getirilir:

“ Polis, derunu hanelerin ahvaline (evlerin içlerine, en gizli yerlerine) ve mahallata gelip giden eşahsa (mahallelere gelip giden kişiler) dair mahalle bekçileri ile muhtarlardan vesair herhangi bir kimseden devamlı bir şekilde malumat (bilgi) isteyecektir.(…) Polisten mütemadiyen, han ev ve dükkânların gizli ve açık şekilde tasarrut edeceklerdir.”

Yasada da açık bir dille belirtildiği gibi polis istediği zaman Müslüman veya gayrimüslim ahalinin yatak odasına bile girip istediği kadar gözetleyebilir. Ev ve iş mahremiyetinin hiçbir önemi yoktur bu kanun karşısında. Bu Nizamname’de ayrıca mahkeme izni olmadan gözaltı, arama ve tutuklama yetkisi de polise devredilir.

Şehir ve kasabalardan düzenli olarak haber alan Sultan’ı en çok rahatsız eden kırsal kesimden haber alamamasıdır. Kırsal kesimde neler olup bittiğine dair gelen bilgiler ya çok az ya da çok güvenilir değildir. Padişah, bu sorunu da giderir. Derhal güçlü bir Jandarma Teşkilatı kurar ve başına da İngiliz Baker Paşa’yı getirir. Böylece endişe duyduğu kırsal kesimden de artık düzenli olarak haber alabilmektedir.

Yıldız Jurnal Teşkilatı’nın basit muhbirlik işleri ile uğraştığı iddaları kesinlikle tarihi saptırmadan başka bir şey değildir. Evet, basit muhbirlikler, kıskançlık ve hasetten kaynaklanan jurnaller vardır. Ama unutulmamalıdır ki III. Selim zamanında kurulan “ çekirdek devlet”, Yıldız Jurnal Teşkilatının merkezindedir. Adına Şurayı Devlet denen bu yapılanma, bugünkü MGK gibi hiçbir sorumluluğu olmayan ama devletin rotasını belirleyen bir örgüttü. Ve bu örgüt, zaman içerisinde
“ Encümen-i Daniş” ismini alsada icra ettiği fonksiyon aynıdır ve sürekli olarak devletin politikasını belirleyen kadife eldiven içindeki demir yumruk olmuştur.

Ancak II. Abdülhamid’in bütün ipleri eline almasından (saltanatının ilk 12 yılı) sonra eski gücünü yitirmiştir ama İttihat ve Terakki iktidarında eski gücüne kavuşmuştur. Özetle, III. Selim’den itibaren devletin başındaki organ haline gelen bu kurum, Yıldız Jurnal Teşkilatı döneminde de sürekli olarak Padişah’ın danışma kurulu olarak varlığını sürdürmüştür
. Hem Abdülhamid’in dış gelişmelere göre iç politik düzenlemelere gitmesi hem de bu kurumdan dolayı Yıldız Jurnal Teşkilatı’nın jurnalleri de bu kalitededir. Paris Büyükelçimiz Salih Münir Paşa’nın gönderdiği jurnallerden sadece bir tanesi bile bu seviyeye örnek olarak gösterilebilir.XIX. yüzyılın sonlarına doğru devlet İstihbaratı geliştirilmiş, hafiye ağı devletin merkezini güçlendirmede en önemli araç haline getirilir. Enver Ziya Karal ve bazı tarihçilere göre II.Abdülhamid devrinde sadece İstanbul’da bulunan Yıldız Hafiye Örgütü’nün ajan sayısı 4 bin civarındadır. Yıldız Teşkilat’ile birlikte devlet merkezinde “iç düşman” artık kurumsallaşmış ve yönetim biçimi ne olursa olsun sürekli ve kesintisiz varlığını sürdürmüştür.


Yıldız Hafiye Teşkilatı, Alman İmparatoru “Hacı” Wilhelm’in İstanbul’u ziyareti sırasında Padişah’a bir Alman Polis Şef’ini tavsiye etmesi üzerine şekillenir. Wilhelm’in teklifini kabul eden II. Abdülhamid, istihbarat örgütünü bu Alman Polis Şefine kurdurur ve uzun yıllar başkanlığını da ona emanet eder. Hatta ilerleyen zamanlarda teşkilatın büyümesi ve daha da aktif hale getirilmesi için Alman makamlarından yeni uzman ajanlar istenir. Almanya, Weiss, Schirmen, ve Tresckou isimli üç istihbarat polisini İstanbul’a, Sultan’ın emrine gönderir. Bu üç casus, o gün için çok büyük bir rakam olan yıllık 12 bin Mark karşılığında hizmetlerini Padişah’a sunacaklardı. 

Profesyonel Alman İstihbaratçılarının yanı sıra Sultan II. Abdülhamid, tekke ve tarikatlardan da olabildiğince faydalanmıştır. İstanbul veya Anadolu’nun en ücra köyündeki en ufak kıpırdama, tarikat ve tekke mensupları vasıtası ile direkt Sultan’a bildirilirdi. Sultan, tarikatları kendisine bağlamak için yaklaşık 8 dergâhın da bendegânı (müridi) olmuştur. 

Yıldız hafiyelerinin jurnalleri İstanbul’da adeta terör estirir. Bir umacı gibi toplumun her kesiminde ve her mekânda dolaşmaktadır. Hüseyin Cahit Yalçın o günlerde yaşadıkları psikolojiyi şöyle anlatıyor:

“ Orta yerde sanki kimliği bilinmez bir umacı hepimizi yutmaya hazır bir ifrit vardı.”

En basit memurdan Sadrazam’a kadar herkes jurnalci olabiliyor. Jurnalcilik öyle bir hal alıyor ki Beşiktaş Muhafızı Vasıf Paşa bile “ Bizim gözetleme memurlarımıza bile iş kalmadı. Sadrazam, bu görevi kusursuz yerine getiriyor; durmadan saraya jurnal verip duruyor” demekten kendini alamaz…

Jurnallerden dolayı İstanbul hapishaneleri tamamen dolmuştur. Öyle ki, İkinci Meşrutiyet’ten sonra tutuklular arasında yapılan soruşturmada, birçoğunun neden tutuklandığını bilmedikleri müşahede edilir. 

19. Yüzyılda yaşanan iç ve dış olaylar, Abdülhamid’i Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı kurmaya itmiştir aslında. Padişah, hatıratında, “ Yabancı devletler kendi emellerine hizmet edecek kimseleri vezir ve sadrazam mertebesine kadar çıkarabilmişlerse, devlet emniyet için de olamazdı. Doğrudan doğruya şahsıma bağlı bir İstihbarat Teşkilatı kurmaya, bu düşünce ile karar verdim. İşte düşmanlarımın Jurnalcilik dediği teşkilat budur.” İfadeleri ile bu teşkilata neden ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir. 

II. Abdülhamid’in Teşkilat kadrosunda beklediği diğer bir husus, kendi tahtına yönelik komploları ortaya çıkarmaktı. Onun bu yolda yürüttüğü operasyonlar, sadece imparatorluğun içinde yapılmamış, Avrupa’da kendisine karşı gruplaşan Jön Türklerin bulunduğu Paris, Londra, Brüksel, Cenevre ve Kahire gibi şehirleri de kapsamıştır. 

Alman uzmanlar tarafından kurulan polis örgütü, hafiyelik(muhbirlik) benzeri bir yapılanmayı genel güvenlik prensibi haline getirir. 1896 yılında yayımlanan Polis Nizamnamesi’nin verdiği yetkilere göre hafiye ve polis mahkeme izni olmadan neredeyse insanın yatak odasına kadar müdahale edebilir bir konuma getirilir:

“ Polis, derunu hanelerin ahvaline (evlerin içlerine, en gizli yerlerine) ve mahallata gelip giden eşahsa (mahallelere gelip giden kişiler) dair mahalle bekçileri ile muhtarlardan vesair herhangi bir kimseden devamlı bir şekilde malumat (bilgi) isteyecektir.(…) Polisten mütemadiyen, han ev ve dükkânların gizli ve açık şekilde tasarrut edeceklerdir.”

Yasada da açık bir dille belirtildiği gibi polis istediği zaman Müslüman veya gayrimüslim ahalinin yatak odasına bile girip istediği kadar gözetleyebilir. Ev ve iş mahremiyetinin hiçbir önemi yoktur bu kanun karşısında. Bu Nizamname’de ayrıca mahkeme izni olmadan gözaltı, arama ve tutuklama yetkisi de polise devredilir. 

Şehir ve kasabalardan düzenli olarak haber alan Sultan’ı en çok rahatsız eden kırsal kesimden haber alamamasıdır. Kırsal kesimde neler olup bittiğine dair gelen bilgiler ya çok az ya da çok güvenilir değildir. Padişah, bu sorunu da giderir. Derhal güçlü bir Jandarma Teşkilatı kurar ve başına da İngiliz Baker Paşa’yı getirir. Böylece endişe duyduğu kırsal kesimden de artık düzenli olarak haber alabilmektedir. 

Yıldız Jurnal Teşkilatı’nın basit muhbirlik işleri ile uğraştığı iddaları kesinlikle tarihi saptırmadan başka bir şey değildir. Evet, basit muhbirlikler, kıskançlık ve hasetten kaynaklanan jurnaller vardır. Ama unutulmamalıdır ki III. Selim zamanında kurulan “ çekirdek devlet”, Yıldız Jurnal Teşkilatının merkezindedir. Adına Şurayı Devletdenen bu yapılanma, bugünkü MGK gibi hiçbir sorumluluğu olmayan ama devletin rotasını belirleyen bir örgüttü. Ve bu örgüt, zaman içerisinde
“ Encümen-i Daniş” ismini alsada icra ettiği fonksiyon aynıdır ve sürekli olarak devletin politikasını belirleyen kadife eldiven içindeki demir yumruk olmuştur. 

Ancak II. Abdülhamid’in bütün ipleri eline almasından (saltanatının ilk 12 yılı) sonra eski gücünü yitirmiştir ama İttihat ve Terakki iktidarında eski gücüne kavuşmuştur. Özetle, III. Selim’den itibaren devletin başındaki organ haline gelen bu kurum, Yıldız Jurnal Teşkilatı döneminde de sürekli olarak Padişah’ın danışma kurulu olarak varlığını sürdürmüştür. Hem Abdülhamid’in dış gelişmelere göre iç politik düzenlemelere gitmesi hem de bu kurumdan dolayı Yıldız Jurnal Teşkilatı’nın jurnalleri de bu kalitededir. Paris Büyükelçimiz Salih Münir Paşa’nın gönderdiği jurnallerden sadece bir tanesi bile bu seviyeye örnek olarak gösterilebilir.

Kaynak: Türkiyede İstihbaratçılık ve Mit

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...