03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....8 — ÇESITLI BILGILER

8 — ÇESITLI BILGILER
Köpegi ve diger ise yarıyan hayvânları, kusları satmak câizdir. Zimmînin, ya’nî
gayr-ı müslim vatandasın alısverisi, müslimânlarınki gibidir. Yalnız onların serâb
ve domuzu da alıp satması câizdir.
Müsterî, parayı vermeden ve malı almadan gayb olsa, o mal, baskasına satılır.
Bir kimse satdıgı malın semeni olarak bilmiyerek sahte para aldı ise, yanında ise,
geri verip iyisini alır. Sahte parayı kullandı ise, iyisini isteyemez.
Bir bagçede kus yavrulasa veyâ yumurtlasa veyâ sâhibsiz hayvan girse, bunlar
alanın olup, bagçe sâhibinin olmaz. Bagçe sâhibi görüp, kapıyı kaparsa onun olur.
Bir yerde seker veyâ para atılsa, kimin üstüne düserse onun olur. Bir bagçeye arılar
gelip bal yapsa veyâ agaç çıksa veyâ sular kum getirip yıgsa, bagçe sahibinin olur.
Hoca, talebesinden [imâm veyâ müezzin, cemâ’atinden] hasır [veyâ bunlara vazîfelerinde
lâzım olan baska birsey] satın almak için para toplasa, toplanan paranın
bir kısmı ile o seyleri satın alsa, artan parayı kendisi kullanması câiz olur. Çünki,
topladıgı paralar kendisine temlîk edilmisdir. Ibni Âbidîn cild 5, s. 271. [Yardım
derneklerine verilen paralar da böyle hibedir. Vekîl yaparak degildir.]
(Lukata) yerde bulunup, sâhibi belli olmıyan maldır. Sâhibine vereceginden emîn
olanın, korumak için alması sünnetdir. Yerde helâk olacak ise, alması farz olur.
(Arayan olursa bana gönderin!) diyerek iki kimseyi sâhid yapar ve galabalık bir
yerde ta’rîf ederek sâhibini arar. Sâhibi çıkıncaya veyâ durmakla bozuluncaya kadar
saklarken helâk olursa ödemez. Sâhibi çıkmıyacagını veyâ bozulacagını anlarsa,
artık aramaz. Beyt-ül-mâla verir. Beyt-ül-mâl yoksa, zengin ise, fakîr olan
anasına, babasına, evlâdına ve zevcesine sadaka verir. Bunlar, kendisine hediyye
ederlerse, kendi de kullanabilir. Sâfi’îde, bunlara vermeden de kullanabilir. Fakîr
ise, kendi kullanabilir. Sâhibi sonra çıkarsa, yâ kabûl eder. Yâhud, bulana veyâ fakîre
tazmîn etdirir. Kabûl eden veyâ tazmîn eden sevâb kazanır. (Dürr-ül-müntekâ)
da ve (Hindiyye)de, Lukata sonunda diyor ki, (Para, seker serpilince, kapan,
yerden ve baskasının üstünden alan, buna mâlik olur. Umûmî bir yerden çıkan,
na’lın veyâ kundurasının alınmıs oldugunu görse, yerine bırakılanı kullanması câiz
olmaz. Bunu götürüp sadaka verir, fakîr de, buna hediyye ederse, câiz olur).
Agaçdan sokaga düsmüs meyveleri, köyde de, sehrde de, sâhibinin yasakladıgı
ma’lûm olmadıkca, herkesin alıp yimesi câizdir.
Asagıdaki bilgiler (Mecelle)den alınmısdır:
Madde 912 — Birinin ayagı kayıp da düserek baskasının malını telef etse öder.
Madde 914 — Kendi malı sanarak, baskasının malını telef eden öder.
Madde 915 — Baskasının elbisesini çekip de yırtan, temâm kıymetini öder. Elbiseyi
tutup, sâhibi çekmekle yırtılsa, yarısını öder.
Madde 916 — Çocuk, birinin malını telef etse, çocugun malından ödenir. Malı
yoksa, malı oluncaya kadar beklenir. Velîsi ödemez.
Madde 918 — Birinin binâsını yıksa, sâhibi dilerse, enkâzı ona bırakıp binânın
kıymetini alır. Yâhud enkâzı ve deger farkını birlikde alır. Agaçlarını kesmek de
böyledir.
Madde 919 — Yangını durdurmak için bir evi, hükûmetin emri ile yıkan ödemez.
Kendiliginden yıkan öder.
Madde 921 — Mazlûm olanın, baskasına zulm etmege hakkı yokdur. Her ikisi
de öder. Meselâ sahte para alan, bunu baskasına veremez.
Madde 922 — Birinin malının telef olmasına sebeb olan, öder. Ahırın kapısını
açıp hayvân kaçarak zâyı’ olsa, öder. Hayvânı ürkütüp kaçıran da böyledir.
Madde 924 — Yolda kuyu kazıp, birinin hayvânı düserek ölse, öder. Kendi
mülkünde kazmıs ise, ödemez.
– 817 – Se’âdet-i Ebediyye 3-F:52
Madde 926 — Yoldan geçene zarar veren, öder.
Madde 927 — Hükûmetin izni olmadan yolda oturup satıs yapılamaz.
Madde 928 — Dıvârı yıkılıp, birinin malına zarar verirse, önceden, dıvârın yıkılacak,
ta’mîr et gibi îkâz yapılmıs ise, öder.
Madde 929 — Bası bos bırakılmamıs bir hayvânın kendiliginden yapdıgı zararı
sâhibi ödemez. Sâhibi görüp, men’ etmezse veyâ hayvânın tehlükelidir çâresine
bak denilmis ise, öder.
Madde 934 — Yolda hayvânı baglamaga, aracını park yapmaga kimsenin hakkı
yokdur. Park yerlerinde durdurabilirler.
Madde 1013 — Bir binâya ortak olarak mâlik olan kimselere, (Hisse-i sâyı’a sâhibi)
denir. Bir binânın yarısı Ahmedin, üçde biri Ömerin, altıda biri Alînin olsa,
Ahmed hisse-i sâyı’asını satsa, Ömer ve Alî almak isteseler, yarısını Ömer, yarısını
da Alî alır. Ömer, hissesine göre iki misli alamaz.
Madde 1023 — Karsılıksız hediyye ve vasıyyet gibi karsılıksız temlîklerde süf’a
hakkı olmaz. [Ikinci kısmda, yirmidokuzuncu madde sonuna bakınız!].
Madde 1031 — Süf’â hakkı bulunan kimsenin, satıs yapıldıgını isitince, hemen
hakkını istemesi, iki sâhid yanında tekrâr söylemesi ve bir ay içinde mahkemeye
basvurması lâzımdır.
Madde 1036 — Müsterînin teslîm etmesi ile veyâ hâkimin karâr vermesi ile, süf’a
sâhibi satılan binâya mâlik olur.
Madde 1198 — Komsusuna (Zarar-ı fâhis) yapamaz. Kullanmaga mâni’ olan seyler,
zarar-ı fâhisdir. Demirci dükkânı, degirmen, bitisik binâyı sallarsa veyâ fırın
dumanı, yaghânenin pis kokusu, harman tozları, bitisik evde oturulamıyacak kadar
sıkıntı verirse, degirmenin, bostanın su yolu, evin temelini, dıvârını gevsetirse,
çöplük bitisik evin dıvârını çürütürse, harman yerine bitisik yapılan yüksek binâ,
harmanın rüzgârını keserse, manifaturacı dükkânı yanında yapılan ascı dükkânının
dumanları kumaslara zarar verirse, lagım, kanalizasyon yollarının sızıntılarından
komsu dıvârı zarar görürse, sonra yapılanlar zarar-ı fâhis olup, men’ edilirler.
Madde 1201 — Evin havasını, manzarasını, günes görmesini kapatmak, zarar-ı
fâhis sayılmaz. Bir odanın zıyâsını temâmen kesmek, zarar-ı fâhis olur.
Madde 1202 — Mutbah, kuyu bası, ev aralıgının görünmesi zarar-ı fâhisdir. Araya
dıvâr, perde yapması lâzım olur.
Madde 1210 — Arada müsterek olan dıvârı, biri ötekinin izni olmadıkca yükseltemez
ve üzerine binâ yapamaz.
Madde 1224 — Yol, su yolu, kanalizasyon zarar-ı fâhisi olmadıkca, eskiden kalanlarına
dokunulamaz.
Madde 1226 — Bir kimse, verdigi iznden vazgeçebilir. Meselâ tarlasından geçmege
izn vermis iken, men’ edebilir.
Madde 1228 — Arsasından geçmekde olan su yolunun geçmesine ve arsaya girilip
ta’mîr olunmasına mâni’ olamaz. Yeniden su yolu geçirilmesine mâni’ olabilir.
Madde 1243 — Daglardaki agaçlar ve otlar herkese mubâhdır. Agaçları kesen,
mâlik olur.
Madde 1249 — Mubâh olan seyi ele geçiren ona mâlik olur. Ele geçirmek,
kasd ile, niyyet etmekle olur.
Madde 1255 — Mubâh seyleri ele geçirmekde kimse kimseye mâni’ olamaz.
Madde 1265 — Denizler, büyük göl ve nehrler, sehrlerden uzak sâhibsiz erâzî
ve daglar, herkese mubâhdır. Fekat, baskasına zarar vermemek sartdır.
Madde 1281 — Sehrden uzak, sâhibsiz yerde kuyu kazan, bunun (Harîm)ine mâ-
– 818 –
lik olur. Yirmi metre yarı çapındaki dâire içi, merkezindeki kuyunun harîmi olur.
Madde 1291 — Sehr içindeki kuyunun harîmi olmaz. Herkes mülkünde kuyu kazabilir.
Madde 1311 — Hâzır olan ortakdan ve hâzır olmıyan için hâkimden izn almadan
ta’mîr eden ortak teberru’ etmis olup, ortaklardan birsey istiyemez.
Madde 1313 — Degirmen, hamâm, apartman gibi taksîm olunamıyan mülk
harâb olup, ta’mîrini istemiyen ortak bulunursa, hâkimin izni ile ta’mîr edilip, sonra
hissesine düsen para ondan alınır.
Madde 1314 — Müsterek bir binâ yıkılınca, yeniden ortaklasa yapılmasını istemiyen
olursa, buna cebr olunmaz. Arsa taksîm edilir.
Madde 1315 — Apartman yıkılınca, herkes kendi katını yapdırır. Altdaki yapdırmazsa,
üstdekiler, hâkimin izni ile, hepsini yapdırıp, altdaki hissesini verinciye
kadar, katını kullanamaz.
Madde 1321 — Sâhibsiz nehrleri Beyt-ül-mâl ayıklar. Beyt-ül-mâlda para yoksa,
masrafı oradan sulama yapanlardan alınır.
Madde 1327 — Müsterek kanalizasyonu temizlemek masrafı, asagıdan baslar.
Söyle ki, en asagıdaki evden, arsadan baslayıp bunun masrafını hepsi öder. Yukardaki
arsalardaki kısmların masraflarına asagıdakiler istirâk etmezler.
9 — SART ILE SÖYLENEN SEYLER
Fıkh kitâblarında, (Bey’ ve sirâ) sonunda diyor ki:
Sart ile söylendigi zemân yapması câiz olmıyan seyler ondörtdür:
1 — Bey’: Meselâ, bir evi, bir ay oturmak sartı ile satmak fâsiddir.
2 — Icâre: Borc vermesi sartı ile birisine birsey kirâya vermek fâsiddir.
3 — Taksîm: Mîrâs bölünürken vârislerden birkaçının, ba’zı esyânın ba’zı
kimselere verilmesini sart etmesi câiz degildir.
4 — Icâze: Birisi, bir kimsenin malını satsa, malın sâhibi buna, bana yüz lira borc
veyâ bir hediyye verirsen satısı kabûl ederim dese, bu icâze ya’nî izn, bâtıl olur.
5 — Ric’at: Bosadıgı âilesinden para isteyerek tekrâr nikâh etmek olmaz.
6 — Malı mal ile sulhdur: Evinde oturursam, alacagımı istemem demek.
7 — Borcu afv etmek: Babam seferden gelirse, alacagımı istemem demek.
8 — Vekîli azl: Bir hediyye verirsen, seni azl ederim demek.
9 — I’tikâf: Hastam iyi olursa, i’tikâf edecegim demek câiz degildir. Hastam
iyi olursa, Allah rızâsı için, su kadar gün i’tikâf edecegim demek, (Nezr) olur.
10 — Müzâre’a: Borc verirsen, tarlamı islet demek.
11 — Müsâkât: Borc verirsen, agacımı veyâ asmamı sana müsâkât eylerim demek
gibi. (Müsâkât), meyvenin bir kısmını bakana verilmek karsılıgında, agacı veyâ
asmayı, birinin bakımına bırakmak demekdir.
12 — Ikrâr: Para istiyerek, borcu oldugunu i’tirâf etmek.
13 — Vakf: Falan yolcum gelirse, evimi vakf edecegim gibi.
14 — Tahkîm: Falan sey olursa, sen aramızda hâkim ol demek.
Sart ile söylendigi zemân, yapılması câiz ve sartın yapılmaması lâzım olan seyler
yirmisekizdir:
1 — Karz: Bir zemân hizmet sartı ile borc verilir ve hizmet yapılmaz.
2 — Hibe: Yavrusu benim olmak sartı ile bu hayvânı sana hediyye ederim demek
câizdir. Yavrusu da hediyye olur.
3 — Sadaka: Bir zemân hizmet sartı ile sadaka veririm demek.
– 819 –
4 — Nikâh: Mehr vermemek sartı ile nikâh sahîh olur. Mehr-i misl verilir.
5 — Talâk: Evlenmemek sartı ile seni bosadım demek. Sonra, evlenebilirler.
6 — Hul’: Bir kimse, zevcesine, bir ay muhayyer olmak sartı ile seni, hul’ eyledim
dese, bosamıs olur.
7 — Atk [Itk da denir]: Köleye, üç gün muhayyer olmak sartı ile seni âzâd etdim
deyince köle âzâd olur.
[Köle, harbde alınan esîrleri öldürmeyip, hizmetçi yapmakdır. Esîrden baska,
kimse köle olamaz. Köle âzâd etmek çok sevâbdır. Islâmiyyet, öldürmege gelen
düsmândan baska, kimseyi köle yapmaz. Bu köleleri âzâd edenleri de, çok begenir.
Islâmiyyet, köle yapmak dîni degil, köle âzâd etmek dînidir.]
8 — Rehn: Evimi sana rehn verdim, oturmaklıgım sartı ile demek.
9 — Îsâ: Seni vasî yapdım, kızımı alman sartı ile demek.
10 — Vasıyyet: Filânca izn verirse, sana malımdan vasıyyet ederim demek gibi.
Izn almadan vasıyyet edilmis olur.
11 — Sirket: Hediyye verirsen, seni ortak yaparım demek gibi.
12 — Mudârebe: Babam yoldan gelirse, sana bin altın veririm, onun ile ticâret
yap. Kâr yarı yarıya olsun demek gibi.
13 — Kâdî olmak: Kimseyi azl etmemek sartı ile seni kâdî yapdım, gibi.
14 — Vâlîlik: Ata binmemek sartı ile seni Van vâlîsi yapdım gibi.
15 — Kefâlet: Hediyye verirsen, falanca borcluna kefîl olurum gibi.
16 — Havâle: Seni, filân seyle, filânca üzerine havâle eyledim, onun kahvesini
içmemek sartı ile demek gibi.
17 — Vekâlet: Borcumu afv edersen, seni vekîl etdim gibi.
18 — Ikâle: Para verirsen, bey’i ikâle etdim gibi.
19 — Kitâbet: Bir efendi kölesine, seni bin liraya kitâbet etdim, bu sehrden çıkmamak
sartı ile demek gibi.
20 — Efendi kölesine, sana ticârete izn verdim, filân malı almamak sartı ile, demesi
gibi.
21 — Bir kimse câriyesine, bu çocuk bendendir, eger zevcem râzı olursa gibi.
22 — Kâtili afv: Amden öldürülen kimsenin velîsi, hediyye almak sartı ile, kâtili
afv edince hediyye lâzım olmaz. Kâtil afv olur.
23 — Yaralının afv etmesi: Yaralının, bir sart ile afv ederim demesi gibi.
24 — Zimmîlik: Falan râzı olursa, seni zimmî yapdım diye bir kâfire söylemek.
25 — Falanca râzı olursa, ayblı malını red ederim demek.
26 — Falanca râzı olursa, sart etdigim muhayyerlik ile malını red ederim demek.
27 — Filân kimse isterse, kâdîyı azl ederim demek gibi.
28 — Bey’: Bâyı’ ve müsterîye fâidesi olmıyan sartla bey’ sahîh olup, sart edilen
sey yapılmaz. Meselâ, müsterînin, baskasına satmaması veyâ hediyye etmemesi
veyâ çayıra salmaması veyâ binmemesi sartı ile bir hayvânı satmak. Müsterînin
kendi giymemesi sartı ile elbise satmak. Müsterînin kendisi yimemesi veyâ baskasına
satmaması sartı ile bir ta’âm satmak. Baskasına satmamak sartı ile satın almak,
hep sahîh olup, bu sartların hepsi bosdur, yapılmaz.
Kesmek sartı ile hayvân satın almak sahîhdir ve sart bosdur. Bir malı, bu sehrde
satmamak sartı ile satın almak sahîh olup, sart bâtıldır.
Bir kimseye fâidesi olmıyan, belki zararı olan sartla satıs da sahîh olup sart bâtıldır.
Meselâ, bir evi yıkmak sartı ile satın almak gibi.
Bâyı’ ve müsterîden baskasına fâidesi olan sart da bâtıl olup, bey’ sahîh olur. Meselâ,
müsterînin, baska birisine borc vermesi sartı ile satmak gibi ki, bey’ sahîh olup,
– 820 –
borç vermesi lâzım değildir.
Müşterîden başkasının, bâyı’a borc veyâ hediyye vermesi şartı ile bey’ sahîh olup,
bunları vermesi lâzım değildir.
Şart ile câiz olan şeyler (Mecelle)nin 82. ci maddesi şerhinde uzun yazılıdır.
10 — SELEM İLE SATIŞ
Belli mikdârda peşin semen ile, ma’lûm zemân sonra, ma’lûm yerde, ma’lûm bir
mebî’i satın almak için sözleşmekdir. Mebî’ bâyı’ın deyni olur. Meselâ, şu evsâfda,
yüz kile buğdayı, filân vakt ve filân yerde bana teslîm etmek üzere, elli liraya
sana selem verdim deyip, bâyı’ de kabûl etdim demekle veyâ on litre veyâ on kilo
cevzi, selem olarak sana, şu kadar kuruşa satdım, deyip, müşterî de aldım demekle
selem vâkı’ olur. Semen hâzır ise de, mikdârı söylemek lâzımdır. Selem, söz
kesilirken ve malı teslîm edinciye kadar geçen zemân içinde, çarşıda benzeri hep
bulunan ve sıfatı ya’nî iyilik ve aşağılık derecesi ve mikdârı belli edilebilen, ya’nî
hacm, vezn, metre ve sayı ile ölçülen ve ta’yîn edilince te’ayyün eden malda sahîh
olur. Her deynde olduğu gibi, malın cinsi, ya’nî ismi, sıfatı, mikdârı bildirilerek selem
olunur. Ya’nî peşin para ile, veresiye satılır. Ölçü birimi, herkesce bilinmelidir.
Karpuz, bal kabağı, odun, balık, nar, ayva gibi irili ufaklı şeyler sayı ile selem
yapılmaz. Vezn ve hacmle yapılır. İrili ufaklı olmayıp fiyâtları çok farklı olmıyan
şeyler sayı ile ve hacm ile selem yapılır. Yumurta, cevz gibi şeylerde çürük bulunması,
sayı ile ölçmeğe zarar vermez. Etin, sabunun, toprak eşyânın ve kâğıdın, kumaşın
cinsi, nev’ ve sıfatlarını bildirmek lâzımdır. İpek kumaşın vezni de bildirilmelidir.
Gelecek sene toprak mahsûlünün sıfatı ile, şimdi mevcûd benzerinin sıfatı
başkadır. Bunun için, gelecek senenin buğdayını, çarşıda devâmlı mevcûd
olmadığı için selem yapmak câiz olmaz. Belli bir köyün buğdayı selem yapılmaz.
Belli bir şehrin buğdayı yapılır. Balıkdan başka hiçbir hayvân selem olmaz. Fekat
hayvân, selemde semen olur. Aralarında fâiz bulunan şeylerde, selem câiz olmaz.
Fekat, ağırlıkla ölçülen şeylerin para ile, ya’nî altın ve gümüş ile selem yapılmasına
izn verilmişdir. Meselâ, demirin pamuk ile selem edilmesi câiz olmadığı hâlde,
altın ile selem edilmesi câizdir. Altın ile gümüş işlendikden sonra da ağırlık ile
ölçülür. Başka ma’denler işlendikden sonra sayı ile ölçülür. Bunun için, ağırlıkları
başka olan bakır leğenin, bakır külçe ile peşin satılması câiz olur. Fekat, selem
edilmesi câiz olmaz. Altın ve gümüş para, ta’yîn edilince, te’ayyün etmedikleri için
mebî’ değildir, selem yapılmaz. Fekat bunlar, selemde semen olurlar. [İmâm-ı Muhammede
göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, fülûs denilen bakır paralar da altın, gümüş
gibidir. Fekat, Şeyhayne göre “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, fülûs, niyyet edilmekle
semenlikden çıkıp urûz gibi kıyemî mal olur. Ta’yîn edilince te’ayyün eder.
Sayarak selem yapılırlar. Ya’nî altın ve gümüş ve başka mallar karşılığı, selem yolu
ile satılırlar. Böylece, altın, gümüş paralarla ve zînet eşyâsı ile kâğıd liraları değişdirmek,
ya’nî satın almak sahîh olur. Kâğıd liraları, bir aydan çok olmak şartı
ile, belli zemân sonra almak, altını, gümüşü ise, söz kesilirken kabz etmek lâzım
olur.] Selem yapılan mal, belli zemânlarda, taksît ile verilebilir. Semen ayn olsun,
deyn olsun, pazarlık yerinde hepsi peşin teslîm edilmelidir. Bunun için, bu satışa
(Selem) denilmişdir. Hepsi peşin verilmezse, selem sahîh olmaz. Borclusuna,
(Senden alacağım şu kadar lira, şu kadar litre veyâ kilo buğday için, selem olsun)
dese, selem sahîh olmaz. Çünki semen deyn olup, pazarlık yerinde kabz edilmemişdir.
Selem müddeti en az bir aydır. Peşin selem câiz olmaz. Selemde muhayyerlik
şart edilmez. Mebî’ görülünce de muhayyerlik yokdur. Selemden, iki taraf
uyuşarak, vaz geçilebilir ve bâyı’ semeni veyâ mislini veyâ kıymetini geri verir. Selem
olunan mal, teslîm vakti gelmeden önce çarşıda kalmazsa müşterî, isterse, piyasada
bulununcıya kadar bekler. İsterse vaz geçerek parasını alır. Yerine başka
şey almaz. Mebî’, başkasına havâle edilebilir. Bâyı’ semeni, müşterî de selem olu-
– 821 –
nan malı teslîm almadan önce bey’ edemezler. Müsterî, selem malını, bâyı’ına satamaz.
Hediyye edebilir. Semeni geri alır.
11 — ISTISNÂ’ (Ismarlama yapdırmak)
Bir san’at sâhibine, birsey ta’rîf ederek, yapdırmakdır. Malzeme san’at sâhibine
âid olur. Malzemeyi müsterî verirse, isçilik olur. Baskasının yapdıgı seyi verip,
müsterî kabûl ederse, sahîh olur. Isin bitme zemânını ta’yîn etmek sart degildir.
Bir aydan fazla müddet sart olunursa, Selem olur. Ayakkabı, elbise, kayık, dolap,
ma’denî esyâ ve binâ gibi ısmarlamak âdet olan seylerde, zemân söylenmezse
veyâ bir aydan az söylenirse, istisnâ’ sahîh olur. Âdet olmıyan seylerde bir aydan
çok zemân söylenirse, Selem olur. Selemde zemân söylenmezse, akd fâsid olur. Istisnâ’da
parayı pesin vermek câiz oldugu gibi, belli olmıyan zemânlarda taksîtlerle
ödemek de sart edilebilir. Belli zemânda ödenmesi sart edilirse, Selem olur. Müsterî,
yapılan seyi görüp begenmezse vazgeçebilir. Selem oldugu zemân, iki taraf da
muhayyer olamaz. Insa’âta baslamadan evvel ikisi de vazgeçebilirler. Basladıkdan
sonra, san’at sâhibi yine vazgeçebilir. Müsterîye gösterdikden sonra vazgeçemez.
Müsterî görünce, ta’rîfe uygun bulmazsa, red edebilir. (Bahr-ür-râık) sâhibi “rahmetullahi
teâlâ aleyh” diyor ki, (Dülgere, bana bir ev yap dese ve evsâfını bildirse
ve bir mukavvimin tesbît edecegi piyasa degerine göre kıymetini veririm dese,
san’at sâhibi bu degerden dahâ fazla para istese, binâyı teslîm etmesi ve piyasa degerini
kabûl etmesi lâzım olur). [Görülüyor ki, istisnâ’ sözlesmesi yapılırken, fiyâtın
ta’yîn edilmesi sart degildir. Ta’yîn edilmis ise, san’at sâhibinin, sonradan fazla
para istemesi, câiz ise de, müsterî bunu kabûl etmezse, ehl-i vukûfun tesbît edecegi
piyasa degerinde anlasmaları lâzım olur.] Iki tarafdan biri ölürse, istisnâ’ bâtıl
olur. Ya’nî yok sayılır. Kirâ dahî, bunun gibi bâtıl olur.
[Mevcûd olmıyan malı satmak câiz degildir. Bunun için, arsayı müte’ahhide verip
de, buna karsılık, buraya yapacagı apartmandan kat almak câiz olmaz. Bunun
gibi, bir müte’ahhidden, yapacagı binâ, yapılmadan satın alınamaz. Bu binâ ve
apartman katı, yapılmadan önce, selem yolu ile de satın alınamaz. Çünki, malı vermek
zemânı gelinciye kadar çarsıda bulunmıyan sey ve misli bulunmıyan sey selem
yapılamaz. Fekat, binâyı müte’ahhide istisnâ’ yolu ile yapdırmak câizdir ve pek
kolaydır. Çünki, (Mecelle) kitâbının otuzyedinci [37] maddesinde, (Insanların
kullanması, âdetleri, bir huccetdir. Buna uymak vâcib olur) yazılıdır. Ya’nî, islâmiyyetin
yasak etmedigi âdetlere uymak vâcibdir. Üçyüzseksendokuzuncu [389]
maddesinde (Istisnâ’ yapılması âdet olan seylerde istisnâ’ yapmak sahîhdir) denilmekdedir.
Ya’nî binânın teslîm zemânı belli olmasa veyâ bir aydan az olsa, sözbirligi
ile câizdir. Bir aydan çok olursa, iki imâma göre, istisnâ’ yine sahîh olur. Bu maddelere
uyularak, arsanın belli bir kısmı, meselâ üçde ikisi, (Hisse-i sâyı’a) olarak
müte’ahhide veresiyye olarak satılır. Müte’ahhidden alacagı olan paranın karsılıgı
olarak, istenilen kat, müte’ahhide istisnâ’ yolu ile yapdırılır. Çünki, kendi arsasına,
projesine göre, istisnâ’ yolu ile apartman yapdırılması câizdir. Istisnâ’ yolu
ile yapdırılacak apartmanın veyâ katın proje ve plânının ve kullanılacak her malzemenin
cinsinin ve fabrikasının önceden söz kesilirken
bilinmesi, karârlasdırılması
lâzımdır.
(Fetâvâ-yı Feyziyye), (icâre) kısmında diyor ki, (Zeyd kendi arsasında kendi malzemesi
ile, eni, boyu ve yüksekligi belli, bir oda yapması için, bir usta ile, belli ücret
ile sözlesse ve ücretini pesin verse, odayı yapdıkdan sonra, ustanın dahâ para
istemesi câiz olmaz. Usta kendi malzemesi ile yapsaydı, [ya’nî istisnâ’ sözlesmesi
olsaydı] câiz olurdu). Bir kimsenin, kendi arsası üzerinde, istisnâ’ yolu ile ev yapdırmasının
câiz oldugu bu misâlden anlasılmakdadır.
Arsası olmıyan kimsenin, bir apartman katını, insâ edilmeden önce, pesin se-
– 822 –
men ile satın alabilmesi için, yâ istisnâ’ yapılır. Yâhud semeni müte’ahhide emânet
olarak verir. Insâ’at temâm oldukdan sonra, satıs sözlesmesi [Akd] yapılır. Müte’ahhidin,
apartmandaki ve arsadaki hisse-i sâyı’asını birlikde olarak satmasının
câiz oldugu, Mecellenin ikiyüzonbesinci maddesinde yazılıdır. Ikinci kısmın 38. ci
maddesine de bakınız!
Pesin semen ile yapılacak binâ temâmlanmadan önce zekât verme vakti gelirse,
zekâtı verilmez. Müeccel semen ile olanın zekâtını san’at sâhibi, sarf etdigi paranın
kırkda biri kadar verir.
Günlük islerde ahkâm-ı islâmiyyeye uygun davranabilmek için, her müslimânın
(Mecelle) kitâbı basındaki yüz maddeyi ezberlemesi ve iyi anlaması lâzımdır.
(Mecelle) kitâbında, bir baslangıc ile onaltı kısm vardır. Hepsi binsekizyüzellibir
[1851] maddedir.
Baslangıc, (Fıkh temel bilgileri) olup, yüz maddedir.
Birinci kısm, (Bey’ ve sirâ) olup, yüzbirden 403. cü maddeye kadardır.
Ikinci kısm, (Kirâ) bilgileri olup, altıyüzonbirinci maddeye kadardır.
Üçüncü kısm, (Kefîl olmak) bilgileridir. Altıyüzyetmisikinci maddeye kadardır.
Dördüncü kısm, (Havâle) bilgisi, yediyüzüncü maddeye kadardır.
Besinci kısm, (Rehn) olup, yediyüzaltmısbirinci maddeye kadardır.
Altıncı kısm, (Emânet)dir. Sekizyüzotuzikinci maddeye kadardır.
Yedinci kısm, (Hibe) bagıslamakdır. Sekizyüzsekseninci maddeye kadardır.
Sekizinci kısm, (Gasb ve Zarar)dır. Dokuzyüzkırkıncı maddeye kadardır.
Dokuzuncu kısm, (Hicr ve Ikrâh)dır. Binkırkdördüncü maddeye kadardır.
Onuncu kısm, (Sirketler ve Sosyal bilgiler)dir. 1448. ci maddeye kadardır.
Onbirinci kısm, (Vekâlet)dir. Binbesyüzotuzuncu maddeye kadardır.
Onikinci kısm, (Sulh ve Afv)dır. Binbesyüzyetmisbirinci maddeye kadardır.
Onüçüncü kısm, (Ikrâr)dır. Binaltıyüzonikinci maddeye kadardır.
Ondördüncü kısm, (Da’vâ)dır. Binaltıyüzyetmisbesinci maddeye kadardır.
Onbesinci kısm, (Isbât ve Yemîn)dir. 1783. cü maddeye kadardır.
Onaltıncı kısm, (Hâkimlik)dir. Binsekizyüzellibirinci maddeye kadardır.
Tanınmıs hukûkculardan Alî Haydar beg ve Âtıf beg ve hâcı Resîd pâsa “rahmetullahi
teâlâ aleyhim ecma’în”, (Mecelle)yi ayrı ayrı serh etmislerdir. Herbiri çesidli
cildler hâlinde basılmısdır. Bunları okuyan garb bilginleri, islâm hukûkuna ve
islâmiyyetdeki sosyal bilgilerin inceligine ve çokluguna hayrân kalmakdadırlar.
Âtıf beg, (Mecelle)nin 1114 ve sonraki maddelerinde diyor ki:
(Kısmet), hisse-i sâyıa ile müsterek olan kirâ malı, sâhiblerine bölmek demekdir.
Ayn olan, aynı cinsden karısmıs malın taksîminde uyusamazlarsa, ortaklardan
biri taleb edince, hâkim tarafından bölünür. Üçüncü kısm, ondokuzuncu maddede
bildirildigi gibi, hacm veyâ vezn ile ölçülen seyleri, ölçmeden bölmek fâiz olur.
Deynin taksîmi sahîh olmaz. Baska cinslerden malların karısması ve taksîmi zararlı
olan bir malın taksîmini hâkim yapmaz. Bunları uyusarak bölebilirler. Yâhud satılıp,
parası bölünür. Binâ kıymetlendirilerek, kıymetleri müsâvî olacak vech ile
taksîm edilir. Kıymeti fazla kısmını alan, kıymeti az olanı alana, aradaki farkın yarısı
kadar para verir. Müsterek bir ayn [mal] bâkî kalmak üzere, bunun menfe’atini
taksîm etmege (Mühâyee) denir. Mislî esyâda mühâyee olmaz. Ev, tarla,
zemânla veyâ mekân ile mühâyee olunur. Mekânda ve öncelikle uyusulmazsa, kur’a
çekilir. Agaç, yün, süt gibi ayn olan seylerde mühâyee olmaz. Eger, bunları mühâyee
edip, hisselerinde hâsıl olan farkı halâllassalar, halâl olmaz.]
Âlem içre, mu’teber bir nesne yok, devlet gibi.
Olmaya devlet cihânda, bir nefes sıhhat gibi!
– 823 –
12 — ÖDÜNC VERMEK
Ödünc vermek, ya’nî (Karz-ı hasen) çok sevâbdır. Çarsıda misli, ya’nî benzeri
bulunan herseyi, belirsiz bir zemân sonra, misli geri verilmek üzere vermege,
(Karz-ı hasen) denir. Ödünc vermek, îcâb ve kabûl ile [aldım, verdim gibi sözlesme
ile] sahîh olur. Bir altın ödünc alan, bir altını öder. Degeri degisdi diyerek önceki
veyâ sonraki degerde gümüs veyâ kâgıd lira veremez. Bunlar yerine altın da
veremez. Alacaklı kabûl ederse câiz olur. Bir kimse gücü var iken borcunu ödemezse,
alacaklı veyâ baskası, bundan zor ile alabilir. Borc ödenince, sened, borc
verenin mülkü ise, ödendigini bildiren vesîka verir. Ölüm hastasının çok alacaklısı
varsa, hepsine taksîm eder. Borclu, yüz liralık senedimi ver, sana doksan lira
vereyim dese, alacaklı senedi istemiyerek verse, on lira dahâ istiyebilir. Züyûf, ya’nî
altın ve gümüsden baska para, meselâ kâgıd lira ödünc verdikden sonra, o kâgıdların
kıymeti kalmasa, Imâmeyne göre, teslîm etdigi zemândaki kıymetinde altın
veyâ bu kadar altın karsılıgı geçer akça ile ödenir. Kıymeti degisirse, Ebû Yûsüfe
göre, yine böyle olduguna fetvâ verildigi, sarf kısmında yazılıdır. Hacm ile, vezn
ile ölçülen her seyin kıymetlerinin degismeleri de böyledir. Bir kimse, birindeki
alacagını, buna borcu olan baskasından istiyemez. Ev, dükkân, hayvan, elbise gibi
kıyemî olan, ya’nî misli bulunmıyan seyleri ödünc vermek fâsiddir ve hemen geri
vermek lâzımdır. Kullanılması harâm olur. Satması, harâm ise de, sahîh olur. Çünki,
kabz etmekle mülkü olmusdur. Ödünc alınan kıyemî seyin kıymetini ödemek
lâzımdır. Ahmede yüz lira borcum var diyenin borclu oldugu anlasılmaz. Ne sebeble,
nasıl borclandıgını da bildirmesi lâzımdır.
(Hamza efendi risâlesi serhı) ellidokuzuncu [59] sahîfesinde diyor ki: (Ödünc
verirken, zemân ta’yîn etmemelidir. Çünki, zemân ta’yîn ederse, malı, misli ile veresiye
satmıs olur. Bu ise fâiz olur. Senede ödeme târîhi koymamakla, ödünc veren
verdigini geri almak hakkına her zemân mâlik olmakda, belli bir zemânı beklemek
zorunda kalmamakdadır. Zemân ta’yîn etmeksizin ödünc vermeli ve arzû
etdigi zemân isteyip geri almalıdır. Câhillerin, ödünc verilen seyin ödenmesi istenirse,
sevâbı kalmaz demeleri, dogru degildir. Kalb kırmıyarak, basa kakmıyarak,
hakkını istemek câizdir. Kalb kırmak, ayrı bir günâhdır). Ödünc alan kimse, verecegi
bonoya ödeme târîhi koymamalıdır. Birsey satın alan kimsenin verecegi bonoya
ödeme târîhi koyması lâzımdır. Ödünc verdigi parayı geri alabilmek için, senedde
ödeme târîhi bulunmak îcâb ediyorsa, ödünc verecegi kimseden kefîl ister.
Kefîl ile, belli bir zemânda ödenmesine kefîl olması için anlasır. Meselâ, kefîlden,
ödeme târîhi belli bono alır. Borclunun da kefîlin ödemesi lâzım geldigi zemân ödemesi
câiz olur denildi. Fekat kefîlin o zemân ödeyip, sonra borcludan alması dahâ
iyi olur. Yâhud, borclu, borcunu kendine borcu olan birine havâle eder. Havâle
olunanın borcunun ödeme zemânı, belli ise, alacaklıya da o zemânda öder.
Belli zemânı yoksa, alacaklı havâleyi kabûl eden ile, belli bir zemânda, ödemesi
için uyusur. Bunun borcluya borcu yoksa, borclu, belli zemânda ödemek üzere buna
borclandıgını bildirir. Ya’nî bono verir. Iki borc da aynı târîhde ödenir. Fekat,
burada borclu, ödeme senedini alacaklıya vermiyor. Havâleyi kabûl edene veriyor.
Alacaklı, ödeme târîhi yazılı bononun kendisine verilmesini isterse, ödünc verecegi
parayı, emîn oldugu bir arkadasına hediyye eder. Bu da bu parayı, ödünc istiyene
verir. Borcunu para sâhibine havâle etmesini söyler. Para sâhibi havâleyi
kabûl ederek diledigi ödeme târîhli bono yazıp, arkadasına verir. Borclu da para
sâhibine aynı târîh yazılı bono verir. Sonra, havâleyi alan, alacagını arkadasına hediyye
ederek, bonosunu geri verir. Yâhud ödünc istiyene, ödünc verecegi kadar fiyâtla
ucuz birseyi veresiye satar. Ondan bu satıs için belli târîhli ödeme senedi alır.
Sonra bu seyi aynı fiyâtla, pesin olarak, ondan geri satın alır. [Altıncı madde sonuna
bakınız!]. (Hadîka)da, altıyüzyirminci [620] sahîfede diyor ki: (Bir kimsenin,
ödünc verecegi kimseye, hattâ bir kâgıd parçasını bin liraya bile satması câizdir.
– 824 –
Mekrûh degildir). (Esbâh)da diyor ki: (Ödünc verirken, senede ödeme târîhi koyabilmek
yollarından biri de, Mâlikî mezhebini taklîd etmekdir. Mâlikî mezhebinde,
ödünc verirken, ödeme zemânının bildirilmesi lâzımdır). (Mîzân-ül-kübrâ)da
diyor ki: (Mâlikî mezhebinde, ödünc verilen malı ve satıs semenini, ödeme zemânından
önce veyâ sonra istiyemez. Zemânında istemesi lâzımdır). Fekat, baska mezhebi
taklîd etmek, ancak, sıkısık durumlarda câiz olur. Taklîd edilen mezhebin bütün
sartlarını ögrenip bunlara uymak lâzım olur. (Beydâvî)nin (Seyhzâde) hâsiyesi,
birinci cild, 590.cı sahîfesinde diyor ki, (Âyet-i kerîmedeki müdâyene ya’nî borçlanma
kelimesi, muâmele ya’nî bey’ ve sirâ demekdir. Bu da, dört seklde olabilir:
Aynı ayna satmak, müdâyene degildir. Deyni deyne satmak da, bâtıldır. Aynı deyn
karsılıgı satmak, bildigimiz veresiye satısdır. Deyni ayn karsılıgı satmak, (selem)
dir. Bu iki satısda, deynin belli vaktde ödenmesi için sened yazılır. Ödünç vermek,
bu iki satısa dâhil degildir. Ödünç vermekde, belli vakt bildirmek, Hanefîde
câiz degildir.) Vakt bildirilirse, fâiz olur.
Ödünc verirken bir menfe’at sart koymak fâiz olur. Harâm olur. Sart koymadıgı
hâlde, öderken ayrıca birsey fazla vermek câizdir. Ibni Âbidîn “rahmetullahi
teâlâ aleyh”, ödünc vermegi anlatmaga baslamadan buyuruyor ki, (Falana olan
borcuma kefîl ol dese, o da kabûl edip ödese, kefîl borcluya, (Belli zemânda bana
ödersin) diyebilir. Fekat, falana olan borcumu öde dese, o da kabûl edip ödese,
borclunun bunu ona belli bir zemânda ödemesi câiz olmaz. Çünki, borclu için
ödemis, borclu simdi buna borclu olmusdur. Borcun belli bir zemânda ödenmesi
ise câiz degildir).
(El-Ukûd-üd-dürriyye) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Alacaklısına,
evini verip ücretsiz otur demek, fâsiddir. Ecr-i misl lâzım olur. Alacaklısına evini
rehn verip, ücretsiz oturmasına izn verse, ücret lâzım olmaz. Alacaklıya rehni
kirâya verirse, rehn fâsid olur. Alacaklının rehnden istifâde etmesi tahrîmen mekrûhdur.
Bir kadın, oglunu evinde, ta’mîr etmek sartı ile oturtsa, senelerce oturup,
ta’mîr etmeden çıksa, anasına ecr-i misl ödemesi lâzım olur).
Büyük âlim Hayreddîn Remlî hanefî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Fetâvâ-i
Hayriyye)de diyor ki, (Zimmî zimmîye elli lira ödünc verip, fâizi ile birlikde ellibes
lira alsa, bes lirayı geri vermesi lâzımdır. Çünki, fâiz her dinde harâmdır.)
Abdülvehhâb-ı Sa’rânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mîzân-ül-kübrâ) kitâbında
diyor ki, (Dört mezhebde de ödünc vermek müstehabdır. Belli bir zemân sonra
alacagı satıs parasının bir kısmını, vaktinden önce almak için, geri kalandan vaz
geçmesi câiz degildir. Bir kısmını vaktinden önce alıp, geri kalanı, vaktinden sonra,
baska vakte bırakması da câiz degildir. Vaktinden önce, bir kısmını aynen, gerisini
de, baska sey olarak almak câiz degildir. Vakti gelince, bir kısmını alıp, geri
kalanı, baska vakte bırakması veyâ vaz geçmesi câizdir). Pesin olan satıs semeni
için, yarısını simdi (veyâ yarın) verirsen, gerisi bir sene sonra olsun demek câizdir.
Ödünc verirken veyâ verdikden sonra, alacagının taksîdler hâlinde ödenmesine
râzı olmak câiz degildir. Taksîd ile, uzun zemânda ödenmesini kabûl eden
alacaklı, bu sözünden vaz geçebilir. Hepsini birden pesin istiyebilir. Borclu, elinde
taksîdle ödiyecegini bildiren sened oldugu hâlde, gücü yeterse, hepsini birden
ödemege mecbûrdur. Borclu bir kısmını inkâr ederse, mümkin olanı belli zemânda
almak câiz olur. Mehr-i mu’accelin de te’cîli câiz degildir. Kadın veyâ vârisleri,
hepsini hemen alır. Borcludan kefîl istemesi ve kefîlin belirli târîhlerde taksîdlerle
ödemesi câizdir.
Bir vakte kadar ödünc vermek câiz olmadıgı gibi, bu vakti beklemeden, alacagını
istemesi câizdir. (Mâlikî mezhebinde, ödünc verenin, sart olmasa dahî, borcludan
hediyye alması, yemegini yimesi ve ondan herhangi bir sûretle menfe’atlenmesi
câiz degildir. Sâfi’î ve Hanbelî mezheblerinde, söz kesilirken sart edilmezse,
– 825 –
câiz olur). Hanefî mezhebinde, ba’zı âlimler, sart etmeden alması câiz olur dedi ise
de, ba’zıları, sartsız hediyye almak da câiz olmaz dedi. Birincisi, kendisine her zemân
hediyye vermesi âdeti olan kimseden alması olup, fetvâ yoludur. Ikincisi
ise, takvâ sâhibleri içindir. Borc alanın âkıl ve hicr edilmemis olması lâzımdır.
Ödünc verirken sart edilmedigi hâlde, borclunun, sonradan yüksek fiyâtla,
alacaklıdan mal satın alması câiz ise de, mekrûhdur. Sems-ül-eimme Hulvânî harâm
olur dedi. Fekat, ödünc verme sözlesmesi olmadan önce, meselâ bin lira degerindeki
kuması binbesyüz liraya satın alsa, ayrıldıkdan sonra, tekrâr gelip dörtbin
lira da ödünc alsa, câiz olur ve satana besbinbesyüz lira borcu olur. Hâlbuki borcu
besbin olmak lâzımdır. (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, böyle mu’âmeleye yüzde
besden fazla olmamak sartı ile câiz olur denildi. Yüzde besden fazla farklı ödünc
verirse, ya’nî ödünc vermeden önce, (Mu’âmele) ile, satacagı malın fiyâtı, ödünc
verdigi paranın, yüzde besinden fazla olursa, harâm olur ve böyle ödünc veren habs
olunur. Ibni Âbidîn “rahmetullahi aleyh” (Dürr-ül-muhtâr)ın bu satırlarını genis
açıklıyor. Sultânın emri ile, yüzde onbese kadar mu’âmele ile satıs fetvâsı verildigini,
buna câiz diyen âlimleri ve büyük fıkh kitâblarını bildiriyor. (Bezzâziyye) fetvâsında,
sarf bahsinde diyor ki, (Ribh ile ödünc istiyen muhtâc kimse, buna bir malı
on liraya satsa ve teslîm etse, ödünc verecek olan da, bu malı, sonra o kimseye
on iki liraya satsa câiz olur. Satısı, ödünc verildikden sonra yapmak iyi olur. Mal,
ödünc verenin ise, bunu ödünc isteyene, diledigi bir müddetle, meselâ oniki liraya,
veresiye satar. Malı teslîm alınca, üçüncü kimseye on liraya satıp teslîm eder.
Bu kimse, ödünc verene on liraya pesin satıp, malı buna verir. Aldıgı on lirayı,
ödünc isteyene vererek borcunu öder. (Bahr)de diyor ki, (On lira alacagı olan bir
kimse, belli zemân sonra onüç lira almak isterse, borclusundan bir malı bu on lira
karsılıgı satın alıp, malı kabz etdikden sonra, belli zemân sonra ödemek üzere,
ona onüç liraya satar).
Islâm mahkemelerinde yüzde onbese kadar mu’âmele ile satıs da’vâları kabûl
ediliyordu. Meselâ, [1288] de basılan (Dürr-üs-sukûk) adındaki kitâbda, sultân Abdülmecîd
hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” zemânındaki ser’ıyye mahkemelerinin birkaçyüz
karâr sûreti yazılıdır. Ikinci cild, altmısbesinci [65] sahîfede diyor ki: Alî
aga, Velî aga karsısında ikrâr-ı kelâm ediyor. Isbu Velî aga, malından bana üçbin
kurus ödünc teslîm etdikde, ben dahî teslîm aldım. Bu para ve semeni isbu târîhden
bir sene temâmına degin müeccel, yine Velî agadan satın aldıgım bir cild
(Kudûrî) kitâbı semeninden dahî dörtyüzelli kurus ki, cem’an üçbindörtyüzelli kurus
deynimdir, dedikde, tasdîk olundu). Dörtyüzelli kurus, üçbin kurusun yüzde
onbesi oldugundan, câiz görülmüsdür.
Fâiz günâhından kurtulmak için (Iyne) yolu ile de ödünc vermek câiz olur denilmisdir.
Ibni Âbidîn (Sarf) ve (Kefâlet) sonunda buyuruyor ki, (Iyne satısında
zengin on lira degerindeki malı fakîre meselâ oniki liraya veresiye satar. Fakîr, malı
alıp, baskasına, pesin on liraya satarak, on lira almıs olur. Zengine oniki lira borclu
olur. Imâm-ı Ebû Yûsüfe göre câizdir. (Feth-ul-kadîr)de mekrûh bile olmadıgı
yazılıdır. Imâm-ı Muhammede göre câiz degildir.) (Hadîka) ve (Berîka) kitâblarında
diyor ki, (Iyne, bir malı veresiye satıp, bunu aynı meclisde, bu müsterîden
pesin ve ucuz satın almakdır. Ikinci semen ayn, ya’nî pesin oldugu için, böyle satısa,
(Iyne satısı) denildi. Iki semen, önceden karârlasdırılıp sart edilirse, sözbirligi
ile harâmdır. Önceden sart edilmezse, Sâfi’îde câiz olur. Müsterî, bu malı aynı
meclisde, baskasına satarsa, câizdir. Hadîs-i serîfde, (Iyne satısı yaparsanız ve
cihâdı terkedip, zirâ’at ile ugrasırsanız, Allahü teâlâ sizi zelîl eder. Dîninize dönmedikce,
bu zilletden kurtulamazsınız!) buyuruldu. Bu hadîs-i serîf, harâm olan
Iyne satısını bildirmekdedir. Eshâb-ı kirâm, halâl olan Iyne satısı yapardı. Meselâ,
bir zengin, ödünc isteyen bir fakîre, bir malı ikibin liraya veresiye satar. Baskasını
gönderip, bu da kendi için o malı fakîrden bin liraya pesin alır. Sonra zen-
– 826 –
gine bin liraya satıp, fakîri zengine havâle eder. Zengin de, kendine havâle olunan
bin lirayı fakîre öder. Günü gelince, fakîrden iki bin lira semeni alır. Böyle satısı,
Resûlullah emr buyurmusdur. (Kâdîhân)da yazılıdır).
[(Bahr)da diyor ki, (Muhtâc olanın fâiz ile borc alması câizdir). Fekat, buna da
fâiz ile ödünc vermek harâmdır [Esbâh]. Nafakası olmayıp bulamıyanlara muhtâc
denir. Islâmiyyet, bu ihtiyâcı zarûret kabûl etmekdedir [Esbâh]. Böyle bir fakîr
fâizsiz (Karz-ı hasen) bulamazsa, harâm oldugu için fâiz ile de ödünc veren bulunmazsa,
bu fakîri telef olmakdan kurtarmak için, ihtiyâcı kadar mu’âmele ve îne
yolu ile ödünc verilmesi câiz oldu. Nafakasından fazla mal, binâ sâhibi olmak için
ve ticâretine sermâye yapmak için fâiz ile ödünc almak ve buna, mu’âmele ve îne
yolları ile de ödünc vermek câiz degildir.] Sekizyüzelliüçüncü sahîfeye bakınız!
Selem yolu ile ödünc vermek, ya’nî köylüye, ödünc parayı, çok ucuza selem semeni
olarak pesin verip, sonra bu para karsılıgı olarak, yeni senenin mahsûlünden
çok fazla bugday veyâ pancar veyâ pamuk satın almak câiz degildir. Sözlesme zemânında
çarsıda bulunmıyan gelecek sene mahsûlü selem yapılmaz. Köylüye,
böyle câiz olmıyan, selem yolu ile para vermek, (Mu’âmele) ile ödünc vermekden
ve (Iyne)den dahâ fenâdır. Köylüleri ve köyleri harâb etmekdedir.
Âriyet diyerek verilen mal, ödünc verilmis olur. Zâten ödünc vermek, âriyet vermek
demekdir. Âriyet, bir malı, kullanmak için vermekdir. Malın kendi geri alınır.
Ödünc verilen mal ise, geri alınırken, misli satılmıs olup, semen alınmıs olur.
[(Mecelle)de diyor ki, (Âriyet), ücretsiz olarak kullanmak için verilen mala denir.]
Al, sarf et diye verilip, hediyye oldugu söylenmiyen para, teslîm edilince, ödünc
verilmis olur. Al, giy diyerek verilen elbise, hediyye olur.
Ödünc verileni kendisi veyâ vekîli teslîm alınca, ona mâlik olur. Veren, verdigini
geri istiyemez. (Fetâvâ-i Hindiyye)de diyor ki, (Ödünc alınanı kabz etmeden
önce kullanmak câizdir). Borclu, ödünc aldıgı malın veyâ paranın mislini, ya’nî benzerini
ödemesi lâzımdır. Ödemeden önce, borcunu [ödünc aldıgı seyin kendisini
degil] alacaklısından pesin satın alabilir ise de, veresiye satın alamaz. Ödünc aldıgını
alacaklısına satabilir. Bunun gibi, bir kimsenin, mal satmakdan veyâ ödünc vermekden
veyâ mîrâs, hediyye, sadakadan ve ücretden ölçülebilen mal veyâ para alacagı
olsa, bunu teslîm almadan önce, borclusuna veyâ baskasına veresiye satması
câiz degildir, harâmdır. Pazarlık etdigi yerde semenini alsa, pesin satmıs olur. Bu
da, yalnız borclusuna câizdir. Para bozdururken birinin pesin kabz edilmesi lâzım
oldugu buradan da anlasılmakdadır. Yalnız, tasınabilen bir mal satın alındıgı zemân,
bunu teslîm almadan önce, pesin de olsa, hiç kimseye satmak câiz degildir.
Görülüyor ki, ödünc mal alan kimse, ödemek için bunun benzerini bulamayınca,
yerine baska mal veyâ parasını vermek için sözlesirlerse bunu, söz kesilen yerde,
hemen pesin vermesi lâzım olur. Malı veyâ parayı ilerde vermek için sözlesmeleri
harâm olur. Harâmdan kurtulmak için, borclusundan borc karsılıgı az bir malı
pesin satın alıp, kabz etdikden sonra, bu malı ona o paraya veresiye satar. Anlasamazlarsa,
benzeri bulununcıya kadar beklenir. Dördüncü madde sonuna bakınız!
Bugday ödünc alsa, bugdayın fiyâtı çok degisse, yine aynı hacmde bugday ödemesi
lâzımdır. Bir kimsenin, birisinden yüz lira alacagı varken, bu kimsenin, alacagı
ile takas edilmemek sartı ile ondan yüz liraya mal satın alması fâsiddir.
(Mecmû’a-i cedîde)de, (Kâdîhân)dan alarak diyor ki, (Ödünc almakla, gasb etmekle
veyâ mal satın almakla yüz lira borclanan kimse, alacaklısına bir altın
ödünc verse, bu alacaklarını [ya’nî yüz lira ile bir altını] birbirlerine satmaları câiz
olur. Baska cinsden olan böyle borclarını birbirlerine satmaları, bu mallar ellerinde
imis de birbirlerine satıyorlarmıs gibidir. Yüz lirayı ve bir altını birbirlerine
teslîm etmis gibi olurlar. Borclarını takas etmeleri, ellerindekilerini mubâdele
gibidir. Bunun gibi, bir teneke dolusu bugday borcu olan kimse, alacaklısına bir
teneke dolusu arpa ödünc verse, sonra bu bugday ile arpa borclarını birbirlerine
– 827 –
satmaları câiz olur). Ondokuzuncu madde ortasına bakınız!
Eti dartarak, ekmegi dartarak veyâ sayarak ödünc vermek câizdir.
Alacaklı, borclunun malını görünce, borcun benzeri mal ise, onun rızâsı olmadan
alabilir. Baska bir kimse de alıp, alacaklıya verebilir.
Bir kimsenin, birisinde elli altın alacagı varken, borclu, alacaklıya elli altın
emânet bırakırsa, her ikisi râzı olmadıkca borca sayılmaz.
Bir kimsenin borcunu baskası ödiyebilir. Borc ödiyenin, borc senedi kendi
mülkü ise, geri istiyebilir. Ödünc verilen borc, belli mikdâr ve belli zemânlarda taksîde
baglanamaz. Eline geçdigi zemân, geçdigi kadar ödiyerek borcunu bitirir. Fekat
borcunu baskasına havâle ederse, havâleyi kabûl eden, belli taksîtlerle ödiyebilir.
Ödünc alınan mal karsılıgı olarak, iki tarafın uyusdugu semen, para seklinde pesin
olarak ödenebilir. Bu sûretle, malı alacaklıdan pesin satın almıs olur.
Borclu, alacaklının senedi gayb etmesi ile borcu ödemekden kaçınamaz. Sâlih
olan iki sâhid göstererek, alacaklı oldugunu mahkemede isbât eder. Bunun için,
sâhid yanında ödünc vermelidir.
Borclu borcunu, aldıgı yerde veyâ alacaklının râzı oldugu yerde öder.
Kefîl ve havâle olmadan, kimse baskasının borcunu ödemege zorlanamaz. Vâris,
kendi malından, meyyitin borcunu ödemege zorlanamaz. Deliye ve çocuga
ödünc verilmez. (Bahr-ül-fetâvâ)da, Hibe bahsinde diyor ki, ([Hükûmetdeki isini
ta’kîb etmesi için, borclusuna emr vermek fâiz olur]. Borclu bu isi yapınca, borcundan
onu ibrâ eylemek rüsvet olur. Alacagını yine istiyebilir). (Fetâvâ-yı Feyziyye)
de diyor ki, (Kendi malından zevcine verip, bunu sat! Semeni ile nafaka al
dese, zevcini satmaga vekîl etmis ve semeni ona âriyet vermis olur. Âriyet olarak
verilen mislî mal, karz olur).
Ödünc verilecek parayı almak için (Vekîl) olunur. Birisinden ödünc istemek için
vekîl olunmaz. Bunun için, yirmi kisiye verilen ödünc parayı almak için içlerinden
birini vekîl yapsalar, aldıgı paranın yirmide birini öder. Zengin, paranın hepsini
sana vermisdim, hepsini sen ödiyeceksin diyemez. Birisinden ödünc istemek için
(Resûl), ya’nî haberci göndermek câizdir. Malı zenginden isterken, kendi için isterse,
vekîl olur ki, câiz degildir. Fakîr için ödünc verilmesini söylerse veyâ falanca
kimse, senden ödünc istiyor diyerek alırsa, resûl olur. Falan kimse için bana
ödünc ver, yâhud bana ödünc ver derse vekîl olur. Alısverisde de böyledir. Kendi
için söz keserse, vekîl olur. Gönderen kimse için söz keserse, resûl olur.
Malı oldugu hâlde, borcu az olsa dahî, ödememek harâmdır. Böyle kimse akrabâsı
ve kadın, çocuk olsa bile, habs olunur. Yalnız ana, baba, çocuklarına borclu
oldukları için habs olunmaz. Habsde bulunanın, cum’a, bayram, cenâze nemâzlarına,
hacca, hastaya gitmesine izn verilmez. Ödeyinciye veyâ fakîr oldugunu isbât
edinciye kadar habsde kalır.
(Fetâvâ-i Hayriyye), ikinci kısm basında diyor ki, (Malı olan, borcunu ödemeyince
habs olunur. Yine ödemezse, Imâm-ı a’zama göre, ödeyinciye kadar habsde
bırakılır. Iki imâma göre, kâdî malını, evini satarak öder. Sonra habsden çıkarır.
Fetvâ da böyledir. Dayak atmak câiz degildir). Üst katın sâhibi, alt katı, sâhibinin
izni ile ta’mîr etse, masrafını alt katın sâhibinden ister. Vermezse habs olunur.
(Mecelle)nin altıyüzellialtıncı [656] maddesinde diyor ki: (Semenin ödeme günü
gelmeden evvel borclu baska memlekete gitmek istese, alacaklı hâkime mürâce’at
ederek, ondan kefîl veyâ rehn isteyince, bunu vermege mecbûr olur. Vermezse
sefere gitmekden men’ olunur. Baska yere gitmiyen borcludan kefîl istenemez.
Borclunun arzûsu ile kefîl olan da, borclu baska yere giderken, borcu bana veyâ
alacaklıya öde! Yâhud alacaklıya beni afv etdir, sonra git diyebilir). Binaltıyüzdo-
– 828 –
kuzuncu [1609] maddesinde diyor ki, (Bir kimse, kendisi yazıp yâhud bir kâtibe yazdırıp
da, imzâlı yâhud mührlü olarak baskasına vermis oldugu deyn senedi, üsûl
ve âdete uygun olarak yazılmıs ise, söylemesi gibi kıymetli olur. Senedin, kendisinin
oldugunu söyleyip de, seneddeki borcu inkâr ederse, inkârı kabûl edilmez.
Ödemesi lâzım olur).
1296 [m. 1879] târîhli icrâ kanununun otuzikinci [32] maddesinde, (Borcunu ödemek
istemiyen borclunun malı oldugu, vesîka veyâ ihbâr ile anlasılırsa, mahkeme,
borcluyu habs eder veyâ hacz etdirir). Altmısbesinci [65] maddesinde, (Satılan esyâ
ve mülk parasından, önce icrâ masrafları, sonra borc ödenir). Damga kanûnunun
onüçüncü [13] maddesinde, (Makbûz senedleri için damga vergisini, pul harcını,
parayı alan öder) diyor. Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, hâkim ve müftîlerin
sened ve evrâk yazmak için ücret almalarının câiz oldugunu açıklamasından
anlasılıyor ki, ödünc verme, sened ve baska masraflarını, âdete göre ödünc veren
ve alandan herhangi birinin ödemesi câizdir.
Ödünc istemek ancak lâzım olunca câiz olur. Lâzım olmak üç dürlüdür:
1 — Lüzûm-i îcâbî. Nafakası olmıyanın veyâ kazancı sübheli olanın, halâl nafaka
almak için, ödünc istemesidir. Setr-i avret için çamasır parası da böyledir.
2 — Lüzûm-i aklî. Evi olmıyan kimsenin, memleketin âdetine göre, kirâ veyâ
satın almak için ödünc istemesidir. Sogukdan korunmak için, elbise parası da
böyledir.
3 — Lüzûm-i istihsânî. Mevkı’i, vazîfesi sebebi ile, âdete uygun giyinmek
için, ödünc istemekdir. Bu üç lüzûm için, fâizsiz ödünc istemek câiz olur. Yalnız
bunlara ödünc verilir. Baskalarına, zâlimlere, fâsıklara ödünc verilmez. Ihtiyâcı olana
ödünc verilir. Ihtiyâcı olmıyana, malını lüzûmsuz yerlere, harâma harc edene
verilmez. Baskasına ödünc vererek, kendini sıkıntıya düsürmek dogru degildir. Nisâba
mâlik olmıyan kimsenin, kurban kesmek için ödünc istemesi câiz degildir.
Çün ezelde, kün deyip ol perverdigâr,
bir bedîa halk edip, o kirdigâr.
Rûh deyû nâm eyledi, ol dilbere,
künhünü bildirmedi âcizlere.
Bu degildi, âlem-i halkdan, meger,
âlem-i emr-i Hudâdır mu’teber.
Söyle fermân eyledi, Rabb-i mu’în,
âmir ol nefse, ona uyma sakın!
Çünki rûh, emr-i Celîli dinledi,
ol mübârek, gör ki, oldem neyledi:
Tutdu fermân-ı Hudâyı, o latîf,
basladı seyr-ü sülûke, ol serîf.
Ask-ı Hakla, uçdu cevlân eyledi,
çok âlemler gördü, seyrân eyledi.
Buldu bir âlem ki, nâ mahdûd idi,
mâ verâ-i Arsa dek, memdûd idi.
Öyle vâsi’ ki, bulunmaz gâyeti,
sâmil olmus, Ars-ü nâr-ü Cenneti.
Her hakâyık, orda etmisdi zuhûr,
cism-ü cismânî degildi, cümle nûr.
– 829 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...