JURNALLER BASİT İHBAR RAPORU DEĞİLDİ
1903 yılında Paris Büyükelçiliği ile birlikte Brüksel ve Bern Elçiliklerini de yapan Salih Münir Paşa, diğer birçok elçimiz gibiYıldız Jurnal Teşkilatı’nın bir ajanıdır. Salih Münir Paşa, o sırada Osmanlı İmparatorluğu için büyük zararlar doğuracağına inandığı İngiltere’nin siyasi tutum ve davranışı hakkında şu jurnali gönderir:
“Osmanlı Devleti Büyükelçiliği
Paris 113
Mabeyn Başkâtipliği Yüksek Makamına
Devletlü Efendim Hazretleri
İngiltere’nin genel politikası ile Osmanlı Devleti hakkındaki davranış, tutum ve niyetlerine dair acizane tanzim ettiğim mufassal siyasi raporu, Ulu Hakanımızın yüce huzurlarına sunulmak üzere, ilişikte tarafınıza gönderiyorum.Bu hususta emir ve ferman sizlerindir.
8 Cemaziyelevvel 321, 22 Temmuz 319 (1903)
Paris, Bern ve Brüksel Büyükelçisi
Salih Münir
Osmanlı Devleti Büyükelçiliği
Paris 7
İngilizlerin politikasında insaf, yücelik, samimiyet ve mertlik yoktur. Diğer devletlere karşı davranış ve muameleleri, İngiltere’nin jeopolitik mevkiinin gereklerine ve ticari menfaatlerine göre tamamen çıkarcı niteliktedir. Şöyle ki:
İngiltere adası her ne kadar geniş ise de, barındırdığı nüfusa yetecek kadar mahsul vermediğinden, eksiğinin tamamlanması için dışarıdan çok miktarda yiyecek getirtilerek halkının geçimini sağlama zorunluluğu vardır.
Diğer taraftan da sanayinin gelişip genişlemesi sebebi ile fabrikaları, kendi iç tüketiminden kat kat fazla üretim yapmaktadır. Böylece bir yandan halkının yiyecek noksanını tamamlamak, diğer yandan milli sanayiye lüzumlu olup da yurt içinde yetiştiremediği ham maddeleri ucuza sağlamak, öte yandan sanayi ürünlerinin fazlasını yüksek karlarla satıp faydalanmak için sömürgelere ve dış pazarlara şiddetle ihtiyacı vardır. Kısacası İngiltere’yi yaşatan sömürgelerle dış pazarlardır. İngiltere halkının refahı, saadet ve serveti, hükümetinin de kudretle var olabilmesi ancak bunlarla mümkündür.
Hindistan gibi dünyanın en zengin ve büyük kıtası ellerinde bulunduğu, diğer yerlerde de daha büyük sömürgeleri olduğu halde, bilinen çeşitli sebeplerden dolayı, İngiltere adasının nüfusu günden güne arttığından, ticaretinin ilerlemesi sebebiyle yeni fabrikalar yapılıp, sanayi ürünleri de çoğaldığından, eski sömürgeleri bile bu ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmişlerdir.
Kendisi için hayati mesele olduğundan, İngiltere’nin sömürgelere ve ticaretin serbestliği mevzuuna büyük önem vermesi ve kıtalararası ulaşımında güvenlik altında bulunmasına fevkalade özenmesi tabiidir.
Bir taraftan ticaret serbestliği ile kıtalararası ulaşımın güvenliğini sağlamak, diğer taraftan da her yanı denizle çevrilmiş İngiltere sahilleri ile servet kaynağı olan sömürgelerini ve bunlar arasında ulaşıma hizmet eden binlerce gemisini herhangi bir dış saldırıdan korumak için “ günün birinde kendisi ile savaşa girmesi muhtemel olan devletlerin deniz kuvvetine denk” bir donanma vücuda getirmiş ise de, bu donanmanın görevini tamamıyla ve istenen biçimde yerine getirebilmesi, başlıca geçit ve boğazların, yani dünya ticaret yollarına hakim önemli noktaların da elinde bulunmasına bağlı olduğundan, İngilizler, öteden beri bu hususa itina ederek Cebelitarık, Malta, Aden vs. gibi birçok önemli noktaları birbiri ardı sıra ele geçirmişlerdir.
İngiltere, bu kritik durumunun gereği olarak, geçen yirmi yıl içinde, aşağıda açıklanacak iki sebepten dolayı, telaş ve endişeye düşmüş ve dış politika faaliyetini eskisine nisbetle daha da arttırmıştır.
Bu sebeplerden birincisi: Almanya, Fransa, İtalya ve Rusya milli sanayilerini korumak maksadıyla gümrük nizamlarını değiştirmiş, ithal mallarına yüksek gümrük tarifeleri koyarak İngiliz mallarının yurtlarına girmesini zorlaştırmışlar; kedi ürünlerinin sürümünü arttırmışlardır. Böylece İngiliz ticari çıkarlarının bu ülkelerde azalması, İngiliz sermaye sahipleri ile ticaret ve sanayi erbabını zararlara uğratmış, dolayısı ile İngiltere hükümetini de sarsmıştır.
Bu sebeplerden ikincisi: Almanya ve Fransa öteden beri meşru ve devletler arası antlaşmalarla tasdik edilmiş sahibi olmayan veya sahipleri olduğu halde İngiltere’nin hiçbir engele uğramadan mallarını gönderip sattığı, halkının yiyecek, sanayinin de ham madde olarak ihtiyaç duyduğu malları ucuza sağladığı bazı bölgeleri ele geçirerek sömürge haline koymuşlar, buralarını kendi sanayi ürünlerinin sürümüne tahsis edip himaye usulüne uygun tarifelerde koyarak İngiliz ticaretine kapamışlardır. Bu suretle öteden beri İngiliz mallarının pazarı olan yerlerden bir çoğu Alman ve Fransız tacirlerinin eline geçmiştir.
Ruslar da Asya’dan ta Çin’e kadar ilerleyip elde ettikleri veya nüfuzu altına aldıkları yerleri Rus malları ile doldurup buralardan İngilizlerin ellerini kesmişlerdir.
İngilizler, işte bu mahrumiyet ve zararlar karşısında elden gidenlerin telafisi için Mısır’dan başlayarak geriye doğru, ta Ümit Burnu’na kadar Afrika’ iç ticaretini ellerine geçirmenin yollarını hazırlamaya koyulmuşlardır. Bu teşebbüslerine karşı gelen olursa, çarpışmayı ve harbe tutuşmayı da kesin olarak göze almışlardır. Hatta bundan dört yıl önce Fransız’ların Faşo’ya gelişleri İngiliz planını bozduğundan, yani önlerini kesip o taraflarda da rekabet manası taşıdığından, bilindiği gibi, adeta Fransa’ya kesin uyarı verip az kaldı ki harbe girişiyorlardı.
Hâsılı İngiliz ticaretine ve mallarının sürümüne halel verdikleri ve sanayi hususunda şiddetle rekabet ettikleri için İngiltere; Almanya, Fransa ve Rusya’nın aleyhindedir.
Almanya ve Fransa ile Rusya devletleri, ticaret ve sanayilerinin ilerlemesi nisbetinde savaş güçlerini arttırmamış olsalardı, İngiltere birer vesile bulup şimdiye kadar onlara savaş ilan eder, sömürgelerine çoğaltıp genişletmelerine ve İngiliz ticaretini sarsmalarına müsaade etmezdi. Yani İngiltere’nin bunlara karşı susması, savaşa tutuşmanın pek kolay işlerden olmamasından ötürüdür. Hatta bundan birkaç yıl evvel, Amerika-İspanya savaşı başladığında İngiliz Devleti, Amerika Cumhuriyeti’ni kuvvetçe kendini aşağı gördüğünden, Filipin ve Küba adalarında istiladan sonra ticaret serbestliği usulünü koyacağını taahhüt etmeyecek olursa fiilen müdahale ederek adı geçen yerlerin istilasına göz yummayacağını Amerika Hükümetine anlatmıştı. Amerikalılar da bu yolda garantiyi esirgemediklerinden İngiltere müdahale etmedi; sonunda da bu iki önemli ada itirazsız Amerikalıların eline geçti.
İngiltere ile diğer devletlerden herhangi biri arasında ne zaman bir mesele ortaya çıkarsa bunun önemi kestirmek için, meselenin İngiltere sömürgelerinin en büyüğü olan Hindistan’ın yolu Ümit Burnu veya Transaval yolu ile ilgisi olup olmadığına bakmalıdır. Şayet Hindistan yoluyla veya İngiliz ticareti ile bir ilişkisi varsa, İngiltere devletince bu durum ölüm kalım demek olacağından, mesele pek önemlidir. Ve o işte İngiltere’nin geri dönmek ihtimali yoktur. Savaşı ve her fedakârlığı göze alması kuvvetle muhtemeldir. Fakat mesele, Hindistan ve Afrika’nın bahsi geçen yerlerine ait değilse İngiltere Hükümeti müsamahalı bir tutum takınır ki (Madagaskar) ve (Ternov) meseleleri bu görüşe birer misaldir.
Gerçekten İngiliz Devleti, bunlardan ilk ikisi için, Hint yoluyla ilgileri olmadığından uzlaşmıştır, üçüncüsünün de er geç hal yoluna gireceği şüphesizdir. Lakin Siyam, Hindistan’a bağlı ve Birmanya’ya bitişik olduğundan; Mısır bölgesi ise, hem Hindistan’ın, hem de bir müddettir Hindistan gibi önem kazanmaya başlayan Ümit Burnu ve Transaval karayolunun başlangıcı olduğundan, İngiltere bu iki işte uzlaşıcı davranmıyor.
İngiltere’nin öteden beri Osmanlı Devletine karşı uyguladığı politikaya gelince; yakın zamanlara kadar İngilizler Osmanlı Devleti’ne, Türklere ve Müslümanlara olan sevgilerinden değil, fakat Rusların o sırada Orta Asya yolunu bırakıp Anadolu üzerinden ve bir de Süveyş tarafından Hindistan’a doğru sarkacaklarını tahmin ettiklerinden, dostluk gösterirlerdi. Yani mevkii itibariyle Rusya’nın bu hareketini önlemesi tabii olan Osmanlı Devletini korumak, dolayısıyla Hindistan’ın da emniyetini sağlamak demek olacağından, yine İngiliz çıkarlarına hizmet sayılırdı.
Bir de İran’a giden İngiliz malları, en yakın yer olan Trabzon, Erzurum ve Doğubeyazıt yolundan gönderilirdi. Bu yoldan başka İran’a transit için Volga, Ejderhan, Hazar denizinden geçerek giden Anzeli, Veşt yolu ile Poti, Kutais ve Tiflis’ten geçen ve bir kolu Bakü’den Tebriz’e, diğer kolu da Hazar Denizinden İran sahiline ulaşan iki yol daha varsa da, bu yollar hem dolaşık hem de Rusya’nın elinde bulunduğundan, Rus Hükümetince fazla transit vergisi ve himaye usulüne göre bir takım engeller çıkarılarak İngiliz ticaretine kapanabilirdi.
Osmanlı Hükümeti ise, bilinen muahede gereğince, öyle gümrük muamelelerinde hareket hürriyetine malik değildi. Üstelik Trabzon yolu, Erzurum ve Doğubeyazıt’tan Tebriz’e; oradan da Tahran’a ve Tahran’dan da Meşhed’e, Meşhed’den Herat ve Merv’e ulaştığından, Merv ise Peşaver’in anahtarı mesabesinde, askerlik bakımından fevkalade ehemmiyetli bir yer sayıldığından, Rusya ile bir iç savaş çıktığında İngilizler, Trabzon yolundan asker sevki imkânını da görüyorlardı. Ayrıca Osmanlı Saltanatı, aynı zaman da kutsal İslam Halifeliği’ni de temsil etmekteydi. İngiltere’nin Hindistan’da milyonlarca Müslüman teb’ası bulunduğundan, Osmanlı Devleti ile dost olarak, Hilafetin yüce nüfuzundan oralarda istifade etmeyi de çıkarına uygun buluyordu.
Rusya o zaman ki politikası gereğince, şark tarafına gerçekten pek göz atmış, İstanbul’a doğru ilerleyip bu şehri ve bu boğazları ele geçirmek emeline düşmüş olmasıyla İngilizler, Osmanlı Devletini takviye ederek Ruslara karşı kuvvetli bir engel çekmeyecek olurlarsa, bunların emperyalist saldırılarına karşı durulamayıp Hindistan’ın elden gideceğini de düşünüyorlardı. Ancak Rusya, sonraları Hindistan’a yaklaşmak için Anadolu yolundan vazgeçerek Ortaasya’daki Hanlıkları birer birer istila ile Herat yolunu seçip hayli ilerleyince, İngilizlerin Anadolu’ya verdikleri ehemmiyet de azaldı. Ayrıca İstanbul’un Rusya tarafından zaptına veya bir Hıristiyan devletin eline geçmesine, Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının kapanması hakkındaki usulün değiştirilmesine teşebbüs edilmeyeceğine ve İngiliz ticari faaliyetlerinin cari olduğu Basra Körfezi tarafına tecavüze kalkışılamayacağına dair Rus Devletince 1877 tarihin de İngiliz Devletine garanti verildiğinden, Eleşkirt ve Doğubeyazıt’tan geçerek İran’a giden ticaret yolunu da, Berlin Kongresinde Doğubeyazıt ve Eleşkirt’i arazi ile beraber, Ruslara verdirip burasını da emniyet altına aldıklarından ve nihayet Mısır’ı bazı fevkalade hal ve vukuat neticesinde işgal edip Kanal yolunu da ellerine geçirdiklerinden, Osmanlı Devletine karşı politikalarını başkalaştırdılar.
İngilizler, Mısır’dan geriye doğru, Ümit Burnu’na kadar Afrika’nın içerisin ticari menfaatlerin sevkiyle ele geçirmeye kalkışınca, önemli bir harekât üssü olan Mısır kıtasında devamlı surette kalabilmenin de çarelerini aramaları icabetmiştir. Şayet Osmanlı Devleti kuvvetli bir halde bulunursa, günün birinde, İngilizleri Mısır’da görmek istemeyen diğer bir devletle birleşerek, elinden zorla alınmış malını istemeye kalkışması ihtimal dahilinde olduğundan, öyle tehlikeli bir halin meydana çıkmasına imkan vermemek için Osmanlı Devleti’nin kuvvet ve kudretinin azalması, Osmanlı Ülkesinin de İstanbul’a Boğazlara ve Anadolu’dan geçen Hindistan yolunun selameti ile ilgili hususlara dokunulmamak şartıyla küçülmesini kendi çıkar politikalarına uygun görmeye başlamışlardır.
Bu politikanın gereği olarak Arabistan ile Necid taraflarının ve Hicaz kıtasının tedricen Osmanlı Hükümetinin elinden çıkması ve Kutsal İslam Hilafeti’nin, İngilizlerin uzaktan nüfuzuna tabi olacak Şerif’ler eline geçmesi ve sonra Arabistan, Necid ve Irak taraflarının İngiliz himayesi altında, Aden vesair yerler gibi sömürge haline girmesi için mahirane entrikalar çevirmekte oldukları, durumun mütalaası ve yapılan ihbarlarla anlaşılmaktadır.
İngiltere’nin, bahsi geçen bölgeleri Osmanlı Devletinden ayırmak istemesinin mali ve ticari önemli bir sebebi daha vardır. Şöyle ki:
Necid, Arabistan ve Irak tarafları bugün için pek verimli değildir. Ancak İngilizler oralarını hüküm ve Nüfuzlarına alınca “zan ve iddialarına göre” yeni ve fenni usullerle bölgenin tabii servet kaynaklarını, yani bir çok madenleri, zift ve petrol kuyularını işletecekler, kanallar ve burgularla sular getirip, araziyi sulayıp ziraatı geliştirecekler; vapur ve demiryolları ile de ticari muameleleri ve ulaşımı kolaylaştıracaklar; memleketin asayiş ve inzibatını da teminat altına alacaklardır. Bu suretle bahsi geçen yerlerin tabii servetlerinden İngiliz sermaye sahipleri teknisyen ve işçilerini faydalandırmakla beraber yerli halkın da yurtlarının gelişip kalkınmasından dolayı kazanç ve gelirleri artmakla ihtiyaçları da o nisbette çeşitlenip çoğalacağını, kazandıkları fazlaca para ile de yine İngiltere’de yapılan bir çok mal ve eşyayı satın alabileceklerini, hasılı İngiliz milletinin iki suretle, yani hem yeni sömürgeleri o biçim işletmekle, hem de İngiliz mallarını satmakla yararlanacaklarını hesap ediyorlar.
İngiltere’nin Ermenilerin emel ve isteklerini alkışlar ve onları destekler bir politika gütmesinin sebebine gelince: Ortaya bir Ermenistan meselesi çıkarıp Avrupa’nın kararı ile Rusya hududu yakınlarında bir Ermeni Beyliği veya yarı bağımsız bir Ermeni vilayeti teşekkül edecek olursa Rusya Ermenilerinin milli duyguları galeyana gelerek bu beyliğe veya yarı bağımsız vilayete katılmak isteyecekleri; bunu başaramasalar bile Rus hükümetini az çok rahatsız edip uğraştıracakları ve bir gün gelip Hindistan, Uzak Şark veya başka tarafa ait bir işten dolayı Rusya ile İngiltere arasında savaş çıktığı takdir de, zaten İngilizlerin uydusu ve minnettarı durumunda olacak olan bu Ermeni Beyliği veya yarı bağımsız vilayeti, Rusya Ermenileri ile birlikte ayaklanarak, Rus ordularından bir ikisini olsun oralarda tutmakla, savaş yükünü hafifletmek suretinde İngilizlere hizmet edecekleri; hasılı Ermenilerin bu suretle Rusya’nın böğründe müziç ve daimi bir çıban olacakları düşüncesidir. Fakat bu maksatların hasıl olması uğurunda birçok kan dökülecekmiş, birçok Ermeni telef olacakmış, buralarını düşünmek İngiliz diplomatlarının işi, vazifesi ve adeti değildir. İngiltere çıkarları uğruna, caiz ve mübah olmayan şey yoktur. Bütün hallerde emir ve ferman, kimseye minneti olmayan Velinimetimiz, Padişahımız, Şevketli, Efendimiz Hazretlerinindir.
8 Cemaziyelevvel 321,22 Temmuz 319 (4 Ağustos 1903)
Kulunuz ve Köleniz
Paris, Bern ve Bürüksel Büyükelçisi
Salih Münir”
“Osmanlı Devleti Büyükelçiliği
Paris 113
Mabeyn Başkâtipliği Yüksek Makamına
Devletlü Efendim Hazretleri
İngiltere’nin genel politikası ile Osmanlı Devleti hakkındaki davranış, tutum ve niyetlerine dair acizane tanzim ettiğim mufassal siyasi raporu, Ulu Hakanımızın yüce huzurlarına sunulmak üzere, ilişikte tarafınıza gönderiyorum.Bu hususta emir ve ferman sizlerindir.
8 Cemaziyelevvel 321, 22 Temmuz 319 (1903)
Paris, Bern ve Brüksel Büyükelçisi
Salih Münir
Osmanlı Devleti Büyükelçiliği
Paris 7
İngilizlerin politikasında insaf, yücelik, samimiyet ve mertlik yoktur. Diğer devletlere karşı davranış ve muameleleri, İngiltere’nin jeopolitik mevkiinin gereklerine ve ticari menfaatlerine göre tamamen çıkarcı niteliktedir. Şöyle ki:
İngiltere adası her ne kadar geniş ise de, barındırdığı nüfusa yetecek kadar mahsul vermediğinden, eksiğinin tamamlanması için dışarıdan çok miktarda yiyecek getirtilerek halkının geçimini sağlama zorunluluğu vardır.
Diğer taraftan da sanayinin gelişip genişlemesi sebebi ile fabrikaları, kendi iç tüketiminden kat kat fazla üretim yapmaktadır. Böylece bir yandan halkının yiyecek noksanını tamamlamak, diğer yandan milli sanayiye lüzumlu olup da yurt içinde yetiştiremediği ham maddeleri ucuza sağlamak, öte yandan sanayi ürünlerinin fazlasını yüksek karlarla satıp faydalanmak için sömürgelere ve dış pazarlara şiddetle ihtiyacı vardır. Kısacası İngiltere’yi yaşatan sömürgelerle dış pazarlardır. İngiltere halkının refahı, saadet ve serveti, hükümetinin de kudretle var olabilmesi ancak bunlarla mümkündür.
Hindistan gibi dünyanın en zengin ve büyük kıtası ellerinde bulunduğu, diğer yerlerde de daha büyük sömürgeleri olduğu halde, bilinen çeşitli sebeplerden dolayı, İngiltere adasının nüfusu günden güne arttığından, ticaretinin ilerlemesi sebebiyle yeni fabrikalar yapılıp, sanayi ürünleri de çoğaldığından, eski sömürgeleri bile bu ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmişlerdir.
Kendisi için hayati mesele olduğundan, İngiltere’nin sömürgelere ve ticaretin serbestliği mevzuuna büyük önem vermesi ve kıtalararası ulaşımında güvenlik altında bulunmasına fevkalade özenmesi tabiidir.
Bir taraftan ticaret serbestliği ile kıtalararası ulaşımın güvenliğini sağlamak, diğer taraftan da her yanı denizle çevrilmiş İngiltere sahilleri ile servet kaynağı olan sömürgelerini ve bunlar arasında ulaşıma hizmet eden binlerce gemisini herhangi bir dış saldırıdan korumak için “ günün birinde kendisi ile savaşa girmesi muhtemel olan devletlerin deniz kuvvetine denk” bir donanma vücuda getirmiş ise de, bu donanmanın görevini tamamıyla ve istenen biçimde yerine getirebilmesi, başlıca geçit ve boğazların, yani dünya ticaret yollarına hakim önemli noktaların da elinde bulunmasına bağlı olduğundan, İngilizler, öteden beri bu hususa itina ederek Cebelitarık, Malta, Aden vs. gibi birçok önemli noktaları birbiri ardı sıra ele geçirmişlerdir.
İngiltere, bu kritik durumunun gereği olarak, geçen yirmi yıl içinde, aşağıda açıklanacak iki sebepten dolayı, telaş ve endişeye düşmüş ve dış politika faaliyetini eskisine nisbetle daha da arttırmıştır.
Bu sebeplerden birincisi: Almanya, Fransa, İtalya ve Rusya milli sanayilerini korumak maksadıyla gümrük nizamlarını değiştirmiş, ithal mallarına yüksek gümrük tarifeleri koyarak İngiliz mallarının yurtlarına girmesini zorlaştırmışlar; kedi ürünlerinin sürümünü arttırmışlardır. Böylece İngiliz ticari çıkarlarının bu ülkelerde azalması, İngiliz sermaye sahipleri ile ticaret ve sanayi erbabını zararlara uğratmış, dolayısı ile İngiltere hükümetini de sarsmıştır.
Bu sebeplerden ikincisi: Almanya ve Fransa öteden beri meşru ve devletler arası antlaşmalarla tasdik edilmiş sahibi olmayan veya sahipleri olduğu halde İngiltere’nin hiçbir engele uğramadan mallarını gönderip sattığı, halkının yiyecek, sanayinin de ham madde olarak ihtiyaç duyduğu malları ucuza sağladığı bazı bölgeleri ele geçirerek sömürge haline koymuşlar, buralarını kendi sanayi ürünlerinin sürümüne tahsis edip himaye usulüne uygun tarifelerde koyarak İngiliz ticaretine kapamışlardır. Bu suretle öteden beri İngiliz mallarının pazarı olan yerlerden bir çoğu Alman ve Fransız tacirlerinin eline geçmiştir.
Ruslar da Asya’dan ta Çin’e kadar ilerleyip elde ettikleri veya nüfuzu altına aldıkları yerleri Rus malları ile doldurup buralardan İngilizlerin ellerini kesmişlerdir.
İngilizler, işte bu mahrumiyet ve zararlar karşısında elden gidenlerin telafisi için Mısır’dan başlayarak geriye doğru, ta Ümit Burnu’na kadar Afrika’ iç ticaretini ellerine geçirmenin yollarını hazırlamaya koyulmuşlardır. Bu teşebbüslerine karşı gelen olursa, çarpışmayı ve harbe tutuşmayı da kesin olarak göze almışlardır. Hatta bundan dört yıl önce Fransız’ların Faşo’ya gelişleri İngiliz planını bozduğundan, yani önlerini kesip o taraflarda da rekabet manası taşıdığından, bilindiği gibi, adeta Fransa’ya kesin uyarı verip az kaldı ki harbe girişiyorlardı.
Hâsılı İngiliz ticaretine ve mallarının sürümüne halel verdikleri ve sanayi hususunda şiddetle rekabet ettikleri için İngiltere; Almanya, Fransa ve Rusya’nın aleyhindedir.
Almanya ve Fransa ile Rusya devletleri, ticaret ve sanayilerinin ilerlemesi nisbetinde savaş güçlerini arttırmamış olsalardı, İngiltere birer vesile bulup şimdiye kadar onlara savaş ilan eder, sömürgelerine çoğaltıp genişletmelerine ve İngiliz ticaretini sarsmalarına müsaade etmezdi. Yani İngiltere’nin bunlara karşı susması, savaşa tutuşmanın pek kolay işlerden olmamasından ötürüdür. Hatta bundan birkaç yıl evvel, Amerika-İspanya savaşı başladığında İngiliz Devleti, Amerika Cumhuriyeti’ni kuvvetçe kendini aşağı gördüğünden, Filipin ve Küba adalarında istiladan sonra ticaret serbestliği usulünü koyacağını taahhüt etmeyecek olursa fiilen müdahale ederek adı geçen yerlerin istilasına göz yummayacağını Amerika Hükümetine anlatmıştı. Amerikalılar da bu yolda garantiyi esirgemediklerinden İngiltere müdahale etmedi; sonunda da bu iki önemli ada itirazsız Amerikalıların eline geçti.
İngiltere ile diğer devletlerden herhangi biri arasında ne zaman bir mesele ortaya çıkarsa bunun önemi kestirmek için, meselenin İngiltere sömürgelerinin en büyüğü olan Hindistan’ın yolu Ümit Burnu veya Transaval yolu ile ilgisi olup olmadığına bakmalıdır. Şayet Hindistan yoluyla veya İngiliz ticareti ile bir ilişkisi varsa, İngiltere devletince bu durum ölüm kalım demek olacağından, mesele pek önemlidir. Ve o işte İngiltere’nin geri dönmek ihtimali yoktur. Savaşı ve her fedakârlığı göze alması kuvvetle muhtemeldir. Fakat mesele, Hindistan ve Afrika’nın bahsi geçen yerlerine ait değilse İngiltere Hükümeti müsamahalı bir tutum takınır ki (Madagaskar) ve (Ternov) meseleleri bu görüşe birer misaldir.
Gerçekten İngiliz Devleti, bunlardan ilk ikisi için, Hint yoluyla ilgileri olmadığından uzlaşmıştır, üçüncüsünün de er geç hal yoluna gireceği şüphesizdir. Lakin Siyam, Hindistan’a bağlı ve Birmanya’ya bitişik olduğundan; Mısır bölgesi ise, hem Hindistan’ın, hem de bir müddettir Hindistan gibi önem kazanmaya başlayan Ümit Burnu ve Transaval karayolunun başlangıcı olduğundan, İngiltere bu iki işte uzlaşıcı davranmıyor.
İngiltere’nin öteden beri Osmanlı Devletine karşı uyguladığı politikaya gelince; yakın zamanlara kadar İngilizler Osmanlı Devleti’ne, Türklere ve Müslümanlara olan sevgilerinden değil, fakat Rusların o sırada Orta Asya yolunu bırakıp Anadolu üzerinden ve bir de Süveyş tarafından Hindistan’a doğru sarkacaklarını tahmin ettiklerinden, dostluk gösterirlerdi. Yani mevkii itibariyle Rusya’nın bu hareketini önlemesi tabii olan Osmanlı Devletini korumak, dolayısıyla Hindistan’ın da emniyetini sağlamak demek olacağından, yine İngiliz çıkarlarına hizmet sayılırdı.
Bir de İran’a giden İngiliz malları, en yakın yer olan Trabzon, Erzurum ve Doğubeyazıt yolundan gönderilirdi. Bu yoldan başka İran’a transit için Volga, Ejderhan, Hazar denizinden geçerek giden Anzeli, Veşt yolu ile Poti, Kutais ve Tiflis’ten geçen ve bir kolu Bakü’den Tebriz’e, diğer kolu da Hazar Denizinden İran sahiline ulaşan iki yol daha varsa da, bu yollar hem dolaşık hem de Rusya’nın elinde bulunduğundan, Rus Hükümetince fazla transit vergisi ve himaye usulüne göre bir takım engeller çıkarılarak İngiliz ticaretine kapanabilirdi.
Osmanlı Hükümeti ise, bilinen muahede gereğince, öyle gümrük muamelelerinde hareket hürriyetine malik değildi. Üstelik Trabzon yolu, Erzurum ve Doğubeyazıt’tan Tebriz’e; oradan da Tahran’a ve Tahran’dan da Meşhed’e, Meşhed’den Herat ve Merv’e ulaştığından, Merv ise Peşaver’in anahtarı mesabesinde, askerlik bakımından fevkalade ehemmiyetli bir yer sayıldığından, Rusya ile bir iç savaş çıktığında İngilizler, Trabzon yolundan asker sevki imkânını da görüyorlardı. Ayrıca Osmanlı Saltanatı, aynı zaman da kutsal İslam Halifeliği’ni de temsil etmekteydi. İngiltere’nin Hindistan’da milyonlarca Müslüman teb’ası bulunduğundan, Osmanlı Devleti ile dost olarak, Hilafetin yüce nüfuzundan oralarda istifade etmeyi de çıkarına uygun buluyordu.
Rusya o zaman ki politikası gereğince, şark tarafına gerçekten pek göz atmış, İstanbul’a doğru ilerleyip bu şehri ve bu boğazları ele geçirmek emeline düşmüş olmasıyla İngilizler, Osmanlı Devletini takviye ederek Ruslara karşı kuvvetli bir engel çekmeyecek olurlarsa, bunların emperyalist saldırılarına karşı durulamayıp Hindistan’ın elden gideceğini de düşünüyorlardı. Ancak Rusya, sonraları Hindistan’a yaklaşmak için Anadolu yolundan vazgeçerek Ortaasya’daki Hanlıkları birer birer istila ile Herat yolunu seçip hayli ilerleyince, İngilizlerin Anadolu’ya verdikleri ehemmiyet de azaldı. Ayrıca İstanbul’un Rusya tarafından zaptına veya bir Hıristiyan devletin eline geçmesine, Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının kapanması hakkındaki usulün değiştirilmesine teşebbüs edilmeyeceğine ve İngiliz ticari faaliyetlerinin cari olduğu Basra Körfezi tarafına tecavüze kalkışılamayacağına dair Rus Devletince 1877 tarihin de İngiliz Devletine garanti verildiğinden, Eleşkirt ve Doğubeyazıt’tan geçerek İran’a giden ticaret yolunu da, Berlin Kongresinde Doğubeyazıt ve Eleşkirt’i arazi ile beraber, Ruslara verdirip burasını da emniyet altına aldıklarından ve nihayet Mısır’ı bazı fevkalade hal ve vukuat neticesinde işgal edip Kanal yolunu da ellerine geçirdiklerinden, Osmanlı Devletine karşı politikalarını başkalaştırdılar.
İngilizler, Mısır’dan geriye doğru, Ümit Burnu’na kadar Afrika’nın içerisin ticari menfaatlerin sevkiyle ele geçirmeye kalkışınca, önemli bir harekât üssü olan Mısır kıtasında devamlı surette kalabilmenin de çarelerini aramaları icabetmiştir. Şayet Osmanlı Devleti kuvvetli bir halde bulunursa, günün birinde, İngilizleri Mısır’da görmek istemeyen diğer bir devletle birleşerek, elinden zorla alınmış malını istemeye kalkışması ihtimal dahilinde olduğundan, öyle tehlikeli bir halin meydana çıkmasına imkan vermemek için Osmanlı Devleti’nin kuvvet ve kudretinin azalması, Osmanlı Ülkesinin de İstanbul’a Boğazlara ve Anadolu’dan geçen Hindistan yolunun selameti ile ilgili hususlara dokunulmamak şartıyla küçülmesini kendi çıkar politikalarına uygun görmeye başlamışlardır.
Bu politikanın gereği olarak Arabistan ile Necid taraflarının ve Hicaz kıtasının tedricen Osmanlı Hükümetinin elinden çıkması ve Kutsal İslam Hilafeti’nin, İngilizlerin uzaktan nüfuzuna tabi olacak Şerif’ler eline geçmesi ve sonra Arabistan, Necid ve Irak taraflarının İngiliz himayesi altında, Aden vesair yerler gibi sömürge haline girmesi için mahirane entrikalar çevirmekte oldukları, durumun mütalaası ve yapılan ihbarlarla anlaşılmaktadır.
İngiltere’nin, bahsi geçen bölgeleri Osmanlı Devletinden ayırmak istemesinin mali ve ticari önemli bir sebebi daha vardır. Şöyle ki:
Necid, Arabistan ve Irak tarafları bugün için pek verimli değildir. Ancak İngilizler oralarını hüküm ve Nüfuzlarına alınca “zan ve iddialarına göre” yeni ve fenni usullerle bölgenin tabii servet kaynaklarını, yani bir çok madenleri, zift ve petrol kuyularını işletecekler, kanallar ve burgularla sular getirip, araziyi sulayıp ziraatı geliştirecekler; vapur ve demiryolları ile de ticari muameleleri ve ulaşımı kolaylaştıracaklar; memleketin asayiş ve inzibatını da teminat altına alacaklardır. Bu suretle bahsi geçen yerlerin tabii servetlerinden İngiliz sermaye sahipleri teknisyen ve işçilerini faydalandırmakla beraber yerli halkın da yurtlarının gelişip kalkınmasından dolayı kazanç ve gelirleri artmakla ihtiyaçları da o nisbette çeşitlenip çoğalacağını, kazandıkları fazlaca para ile de yine İngiltere’de yapılan bir çok mal ve eşyayı satın alabileceklerini, hasılı İngiliz milletinin iki suretle, yani hem yeni sömürgeleri o biçim işletmekle, hem de İngiliz mallarını satmakla yararlanacaklarını hesap ediyorlar.
İngiltere’nin Ermenilerin emel ve isteklerini alkışlar ve onları destekler bir politika gütmesinin sebebine gelince: Ortaya bir Ermenistan meselesi çıkarıp Avrupa’nın kararı ile Rusya hududu yakınlarında bir Ermeni Beyliği veya yarı bağımsız bir Ermeni vilayeti teşekkül edecek olursa Rusya Ermenilerinin milli duyguları galeyana gelerek bu beyliğe veya yarı bağımsız vilayete katılmak isteyecekleri; bunu başaramasalar bile Rus hükümetini az çok rahatsız edip uğraştıracakları ve bir gün gelip Hindistan, Uzak Şark veya başka tarafa ait bir işten dolayı Rusya ile İngiltere arasında savaş çıktığı takdir de, zaten İngilizlerin uydusu ve minnettarı durumunda olacak olan bu Ermeni Beyliği veya yarı bağımsız vilayeti, Rusya Ermenileri ile birlikte ayaklanarak, Rus ordularından bir ikisini olsun oralarda tutmakla, savaş yükünü hafifletmek suretinde İngilizlere hizmet edecekleri; hasılı Ermenilerin bu suretle Rusya’nın böğründe müziç ve daimi bir çıban olacakları düşüncesidir. Fakat bu maksatların hasıl olması uğurunda birçok kan dökülecekmiş, birçok Ermeni telef olacakmış, buralarını düşünmek İngiliz diplomatlarının işi, vazifesi ve adeti değildir. İngiltere çıkarları uğruna, caiz ve mübah olmayan şey yoktur. Bütün hallerde emir ve ferman, kimseye minneti olmayan Velinimetimiz, Padişahımız, Şevketli, Efendimiz Hazretlerinindir.
8 Cemaziyelevvel 321,22 Temmuz 319 (4 Ağustos 1903)
Kulunuz ve Köleniz
Paris, Bern ve Bürüksel Büyükelçisi
Salih Münir”
Salih Münir Paşa’nın jurnaline baktığımızda salt basit haber bildirme değil, bugünkü profesyonel İstihbaratın zirvesi olduğunu görürüz. Önce haber toplama, sonra analiz ve sonra da tez ileri sürme. Yani olayların içinde bir gözlemci olarak analizini de yazıyor. İttihat Terakki Partisinin darbesinden sonra yakılan bütün Yıldız evraklarının arasından kurtarılabilen birkaç evrak, Yıldız Sarayı Evrak Arşivi ile Başbakanlık Arşivlerinde bulunmaktadır. Konunun meraklıları buradaki jurnalleri incelediğinde, Yıldız Jurnal Teşkilatı’nın bir polis muhbirliği örgütü olmadığı, kendi döneminin profesyonel istihbarat örgütlerinden biri olduğu sonucuna varacaktır.