CAMİDEKİ HIRİSTİYAN VE AJAN İMAM
Osmanlı’da sona yaklaşmanın belirginleştiği dönemde istihbaratın ağırlıklı olarak içeriye yöneldiğini görüyoruz. Avrupa devletlerinin iç siyasete müdahale etmesi, hatta bazı sadrazamların padişahtan çok Rus, İngiliz veya Fransız elçilerinin sözleri ile hareket etmesiyle istihbarat bir ara tamamen basit Muhbirliğe dönüşecek kadar düzeysizleşir. İşte bu karmaşanın düzeltilmesi için Padişah tarafından Hekimbaşı Mavroyani Paşa Osmanlı Gizli Polisini düzene sokmakla görevlendirilir. (Osmanlı’da Padişah hekimlerinin hemen hemen tümü gayrimüslim olup büyük çoğunluğunun çift taraflı ajan olduğu bilinmektedir.)
Mavroyani Paşa, Osmanlı Gizli Polis teşkilatını İngiliz sefiri(elçisi) Stratfort Cannig’in telkini ile kurulduğunu anlatıyor. Saray’ın İngilizlerden gelen bu teklifi kabul etmemesine rağmen, hürriyet kahramanı olarak gösterilen Tanzimat’ın Patronu Mustafa Reşit Paşa tarafından Polis İstihbarat Teşkilatı hayatiyet kazanır.
Osmanlı Gizli Polis Teşkilatı’nı kuranların arasında bir başka ilginç isim de Ahmet Rasim Paşa’dır. Yeniçeri katliamında kadın elbisesi giyerek kurtulan Ahmet Rasim, İstanbul’da Dragomon (ajan) olarak çalışır. Ajanlıktan paşalığa kadar yükselmeyi başaran ender insanlardan biri de Ahmet Rasim’dir. Evlilik yolu ile akrabalık bağı kurduğu Mithat Paşa’nın Gizli Polis örgütünde de çalışır. İlginç bir benzerlik olacak ki, ikisi de gayrimüslim olan bu polis şefleri, Osmanlı’daki muhalefeti en sert şekilde susturmaya çalışan şahıslar olarak teşkilatın tarihinde yerini almışlardır.
Aslen Giritli olan Mavroyani Paşa’nın kaleme aldığı tahmin edilen ve varolan iki nüshası da Fransız Ulusal Kütüphanesi’nde “Çok özel” bölümde korunan kitapta oldukça ilginç bilgilere rastlıyoruz:
“Önce, Batı ülkelerinde İstihbarat örgütleri incelenmeye başlanır. Paris’te Vidocq’un tecrübesi üzerinde durulur. Vidocq, sahtekârlıktan yüzlerce hapis yatmış, sonra da Napeleon Bonapart zamanın da itibar kazanmış ve müthiş bir gizli Emniyet Teşkilatı kurmuştur. Napeleon döneminden sonra da yıllarca gizli polis olarak çalışmış, emekli olduktan sonra da hizmetlerine karşılık olarak bir gizli polis bürosu açmasına izin verilmiştir. Osmanlı Devleti bu alanda hazırlık içinde iken Paris elçimizdeki Sefels Soldenhof Efendi’ye Vidocq’un tecrübelerinden yararlanılması önerilmiştir. Bu nedenle geniş bir rapor hazırlanmış ve bu rapor Caning’in Osmanlı Polis Şefi olarak uygun gördüğü ve Mustafa Reşid Paşa’nın da kabul ettiği Civinis efendiye takdim edilmiştir.
Korfu veya Kefelonyalı bir Rum olan Civinis Efendi yıllarca St. Petersburg’da kalmış ve Çariçenin hizmetine girmiştir. Adı bir hırsızlık olayına karışınca, Anadolu’ya kaçarak, burada uzun süre imam kıyafetiyle dolaşmış ve camilerde hocalık yapmıştır. Daha sonra Comde de Qivereso adı altında zengin bir İtalyan turisti kimliği ile yatla dolaşan bir maceracı olarak Ege adalarında ortaya çıkmıştır. İstanbul’a yerleşmiş ve zengin Rum aileleri ile iyi ilişkiler kurmuştur.
Civinis, Mustafa Reşid Paşa’yı da etkilemiş ve Caning’in önerisi ile Albay rütbesi alarak gizli polis şefi olmuş, böylece ilginç bir gelenek başlatılmıştır. Yıllarca Rus sarayında çalışmış Civinis gibi bir kişinin İngiliz Elçisinin isteği ile Osmanlı Gizli Polisinin başına getirilmiştir. Civinis Efendi görev yaptığı sürece özel hayatla ilgili bilgileri öne çıkaran bir muhbir ağı kurmuş, örgütü Pera konaklarını, sarrafları, tanınmış paşaları izlettirmiştir. Elde edilen bilgilerin siyasi amaçlarla kullanılması, ince dengeleri sarsmış olmalı ki, örgüt sonradan kapatılmıştır.
1863 yılında, gizli polis örgütünün yeniden açıldığını belirten Mavroyani Paşa, bu tarihte Osmanlı Gizli Polisi’nin başına büyük sayıda bir Katolik Ermeni grubunun girişimi ve başka nedenlerle, Dniester kıyılarında doğmuş olan bir Baron’un getirildiğini bildiriyor. Osmanlı Gizli Polis Teşkilatı’nın başına getirilen bu şahıs, kendisinden sonra gelen istihbaratçılara oldukça köklü bir geleneği miras bırakıyor. (Yakın tarihlerde ABD’ye bilgi satan istihbaratçıların konumunu çözümlemede bu şahsın pratiğini öğretici olarak kullanmak mümkündür.)
Osmanlı Gizli Polisi’nin başında bulunan ve Mavroyani Paşa’nın anlatımıyla Baron C olarak anılan bu şahıs; yabancı bir elçiye, elde ettiği bir anlaşma taslağının kopyasını satıyor. Bu taslağa göre; Osmanlı Devleti, o elçinin devletine karşı, savunma ve saldırı amaçları ile başka devletle anlaşmaya varmış. Taslağı elde eden büyükelçi, çok sinirli bir şekilde hemen Sadrazam Ali Paşa’nın makamına çıkıyor.
Ali Paşa taslağı gördükten sonra, çekmecisinden başka bir taslak çıkarıyor. Viyana’daki Osmanlı Elçisi’nin büyük bir para ödeyerek elde ettiği bu taslağa göre ise; bu yabancı elçinin devleti Osmanlı Devleti aleyhine bir taksim anlaşması imzalamış. Durum inceleniyor ve taslaklar karşılaştırılıyor. Sonun da anlaşılıyor ki, her iki taslak da Baron C’nin kaleminden çıkmış. Ali Paşa, bu durum karşısında küplere biniyor. Ancak, yabancı elçi bu sefer Gizli Polis Şefi’ni savunuyor. Hatta terfisini bile istiyor. Baron C ise, başka bir olay sebebiyle görevden alınıyor. Böylece büyük bir servet sahibi olarak Osmanlı topraklarını terk ediyor.”
Mavroyani Paşa, Osmanlı Gizli Polis teşkilatını İngiliz sefiri(elçisi) Stratfort Cannig’in telkini ile kurulduğunu anlatıyor. Saray’ın İngilizlerden gelen bu teklifi kabul etmemesine rağmen, hürriyet kahramanı olarak gösterilen Tanzimat’ın Patronu Mustafa Reşit Paşa tarafından Polis İstihbarat Teşkilatı hayatiyet kazanır.
Osmanlı Gizli Polis Teşkilatı’nı kuranların arasında bir başka ilginç isim de Ahmet Rasim Paşa’dır. Yeniçeri katliamında kadın elbisesi giyerek kurtulan Ahmet Rasim, İstanbul’da Dragomon (ajan) olarak çalışır. Ajanlıktan paşalığa kadar yükselmeyi başaran ender insanlardan biri de Ahmet Rasim’dir. Evlilik yolu ile akrabalık bağı kurduğu Mithat Paşa’nın Gizli Polis örgütünde de çalışır. İlginç bir benzerlik olacak ki, ikisi de gayrimüslim olan bu polis şefleri, Osmanlı’daki muhalefeti en sert şekilde susturmaya çalışan şahıslar olarak teşkilatın tarihinde yerini almışlardır.
Aslen Giritli olan Mavroyani Paşa’nın kaleme aldığı tahmin edilen ve varolan iki nüshası da Fransız Ulusal Kütüphanesi’nde “Çok özel” bölümde korunan kitapta oldukça ilginç bilgilere rastlıyoruz:
“Önce, Batı ülkelerinde İstihbarat örgütleri incelenmeye başlanır. Paris’te Vidocq’un tecrübesi üzerinde durulur. Vidocq, sahtekârlıktan yüzlerce hapis yatmış, sonra da Napeleon Bonapart zamanın da itibar kazanmış ve müthiş bir gizli Emniyet Teşkilatı kurmuştur. Napeleon döneminden sonra da yıllarca gizli polis olarak çalışmış, emekli olduktan sonra da hizmetlerine karşılık olarak bir gizli polis bürosu açmasına izin verilmiştir. Osmanlı Devleti bu alanda hazırlık içinde iken Paris elçimizdeki Sefels Soldenhof Efendi’ye Vidocq’un tecrübelerinden yararlanılması önerilmiştir. Bu nedenle geniş bir rapor hazırlanmış ve bu rapor Caning’in Osmanlı Polis Şefi olarak uygun gördüğü ve Mustafa Reşid Paşa’nın da kabul ettiği Civinis efendiye takdim edilmiştir.
Korfu veya Kefelonyalı bir Rum olan Civinis Efendi yıllarca St. Petersburg’da kalmış ve Çariçenin hizmetine girmiştir. Adı bir hırsızlık olayına karışınca, Anadolu’ya kaçarak, burada uzun süre imam kıyafetiyle dolaşmış ve camilerde hocalık yapmıştır. Daha sonra Comde de Qivereso adı altında zengin bir İtalyan turisti kimliği ile yatla dolaşan bir maceracı olarak Ege adalarında ortaya çıkmıştır. İstanbul’a yerleşmiş ve zengin Rum aileleri ile iyi ilişkiler kurmuştur.
Civinis, Mustafa Reşid Paşa’yı da etkilemiş ve Caning’in önerisi ile Albay rütbesi alarak gizli polis şefi olmuş, böylece ilginç bir gelenek başlatılmıştır. Yıllarca Rus sarayında çalışmış Civinis gibi bir kişinin İngiliz Elçisinin isteği ile Osmanlı Gizli Polisinin başına getirilmiştir. Civinis Efendi görev yaptığı sürece özel hayatla ilgili bilgileri öne çıkaran bir muhbir ağı kurmuş, örgütü Pera konaklarını, sarrafları, tanınmış paşaları izlettirmiştir. Elde edilen bilgilerin siyasi amaçlarla kullanılması, ince dengeleri sarsmış olmalı ki, örgüt sonradan kapatılmıştır.
1863 yılında, gizli polis örgütünün yeniden açıldığını belirten Mavroyani Paşa, bu tarihte Osmanlı Gizli Polisi’nin başına büyük sayıda bir Katolik Ermeni grubunun girişimi ve başka nedenlerle, Dniester kıyılarında doğmuş olan bir Baron’un getirildiğini bildiriyor. Osmanlı Gizli Polis Teşkilatı’nın başına getirilen bu şahıs, kendisinden sonra gelen istihbaratçılara oldukça köklü bir geleneği miras bırakıyor. (Yakın tarihlerde ABD’ye bilgi satan istihbaratçıların konumunu çözümlemede bu şahsın pratiğini öğretici olarak kullanmak mümkündür.)
Osmanlı Gizli Polisi’nin başında bulunan ve Mavroyani Paşa’nın anlatımıyla Baron C olarak anılan bu şahıs; yabancı bir elçiye, elde ettiği bir anlaşma taslağının kopyasını satıyor. Bu taslağa göre; Osmanlı Devleti, o elçinin devletine karşı, savunma ve saldırı amaçları ile başka devletle anlaşmaya varmış. Taslağı elde eden büyükelçi, çok sinirli bir şekilde hemen Sadrazam Ali Paşa’nın makamına çıkıyor.
Ali Paşa taslağı gördükten sonra, çekmecisinden başka bir taslak çıkarıyor. Viyana’daki Osmanlı Elçisi’nin büyük bir para ödeyerek elde ettiği bu taslağa göre ise; bu yabancı elçinin devleti Osmanlı Devleti aleyhine bir taksim anlaşması imzalamış. Durum inceleniyor ve taslaklar karşılaştırılıyor. Sonun da anlaşılıyor ki, her iki taslak da Baron C’nin kaleminden çıkmış. Ali Paşa, bu durum karşısında küplere biniyor. Ancak, yabancı elçi bu sefer Gizli Polis Şefi’ni savunuyor. Hatta terfisini bile istiyor. Baron C ise, başka bir olay sebebiyle görevden alınıyor. Böylece büyük bir servet sahibi olarak Osmanlı topraklarını terk ediyor.”
(Vecihi Timuroğlu, Dersim Tarihi, s.178)
Doktor Mavroyani Paşa, Osmanlı tarihinin önemli tanıklarındandır. Zengin bir Rum ailesinin damadı olmasının yanı sıra, tıp alanında da önemli bir isimdir. Sultan V. Murad’ın doktoru olan Desjardin, bu ünlü casus hekimi şöyle anlatır:
“ Doğu’da Abdülhamid’in doktorunun parmağı olmayan hiçbir siyasi olay, hatta hiçbir özel nitelikte olay yoktur. Kendisi kısa süren V. Murat dönemi ile Abdülhamid idaresinin gizli tarihi hakkında çok özel şeyler bilmektedir. Eğer hatıralarını yazabilseydi, tarihçilerimize ve diplomatlarımıza çok şey öğretecekti.”
Mavroyani Paşa’nın öldüğü 1902 yılında Desjardin, Osmanlı Devleti hakkında bir kitap yazar. Kitabın adı oldukça ilginçtir: “ Casuslar Ülkesinde”. Yazar, kitabında Mavroyani Paşa’yı tanık göstererek Sultan Abdülaziz’in intihar etmediğini, öldürüldüğünü anlatıyor. Hatta Mavroyani, bir kayık gezisinde katillerin Çırağan Sarayı’na girdiği pencereyi kendisine gösterdiğini iddia ediyor.
Doktor Mavroyani Paşa, Osmanlı tarihinin önemli tanıklarındandır. Zengin bir Rum ailesinin damadı olmasının yanı sıra, tıp alanında da önemli bir isimdir. Sultan V. Murad’ın doktoru olan Desjardin, bu ünlü casus hekimi şöyle anlatır:
“ Doğu’da Abdülhamid’in doktorunun parmağı olmayan hiçbir siyasi olay, hatta hiçbir özel nitelikte olay yoktur. Kendisi kısa süren V. Murat dönemi ile Abdülhamid idaresinin gizli tarihi hakkında çok özel şeyler bilmektedir. Eğer hatıralarını yazabilseydi, tarihçilerimize ve diplomatlarımıza çok şey öğretecekti.”
Mavroyani Paşa’nın öldüğü 1902 yılında Desjardin, Osmanlı Devleti hakkında bir kitap yazar. Kitabın adı oldukça ilginçtir: “ Casuslar Ülkesinde”. Yazar, kitabında Mavroyani Paşa’yı tanık göstererek Sultan Abdülaziz’in intihar etmediğini, öldürüldüğünü anlatıyor. Hatta Mavroyani, bir kayık gezisinde katillerin Çırağan Sarayı’na girdiği pencereyi kendisine gösterdiğini iddia ediyor.