CİNLERİN ESRARI
DOKUZ
Cinlerin İnsanların Emrinde ve Hizmetinde Olması
Allah Teâlâ buyuruyor: «Şeytanlardan onun için denize dalacak vc bundan başka işler görecek olanlan da (teshir) ettik. Biz bütün onların nigehbâm idik.» (El Enbiya: 82).
«Süleyman’ın cinlerden, insanlardan, kuşlardan orduları toplandı. İşte bütün bunlar (onun taralından) zapt ve idare ediliyorlardı.» (En Nemi: 17).
«Önünde, Rabbinin izniyle iş gören bâzı cinler de vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden ayrılıp saparsa ona çılgın azaptan tattırıldık. O, kalelerde, heykellerden, büyük havuzlar gibi çanaklardan, sabit kazanlardan ne dilerse kendisini yaparlardı. Ey Davud Hanedanı! Siz (Allah’a) şükr için çalışın. Kullarımdan (Hakkıyla) şükr eden azdır.» (Sebe: 12 – 13).
«Şeytanları (onlardan) her bina ustasını, her dalgıcı, (yine onlardan) bukağılarla bağlanmış olan diğerlerini de (emrine râm etti).» (Sad: 37-38).
«Cinden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm, dedi.» (En Nemi: 39).
Bu âyetlerden anlıyoruz ki, cinler insanların emrinde ve hizmetindedirler. Cinlerin yalnız Süleyman Pey gamber’e yaptıkları işler bile bu hususu aydınlatmak için kâfi gelir.
Es – Süddî der ki: «Âyetteki «Külle bcnnâîıı» kelimesi yapı yapan mânasına gelir. Âyette geçen «Gav- vas»kelimesi ise, Katâde onu: «Denizden inci çıkaran» mânasında yorumlamıştır. Es-Süddî, bu kelimeyi suda durabilen mânâsında yorumlar.
«Bu bizim vergimizdir. Artık (dilediğine) hesapsız ver, yahut tut (kıs).» (Sad: 39).
Bu âyetin yorumunda da müfessirler fikir ayrılığına düşmüşlerdir.
Es-Süddî bunu «Onlardan dilediğine ver, ve azad et» diye tefsir ederken; İbn-i Abbâs: «Cinlerden istediğini azat et, istediğini etme» şeklinde tefsir etmiştir. Katade ise: «Onlardan istediğini haps et, sımsıkı bağla veyahutta onlardan dilediğini serbest bırak; yaptığından sorumlu tutulmayacaksın» şeklinde tefsir etmiştir.
Es-Süddı’ye göre âyet-i kerîmede Süleyman Aley- hisselâm muhayyer kılınmıştır. Cinlerden dilediğini serbest bırakıp, dilediğini de kendisine hizmet ettirmek için yanında alıkor.
Şakir, «Kitabul – Acayip»’inde der ki: Süfyan b. Abdillah’dan nakl edilmiştir: «Ömer b. Abdil-Aziz, Mağrip Emîri Musa b. Nâsır’dan sormuş, o da şöyle cevap vermiştir: Askerlerle birlikte yürürken denizde acayip bir şey gördüm. Adalardan birine vasıl olunca kendimi güzel yapılmış bir binada gördüm. O binada Süleyman Aleyhisselâm’ın mühürü ile mühürlenmiş 17 tane yeşil sürahi bulduk. Onlardan dört tane getirmelerini emr ettim. Getirdiler. Bir tanesi açılınca bir Şeytanın: «Sana Peygamberliği veren Allah’a kasem ederim ki, yeryüzünü ifsad etmem.» dediğini etrafa iyice bakındıktan sonra«: Vallahi Süleyman’ı ve mülkünü de görmüyorum)) diyerek ortadan kaybolduğunu gördüm. Sonra onları yerine iade ettim.»
Abbâs b. el-Velid, bu hikâyeyi şöyle nakl etmiştir. Musa b. Nasır Ehl-i Kitap yahudisi idi. Müslüman olup Mağrib’e Emir olarak tayin edilmişti. Bir gün gazi olarak denize açılmıştı. Epey açıldıktan sonra gemileri kendi haline bıraktı. Gemilere çarpan ani bir sesle irkildi. Bir de ne görsün: Üstü mühürlü koca koca deştiler. Mü hürün kırılmasından korktu. Altından açılma- sım emr edince: «Hayır Ey Allah’ın Nebisi, Hayır! Bir daha yapmam!» diye haykıran bir ses duydu ve dedi.
«İşte bunlar Süleyman Aleyhissclâm’ın haps ettiği cinlerdir.» Onlara dönerek: «Siz onlar mısınız?» diye sorunca «Evet» dediler. Eğer bize karşı üstünlüğünüz olmasaydı mutlaka sizi korkuturduk, dediler.
Bazılarına göre, Musa b. Nusayr, Muaviye tarafın- dan Endülüs’ü zabt etmeye gönderilmiş, bir çok garip şeylerle karşılaşmıştır. Bazılarına göre, İslâm’da onun esirleri kadar çok esir alındığı vaki değildir.
Cinlerin Şerrinden Korunma
Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed der ki: Hadîs bilginlerinden bazıları, Abdullah b. Büreydc el – Eslemî’- den naklen Eb’ûl-Esved ed – Düelî’den şöyle rivayet etmişlerdir: «Muaz b. Cebel’den, yakaladığı şeytan hakkında bilgi istedim.. Dediler ki:
- Allah’ın Resûlü Müslümanların zekât malım muhafaza etmek için beni (bekçi) olarak tayin etmişti. Meyveleri bir odaya koymuştum. Noksanlaştığını görünce, Allah’ın Elçisine bildirdim. «Onu o şeytan alıyor,» dedi. Bunun üzerine odaya girip kapıyı iyice kilitledim. Biraz sonra baktım ki, büyük bir karanlık belirdi. Hemen kapıya abandım. Derken başka bir şekil alarak kapı aralığından giriverdi. Meyveden yemeğe başladı. Ben de eteğimi iyice (belime sardım) ve üzerine atlayıp sımsıkı yakaladım ve :
- Ey Allah’ın düşmanı! diye bağırınca, şu cevabı verdi:
- Bırak beni. Ben çoluk çocuklu fakir bir cinnim; Nusaybin cinlerinden. Dostunuz gönderilmeden bu köy bizimdi. O gönderilince, bizi buradan çıkardı. Ne olur bırak beni; bir daha gelmem buraya. Bunun üzerine onu salıverdim.
Cebrail geldi, bilâhare Allah Elçisi, olan bitenleri bana haber verdi ve namaz kıldı. Sonra münadisi seslendi: Esirini ne yaptı? diye. Durumu ona haber verince, «O tekrar gelecektir!» buyurdu. Gerçekten de geldi. Çünkü ben odaya girince, kapıyı kapattım. Geldi, kapının aralığından girip meyveleri yemeğe koyuldu. İlk defa yaptığım gibi tekrar onu yakaladım, sımsıkı, bağladım. Yine «Bırak beni, oir daha gelmeyeceğim,» diye yalvarmağa başladı. Ben de ona:
Hani sen, bir daha gelmiyeceğim, demiştin. Yine geldin, deyince, şu cevabı verdi:
« Evet bir daha girmeyeceğim. Bunun alâmeti şudur: Sizden biriniz Bakara sûresinin sonunu okur- sa bizden hiç kimse evine giremez.-)
Ebul – Kasim Et-Taberanî diyor ki: Bize bâzı hadîs uleması übey b. Ka’b’den şöyle anlatmışlardır:
«Bir hurma harmanım vardı. Baktım ki oradaki hurmaların azaldığını gördüm. Nihayet onu beklemeye karar verdim. Derken baktım ki yeni akii baliğ olmuş bir delikanlı çıkıverdi. Selâm verdim, selâmımı aldı. Sonra aramızda şöyle bir konuşma cereyan etti:
- Sen nesin; cin misin, insan mısın?
- Cinim.
- Ver elini bana, bakalım, dedim. Elini verince, bir de ne göreyim: Elleri köpek eline, saçı da köpek saçma benziyor.
İçimden: Galiba cinler bu şekilde yaratılmışlardır» diye geçirecek gibi oldum ki:
- Cinleri tanıdın, içlerinden benden daha şedidi yoktur, dedi.
Pekâlâ neden böyle yaptın?
Senin hayırsever bir adam olduğunu duydum da yiyeceklerinden nasiplenmek arzu ettim.
- Çok güzel. Pekâlâ bizi şerrinizden hangi şey kurtarır?
- Sûre-i Bakara’daki su âyet: «Ellahu lâ ilahe illâ hu..) Her kim bu âyeti sabahleyin okursa akşama kadar şerrimizden kurtulur; akşamleyin okuduğu takdirde sabaha kadar şerrimizden kurtulur. Dedi. Bunun üzerine sabah olunca doğru Allah’ın Resûlü Sallellahu Aleyhi Vesellem’e koştum, olan bitenleri haber verdim.» ; «Hab^ buyurdu.
Hakim, Müstedrek’inde, bu hadîsi Ebû Dâvud et- Tayalisî’den bu şekil nakl etmiştir.
Sahih’de bu hadîs Ebû Hüreyre’den (RA.) şöyle nakl edilmiştir:
«Allah’ın Resûlü (S.A.V.) Ramazan zekâtını korumak için beni tayin etmişlerdi. Bana biri geldi Adam yiyecek maddelerini toplamaya başlayınca, yakaladım ve :
Şimdi seni Resûlüllah (S.A.V.)’e götüreceğim,
dedim.
- Sana yarayacak bir kaç şey öğreteyim, dedi.
- Nedir onlar?
- Yatağına geldiğin zaman, su âyeti oku: (Ellahu lâ ilahe illahu). —Âveti sonuna kadar okudu — Allah tarafından sana bir koruyucu gönderilir, sabaha kadar
Sabah olunca Resûlüllah (S.A.V.): «Gece yakaladığın esirin ne yaptı?» diye sordu.
- Ey Allah’ın Resûlü! Bana bir şey öğretti ve Allah’ın o şey sayesinde beni koruyacağını iddia etti.
- Nedir o şey söyler misin? diye sorunca:
- Yatağıma gelince /Âyetelkürsî’vTlokumamı emr etti. Şayet onu okursam. Allah tarafından hana hir_mn.~ hafız gelip sabaha kadar beni korurmuş, dedim.
«— u yalancıdır, ama sana, dogm gnyipmî^t.irTu yurdular.
Ebû Bekr el-Kureşî «Mekâyid’üş - Şeytan»’da şöyle anlatır: Hadîs âlimleri İshak’dan naklen Zeyd b. Sâ- bit’den şöyle rivayet etmişlerdir:
«Bahçeme çıktım. Eir ses duydum. “Nedir bu ses?” diye sorunca; «Cinlerden bir adam. Bize kıtlık isabet etti. Meyvelerinizden yemek istiyoruz, acaba helâl eder misiniz?» diye konuştu.
«— Evet,» mukabelesinde bulundum. Sonra ikinci gece yine bahçeme çıkınca yine aynı sesi duydum: «Kim o?» diye sordum. «Cinlerden bir adam.. Bizekıtlık isabet etti. Meyvelerinizden yemek istiyoruz, acaba helâl eder misiniz?» dedi. Bunun üzerine kendilerinden sordum :
«— Bizi, sizden ne kurtarır?»
«— Âyetel – Kürsî» dedi.
Ubeyde bint’il – Velid, babasından nakl etmiştir: «Bir adam hurmama musallat oldu. Kim olduğunu sordum, cevap vermedi. Âyetel – Kürsî’yi okuyunca ağaçtan indi. Ona: «Hastamız var, ne ile tedavi edebiliriz onu?» diye sorunca, «Beni ağaçtan indirdiğin şey ile» diye cevap verdi.
Ebû Abdirrahman b. El – Münzirî «Kitab’ul – Acâ- ib»’inde anlatıyor: Hadîs âlimlerinden bâzılan, Hamza b. Habîb Ez-Zeyad’tan naklen demişlerdir: «Ben Hil- van’da bir handa yalnız başıma otururken iki şeytan çıkageldi. Biri, diğerine :
- İşte bu adam, insanlara Kur’ân okutuyor; gel ona fenalık edelim, dedi. Öbürü :
- Yazıklar olsun! diye mukabele etti.
Bunun üzerine ben (Şehidellahu ennehû lâ ilahe il- lâhu…) âyetini okudum. Biri diğerine :
- Allah sana, o burnunun büyüklüğünden dolayı ceza verdi. Bana gelince ben sabaha kadar onu koruyacağım, dedi.»
İbn-i Eb’id- Dünyâ «Kitab’ul -Havâtif»’inde yazıyor: «Hadis ulemasından bazıları Eb’ul-Eşem El-Abdi’den rivayet ediyorlar : Bir adam gece karanlığında Kûfe’nin dışına çıktı. Bir de ne görsün? Üzüm çardağı seklinde bir şeyin etrafını bir kalabalık çevirmiş. Adam bir yere sinip onları gözetlemeye başlamış. Sonra bir şey gelip o çardağın üzerine oturmuş. Ve: İçinizden, benim namıma Muğîre oğlu Urve’ye bir şey yapacak yok mu? diye bağırınca o kalabalıktan bir adam ayağa kalkıp: Ben yaparım, bana bir saat müsaade» dedi. Ve Medine’ye doğru yürümeye başladı. Aradan bir zaman geçtikten sonra adam döndü, çardağın üzerinde oturanın huzurunda el pençe durdu. Ve :
- İmkânsız!. Urve’ye bir şey yapamadım, dedi. Çardaktaki:
- Neden? diye sordu.
- Çünkü o, sabah – akşam öyle bir söz söylüyor ki artık ona o söz sayesinde hiç kimse dokunamaz, dedi. Kalabalık dağıldı. Adam evine döndü. Sabah oluncaçarşıya gitti. Bir deve satın alıp Medine yolunu tuttu. Yolda Urve’ye rastladı. Sabah – akşam ne okuduğunu sordu. Urve cevap verdi:
- Ben sabah – akşam üç kere şu duâyı okuyorum 2. (Amentü billahi vahdehu, vekefertü bilzubti vettağııti, vestemsektü bil urvetil – vuskâ lenfi’sâme lehâ, vellahu semi’un aliym.) = Yalnız Allah’a inandım. Şeytana küfrettim. Ayrılmayan sağlam bir kulpa yapıştım. Al- Jah hem duyucu ve hem de bilicidir.» «Mekâyidı’ş – Şeütan»?da şöyle geçer: «Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’den rivayet olunuyor: Eşcâ’dan iki adam falan yere geldiler. Bir kadın gördüler. Kadın onlara :
- Ne istiyorsunuz? diye sordu.
- Gelinimiz var, ona çehiz almaya gidiyoruz, dediler.
- Ben b uişten anlarım; işinizi bitirince bana uğrayın, dedi.
İşlerini bitince ona uğradılar, develerinden bir tanesine onu bindirip yola koyuldular. Kum yığını bulunan bir tepe gelince kadın: Benim ihtiyacım var, dedi. Bana biraz müsaade edin, dedi. Bir saat beklediler. Kadın gelmedi. Bunun üzerine adamlardan biri kadının peşinden gitti. O da gecikti. Öbürü gitti, bir de ne gör sün? Adamın göğsüne çıkmış ciğerini yiyor kadın. Bunu görünce dehşetle dönüyor. Hayvanına binip yola koyuluyor. Sür’atle binerken kadın arkasından yetişiyor ve :
- Hayrola neden acele ettin? diye soruyor.
- Hadi bin! Yürüyelim, diye cevap veriyor. Adamın korkudan tir – tir titrediğini görünce:
- Ne var? diye soruyor. Adam, cevap veriyor:
- Aramızda zalim bir hükümdar var. Ondan çok korkuyorum.
- Sana bir dua öğreteyim; o duayı yaparsan o hükümdar ölür, ben de hakkımı alırım, dedi.
- Nedir o dua? dedim.
- Şudur : (Allahünıme rabbes – semavati ve mâ lezellet verabbel – eradîne vemâ eklet ve rabberriyahi ve mâ ezret ve rabbes – şeyatini vemâ edellet, ente bedîus – semavati vel – ardi ya zelcelâl-i vel – ikrâm. Te’huzu lil – mazi fim i minezzâlimi. Hakkahû fekuzli hakkı minfula-ı nin ve innehû zalcnıeni.) Bunun üzerine adam o duayı kadından istedi; kadın da verdi. Duayı okumaya başladı. Sonunda (Allahını! O kadın bana zulm etti ve kardeşimi yedi) diye kadına beddua etti. Hemen gökten kadının avret yerine bir ateş indi, kadını ikiye böldü; bir parçasını bir tarafa, diğer parçasını başka bir tarafa savurup attı. İşte insanları yiyen dişicinlerden bir . tanesi.
(El-Ğul) adındaki cinlere gelince, bunlar sadece t insanlarla oynarlar ve yellenirler. Hepsi o kadar.
(Mekayid)’de der ki: Hadis ulemâsından bazıları, Ebû El-Ansârî’den (R.A.) şöyle nakl etmişlerdir:
«Hz. Peygamber’e (S.A.V.) dedim ki; evimin sofasında bana cin geliyor. «Bir daha geldiği zaman, Allah’ın Resûlünü kabul etmesini söyledi,» buyurdu. Bir daha geldiğinde yakaladım; «tekrar bir daha gelmiye- ceğim, diye beni aldattı ve ben de onu salıverdim. Baktım yine geldi. Bunun üzerine ertesi sabah Hz. Peygambere gidip durumu anlattım. «Yalan söyledi o, yine gelecektir,» buyurdu.
Yine geldi, sımsıkı yakaladım, bir daha gelmeyeceğine dair yemin edince salıverdim. Hz. Peygamber’e gittiğimde bana :
- Esirin ne eldu? Ne yaptı o? diye sorunca; geldi, yakaladım, yemin etti ve ben de salıverdim, dedim. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü (S.A.V.) «O yalan söylemiştir, yine gelecektir,» buyurdu.
Tekrar geldiğinde yine yakaladım, yine yemin ederek dedi ki: «sana bir şey öğreteceğim, onu okuduğun zaman hiç bir şeytan sana yaklaşamaz.»
Nedir o şey. diye sorunca: «Ayetel-kürsi’dir!» diye cevab verdi.
Bunun üzerine onu yine salıverdim. Ertesi sabah Hz. Peygamber’in huzuruna gelince: «Esirin ne yaptı?»
diye sordu. Ben de olanı biteni anlattım. Bunun üzerine,
«—O çok yalancıdır, ama Âyetel-Kürsi mes’elesi- ni doğru söylemiştir,» buyurdular.
İmam Ahmed, buna benzer bir hadîsi, Ebû Ahmed ez-Zübeyrî’den rivayet etmiştir. Tirmizi de buna «Fe- zâilul-Kur’an» bahsinde Ebû Ahmed Ez-Zübeyrî’den rivayet etmiş, «bu hadîs, Hasendir, Garibdir» demiştir.
Ebû Useyd Es-Sâidî’den nakl etmişlerdir: «Bostan- da’ki meyvemi toplamış, evimin bir köşesine koymuştum. Bir cin gece musluk tarafından gelip o meyvelere musallat oldu. Allah’ın Resulüne (S.A.V.) şikâyet edince bana :
«— O Guldur (Cindir) geldiği zaman ondan fay- dalanmasım bil; de ki: «Allah’ın adı ile, Allah’ın Resû- lünü kabul et,» buyurdu.” r”
Cin yine geldi ve dedi ki, «Affet beni, Allah’ın Re- sûlünün yanma gitmemi isteme benden.. Sana söz veriyorum. Bir daha evine gelmiyeceğim, meyveni çalmı- yacağım. Sana bir âyet öğreteceğim. Onu evinde okuduğun zaman hiç bir cin ona yaklaşamaz. Kaplarına okuduğun zaman hiç bir cin onun kapağını açamaz.
- Söylediği âyet, Âyetel-Kürsî idi— Sonra sırtını dönüp yellenerek uzaklaştı yanımdan.. Sabah olunca Allah’ın Rcsûlüne (S.A.V.) gelip durumu anlattım. Giderken yellenip gitti, dedim. Hz. Peygamber (S.A.V.) :
«— Âyetel-Kürsî mes’elesini doğru söylemiştir: lâkin aslında ot cok yalancıdır!» buyurdular.
İbn-i Eb’id-Dünyâ anlatıyor: Eb’ül-Münzir’den nakl etmişlerdir: «Hacca gidiyorduk; büyük bir dağın eteğine geldik; orada konakladık. Burası cinlerin bulundukları yerdir, dediler. Birde baktık ki sudan, yaşlı bir adam çıktı. Ona: Ey Ebû Şumeyr! Bu dağ hakkında bir şeyler anlatıyorlar, sen gerçekten bir hususa şahid oldun mu burada? diye sordum.
- Bir gün okumu alıp bu dağa çıktım. Bir ağacın dibinde bir pınarın tam yanında ağaçtan kulübe yaptım. Biraz sonra ne göreyim; dağdan keçilerden bir sürü geldi, pınardan su içtiler ve orada yattılar. Ben de dayanamadım. İçlerinden bir tanesine bir ok attım ve kalbinden yaraladım. Bir ses duyuldu ve dağda hemen her şey atma binip silâh kuşandı. Etrafımı sardılar. Bir tanesi:
«— Haydi ne duruyorsun bunu öldürsene!» dedi. Diğeri «olmaz, bunu yapamam» deyince, «Niçin?» diye sordu.
- Çünkü O, bu dağa dayandığı zaman dua okudu ve kendisini garantiye aldı, dedi. Bunu duyunca içim rahat etti.
Kişiyi, Cinlerden Koruyan Hususlar
On şey vardır ki, kişiyi cinlerin şerrinden muhafaza eder :- — Onlann şerrinden Allah’a sığınmak. Cenâb-ı Hak: «Eğer seııi şeytandan (gelen) bîr dürtüş fitlerse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, (senin) sığındığını) hakkıyle işiden, (niyetini, salâhını) çok iyi bilcn- dir.» (Fussilet: 36.) buyurmuştur.
Sahih’de varit olmuştur ki: Hz. Peygamber’in huzurunda iki adam birbirlerine hakaret etti. Birisinin yüzü (sinirden) kıpkırmızı kesilince, Allah’ın Resûlü (S. A.V.) : Ben bir kelime öğreteyim; Onu söyleyince, kendinde his ettiği o şey kayıp olur, gider. O kelime şudur: (Euzü Billahi Mineşşeytanirracîm.)- - Muavvizeteyn’i okumak. Tirmizî, Ebû Nadre tariki ile, Ebû Saîd’den (R.A.) nakl etmiştir: «Allahın Resulü (S.A.V.) Cinlerin ve insanların gözlerinin şerrine uğramıştı. Nihayet Muavvizeteyıı nazil olunca onları ve diğerlerini okudu. «Tirmizî bu hadis için: «Ha- sen ve garîb bir hadisdir» demiştir.
- — Ayetel-Kürsî’yi okumak. Sahih’de varit olmuştur: Ebû Hüreyre (R.A.) dedi ki,
«Allah’ın Resûlü, beni Ramazan zekâtını korumak için görevlendirdi. Baktım ki biri geldi, zekât mallarından almaya başladı. Yakaladım: «Seni Allah Elçisinin yanına götüreceğim,» dedim —Hadîsi anlattı— Yatağına geldiğin zaman, Âyetel-Kürsîyi oku; Allah sana bir koruyucu gönderir de artık hiç bir şeytan sabaha kadar yanına gelemez. Hz. Peygamber (S.A.V.): «Sen doğru söyledin, lâkin Şeytan yalancının ta kendisidir,» buyurdu.4—Bakara sûresini okumak. Sahih’de Ebû Hürey- re’den nakl edilmiştir: Allah’ın Resûlü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır: «Evlerinizi kabirlere çevirmeyin. İçinde Rakara suresi okunan bir eve asla şeytan giremez.»- — Bakara sûresinin sonunu okumak. Sahihte Ebû Mes’ud el-Ansarî’den nakl edilmiştir: Allah’ın Resûlü Sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: «Herkim, Bakara sûresinin sonundan iki âyet okursa o gece ona onlar kâfi gelir.»
Tirmizî’nin rivâyetine göre, Nu’man b. Başir Resû- lüllah (S.A.V.)’den şöyle nakl etmiştir: «Allah, mahlû- katı yaratmadan, iki bin yıl önce, bir kitab yazmış ve Bakara Sûresinin sonu olan iki âyeti inzal etmiştir. Üç gece bu iki âyetin okunduğu eve şeytan giremez.»- — Âyetel-Kürsî ile birlikte Hâmîm El-Mü’min sûresini (ileyhilmasırVa kadar, evvelini okumak. Tir- mizî Ebu Hureyre’den (R A.) nakl ediyor: Allah’ın Resûlü (SA.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«Herkim, Âyetel-Kürsi ile birlikte Hâmîm el-Mu’- nıin sûresinin evvelini (İleyhilmesir’e kadar) sabahleyin okursa, o iki âyet oııu akşama kadar, akşam okursa, sabaha kadar muhafaza eder.»- — Yüz kere, Lâ ilahe illellahu vahdehû lâ serike- lehu, lehülmülkü ve lehülhamdu ve hüve ala külli şey’in kadirli okumak. Yine Sahih’de Ebu Sâlih tariki ile Ebû Hureyreden (RA.) nakl edilmiştir: Allahın Resûlü (S. A.V.) şöyle buyurmuşlardır: «Her kim, (Lâ ilahe illalla- hu vahdehû la şerike lelıû lehülmülkü ve lelıul-hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadir) i yüz kere okursa, on köle azad etmiş gibi olur. Ayrıca nâmına yüz sevab kayd edilir, yüz günah da defterinden düşülür. Sonra akşama kadar o gün şeytan şerrinden emin olur. Hiç kimse bunun kadar büyük bir sevabla gelemez. Ne var ki ondan daha fazla bir amel ile gelirse o zaman başka.»
- — Allah’ın adını çokça zikretmek: Tirmizî’de El- Haris el-Eş’arî (R.A.)’dan şöyle nakl edilmiştir. Allah’ın Resûlü Sallellahu aieyhi ve sellem buyurdular ki:
«Allah, Zekcriya oğlu Yahya’ya beş kelimeyi kendisi ve İsrail oğulları okuyup amel etmeleri için emretti. Biraz ağır davranacak gibi olunca İsa Aleyhisselâm ona :- Allalı sana beş kelime emretti. Sen ve İsrail oğulları onunla amel etsinler diye.. Ya sen emret; ya da ben, deyince, Yalıya Aleyhisselâm şöyle dedi:
- Sen bu hususta beni geçersen, korkarım ki Allah beni azaba duçar eder.
Sonra insanları Beyt’ül-Makdis’e topladı ve: «Allah bana, kendim ve size amel etmek için beş şeyi emretti,» dedi:Allah’a İbadet edip ona hiç bir şeyi eş koşmamak. Allah’a şirk koşan kimse, şu adam gibidir: Kendi parası ile bir köle satın alıyor ve ona (İşte evim, işte işim; çalış, kazan; bana getir) diyor; fakat köle çalıştığını başkasına veriyor. İçinizden kim, böyle bir şeye razı olur?- Allah size namazı emretmiştir. Namaza durduğunuz zaman, sağa sola bakmayın. Çünkü Allah namaz kılan kimsenin yüzüne nazar eder, kul yüzünü sağa sola çevirmedikçe, Allah İlahî nazarında devam eder.
- Allah size orucu emretmiştir. Oruçlu olan kişi, yanmda misk bulundurup da herkesi güzel kokuya boğan kişi gibidir. Oruçlunun ağız kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha iyidir.
- Allah size zekât vermenizi emretmiştir. Zekât veren kişi de, sımsıkı kıskıvrak bağlanan ve kendisini para karşılığı azat ettiren kimse gibidir.
- Allah size, kendisini çok zikretmenizi emretmiştir. Allah’ı çok zikreden kimse, kendisini takip eden düşmandan kurtulup bir kaleye sığman kimse gibidir. Kul da böyledir, kendisini şeytan mekrinden ancak Allah’ı zikretmek sayesinde kurtarabilir.
Allah’ın Nebisi (S.A.V.) buyurmuşlardır: «Allahın bana emr ettiği beş şeyi, size emr ediyorum: Semi’ taat, cehd, hicret, cemaat. Çünkü cemaatten bir karış ayrılan kişi, İslâm ribkasmı boynundan çıkarmış demektir.Tekrar dönerse başka. Cahiliyet dâvasını güden, Cehennem kütüklerindendir. Bir adam :- Ya oruç tutup namaz kılarsa?
- O kimse her ne kadar oruç tutup namaz kılsa da (böyledir). Onun için, ey Allahın kulları! Allah’ın size nasip ettiği Müslümanlar ve Mü’minler davasında
bulunun, buyurdu. Tirmizî diyor ki, (Bu hadis, Hasen ~ve sahihtir.)Buharı diyor ki «El-Harîs el-Eş’arî’nin sohbeti sabit olmuş ve onun bundan başka da rivayetleri vardır.»- Abdest ve namaz kılmak. Öfke şiddetlenince, kişiyi o âfetten kurtaracak en büyük silâh bu ikisidir. Çünkü öfke, Âdem oğlunun kalbinde ateş gibi alev alev yanan bir şeydir. Nitekim Tirmizî ve diğerleri Ebû Sa- id el-Hudrî’den rivâyet etmişlerdir. Allah’ın Resûlü (S. A.V.) şöyle buyurmuştur:
«Dikkat edin! Öfke, Âdemoğlunun kalbinde bir kıvılcımdır. Görmüyor musunuz, kişi kızınca gözleri kararıyor, boyun damarları şişiyor. Herkim öfkeden bir şey hissederse, yere yapışsın.»Başka bir haberde şöyle varit olmuştur: «Şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateşi ancak su döndürebilir.»Sünen’de varit olduğuna göre Allah’ın Nebisi (S. A.V.) şöyle buyurmuşlardır:«Şüphe yok ki gazab şeytandandır. Şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş ise ancak su ile söner. Şu halde içinizden birisi öfkelendiği zaman hemen abdest alsın.»10) Fazla bakmak, fazla konuşmak, fazla yemek -ve insanlarla fazla ihtilattan sakınmak. Çünkü şeytan Âdemoğluna bu dört kapıdan musallat olur.İmam Ahmed’iıı Müsned’inde şöyle varit olmuştur: «bakış (harama) İblis’in oklarından zehirli bir oktur. Allah rızası için gözünü haramdan sakınan kişi, kıyamete kadar kalbinde hissedeceği Allah tarafından ihsan edilmiş bir tad bulur.Kur’ân, Zikir ve Okumanın Cin Bedeninde Bıraktığı Tesirler
Ibn-i Eb’id-Dünya anlatıyor: İbn-i Lahîa yolu ile Kays b. Haccac’dan nakl edilmiştir: «Şeytanım bana dedi ki; ben ağzına girdiğimde, deve gibi idim; şimdi ise bir serçe kuşu gibiyim.»- Neden? dedim.
Çünkü sen, Allah’ın kitabını okuyarak beni ufaltıyor (eritiyor) sun, diye mukabele etti.Ebû Hureyre (RA.)’dan nakl edilmiştir. Allah’ın Resulü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:«— Mü’min şeytanını, kişinin devesini ağılında tımar ettiği gibi tımar eder.»Halid el-Velîd’den nakl edilmiştir: «Hanımımla beraber Hz. Ömer’e gitmek üzere yola çıktık. Bir evde konakladık, hanımım arkamdaydı, çocukların seslerini duydum. Onları bir araya topladım. Yüksek sesle Kur’~ ân okumaya başladım. Bir şeyin aradan uçup gittiğini gördüm. Onlara ne olduğunu sorunca şöyle cevap verdiler:- Şeytanlar bizi kaptı ve bizimle oynadılar. Sen yüksek sesle Kur’an okuyunca bizi bırakıp kaçtılar. İbn-i Akıl «ElFıuıûn»’unda şöyle hikâye eder:
«Bağdad’da bir ev vardı. Oraya giren sabaha sağ çıkmıyordu. Bir defâsmda bir adam gelip içeriye girdi ve durumunu merak ettik. Sabah olunca adam sapasağlam evden çıktı. Komşular hayret ettiler. Adam bir müddet orada ikâmet ettikten sonra ayrılıp gitti. Sağ kalışının sebebini soranlara verdiği cevap şu oldu:- Ben gece orada yatsı namazını kıldıktan soma bir parça Kur’ân okudum. Kuyudan aniden bir genç çıkıp bana selâm verdi. O anda dona kalmıştım; genç bana :
- Korkma! Sana bir şey yapmıyacağım, bana Kurandan bir şeyler öğret, dedi. Arzusunu yerine getirdim ve :
- Allah aşkına şu evin durumunu bana bir anlatı ver, dedim.
- Biz Müslüman cinleriz; Kur’ân okur kendimizi teselli ederiz. Ne var ki, buraya hep fasıklar geliyor, toplanıp içiyorlar. Bizde onları koğuyoruz.
- Gecc senden korkuyorum gündüz gel!
- Olur, öyle yaparım dedi. Ve gündüzleyin kuyudan çıkmaya başladı. Ona alıştım. O okurken birde baktım sokakta havas okuyan biri durmadan: «Debib, nazar, cimlerden sana sığınırım, deyip duruyordu. Bunun üzerine kendine alıştığım cin:
- Bu nedir? diye sordu.
- Havas okuyucusu.
- Onu istiyorum, dedi. Bunun ürerine ayağa kalktım, onu içeriye soktum. Birden kendimi, tavanda dolaşan ejderha halinde bir cinnin karşısında gördüm.
Adam havas okudu Ejderha hâlâ tavanda sarkıp duruyordu. Nihayet mendilin içine düştü. Onu alıp Zembiline koymak istedi, mani olunca bana:- Neden avımı bana vermiyorsun? dedi. Bunun üzerine ona bir dinar verdim; gitti. Birde baktım ki, O Ejderha cin oluverdi. Zayıflamış sararmış bir halde ortada durup erimeye başladı:
- Ne var dedim?
- Bu adanı beni bu havaslarla öldürdü. Artık iflah etmem. Dikkat et! Kuyudan bir ses duyacaksın ve dağlub olacaksın, dedi. Hakîkaten de geceleyin kuyudan bir çığlık duydum, mağlûb oldum. İşte o gün bugün evde hiç kimse barınamıyor.»