03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN....5 — ALIS VERISDE MUHAYYERLIK

5 — ALIS VERISDE MUHAYYERLIK
Bâyı’ veyâ müsterînin, alıs verisden vaz geçebilmek hakkına, (Muhayyer olmak)
denir. Muhayyerlik, sahîh ve fâsid bey’lerde câiz olup, üç dürlüdür:
1 — Pazarlık ederken muhayyer olmagı sart koymakdır: Bu muhayyerlik üç
günden fazla olamaz. Bu müddet söylenmez ise, muhayyerlik olmaz. Imâmeyne göre,
müddet belli olmak sartı ile çok uzun zemân muhayyer olabilirler. Üç güne kadar
parayı vermez isen, satmakdan vaz geçerim demek câizdir. Üç günden fazlası
için söylerse, satıs câiz olmaz. Imâm-ı Muhammed, câiz olur buyurdu. Bâyı’ muhayyerlik
sart etdi ise, mal bâyı’in mülkünde kalır. Müsterî alıp da, onda helâk olursa,
benzerini veyâ piyasadaki degerini verir. Müsterî muhayyer ise, mal bâyı’in mülkünden
çıkar. Eger müsterîde iken helâk olur veyâ zarar görürse, (Semen-i müsemmâ)
yı, ya’nî uyusdukları parayı verir. Muhayyer olan, kabûl etdigini, uyusdugu
kimsenin yanında veyâ baska yerde söyliyebilir. Fekat red etdigini ona söylemesi
lâzımdır. Imâm-ı Ebû Yûsüf, baska yerde de red edebilir, dedi. Muhayyer olan
ölürse, muhayyerlik biter. Ya’nî satıs yapılır. Müddet bitince de satıs lâzım olur.
Bâyı’ veyâ müsterî baskasının, belli bir zemâna kadar muhayyer olmasını da sart
edebilir. Eger gün, ya’nî müddet ta’yîn olunmaz ise, bey’ sahîh olmaz. Sart edenin
kendisi veyâ o baskası red veyâ kabûl edebilir. Biri red, biri kabûl ederse, önce bildirenin
sözü yapılır. (Dürer-ül-hükkâm) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, üçyüzüncü
maddede diyor ki, (Sart ile muhayyer olmak, söz kesildikden birkaç gün sonra
da karârlasdırılabilir. Fekat, akdden önce sart edilen muhayyerlik hükmsüzdür).
Iskân belgesi olmıyan evi satın alırken, belli zemâna kadar iskân belgesi alınacakdır
deyip de, o zemân içinde alınmazsa, belediyyenin satısa izn vermedigi anlasılıp,
bey’ fesh olur. Eger zemân belli olmazsa, akd sahîh olmaz. Fâsid olur.
Müsterînin, iki veyâ üç maldan birini seçmek için, üç gün veyâ dahâ ziyâde muhayyer
olması câizdir. O sey üçden çok ise, câiz olmaz. Üç seyden biri, mebî’
olup ikisi, bâyı’in malı olur ve müsterîde emânet olur. Helâk olurlarsa, müsterî birini
öder. Emânet olanları ödemesi lâzım degildir. Hepsini red edemez. Fekat hepsinde
de muhayyerlik sart etdi ise, hepsini red edebilir. Müsterî muhayyerlik zemânı
bitmeden ölürse, üç seyden birini, vârisleri alır. Iki kisi bir mal satın alıp muhayyer
olduklarında, biri kabûl edince, ikinci red edemez.
2 — Alırken görmedigi sey için muhayyer olmakdır: Alıs veris esnâsında,
mevcûd oldugu hâlde, bâyı’ın yanında bulunmıyan, ya’nî müsterî görmeden, ya’nî
iyi tanımadan satıs câizdir. Müsterî, malı görünce red edebilir. Görmeden önce semeni
vermege zorlanamaz. Bu muhayyerlik, bir zemân ile sınırlı degildir. Görmedigi
için muhayyer olan müsterî, mebî’i görmeden önce de, bey’i fesh edebilir. Mebî’
ayn olmazsa, ya’nî müsterînin görmedigi mebî’in yerini, sıfatını, arsasının hudûdünü,
cinsini, mikdârını bâyı’ bildirmezse, bey’ fâsid olur.
Bir kimse, cinsini söyliyerek birsey satsa, bu sey baska cinsden çıksa, bey’ bâtıl
olur. Meselâ karpuz tohumu olarak alıp, hıyâr tohumu çıksa, bâtıl olur. Müsterî,
tohum mevcûd ise, geri verir. Mevcûd kalmamıs ise, mislini verir. Semeni geri
alır.
Bir kimse, malını görmeden satsa, muhayyer olamaz. Ya’nî görünce, satısdan vaz
geçemez. At, katır ve merkebin yüzünü ve sagrısını gören muhayyer olamaz. Et için
koyun alırken el ile yoklamıyan muhayyer olur. Evin sofasını gören, odasını görmese
de muhayyer olmaz. Fekat, imâm-ı Züfere göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”,
odaları da görmek lâzımdır ve fetvâ böyledir. Karısık bir malın bir kısmını gören
müsterî, hepsini görünce muhayyerdir. Dartı ile veyâ ölçek ile ölçülen seyin nümûnesini
gören, o seyin hepsini görünce muhayyer olmaz. Fekat nümûnesinden düsük
ise, ayb sebebiyle muhayyer olur. Yinecek seyleri tatmıyan muhayyer olur.
Müsterînin, satın almak için vekîli veyâ satın aldıgı malı teslîm almak için gön-
– 806 –
derdigi vekîli, ya’nî [seni vekîl etdim dedigi kimse] görünce, müsterî muhayyer olamaz.
Fekat, müsterînin, görmeden satın aldıgı malı teslîm almak için gönderdigi
kimsenin görmesi ile, müsterînin muhayyer olmak hakkı gayb olmaz.
A’mânın alıp satması câizdir. Satın aldıgı seyler dokunmakla veyâ koklamakla
veyâ tadına bakmakla anlasılırsa, bunları yapmadı ise muhayyer olur. Bir ev kendisine
ta’rîf edildi ise, muhayyer olmaz. Bir kimse, iki elbiseden birini görüp, ikisini
de satın aldıkdan sonra, ikincisini görünce, ikisini birden kabûl veyâ ikisini birden
red etmekde muhayyer olur. Yalnız ikincisini red edemez.
Birseyi gördükden sonra, satın alan kimse, baska bulursa muhayyer olur. Bâyı’,
farklı degil diye yemîn ederse, buna inanılır.
Müsterî, görmemis idim dese, bâyı’, görmüs idin dese, müsterîye inanılır.
(Câmi’ul ezher) hocalarından allâme Abdürrahmân Cezîrînin riyâsetindeki, Mısr
ulemâsından bir hey’et tarafından hâzırlanmıs olan (Kitâb-ül-fıkh alel-mezâhibil-
erbe’a) kitâbı bes cild olup, Mısrda 1392 [m. 1972] de yeniden basılmısdır. Hasen
Ege tarafından Türkçeye terceme edilerek, Bahar kitâbevi tarafından 1971-1979
da, yedi cild olarak basılmısdır. Arabîsinin ikinci cildinde diyor ki, (Görülmiyen
bir sey için muhayyer olmak, Hanefî mezhebinde dört yerde vardır: Birincisi,
ayn olan mal, ya’nî mebî’dir. Mebî’ deyn olursa satıs selem olur. Selem satısında
mebî’ için muhayyerlik olmaz. Ikincisi, kirâlanan yer görüldügü zemân red edilebilir.
Üçüncüsü, bir ayn, ortaklar arasında bölündügü zemân paylarını sonradan
görenler red edebilirler. Mislî olan mal taksîm edilince muhayyerlik olmaz. Dördüncüsü,
mal da’vâsında sulh olunca. Ya’nî, birinde alacagı oldugunu söyliyen görmedigi
bir malın verilmesine râzı olunca, bunu gördügü zemân red edebilir).
3 — Ayb, ya’nî kusûr sebebi ile muhayyerlik: Bir kimse, satın aldıgı bir malda
kusûr bulsa, tâm fiyâtı ile almakda veyâ red etmekde muhayyerdir. Bâyı’ râzı
olur ise, fiyâtı kırabilir. Piyasada, fiyât düsmesine sebeb olan kusûr, (Ayb) sayılır.
Müsteri satın alıp, kullanırken veyâ seklini, sıfatını degisdirince, eskiden kalma
bir ayb görse, fiyât farkını geri alır. Meselâ kumas alıp, kesdikden sonra kusûr görürse,
kuması red edemez. Fekat, bâyı’ kabûl ederse, red edebilir. Kuması dikmis
ise veyâ kuması boyamıssa, unu yagla yugurmus ise, eski ayblarını anlasa, fiyât farkını
alır. Bâyı’ râzı olsa da, red edemez. Aldıgı ta’âmı yise, elbiseyi giyip yırtsa, fiyât
farkı istiyemez. Imâmeyn, ister dedi. Yumurta, cevz, kavun, karpuz ve kabak
satın alıp, kırınca hepsi bozuk çıksa, ise yarar iseler, fiyât farkı alır. Bir ise yaramaz
iseler geri verip parasını temâmen geri alır. Iyi diyerek satın aldıklarının bozukları
yüzde üç ise, bey’ sahîh olur. Çok ise fâsid olur. Hepsini verip, parasını geri
alır.
Bir kimse satın aldıgı malı baskasına satmıs iken, kusûrlu oldugundan mahkeme
karârı ile kendisine i’âde edilse, birinci bâyı’a red edebilir. Fekat, mahkeme karârı
ile degil de kendi arzûsu ile i’âde edildi ise, birinci bâyı’a red edemez. Bir kimse,
satın aldıgı seyde kusûr bulundugunu isbât etse veyâ bâyı’ kusûrsuz olduguna
yemîn edemese, müsterî parayı vermege mecbûr olmaz. Bunun gibi, pazarlık edilip,
ölçülen seyin mikdârında uyusup, teslîm alınan mikdârda anlasamasalar, müsterînin
sözü kabûl edilir. Dartı ile veyâ ölçek ile satın alınan birsey, eve götürülünce,
bir kısmı kusûrlu görülse, müsterî, hepsini almakda veyâ red etmekde serbestdir.
Müsterî, satın aldıgı birseyin kusûrunu düzeltse, geri vermek hakkı kalmaz. Satın
alınan bir hayvâna binmek, kabûl etmek demekdir.
(Tagrîr) olunan, ya’nî yalan söylenmekle fâhis aldatılan kimse, bey’i fesh edebilir.
(Mecelle)nin yüzaltmısbesinci [165] maddesinde diyor ki, sarraflıkda piyasadaki
fiyâtların en yükseginden, yüzde ikibuçuk [% 2,5] ve dahâ fazlası kadar yüksek
fiyâtla satın alarak aldanmaga (Gaben-i fâhis=çok aldanmak) denir. Bu mik-
– 807 –
dâr, urûz için, ya’nî hayvândan baska menkûl mallar için yüzde bes, hayvân için yüzde
on, binâ için yüzde yirmidir. Bu mikdârlardan az olan aldanmaga, (Gaben-i yesîr=
az aldanmak) denir. Meselâ, bâyı’, bu mala, su kadar lira veren oldu deyip satsa,
piyasadaki en yüksek degerinden fâhis aldanma kadar fazla oldugu ve baskası,
o kadar lira vermedigi anlasılsa, müsterî bey’i fesh edebilir.
Bâyı’ yalan söylemeden, fâhis fiyâtla satsa, aldanan müsterî bey’i bozamaz. Çünki
herkes malını, diledigi fiyâtla satabilir. Islâmiyyetde (kâr haddi) diye birsey yokdur.
Yalnız, sıkısık durumda olanlara, yiyecek, giyecek ve barınacak lüzûmlu esyâyı
fâhis, yüksek fiyâtla satmak harâmdır. [Altıncı maddede, 3 numarayı okuyunuz!].
Yalan söylenerek, yesîr aldatılan kimse, bey’i bozamaz.
Herkesin var bir kesi,
ben bî kesin, yok kimsesi.
Ben bî kesin, sen ol kesi,
ey kimsesizler kimsesi!
6 — BÂTIL, FÂSID, MEKRÛH SATISLAR, SARRAFLIK
Bey’ ve sirânın altı dürlü oldugunu, bundan evvelki maddenin bas tarafında belirtdik.
Bunlardan birincisi olan Sahîh satısı yukarıda gördük. Bu maddede, bâtıl,
fâsid, mekrûh, mevkûf, vefâ ile olan satısları ve sarf satısını kısaca anlatacagız:
(2) — Bâtıl olan satıslar: Bâtıl satıslar, câiz degildir ve harâmdır. Büyük günâhdır.
Bâtıl satısla, müsterî malı teslîm alsa bile mülkü olmaz. Bâyı’ın rızâsı ile almıs
oldugundan, müsterî elinde emânet olup telef olursa ödemez.
Hiçbir dinde mal olmıyan seylerin satılması ve bunlarla birsey satın alınması bâtıldır.
Kan, kendi ölmüs hayvânın lesi ve hür insan mal degildir. Mütekavvim olmıyan
bir malın para veyâ deyn karsılıgı satılması da bâtıl olup, serâbdan baskasının
ayn olan mal karsılıgı satılması fâsiddir. Serâbın ayn karsılıgı satılması da bâtıldır.
Serâb ile domuz ve kesmiyerek, meselâ bogarak, sisliyerek, vurarak, elektrikle
öldürülen veyâ kitâbsız kâfirin kesdigi hayvânın lesi, mütekavvim olmıyan maldır.
Bunlar ve iki imâma göre her içki alınmaz ve satılmaz. (Dürr-ül-muhtâr) besinci
cildde diyor ki: (Müslimân, serâb satıp semeninden borcunu öderse, alana halâl
olmaz. Çünki, bâtıl bey’in semeni, bâyı’ın mülkü olmaz. Gasb edilmis mal gibidir.
Bu parayı bâyı’den almak harâmdır). Müslimânlar, bag, üzüm yetisdirir. Yas
ve kuru üzümü ve pekmezi ve sirkeyi kullanır ve satarlar. Bunlar dünyâ piyasasında
çok ragbet görmekde ve millî serveti artdıran mühim bir kaynak teskîl etmekdedir.
Bu isle ugrasanlar, bu kaynagın ehemmiyyetini ve büyüklügünü yakından
bildikleri gibi, günlük nesriyyât ve istatistikler de, bu hakîkati herkese göstermekdedir.
O hâlde, islâm düsmanlarının, gençleri kandırmak için, islâmiyyetde serâb
satısı olmadıgından, bagcılıgımız asrlarca geri kalmıs, tabî’atin bu zengin veriminden
istifâde edememekle, islâmiyyet millî servetimizin büyük bir gayba ugramasına
sebeb olmusdur, gibi sözlerine aldanmamalı, hakîkatleri düpedüz inkâr eden
bu zevallılara acımalıdır.
Besmele ile kesilmis hayvân etini, les ile birlikde satmak da bâtıldır. Imâmeyne
göre, fiyâtları ayrı ayrı bildirilirse, Besmele ile kesilmis olan câiz olur. Vakf olan
herseyi satmak câiz degildir. Çünki, vakf, mülk degildir. Vakf olmıyan yeri, vakf
yerle birlikde satmak, vakf olmıyan kısmda câizdir. Vakf toprak üzerine yapılan
binâyı satmak câizdir. Mülkü olmıyan seyi satmak bâtıldır. Meselâ, havadaki kusu,
denizdeki balıgı yakalamadan önce satmak bâtıldır. Bunlara akdden sonra
mâlik olup müsterîye teslîm etse, sahîh olmaz. Bâtıl akdi fesh edip, mâlik oldugu
mâl için yeniden akd veyâ teâtî yapmaları lâzımdır. Dünyâya gelmeden evvel
– 808 –
yavruyu, memede olan sütü, tarlada yetisen yabanî otları biçmeden önce ve mülkünde
bulunan kaynakdaki, nehrdeki suyu, bulundugu yerde iken satmak bâtıldır.
Çünki kendiliginden yetisen otu, yerden çıkan suyu kullanmak ve birinin atesinde
ısınmak, herkesin hakkı oldugu hadîs-i serîfde bildirildi. Fekat, bu hakkından
istifâde için baskasının mülküne girilemez. Girmege izn vermesi veyâ otu, suyu getirmesi
istenir. Birinin kazdırdıgı kuyuda veyâ sarnıcında toplanan yagmur suyundan
baskalarının hakkı olmadıgı ve bu suları satabilecegi, (Fetâvâ-i Hayriyye)de
yazılıdır. Yine bu fetvâda, memedeki sütü satabilmek için diyor ki, (Sütü istiyen,
hayvanın sâhibine, sütün degerine yakın bir malı ödünc verir. Hayvân sâhibi de ona,
hayvânından çıkan sütü hergün ödünc al der. Sonra borçlarını takas yolu ile ödesirler).
Agaçda belirmemis olan meyveyi satmak bâtıldır. Akllı olmıyan küçük çocugun
alıs verisi, ya’nî pazarlık edip söz kesmesi bâtıldır. Babasının dahâ önce yapdıgı
anlasma ile alacagı malı, çocugu gönderip aldırması câizdir. Deyni, deyn karsılıgı
satmak bâtıldır. Bunun için, her çesid alacak, teslîm almadan önce, hiç kimseye
veresiye satılamaz.
Cânlı hayvânın etini dartı ile satmak ve koyun üstündeki yünü ve cânlı koyunun
derisini satmak bâtıldır. Imâm-ı Ebû Yûsüf, koyun üstündeki yünü satmak ve
agaçdaki dut yapragını satmak câizdir dedi. Cânlı hayvân etini dartı ile satmak veyâ
satın almak istiyen kimse, pazarlık yerinde bile, hayvânı dartıp etini kilo üzerinden,
kendi kendine hesâb edip çıkardıgı fiyâta göre, cânlı hayvânı topdan pazarlık
etmelidir. Satıs, hayvân üzerinden yapılmalıdır. Satısdan gayri bir sebeble
ileride eline geçecek birseyi henüz almadan, yalnız borclusuna ve pesin satmak câiz
olup, baskalarına pesin dahî satmak ve ileride yapacagı ayakkabıyı, henüz yapmadan
satmak bâtıldır. (Istisnâ’), ya’nî ısmarlama sûreti ile yapmak câizdir. [Onbirinci
maddeye bakınız!]. Mer’âların, çayırların ya’nî umûmî yerlerin satılması ve
kirâya verilmesi bâtıldır. (Ümm-i veled) olan câriyeyi satmak bâtıldır. Hür kadının
sütünü sagdıkdan sonra dahî ve domuzun kılını satmak bâtıldır. Domuz kılını,
igne yerine kullanıp ayakkabı dikmek zarûrî olunca ya’nî dikecek baska birsey
bulamazsa kullanması ve parasız mâlik olamazsa, satın alması câiz olur. Buna satılması
mekrûh olur. Les yagı, bevl, insan sütü ve serâbın, tıbda ve sanâyı’ için kullanılmaları
da böyledir. Imâm-ı Muhammede göre bu kadar kıl temizdir. Kâfir de
olsa, insan kılını ve her uzvunu, bevlini, necâsetini satmak bâtıldır. Kullanmak da
câiz degildir. Yalnız, insan pisligi kullanılabilir ve toprakla karısık olarak satılabilir.
Hayvân pisliklerini satmak ve gübre ve yakacak olarak kullanmak câizdir. Vedek,
ya’nî les yagını satmak ve kullanmak harâmdır.
(Redd-ül-muhtâr)da besinci cild, ikiyüzkırkdokuzuncu [249] sahîfede ve dördüncü
cild, ikiyüzonbesinci [215] sahîfede diyor ki:
(Nihâye), (Hâniyye) ve (Tehzîb) kitâblarında, (Müsliman, mütehassıs tabîb, sifâ
verecegini ve baska ilâcı olmadıgını söyleyince, hastanın idrâr, kan içmesi, les
yimesi câiz olur. Serâb da böyledir denildi. Fekat ölümden kurtulmak için sözbirligi
ile halâl olur) yazılıdır. Yüzonüçüncü [113] sahîfede diyor ki: (Câriyenin sütünü
de satmak bâtıldır). (Feth-ul-kadîr) kitâbında, (Müslimân, mütehassıs tabîb,
kadın sütünün muhakkak iyi edecegini ve baska ilâcı olmadıgını söylerse, hastanın,
kadın sütü içmesi ve satın alması câiz olur denildi) yazılıdır. [Kan vermek de
böyledir.]
Les derisini dabaglamadan satmak bâtıldır. Dabagladıkdan sonra câizdir. Lesin
kemikleri, sinirleri, boynuzu, tüyü, kılı ve fil disi satılır ve kullanılır. Domuzdan
baska eti yinmiyen hayvânları ve haserâtı ve balıkdan baska deniz hayvânlarını,
ancak kullanmaları fâideli oldugu zemân satmak câiz olur. Fekat yimeleri yine
harâmdır. Domuzdan baska eti yinmeyen hayvânlar Besmele ile kesilince veyâ
avlayınca derisi sözbirligi ile temiz olur. Eti de temiz olur denildi. Fekat yimesi
harâmdır. Deri ve etlerini satmak ve fâidelenmek câiz olur. Necâset karısmıs yag
– 809 –
satılır ve kullanılır. Fekat yinmez. Domuzu veyâ serâbı satmak veyâ satın almak
için, müslimânın zimmîyi vekîl etmesi harâmdır. Satın alınan serâbı sirke yapması
veyâ dökmesi, domuzu bası bos bırakması ve bâyı’ın de semeni fakîrlere vermesi
lâzım olur.
Bir binânın üst katı yıkıldıkdan sonra, yalnız bu üst katını satmak bâtıldır.
Çünki, mal kalmamısdır. Mevcûd olan mal satılır. Hak, yalnız olarak satılmaz. Bunun
için, alınacak ma’âsı, erzâkı, almadan önce satmak, bunların çeklerini bankaya
kırdırmak bâtıldır. Apartman katları, yapıldıkdan sonra satılır. Yapılmadan önce
satmak bâtıldır. Bir kimse, kendi üstüne kat yapmak hakkını satabilir. Burada
katın tavanı, üst kata taban olmak üzere satılmakdadır. Bu tavan ve taban ikisi arasında
ortak olmakdadır. Yirminci maddede yazılı (Mülk sirketi) hâsıl olmakdadır.
Dere, nehr satılmaz, zîrâ hudûdü belli degildir. Yol satılır. Çünki, eni, boyu bellidir.
Bir yer satılınca, buradan veyâ buraya gelen yerden geçmek hakkı ve burayı
sulamak hakkı da satılmıs olur. Disi koyunu, erkek diye satmak sahîh ise de, müsterî
muhayyer olur. Parasız, meccânen mal satmak bâtıldır. Aynı cins malı, birbiri
karsılıgında veresiye satmak her zemân fâiz olur. Pesin satısda, hacm veyâ agırlıkla
ölçülüyorlar ise ve hacm veyâ agırlıkları farklı ise yine fâiz olur. Agırlıkları
veyâ hacmleri ve vasfları, özellikleri de esit ise, fâsid olur. Çünki, fâidesiz bir satıs
olur. Agırlıkları veyâ hacmleri ve cinsleri esit olup vasfları baska ise, pesin satıs
sahîh olur. Altın veyâ gümüs parayı kendi cinsi ile bozmak müstesnâ olup, pesin
dâimâ sahîhdir. Bey’in sahîh ve bâtıl olmasında iki taraf uyusmaz ise, bâtıl oldugu
kabûl edilir.
(3) — Fâsid olan satıslar: Fâsid satıslar, câiz degildir ve harâmdır. Büyük günâhdır.
Fâsid satısla alınan mal, müsterî teslîm alınca, kendi mülkü olursa da, yimesi,
giymesi, harâmdır. Alanın ve satanın bu satısı bozması, geri vermeleri vâcibdir.
Geri çevirmezlerse, vâcibi terk etdikleri için günâha girerler. Fâsid satısla alınan
mal, müsterî elinde helâk olursa, misli varsa, mislini verir. Misli yoksa, teslîm
aldıgı zemândaki piyasa kıymetini öder. Sahîh bey’lerde ise, kıymet degil, uyusulan
semeni verir.
Fâsid bey’ geri çevrilince, önce, bâyı’ parayı verir. Sonra malı geriye alır. Bâyı’,
semeni aldıkdan sonra, bey’ geri çevrilmeden evvel bundan istifâde etmesi câizdir.
Fekat müsterînin maldan istifâde etmesi câiz degildir. Mebî’i, sadaka, hediyye
etmesi sahîh olur ise de, vâcibi terk etdigi için tevbe etmesi lâzım olur. Kirâya
vermesi sahîh olmaz. Satıp kazandı ise, kârı sadaka verir. Ikinci müsterînin yiyip
içmesi halâl olur.
Fâsid satıs, aslında sahîhdir, câizdir. Çünki, mütekavvim olan mal satısıdır.
Fekat, sıfatı islâmiyyete uygun olmayıp sahîh degildir. Ya’nî semen, mütekavvim
mal olmıyan veyâ mebî’ veyâ semenin mikdârı ve evsâfı veyâ veresiye satısda, semenin
verilecegi zemân bilinmiyen veyâ fâsid sartlar bulunan satısdır.
Kıyemî olan bir malın iki dânesinden hangisini istersen al diyerek satmak fâsiddir.
Müsterî hangisini istersem onu alırım derse, muhayyer olarak câiz olur.
Semen belli olmazsa, meselâ, bu malı aldıgım fiyâta veyâ hakîkî kıymetine veyâ
piyasadaki kıymetine veyâ filân kimsenin aldıgı fiyâta deyip de, cinsi ve mikdârı
söylenmez ise, bey’ fâsid olur. Semen, göstermekle veyâ mikdârı ve cinsi
söylenmekle ma’lûm olur. Yalnız, ekmek, gazete gibi, kıymeti i’lân edilen ve satanın
arzûsu ile degismiyen seylerde, semeni bildirmeden bey’ sahîh olur. (Hadîka)
da, yimesi harâm olanları anlatırken diyor ki: (Harâm olan semen ta’yîn edilmezse,
bununla alınanın yinmesi halâl olur). Ikinci kısm, 40. cı madde, 4. cü sahîfesine
bakınız!
Birseyi [meselâ yagı], kab ile dartıp, kab için mu’ayyen bir mikdâr dara düsmegi
sart etmek fâsiddir. Kabı bos dartıp, sonra darasını düsmek lâzımdır. Eger kabın
vezni kadar düsmek sart edilirse veyâ tenekedeki yag, ölçmeden, topdan sa-
– 810 –
tılırsa, câiz olur. Müsterî, bos kabı dartıp söyleyince, bâyı’ inanmazsa, müsterînin
sözü kabûl olunur. [Dördüncü maddenin sonuna bakınız!]. Koçun disiye katılmasını
satmak fâsiddir.
Agacın verecegi meyveyi veyâ tarlanın verecegi mahsûlü, oluncıya kadar yerinden
ayırmamak sartı ile, olmadan satın almak fâsiddir.
Fakîrin, zekâtı teslîm almadan satması fâsiddir. Ganîmet malını taksîm edilmeden
önce satmak fâsiddir.
Hayvânı hayvâna veresiye satmak fâsiddir. Kurtlanmıs, bozulmus eti satmak bâtıldır.
Kokmus eti satmak fâsiddir. Veresiye pahâlı, pesin ucuz demek, ya’nî, meselâ
pesin on liraya, veresiye, ya’nî taksîtle onbes liraya vermek seklinde iki sartlı
satısın fâsid oldugu, (Mevkûfât)da, (Cevhere)de ve (Tuhfet-ül-fukahâ)da yazılıdır.
Çünki, semen mechûldür. Hadîsle yasak edilmisdir. Yalnız toplamının fiyâtı
söylenip satılan seylerin [meselâ sürünün] sayısı az veyâ çok çıkarsa, fâsid olur.
Yanında bulunmıyan seyi müsterîye ta’rîf etmeden satmak fâsiddir. Müsterî, malı
alırsam, bu para, malın semeni olsun, malı almazsam, parayı geri gönder derse,
fâsid olur. Alacagını veresiye satmak fâsiddir. (Hamza efendi risâlesi serhı)nde diyor
ki “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”: (Yirmibesincisi budur ki, bir kimsenin, bir
kimsede ödünc olarak veyâ satın alarak veyâ mîrâs, hediyye, sadaka sûreti ile mal
veyâ para alacagı olsa, bu ölçülü veyâ sayılı malı, teslîm almadan, ona veyâ baskasına,
veresiye satmak câiz degildir. Satın almak sûreti ile alacagı sey ev, arsa gibi
olmayıp, tasınabilen mal ise, bunu teslîm almadan, pesin satmak da, câiz degildir).
[Dördüncü maddenin sonuna bakınız!]
Muztar olana, ya’nî sıkısık durumda olana, meselâ aç, susuz, çıplak, evsiz kalana,
bunları, semen-i mislinden, ya’nî piyasadaki en yüksek degerinden gaben-i fâhis
ile yüksek fiyâtla satmak fâsiddir. Nafakasını te’mîn etmek için, herhangi bir
seyini satmak zorunda kalan fakîr kimsenin satdıgını, gaben-i fâhisle ucuz almak
da fâsiddir. (Gaben-i fâhis), besinci madde sonunda bildirilmisdir.
Kâfirin Kur’ân-ı kerîm satın alması sahîhdir. Fekat, satması için cebr edilir.
Vakf olan eski, yırtık Kur’ân-ı kerîmi satıp, yenisini almak ve harâb mescidi satıp
parasını baska mescide sarf etmek câizdir. Vakfı bir insan vakf eder. Evkâfın
parası ile yapılan binâlar vakf degildir. Bir vakf binâ yıkılıp bunun parası ile baska
binâ yapılırsa, bu, vakf olmaz. Beyt-ül-mâlın olur. Vakf binâ bagçesindeki
meyveleri yimek harâmdır. Meyve, ot satılıp, parası ile binâ ta’mîr edilir. Agacı satılamaz.
Sartlı satıs iki dürlü olur: Birincisi, falan sey olursa veyâ olmazsa, bu malı sana
satdım veyâ senden aldım demesi ve digerinin kabûl etmesi olup, satısı sarta
(Ta’lîk) olur. Bir sarta ta’lîk ederek yapılan satıs bâtıl olur. Ikincisi, bu isi yapar
isen, bu malı sana satdım veyâ senden aldım demesi ve digerinin kabûl etmesi olup,
satısı sarta (Takyîd) olur. Böyle sart câiz, müfsid veyâ lagv olur. Câiz olan sart yerine
getirilir. Lagv olan sart ile yapılan bey’ de sahîh olur ise de, sart yerine getirilmez.
Bey’in îcâb etdirdigi birseyi, ya’nî sart edilmese de yapılması lâzım veyâ câiz
yâhud âdet olan birseyi sart etmek câizdir. Meselâ mal müsterînin olması gibi.
Bey’in îcâb etdirmedigi ve fekat alana ve satana fâidesi olmıyan sart lagv olur. Söz
kesilirken, bey’in îcâb etdirmedigi sart yapılır ve bu sart alana veyâ satana fâideli
olur ise, bey’ fâsid olur. Alıcıdan ve satıcıdan baska bir kimseye fâideli olunca
da, bey’ fâsid olur diyenler oldu. Fâsid sart, sözlesmeden sonra yapılırsa, iki imâma
göre câiz olur. Fetvâ böyledir. Müsterînin baskasına satmaması veyâ satması
veyâ hibe etmesi yâhud baska sehrde satması, hediyye etmemesi, çayıra salıvermemesi,
kesmemesi, binmemesi, kendi yimemesi sartları lagv olur. Evini, ölünciye
kadar içinde oturmak veyâ ölünciye kadar müsterînin kendisine bakması sartı
ile satmak fâsid olur. Bu sart ile evini hediyye etmek câizdir ve evi teslîm etdik-
– 811 –
den ve alan, ona bakmaga râzı oldukdan sonra, geri alamaz. [Mecelle, Madde 855.]
Kadının, kendini veyâ kızını nikâh etmesi sartı ile, bir malı tekrâr kendisine satması
sartı ile, arsanın hepsinin vergisini müsterînin ödemesi sartı ile yarısını satması,
müsterîye olan borcundan ödenmemek sartı ile satmak, agaçdaki meyveyi
bâyı’ toplaması, bugdayı un yapması, mebî’i bir müddet müsterîye teslîm etmemesi,
pesin olan semeni vermeden önce mebî’i teslîm etmesi, pesin olan semenin baska
sehrde verilmesi, satılan evde bâyı’ın bir müddet oturması veyâ malı bir müddet
sonra teslîm etmesi veyâ müsterînin bâyı’a birsey borc vermesi veyâ hediyye
etmesi veyâ satması, kirâya vermesi, yâhud bâyı’ kuması dikdikden sonra vermesi
sartı ile bey’, fâsiddir.
(Hindiyye)de diyor ki, (Bu hayvânı sana bin liraya satdım. Su hayvânını da, fazla
olarak bana vermek sartı ile dese, câizdir. Müsterînin semeni artdırması olur.
(Fazla olarak) demeseydi, hediyye olup, fâsid olurdu. Baska birine ödünc vermesini
sart etmek câiz olur. Bâyı’in müsterîye veyâ müsterînin ogluna birsey hediyye
etmesi, sadaka vermesi sartı ile satın almak fâsiddir. Hediyye edilecek sey, mebî’
yapılırsa, ya’nî birinci mebî’ ile birlikde olarak satılırsa, bu satıs fâsid olmaz. Bir
evi mescid yapılması sartı ile satmak fâsiddir. Fakîrlere sadaka edilmesi için ta’âm
satmak ve kabristân yapılması için arsa satmak fâsiddir. Müsterînin bâyı’a bir müddet
hizmet etmesi sartı ile bey’ fâsiddir. Çünki, kirâ sartı bulunan bey’ olur. Evi,
yıkması sartı ile satmak sahîh ve sart bâtıl olur. Semeni bâyı’in alacaklısına vermesi
sartı ile satmak câizdir. Müsterînin bâyı’in alacaklısına kefîl olması sartı ile
bey’ fâsiddir. Falandan alacagım olan para ile diyerek satın almak fâsiddir. [Borclusunun
hâzırlayıp verdigi bono ile baskasından birsey satın almanın câiz olmadıgı
buradan da anlasılmakdadır.] Semenin, bâyı’in gösterecegi kimseye verilmesi
sartı ile birsey satın almak fâsiddir. Semeninden tenzîl etmegi sart ederek satmak
câizdir. Semeninden belli mikdâr hediyye vermegi sart ederek satmak câiz degildir.
Bagçenin etrâfına bâyı’in dıvar çekmesi sartı ile meyveleri satın almak fâsiddir.
Bâyı’, dıvar çekerim, meyveleri satın al demesi câizdir. Müsterî muhayyer olur.
Buhârâda pesin satıp veyâ ödünc alıp, Semerkandda ödemegi sart etmek câiz
degildir. Gebe oldugu sartı ile hayvân satmak fâsiddir. Sütü çokdur diyerek hayvân
satmak câizdir. Karpuzu, kavunu tatlı olmak, kusu güzel ötmek sartı ile satın
almak fâsiddir.
Fâsid bey’de müsterî bâyı’in izni ile kabz ederse, mülkü olur. Fekat geri vermesi
lâzım olur. Kullanması ve baskasına temlîk etmesi harâm olur. Temlîki nâfiz olup,
bâyı’in geri almak hakkı kalmaz. Kirâya vermesi ile bâyı’in hakkı gitmez.
Zimmîlerin bey’ ve sirâ yapmaları, müslimânların yapmaları gibidir. Yalnız, birbirlerine
serâb ve domuz alıp vermeleri câiz olur. Sahîfe 810 basına bakınız! Çalgı
âletlerini bunları çalanlara satmak, Imâmeyne göre câiz degildir. Kara ve deniz
haserâtını, yimek için satmak câiz degildir. Bunları tıbda ve sanâyı’da kullanmak
için satmak câiz olur).
(Ibni Âbidîn) diyor ki, (Fâsid olan sart, sözlesmeden önce bildirilip, sonra bu
sart üzerine sözlesilirse, bey’ fâsid olur). (Dürer-ül-hükkâm)da, (Mecelle)nin
189. cu maddesini serh ederken diyor ki, (Akdden önce fâsid sartı va’d edip, akd
yaparken söylemezler ve akdden sonra va’dini yaparsa, bey’ fâsid olmaz).
254. cü ve sonraki maddelerin serhinde diyor ki, (Bâyı’, akdden sonra, orada veyâ
baska yerde, mebî’i belli mikdârda artdırabilir. Yâhud, bu degerde baska bir mal
vermegi va’d edebilir. Müsterî, bunu isitince, kabûl ederse, bâyı’in va’dini yapması
lâzım olur. Pismân olursa, yapmakdan vazgeçemez. Bâyı’ akdden sonra, semenin
bir kısmını veyâ hepsini almıs olsa dahî, semenin bir mikdârını müsterîye hediyye
edebilir. Akdden sonra, bâyı’in mebî’ mikdârını artdırması veyâ semenin bir
mikdârını azaltması asl akde dâhil olur. Ya’nî ilk akd, artan mebî’ ve azalan semen
üzerinde yapılmıs olur. Yirmi liraya, yirmi karpuz pazarlık edildikden sonra, bâ-
– 812 –
yı’ su kâseyi dahî verdim deyip, müsterî de bu meclisde kabûl ederse, câiz olur. Yirmi
karpuz ile kâse, yirmi liraya satılmıs olur. Bâyı’, bey’i câiz olmıyan ve ayblı, kusûrlu
olan birsey ilâve ederse, bey’ fâsid olur. Bâyı’, akdden sonra, semenin bir kısmını
veyâ hepsini müsterîye hediyye edebilir. Fekat bu, asl akde dâhil olmaz.
Bâyı’in akdden evvel, semeni müsterîye hediyye etmesi sahîh olmaz). 958. ci
madde serhinde diyor ki, (Malını beyhûde yere sarf ve telef edene sefîh denir. Alısverisde
aldanmak sefîh olmagı gösterecegi gibi, hîle olarak kasden aldananlar da
vardır). [Görülüyor ki, bâyı’ müsterîlere ayrıca hediyye verecegini akdden evvel
haber verip, akd esnâsında sart etmezler ise, akdden sonra bu va’dini söylemesi ve
yerine getirmesi câiz olmakdadır. Fekat müsterîler arasında piyango çekerek,
hediyyeyi yalnız kazananlarına vermek kumar olur, harâm olur. Ikinci kısmda, kırkıncı
madde sonuna bakınız!]
(Bahr-ül-fetâvâ)da fâsid bey’i anlatırken diyor ki, (Kumar ile ele geçen, mülk
olmadıgı için, satılması ve satın alınması ve yinilmesi câiz olmaz. Fâsid sart, malın
mal ile mübâdelesini ifsâd eder. Çünki fâsid sart, karsılıksız fazlalık olup, fâiz
demekdir. Malın mal olmıyan ile mübâdelesini ve hediyyeyi ifsâd etmez). Kerâhiyyeti
anlatırken diyor ki, (Bir kadının, kız kardesinin zevcine [ya’nî enistesine]
görünmesi câiz degildir. Deniz hayvanlarından balıkdan baskasını yimek, hanefî
mezhebinde tahrîmen mekrûhdur. Sartlarına uygun olarak, mevlid-in-Nebî okumak
câiz ve sevâb oldugu ve Ehl-i sünnete muhâlif vâ’izleri [ve kitâbları] yasaklamak
lâzım oldugu, (Behcet-ül-fetâvâ)da da uzun yazılıdır. Karsılık vermek sartı
ile yapılan hediyye, karsılıgı verilmedikce sahîh olmaz). Müsterînin kefîl göstermesi
veyâ semeni havâle etmesi sartı ile bey’ câiz ise de, kefîlin ve havâleyi kabûl
edenin sözlesme yerinde hâzır olup kabûl etmeleri lâzımdır.
Fırından, bakkaldan veresiye alıp da, ay basında borcunu ödiyen kimsenin,
herseyi satın alırken, fiyâtını sorup anlaması lâzımdır. Satın aldıgı gün, her birinin
semeni belli olmazsa, bey’ fâsid olur. Semen belli olup da, müsterî her birini sorup
anlamadan kabûl ederse, bey’ fâsid olmaz buyurmuslardır. Bey’in sahîh ve fâsid
olmasında iki taraf uyusmaz ise, sahîh oldugu kabûl edilir.
Imâm veyâ herhangi me’mûr, hava parası alarak, vazîfesini baskasına devr
edebilir. Buna bey’ denmez. (Ferâg etmek) denir. Çünki, bey’de alınan ve verilen
iki seyin mal olmaları lâzımdır. Âmirin, ferâg isini kabûl etmesi sartdır. Hava parası
alarak kirâcının binâyı devr etmesi câiz degildir. Ikrâh ile, tehdîd ile istemiyerek
satan kimse, satısı bozabilir. Zorlandıgını iki sâhid ile isbât edince, mahkeme
bozar.
(4) — Mekrûh olan satıs: Cum’a günü ögle ezânı ile imâm selâm verinciye kadar
olan zemânda alısveris yapmak mekrûhdur. Satın almıyacagı bir malın semenini,
baska müsterîler arasında yükseltmek mekrûhdur. Iki kisi bir malın fiyâtında
uyusmus iken, bu malı, dahâ yüksek fiyâtla satın almak istemek mekrûhdur.
Ibni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, bâgîleri, âsîleri anlatırken buyuruyor ki, fitne
yapanlara, âsîlere silâh satmak, tahrîmen mekrûhdur. Fekat, silâh yapmaga yarıyan
esyâyı, meselâ demir satmak mekrûh degildir. Ya’nî, günâh yapmakda kullanılan
seyin kendini satmak, tahrîmen mekrûh olur. Bu seyi hâzırlamaga yarıyan
maddeleri satmak ise, tenzîhen mekrûh olur. Çalgıları satmak da tahrîmen mekrûh
olup, çalgı yapılan tahtayı, çalgıcıya satmak, tenzîhen mekrûh olur. Sarkıcı câriyeyi,
dögüs horozunu da, fâsıklara satmak tenzîhen mekrûhdur. Çünki, câriye,
hizmetci olarak satılır. Sarkı için satılmaz. Serâb yapana üzüm satmak da tenzîhen
mekrûhdur. Çünki, kendileri harâm islemekde kullanılmaz. Harâm olan seyin
hâzırlanmasında kullanılır. Bunları, halâl olan yere satamıyan kimsenin, tenzîhen
mekrûh olan yere satması câizdir.
Bir sehre dısardan gelen gıdâ ve ihtiyâc esyâsını, sehr hâricinde karsılayarak ucuz
alıp, sehrde depo ederek pahâlı satmak harâmdır. Buna (Ihtikâr) denir. Kıymeti
– 813 –
uyusulmadan önce, bir malı, yüksek fiyâtla almak istiyen baskasına satmak, mekrûh
degildir.
Mekrûh satıslar câizdir, ya’nî sahîhdir, lâkin mekrûhdur.
(5) — Mevkûf satıs: Bâyı’den baska bir kimsenin hakkı da bulunan bir malın
satılması, o kimsenin izn vermesine mevkûfdur. Ya’nî izn vermezse müsterî o
mala mâlik olamaz. Içinde kirâcı bulunan evi satın alan kimse, kirâ müddetinin bitmesini
bekler. Veyâ kirâcının rızâsı ile çıkmasını te’mîn edebilir. Bâlig olmıyan akllı
çocugun alısverisi de, babasının iznine mevkûfdur. Rehnde olan, gasb edilmis bulunan
esyânın ve müzâre’ada olan tarlanın bey’i de mevkûfdur.
(6) — Vefâ ile bey’: Müsterî, semeni ne vakt bana geri verir isen, mebî’i sana
geri vermekligim üzere, su kadar liraya satın aldım deyip, bâyı’ dahî öylece kabûl
edip satsa veyâ bâyı’, semeni sana ne zemân red edersem, mebî’i bana red etmen
üzere, su kadar liraya satdım deyip, müsterî dahî aldım dese, vefâ ile satıs olup, sahîh
olur. Müsterî, mebî’i red edip, bâyı’den semeni geri alabilmesi de sahîh olur.
Vefâ ile satılacak malın hisseli olmaması lâzımdır. Mebî’, rehn gibi olup, müsterî
mebî’i, iznsiz baskasına satamaz. Vefâ ile satılan mebî’in menfe’atinden bir kısmının,
müsterîye âid olması sart edilmedi ise, müsterî iznsiz kullanırsa öder. Kirâya
verirse ödemez. Bâyı’ ve müsterîden biri ölürse hak, vârislerine geçer. Vefâlı
bey’de, karârlasdırılan zemân bitince, geri dönülmez.
Vefâlı bey’, bir bakımdan sahîh, bir bakımdan fâsid bey’ler gibi, bir bakımdan
da, rehn gibidir. Vefâ ile, ikrâh ile ve muhayyerlikle olmıyan sartsız satıslara,
(Bat satısı) denir. Satın alınan mal, geri verilemez.
SARF SATISI — Sarraflık, nakd, ya’nî para hâlinde veyâ her sekl esyâ hâlindeki
altını altına veyâ gümüsü gümüse veyâ birbirlerine satmakdır. Satanın ve alanın
sözlesmeden sonra, ayrılmadan kabz etmeleri, ya’nî eline veyâ cebine almaları
lâzımdır. Çünki, altın ve gümüs dâimâ agırlık ile ölçülür. Semen ile mebî’in ikisi
de agırlıkla veyâ hacm ile ölçülürse, bu satısda fâiz bulunur. Fâiz bulunan satıs
veresiye olamaz. Hep pesin olması lâzımdır. Pesin olmak da, iki malın te’ayyün etmesi
ile olur. Deyn olan mal ve altın ile gümüs, ta’yîn etmekle degil, kabz etmekle
te’ayyün eder. Bunun için, nakdleri ta’yîn etmek sart degildir. Bir altını bir altına
sana satdım dese, öteki de kabûl etse, yanlarında altın bulunmasa, baskasından
alıp ayrılmadan teslîm etseler sahîh olur. Kabz edilmezlerse, deynin deyn karsılıgı
satısı olur. Bu ise bâtıldır. Sarf satısı pazarlıkla olur. Muhayyerlik yokdur. Iki
taraf da te’cîl edemez. Ya’nî sonra veririm diyemez. Ikisi de kabz etmeden biri ayrılırsa,
akd bâtıl olur. Altını gümüsle degisdirirken, agırlıklarının müsâvî olması
lâzım degildir.
Altını altın ile ve gümüsü gümüsle degisdirirken alınanla verilenin agırlıklarının
müsâvî oldugunu bilmeleri lâzımdır. Bilmezlerse, müsâvî olsalar bile câiz olmaz.
San’at ve isçilik ile veyâ baska bir sebeb ile birinin kıymeti çok olsa bile, agırlıklarının
yine müsâvî olması lâzımdır. Hâlbuki baska ma’denler, isçilik sebebi ile,
agırlıkdan çıkıp, sayı ile ölçülebilirler. Verilen ve alınan altınların veyâ gümüslerin
agırlıkları müsâvî degilse, hafîf olan ile birlikde, aradaki fark kadar kâgıd para
da veyâ baska birsey de vermelidir. Birlikde verilenin degeri aradaki farkdan
az ise, mekrûh olur. Yâhud, nakdi verip, karsılıgında, degeri kadar kâgıd para almalı.
Sonra ayrı bir pazarlıkla bu kâgıd para ile, istenilen nakdi ondan satın almalıdır.
Sarfda ve selemde semen, kabz edilmeden kullanılamaz. On dirhem [gümüs] karsılıgında
bir dînâr [altın] satın alsa, kabz etmeden, bunlarla birsey satın alması fâsid
olur. Eline almadan, bunları vasıyyet, hîbe (hediyye) etmesi de câiz olmaz.
Iki gümüs ile bir altını, iki altınla bir gümüse satmak câizdir. Altınlar, gümüslerin
karsılıgı olur. On gümüsle bir altını, onbir gümüse satmak câiz olur.
– 814 –
Üzerinde elli dirhem gümüs zîneti bulunan otuz dirhem degerindeki demir kılıncı
satın alırken, elli dirhem veyâ dahâ fazla gümüsü pesin verip birsey söylemese
veyâ bu, zînetin semenidir dese, gerisi borc kalsa, sahîh olur.
Altının veyâ gümüsün bakırla olan alasımlarında, bunların mikdârı yarıdan
fazla ise, bu alasımları, hâlisleri gibidir. Bunlarla kendi hâlislerini ancak esit agırlıkda
satın almak câiz olur. Altını veyâ gümüsü yarıdan az olan bakırlı alasımlar,
urûz gibidir. Bu alasımlarla kendilerindeki altından veyâ gümüsden dahâ çok
agırlıkdaki hâlislerini pesin satın almak câiz olur. Bunlar da, fülûs gibi para olarak,
âdete göre dartı ile veyâ sayı ile kullanılırlar. Fekat bunların, söz kesilince, ayrılmadan
önce kabz edilmeleri lâzımdır. Birbirleri ile, baska mikdârlarının satılmaları,
ya’nî degisdirilmeleri câizdir. Çünki, birinin gümüsü, ötekinin bakırına karsılık
olur. Bunlar da, para olarak kullanıldıkları zemân, ta’yîn edilince te’ayyün etmezler.
Kullanılmadıkları zemân urûz gibi olup, ta’yîn edilince te’ayyün ederler.
Fülûs denilen bakır, bronz paralar [ve kâgıd liralar], aynı sayıda, [ya’nî i’tibârî
kıymetleri aynı olarak] kendi cinsleri veyâ altın gümüs karsılıgında satılınca dâimâ
semen olurlar. Nakdeyn karsılıgında satılınca, fâizin iki sartı da yok ise de, iki
karsılıkdan birisinin, ayrılmadan önce kabz edilmesi lâzımdır. Sernblâlî, (Gurer)
hâsiyesinde buyuruyor ki, (Nakdleri birbirleri karsılıgında satarken, ikisinin de kabz
edilmesi nass ile sart edildi. Fülûs [ve kâgıd liralar] da semen iseler de, aslında urûz
gibi kıyemî maldırlar. Nass bunlara sâmil olmaz. Bunun için, yalnız fülûsü veyâ bununla
degisdirilecek semeni kabz etmekle bey’ sahîh olur. Ikisinden biri kabz
edilmezse, deyn deyn karsılıgında satılmıs olup, bey’ bâtıl olur). Fülûs aynı sayıda
fülûs karsılıgında satılınca, ya’nî kâgıd para bozdurulursa, ikisinin de, ayrılmadan
önce kabz edilmeleri lâzımdır. [Çünki, burada fâizin iki sartından birisi bulundugundan,
ya’nî aynı cinsden oldukları için, veresiye satısı harâm olur. Ikisinden
birisi, pesin veremiyecek ise, digeri buna ödünc verir. Bu da, para bulunca, ona öder.
Aynı sayıda olmazsa semenlikden çıkacakları, fâiz bahsinde yazılıdır. Yüz liralık
kâgıd parayı, tutarı yüz liradan az olarak bozmak câiz ise de, muhtâc olanın malını
degerinden asagı olarak ondan satın almak mekrûh olur.] (Fetâvâ-i Hindiyye)de
diyor ki, (Gümüs verip fülûs satın alsa, bâyı’da fülûs yoksa, gümüsü aldıkdan
sonra, ayrılıp, baskasından ödünc alıp verse, câiz olur. [Çünki, fâiz satısı degildir.]
Fülûsü ayrılmadan alıp da, gümüsü sonra vermesi de câiz olur).
Derdli oldum, ol Hudâdan derde dermân isterim,
âcizim, bâb-i atâdan lutf-ü ihsân isterim.
Yüzüm kara, günâhım çok, dâim isyân eyledim,
ol Cenâb-ı Kibriyâdan afvü gufrân isterim.
Dogru yolda bulunmaga, candan karâr vermisim,
rızâsına erismege ondan imkân isterim.
Islâm dîni deryâsına dalan dalgıç olmusum,
bu denizden her dalısda inci, mercân isterim.
Can kulagıma (Ene eseddü sevkan) geleli,
maddenin dısındaki âlemde seyrân isterim.
Bir tanıyan yok cihânda, söyleyim ahvâlimi,
hâlimi arz etmege bir ehl-i irfân isterim.
Matematik, fizik, kimyâ, bu esrârı çözmiyor,
ledünnî ilminde üstâd, bir Süleymân isterim.
– 815 –
7 — HASTANIN SATIS YAPMASI
Musûl vâlîsi, hâcı Resîd pâsa, (Rûh-ul Mecelle) kitâbında buyuruyor ki: (Hastalık,
iki nev’dir: Biri, âdî hastalık olup, sü’ûru yerinde oldukca, bütün malı için satısları
câizdir. Ikincisi, Maraz-ı mevt, ölüm hastalıgı olup, borclarından geri kalan
malının üçde birini satabilir. Borcları malından çok olsa bile, nafaka ve tedâvîsine
masraf yapabilir). Burada, (Rûh-ul Mecelle)nin ilgili maddelerini yazacagız:
Madde 1595 — Bir sene içinde ölüme sebeb olan hastalıga, (Maraz-ı mevt) denir.
Bir yıldan uzun süren hastalık, tehlükeli hâl almadıkca, maraz-ı mevt olmaz.
Böyle hastanın yapdıgı alısveris câiz olup, kimse karısamaz.
Madde 1596 — Zevcesinden baska vârisi olmıyan, maraz-ı mevtinde iken bütün
malını, zevcesine vasıyyet edebilir.
Madde 1597 — Hasta iken vârislerinden birine mal ikrâr edip, sonra iyi olsa, bu
ikrârı bozulmaz.
Madde 1598 — Maraz-ı mevtinde, vârislerinden birine, ayn veyâ deyn ikrâr veyâ
hediyye edip ölse, baska vârisler izn vermezse, [ölüm hastasının] bu sözleri yerine
getirilemez.
(Redd-ül-muhtâr) dördüncü cildde buyuruyor ki, (Ihtiyâclarını te’mîn etmek için
sokaga çıkamıyan hastaya, (Ölüm hastası) denir. Bir hastanın ba’zan sancısı, agrısı
olsa, çok zemân sokaga da çıksa, buna (Ölüm hastası) denmez. Sıtma, verem,
za’fiyyet böyledir. Böyle hasta, bütün malını hediyye etse, emânet, baskasınındır
dese, câiz olur. Vârislerinden birine birsey satabilir ve hediyye edebilir. Baska vârislerin
buna izn vermesine lüzûm olmaz). Mîrâsının kendi arzûsuna göre taksîm
edilmiyecegini anlıyan kimse, diledigine, diledigi mikdârda hediyye ederek, hepsini
dagıtır.
Madde 1600 — Maraz-ı mevtinde, sıhhatde iken yapmısdım dedigi satıs, alıs, hediyye
gibi sözleri, vârislerin tasdîk etmesine baglıdır.
Madde 1601 — Maraz-ı mevtinde, vârislerinden baskasına ayn ve deyn aldıgını,
verdigini söylemesi kabûl olunur. Bunlara hediyyesi ise, kalan malın üçde birisinden
az ise verilir.
Madde 1604 — Maraz-ı mevtinde, alacaklılarından birine olan borcunu ödeyerek,
ötekilerin haklarını çigniyemez. Hasta iken yapdıgı borcları ödiyebilir.
Madde 393 — Maraz-ı mevtinde, vârislerinden birine birsey satsa, öldükden sonra,
diger vârisler râzı olmazlarsa, bey’ geri çevrilir. Vârislerinden birine mal vasıyyet
etmesi bâtıldır.
Madde 394 — Maraz-ı mevtinde, kendisine vâris olmıyacak birine, semen-i
misli ile bir mal satması sahîh ve câiz olur. Semen-i mislinden ucuz satmıs ise, semen-
i mislinden olan noksânlık, semen-i mislin üçde birinden fazla ise, vârisleri
semenin üçde ikiden farkını ve borcu ödenemezse, alacaklıları, semen-i mislden
farkını müsterîden alırlar. Vermezse, satıs bozulur.
Madde 880 — Maraz-ı mevtinde, vârislere veyâ baskasına hediyye verse, ölünce,
alacaklıları geri alıp paylasırlar.
(Mecmû’a-i cedîde)de diyor ki, (Sıhhatde iken vârislerinden birine mülkünü hediyye
etse, ölünce diger vârisler bunu bozamazlar).
Gece gündüz dilimde, salât-ü selâm,
o mübârek rûhuna, ey Fahr-ul-enâm!
– 816 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...