03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN.....41 — YIMESI ve KULLANMASI HARÂM OLAN SEYLER


41—YIMESI ve KULLANMASI HARÂM OLAN SEYLER
(Berîka)da, mi’de âfetlerinde diyor ki, (Yimesi, içmesi harâm olan seyler sunlardır:
1 — (Harâm-ı li-aynihi) denilen, kendileri harâm olan seylerdir. Les, hınzır eti,
serâb böyledir. Çok içince serhos yapan sıvıların, azını içmek de harâmdır. Mahmasa
hâlinde olan, ya’nî açlıkdan ölmek üzere olan ve ikrâh edilen, ya’nî öldürmekle
korkutulan kimseden baskalarının bunları yimeleri, içmeleri harâmdır.
2 — Kendileri harâm olmayıp, Dâr-ül-harbdeki kâfirlerden dahî gasb, sirkat,
rüsvet yolu ile alınan veyâ Dâr-ül-islâmda kâfirden dahî fâsid akd, ya’nî sartlarına
uymadan yapılan sözlesme ile satın alınan sey. Bu sey, mülk olur ise de, mülk-i habîsdir.
Kullanması harâmdır. Geri vermek, alınmıs olan bulunmazsa, fakîrlere sadaka
olarak vermek lâzımdır.
3 — Doydukdan sonra yimek harâmdır.
4 — Toprak, çamur gibi zararlı sey yimek.
5 — Zehrli seyler. Bakır çalıgı, zehr karısdırılmıs yemek. Zehrli ot, kokmus et.
Kurdlanmıs et, meyve, peynir de böyledir.
6 — Alıskanlık yapan uyusdurucu maddeler. Esrâr otu, afyon, morfin, benzin
böyledir. Bunların ilâc olarak, tabîbin izn verdigi kadar kullanılması câizdir.
7 — Necâset. Idrâr, damardan çıkıp akan kan, pislik böyledir.
8 — Temiz, fekat igrenç olan seylerdir. Sümük, kurbaga, sinek, yengeç, midye
gibi seylerdir.)
(Redd-ül-muhtâr) besinci cild, ikiyüzonbesinci sahîfede buyuruyor ki, açlıgı giderecek
kadar yimek ve avret yerini örtecek ve sogukdan, sıcakdan korunacak kadar
giyinmek farzdır. Bunlara, (Nafaka) denir. Nafaka parasını kazanmak için çalısmak
da farzdır. Halâlden bulmazsa, ölüm korkusu olunca, harâmdan da almak
câiz olur. Ölmiyecek kadar serâb, yoksa bevl içebilir. Ölmiyecek kadar les, baskasının
malını yiyebilir. [Üçüncü kısmda, altıncı maddeye bakınız!]. (Bezzâziyye) ve
(Hulâsa)da diyor ki, (Birisi, aç olup yimek için les dahî bulamayana, kolumdan kes
de, yiyerek ölümden kurtul dese, kesmesi câiz olmaz. Zarûret hâlinde de, insan eti
halâl olmaz). [Bu sözden, ölüm tehlükesi olana insan kanı verilemiyecegi ve insan
organı takılamıyacagı anlasılmamalıdır. Bu söz, insan etini yimegi yasaklamakdadır.
Libya hükûmeti Evkaf idâresinin çıkardıgı (El-Hedyül-islâmî) adındaki Mecellenin
1393 Hicrî ve 1973 Mîlâdî senesi ikinci sayısında, Libya Müftîsi seyh Tâhir-
üz-Zâvî, fetvâsında diyor ki, (Hadîs-i serîfde, Allahü teâlânın her hastalık
için ilâc yaratdıgı bildirildi. Baska bir hadîs-i serîfde, (Ey Allahın kulları! Hasta
olunca, tedâvî etdiriniz! Çünki Allahü teâlâ, hastalık gönderince, ilâcını da gönderir)
buyuruldu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, hastaların karantinaya
alınmaları, perhiz yapmaları ve temizlenmeleri gibi birçok tedâvî yolları
göstermisdir. Tıb ilmini ögrenmek ve tedâvî yapmak, farz-ı kifâyedir. Tıb ilmi,
din bilgisinden önce gelmekdedir. Yeni ölen birinin kalbini ve baska organlarını
diri insana takmak câizdir. Bu is ölüye hakâret olmaz. Müslimânın kendini koruması
lâzım oldugu gibi, din kardeslerini koruması da lâzımdır. Düsman saldırınca
ona karsı koymak, ya’nî cihâd etmek bunun için farzdır. Dirinin veyâ ölünün,
diri için bir uzvunu vermesi, dirinin canını vermesinden, dahâ kolaydır. Zarûret
olunca, bir çok yasaklar mubâh olmakdadır. Ölünün de bir yerini kesmek harâmdır.
Insana ölünce de kıymet vermek, saygı göstermek vâcibdir. Fekat, zarûret olunca,
bu harâmlık kalkar. Müslimân mütehassıs tabîbler bir hastanın ölümden kurtulması
için, kan, diriden veyâ ölüden organ naklinden baska çâre olmadıgını bildirdikleri
zemân, bunu yapmak câiz olur. Din ayrılıgı gözetilmez).] (Esbâh)ın sâ-
– 618 –
hibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yüzyirmiüç (123). cü sahîfesinde diyor ki, (Çocugun
yasıyacagı ümmîd edildigi zemân, çocugu anasının karnından çıkarmak için,
ölmüs olan anasının karnını yarmak câiz olur. Imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, bu sebeb
ile, bir kadının karnının yarılmasını emr etmis, kurtarılan çocuk, çok yasamısdır).
(Ben öldükden sonra, kanımın ve organlarımın, hastalara, yaralılara verilmesini
istiyorum) demek câiz degildir. Çünki bu söz, organlarını vakf etmek veyâ sadaka
olarak vermek, yâhud vasıyyet etmek olur. Bunların üçünün de sahîh olabilmeleri
için, mütekavvim mal ile yapılmaları lâzımdır. Hür insan ve hiçbir parçası mal
degildir. Harbde esîr alınan kölenin ve câriyenin, yalnız canlı olan bütün bedenine
mal denilmis ise de, organları ve ölüleri mal degildir. (Ben öldükden sonra, kanımın,
uzvlarımın bir müslimâna verilmesine zarûret olursa, verilmesi için, izn veriyorum)
demek câiz olur.
Yimeyip, içmeyip, açlıkdan, susuzlukdan ölen, günâha girer. Hâlbuki, ilâc almayıp
ölen, günâha girmez. Nemâzı ayakda kılacak ve oruc tutacak kadar gıdâ almak
farzdır. Doyuncaya kadar yiyip içmek mubâhdır. Doydukdan sonra yimek, içmek
harâmdır. Yalnız sahûrda ve müsâfiri utandırmamak için harâm olmaz. Çesidli meyve,
tatlı yimek, içmek câiz ise de, vaz geçmek iyidir. Sofrada, lüzûmundan fazla,
çesidli yemekler bulundurmak isrâfdır. Ibâdete kuvvetlenmek için ve müsâfir
için bulundurmak, isrâf olmaz. Lüzûmundan fazla ekmek bulundurmak da böyledir.
Domuz eti yimemelidir, siddetli harâmdır. Ehlî esek eti ve sütü tahrîmen mekrûhdur.
Yalnız Mâlikî mezhebinde halâldir. Kasden, ya’nî hâtırında oldugu hâlde,
bilerek besmele çekmeden kesilen hayvanı ve besmelesiz tutulan av hayvanını, kitâbsız
kâfirlerin, mürtedlerin kesdigi, avladıgı hayvanı yimek harâmdır. Böyle tutulan
balıgı yimek harâm degildir. Kesmeyip de, bir yerine bıçak saplıyarak, ensesine
ve alnına vurarak veyâ bogarak veyâ ilâclıyarak, elektrikliyerek öldürülen
kara hayvanları, les olur. Bunları yimek harâm olur. Besmele ile gönderilen av köpeginin
ve dogan kusunun yakalayıp, ısırarak yaralayıp öldürdügü av hayvanı yinir.
Diri getirdikleri av hayvanını kesmek lâzımdır. Köpegin, yaralamayıp bogdugu
ve yaralayıp etinden yidigi av, yinmez.
Avını köpek disi ile veyâ pençesi ile yakalayan hayvanın etini yimek harâmdır.
Karada, suda yasıyan haserâtı yimek, halâl degildir. Meselâ, kertenkele, kaplumbaga,
yılan, kurbaga, arı, pire, bit, sinek, akrep, midye, yengeç ve fare, köstebek,
kirpi, sincap yimek halâl degildir. Avlanılan, yakalanan her balıgı yimek halâl oldugu,
Mâide sûresinde bildirilmekdedir. Su içinde kendiliginden ölüp, karnı üst tarafda
duran balık yinmez. Ag ile, saçma ile, ilâc ile, sarsıntı ile ölen her balık yinir.
Kitâblı kâfirlerin, kendi kitâblarına göre ve kendi dilleri ile Allahü teâlânın
ismini söyliyerek kesdiklerini ve kadının, çocugun ve cünüb olanın kesdigini yimek
câizdir. Besmele çekmesi unutularak kesileni ve avlananı yimek câizdir. Sâfi’î
mezhebinde Besmelesiz kesileni yimek de câizdir. Mâlikî mezhebinde, Besmelesi
unutulan da yinmez. Tiryâk denilen ilâcda, yılan eti, ispirto varsa, içmesi harâm,
satması câizdir. Bunların bulundugu bilinmiyorsa, içmek de câiz olur. Ikinci kısm,
kırkıncı maddeye bakınız! [Tiryâk, afyon demekdir. Afyona alısmıs olanlara tiryâkî
denir. Eski Yunan hakîmlerinin, zehrlenmelere karsı yapdıkları bir ilâca da
denir. Içinde afyon, yılan eti ve ispirto vardır]. Müslimân kasabdan alınan bir etin,
nasıl kesildigi bilinmiyorsa, halâl olmak ihtimâli varsa, [ya’nî, kesenler müslimân
ve mürted karısık ise], yimek câiz olur. Harâm oldugu, görerek veyâ âdil bir müslimânın
haber vermesi ile anlasılarak bilinirse, yimemelidir. Fekat, sorup arasdırmak
lâzım degildir. Dâr-ül-islâmda, müslimândan satın alınan sübheli eti yimeli,
vesvese etmemelidir.
Yabânî esek eti ve sütü halâldir. Tezek ve baska necs seyleri yiyen hayvânın eti
kokarsa, yanına yaklasınca pis koku gelirse, eti, sütü ve teri necs olup, yimesi mek-
– 619 –
rûhdur. Temiz sey ile beslenip, pis kokusu kalmazsa câiz olur. Bunun için, tavuk
üç gün, koyun dört, deve ve sıgır on gün habs olunur denildi. At eti ve sütü temizdir,
halâldir. Nesli azalmamak için, mekrûh denildi. Tavsan eti halâldir.
(Bedâyı’) kitâbında diyor ki, (Abdüllah ibni Abbâs buyurdu ki, Resûlullahın yanında
oturuyorduk. Bir köylü, tavsan kebâbı hediyye getirdi. Bize, (Yiyiniz!) buyurdu.
Muhammed bin Safvân “radıyallahü teâlâ anhümâ” dedi ki, iki tavsan yakaladım,
kesdim. Resûlullaha sordum. Ikisini de yimemi emr buyurdu).
(Kitâb-ül-irsâd) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Tavsan kanı, kelef
denilen yüzdeki çillere ve Behak denilen esmer lekelere ve Beras, ya’nî abras denilen
beyâz lekelere iyi gelmekdedir. Kanı bu lekelere sürülür. Tavsan beyni yimek,
hastalıklardan sonra hâsıl olan titremege iyi gelir. Çocukların dis etlerine sürülünce,
dis gelmesine yardım eder. Tavsan yavrusunu kesip mi’desinden çıkan (Enfiha)
denilen sıvı, sirke ile karısdırılıp üç gün ögleden sonra kadın içince, hâmile
kalmasını önler ve sar’a illetine ve zehrlenmelere karsı iyi gelir). Eti yinen hayvânların
idrârını içmek mekrûhdur. Insan veyâ hayvân necâseti ile sulanmıs sebzeleri
yıkayıp yimek câizdir. Lagım suyu ile sulanmıs sebzeleri yimek câiz degildir.
Kadın ve erkegin altın ve gümüs kap ile yimesi, içmesi, her dürlü kullanması tahrîmen
mekrûhdur. Altın ve gümüs kasık, sâat, kalem, abdest ibrigi, bıçak, sandalya
ve benzeri seyleri kullanmaları da böyledir. Bunları kendi bedeni için kullanmayıp,
baska yerde kullanmaları câiz olur. Meselâ yagı, balı gümüs bıçakla ekmege
sürmek ve bu ekmegi eli ile yimek câizdir. Altın kapdaki ilâcı basına dökmek
harâmdır. Fekat, buradan eline döküp, elindekini basına sürmek câizdir. Fekat, suyu
ve ilâcı kullanmak için, önceden bu kablara koymak câiz degildir.
Gümüs tasdan çorbayı tahta kasıkla alıp yimek câiz olmaz. Çünki tas, zâten kasıkla
kullanılır. Gümüs tüpdeki merhemi ele sıkıp, el ile basa sürmek de böyledir.
Ibrikdeki suyu ele döküp, yüzü yıkamak da böyledir. Mevlidde, gümüs kapdan avuca
gül suyu serpip, avucu yüze, elbiseye sürmek de, böyle câiz degildir.
Altın ile gümüsü süs olarak takmak yalnız kadınlara halâldir. Fekat, bunları [meselâ,
parmagındaki yüzügünü] mahrem olmıyan erkeklere göstermeleri harâmdır.
Altın ve gümüsü süs olarak takmak erkeklere harâm olup, yalnız gümüs kemer, yüzük
ve sâatin, çakının zinciri gümüsden olmak câizdir. Altından olursa harâmdırlar.
Tas, tunç, pirinç, plâtin, bakır ve diger ma’denlerden zînet olarak yüzük takmaları
kadınlara da harâmdır. Ma’denin rengi ve kaplaması degil, içi, cinsi mûteberdir.
Bunun için, meselâ altın yaldızlı gümüs yüzük takmak erkeklere de câiz olur.
Gümüs kaplı altın, bakır yüzük, altın, bakır sayılırsa da, altın, bakır görülmedikleri,
gümüs göründügü için, takılması câiz olur.
(Redd-ül-muhtâr) kitâbı, besinci cildde diyor ki, (Erkeklere yalnız gümüs yüzügün
halâl oldugu ve altın, demir ve sarı pirincden yüzük takmanın harâm oldugu,
hadîs-i serîf ile bildirilmisdir. Bunu Molla Hüsrev de yazmakdadır. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem”, vefât edinciye kadar, yalnız gümüs yüzük kullandı).
Böyle oldugu, (Mevâhib-i ledünniyye)de de yazılıdır. Tirmizînin (Semâil-i serîfe)
sinde, Alî “radıyallahü anh” buyurdu ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
yüzügünü sag eline takardı). Sol eline de takdıgı görülmüsdür. Sag ele de, sol
ele de takmak câizdir. Küçük parmaga veyâ yanındaki parmaga takılır. Üzerinde
yazı bulunan yüzügü, halâya girerken, sol elden sag ele geçirmek müstehabdır. Hâkim,
vâlî ve müftîden baska erkeklerin yüzük takmamaları dahâ iyidir. Bayramlarda
herkesin takması müstehabdır. Gösteris için, ögünmek için takmak harâmdır.
(Mevâhib-i ledünniyye) tercemesi, üçyüzyetmisikinci sahîfede diyor ki, (Erkeklerin
altın yüzük takmaları, dört mezhebde de câiz degildir). (Cevhere)de ve (Ibni
Âbidîn)de, (Dürr-ül-müntekâ) ve (Fetâvâ-yı Hindiyye)de diyor ki, (Altından
ve gümüsden baska ma’denlerden yüzük takmak, kadınlara da mekrûhdur.)
– 620 –
(Bostân)da, yüzüncü bâbda buyuruyor ki, (Nu’mân bin Besîr, Resûlullahın
yanına geldi. Parmagında altın yüzük vardı. (Cennete girmeden önce, niçin Cennet
zînetini kullanmıssın?) buyurdu. Demir yüzük kullanmaga basladı. Bunu görünce,
(Niçin Cehennem esyâsı tasıyorsun?) buyurdu. Bunu da çıkardı. Bronz, ya’nî
tunçdan yüzük takdı. Bunu görünce, (Niçin sende put kokusu duyuyorum?) buyurdu.
Nasıl yüzük kullanayım, yâ Resûlallah dedi. (Gümüs yüzük takabilirsin. Agırlıgı
da bir miskâli geçmesin ve sag eline tak!) buyurdu. Amr ibni Su’âyb diyor ki,
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, altın ve demir yüzükleri çıkartır, gümüs
yüzüklere mâni’ olmazdı). Bunlar, (Mevâhib-i ledünniyye)de de yazılıdır.
Her tasdan ve ma’denden yüzük tası yapmak câizdir.
Simdi, altın yüzük takanlar arasında, (Eshâb fakîr oldukları için, altın yüzük yasak
edildi. Fakîrlere harâm ise de, zenginlere câizdir) diye fetvâ verenleri isitiyoruz.
Bu sözleri, hiçbir esâsa dayanmamakdadır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
altın yüzügü yasak ederken, sebebini de bildirdi. Fakîrlere degil, her erkege
yasak etdi. Yalnız fakîrlere harâm olsaydı, fakîr kadınlara da harâm olurdu. Bundan
baska, yalnız altını degil, çok ucuz olan baska ma’denlerden yüzük takmagı da
yasak etmisdir. Sunu da bildirelim ki, gümüsden baska yüzüklerin erkeklere yasak
edilmesi,Medînede iken oldu. Eshâb-ı kirâmın fakîr olduklarını bildiren haberler
ise, hicretden önce Mekkede iken idi. Bedr gazâsında bulunan üçyüzbes Sahâbîden
altmıs dört adediMuhâcir olduguna göre,Mekkede îmâna gelenlerin sayısı yüzden
azdı. Medîneli Ensârın fakîr olanları ile Muhâcirlerin fakîrleri, (Mescid-i nebî)
yanındaki (Soffa) denilen büyük çardak altında yasarlar, ilm ögrenmek ve ögretmekle
ugrasırlar, ömrlerinin çogu Resûlullah ile birlikde cihâd etmekle geçerdi.
Bunlara (Eshâb-ı soffa) denirdi. Sayıları degisirdi. Çok zemân yetmis kisi olurdu.
Çogu sehîd oldu. Bunlardan baska bütün Eshâb zengin idi. Içlerinde çok zengin
olanları az degildi. (Bostân) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” yetmisinci
sahîfesinde diyor ki, (Zübeyr bin Avvâm “radıyallahü teâlâ anh” ölünce, mîrâscılarının
herbirine kırkbin dirhem gümüs kaldı. Abdürrahmân bin Avf “radıyallahü
teâlâ anh”, hastalıgında bosamıs oldugu zevcesine, mîrâsının yirmidörtde
birinin verilmesini söylemisdi. Buna seksenüçbin altın verildi. Hazret-i Talhanın
“radıyallahü teâlâ anh” günlük geliri, bin altın idi). Bunların üçü de Cennetle
müjdelenmis idi. Hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” servetinin hesâbı bilinemedi.
Zekât ve ganîmet ve ticâret sebebi ileMedînede fakîr kimse kalmadı. Altın
yüzügün yasak edilmesini fakîrlige baglamak istiyenlerin pek çürük ipe sarılmakda
oldukları meydândadır. Dört mezhebde de harâm olan birseyin harâm olduguna
inanmak lâzımdır. Bulundugu mezhebin harâm dedigini degisdirmege
kalkısarak, âyet-i kerîmelere veyâ hadîs-i serîflere baska ma’nâ verenin mezhebsiz
oldugu anlasılır.Mezhebsiz olan da, yâ sapık veyâ kâfir olur. (Hadîka)da, dil âfetlerinde
diyor ki, (Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” yüzük tasında üç
satır yazılı idi. Birinci satırda (Muhammed), ikincisinde (Resûl), üçüncüsünde
(Allah) yazılı idi. Vefât edince, bunu hazret-i Ebû Bekr, bundan sonra hazret-i Ömer
kullandı. Sonra Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm” kullanırken, (Erîs) kuyusuna düsürdü.
Çok mal sarf etdi ise de, bulunamadı. Bu is fitne çıkmasına sebeb oldu).
Hazret-i Ebû Bekrin yüzügünde, (Ni’mel kâdir Allah) yazılı idi. Hazret-i Ömerin
(Kefâ bil-mevt vâ’ızan yâ Ömer), hazret-i Osmânın (Le-nasbirenne), hazret-i
Alînin (El-mülkü lillah) yazılı idi. Hazret-i Hasenin yüzügünde, (El-izzetü lillah)
yazılı idi. Hazret-i Mu’âviyenin yüzügünde (Rabbigfir-lî), Ibni Ebî Leylânın
(Ed-dünyâ garûrün), Imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin (Kul-il-hayr ve illâ fesküt),
imâm-ı Ebû Yûsüfün (Men amile bi-re’yihî nedime), imâm-ıMuhammedin (Men
sabere zafire), imâm-ı Sâfi’înin (El-Bereketü fil kanâ’a) yazılı idi. Yüzüklerini mühr
olarak kullanırlardı. Osmânlı pâdisâhlarının mührlerine, (Tugra) denir. Tugraları
yüzüklerinde degildi. Tugrayı, buna mahsûs vezîr tasırdı. Her tugrada pâdisâhın
– 621 –
adı, bunun üstünde babasının adı, dahâ yukarıda (El-muzaffer dâimâ) yazılıdır. Osmânlılarda
altın para basması, sultân Orhân zemânında basladı. Her pâdisâhın basdırdıgı
altın ve gümüs paraların bir yüzünde bir tugra, arka yüzünde, basıldıgı sehrin
adı ile pâdisâhın tahta cülûs etdigi yıl yazılıdır. Tugraların son sekli, ikinci sultân
Mustafâ hân zemânında baslamısdır.
Nisân yüzügü takmak emr olunmadı. Âdete uyarak takılmakdadır. (Kimyâ-i
se’âdet) kitâbında buyuruyor ki, (Parmagında altın yüzük takılı bir adamın bulundugu
sofraya oturmamalı ve birinci safda, böyle birisi yanında nemâz kılmayıp, ikinci
safa kaçmalıdır. Baska harâmları kullananlardan da böyle uzaklasmalıdır.)
Altın, gümüs esyâyı kullanmayıp süs olarak evde bulundurmak câizdir.
Kalaysız bakır, pirinc ve tunc kaplarda yimek câiz degildir. Çanak, çömlek, porselen
kaplar efdaldir. Kalaylı kapları, baska ma’denlerden yapılmıs kapları ve cam,
plâstik kapları kullanmak câizdir. Altın ve gümüs levhaları, parçaları yapısdırılarak
veyâ tellerini sararak süslenmis esyâ da kullanılır. Altın ve gümüslü yerlerini
tutmak da câiz, fekat, buralarını agza degdirmek, üzerine oturmak câiz degildir.
Galvaniz, yaldız seklinde çok ince ve yerinden ayıramıyacak seklde yapılmıs altın
ve gümüs kaplı esyâyı, kapları kullanmak câizdir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki, (Erkeklerin iç çamasır
ve dıs elbise olarak ipek giymesi harâmdır. Ipek, ipek böceginin yapdıgı ipliklerden
örülmüs kumas demekdir. [Ipek böcegi kozayı delerek çıkınca, elde edilen
iplikler kısa ve kıymetsiz oluyor ise de, bunları hiçbir kitâb, uzun iplikden ayrı tutmamısdır.
Bunlara halâl diyen olmamısdır. Ipegin her çesidi harâmdır.]
(Muhît-i Burhânî) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, deriye degmeyen
dıs elbisenin câiz olduguna bir rivâyet bildiriyor ise de, baska kitâblarda böyle birsey
yokdur. Deriye degsin, degmesin harâmdır. Iki imâma göre yalnız harbde
giymek câiz olur. Elbisenin ve baslıgın astarını ipekden yapmak mekrûhdur. Elbisenin
kol, etek, ceb, paça, yaka ve baslık gibi yerlerine, dört parmak enine kadar
genis ipek serit dikmek câizdir. Birçok serit dikilebilir. Herbirine ayrı ayrı bakılır.
Genisliklerinin toplamına bakılmaz. Dört parmaga kadar altın iplikden örülmüs
seritler de câizdir. Kadınlara ipek elbise ve her mikdârda altın serit câizdir.
Erkek çocuklara ipek giydirmek mekrûhdur. Erkeklerin de, ipek cibinlik kullanması
câizdir. Ipekden bel bagı câiz denildi. Basa ipek takke giymek ve boyuna ipek
kese asmak mekrûhdur. Ipek seccâdede nemâz kılmak câizdir. Ipek yorganla örtünmek
câiz degildir. Sâat, anahtar, tesbîh ipleri ve cebe konulan kese, çantalar,
mushaf kesesi ve bogçanın ipekden olması câizdir. Dıvarları ipek kumas ve halı ile
örtmek, kibr ve zînet için olmazsa, câizdir. Ipek halı, yaygı kullanmak, üzerine oturmak
câizdir. Ipek yemek peskiri, iç donu mekrûhdur. Abdest havlusu câizdir.
Çözgüsü ipek olan, luhmesi ya’nî atkısı ipek olmıyan elbise erkeklere de harâm
degildir. Çünki, kumasın atkısı mühimdir. Çözgüsünün degeri yokdur. Atkısı
ipek olup, çözgüsü ipek olmıyan elbise, sâf ipek gibi harâmdır. Sun’î ipek giymek
erkeklere de halâldir. Çünki, bunlar parlak pamuk bilesikleridir. Ipek böcegini öldürmek
için kozayı günese koymak câizdir). Günesde öldürmeyip de, atesde ısıtarak,
kaynar suya koyarak öldürmek câiz olmadıgı, (Berîka)da yazılıdır.
Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Hazar ve ibâha) kısmında diyor ki, (Bir
mürted, bu eti yehûdîden satın aldım derse, inanılır ve yinir. Mürted oldugu bilinen
kimseden aldıgını söylerse yinmez. Çünki, (Mu’âmelât)da, meselâ alıs verisde,
îmân ve adâlet aranmaz. Çocugun, kitâblı ve kitâbsız kâfirlerin sözüne inanılır.
Sofradakiler, içeri gelen kimseyi yemege çagırsalar, âdil bir müslimân da, yidikleri
eti mürted kesdi veyâ içdiklerinde serâb karısık dese, çagıranlar âdil ise, oturur.
Âdil degilseler oturmaz. Ikisi âdil ise, yine oturur. Biri âdil ise, teharrî eder,
– 622 –
ya’nî arasdırır. Karâr veremezse, oturup yir ve içer ve suları ile abdest alır.
Temiz ve necs sey bulunan kaplar karısık olup, temizleri fazla ise, zarûret olsa
da, olmasa da, temizlerini arasdırıp bunlardakini yir, içer ve abdest alır. Temizlerin
adedi, necsler ile müsâvî veyâ temizler az ise, yalnız zarûret hâlinde, abdestden
gayrisi için temizlerini arasdırıp kullanır. Kasabdaki hayvanlardan mesrû’ kesilmis
olanı, zarûret hâlinde arasdırıp alır. Zarûret yoksa, mesrû’ kesenler çok ise,
arasdırıp alır. Müsâvî ise, almaz. Elbise, kumas da böyledir. Kısacası, temiz adedi
çok ise, iki hâlde de arasdırır. Müsâvî veyâ az ise, zarûret olmadıgı zemân temizleri
arasdırmaz. Zarûret hâlinde, yalnız abdest için, kapların temizlerini arasdırmaz.
Digerlerinde arasdırarak, temiz zan etdiklerini kullanır. Çünki, abdest yerine,
teyemmüm edebilir. Setr-i avret ve yimek, içmek için ise, baska yapacak sey
yokdur. Görülüyor ki, temizleri çok ise, hep arasdırıp seçer. Çok degilse, yalnız zarûret
hâlinde ve abdestden gayrısı için arasdırır.)
Seyyid Ahmed Hamevî, (Esbâh) serhi, üçüncü kâidesinde diyor ki, (Sek, sübhe
üç dürlü olur: Aslı harâm olan, aslı mubâh olan, aslı bilinmiyen seyde olur. Islâmiyyete
uygun kesenlerin ve mürtedlerin bulundukları yerde, kesilmis bir koyun
görünce, bunun islâmiyyete uygun kesilmis oldugunu bilmek lâzımdır. Çünki, aslı
harâm olup, halâl olması sübhe edilmekdedir. Kesenler içinde mürted az ise, alıp
yimek câiz olur. [Kasabdan satın alıp yimek de câiz olur.] Bozuk renkli, bulanık
suyun temiz oldugu kabûl edilir. Çünki, suyun aslı temizdir. Necs olması ise, sübhelidir.
Kazancının çogu harâmdan olanın verdigi malın harâmdan oldugu yakîn
olarak, kesin olarak bilinmedigi zemân, bu malını satın almak harâm olmaz, mekrûh
olur). Yüzkırkyedinci sahîfede diyor ki, (Malının çogu halâl olanın hediyyesi
alınır ve yinir. Çogu harâm ise, halâl diyerek verdigi alınır. Verirken söylemedi
ise, arasdırıp zannına göre amel eder. Satın alınan mallar da böyledir.) Kitâbsız
kâfirin, mürtedin kesip satdıgı et alınmaz. Bunu müslimân kesdi dese, halâl oldugunu
haber vermis olur ki, buna inanılmaz. Alkolsüz bira demek de böyledir.
Çünki bira meshûr olan alkollü bir içkinin ismidir. Bu sözleri, bevlin necs olmadıgını
söylemek gibidir. Necs olmıyan seye bevl dememek, alkolsüz olan içkiye de
bira dememek lâzımdır. (Mecelle)nin dokuzuncu maddesi, (Bir seyin sıfatları devâm
eder. Bunları degisdirdik diyenin sözü kabûl olunmaz). Onuncu maddesinde,
(Bir zemânda mevcûd olan seyin devâmı kabûl edilir. Aksini isbât etmeleri lâzım
olur.) 42. ci maddesinde, (Meshûr olana i’tibâr olunur. Maglûb ve nâdire olunmaz)
ve 46. cı maddesinde, (Mâni’ ve muktadî birlikde olunca, mâni’ tercîh olunur) denilmekdedir.
Müslimândan satın alınan eti, mürted kesdigini, sonradan, âdil bir
müslimân haber verse, yimek ve yidirmek câiz olmaz. Fekat parasını geri alamaz.
Birinci kısm, ellialtıncı maddenin sonuna bakınız!
(Merâkıl-felâh)da ve bunun Tahtâvî serhinde, (Artıklar) faslından sonra diyor
ki, (Bir âdil kimse, bu eti mecûsî kesdi dese, baska bir âdil de, müslimân kesdi dese,
yimesi halâl olmaz. Ya’nî harâmlıgı devâm eder. Çünki, kesilmis görülen hayvanın
harâm olması asldır. Islâmiyyete uygun kesilmis oldugu tehakkuk edince halâl
olur. Iki haber ters düsünce, halâl olması tehakkuk etmeyip, anlasılmayıp, harâmlıgı
devâm eder. Sek, sübhe etmek, iki haberin birbirlerine ters düsmesi gibidir.
Aslı harâm olan seyde sek olunursa, meselâ, müslimânların ve mecûsîlerin ya’nî
kitâbsız kâfirlerin karısık bulundukları bir sehrde kesilmis görülen hayvan, müslimânın
kesdigi bilinmedikçe halâl olmaz. Zîrâ, hayvanın harâm yoldan ölmesi asldır.
Islâmiyyete uygun kesilmis oldugu ise sübhelidir. Sehrde müslimânlar çok ise,
halâl kabûl edilir).
(Makâmât-i mazheriyye)de, kerâmet faslında diyor ki, (Gulâm Haseni görünce,
kâfir ta’âmı yimissin. Kalbinde küfr zulmeti hâsıl olmus, buyurdu. Evet, Hindûnun
verdigini yidim dedi). Küfr ve harâm alâmetleri bulunan yemekler, kalbi karartır
ve kabrde çürümege sebeb olur.
– 623 –
42 — SERÂB ve ALKOLLÜ IÇKILER
Alkollü içkilerin hepsi zehrdir. Bugün bu hakîkati, tıb kitâbları yazmakdadır.
Liselerde okutulmakda olan kıymetli bir kimyâ kitâbında diyor ki: (Alkollü içkiler,
eskiden beri keyf verici olarak içilir, az mikdârda alındıgı zemân, vücûdde tenbîh
edici te’sîr yapdıgı, hazmı kolaylasdırdıgı gibi fâidelerden bahs edilirdi. Hâlbuki,
bugün, alkolün pek az mikdârının bile, vücûd makinesini harâb etdigi ve zararlı
te’sîrlerinin neslden nesle intikâl etdigi ilmî bir hakîkatdir).
Ibni Âbidîn, besinci cild, ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki:
Serâb [hamr, vin, wein] dört mezhebde de harâmdır. Içmesi ve her dürlü kullanılması
günâhdır. Yalnız sirke yapılması ve susuzlukdan ölmek üzere olanın, ölmiyecek
kadar, su yerine, içmesi câizdir. Içmesi harâm olan içkiler, dörtdür:
1 — Birincisi, serâbdır. Pismemis üzüm suyu, [sıra], havasız fıçılarda durmakla,
gaz habbeleri ve köpük meydâna gelerek mayalanır. (Serâb) hâline döner.
[Ya’nî, üzüm kabuklarında yasıyan ve sıraya geçen (bira mayası) adındaki mayanın
(fermentin) çıkardıgı (zimas) adındaki bir madde, sırada bulunan glikoz ve levüloz
adındaki (Hekzoz) sekerlerini parçalar. Sekerler, ikiye parçalanarak ispirto
(etil alkol) ve karbon dioksid maddeleri meydâna gelir:
C6 H12 O6 2C2 H5 OH + 2 CO2
Sırada zemânla, seker azalıp, ispirto çogaldıgı için, tadı sekerli iken, keskin ve
yakıcı olmaga baslar. Meydâna gelen karbon dioksid gazı, kabarcıklar hâlinde dısarı
çıkar. Bu gaz, ispirtolu sıvıda erimiyen tortuları, sıvının yüzüne sürükliyerek,
bir köpük ile örtülür. Böylece sıra, serâba dönmüs olur. Çesidli serâblarda, yüzde
bes ile yirmi arasında ispirto bulunur. Iki hektolitre, ya’nî ikiyüz litre yâhud yüzonbes
kilogram üzümden, yetmisbes litre sıra çıkar. Sıranın besde biri sekerdir. Onda
biri tartarik asiddir. Sıradan kükürt dioksid gazı geçirilerek, sirke asidi mayası
ve baska zararlı mayalar öldürülür. Ilk mayalanma bir haftada temâm olur.]
Ispirtosu az olan serâb da harâmdır. [Imâmeyne göre ve diger üç mezhebde, köpürmese
de, serâb olur.] Serhos etmese de, damlasını içmek harâmdır. Halâl diyen,
kâfir [Allaha düsman] olur. Serâb, idrâr gibi kaba necâsetdir. Her dürlü kullanmak,
ilâc yapmak, çamur yapmak, hayvâna içirmek, ihtikân yapmak, buruna çekmek
sözbirligi ile harâmdır. Satması câiz degildir. Parası harâmdır. Bir müslimânın,
borcunu, serâb satarak aldıgı para ile ödemesi halâl olmaz. Bu para, alacaklıya
da halâl olmaz. Bunun için içki satana ödünc vermemelidir. Az içene de had
vurulur ki, seksen sopadır. Serhos edici diger üç içkiyi içene ise, ancak serhos olursa
had vurulur. Serâb köpüklendikden sonra, kaynatılıp üçde ikisi gitse de geride
kalanı ve inbiklenerek elde edilen ispirtonun, rakının serâb gibi, necâset-i galîza
oldugu sözbirligi ile bildirilmisdir. Bunların da damlasını içmek harâm oldugu,
(Behcet-ül-fetâvâ)da yazılıdır. Rakıda yüzde kırkdan çok alkol bulunur. Serâbdan
elde edilen rakı, mese agacından fıçılarda birkaç sene bırakılınca, (Konyak) olur.
2 — Ikincisi, Tılâdır. Tâze sıra, atesde veyâ günesde ısıtılıp üçde ikisinden azı
uçarsa, [üçde birinden çok kalırsa], bu kalana, (Tılâ) denir. Tılâ, gaz çıkararak kabarıp,
tadı keskin olunca, serhos eder. Serâb gibi damlası harâm ve kaba necs olur.
3 — Üçüncüsü Sekerdir. Hurmanın nakî’i, ya’nî maserasyonu, ya’nî su içinde
ısıtmadan bırakılınca, köpüklenir ve tadı keskin olursa (Seker) denir, damlası harâmdır.
4 — Dördüncüsü, kuru üzüm nakî’idir. Kuru üzüm, soguk suda bırakılınca, sekeri
suya geçer. Bu suya, (Kuru üzüm nakî’i) denir. Bu, gaz peydâ ederek köpüklenir
ve tadı keskin olursa, damlası harâm olur. Tılâ, Seker ve kuru üzüm nakî’i (maserasyonu)
gazlanmaz ve tadı keskin olmazsa, içmeleri, sözbirligi ile halâl olur. Se-
– 624 –
ker ve Nakî’, hafîf necsdirler. Imâm-ı a’zama göre, Tılâ, Seker ve Nakî’in harâm
olmaları için, köpüklenmeleri de lâzımdır. Bu üçünde, icmâ’ı ümmet hâsıl olmadıgı
için, harâm degildir diyen kâfir olmaz.
Içmesi, Imâm-ı a’zama ve Imâm-ı Ebû Yûsüfe göre halâl olan içkiler de dörtdür:
1 — Kuru üzüm veyâ hurma, sekeri suya çıkıncaya kadar, soguk suda bırakılır.
Sonra hepsi, kaynayıncaya kadar ısıtılır. Soguyunca süzülür. Bu sıvıya, (Nebîz)
denir. Nebîzin tadı keskin olsa da, serhos yapmadıkca, içmesi halâl olur. Isıtılmazsa,
köpürünce ve tadı keskin olunca, harâm olur.
2 — Kuru üzüm ve hurma birlikde, soguk suda durup, hepsi, ısıtılıp süzülür. Tadı
keskin olsa da, serhos yapmadıkca, halâl olur. Buna, (Halîtan) denir.
3 — Bal, incir, arpa, bugday, mısır, darı, erik, kayısı, elma ve benzerlerinden
biri soguk suda durup ısıtılmasa da, serhos etmeyecek mikdârda halâldirler. Çünki
hadîs-i serîfde, (Serâb, üzüm ve hurmadan olur) buyuruldu. [Serhos ederlerse,
harâm olurlar. Bira da böyledir. Hubûbâtdan elde edilen rakıya, Ingilizler (Viski),
Ruslar (Vodka) derler. Bunlar, yüzde elli, altmıs alkolü hâvîdirler.]
4 — Dördüncüsü, (Müselles)dir. Üzüm suyu, tâze iken, ya’nî gaz kabarcıkları
çıkmadan, köpürmeden önce, ısıtılıp, üçde ikisi uçar, üçde biri kalırsa (Müselles)
denir. Tadı keskin olsa da, serhos etmiyecek kadar içmesi halâldir.
Sıra kaynarken, içine (Pekmez topragı) denilen temiz kireçtası tozu konursa,
eksiligi kalmaz, (Pekmez) olur. Fransızlar pekmeze, (Sapa) ve (Rob) derler. Pekmezde
yüzde altmısdan çok glikoz vardır. Pekmeze yumurta akı koyup, karısdırarak
kaynatılınca, koyulasıp (Bulama=Raisiné) olur. Sira ya’nî tâze üzüm suyu [Moût]
ve pekmez [Moût cuit] ve bulama [Raisiné] ve boza [Bosan] içmek halâldir. Boza
yapmak için, bir kilo kadar bulgur yıkanır. Tencereye konur. Fazla su ilâve edilir.
Yumusayıncaya kadar birkaç sâat kaynatılır. Su ile yogrularak tel süzgeçden
süzülür. Seker konup eritilir. Maya olarak içine bir su bardagı boza konur. Kapanıp
soba yanında bırakılır. Ertesi gün eksi olarak içmege baslanır.
Bunlar kuvvet için, hazm için serhos etmiyecek mikdârda halâl olup, serhos ederlerse
veyâ çalgı ile, keyf için az dahî içilirlerse, söz birligi ile harâm olurlar.
Imâm-ı Muhammede göre, bu dört içki, gaz çıkarmıs ve tadı keskin olmus ise,
serhos etmiyecek kadar az içmesi de harâm olur. Fetvâ da böyledir. Diger üç
mezhebde de böyledir. Çünki, Peygamberimiz, (Çogu serhos eden içkinin, azını
içmek de harâmdır) ve (Serhos eden her içki serâbdır ve hepsi harâmdır) buyurdu.
Bu hadîs-i serîf, hepsinin harâm oldugunu bildirmekdedir. Yapıları, bilesimleri
aynıdır demek degildir. Çünki Muhammed “aleyhisselâm”, maddelerin hakîkatlerini,
fen bilgilerini ögretmek için degil, bunların hükmlerini bildirmek için gönderilmisdir.
Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, müselles gibi
olurlar. Birincisine (Kumis), ikincisine (Kefîr) denir. Bira gibi harâmdırlar. Bu
husûsda, Iskilibli M.Âtıf efendinin (Men’i müskirât) kitâbında genis ma’lûmât vardır.
[Bira yapmak için, arpalar ıslanıp bir hafta bırakılınca filizlenirler. Bu sırada
(Amilaz) denilen maya da ürer. Filizlerin uzunlugu arpa boyuna yaklasınca, arpalardan
koparılıp ayrılır. Arpalar kurutulup un yapılır. Bu una, (Malt) denir. Malt,
sarı toz veyâ serbet hâlinde, (Skorbut) denilen kanama ve za’fiyyet hastalıgında
ve çocuk mamalarında kuvvet verici ve hazm için kullanılır. Içinde alkol yokdur.
Malt, sıcak su ile karısdırılıp bırakılınca, içindeki amilaz, nisastayı mayalıyarak parçalar.
(Maltoz) denilen sekere çevirir. Bu sekerli sıvıya serbetci otu (Houblon) çiçekleri
konup kaynatılır. Bu ot, biraya koku verir ve berrâk yapar. Sogutulup içine
(Bira mayası) konur. Bu maya, maltoz sekerini mayalıyarak parçalar. Alkole
çevirir. Bira hâsıl olur. Çesidli biralarda yüzde ikibuçuk ile bes arasında alkol bu-
– 625 – Se’âdet-i Ebediyye 2-F:40
lunur. Fazla içilince serhos yapmakdadır. Bira mayası, sarı toz veyâ yogurt gibi lapadır.
Canlıdır. Çıkardıgı sıvı mayalama yapar. Bira mayası, bira fabrikalarında kalan
posadaki mayanın üretilmesi ile elde edilmekde, cild, hazm ve gögüs hastalıklarında
da kullanılmakdadır. Ekmek hamurunda da vardır. Bira, gaz çıkardıgı, köpük
yapdıgı için ve tadı acı, keskin oldugu için azı da çogu da, her ne maksadla içilirse
içilsin, imâm-ı Muhammede göre harâmdır. Fetvâ da böyledir. Almanyada yayınlanan
(Der Stern) mecmû’ası, 1979 senesi ilk ayındaki nüshasında diyor ki, (Heidelberg
kanser tedkîk merkezi tarafından yapılan arasdırmalarda, biranın kanser
yapdıgı anlasılmısdır. Kansere sebeb oldugu bilinen (Nitroz-amin)lerin birada
bol mikdârda bulundugu görülmüsdür. Bira, alkol alıskanlıgına da sebeb olmakdadır.
Agrı kesici olarak kullanılan (Piramidon) içinde fazla mikdârda Nitroz-amin
bulundugu anlasıldıgı için, bu ilâc sıhhiyye vekâletinin emri ile altı ay evvel piyasadan
kaldırılmısdı. Orta mikdârda bira içen bir kimse, günde yetmis piramidon
hapı almıs kadar Nitroz-amin almakdadır). Yengeç denilen hayvana ve kanser denilen
tehlükeli sislere arabîde (Seretân) denir. (Nüzhet-ül-ebdân) kitâbı, kanseri,
içinde yengeç külü bulunan merhem ile tedâvî etmekdedir. (Teshîl-ül-menâfi’)de
(Irk-ı medînî) denilen hastalık, kanserdir. Bildirdigi ilâclardan biri: (Bir avuc içi
soyulmus sarmısak, bir [litre] süt ile, aksam vakti, kaynatılır. Pelte hâline gelir. Sabâha
kadar bagçede bırakılır. Havadan rutûbet alır. Süt ayrılıp aç iken içilir. Sarmısak
yerine lübân [Günnük] veyâ sarısabır kullanılabilir.)]
Yukarıda yazılı sekiz içkiden, serâbdan baskasını satmak Imâm-ı a’zama “rahmetullahi
teâlâ aleyh” göre sahîhdir. Fekat, mekrûhdur. [Ya’nî, tahrîmen mekrûhdur.
Bunları satan, harâm islemis gibi Cehenneme gider.] Imâmeyn “rahmetullahi
teâlâ aleyhimâ”, bunların satılması da sahîh degildir dedi. Afyon, esrar ve baska
uyusdurucu [heroik] maddelerin satısı da böyledir. Necâset karısan suyu içmek
harâmdır. (Cevhere)de diyor ki: (Tâze üzüm, suya konup mayalanmadan önce kaynatılırsa,
suyun üçde ikisi uçmadıkca, halâl olmaz. Kuru üzüm veyâ hurma, suya
konup biraz kaynatılınca, halâl olur. Buna, (Nebîz) denir. Tâze üzüm ile hurmanın
veyâ tâze üzüm ile kuru üzümün karısımı suda ısıtılınca, üçde ikisi uçmadıkca
halâl olmaz. Tâze üzüm suyu [sıra] ile, hurma bırakılmıs su karısımı da böyledir.)
Bevl [idrâr], pislik gibi necâsetleri içmek, yimek harâmdır.
Mubâh olan içkileri, hattâ suyu, mûsikî ile, çalgı ile, kâfirler gibi, fâsıklar gibi
içmek de harâmdır. (Ibni Âbidîn) besinci cild, ikiyüzotuzsekizinci sahîfedeki hadîs-
i serîfde, (Suyu, alkollü içki içenler gibi içmek harâmdır) buyuruldu. Ibâdeti
harâma benzetmek ise, küfre sebeb olur. Çalgı, içki, sarkı ile nemâz kılmak,
Kur’ân-ı kerîm okumak böyledir. Ikinci kısmda, 52. ci maddenin 7. ci sahîfesine
bakınız!
Ibni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, üçüncü cild, yüzaltmısüçüncü ve besinci
cild, ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki, (Arak-ı hamr [ya’nî rakı ve
alkol]in, serâb gibi kaba necâset oldugu ve serhos edecek kadar içene had vurulması
sözbirligi ile bildirildi. Damlasını içene de had vurulur diyenler çokdur. Alkollü
mesrûbât içen fâsıkların [kötü kimselerin], (temizdir, içilmesi halâldir) demelerine
aldanmamalıdır). Alkollü içkilerin hepsinde ispirto bulundugundan, serâblı
su gibi kaba necs ve harâmdırlar. Bunun için deriye sürülen, tentürdiyod, alkol
kamfre gibi, ispirtolu ilâcları ve kolonya gibi lüzûmsuz olanları nemâz kılmadan
önce, yıkamak lâzımdır. Bunları hâricen kullanmak ve ispirtoyu yakıt olarak
kullanmak ve bunun için satmak ve satın almak câizdir. Benzol, benzin, aseton ve
dört klorlu karbon, gaz yagı gibi sıvılar, necs degildir. Bunları temizlemeden nemâz
kılınır. Alkolün, teknikde, eritken olarak kullanılması günâh degildir.
Modern tıbda iyi bir hâricî, (Dezenfektan) [Mikrob öldürücü] maddede aranılan
iki vasf, aslî (kendisinden bekledigimiz) te’sîrinin tam ve sümûllü, tâlî (olma-
– 626 –
sını arzû etmedigimiz) te’sîrinin ise asgarî olması, yâhud hiç olmamasıdır.
a) Alkol, bakterilerin bir kısmına hiç te’sîr etmez. Geri kalanların da ancak vejetatif
(fe’âl) hâlde olanlarını öldürebilir. Bakteriler, sâir zemânlarda spor denilen
koruyucu bir tabakaya bürünürler. Müsâid sartlar bulunca, tekrâr vejetatif
(fe’âl) hâle dönerler. Alkol, sporlu bakterileri de öldüremez. Hattâ piyasadaki alkoller
içinde sporlu bakteriler mevcûddür. Son zemânlarda, tecribeler ifâde ediyor
ki, cilde sürülen kesif alkol, civâr bakterilerin sathlarında kompakt bir tabaka
hâsıl ediyor. Bunlara artık nüfûz edemiyor. O hâlde, tam ve sümûllü bir te’sîre
mâlik degildir.
b) Yine cilde sürülen kesîf alkol, cild nesclerini (dokularını), bakterilere olan
zararlarından dahâ çok tahrîb eder. Hattâ, bu tahrîblerle, proteinlerden ibâret bir
tabaka tesekkül eder. Bu ise, onun bakterilere te’sîrine sed çeker.
Bu iki vasfı te’mîn edemediginden, alkol iyi bir dezenfektan degildir. Alkolün
mahzûrlarını bulundurmıyan, ondan çok dahâ mükemmel te’sîrlere mâlik yüzlerce
madde vardır. Nitekim bugün birçok memleketlerde alkollü tentürdiyod yerine,
te’sîri dahâ kuvvetli Mersol denilen ispirtosuz tentürdiyod kullanılmakdadır.
Merküro-krom adındaki kırmızı tozdan iki gramı, yüz gram suda eritilerek yapıldıgı
gibi, eczâhânelerde mersol hâzır da satılmakdadır. Yapılan istatistiklere göre,
Avrupa kliniklerinde, tıbbî olarak kullanılan alkol mikdârı, [m. 1900] senesine
nazaran [m. 1934] senesinde on misli azalmısdır. Her geçen gün de azalmakdadır.
Ancak alkolün, müskirât terkîbine girmesinden dolayı, çok mikdârda istihsâli,
bol olusu, onu tıbda da kullanmaya sevk eden belki yegâne sebebdir.
Benc, ya’nî Ban otu ve kunneb, ya’nî Hasis [esrar otu] ve Afyon gibi sulb [katı]
cismlerin akla zarar veren çok mikdârları harâmdır. Ilâç, ibtal-i his için kullanmak
câiz oldugu Ibni Âbidînde, (Esribe) sonunda yazılıdır. Bunların fazlasına halâl
diyen, kâfir olmazsa da (Mübtedi’), ya’nî bid’at sâhibi, sapık olur.
[Serhos olarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Serhos olmıyacak kadar az içkili olarak
kılmak mekrûhdur. Çünki, alkollü içkilerden herhangi birini keyf için bir
damla bile içmek harâmdır. Mi’desinde, elbisesinde azıcık harâm bulunan kimsenin
nemâzı mekrûh olur. Gasb edilen yerde kılmak da böyledir. (Merec-ül-bahreyn)
de, Ahmed Zerrûkdan alarak diyor ki, vecd ve hâl sâhibleri, su’ûrlarını
gayb ederlerse, sözlerinde ve islerinde ma’zûr olurlar. Simâ’ esnâsında raks etmek,
bagırmak da böyledir. Deli gibidirler. Fekat, bu tesavvuf serhoslugu kendiliginden
olmayıp, aklları baslarında ise, su’ûrları var ise, ma’zûr olmazlar. Günâha girerler.
Su’ûrsuz oldukları zemân, ibâdetleri kaçırmaları günâh olmaz ise de, aklları
baslarına gelince, kaçırdıkları ibâdetleri hemen kazâ etmeleri lâzımdır. Çünki, bu
su’ûrsuzluga kendileri sebeb olmusdur. Böyle tesavvuf serhoslarının, islâmiyyete
uymayan sözlerine ve islerine, baskalarının uymaları câiz degildir. Kendileri günâha
girmezlerse de, bunlara uyanlar, günâha girerler. Alkollü ve uyusdurucu maddelerle
serhos olanlar da böyledirler. Serhos iken, irâde ve ihtiyârları olmadıgından,
ma’zûr olurlar ise de, bu hâle kendileri sebeb oldukları için, kaçırdıkları
ibâdetleri kazâ etmeleri lâzım olur].
(Rıyâd-un-nâsihîn) kitâbında diyor ki, hadîs-i serîfde, (Çok içildigi zemân serhos
eden seyin, az içilmesi de harâmdır) buyuruldu. [Bu hadîs-i serîfi, (Zevâcir)
ve (Künûzüddekâık) kitâbları da yazmakdadır.] Bir hadîs-i serîfde buyuruldu ki,
(Serâb içmek, büyük günâhların en büyügüdür. Bütün kötülüklerin anasıdır, basıdır.
Serâb içen, nemâz kılmaz. Anası ile, halası ile, teyzesi ile zinâ eder). Bir hadîs-
i serîfde, (Serâb içen ile arkadaslık etmeyiniz! Cenâzesine gitmeyiniz! Buna kız
vermeyiniz ve onun kızı ile evlenmeyiniz! Muhakkak biliniz ki, serâb içen, kıyâmet
günü, mezârdan yüzü kara, gözleri mâvi olarak kalkar. Dili sarkmıs, pis kokulu
olur. Herkes, bunun pis kokusundan kaçar) buyuruldu. Bir hadîs-i serîfde, (Serâb
içen Cennete girmez) buyuruldu. Ehl-i sünnet mezhebine göre, büyük günâh
– 627 –
isliyen kâfir olmaz. Îmânı gitmez. Bu hadîs-i serîflerin ma’nâsı, halâl diyen veyâ
kalbi, bunu kötü bilmiyen kimse demekdir. Yâhud, serâb içmegi âdet edinen
kimse, tevbe etmeden ölürse, son nefesde îmânı gider demekdir. Îmânla gitmek
istiyen, serâb içmemelidir. Serâbı içene, getirene, tasıyana, hâzırlayana, satana ve
i’mâl edene, Allahü teâlâ ve Resûlü la’net eder. Serâb satanın aldıgı para harâm
olur. Dünyâda belâlardan kurtulmaz. Serhos iken kıldıgı nemâzları sahîh olsa
da, kabûl olmaz, ya’nî sevâbı olmaz. Bir hadîs-i serîfde, (Serâb içmegi âdet eden,
vesene tapan gibidir) buyuruldu.
Tahtâvî, (Imdâd) serhinde diyor ki, (Odundan, altından, gümüsden yapılmıs insan
heykeline, (Sanem) denir. Tasdan yapılan insan heykeline, (Vesen) denir. Kumasa,
dıvâra ve baska yerlere yapılmıs cânlı ve cânsız resmlerine, (Sûret) veyâ (Tasvîr)
denir. Yalnız cânlı resmlerine, (Timsâl) denir. Saneme, vesene, sûrete ve
timsâle tapınmak, onların fâide ve zarâr yapacaklarına inanmak, sirk çesidlerinden
biri olur. Böyle tapınanlara, (Putperest) ve (Müsrik) denir).
Bir hadîs-i serîfde, (Bir yudum serâb içene, Allahü teâlâ üç gün gadab eder) buyuruldu.
Ya’nî, buna tevbe etmedikce, üç gün içindeki iyiliklerine sevâb verilmez
ve günâhları afv edilmez. Üç gün içinde ölürse, îmânsız gitmesinden korkulur. Bir
kadeh içene, Allahü teâlâ kırk gün gadab eder.
Fıkh kitâblarında, meselâ (Hidâye)de diyor ki: Üzüm serâbı sözbirligi ile harâmdır.
Halâl diyen kâfir olur. Bir damla içene had vurmak vâcib olur. Sa’îd bin Müseyyib
diyor ki, (Geçmis ümmetlerin hıyânet yapmalarına, kâfir olmalarına sebeb,
serâb içmek idi). Emîr-ül-mü’minîn Osmân “radıyallahü anh”, Resûlullahın “sallallahü
aleyhi ve sellem” minberinde hutbe okurken, (Ey insanlar! Serâb içmekden
sakınınız! Biliniz ki, serâb içmek, bütün kötülüklerin anasıdır) buyurdu. Bir
hadîs-i serîfde, (Serâbda devâ, ilâc hâssası yokdur. Hastalık yapar) buyuruldu.
(Erba’în)de diyor ki: Abdüllah bin Mes’ûd buyurdu ki, (Serâb içen kimse, tevbesiz
ölürse, mezârını açınız! Yüzünü kıbleye karsı görürseniz, beni öldürünüz!).
Serâb içenler, bes fâidesi oldugunu söyliyor: 1- Kan yapar. Yüzü kızartır. Güzellesdirir
diyorlar. 2- Kuvvet verir diyorlar. 3- Hazmı kolaylasdırır diyorlar. 4- Sehveti
artdırır diyorlar. 5- Sıhhati korur diyorlar. Bu sözlerinin hepsi yanlısdır. Tecribeler,
tersini göstermekdedir. Hadîs-i serîfde buyuruldu ki, (Gece nemâz kılanların
yüzü güzel olur). Serâb içmekle, günâh islemekle, yüz güzel olmaz. Ibâdet,
tâ’at etmekle güzel olur. Serâb içenlerin, fâsıkların yüzleri çirkin, igrenç oluyor.
Allahü teâlâ, Enfâl sûresi, altmısaltıncı âyetinde meâlen, (Yüz mü’min, ikiyüz kâfire
gâlip gelir) buyurdu. Ya’nî bir za’îf mü’min, iki kuvvetli kâfire gâlip gelir. Serâb
hazmı kolaylasdırır. Evet öyledir. Fekat hazmı kolaylasdıran ve fâideli olan,
baska halâl seyler de vardır. Sıhhati koruması dogru olmadıgını dahâ önce, hadîs-i
serîfde bildirmisdik. Serâb içmenin çesidli hastalıklara yol açdıgı meydândadır. Aklı
azaltmakdadır. Kara cigeri bozmakdadır. Beyni ve sinirleri harâb etmekdedir.
[Eczâcılık bülteni [m. 1970-1] sayısında, (Içki kullananlarda agız ve bugaz kanserinin
iki misli oldugunu Fransız doktorları bildiriyor) demekdedir.] Serâbın zararı
fâidesinden, günâhı ise, her günâhdan çokdur. Sehveti artdırması da, birkaç seneye
mahsûs olup, az zemân sonra azaltarak, zevcenin cimâ’ hakkına mâni’ olmakda,
âile se’âdeti yıkılmakdadır. (Rıyâd-ün-nâsıhîn)den terceme temâm oldu.
Istanbulda Enver Örenin nesr etdigi günlük Türkiye gazetesinin 17 Mart 1979
nüshasında diyor ki, Birlesik Amerika sıhhat enstitüsünce yapılan açıklamada, alkollü
içkilerin, bu memleketde, senede ikiyüzbesbin kisinin ölümüne sebeb oldugu
tesbît edilmisdir. Bunların çogu karaciger sirozundan ve içkili araba kullanmakdan
ölmüslerdir. Ondört ve onyedi yasları arasında alkol ibtilâsının artdıgı, bu sebebden,
mekteblerde, vurucu, kırıcı saldırıların çogaldıgı da bildirilmisdir.
– 628 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...