CİNLERİN ESRARI ÜÇ
Cinlerin Cisimleri
Kadı Ebu Ya’lâ der ki: «Cin, teşekkül etmiş cisimlerden ve şekillenmiş şahıslardan ibarettir.. Büyümüş / ve gelişmiş olması mümkündür. Mutezile bu fikre mu- | halefet ederek şöyle der: «Onlar gayet ince cisimlerdir.
İnce oldukları için onları görmemiz mümkün olmuyor.» Biz diyoruz ki, cisimler ince de olur kalın da olur. Cin cisimlerinin ince veya kaim olması ancak ya mü- / şahade ile veyahut Allah ve Resûlünden varid olan haber vasıtasiyle bilinir.. Bu ikisi ise yoktur.. Öyleyse on- ların «Cinlerin cisimleri incedir» sözleri doğru olamaz. Yine onların «Cinler ince cisimlerdir bu yüzden onlan göremiyoruz» sözleri de doğru değildir. Çünkü incelik görmeye mâni değildir. Bâzı kaim cisimler olur da biz görmeyebiliriz. Çünkü onları görmek için lâzım gelen gücü Allah yaratmamış olabilir.
Ebul – Kasım El-Ensarî (El-İrşad)m şerhinde Kadı Ebu Bekir’den naklen şöyle yazmaktadır: «Biz diyoruz ki, onları gören görür. Çünkü Allah ona görme hissini vermiştir. Böyle bir idraka sahib olamıyan da tabii ki göremez. Onlar terkib edilmiş cisimlerden ibaret oldukları için görülebilirler. Mutezileden bir çoğu cinlerin ince ve basık cisimlerden teşekkül ettiklerini iddia eder.
Bu bizce caiz ve mümkündür. Ne var ki, onların şekli hakkında naklî bir delil bilmiyoruz.
Sual: Cinler nasıl olur da ateşten yaradılmış olabilirler? Ateş parçalan ve alevleri tabiatı itibariyle birbirinden ayrılıp bir bünye halinde sabit olmaz?
Cevap : Sabit olmuştur ki, hayat cismin hepsine taallûk etmez. Cismin diri olan yeri hayatın cari olduğu yerdir. Kaldı ki hayatın bir bünyeye muhtaç olduğuna kail olsak bile bu Allah hakkında mümteli değildir. Çünkü O, bunu da yaratmaya kadirdir.
Sual: Cinlerin ve meleklerin ince cisimler olması nasıl mümkün olur? Çünkü onların kuvvetleri arşı yüklenip taşıyacak kadar, şehirleri altüst edecek kadar büyüktür. Cebrail Aleyhisselâmın kanatlarıyla bâzı yerleri nasıl altüst ettiği hepimizce malûmdur?
Cevap : Bu da Allah’a göre mümkündür. Çünkü melekler ve cinler böyle olmakla beraber Allah onlara fazla kuvvet ihsan edebilir.
Kadı Abdül-Cebbar El-Hemedanî diyor ki: «Görme hissimiz zayıf olduğu için göremiyoruz. Eğer onlar büyük cisimler olup bizim de görme sıfatımız güçlü olsaydı elbetteki onlan görebilirdik..»
- Onlann ince ve küçük cisimlerden teşekkül ettiklerine delil olarak şu âyet-i kerimeyi de gösterebiliriz:«Çünkü o da, kabilesinden olanlar da sizi, sizin kendilerinizi görmeyeceğiniz yerlerden muhakkak görürler.» El-Araf: 27
Çünkü onlar görülebilecek cesamette olsalardı mutlaka onlan görürdük. Zira durmadan bizi iğva ediyorlar. Birbirlerimizi gördüğümüz gibi onlan da görürdük. Onları görmeyişimiz şüphesiz ki kanaatimizi doğrular.
Üstadlarımız şöyle derler: «İncelik, görülen şeyleri görmeğe bir mâni teşkil eder. Şüphesiz bu da görme sıfatının zayıf olmasına bağlıdır. Eğer Allah göz nurumuzu kuvvetli kılsaydı veyahut onları görülebilecek cesamette yaratsaydı mutlaka görürdük..
Görmüyor musun. Bütün Peygamberler melekleri ve cinleri görebiliyorlar diğer insanlar göremiyorlar. Kaldı ki onlar büyük cisim olsalardı onlardan büyük bir cin araya girmek suretiyle diğerlerini görmemize mâni olurdu. Tıpkı bir duvar ve kaim cisimler gibi.. Bu cisimler bizimle görmek istediğimiz varlık arasına girdiklerinde görmemizi engellerler. Bu da gösteriyor ki, onları göremememiz, gayet ufak ve ince bir cisme sahip oluş- larındandır.
Üstadlarımızdan olmayan diğer alimler şöyle dediler : «Cinleri görmemize mâni olan şudur. Allah onlarda renk yaratmamıştır. Eğer onlar bizler gibi renkli yaratılmış olsalardı şüphesiz onları görebilirdik. Şu hâlde görmemize mâni, onların ince ve ufaklığı değil renkli olarak yaratılmamış olmalarıdır..»
Kadı Abdül – Cebbar bir kaç yönden bu görüşün doğru olmadığını ileri sürer :
1 — Şüphe yok ki Allah, onları görüyor onlar da birbirlerini görebiliyorlar, eğer dedikleri gibi olsaydı onların görünmesi mümkün olmazdı. Çünkü görünmelerine mâni olan şeyin belirli bir renge sahip olmayışları olduğunu ileri sürmüşlerdi.. Allahü Teâlâ onlara renk verip belirli şekilde yarattığı için onlan görmüş ve onlar da birbirlerini görebilmiştir. Şu hâlde biz de onları görebiliriz.
Yukardaki iddianın aksi zahir olunca ileri sürdükleri delil kökten yıklımış oldu.
- — Cisimlerin renkten veya zıddmdan hali olması üstadımız Ebu Ali’ye göre caiz değildir Şu hâlde onlar-
da da renklerden herhangi bir rengin bulunması gerekmektedir ki, bu sayede onları idrak etmek mümkün olsun. Eğer Cenab-ı Hak Cinlerde bir renk yaratsaydı sonra başka bir renkle o ilk yarattığı rengi bertaraf etseydi «onları görürüz» sözümüz lâzım gelirdi. Her rengin hükmü, o rengi gören hasse ile idrak etmektir. Cinler de sırf bu sebeple görülebilir deyip de Cin cisimlerinin üstadımız Ebu Ali’nin fikrine uygun olarak renklerden hali olmadığını kabul edersek onları görmemiz icap eder. Oysa durum bizzarure bunun aksinedir. Bu da itirazın düşmesine bir delil teşkil etmez mi?
Ebu Haşim’in «Kaim olsun ince olsun renklerden maada cisimlerin arazlardan hali olması mümkündür.» sözüne gelince deriz ki: Cisimler kalın oldukları zaman behemehal görülürler. Görüldükleri zaman mutlaka renklere sahip oldukları da meydana çıkar. Öyleyse böyle bir istidlâlde nasıl bulunabilir. Görmüyor musun ki gören kimse cismin hududunu, uzunluğunu, genişliğini görmektedir. Bunlar ise cismin sıfatlarıdır. Renk sıfatları değildir. Bir cismin görülebilmesi cisimde rengin bulunmasının şartından değildir. Bu delillerde de yukarıdaki istidlâl şeklinin çürüklüğü meydana çıkmış oldu. Demek oluyor ki onların görülmemesi sırf cisimlerinin inceliği ve küçüklüğündendir başka bir sebepten değil…
Birbirlerini görmelerine gelince bu da hislerinin gayet ince oluşlarına bağlıdır. Bunun idrakteki tesiri büyüktür. Görmüyor musun insan gözüyle sıcaklık ve soğukluğu, ayaklarının altı ile hissetmesinden daha çok hisseder. Zira gözün idrak hissi ile ayakaltının idrak hissi bir değildir. Çünkü gözbebeği lâtiftir. Ayak altı ise kabadır.
Sual: Lâtif olan bir cismi görmekte göz nurunun kuvvetli olmasına ihtiyaç görülmüyor mu?
Cevap: Evet. Ama bu ince cisimlerde bahis konusu olabilir. Kaim cisimlerde değil. Rüzgâr ince ve lâtif olduğu müddetçe biz onu göremeyiz. Fakat tozları havaya kaldırıp kalınlaşınca görürüz. Bu gayet açık bir meseledir. İşte bu sebeple biz diyoruz ki eğer Allah Cinlerin cisimlerini kalın yaratıp görme gücümüzü şimdiki halinden daha tabiî kılsaydı elbetteki onları görebilirdik. Doğruyu en iyi bilen Allah’tır..
Cin Sınıfları
Ebul-Kasım Es-Süheylî şöyle demiştir: Hadîsde anlatıldığına göre Cinler üç sınıfa ayrılır :
- — Yılan kılığında olan cinler,
- — Siyah köpek şeklinde olan cinler,
- — Uçan rüzgâr şeklinde olan cinler.. Galiba yemeyen ve içmeyen olan Cin sınıfı bu üçüncü sınıftır. Şayet yemedikleri ve içmedikleri doğru ise..
İbni Ebid – Dünya, (Mekayiduş – Şeytan) adlı eserinde der ki:
«Ebu Seleme bin Abdurrahman, Ebud – Derdâ’dan (R.A.) nakl ettiğine göre, Allahın Resûlü (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır : «Allahü Teâlâ Cinleri üç sınıf olarak yaratmıştır: Birinci sınıf, yılan ve akrep şeklindedir, ikinci sınıf havadaki rüzgâr gibidir, üçüncü sınıf ise hesap ve ikaba maruz olaca kolan sınıftır..»
Evet Cinler üç sınıf olarak yaratılmışlardır: Allah buyurmuştur ki, onların kalpleri var, onunla anlamazlar; gözleri var onunla görmezler; kulakları var onunla duymazlar.. Bir sınıf da var ki, cesedleri insan cesedi gibi, ruhları ise Şeytan ruhları gibidir. Bir sınıf da var ki, gölge bulunmadığı o günde onlar Allahın gölgesinde olacaklar.. Bu haberi (El – Havatif) kitabında, yalnız Cinlere dair olarak almıştır da şöyle demiştir: Ebu Bekr Muhammed bin Ca’fer bin Sehl El – Amirî El – Haraitî der ki: Bize hadîs uleması Ebû Sa’lebe tariki ile, Allah Resûlünün (SA.V.) şöyle buyurduğunu nakl etmişlerdir :
«Cinler üç sınıftır :
- — Kanadlı olup havada uçan Cinler,
- — Yılan ve köpekler şeklinde olan Cinler,
- — Bir yerden diğer yere göçen Cinler..»
Zemahşerî demiştir ki: Cin babında vasfa girmeyecek bir şekil duydum: Yarısı insan kılığında olan bir nevi Cin.. Çoğu defa misafire yalnız kaldığı zaman arız olup, bazen onu helake sürükler.
Cinlerin Büyüyüp Muhtelif Şekiller Alması
Şurası bir gerçektir ki, Cinler, insan, hayvan, yılan, akrep, deve ve sığır kılığına bürünüp muhtelif şekiller alırlar.. Hattâ katır ve merkep şekline girdikleri, kuş kılığına bürünüp havada uçtukları da görülmüştür..
Adem oğlu kılığına da bürünür.. Nitekim, Şeytan, Kureyşe, Suraka bin Malik b. Ca’şem kılığında gelmiştir. — Bedir savaşına hazırlanırlarken olmuştur, bu.. —
Allah şöyle buyurmuştur :
«— O zaman Şeytan onların yaptıklarını methedip şöyle demişti: “Bugün size, insanlardan galebe edecek hiç bir kimse yoktur. Ben de sizin muhakkak ki yardmı- cınızım.” Vakta ki iki ordu (karşı karşıya) göründü, “Ben sizden katiyen uzağım, gerçek ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkarım elbet! Al-
.F 3
lah ukubetinde çok şiddetlidir.” diyerek iki topuğu üstüne (tabana kuvvet) kaçtı..» (1)
Nitekim O, Darun – Nedve’de Resûlüllah hakkında (Onu öldürelim mi, habs edelim mi? Yoksa yurttan çıkaralım mı?) diyerek toplandıklarında, Necidli bir ihtiyar kılığına girmiştir. Allah şöyle buyurmuştur : «Hani bir zaman o küfür edenler seni tutup bağlamaları, ya öldürmeleri, yahut (yurdundan zorla) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı kurarlarken Allah da onun karşılığını yâpıyordu. Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır.» (1)
Tirmizî ve Nesî Ebû Said El-Hudri’den merfu olarak rivayet etmişlerdir: «Medinede Müslüman olan bir Cin taifesi vardır. Bu Havam’dan bir şey görürseniz ona üç kere hakikati tebliğ ediniz, şayet karşı gelirlerse o zaman öldürünüz!»
>~Su huşustgL-JKadı Ebu Ya’lâ’nın fikri : Şeytanlar kendi kendilerine şekillenin aegişHrenî67Terrİ3una güç ‘ve takatları yoktur. Ne var ki Allah onlara bazı kelimeleri ve işleri öğretmiştir. O kelimeleri söylediklerinde ve yahut o işleri yaptıklarında Allah onları bir hâlden diğer bir hâle veyahut bir şekilden başka bir şekle sokar. Bunları görenler de Cinlerin kendi kendilerine tebdil-i kıyafet yaptıklarını sanırlar. Oysa onları bir hâlden diğer hâle çeviren kendileri değil, Allahtır… Çünkü kendi kendilerine bunu yapamazlar. Böyle bir şey yapmağa kalkıştıklarında bünyeleri parça parça olur ve hayat denilen bir şey kalmaz. Öyleyse böyle bir şey yapmalarına da imkân yoktur.
İblis’in Suraka bin Malik’in şekline, girdiği, Ceb-
(1) El-Enfâl: 48.
(1) El-Enfâl: 30.
râil’in Dihye’nin kılığına büründüğü meselesine gelince, yukarıdaki yorumumuza hami edilir.
Allah onu bir sözü söylemeğe muktedir kılmıştır ve o bu sözü söyleyince o kılığa kolayca girebilmiştir.
- Tabiî bu da Allah’ın izni ve inayetiyle olmuştur..— Ebu Bekr İbni Ebid – Dünyâ (Mekayiduş – Şeytan) adlı kitabında şöyle rivayette bulunmuştur:
«Yesir B. Amr anlatıyor: Bu hususu Ömer’in yanında konuşuyorduk. Ömer (R.A.) dedi ki: Hiç kimse, Allahın yarattığı şekilde başka bir şekle giremez. Ne var khi, onların sizin sihirbazlarınız gibi sihirbazları vardır. Onları gördüğünüzde, hakikati söyleyiniz!»
Abdullah b. Ubeyd b. Ümeyr’den nakl edilmiştir:’ «Allahın Resûlüne (S.A.V.) (Elğeyelân)dan sordular. Şöyle cevap verdi: “O, cinlerin sihirbazlarıdır!”» (Bu lıadîsi, İbrahim Bin Herase Cerir bin Hazim’den, o da Abdullah b. Ubeyd’den o da Cabir’den (R.A.) rivayet ve vasi etmiştir.» *-
Said b. Ebi Vakkas’dan (R.A.) rivayet ediliyor: «Kavli gördüğümüzde, onu namaza çağırmakla emro- lunduk!»
Ebu Bekr Muhammed b. Muhammed b. Süleyman, Mücahidden yapılan bir rivayeti nakl ediyor: «Namaza kalktığım zaman, Şeytan bana İbni Abbas’ın kılığında görünürdü.. Ona İbni Abbas’m sözünü anlattım. Bir defasında yanıma bıçak aldım, aynı kılıkta yine bana görününce hücum ettim ve bıçağı vurduğum gibi, büyük bir gürültü ile yere düştü.. Ondan sonra onu bir daha görmedim..»
Attabî anlatıyor: İbniz-Zübeyr iki karış uzunluğunda olan bir adam gördü. Ve:
- Nesin sen? diye sorunca, «Ben Cinden bir adamım!» diye cevab verdi. Bunun üzerine kamçısıyla ona vurdu ve o da kaçıp gitti..
İnsanlardan bir çoklan derler ki: Şeytanlar ve melekler istedikleri kılığa bürünebilirler.. Onları o kılıklarda gördüklerinde Melek veya Şeytan sanırlar.. Aslında yukarda da arz ettiğimiz gibi Allah onları, öğrettiği bir kelime veya fiil ile öyle değiştirmektedir ve insanların gözüne öyle göstermektedir. Yoksa Onlar kendi kendilerine bir şey yapamazlar.. Bir şeyin, aslî şeklinde kendi kendine değişmesi imkânsızdır.
Yukarda Mutezile’nin mezhebini anlatmıştık… Onlar diyorlardı ki:
Cinlerin cisimleri gayet ince ve ufaktır. Bu yüzden onları göremiyoruz.
Peygamberlerin zamanında Cenab-ı Hakkın onların cisimlerini büyütmesi ve onlara o şekilde göstermesi mümkün olmuştur, ondan sonra artık onları hiç kimse göremez!..
Kadı Abdul – Cebbar der ki: Kur’ân-ı Kerim’de, bunu teyid edecek Davud oğlu Süleyman Aleyhisselâm’m kıssası vardır.
Allah onları büyültmüştür. İnsanların görebileceği şekle sokmuştur da onlar, O’na büyük işler yapmışlardır, büyük silâhlar imâl etmişlerdir. Bundan da anlaşılıyor ki, bu, onların, yani peygamberlerin zamanında vuku bulmuştur. Onlar sonra böyle bir şeyin vukuuna asla imkân yoktur. Çünkü bu, tabiat kanununu altüst eder.
Asakir oğlu Ebu’l – Kasim «Sebebuzzuhadeti Fişşa- hadeti» adlı eserinde der ki: Açık olarak cinleri gördüğünü ve cinlerden kardeşleri bulunduğunu iddia eden kimsenin şehadeti kabul edilmez.
Bana îsbehan’dan Ebu Ali el – Haşan b. Ahmed, bir çok alimler tarafından nakl edilen İmam-ı Şafiinin şu sözünü yazdı: «Cinleri gördüğünü iddia eden kimsenin şehadetini ibtâl ederiz. Çünkü bu Cenab-ı Hakk’m : “O ve kabilesi sîzleri, onları göremediğiniz yerden görürler” kavline aykırıdır.»
Yine bir çok alimler, Rebi bin Süleyman’ın Şafiî’den şöyle işittiğini nakl ederler: «Ehl-i adaletten her kim, cin gördüğünü iddia ederse, onun şehadetini ibtâl ederiz. Çünkü Allah, “O ve kabilesi sîzleri, kendilerini göremediğiniz yerden görürler” buyurmuştur. Tabiî peygamberler müstesna.»
Ebu’l- Kasım el-Ansarî «El – İrşad»’m şerhi olan «El – Mukanna’» adlı eserinde şöyle kayd ediyor:
Bilmiş ol ki: Allah, sıfatlarda olduğu gibi, şekil ve kılıkda da Cin, İnsan ve Melekleri ayrı ayrı yaratmıştır. Zahirî ve batınî yönden herkim insan şeklinde olursa, şüphesiz ki o insandır. İnsan, bu vasıfları taşıyan bir varlığın ismidir: «And olsun ki biz insanı süzülmüş bir çamurdan yaratmışızdır.» Tefsir ehli bu âyeti şöyle tef-1 sir ederler: «Yâni onda ruh ve hayat yarattık.» Yine Allah buyuruyor: «Iiakiykat biz insanı, birbiri ile karışık bir damla sudan yarattık.» (El – İnsan – Eddehr sûresi, âyet: 2).
Bir âyet daha :
«O kahr edilesi insan, ne nankördür oî Onu (yaratan) hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da onu biçimine koydu. Sonra onun yolu (nu) kolaylaştırdı. Sonra onu öldürüp kabre soktu.» (Abese sûresi: 17, 18, 19, 20 ve 21)
Bu ve benzeri âyetlerden anlaşılıyor ki, insan oğlu sadece ruhtan ibaret değildir. Böylece onun yalnız ruhtan ibaret olduğunu iddia edenlerin söz ve görüşleri çürüğe çıkmış oldu. Çünkü ruh, çamurdan yaratılmış olamaz.
İnsamn ölmeyeceğini ve kabre girmeyeceğini iddia edenlerin sözlerini de bu âyet boşa çıkarmaktadır.
Şu halde Allah, bir meleği insan şekline sokarsa, o, melek kılığından çıkar. Yine bir şeytanı insan kılığına koyarsa, o da şeytan olmaktan çıkar.
İnsanlardan bazıları şöyle der : Melek veya şeytan zahiren insan kılığına sokulursa o insan olur. İsrail oğullarından bazılarım maymun kılığına sokunca, onlar insan olmaktan çıktılar mı? Yukarda geçen iki kavil üzere: Evet.
Melek suretinin insan suretine muhalif olduğunu gösteren âyetlerden biri de şudur: «Eğer Onu (peygamberi) bir melek yapsaydık, o meleği de her halde bir insan (suretinde) gösterirdik.» (El – En’am: 9).
Yâni onu biz zâhiren insan şeklinde yapardıö demektir. Allahü Teâlâ daha iyi bilir.