19 Eylül 2013

FARKLI KAYNAKLARA GÖRE HAMİDİYE ALAYLARIN KURULUŞ SEBEPLERİ



FARKLI KAYNAKLARA GÖRE 

HAMİDİYE ALAYLARIN KURULUŞ SEBEPLERİ
Resmi kaynakların dışında, Hamidiye Alaylarının kuruluş gerekçeleri farklılık arz etmektedir. M.S. Lazarev, “Kürdistan ve Kürt Sorunu” (Jina Nu Yayınları) isimli kitabının 151. sayfasında alayların kuruluş gerekçesini şöyle açıklamaktadır:


“Hamidiye alayları ile, Kürtleri Rusya karşısında güçlü bir askeri siper, İran’a karşı saldırı aracı durumuna getirme amacı yanında önemli amaçlardan biri de, Kürt başıbozuklarının önünü almak, Kürtleri, Türk idari makaklarının sıkı gözetimi altında durmaya alıştırmaktı. Bununla birlikte, Hıristiyan ulusal azınlıkların, özelliklede Ermenilerin yükselen özgürlük hareketlerine karşı kullanmak amacıyla kuruldu.”



Lazarev aynı kitabının 95. sayfasında ise dönemin Fransa İstanbul büyükelçisi P. Cambon’un “Kürt Hamidiye Alaylarının güya hudutları korumak için kurulduğunu ancak fiiliyatta Ermeni ve Hıristiyanları bastırmak için kullanıldıkları” görüşüne yer vermektedir. 



Sovyet Rusya’sı döneminin resmi Kürt ayrılıkçı propagandisti ve Moskova 
Üniversitesi Kürt Enstitüsü Başkanlarından Dr. Celile Celil ise Moskova’da Kürtçe olarak yayımlanan Jiyana Rewşenbiri ü Siyasiye Kurdan isimli kitabının 24. sayfasında Lazarev ile aynı görüşü paylaşmanın yanı sıra “Sultan Abdülhamid’in Kürt hareketini susturma, güçten düşürme ve dumura uğratmada Hamidiye Alayları’nın önemli rol oynadıklarını”ileri sürmektedir.



Hayat Tarih Mecmuası’nın Temmuz 1976 tarihli sayısının 48. sayfasında Nihat Gültepe de alayların kuruluş sebeplerini şöyle sıralıyor: 



“ Hamidiye Alaylarının kurulması ile şunlar amaçlanmıştı: Askeri disiplin içine alınan aşiretlerden Doğu Anadolu için kolluk kuvvetleri olarak faydalanmak, düzenli süvari birlikleri oluşturularak, olası bir Rus işgaline karşı elde hazır kuvvet oluşturmak, dış tahriklere kapılan ve isyana kalkışacakları açık olan unsurları yola getirme, aşiretleri iskan ettirmek ve bunları medenileştirmek; onları disiplin altına alarak eğitmek, aşiret kavgalarına son vererek bu yöredeki bütün potansiyeli devlet lehine kullanmak, bu vesile ile yol, köprü, okul binaları vs, yaparak Doğu Anadolu’nun imarına çalışmak.”



Yılmaz Öztuna ise Büyük Türkiye Tarihi (Ötüken Yay. 1983) isimli kitabının 181. sayfasında konu ile ilgili olarak şunları söylüyor:



“Hamidiye Alayları vasıtasıyla Kürtlerin Ermenilere karşı kullanılmasıyla hem Türk askeri birliklerinin hem de Kürtlerin kendilerini Ermenilere karşı silahlandırılması yönündeki bitip tükenmek bilmeyen talepleri yerine getirilmiş oldu.”



Enver Ziya Karal ile Bayrak Kodaman da konu ile ilgili olarak şu ortak görüşü savunuyorlar:



“Hamidiye Alaylarıyla, asayişin bozulmasına neden olan aşiretlerin denetime alınması, Ermenilerin hareketlerine karşı durulması, olası bir Rus-Osmanlı savaşında aşiretlerin Ruslara karşı kullanılması, yabancı devletleri aşiretleri kışkırtmalarının denetlenmesi amaçlanıyordu.” (B. Kodaman, Sultan Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, TKAE Yay.,1087, s. 36)



Hamidiye Alaylarının kuruluşu ile ilgili değişik anlatımlar var. Bunlardan biri de Aşiret Mektebi mezunu, Hayderan aşiretinden ve ilk dönem TBMM mebusluğu yapan Hasan Sıdık Hayderani ise alayların kuruluş gerekçesini Osman Aytar’ın “Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna” kitabında (Medya Güneşi Yay. İst.1992, s.54) şöyle anlatıyor:



“Sultan Abdülhamid’in fikir ve düşüncelerine önem verdiği, Şeyh Şamil’in torunlarından Müşir Mehmet Zeki Paşa, ( ki bu Paşa da Yıldız Jurnal Teşkilatı ile “çekirdek devlet”in bir üyesidir) Van, Erzurum ve Bitlis taraflarına yaptığı bir seyahat dönüşünde Padişahın ‘Anadolu’yu nasıl buldun’ sorusuna şu cevabı verir:



‘Padişahım, Anadolu her bakımdan tamamen ihmal edilmiştir. Hududumuzun öbür tarafındaki Moskoflar ise, bize örnek teşkil edecek derecede gayret göstermektedirler. Mesela bir Kazak teşkilatları var ki, hakikaten örnek alınmaya değer. Ruslar, hudutları içindeki aşiretlerden çok istifade ediyorlar. Bunları silah altına almıyorlar ama yılda bir buçuk ay belli bir yerde topluyorlar, telim ve terbiyeye tabi tutuyorlar ve sonra hepsini yine serbest bırakıp evlerine gidiyorlar. Bağ, bahçe ve tarlalarında, sürülerinin başında çalışma imkânı veriyorlar.”



ÖNCE ALAY SONRA NİZAMNAME


M. Zeki Paşa’nın bölgede yaptığı uzun süreli seyahat ve mahalli ajanlardan aldığı bilgilerle oluşturduğu bu raporundan hemen sonra Padişahın emri ile İbrahim ve Kerim
Paşaların öncülüğünde Hamidiye Alaylarının kuruluşuna başlandı. Böylece İbrahim ve Kerim paşalar, Türk Tarihinde ilk gayri nizami harbi başlatan devlet görevlileri olarak tarihe geçtiler. 



Hamidiye Alaylarının nizamnamesi yayımlanmadan kurulur. Bu alaylarla ilgili ilk yasal düzenleme 1891, ikincisi 1896 ve son düzenleme ise 1910 yılında yapıldı. Ancak son nizamname, İttihat ve Terakki Partisi iktidarında yapıldığı için “Hamidiye” adı nizamnameden çıkarılarak “Aşiret Hafif Süvari Alayları Nizamnamesi” şeklini aldı.



1890 yılında Müşir Zeki Paşa’nın ile kurulmaya başlanan Hamidiye Alayları’na ilişki ilk matbu nizamname, Rumi 1308 (M.1891) yılında çıkarıldı. Sultan Abdülhamid dönemin de alaylarla ilgili son kanunname ise 1896 yılında yayımlandı. İttihat ve Terakki iktidarından sonra çıkarılan yeni nizamnamelerde bu alaylardan “Hamidiye” adı kaldırılacak ve “ Aşiret Süvari Alayları” denilecekti. 



HAMİDİYE ALAYLARI NİZAMNAMESİ


Rumi 1308 yılında yayımlanan 53 madde ve bir de son bölümden oluşan Alay Nizamnamesine göre, o güne kadar askere gitmeyen aşiretlerden Hamidiye Süvari Alayları’nın oluşturulmasında kullanılacakları belirtiliyor. Alaylarla ilgili kanunname Başbakanlık Arşivi, Yıldız Evrakı, Kısım 37, Evrak no. 47/27, Zarf 47, Karton 113’te bulunuyor ve tam adı, “Tenkisat-ı askeriye cümlesinden olarak Hamidiye Süvari Alaylarına dair Kanunnamedir.”



Kanunun 2. maddesine göre, kurulacak alaylar 4 bölükten az, 6 bölükten fazla olmayacaktır. Her alay en az 512, en fazla 1152 kişiden oluşacaktı. 3,4 ve 5. maddelere göre büyük aşiretlere bir ve birden fazla, küçük aşiretlere ise birkaç bölük kurma hakkı veriliyordu. 



Bu maddelerde en dikkat çekici nokta, “küçük aşiretlerin alay kurmak ve eğitim için bir araya gelmesi kesinlikle yasaklanıyor” ve sadece savaş halinde merkezi hükümetin veya ordu kumandanının lüzum görmesi halinde birleşmelerine izin verilecekti. Hamidiye Süvari Alayları’nı oluşturacak erkekler üç kısmı ayrılıyordu:



17-20 yaş arası “ibtidaiye” (başlangıç), 20-32 yaş arası “nizamiye” (ilk askerlik evresi), 32-40 yaş arası “redif” (ikinci askerlik devresi) sınıfına dâhil olacaklardı. Her alaydan iki çavuş, Ordu-yu Hümayun merkezine gönderilerek “Mektep Alayı”nda eğitime tabi tutulacak ve sonra İstanbul’da veya başka yerde iki yıl hizmet yaptırılıp terfi edilerek alaylara gönderileceklerdi. Ayrıca her alaydan bir çocuk seçilerek İstanbul’a gönderilecek ve orada “Süvari Mektebi”nde eğitim gördükten sonra mülazım (teğmen) rütbesi ile memleketine; alayına dönecekti. Hamidiye Alayları bizzat kendileri elbise, hayvan ve eyer takımlarını temin edecekler; tüfek, cephane ve stoklarını devlet verecekti. 



ALAYLARIN BESLENDİĞİ KAYNAK VE YAPISI 


Hamidiye Alayları ile ilgili kanunnamede bütün konular detaylı olarak belirtilmiş ve yasal boşluk bırakılmamıştır. Kanunun 19. maddesi ise alayların hangi halklardan oluşacağına dairdir:



“Asakir-i Hamidiye Süvari Alayları Türkmen ve Karakalpak ve Kürt ve Arab aşairinden mürettep(dizili) olduğundan bu akvama (kavimlere) mensup olanlardan her birinin mensup olduğu olduğu kabail (kabileler) ve eşairin iktiza edegeldikleri (giydikleri) şekil ve kıyafette bulunması münasip ve muvafık(uygun) olacağından şimdilik üç nümune intihab olunmak… şarttır. Üzerlerinde ahaliy-yi saireden fark olunacak surette alayın isim ve numarası yazılı bir alamet-i farika bulundurulacaktır.”



Alayların subay kadrosu ise, İstanbul’daki Süvari Mektebi’ne alınan aşiret çocuklarından oluşturulacaktı. Bunların yeterli olmadığı durumlarda ise aşiret “ümera(üstsubay) ve rüesasından(başkanlar)” atanacaktı. Fakat eğitimler için nizamiye süvari alay subaylarının tayin edileceği belirtiliyordu. Ayrıca, savaş birliği olan alay ve bölük komutanlarının mutlaka ordudan, diğer subayların (kaymakam, binbaşı, kolağası, vb.) ise aşiret ileri gelenlerinden olması karar altına alınmıştı. 



Devlete yaptıkları hizmetler “takdire şayan” ise, “irade-i seniyye” ile miralay(albay) rütbesine terfi edeceklerdi fakat yardımcısı mutlaka nizami(ordu mensubu) bir subay olacaktı. Böylece alayların devlet tarafından kontrolü daha da kolaylaşacaktı. 



Hamidiye Alayları yalnızca gayri nizami harp yapmayacak, bölgede meydana gelen bütün gelişmeleri hafiyeler aracılığı ile rapor halinde Bab-ı Ali’ye bildireceklerdi. 



Alay kanunnamesinde bölüklerin yapısı da şöyle tayin ediliyor: 



“Her bölük 4 takımdan, her takım da 32 neferden az, 48 neferden fazla olmayacak.” Alaya mensuplarından herhangi biri köyünde veya evinde bulunduğu zaman, başka bir ile gideceği zaman kendi zabitinden izin almak zorundaydı. Her fert, mensubu bulunduğu aşiretin geleneklerine uygun, fakat tek tip elbise giyecek, üzerinden ise bağlı bulunduğu alayın işaret ve numarasını bulundurması mecburi idi. Her alay mensubu bineceği atını ve takımlarını kendisi temin etmekle yükümlüydü ve atlarda mutlaka alayın damgası olacaktı. 



Seraskerlik süvari denetimi altında bulunan alayların bütün subay ve komutanları alay mensuplarından temin edilecekti.(Bu madde 1896’daki ikinci düzenleme ile eklenmiştir.) Silâhaltında iken işlenen suçlarda askeri kanunlar uygulanacaktı. Eğitimlerinde emredilen yerlerde zamanında bulunmayanlara suç derecelerine göre idama kadar var cezalar verilebilecekti. Alaylar girmek için hiç kimseye cebri(zorla) uygulama yapılmayacaktı. 



ALAYLARIN EĞİTİM ŞEKLİ 


Hamidiye Süvari Alayları’nın görev ve eğitimlerini düzenleyen madde 1911 tarihinde yayımlanan nizamname ile daha modern hala getiriliyordu. “Cerad Nizamı” denilen bu talimat, alaylardan daha iyi faydalanabilmek için bazı yabancı ordularda kabul edilen manevra ve savaş düzeninin Aşiret alaylarına uygulanmasını öngörüyordu. Buna göre, ordu tarafından desteklenen ve yönetilen alayların görevi düşman süvarisinin yanaşık düzendeki “kıtaatını” dağıtmak, düşman keşif kollarına güçlük çıkarmak, düşmanı yanıltmak, oyalamak, baskın yapmak ve çekilen düşmanı takip etmekti. 



1912 yılında yapılan küçük bir değişiklikle Aşiret Alayları birleştirilecekti. Mevcut 66 Hamidiye alayı yerine 4 fırkada birleşecek 24 alayın oluşturacağı tahmin ediliyordu. Bu fıkralara ancak evinde eyerli bir savaş atı bulundurmak yükümlülüğünü kabul edenler kayıt yapabileceklerdi. 
Alaylılar, her yıl eğitim kamplarına alınacak ve eğitimleri yenilendikten sonra kendilerine silah dağıtılacaktı. Yeni nizamname ile birlikte merkezi otoritenin kontrolü daha etkin hale getirilecek ve düzenli ordu subaylarının kumanda etmesi şartı getiriliyordu. Aşiret ileri gelenleri ise bu subaylara muavinlik yapacaklardı. Takım komutanı sayısı ikiye çıkarılıyor ve biri düzenli ordudan diğeri aşiretten atanıyordu. 



AŞİRETLER VE ALAYLARI
Bayram Kodaman, “Sultan II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası” isimli kitabında Hamidiye Alayları ile ilgili dikkati çeken bir belgeyi yayımlar. Bu belge, aslında bir “jurnal raporu”ndan başka bir şey değildir. Müşir Şakir Paşa’nın Anadolu Müfettiş-i Umumisi sıfatıyla 1895’te geldiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaptığı incelemeler sonucunda, beraberinde bulunan Zeki Paşa ile birlikte Sultan Abdülhamid’e çektikleri şifreli telgraf, alayların yapısı, gücü ve dağılımları konusunda oldukça önemli bir belgedir. 


Bütün alayları 7 Liva’ya (Tümen) ayıran Şakir ve Zeki paşalar, liva merkezlerini, livaların hangi alaylardan meydana geldiğini ve aşiretlerin ismiyle birlikte kaçar alay olduklarını gösterir bir bilgi notunu da padişaha gönderdikleri telgrafa eklemişler.



Bu telgrafta dikkati çeken en önemli özellik, livaların oluşturuldukları ve kuruldukları yerlere dikkat ettiğimizde, Sultan Abdülhamid ile “çekirdek devlet” MGK’nın elde ettiği jurnal raporlarından hareketle çok ince bir strateji ile Rusya ve İran’dan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi “tez elden bertaraf” etmeyi hedeflediği görülmektedir. Bütün liva merkezleri ve alayların dağılımı İran ve özellikle Rusya’dan gelebilecek bir saldırıya karşı çok güzel dağıtıldıkları ve işgali geciktirebileceklerini gözetlemek mümkündür. 



Livalara mensup alay sayısı beş ile dokuz arasında değişmekteydi. Viranşehir’deki Milli ve Malazgirt’teki Husnanlı (Hasenan) aşiretleri beşer alayla, Haydaranlı aşireti yedi alayla en güçlü aşiretler olarak başı çekiyorlardı. 



Şakir ve Zeki paşalar telgraflarında, güç ve nüfuz sahibi aşiret reisleri Bab-ı âlide çok güçlü ilişkilere sahip oldukları belirtiliyordu. Ancak onların da bilmediği bir gerçek vardı:



Sultan Abdülhamid, Hasenanlı aşiret reisi Mustafa Bey ile hafiyeler aracılığı ile görüşüyor, ve Mustafa Bey’in Haydarpaşa Leyli Meccanisi (Haydarpaşa Yatılı Lisesi)’nde okuyan oğullarından Kulihan Bey’e Maarif Vekaleti’nin verdiği aylık 60 kuruş maaşın haricinde kendisi de düzenli olarak harçlık ve kıyafet gönderirdi. Ayrıca Mustafa Bey’in en küçük oğlu olan Kerem Bey’in Ermeni katliamcılara (Hınçak ve Taşnak komitacılar) karşı yaptığı “başarılı operasyonlardan dolayı” bir kama, kendi mührünü taşıyan gümüş tütün tabakası ve fildişinden bir doksandokuzluk tesbih hediye göndermişti.



Şakir ve Zeki paşaların Sultan Abdülhamid’e gönderdiği telgrafta belirttiklerine göre Aşiretlerin alay sayısı ve numaraları şöyle idi:

Alayları Teşkil Eden Aşiretler Alay Numarası

Birinci Liva 

Merkez: Karakuliya
Zilan Aşireti 3 
4
5
Karakalpak Aşireti 6
9
Ademanlı Aşireti 10
11
Hayderanlı Aşireti 12
37
Celali Aşireti 38
Şazili Aşireti 57



İkinci Liva
Merkez: Hınıs
Cemdanlı Aşireti 8
31
Cibranlı Aşireti 32
33
34
36
Zirkan Aşireti 35
Üçüncü Liva
Merkez: Malazgirt
Sipkanlı Aşireti 1
2
Karapapak Aşireti 7
Husnanlı (Hasenan) Aşireti 26
27
28
29
30
Dördüncü Liva 
Merkez: Erciş 
? (aşiret adı okunmamış) 13
14
15
16
Haydaranlı Aşireti 21
22
23
24
25
Beşinci Liva
Merkez: Başkale 
Mukri(Muqri) Aşireti 17
Milan Aşireti 18
Şemsıki Aşireti 19
Şekufti Aşireti 20
56
Takuri (Taqori) Aşireti 39
Altıncı Liva
Merkez: Mardin
Milli Aşireti 41
42
43
44
Karakeçi Aşireti 45
46
Tay Aşireti 47
Miran Aşireti 48
49
Ertuşi Aşireti 50



Yedinci Liva
Merkez: Ruha (Urfa) 
Kays Aşireti 51
52
Berazi Aşireti 53
54
55
Sivas civarında Karakalpak aşireti tarafından kurulan 40. alay, hiçbir liva ile bağlantısı olmadığından Sivas’ta bulundurulacak süvari bölüğünün yardımıyla Sivas Kumandanlığı’nın Denetimi altında askeri eğitim yapmaktan başka hiçbir faaliyeti olmamıştır. Aynı olay “Bayezid sancağına bağlı Tutak kazası’nda” da gerçekleşmiştir. Azeri göçmenlerden kurulan bir “Hamidi birlik” hiçbir varlık gösterememiş, sadece Derik köyünde merkezinde jandarmanın kontrolünde konuşlandırılmıştır.


HAMİDİYE ALAYLARININ BULUNDUĞU YERLER



Hamidiye Alayları’nın kuruluşu iki bölgede gerçekleştirilecekti. Birinci bölge, Rusya ile sınır olan Erzurum-Van arası, ikinci bölgede ise Mardin-Urfa hattının kuzey kısmında kuruluyordu. 



Sultan Abdülhamid’in emri ile Erzincan’ı merkez üs olarak kullanan 4. Ordu Kumandanı Müşir Mehmet Zeki Paşa, 1891 yılı ilkbaharında Mirliva (Tuğgeneral) Mahmud Paşa’yı Van, Malazgirt ve Hınıs taraflarına göndererek alayların örgütlemesini başlattı. Fahrettin Altay’ın “10 Yıl Savaşı ve Sonrası” (İnsel Yay. s 55) isimli kitabında anlattığına göre, “1896 yılına gelindiğinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin hemen hemen tümünde yüz civarında Aşiret Alaylarının kurulduğunu” belirtiyor. Buna mukabil başka kaynaklar ise yüzün üstünde alayın kurulduğunu iddia ediyor. 



1313 (1897) tarihli 13. “ Salname-i Vilayet-i Erzurum”da bu bölgede şu alaylar bulunuyordu:



“1,2,3,4 ve 7. alaylar Tutak’ta (Ağrı’nın ilçesi), 4. Alay Eleşkirt’te, 5, 6, 11 ve 12. alaylar Karakilise’de (bugünkü Ağrı), 8. Alay Hasankale’de, 9, 37 ve 38. alaylar Bayezid’te (bugünkü Doğu Beyazıt), 10. Alay Diyadin’de, 26, 29, 32. ve 35. alaylar Hınıs’ta, 34. Alay Tekman’da, 36. Alay Kiğı’da bulunuyordu. 



Yine Ş Beysanoğlu’nun aktardığına göre 41-49 arasındaki alaylar Diyarbakır’da bulunuyordu. Geri kalan 27 alay Mardin Urfa, Siirt ve Bitlis’te kurulmuştu. 



Şu bilgiyi de aktarmakta fayda var. Doğu ve Güneydoğu’daki Alayların tümü Kürtlerden oluşuyordu. Sadece Tutak’taki 4. Alay ile Sivas’taki 40. Alay, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nde kaçan “Kars Muhacirleri” olan Karapapaklılardan oluşuyordu.

Kaynak:Türkiyede İstihbaratçılık ve Mit



__________________


GEÇMEM NAMERT KÖPRÜSÜNDEN

SULAR APARSIN BENİ
YATMAM ÇAKAL YATAĞINDA 
ASLANLAR PARÇALASIN BENİ

[​IMG]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...