03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN.....43 — TÜTÜN GÜNÂH MIDIR?


43 — TÜTÜN GÜNÂH MIDIR?
(Dürr-ül-muhtâr)ın besinci cildinde buyuruyor ki:
Sâfi’î mezhebindeki âlimlerden Necmeddîn-i Gazzî diyor ki: (Tütün, önceleri
yok idi. Ilk olarak, 1015 [m. 1606] de, Sâmda kullanıldı. Içenler, serhos etmedigini
iddi’â ediyorlar. Buna inanılsa bile, gevseklik verdigi meydândadır. Bu ise,
harâm olmaga sebeb olur. Çünki imâm-ı Ahmedin, Ümm-i Selemeden “radıyallahü
anhâ” bildirdigi haberde, (Serhos eden ve gevseklik veren seyler yasak edildi)
buyuruldu. Bir iki kerre içmek günâh olmaz. Hükûmet yasak edince, harâm olur.
Devâm edilirse, büyük günâh olur. Çünki, küçük günâhlara devâm etmek büyük
günâhdır).
Hanefî mezhebine gelince; büyük âlim Ibni Nüceym-i Mısrî “rahmetullahi teâlâ
aleyh”, (Esbâh) kitâbında buyuruyor ki, (Âyet-i kerîmede ve hadîs-i serîflerde
harâm oldugu bildirilmiyen seyler, aslı üzere halâl olur. Veyâ halâl ve harâm
diye hükm olunamaz. Hanefî ve Sâfi’î âlimlerinin çogu “rahmetullahi teâlâ aleyhim
ecma’în”, böyle seyler halâl olur dedi. Ibni Hümâm, (Tahrîr) kitâbında da böyle
söylüyor. Bunun için, Besmele ile kesildigi bilinmiyen hayvâna ve zararı görülmiyen
ota halâl denir). Tütün de böyledir. Âlimlerin çoguna göre, halâldir. Birkaçına
göre ise, hükm verilemez. [(Uyûn-ül-besâir)de, Hamevî (Esbâh)ı serh ederken,
(Bundan, tütün içmenin halâl oldugu anlasılmakdadır) buyuruyor.] Hanefî
âlimlerinden, Sâm müftîsi, Abdürrahmân Imâdî, (Hediyye) adındaki kitâbında, (Tütün;
sogan, sarmısak gibi mekrûhdur) buyurdu. Ibni Âbidîn, bu satırları açıklarken
buyuruyor ki:
(Vehbâniyye) serhinde, (Tütün içmek ve satmak yasak edilmelidir) diyor.
[Dördüncü Murâd hân “rahmetullahi teâlâ aleyh”, tütün içilmesini yasak etmisdi.
Bunun zemânında bulunan Sernblâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh” de, (Halîfe mubâhları
yasak edince harâm olur) diyenler gibi, tütüne yasak demisdir. Dikkat edilirse,
yasak edilmelidir, dedigi hâlde, yine harâm veyâ mekrûh dememisdir.]
Tütün içmek, orucu bozar. Ismâ’îl bin Abdülganî Nablüsî, (Dürer) serhinde diyor
ki, (Zevcenin sogan ve sarmısak gibi agzı kokutan seyleri yimesi yasak edilebilir.
Tütün kokusunu sevmiyen kimse de, tütün içmesini men’ edebilir).
Mısrda, Mâlikî âlimlerinin büyüklerinden Alî Echürî, tütünün halâl oldugunu
bildiren kitâb yazmıs, burada dört mezheb âlimlerinin, tütünün halâl oldugunu bildiren
fetvâlarını nakl etmisdir. Allâme Abdülganî Nablüsî de tütünün mubâh oldugunu
bildiren, (Essulh-u beynel-ihvân) kitâbını yazmısdır. Bu kitâb ve tercemesi,
Nûr-i Osmâniyye kütübhânesinde vardır. Harâm ve mekrûh diyenlere cevâb vermekdedir.
(Ba’zı kimselere zarar verirse, yalnız bunlara harâm olur. Baskalarına
harâm olmaz demekde ve bal, safra hastasına zarar verir. Fekat, baskalarına harâm
degildir. Hattâ sifâdır. Hersey aslında halâldir. Harâm veyâ mekrûh diyebilmek
için, delîl lâzımdır. Serâb habîslerin en kötüsü oldugu hâlde ve Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem” islâmiyyetin bildiricisi oldugu hâlde, serâba harâm diyemedi.
Âyet-i kerîme ile yasak edilmesini bekledi. O hâlde, tütün içmek mubâhdır,
halâldir. Kokusu mekrûhdur. Tab’an mekrûhdur. Ser’an mekrûh degildir) demekdedir.
Ibni Âbidîn, devâm ederek buyuruyor ki, (Tütün içmek Sâfi’î mezhebinde harâm
degildir. Kitâblarında, tenzîhen mekrûh denilmekdedir. Hattâ, zevce tütünü
bırakınca, zarar görmezse, meyve gibi olur. Zevcin, tütün parası vermesi lâzım olur.
Tütünü bırakınca, kadın zarar görürse, ilâç gibi olur. Tütün parasını vermesi, vâcib
olmaz dediler. Câmi’ içinde tütün içmek, sogan, sarmısak yimek harâmdır.)
Tütüne harâm diyenlerin dayandıgı, vesîka olarak ileri sürdükleri, (Berîka) kitâbının
sâhibi Hâdimî “rahmetullahi teâlâ aleyh” seksenbesinci sahîfesinde diyor
ki: Âyet-i kerîmede, (Habîs olan seyler harâmdır) buyuruldu. (Vâhidî) tefsîrinde,
– 629 –
(Âyet-i kerîmedeki habîs, les, kan ve domuz eti demekdir. Âyet-i kerîme, bu
üçünü harâm etmekdedir) diyor. Hâlbuki, habîs olan hersey harâmdır. Her harâm
habîsdir. Meselâ sirk, zulm, fâiz ve rüsvet habîsdir. Insanın igrendigi, pis dedigi hersey
habîsdir denildi. Buna göre tütün de habîs ve harâm olur.
Yüzotuzüçüncü sahîfede diyor ki: Ibâdet için, sevâb kazanmak için olmıyan
bid’atlere, (Âdetde bid’at) denir. Un elegi, kasık kullanmak gibi. Âdetde bid’at olan
seyleri yapmak, dalâlet, yoldan sapmak degildir. Vera’, takvâ sâhibleri de bunları
zarûret olunca kullanır. Kullanması günâh degil ise de, kullanmamak iyi olur.
Ba’zıları, (Tütün ve kahve kullanmak da, âdetde bid’atdir. Ikisi de harâm degildir
ve mekrûh da degildir. Dogrusu da budur. Bunlara harâm diyen, bid’at-i âdiyyeyi
harâm etmis olur. Sultânın yasak etmesine gelince, islâmiyyete uygun olan emrleri
dinlenir. Tabî’atine ve nefsine uyarak verilen emrleri degil) dedi. Bize göre,
kahve belki böyledir. Fekat, bunu da, kullanmamak dahâ iyidir. Çünki, hakkında
söz birligi yokdur. Tütüne gelince, harâm olmadıgı dogru ise de, mekrûh oldugunda
sübhe yokdur. Çünki, halâl olmasında söz birligi yokdur. Sultân, umûmun fâidesi
için, bir mubâh seyi yasak edince, dinlemek vâcib olur. Söz birligi olmıyan seyi
yasak edince, elbette vâcib olur. (Telvîh) kitâbında diyor ki, (Sübhe edilen
seyler harâm olur).
Binikiyüzkırküçüncü sahîfesinde diyor ki: Yimegi ve içmegi harâm eden sebebler
altıdır: Serhos edenler, serâb gibi. Necs olanlar, bevl ve kan gibi. Zarar verenler,
kum, toprak gibi. Igrenç olanlar, menî ve sümük gibi. Habîs olanlar, tahta kurusu
[biti] gibi. Öldürücüler, zehrli maddeler gibi. Tütün içmegi âdet edinenlere
gelince, tütün bunlara zarar verir denildi. Çogunun hastalıga yakalandıgı görülmekdedir.
Böyle seylerde, cinse, umûma bakarak karâr verilir. Birkaç kisiye göre karar
verilmez. Tütün ba’zı hastalıklara fâideli olmakdadır. Meselâ balgam, safra sökmekdedir
deniliyor. Fekat bu, câhillerin sözüdür. Doktorlar kullanmıyor. Mütehassıslar
böyle yazmıyor. Tersini bildiriyorlar. Ba’zı doktorlardan isitdik ki, tütün
olmasaydı, Âdem oglu bin sene yasardı demislerdir. [Mütercim fakîr, doktorlardan
nakl olunan bu sözü, akla uygun bulmamakda ve hayret etmekdedir. Çünki,
tütün ortaya çıkmadan önce de, insanlar, tabî’î ömrlerine uygun olarak yasamısdır.
Asr-ı se’âdetden beri, bin sene yasıyan bir kimse isitilmemisdir.]
Tütün serhos eder de denildi. Yeni baslıyanlarda böyledir. Yavas yavas alısanları
serhos etmiyor. Serâb da böyledir. Imâm-ı Muhammed, çogu harâm olanın, azı
da harâmdır dedi. Ba’zıları, bu sebeble, tütüne harâm dedi. Ba’zıları da, içmemek
iyi olur dedi. Ba’zıları, tütün içmek, baskalarını râhatsız ediyor. Baskasına eziyyet
vermek harâmdır dedi. Ba’zısı da, tütün; (Sogan, sarmısak yiyen, mescidimize yaklasmasın!)
hadîs-i serîfine girer dedi. Fıkh âlimleri dedi ki, pis kokan seyleri mescidden
çıkarmak lâzımdır. Tütüne bid’at denildi. Fekat, i’tikâdda, inanmakda ve
ibâdetlerde olan bid’at [devrim, degisiklik] harâmdır. Âdetlerde olan bid’atler harâm
degildir, mubâhdır. Sünnete ve sünnet olmakdaki sebebe uymıyan bid’atler
yasakdır. Meselâ, misvâkın sünnet olması, agızdaki pis kokuyu giderdigi içindir. Tütün
ise, bu hikmeti bozmakdadır. Dîne fâideli olan bid’atler güzeldir. Tütün böyle
degildir. Tütün habîsdir denildi. Selîm tabî’atli kimse, tütünden igrenmekdedir.
Oyun için, keyf için, kibr için içilir de denildi. Tütün aslında mubâh olsa da, bu sebeble
harâm olur. Tütün isrâfdır denildi. Çünki, lüzûmlu degildir. Keyf için mal vermekdir.
Çok mal verip alan da olur. Ibâdetleri, meselâ cemâ’at ile nemâz kılmagı
bırakmaga sebeb olur. Yalan, gıybet, nemîme, gevezelik gibi harâmlara da sebeb
olur. Tütün içenlerin öldükden sonra rü’yâda görülmesi, mezârları açılınca, yüzlerinin,
agızlarının degismis olması, mezârı duman dolmus olması da bu sözü kuvvetlendirmekdedir.
Görülüyor ki, tütün için sözler ve fetvâlar baska baskadır. Degil
câhiller, âlimler de, bu isin içinden çıkamamısdır. Ba’zıları halâldir, mubâhdır
dedi. Ba’zıları tehlükelidir dedi. Halâl diyenlere göre, birseyin harâm olması
– 630 –
için, harâm oldugu açıkca bildirilmis olmalı veyâ harâm oldugu kolay anlasılmalıdır.
Tütün, açıkca harâm edilmemisdir. Harâm oldugunu anlamak için de simdi
de müctehid yokdur. Eski müctehidlerin de, tütün için bir sözü yokdur. Müctehid
olmıyanların, halâl veyâ harâm demesinin bir kıymeti olmaz. O hâlde tütün içmek,
aslı üzere mubâhdır, halâldir. Tehlükeli diyenler ise, dahâ yukarda bildirilen sebebleri
göz önünde tutmuslardır. Tehlükeli diyenler, belki dahâ haklıdır. Çünki,
bu sebeblerden birkaçı yanlıs olsa bile, sübheden kurtulmaz. Hepsi bir araya gelince,
kuvvetlenmis olur. Simdi müctehid kalmadı demek de, sübhelidir. Mutlak
müctehid yok ise de, ictihâdları karsılasdırabilecek (Mes’elelerde müctehid) simdi
belki vardır. Eski müctehidler, tütün için birsey bildirmedi ise de, tütün, onların
açık bildirdigi karârlardan birine baglanabilir. Müctehid olmıyan âlimler, bu
isi yapabilir. Tütün içmek, nihâyet sübheli kalmakdadır. Sübheliler ise, harâm olur.
Hadîs-i serîfde, (Sübheli seyleri yapan, harâm da isler) buyuruldu. Mubâh veyâ tehlükeli
olan seyi de çok yapmamak lâzımdır. Tütüne tehlükeli demek insâf olur. Mubâhlara
fazla dalmak da, küçük günâh olur. Tütüne, aslında halâl desek bile, insan
buna alısıyor. Mubâhlar için de, kıyâmetde hesâb vardır. Tütünü en çok fâsıklar
içiyor. Baskaları, bunlardan görerek alısıyor. Ihtiyâtlı davranmak her yerde iyidir.
Binüçyüzkırkyedinci sahîfede diyor ki: Hadîs-i serîfde, (Sogan, sarmısak yiyen,
mescidimize gelmesin!) buyuruldu. Çünki, melekler pis kokudan incinir. Pırasa gibi
pis kokulu seyleri yiyenler ve cüzzâm, baras hastaları, yarası kokanlar, üzeri balık,
et kokanlar da böyledir. Bunlar mescide sokulmaz. Mescide giderken çig sogan,
sarmısak yimek, tenzîhen mekrûhdur. Pismis yimek mekrûh degildir. Ilâc olarak
yimek câizdir. (Yahyâ efendi fetvâsı), tütünü içmek de bunun için mekrûh olur
dedi. Sâlih olan kimse, bu hadîs-i serîfden korkarak tütün içmez. (Berîka) kitâbından
terceme burada temâm oldu.
(Hadîka)nın [1290] hicrî senesi Istanbul baskısı, yüzkırküçüncü sahîfesinde
diyor ki, (Un elegi ve kasık gibi seyler zemân-ı se’âdetde yok idi. Sonradan meydâna
çıkdılar. Böyle, Allahü teâlâya ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti olmaksızın
meydâna çıkarılan seylere, (Âdetde bid’at) denir. Bunlar, hadîs-i serîfde
dalâlet, sapıklık olarak bildirilmis olan bid’atlerden degildirler. Bunları yapanlara
cezâ verilmiyecekdir. Vera’ sâhiblerinin yapmaması dahâ iyi olur. Erkeklerin
fazla yiyerek yag baglaması da böyledir. Imâm-ı Münâvî, (Câmi’-us-sagîr)
serhinde, kıyâmet alâmetlerinden biri, erkeklerin yaglanmasıdır dedi. Âdetde
bid’atlerden biri de, tütün ve kahve içmekdir. Zemânımızda iyi kötü her insan bunları
kullanmakdadır. Bunlar için çesidli seyler söyleniyor ise de, sözün dogrusu, ikisine
de harâm ve mekrûh dedirtecek bir sebeb yokdur. Her ikisi de, (Âdetde
bid’at)dir. Herhangi bir sebeb göstererek bunlara harâm diyen kimse, âdetde
bid’at olan seye harâm demis olur. Âdetde bid’ate harâm denilemiyecegini, cumhûr-
i ulemâ bildirmisdir. Sultânın emr ve yasak etmesine gelince, bunlar, Allahü
teâlânın emr ve yasaklarına uygun olursa, itâ’at vâcib olur. Kendi düsüncesi, görüsü
ile olana itâ’at vâcib degildir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” bütün
emr ve yasakları, Allahü teâlânın emr ve yasaklarına uygun idi. Kendiliginden
birsey bildirmedi. Böyle olmasaydı, Onun her sözüne itâ’at vâcib olmazdı. Sultânın,
kendi aklı, düsüncesi ile verdigi emre itâ’at da, elbette vâcib olmaz. Ancak,
emri veren, zulm, iskence yaparsa, milleti sıkısdırırsa, onun serrinden, öldürmesinden
korkan kimsenin, hele kan dökücü baskanın böyle mubâhları yasaklamasına
itâ’at etmesi vâcib olur. Çünki, bir müslimânın kendini tehlükeye sokması câiz
degildir. Iste, böyle yasaklandıgı zemân, kahve, sigara içmemek vâcib olur. Fekat,
yine, harâm veyâ mekrûh oldukları için degil, kanını, ırzını kurtarmak için içmemege
niyyet etmek lâzımdır. Ülül-emre itâ’at demek, müslimân olan âmirlerin,
hak üzere olan emr ve yasaklarına uymak demekdir).
– 631 –
Ismâ’îl Hakkı hazretleri, ilk zemânlarında tütünün harâm oldugunu yazmısdı.
Çünki, sultân Murâd, tütün içmegi yasak etmisdi. Içen öldürülüyordu. Bu âlim, tütünü
degil, tütün içmegi, i’dâma sebeb oldugu için harâm demisdi. Hükûmet, tütün
yasagını kaldırdıkdan sonra, yazdıgı kitâbında, tütünün harâm olmadıgını bildirmisdir.
Mütercim fakîr, Bursada Orhân kütübhânesinde bu kitâbını gördüm.
(Feth-ur-rahîm) kitâbının yirmidokuzuncu sahîfesinden baslıyarak diyor ki: Mâlikî
âlimlerinden Alî Echürî (Gâyet-ül-beyân) kitâbında, seyh Halîlden alarak buyuruyor
ki, (Aklı götürüp hissi gidermiyen ve keyf veren maddeye (Müskir), ya’nî
serhos edici denir. Aklı giderip, hissi gidermez ve keyf vermezse (Müfsid), uyusdurucu,
heroik denir. Aklı da, hissi de gideren maddeye, (Mürkıd) veyâ (Münevvim),
uyutucu, hipnotik denir. Serhos eden maddeyi içene Had cezâsı vurulur ve serhos
etmiyen az mikdârını içmek de harâmdır ve bu maddeler necsdir. Abdüllah-i Menûfî,
esrâr otu veyâ hasîs denilen, hind keneviri otunun yaprakları için, müskirdir,
çünki, esrâr almak için evinin esyâsını satıyorlar dedi. Keyf vermeseydi, böyle
yapmazlardı dedi. Sâfi’î âlimlerinden Zerkesî de böyle dedi. Esrârın azı da, çogu da
harâmdır dedi. Seyh Ebül-Hasen “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Müdevvene) serhinde
ve allâme Ibni Merzûk ve Sehâb Karâfî ise, esrârın, müfsid, uyusdurucu oldugunu
bildirdiler. Çünki, bunu alanlar kavga etmiyor, uyusup kalıyorlar. Sâfi’î âlimlerinden
Ibni Dakîk-ul Iyd “rahmetullahi teâlâ aleyh” de böyle söyledi ve hashasdan
elde edilen afyon, esrârdan dahâ kuvvetlidir. Çünki, afyonun az mikdârı serhos ediyor.
Hâlbuki, necs olmadıgında sözbirligi vardır dedi. Esrâr da necs degildir. Serâbın
serhos etmiyen az mikdârını içmek harâm oldugu hâlde, esrârın serhos etmiyen
az mikdârının harâm olmadıgını imâm-ı Nevevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mühezzeb)
serhinde bildirdi. Benc ya’nî Jüskiyam [ban otu] ve afyon da, esrâr gibi olup,
serhos etmiyen az mikdârını yimek câizdir. [Fazla alındıgı zemân, aklı ve a’sâbı bozan
böyle otlardaki zararlı maddeleri ayırıp, bunları ve benzerlerini hap ve igne hâlinde
keyf ve zevk ilâcı ismi ile talebelere, iscilere ve futbolculara satıyorlar. Ahlâk,
nâmûs, din ve îmân ve vatan sevgisi gibi mukaddes baglarımızı koparan bu uyusturucu
maddeleri satın almak ve kullanmak harâmdır. Büyük günâhdır.]
Tütün içmege gelince, aklı gidermiyor. Necs de degildir. Böyle olunca, tütün içmek
harâm degildir. Baska dürlü zararlara sebeb olursa harâm olur. Zarar vermiyen
kimseye harâm degildir. Güvenilen bir ârifin [ya’nî mütehassıs tabîbin] haber
vermesi ile veyâ kendi tecribesi ile zarar verdigini anlıyana harâm olur. Islâmiyyetin
bildirmedigi seylerde ahkâm degisir. Zarar verince harâm olur. Zarar vermezse,
harâm olmaz. Tütünü yeni içenlerde gevseklik yapması, sıcak suya girende veyâ müshil
ilâcı içende gevseklik hâsıl olması gibidir. Yoksa, aklı giderdigi için degildir. Aklı
giderdigi için gevseklik yapıyor denilse bile, yine müskirdir denilemez. Çünki, keyf
vermemekdedir. Afyonu, aklı gidermiyecek az mikdârda yimek câiz oldugu gibi, tütünü
de aklı gidermiyecek mikdârda içmek câiz olur. Bu ise, insanlara göre ve içilen
mikdâra göre degisir. Bir kimsenin aklını gideren mikdâr, baskasının aklını gidermez.
Görülüyor ki, tütün harâmdır deyip, kesin söylenemez. Bunu ancak din câhili
veyâ inâdcı, müte’assıb olan söyler. Aklı gidermeyince, halâl oldugu anlasılmakdadır.
Tütün, ispirto ile yıkanıp temizlendigi için necsdir de denilemez. Çünki bu
söz, tütünün degil, ispirtonun harâm oldugunu göstermekdedir. Ispirtosuz temizlenenlerin
harâm olmadıgı anlasılır. Tütün, isrâf oldugu için harâmdır da denilemez.
Çünki, mubâh olan seyi almak için verilen mal isrâf olmaz. Zararlı oldugundan harâmdır
demek de ilmî bir söz degildir. Çünki, zarar verene harâm olur. Zarar vermiyene
harâm olmaz. Herkese zararlıdır demek ilme ve tecribeye uygun degildir.
Ba’zı hastalıklara fâidesi oldugu da görülmüsdür. Hanefî âlimlerinden seyh Muhammed
Nihrîrî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, tabîb-i müslim-i ârifin sözü ile veyâ
tecribe ile zarar verdigini anlıyan kimseye tütün içmek harâm olur. Böyle kesin anlasılmadıkca,
halâl olduguna fetvâ vermisdir. Bir baska fetvâsında da, aklını gi-
– 632 –
deren veyâ zarar veren kimseye harâm olur. Baskalarına harâm olmaz, demisdir.
Tütün hakkında bir hadîs-i serîf yokdur. (Pis kokulu agaçdan yiyen, mescidimize
yaklasmasın! Insanlara eziyyet veren seyi melekler de sevmez) hadîsinde bildirilen
agacın, sogan, sarmısak oldugu (Esi’a) üçyüzyirmisekizinci sahîfede yazılıdır.
Sâfi’î âlimlerinden Alî bin Yahyâ Ziyâdî fetvâsında, aklını giderene harâm olur. Baskalarının
içmeleri harâm olmaz dedi. Büyük Sâfi’î âlimi Abdür-Raûf-i Münâvî de
böyle fetvâ verdi. Sâfi’î âlimlerinden Sems-üd-dîn Muhammed bin Ahmed Sevberî
de böyle cevâb yazdı. Tütün, baska mubâhlar gibidir. Ya’nî kendisi harâm degildir.
Aksini bildirenlerin ellerinde hiçbir vesîka yokdur. Inâd etmekdedirler dedi.
Hanbelî âlimlerinden Mer’î bin Yûsüf Mukaddisî “rahmetullahi teâlâ aleyh”,
(Tahkîk-ul-burhân fî-sân-id-duhân) kitâbında, baska zarar vermedikce tütünün harâm
olmadıgını, ates dumanını agza çekmek gibi oldugunu, bunun harâm olacagını
ise kimsenin bildirmemis oldugunu yazmakdadır.
Yeni meydâna çıkan birsey, mubâha benzerse mubâh olur. Harâma benzerse harâm
olur. Aklı olan bir din adamı, tütünü elbet mubâhlara benzetir. Zarara sebeb
olmadıkca harâm diyemez.
Abdür-Raûf-i Münâvî, tütünü kötüliyen bir hadîs-i serîf yokdur dedi. Görülüyor
ki, aklı gidermiyecek kadar tütün içmenin harâm olmadıgını dört mezheb
âlimleri sözbirligi ile bildirmislerdir). Alî Echürînin sözü burada temâm oldu.
1355 [m. 1936] senesinde, Iskenderiyyede basılan (Celâl-ül-hak fî kesf-i ahvâl-i
sirâr-il-halk) kitâbında ve Zerkânînin (Izziyye) serhinde diyorlar ki, Alî Echürîye
“rahmetullahi teâlâ aleyh” soruldu: Tütün için, (Serâbdan ve yesil otdan sakınınız!)
hadîsi vardır. Çünki, Huzeyfe “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” ile gidiyorduk. Bir ot görüp basını salladı. Sebebini
sordum. (Âhır zemânda, bu otun yapraklarını içecekler. Onunla serhos olup, nemâz
kılacaklar. Onlar kötü kimselerdir. Benden uzakdırlar. Allahü teâlâ onları sevmez)
buyurdu. Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” bildirdigine göre, (Onu içenler,
Cehennemde sonsuz kalacaklardır. Seytânın arkadasıdırlar. Tütün içenle müsâfeha
etmeyiniz! Boynuna sarılmayınız! Ona selâm vermeyiniz! Çünki o, benim
ümmetimden degildir) buyurdu. Bir habere göre de, (Onlar, eshâb-ı simâldendir.
Tütün, sakîlerin içkisidir. Iblîsin bevlinden yaratılmısdır. Allahü teâlâ, sevdigim kullarımı
aldatamazsın buyurunca, bevl yapmısdı. Ondan tütün otu hâsıl oldu) deniliyor.
Bunlara ne dersiniz? Alî Echürî hazretleri, cevâbında buyurdu ki, (Bunların
hiçbiri hadîs degildir. Hadîs âlimleri, bunların yalan ve iftirâ olduklarını bildirdiler.
Hem de, bu sözlerin düzgün ve edebiyyâta uygun olmaması da, Resûlullahın mubârek
agzından çıkmadıklarını göstermekdedir. Rebî’ bin Haysem buyurdu ki,
günesde ısık oldugu gibi, hadîs-i serîflerde de nûr vardır. Iftirâ olarak uydurulan sözlerde
ise, zulmet vardır. Hadîs uyduran, Cehenneme gidecekdir. (Buhârî) ve (Müslim)
de yazılı hadîs-i serîfde, (Söylemedigim birseyi hadîs diyerek yalan söyliyen, Cehennemde
atesden kazık üzerine oturtulacakdır) buyuruldu. Imâm-ül-Haremeyn
Abdülmelik “rahmetullahi teâlâ aleyh”, hadîs uyduran kâfir olur dedi ise de, küfr
degil, büyük günâhdır. Tütün içmek aklını giderir veyâ zarar verirse yâhud nafakası
vâcib olanın nafakasını terke veyâ nemâzın vaktini kaçırmaga sebeb olursa, bu
kimseye harâm olur. Baskalarının içmesi harâm olmaz.)
Müfsid, ya’nî uyusdurucu olan maddelerin aklı gidermiyecek kadar az mikdârlarını
satmak ve her ilâcı satmak câizdir. Tütünü de, aklını gidermiyen kimselere
satmak câizdir.
Yukarıdaki örnek yazılardan anlasılıyor ki, tütün içmek, alkollü içkiler ve afyon,
morfin, esrâr ve benzerleri uyusdurucu maddeler gibi, harâm edilmemisdir. Bu fakîr,
tütün dumanından hoslanmıyorum. Hiç içmedim. Evimde bulunanlar da içmez.
Fekat tabî’atim sevmiyor diye, harâm diyemem. Halâller belli, harâmlar bellidir.
Müctehidlerin bildirdigi sübheliler de meydândadır. Sübheliler, müctehidlerden
– 633 –
bir kısmının halâl, bir kısmının harâm dedigi seylerdir. Harâm diyenlerin, yapmaması
lâzım olur. Câiz diyenlerin de yapmaması, iyi olur. Tütün böyle degildir. Müctehid
olmıyanların, üsûl ilmlerini okumıyanların, halâli, harâmı bilmemesi, sübheli
demek olmaz. (Müctehid olmıyanların sözü, delîl-i ser’î olmaz) buyuruldugu, (Berîka)
nın 94. cü sahîfesinde yazılıdır. Birseyin halâl olması için delîl aranmaz. Fekat,
harâm olması için aranır.
Bir cinsden olan seylerin bütünü, nass ile harâm edilmis olursa, bunlardan birkaçına
halâl diyebilmek için, ancak bu zemân, bunların halâl olmasına delîl aramak
lâzım olur. Harâm oldugu bildirilmiyen birseye, halâl denir. Buna harâm diyebilmek
için, delîl aramak, isbât etmek lâzımdır. Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ
aleyh”, (Zebâ’ih) kısmında, En’âm sûresinin yüzkırkbesinci âyetini ve (Allahü
teâlânın, halâl ve harâm diye açıklamadıgı sey, Allahü teâlânın afv etdigi seylerdendir)
hadîs-i serîfini yazarak, harâm oldugu bildirilmiyen ve harâm edilmis
olanlara benzemiyen her seyin mubâh oldugunu göstermekdedir. O hâlde, tütün
için birsey bildirilmedi diyenlerin, tütüne harâm, mekrûh dememeleri, mubâh
demeleri lâzımdır. Tütün hakkında hadîs-i serîf denilen sözlerin iftirâ ve yalan oldukları
açıkdır. Çünki, asr-ı se’âdetde Arabistânda tütün yokdu. Islâm memleketlerine
1015 senesinde geldigini yukarıda bildirmisdik.
Din bilgisi olan bir kimse, tütüne tahrîmen mekrûh diyemez. Çünki, Ibni Âbidîn,
besinci cildde (Imâm-ı Muhammed buyurdu ki, tahrîmen mekrûh demek, harâm
demekdir. Iki imâm ise, harâma yakındır dedi. Ya’nî, vâcibi terk eden gibi, Cehennemde
azâb görür ise de, inanmıyan kâfir olmaz dedi. Sübheli seyler de böyledir.
Sübheli sey demek, müctehidin, muhkem olmıyan, açık olmıyan, te’vîl edilen
âyet-i kerîmelerden veyâ hadîs-i serîflerden, yâhud muhkem ise de, bir kisinin
bildirmis oldugu hadîs-i serîflerden çıkardıgı hükm demekdir. Tehlükeli demek,
islâmiyyetin yasak etdigi sey demekdir) diyor. Görülüyor ki, tütün içmege tehlükelidir
de denilemez.
Kötü alıskanlık, harâm islemege alısmak demekdir. Harâm olmıyan seyi kullanmaga
kötü alıskanlık demek, din adamına yakısmaz. Câhil olan, cesûr olur. Islâmiyyetin
izn vermedigi sözleri, sıkılmadan söyler. Kendi tabî’atine, görüsüne uymadıgı
için, din büyüklerinin sözlerine saçma demekden, Allahü teâlâya sıgınırız.
Bugazına düskün olanlar, yiyecege benzetilemez diyerek de tütünü kötülüyorlar.
Tütün bitkisini yakıp, dumanını çekmek, ihtiyâc degildir, câiz olmaz diyorlar.
Günnük, ud agacı, tütsü otunu yakıp koklamaga, acabâ ne diyecekler? Bunlar,
yinmez, içilmez, câiz olmaz mı diyecekler? Ölülerde ve dirilerde kullanılması
sünnet olan seyi de, yakılıp dumanı savruluyor diye, kötüliyecekler mi? Hâlbuki
bunlar ve pis kokulu olan birçok otlar, A’râf sûresindeki, (Yerden çıkardıgı zînet)
kelimesine dâhil olunmusdur. Fukahâ-i kirâm “aleyhimürrahme” menâzır-i
hasene ve cevârî-yi cemîle ile tena’um etmegi bile, (Allahü teâlânın kulları için,
yerden çıkardıgı zînetleri harâm edecek kimdir?) meâlindeki âyet-i kerîmeye dâhil
etmisdir. Bunun için, câizdir buyurmuslardır [(Mültekâ), (Mecma’ul-enhür)].
Pis kokulu olan sezâb, ya’nî sedef otunun, sogan kokusunu örtmesi için yinilmesi,
(Sir’at-ül-islâm)da emr olunmakdadır. Tütün içmegi, günnük, tütsü otu yakmakdan
ve sedef otundan ayırmak, te’assubdan baska ne olabilir? En’âm sûresinin ellidokuzuncu
âyet-i kerîmesindeki (Kitâb), Levh-i mahfûz veyâ ilm-i ilâhî oldugu,
bütün tefsîrlerde yazılıdır. Kur’ân-ı kerîmde de, o kitâbdaki bütün harâmlar bildirilmisdir.
Herkes, ilm ve ihlâsı kadar görebilir. Sünnet, icmâ’ ve kıyâs, Kur’ân-ı kerîmde
bulunmıyan seyleri eklemek degildir. Bunlar, Kur’ân-ı kerîmin içinde kapalı
olarak bulunan bilgileri meydâna çıkarmakdadır.
Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Zebâ’ih) kısmı sonunda buyuruyor ki,
(Habîs demek, Eshâb-ı kirâmın begenmedigi sey demekdir. Çünki Kur’ân-ı kerîm,
bunu onlara bildiriyor. Onlardan sonra meydâna çıkan seyler, onların iyi veyâ ha-
– 634 –
bîs dediklerinden hangisine benziyorsa, o da öyle olur). Tütün habîs degildir.
Fıkh kitâbları, uyusdurucu otlara bile habîs demiyor. (Redd-ül-muhtâr) besinci cild,
ikiyüzdoksanbesinci sahîfede, (Çok yiyince serhos eden katı maddelerin, otların
aslı tâhirdir, temizdir, mubâhdır) diyor.
Bir kimseye zarar veren mubâh sey, ona harâm olur. Zarar vermedigi kimselere
harâm olmaz. Tütünün zarar vermedigi kimseler çokdur. Asırı içen ba’zı kimselere
zarar verirse, bunların çok içmesi harâm olur. Fekat, bunların az içmelerine
ve zarar görmiyenlere de harâm olur denilemez. Çogu zarar veren seyin azı da
harâm olur demek pek yanlısdır. Herseyin çogu zarar verir. Ekmegin, suyun da çogu,
zarar verir. Bunun içindir ki, doydukdan sonra yimek harâmdır. Fekat, çogu
zarar veriyor diye, az yimek, içmek, harâm olur mu? Hattâ, ibâdet yapacak kadar
yiyip içmek farzdır. Yukarıda yazılı yanlıs söz, âlimlerin, (Çogu serhos eden seyin
azı harâm olur) sözünden, bir câhilin anladıgı sey olabilir. Serhos eden seyler zararlıdır.
Fekat, her zarar veren sey serhos edici degildir. Bu inceligi anlamak lâzımdır.
Kendi sevmedigi için, kendi düsünüsü ile tütünü harâmların arasına karısdırmak,
çok tehlükelidir. Kur’ân-ı kerîmi, kendi re’yi ile tefsîr etmek olur.
(Hadîka) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yimesi harâm olanları anlatırken
buyuruyor ki, (Yimesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır: Birincilerinin zararını
herkes bilir. Bunlar öldürücüdür. Her zehr ve cam tozu, demir ve cıva bilesikleri,
kirec ve benzerleri böyledir. Bunları yimek, içmek harâmdır. Ikincilerinin
zararlı oldugu bilinir ise de, öldürücü degildirler. Toprak, çamur, kil ve benzerleri
böyledir. Bunları çok yimek, içmek mekrûh olup, zararsız mikdârları mubâhdır.
Üçüncüleri, organlarında za’fiyyet olanlara zarar verirler. Saglam olanlara
zarar vermezler. Ba’zı kimselere balık eti, süt [yumurta, pasdırma, tursu, konserve
eti], bal, zeytin yagı, biber zarar verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere harâm,
mekrûh olur. Zarar vermiyenlere ise mubâhdırlar). Tütüne zararlıdır diyenler de,
üçüncü kısmdan oldugunu söyliyebilmekdedirler. Her içeni öldürücü bir zehr
oldugunu bildiren bir ilm adamı yokdur. Çünki, böyle olmadıgını herkes bilmekdedir.
Tütünde bulunan (Nikotin) maddesi zehrli oldugu için, günde bir iki sigara
içmek de, zehrlenmek olur diyen de isitilmemisdir. Çünki bu söz, havada, bogucu
olan karbon di-oksid gazı bulundugu için, nefes almak zehrlenmek olur demege
benzer. Nikotinden katkat dahâ zehrli olan siyanür asidi, acı bâdemdeki
amigdalin glikozidinde vardır. Bu zehr bulundugu için, acı bâdem zehrlidir diyen
ve acı bâdem yimek harâmdır, mekrûhdur diyen yokdur. Istanbul dis hekimligi fakültesi
ögretim üyelerinin 1972 senesi toplantısındaki konusmada, (Günde birkaç
sigara içmekle agızda meydâna gelen nikotinin dis etlerini korudugu, fazlasının ise
zararlı oldugu) bildirilmisdir. Herseyi fazla yimek, içmek zararlı olur. Asırı mikdârda
tütün içenlerin de zarar görecekleri sübhesizdir. Bunu isitenlerin, sigara zararlıdır,
kansere sebeb oluyor diyerek, günde bir, iki sigaranın da zararlı olacagını
sanmaları, bu yüzden harâm olur, mekrûh olur demeleri ilme ve akla uygun degildir.
Hanefî âlimlerinden seyyid Ahmed Tahtâvî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Dürrül-
muhtâr) hâsiyesinde diyor ki, (Necmüddîn Gazzî sâfi’î, tütün serhos etmese de,
gevseklik verdigi için, harâm olur. Bir iki kerre içmek, büyük günâh olmaz dedi.
Harâm demesi, küçük günâhdır demekdir. Sâfi’î âlimlerinin çogu, tenzîhen mekrûh
dedi. Hanefî mezhebinde, sogan, sarmısak gibi, tenzîhen mekrûhdur.)
Tekrâr edelim ki, ictihâd, Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”
bildirmedigi seyleri bulup bildirmek degildir. Ictihâd, âyet-i kerîmelerde ve
hadîs-i serîflerde kapalı bildirilenleri anlayıp meydâna çıkarmakdır. Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem” ileride ümmetinin basına gelecek seyleri bilmiyor mu idi?
Yoksa, harâm seylerin meydâna çıkacagını bilip de, bildirmedi mi? Hâlbuki bildir-
– 635 –
mesi farzdır. Herseyi bildirmesine lüzûm yokdur. Fekat harâmları bildirmesi vazîfesidir.
Harâmların adını ayrı ayrı bildirmege de lüzûm yokdur. Tütünün, hadîs-i
serîflerde ve ictihâdlarda açıkca söylenmemesi, onların zemânında bulunmadıgı
için degildir. O zemânda bulunan birçok seyin adı da, ayrı ayrı bildirilmedi. Müctehidler,
kıyâmete kadar meydâna çıkacak herbirseye halâl veyâ harâm diyebilmek
için, umûmî üsûller, metodlar, kâ’ideler kurmusdur. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i
serîflerde adı bildirilen seyler, bu üsûlleri kurmaga yarayan temel ölçülerdir. Lüzûmu
olmıyanlar bildirilmemisdir. Iste, Hanefî mezhebinin kavâid ve üsûl-i mezhebiyyesine
göre, harâmlık sartlarını tasımıyan hersey mubâh olur. Ibni Âbidîn,
abdestin sünnetlerini ve üçüncü cildde, kâfirlerin islâm memleketlerini almasını
anlatırken diyor ki, (Pezdevî) üsûlünde denildigi gibi, harâm oldugu açıkca bildirilmiyen
hersey, sözbirligi ile mubâhdır. Çünki, Allahü teâlâ Bekara sûresinde,
(Yerlerde olan herseyi sizin için yaratdım) meâlindeki âyet-i kerîmede, hepsinin
mubâh oldugunu bildirmekdedir. Harâm edilmiyen seylerin mubâh oldugunu
mu’tezilî olanlar söyler demek de, üsûl kitâblarına uygun degildir. (Tahrîr) kitâbında
bildirildigi gibi, Hanefî ve Sâfi’î âlimlerinin çogunluguna göre, hersey yaratılısında
halâldir. Ekmel-üd-dîn, (Pezdevî) serhinde de böyle bildiriyor ve birseyin
harâm oldugunu isitmiyen kimselerin, o seyi yimesi mubâhdır diyor. Imâm-ı
Muhammed, (Les ve serâb, yasak edildikden sonra harâm oldu) diyerek, herseyin
aslında mubâh oldugunu, yasak edilince harâm olduklarını bildiriyor.
Tütünü seven yok demek, günes yok demege benzer. Milyonlarca insan seve seve
içiyor ve övüyor, savunuyor. Tütünü begenmek, ona karsı ask i’lân etmek degildir.
Zevk alarak içmek demekdir. Müftî, vâ’ız, imâm, âlim, câhil, fen adamı, devlet
adamı, tabîb, kimyâger, beg, pasa, her zümrenin, zevkle içdigi nasıl inkâr olunabilir?
Milyonlarla sâlih müslimânın ve halîfe-i müslimînin, seyh-ül-islâmların kullandıgı
seye, kendi aklı ile ve kendi begenmedigi için, kötü alıskanlık demek, bunu
harâmlara benzetmege kalkısmak, ancak câhillerin yapacagı isdir. Ikinci Abdülhamîd
hân “rahmetullahi aleyh” tütün içerdi. Kendisine Semdinândan ve Iskeçe
sehrinden tütün gelirdi. Iskeçe, Semdinân ve Samsun tütünleri, kıyılmıs hâlinde,
birkaç karıs uzun, sarı ve latîf kokmakdadır. Çubuga koyup içerlerken, etrâfa
hos kokusu yayılmakdadır. Bozuk, karısık tütün içerken iyi kokmazsa, hâlis ve
hos kokulusu kötülenemez. Acı biberi sevmiyen kimse, tatlı biberi, hattâ acısını
da kötüliyemez. Bunlara mekrûh diyemez. Eger derse, sözünün kıymeti olmaz. Herkes,
sevmedigi seye harâm, mekrûh derse, dîn-i islâm, hıristiyanlıga döner. Onun
gibi karmakarısık olur.
Isrâf, harâm olan kötü birseydir. Ceffel kalem, tütün mutlak olarak isrâfdır demek,
ne büyük cesâretdir. Din âlimlerinin sözlerine temâmen yersiz ve degersiz demek
ise, aczin, cehâletin ifâdesi olur. Bunları önce anlamak, sonra birer birer vesîkalarla
çürütmek gerekir. Evet, isrâfın islâmiyyetdeki îzâhını, kısmlarını anlamayıp,
lügat ma’nâsı ile tasarlıyan bir kimse, isrâfın en fenâsı, tütün içmekdir deyip
geçer. Çoluk çocugun nafakasını kesmek suçdur. Bu durumda olanın suçu, niçin
yalnız tütüne yükletiliyor da, en büyük sebeb olan tenbellik ve parayı çesidli harâmlara,
ihtiyâc olmıyan yerlere harc etmek kötülenmiyor? Zenginin günde bir iki
dâne içdigi sigara veyâ fakîrin kendine ikrâm olunan bir sigarayı içmesine harâm
diyebilmek için, fakîrin hergün nafakadan kesip tütün alması, sebeb olarak, neden
ileri sürülüyor? Bu sözler, tütün düsmanlıgını, koyu bir te’assubu göstermekdedir.
Tütünü bırakmak nefs ile mücâdele sevâbı kazandırmaz. Bedene ihtiyâcını vermemek,
zulm olur. Günâh olur. Nefs, ihtiyâca kavusmakla doymaz. Ihtiyâcdan fazlasını
ve harâmları ister. O hâlde, nefsle mücâdele, harâmlardan ve mubâhların fazlasından
sakınmakdır. Günde bir kerre tütün içmemek, nefsle mücâdele degildir.
Tütünü, sıhhate ve keseye zararlı olacak mikdârda fazla içmemek mücâdeledir. Yalnız
tütün ile degil, bütün mubâhlarla da nefs mücâdelesi böyle olmak gerekir.
– 636 –
Tütünü, afyona benzetmek de, onun herkese harâm olacagını göstermez. Tersine
olarak, zarar yapmıyacak kadar az içenlere mekrûh bile olmadıgını, gösterir.
Çünki, derin âlimler, ya’nî müctehidler, afyon gibi uyusdurucu maddeleri, harâm
olan içkilerden ayırmakdadır. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cild, yüzaltmısaltıncı sahîfede,
(Benc, ya’nî Ban otu denilen uyusdurucu otu yimek mubâhdır. Çünki otdur.
Bununla serhos olmak harâmdır) diyor. (Hâd-id-dâllîn) kitâbına bakınız! Ban
otuna tabâbetde jusquiame ve Hyoscyamus denilmekdedir. Insana zararlı ve fâideli
te’sîrleri Dr. A.Heraudun fransızca (Plantes medicinales 1927) kitâbında
uzun yazılıdır. Ibni Âbidîn bunu açıklarken buyuruyor ki, (Imâm-ı a’zam ile,
Imâm-ı Ebû Yûsüf mubâh dedi. Imâm-ı Muhammede göre, çogu serhos edenin azı
da harâm olur. Fetvâ da böyledir denildi. Fekat çogu serhos edenin azı da harâm
olur sözü, sıvı olan içkiler içindir. Ba’zı kitâblar, böyle oldugunu açıkca bildirmekdedir.
Böyle olmasaydı, safran, anber gibi, fazlası serhos eden birçok katı maddelerin
az mikdârını yimek de harâm olurdu. Bunlara harâm diyen hiçbir âlim görmedim.
Hattâ sâfi’î âlimlerinden, çok içilince serhos eden sıvıların, azını içene de
had vurulur diyenler, yalnız sıvılar için söylemislerdir. Imâm-ı Muhammede göre,
Ban otu ve safran gibi maddelerin az mikdârını yimek harâm olsaydı, bunlar
necs, pis olurdu. Çünki, imâm-ı Muhammede göre, çogu serhos edenin, azı da harâmdır
ve necsdir. Hâlbuki, Ban otu ve benzerlerinin necs oldugunu hiçbir âlim bildirmedi.
Ban otunun ilâc olarak kullanılması câizdir. Aklı giderip keyf verici olarak
kullanılması câiz degildir. Imâm-ı Muhammedin sözü mâyı’, ya’nî sıvı hâldeki
içkiler içindir. Ban otu ve benzerleri, katı oldukları için, ancak serhos olmak için
kullanılmaları harâm olur. Bu da, çok mikdârda kullanılmaları harâm olur demekdir.
Az mikdârda kullanılmaları harâm olmaz. Meselâ, Anberi ve benzerlerini koku
için ve Skamonya denilen zehrli mahmûde otunu müshil olarak kullanmak ve
diger katı zehrli ilâcları az mikdârda kullanmak harâm olmaz. Bunların az mikdârını
kullanmak câizdir. Zarar veren çok mikdârlarını kullanmak harâmdır). Çok
içilince serhos eden sıvı hâlindeki içkilerin, serhos etmiyen az mikdârlarını ilâc için
kullanmak ise, böyle degildir. Sıvı içkilerin az mikdârını zarûret olmadan, ilâc olarak
kullanmak, sözbirligi ile câiz degildir, harâmdır. Kırkbirinci maddede tiryâk
kelimesine bakınız!
Kötü alıskanlıkların islâmiyyetde yeri yokdur. Çünki, kötü alıskanlık, harâm islemege
alısmak demekdir. Içki, kumâr, zinâ alıskanlıgı böyledir. Tütün harâm degildir
ki, kötü alıskanlık olsun. Tütünün harâm, kötü oldugunu isbât için söyledikleri
bütün sözlere dikkat edilirse, bunlar birer sebeb, vesîka olmayıp, tütünü zâten
harâm kabûl ederek, pesin verilen hükmler oldugu hemen görülür. Böyle
baslangıclar ise, mantık ilminde, delîl, sened olmakdan uzakdır.
Tütün neden abes olsun? Abes, lehv ve la’b demekdir. Fâidesiz is yapmaga, bosyere
vakt geçirmege denir. Çalgı ile, oyun ile vakt geçirmek böyledir. Tütün, vakt
öldüren bir is degildir ki, abes denilsin. Tütün içmek, fâideli is yapmaga mâni’ olmuyor.
Tütün içerken kitâb okunur. Müsâfir ile sohbet edilir.
Büyüklerin yanında, câmi’lerde, va’zlarda, muhterem yerlerde içilmemesi de,
harâm veyâ mekrûh olacagını göstermez. Büyüklerin yanında yatılmaz. Bunlara
ve Kâ’beye karsı ayak uzatılmaz. Va’zda, dersde meyve, ekmek bile yinmez. Böyle,
birçok yerlerde ve sıkıntı duyanların yanında yapılmıyan çok sey vardır ki, baska
yerlerde ve yalnız iken hiçbiri harâm veyâ mekrûh degildir. Câmi’de alıs veris
etmek, yüksek sesle konusmak, kan aldırmak mekrûhdur. [Birinci kısmda, yetmisbirinci
maddeye bakınız!]. Fekat bunlar, câmi’ dısında mekrûh degildir. Hattâ dısarda
alıs veris ibâdetdir. Kan aldırmak, mekrûh degil, sünnetdir. Tütüne abes denilemez.
Nitekim, çatal, kasık kullanmak, koku, esans sürünmek de abes degildir.
Ihtiyâc deyince yalnız mi’deye giren seyleri anlamak, pek basît bir görüsdür. Bedenin,
rûhun çesidli ihtiyâcları oldugu, din kitâblarında da, aktüel anlayısda da yer
– 637 –
almakdadır. Bütün duyu organlarımızın baska baska ihtiyâcları oldugu gibi, sinir
sisteminin, hattâ her organın ayrı ihtiyâcları vardır. Bu ihtiyâcların, ekmek, su gibi
mühim oldugu, bedîhiyyât hâlini almısdır. Fıkh kitâblarında, akla gelmiyen, çesidli
ihtiyâclar görüyoruz. Meselâ, (Dürr-ül-muhtâr)da, (Burnu ve teri silmek
için mendil satın almak, ihtiyâc için olursa câizdir. Kibr, gösteris için olursa, tahrîmen
mekrûhdur) diyor. Görülüyor ki, birseyi kullanmak bile, niyyete göre ihtiyâc
olmakdadır. Doydukdan sonra yimek harâmdır. Fekat, oruc tutmak veyâ müsâfiri
utandırmamak için olunca, halâl, hattâ sevâb oluyor. Müsâfire ikrâm için, harâm,
halâl oluyor da, harâm olmıyan tütünü ikrâm etmek neden suç olsun? Tütünü
kötüliyenler, bu hücûmlarını, keski, islâmiyyetin harâm etdigi seylere karsı yapsalardı,
çok sevâb kazanırlardı. Islâma büyük hizmet etmis olurlardı. Fekat, seytân
herkesi bir tarafdan yakalıyor. Hem islâmiyyete saldırtıyor, hem de, ibâdet yapdıgını
sanarak, kibre, ucba sürüklüyor. Bunları anlamadan konusmak, dîne de, söz
sâhibine de kusûr getirir. Din adamının önce iyi yetismesi, bundan sonra konusması
ve yazması lâzımdır. Hissî konusmak, ya’nî kendi görüslerini, dînin emrleri
ve yasakları durumunda göstermege kalkısmak ve yapılan islerin, halâl mi, harâm
mı olacagını ayırırken te’assuba kapılıp, nüsûsa dayanmamak, insanı hüsrâna götürür.
Hele, tütüne harâm demek için, bunun fizyolojik, terapötik ve toksik te’sîrlerini,
(Elbette söyledir, elbette böyledir) diye kesin açıklamak, pek gülünc olmakdadır.
Tütünün te’sîrlerini bildirmek için, almancadan terceme etdigim ve Amerikan
doktorlarının nesr etdigi mütehassıs raporları, üçüncü kısm, ellidördüncü
madde sonuna dogru bildirildi. Iyi okunursa, bu konudaki söz sâhiblerinin, tütüne
kötü demedigi, birkaç günde bir içilen bir iki sigaranın, alkol gibi zararlı olmadıgı
anlasılır.
Tütüne harâm diyen birkaç âlim ve mekrûh diyenler oldu. Dikkat edilirse, bütün
bu kitâblarda, tütüne ba’zı sartlar (Nafakadan kesilmesi, dumanı ile baskasını
râhatsız etmesi, çok içerek bedene zarar vermesi... gibi seyler) baglanmakda, bu
sartlar için kötülenmekdedir. Yoksa, mücerred tütünün içilmesini kötüliyen hiçbir
âlim yokdur. Hâdimînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Berîka) kitâbından yapdıgım,
yukarıda yazılı terceme bunu açık göstermekdedir. Dinde söz sâhibi olmıyan
kimselerin, ilmî kıymetden mahrûm konusmaları ve duhân risâleleri, sübhesiz,
sözümüzün dısında kalmakdadır. O hâlde, sigara içmenin kötülenmesine sebeb
olan sartları tasımıyan bir kimsenin az mikdârda tütün içmesine, harâm ve mekrûh
dememek lâzım gelir. (El-Ukûd-üd-dürriyye)nin ve (Hadîka) ikinci cildinin
sonunda, tütünün harâm olmadıgı vesîkalarla isbât edilmisdir. Tahtâvînin (Merâkıl-
felâh) hâsiyesi, orucu bozanlarda da uzun yazılıdır.
Sâm âlimlerinden Mustafâ Rüsdünün [1318] senesinde Iskenderiyyede basılan
(Tuhfet-ül-ihvân mâ kîle fiddühân) kitâbında, insanın sıhhatini bozan, zarar veren
seyleri ve isrâfı uzun anlatıyor. Tütünün böyle olmadıgını bildiriyor. Tütüne
harâm demek, vera’ ve takvâ da olmaz. Vera’ sâhibleri, Allahü teâlânın harâm etmedigi
seye, harâm diyemez diyor. Hanefî âlimlerinden allâme Abdüllah bin Muhammed
Nihrîrî ve Sâfi’î âlimlerinden Alî bin Yahyâ Nevreddîn Ziyâdî ve Abdürraûf-
i Münâvî ve seyh Alî Sevberî ve seyh Ismâ’îl-i Sencîdî ve Mâlikî âlimlerinden
allâme Küllî ve Hanbelî âlimlerinden seyh Mer’î “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”,
tütünün harâm olmadıgına fetvâ vermislerdir diyor. Zararı ve lüzûmu
olmıyan sey için mubâh, zihn durgunlugunu giderip, hâfızasını kuvvetlendirene
mendûb, terk edince zarar verene vâcib, kullanınca zarar verene harâm, içmek istemiyene,
tütün içmesi mekrûh olur, diyor. Serâb böyle degildir. Serâba alısan, tevbe
etse, serâbı terk etdigi için hasta olup, ölse, sevâb olur.
Tütünü, alkollü içkilerden dahâ kötü bilenlere ve sigara içenleri sevmiyenlere
dogru yolu göstermek için, uzun yazmak zorunda kaldım. Kendi hislerine aldanmamalı,
âlimlerin çogunun, meselâ seyh-ul-islâm Ebülbekâ, Ahmed bin Alî Ha-
– 638 –
rîrî, Ismâ’îl Mer’asî, kâdî Abdürrahîm, Ganîm bin Muhammed Bagdâdî, seyh-ulislâm
Behâî, Muhammed Tarsûsî, Muhammed Kehvâkî, Mısr âlimlerinden Yûsüf
Decvî ve Muhammed bin Abdülbâkî Zerkânî, allâme Abdülganî Nablûsî, Abdürrahmân
bin Muhammed Imâdî [978-1051], allâme Alî Echürî, Mahmûd-i Saminî,
Osmân Bedreddîn, seyyid Abdülhakîm efendi ve büyük âlim, veliyy-i kâmil mevlânâ
Hâlid-i Bagdâdînin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” buyurdukları gibi,
zarar ve alıskanlık yapmıyacak kadar az içilen tütüne harâm ve mekrûh demekden
sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermiyecek kadar az içenleri fâsık, günâhkâr
bilmemelidir. Türkiye gazetesinin (Insan ve Kâinât) dergisi, 1986 Mayıs nüshasında
diyor ki, (78 Amerikan hastahânesinde, besbin hastada yapılan tecribelerde
anlasıldı ki, fazla sigara içenlerde kalb hastalıgı tehlükesi üç misli artmakda,
sigarayı bırakdıkdan bir sene sonra, tehlüke yarıya inmekde, iki sene sonra hiç
içmiyen gibi olmakdadır.)
Teshîr edici gözler, nes’e verici sözler,
hepsi hayâl oldular, ayrılık yamân oldu.
Derin derin bakıslar, içli bir hayât gizler.
dertliyim, görmiyeli, bir hayli zemân oldu.
Tâli’ yüzüme gülüp, bana sevdirdi seni,
hasret de, elem gibi, yakdı bitirdi beni.
Ben gelecegim artık, bekleyemem gelmeni,
kalbimi zulmet basdı, gözlerimde kan doldu.
Mecnûn olmus gezerim, askınla bunca yıldır,
yâ bu askla öleyim, yâhud yanına aldır.
Ayrılık perdelerin, bir bir gözümden kaldır,
en kıymetli günlerim, ne çâre hicrân oldu.
Seni kalbime koydum, yâd ellere bakmadım,
en mu’allâ dost gibi, dilimden bırakmadım.
Ben bir ma’sûm bir kulum, baska yola sapmadım,
derim ki, candan yakın, bana bu cânân oldu.
Hayâller perde perde, gelir geçer gözümden,
hasretlik çizgileri, okunuyor yüzümden.
Sizi sevdim diyorum, aslâ dönmem sözümden,
ben râzıyım askımdan, bana bu, dermân oldu.
Mâziyi esme sakın, yüregim kan aglıyor,
o eski hâtıralar, hep bir bir canlanıyor.
Birçok tanımıyanlar, beni mecnûn sanıyor,
ve diyorlar bu serây, vaktsiz vîrân oldu.
Ayrı kalalı beri, dünyâ bana zındandır,
kalbimde nes’e sürûr, eger varsa, ondandır.
Benim en azîz dostum, senelerce filândır,
istemiyerek ism, bir kalıp (filân) oldu.
Sevmenin sonu varmı? ben, yok zan ediyorum,
ve benim gibi âsık, cihânda yok diyorum.
Öyle temiz, öyle saf, bir askla seviyorum,
kalbim, sessiz, dalgasız, engin bir ummân oldu.
– 639 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...