03 Eylül 2013

TAM İLMİHAL'DEN...97 — RESÛLULLAHIN “S.A.V.”'İN ANA, BABA VE DEDELERI, HEP MÜ’MIN IDI


97—RESÛLULLAHIN “S.A.V"'İN ANA, BABA VE DEDELERI, HEP MÜ’MIN IDI

Seyyid Abdülhakîm “rahmetullahi teâlâ aleyh” efendinin bir mektûbudur.
Sôfiyye-i aliyyenin büyüklerinden, seyh Ebül-Hasen-i Sâzilînin “rahmetullahi
teâlâ aleyh” talebesi, seyh Ebül-Abbâs Mürsînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” yetisdirdigi
Evliyânın en yüksegi olan imâm-ı Busayrî “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazmıs
oldugu (Kasîde-i hemziyye)de, Peyamberimizi “sallallahü aleyhi ve sellem”
medh ederken, (O en iyi insanın, anaları, babaları da, hep iyi idi. Allahü teâlâ, mahlûkları
arasında, Onun için en iyi anaları, babaları seçdi) demekdedir.
Çesidli islâm dillerinde yazılmıs mevlidlerin hepsinde, Peygamberimizin ana ve
babasının tertemiz oldukları yazılıdır. Meselâ, vatanımızın her kösesinde, her zemân
seve seve okunan Süleymân Çelebînin mevlidinde söyle yazılıdır:
Mustafâ nûrunu, alnında kodu,
Bil Habîbim nûrudur, bu nûr dedi.
Kıldı ol nûr, anın alnında karar,
Kaldı anın ile, nice rûzigâr.
Sonra Havvâ alnına, nakl etdi bil,
Durdu anda dahî nice ay ve yıl.
Sis dogdu, ona nakl etdi nûr,
Anın alnında, tecellî kıldı nûr.
Irdi Ibrâhîm ve Ismâ’île hem,
Söz uzanır, ger kalanın der isem.
Isbu resm ile müselsel, muttasıl,
Tâ olunca Mustafâya müntekıl.
Geldi çün ol rahmeten lil âlemîn,
Vardı nûr, anda karâr kıldı hemîn.
Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve bütün Peygamberlerin
“aleyhimüsselâm” babalarının ve analarının hiçbiri kâfir degil, asagı kimseler
degildi. Bunu isbât eden âyet-i kerîme ve hadîs-i serîflerden ba’zıları sunlardır:

1 — Kur’ân-ı kerîmden sonra en kıymetli, en dogru kitâb olan (Buhârî-yi serîf)
deki bir hadîs-i serîfde, Peygamberimiz buyurdu ki: (Her asrda, her zemânda
yasıyan insanların en iyilerinden, seçilmislerinden dünyâya getirildim).

2 — Binlerle hadîs kitâblarından ikinciligi kazanmıs olan, imâm-ı Müslimin “rahmetullahi
teâlâ aleyh” kitâbındaki hadîs-i serîfde, (Allahü teâlâ, Ismâ’îl “aleyhisselâm”
evlâdından, Kinâne ismindeki kimseyi ve onun sülâlesinden, Kureys ismindeki
zâtı begendi, seçdi. Kureys evlâdından da, Hâsim ogullarını sevdi. Onlardan
da, beni süzüp seçdi) buyurdu.

3 — Tirmizînin bildirdigi hadîs-i serîfde, (Allahü teâlâ, insanları yaratdı. Beni
insanların en iyi kısmından vücûde getirdi. Sonra, bu kısmlarından en iyisini Arabistânda
yetisdirdi. Beni bunlardan vücûde getirdi. Sonra evlerden, âilelerden en
iyilerini seçip, beni bunlardan meydâna getirdi. O hâlde, benim rûhum ve cesedim,
mahlûkların en iyisidir. Benim silsilem, ecdâdım en iyi insanlardır) buyurulmusdur.

4 — Kıymetli hadîs âlimlerinden Taberânînin kitâbındaki bir hadîs-i serîfde, (Allahü
teâlâ, herseyi yokdan var etdi. Hersey içinden insanları sevdi, kıymetlendirdi.
Insanlar içinden de seçdiklerini Arabistânda yerlesdirdi. Arabistândaki seçilmisler
arasından da, beni seçdi. Beni, her zemândaki insanların seçilmislerinde, en
– 386 –
iyilerinde bulundurdu. O hâlde, Arabistânda bana baglı olanları sevenler, benim
için severler. Onlara düsmanlık edenler, bana düsmanlık etmis olurlar) buyurulmusdur.
Bu hadîs-i serîf, (Mevâhib-i ledünniyye)nin basında da yazılıdır.

5 — (Mevâhib-i ledünniyye)de ve Zerkânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” serhinde
diyor ki, (Abdüllah bin Abbâsın “radıyallahü anhümâ” bildirdigi hadîs-i serîfde,
(Benim dedelerimin hiçbiri zinâ yapmadı. Allahü teâlâ, beni, tayyîb, iyi babalardan,
temiz analardan getirdi. Dedelerimden birinin iki oglu olsaydı, ben
bunların en hayrlısında, en iyisinde bulunurdum) buyuruldu. Islâmiyyetden önce
Arabistânda zinâ çok olurdu. Bir kadın, bir kimse ile nice zemân metres olarak yasar,
sonra evlenirdi. [Kâfirler, simdi de böyle yapıyorlar.] Âdem aleyhisselâm, ölecegi
zemân, oglu Sît aleyhisselâma dedi ki: (Yavrum! Bu alnında parlıyan nûr, son
Peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur. Bu nûru, mü’min, temiz ve
afîf hanımlara teslîm et ve ogluna da böyle vasıyyet et!). Muhammed aleyhisselâma
gelinceye kadar, bütün babalar, ogullarına böyle vasıyyet etdi. Hepsi, bu vasıyyeti
yerine getirip, en asîl, en kibâr kız ile evlendi. Nûr, temiz alınlardan, temiz
kadınlardan geçerek, sâhibine yetisdi). Allahü teâlâ, Tevbe sûresinde, kâfirlerin
necs, pis oldugunu bildiriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz,
bütün dedelerinin temiz oldugunu bildirdigine göre, kâfir olan, pis olan Âzerin, bu
nûra kavusmaması, bunun için de Ibrâhîm aleyhisselâmın babası olmaması lâzım
gelir. Âzer, Ibrâhîm aleyhisselâmın babasıdır demek, yukarıdaki hadîs-i serîflere
inanmamak olur. Molla Câmî “rahmetullahi teâlâ aleyh” fârisî (Sevâhid-ün-Nübüvve)
kitâbında buyuruyor ki, (Muhammed aleyhisselâmın zerresini tasıdıgı
için, Âdem aleyhisselâmın alnında nûr parlıyordu. Bu zerre, hazret-i Havvâya ve
ondan da, Sît aleyhisselâma ve böylece, temiz erkeklerden, temiz kadınlara ve temiz
kadınlardan temiz erkeklere geçdi. O nûr da, zerre ile birlikde alınlardan, alınlara
geçdi).
(Kısas-ı enbiyâ)da kırksekizinci sahîfede diyor ki, (Resûlullahın “sallallahü
aleyhi ve sellem” dedelerinden birinin iki oglu olsa, yâhud bir kabîle iki kola ayrılsa,
Hâtem-ül-Enbiyânın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” soyu, en serefli ve
hayrlı olan tarafda bulunurdu. Her asrda, onun dedesi olan zât, yüzündeki nûrdan
belli olurdu. Ismâ’îl aleyhisselâmın alnında da bu nûr vardı. Sabâh yıldızı gibi parlardı.
Bu nûr, ona babasından kalmıs, bundan da evlâdlarına geçerek, Me’add ve
Nizâra gelmisdi.
Nizâr, az birsey demekdir. Böyle adlanması söyle olmusdur: Bu dünyâya gelince,
babası Me’add, oglunun alnındaki nûru görüp sevinmis, büyük ziyâfet vermis
ve böyle ogul için, bu kadar ziyâfet az birseydir demekle, oglunun adı Nizâr kalmısdı.
Bu nûr, Muhammed aleyhisselâmın nûru idi. Âdem aleyhisselâmdan beri,
evlâddan evlâda geçerek, asl sâhibi olan Hâtem-ül-Enbiyâ hazretlerine gelmisdir.
Böylece, Âdem ogulları içinde, Muhammed aleyhisselâmın nûrunu tasıyan,
seçilmis bir soy vardı ki, her asrda, bu soydan olan zâtın yüzü pekçok güzel ve parlak
olurdu. Bu nûr ile, kardesleri arasında belli olur, içinde bulundugu kabîle, baska
kabîlelerden dahâ üstün, dahâ serefli olurdu).

6 — Sü’arâ sûresi, ikiyüzondokuzuncu âyetinde meâlen, (Sen, ya’nî Senin nûrun,
hep secde edenlerden dolasdırılıp, sana inkılâb etmis, ulasmısdır) buyuruldu.
Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, bu âyet-i kerîmeyi tefsîr
ederken, (Bütün ana ve babalarının mü’min ve günâhsız oldugunu) anlamıslardır.
(Eshâb-ı Kirâm) kitâbında bildirildigi gibi, Ehl-i sünnet büyüklerini sî’î sananlar,
(Bunlar, sî’îlerin sözüdür) diyenler de vardır.
Ehl-i sünnetin büyükleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” buyuruyor ki: Babası
Abdüllah ile anası Âmine, Ibrâhîm “aleyhisselâm” dîninde idi. Ya’nî, mü’min idi.
Allahü teâlânın, bu ikisini diriltip Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem”
kelime-i sehâdet isitmeleri ve söylemeleri, îmâna gelmek için degil, bu ümmetden
– 387 –
olmakla sereflenmeleri içindi. (Akrabâna düâ etme!) âyet-i kerîmesi, Ebû Tâlib
için idi. Ana ve babası için degildi. Imâm-ı a’zamın (Fıkh-ı ekber) kitâbının, elimizde
bulunan tercemelerinde, bu ikisinin, îmânsız öldügü yazılı ise de, Imâm-ı a’zamın
kendi eli ile yazdıgı kitâbda, îmânla öldükleri yazılıdır. Sonradan, düsmanların
bir (mâ) silerek, bu yanlıslıgın kasden yapıldıgı anlasılmısdır.
Imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin “rahmetullahi aleyh” el yazısı ile olan (Fıkh-ı Ekber)
kitâbı, emîrülmü’minîn Osmânın “radıyallahü anh” mubârek elleri ile yazdıgı
ve sehâdet kanı ile boyanmıs olan Kur’ân-ı kerîmin bir kısmı ile birlikde, Hülâgünün
Bagdâd sehrini yakıp, sekizyüzbinden ziyâde müslimânı öldürdügü altıyüzellialtı
senesinde, baska kıymetli kitâblar ile birlikde Semerkanda götürülmüs,
burasının da, 1284 [m. 1868] senesinde, Rusların idâresine geçmesi ile, bu kitâblar
Petersburg sehrine nakl ve oranın meshûr kütübhânesine konup ehemmiyyet
ile saklandıgını (Kâmûs-ül a’lâm) sâhibi Semseddîn Sâmî beg “rahmetullahi teâlâ
aleyh” Semerkand kelimesini anlatırken bildirmekdedir. 1335 [m. 1917] de Ufa sehrine
ve 1341 [m. 1923] de oradan Taskendde hâce Ubeydüllah-ı Ahrâr câmi’ine nakl
edildi.
Halîfe Ömer-ül Fârûk ve Osmân-ı Zinnûreyn ve Alîyy-ül Mürtedânın “radıyallahü
teâlâ anhüm” mubârek elleri ile yazılmıs olan Mushaf-ı serîflerden ba’zı sahîfeleri,
Istanbulda, Süleymâniyye câmi’i serîfi yanında, Islâm Eserleri müzesinde
mevcûddur. Arzû edenler görebilir.
Islâm dînine inanmıyanlar, vaktîle Allahü teâlânın Tevrât ve Incîl kitâblarını degisdirdikleri
gibi, zemân zemân, din büyüklerinin kitâblarına da el uzatdı. Meselâ,
Muhyiddîn-i Arabînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Füsûs) ve (Fütûhât) kitâblarına
ba’zı seyler karısdırdılar ise de, az zemânda meydâna çıkarıldı. Büyük âlim
Abdülvehhâb-i Sa’rânî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kibrît-i ahmer) ve (Elyevâkît)
kitâblarında bunu îzâh etmekdedir. Simdi de, islâmiyyeti, gençlere yanlıs ve bozuk
olarak tanıtmak siyâseti her tarafda islemekde, bunları susduracak hakîkî bir
din âliminin dünyâda kalmamıs gibi oldugu görülmekdedir.
Celâleddîn-i Rûmî “kuddise sirruh”, bu sebebden dolayı (Mesnevî)sini nazm seklinde
yazarak, düsmanların degisdirmesine imkân bırakmamısdır.
Ibni Âbidîn “aleyhirrahme”, (Dürr-ül-muhtâr) serhinde, kâfirin nikâhını anlatmaga
baslarken ve Hamevî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Esbâh) hâsiyesinde (Hazar-
vel-ibâha) bahsinde ve (Mir’ât-i kâinât)da, islâm âlimlerinin çesidli sözlerini
anlatarak, buyuruyorlar ki: (Hakîkati anlıyan büyük âlimlere göre, Peygamberimizin
“sallallahü aleyhi ve sellem” ana ve babasının îmânlı olup olmadıgını konusmamalı
ve konusurken edebi gözetmelidir. Hadîs-i serîfde, (Ölüleri kötüliyerek,
dirileri incitmeyiniz) buyuruldu. Bunu konusmamak, ögrenmemek insana zarar vermez
ve kabrde ve kıyâmetde sorulmıyacakdır). Yine buyuruyorlar ki, (Allahü teâlâ,
Peygamberimize ikrâm ederek, vedâ’ haccında ana babasını diriltdi. Resûlüne
îmân etdiler. Bunu, Kurtubînin ve Muhammed bin Ebû Bekr ibni Nâsır-üd-dînin
bildirdikleri sahîh hadîs beyân buyurmakdadır. Benî-Isrâîlin öldürdügü kimseyi
diriltip kâtilini haber vermesi ve Îsâ aleyhisselâmın ve Muhammed aleyhisselâmın
düâları ile nice mevtâları diriltmesi de böyle ikrâm idi. (Cehennemlik olanlar
için benden magfiret isteme!) meâlindeki âyetin Resûlullahın mubârek ana ve
babası için oldugu sözü dogru degildir. (Müslim)in bildirdigi (Babam ve baban atesdedirler)
hadîs-i serîfi ictihâd ile söylenmis idi. Îmânlı oldukları sonradan bildirildi).
(Ahvâl-i etfâl-il-müslimîn) kitâbında, Hadîce “radıyallahü anhâ”nın iki çocugu
için de böyle buyurmusdu. Cehennemde olmadıkları sonradan bildirildi demekdedir.
Âyet-i kerîme ve hadîs-i serîflerden anlasıldıgı ve binlerce islâm kitâbında yazıldıgı
üzere, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” anaları ve babaları arasında
bulunmakla sereflenen bahtiyârların hepsi, zemânlarının ve memleketleri-
– 388 –
nin en asîl, en serîf, en cemîl, en temiz zâtları idi. Hep azîz, mükerrem ve muhterem
idi. Ibrâhîm aleyhisselâmın babası da, böylece, mü’min idi ve fenâ ahlâkdan
ve âdî, çirkin sıfatlardan uzak idi. Kâfir olan Âzer, babası degil, amcası idi.
Âl-i Imrân sûresinin basında bildirildigi üzere, Kur’ân-ı kerîmin âyetleri iki dürlüdür:
Biri, (Muhkemât) olup, ma’nâsı açık, meydânda olan âyetlerdir. Ikincisi (Mütesâbihât)
olup, ma’nâsı kapalı olan âyetlerdir. Bunlara görülen, anlasılan, meshûr
olan ma’nâyı vermeyip, meshûr olmıyan ma’nâ verilir. Bunların açık ve meshûr
ma’nâlarını vermek akla ve islâmiyyete uygun olmazsa, meshûr olmıyan
ma’nâ vermek, ya’nî (Te’vîl) etmek îcâb eder. Açık ma’nâlarını vermek günâh olur.
Meselâ, tefsîr âlimleri (Yed), ya’nî (el) kelimesine (kudret), gücü yetmek ma’nâsını
vermislerdir. Iste, bunlar gibi, En’âm sûresinde meâl-i serîfi, (Ibrâhîm “aleyhisselâm”
babası Âzere dedigi zemân...) olan yetmisdördüncü âyet-i kerîmesine
de, açık ma’nâsı verilemez. Çünki, Âzer kelimesi, (baba) kelimesinin atf-ı beyânı
oldugu (Beydâvî) “rahmetullahi teâlâ aleyh” tefsîrinde yazılıdır. Bir kimsenin
iki ismi olup, bu iki ism, birlikde söylendigi vakt, birinin meshûr olmadıgı, ikincisinin
meshûr oldugu anlasılır. Meshûr olmıyan birincisindeki kapalılıgı açıklamak
için, ikincisi zikr edilir. Bu ikincisine, (Atf-ı beyân) denir. Ibrâhîm “aleyhisselâm”
iki kimseye baba demekdedir. Birisi, kendi babası, digeri, baba dedigi baskasıdır.
Îcâz, belâgat ve fesâhat kâ’idelerine göre, âyet-i kerîmenin ma’nâsı (Ibrâhîm
“aleyhisselâm”, Âzer olan babasına dedigi zemân) demekdir. Böyle olmasaydı,
Kur’ân-ı kerîmde, (Babası Âzere dedigi zemân) demeyip, (Âzere dedigi zemân)
veyâ (Babasına dedigi zemân) demek yetisirdi. Âzer, kendi babası olsaydı, (Babası)
kelimesi fazla olurdu.
Mûsâ aleyhisselâmın dîninin devâm etdigi binsekizyüz sene içinde, Tevrât
âlimlerinin hepsi ve Îsâ aleyhisselâmın havârîleri ve bunlara tâbi’ olan papaslar,
Âzerin asl baba olmayıp, Ibrâhîm aleyhisselâmın amcası oldugunu söylemislerdir.
Tevrât ve Incîlin degisdirilmiyen eski yazmalarından anlasıldıgına göre, Ibrâhîm
aleyhisselâmın asl babasının ismi Târuh idi. Ba’zı câhillerin yazdıgı gibi, Târuh kelimesi,
Âzer isminin ibrânî karsılıgı degildir. Ya’nî, ikisi de, bir adamın ismi degildir.
Kur’ân-ı kerîmde, Tevrât ve Incîle uygun âyet-i kerîmeler çokdur. Hindistândaki
islâm âlimlerinden Rahmetullah efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Beyânül-
hak) kitâbının türkçe tercemesi, otuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Nesh, ya’nî Allahü
teâlânın degisdirmesi, yalnız emrlerde ve yasaklarda olur. Imâm-ı Begavî,
(Me’âlim-üt-tenzîl) tefsîrinde: Nesh, kısas ve haberlerde olmaz. [Fen bilgilerinde
ve hesâb ile bulunan bilgilerde de olmaz.] Yalnız, emr ve yasaklarda olur, demekdedir.
Nesh; emr ve yasakları degisdirmek demek degildir. Bunların yürürlük zemânlarının
bitdigini haber vermek demekdir. Kur’ân-ı kerîm, Tevrâtın ve Incîlin
hepsini degil, birkaç yerini nesh etmis, yürürlükden kaldırmısdır). [Birinci kısm,
otuzbesinci maddedeki yirmiikinci mektûbun sonunda da, nesh hakkında bilgi vardır.]
Bu âyet-i kerîmeyi, bu bakımdan da, te’vîl etmek lâzım gelmekdedir.
Bekara sûresinde, Ya’kûb aleyhisselâma, çocuklarının (Ve senin babaların Ibrâhîm
ve Ismâ’îl ve Ishakın da Rabbi) dedikleri meâlindeki yüzotuzüçüncü âyet-i
kerîmeden, Ismâ’îl aleyhisselâmın, Ya’kûb aleyhisselâmın babası oldugu anlasılmakdadır.
Hâlbuki, Ya’kûb “aleyhisselâm”, Ishak “aleyhisselâm”ın, bu ise, Ibrâhîm
“aleyhisselâm”ın ogludur. Ishak “aleyhisselâm” da, Ismâ’îl “aleyhisselâm”ın
kardesidir. Su hâlde, Ismâ’îl “aleyhisselâm”, Ya’kûb “aleyhisselâm”ın babası degil,
amcasıdır. Demek ki, Kur’ân-ı kerîmde amcaya, baba denilmekdedir. Arabînin
çesidli lügatlarında, amcalara, baba denildigi, tefsîr kitâblarında, bu âyetin tefsîrinde
yazılıdır. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” bir köylü araba ve
amcası Ebû Tâlib ve Ebû Lehebe ve Abbâsa çok def’a baba dedigi, kitâblarda yazılıdır.
Her milletde, her lisânda, her zemân, amcalara, üvey baba ve kayın pederlere
ve her hâmî ve yardımcıya baba denilmesi âdet hâlindedir. Hem de, Âzer, Ib-
– 389 –
râhîm “aleyhisselâm”ın hem amcası, hem de üvey babası idi. Fîrûzâbâdî de, (Kâmûs)
da böyle oldugunu bildirerek: (Âzer, Ibrâhîm “aleyhisselâm”ın amcasının ismidir.
Babasının ismi Târuhdur), diyor. Din kitâblarının bu kadar açık beyânı karsısında,
(Âzerin amca olması kavli za’îfdir. Kuvvetli kavle göre, Âzer babasıdır)
demek, za’îf ve çürük bir sözdür. Âlimlerin sözlerindeki inceligi anlamamak olur.
(Beydâvî) tefsîrinde, En’âm sûresinin yetmisdördüncü âyet-i kerîmesine, göründügü
gibi ma’nâ verip te’vîl etmemesi, [ve (Rûh-ul-beyân)da bu âyet-i kerîmeye
ve Tevbe sûresinin yüzonbesinci âyetine yanlıs te’vîl yapması], bir sened olamaz
ve müfessirlerin, muhaddislerin, mütekellimînin ve Sôfiyye-i aliyyenin söz birligini
bozamaz. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin hakîkî tefsîrini yapan, dogru ma’nâsını veren,
ancak Muhammed “aleyhisselâm”dır ve Onun hadîs-i serîfleridir. Eshâb-ı kirâmdan
“radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ve Tâbi’în-i izâmdan hiçbiri, bu âyet-i
kerîmeyi isitince, Âzerin, baba oldugunu hâtırlarına bile getirmemis ve söylememisdir.
Amcası oldugunu anlamıslardır. Ehl-i sünnetin i’tikâdı böyledir.
(Fetâvâ-i Hayriyye) sonunda buyuruyor ki, [(Kâmûs)da diyor ki, Âzer, Ibrâhîm
aleyhisselâmın amcasının adıdır. Babasının ismi Târuhdur. (Târîh-i Hanbelî)de, Ibrâhîm
bin Târuh diyor. Âzer, Târuhun adıdır diyor. (Celâleyn) tefsîrinde, âyet-i kerîmedeki
Âzer ismi için, Târuhun lakabıdır, ya’nî soyadıdır diyor. Ibni Hacer,
(Hemziyye) serhinde, (Âzer kâfir idi. Bunun Ibrâhîm aleyhisselâmın babası oldugu,
Kur’ân-ı kerîmde bildiriliyor. Kitâblı olan ümmetler, Âzer, Ibrâhîm aleyhisselâmın
öz babası degildi, amcası idi diyorlar. Çünki, Arablar, amcaya baba derler.
Kur’ân-ı kerîmde de amcaya baba denilmisdir. Ya’kûb “aleyhisselâm” için (Baban
Ibrâhîmin ve Ismâ’îlin Rabbi) buyurulmusdur. Hâlbuki, Ismâ’îl “aleyhisselâm”,
Ya’kûb aleyhisselâmın babası degildi, amcası idi. Âlimlerin sözleri birbirine uymadıgı
zemân, hadîs-i serîflere uymak için, âyet-i kerîmeyi te’vîl etmek vâcib olur. Beydâvî
ve baskaları tesâhül ederek, âyet-i kerîmeyi te’vîl etmemislerdir) diyor].
Abdül-Ehad Nûrî efendi, Resûlullahın ana ve babasının müslimân olduklarını
isbât için ayrıca bir risâle yazmısdır. Bu risâle türkçe olup, onsekiz sahîfedir. Süleymâniyye
kütübhânesi Es’ad efendi kısmında [3612] numarada mevcûddur.
Imâm-ı Süyûtî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kitâb-üd-derc-il-münîfe) kitâbında,
Âzerin, Ibrâhîm aleyhisselâmın babası olmadıgını, amcası oldugunu vesîkalarla isbât
etmekdedir. Bu kitâb, Süleymâniyye kütübhânesinin (Reîs-ül-küttâb Mustafâ
efendi) kısmında, [1150] numarada vardır.
(Envâr-ül-Muhammediyye)de diyor ki, hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh”
bildirdigi hadîs-i serîfde, (Âdem aleyhisselâmdan babam Abdüllaha gelinceye
kadar, hep nikâhlı ana babalardan geldim. Hiçbir babamın nikâhsız, ya’nî zinâ ile
çocugu olmadı) buyuruldu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Adnâna kadar
olan yirmibir babasının ismini bildirdi ki, sunlardır:
Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” babası Abdüllahdır. Abdüllahın
babaları sıra ile, Abdülmuttalib ve Hâsim ve Abdü-Menâf ve Kusayy ve Kilâb
ve Mürre ve Kâ’b ve Lüveyy ve Gâlib ve Fihr ve Mâlik ve Nadr ve Kinâne ve
Huzeyme ve Müdrike ve Ilyâs ve Mudar ve Nizâr ve Me’add ve Adnân. Bunların
hepsi, kitâbımızın sonunda, harf sırası ile yazılarak, kısaca bilgi verilmisdir.
(Fusûs) sârihi Abdüllah-ı Rûmî, (Metâli’un-nûr) kitâbındaki ecdâd-ı Peygamberîyi
tezkiye yazıları (Ni’met-i kübrâ) kitâbımızda nesr edilmisdir.
Islâmî ilmlerin, Tefsîr ve Hadîs ve Fıkh ve Tesavvuf kısmlarında derin bilgisi olan
ve çok kıymetli kitâbları ile insanlara büyük hizmet eden, ebedî se’âdet yolunu gösteren,
Senâullah-ı Dehlevî [Pâni-pütî] hazretleri, (Tefsîr-i Mazherî)nin birinci ve
üçüncü cildlerinde buyuruyor ki, En’âm sûresindeki (Âzer) kelimesi, (Ebîhi) kelimesinin
atf-ı beyânıdır. Âzerin, Ibrâhîm “aleyhisselâm”ın babası degil, amcası oldugunu
bildiren haberler dahâ dogrudur. Arabistânda, amcaya baba denilir.
– 390 –
Kur’ân-ı kerîmde de, Ismâ’îl “aleyhisselâm”a, Ya’kûb “aleyhisselâm”ın babası denilmisdir.
Hâlbuki amcasıdır. Âzerin asl ismi (Nâhûr) idi. Nâhûr, dedelerinin hak
dîninde idi. Nemrûdun vezîri olunca, dînini dünyâya degiserek kâfir oldu. Fahreddîn-
i Râzî ve selef-i sâlihînden çogu da, Âzerin amca oldugunu, bildirdiler. Zerkânî
“rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mevâhib-i ledünniyye)yi serh ederken, Ibni
Hacer-i Hiytemînin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Âzerin amca oldugunu, Ehl-i kitâb
ve târîhciler sözbirligi ile bildirmislerdir) sözünü vesîka olarak yazmısdır.
Imâm-ı Süyûtî, Âzerin baba olmadıgını, Ibrâhîm “aleyhisselâm”ın babasının Târuh
oldugunu, Ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” bildirdi, diyor. Ibni Abbâsın
bu sözünü, Mücâhid ve Ibn-i Cerîr ve Süddî, senedleri ile bildirmislerdir. Ibni
Münzirin tefsîrinde de Âzerin amca oldugu açıkca bildirildigini yine Süyûtî haber
vermekdedir. Imâm-ı Süyûtî, Resûlullahın, Âdem “aleyhisselâm”a kadar bütün
dedelerinin müslimân olduklarını bildiren bir risâle yazmısdır. Böyle olmakla
berâber, Muhammed bin Ishak ve Dahhâk ve Kelbî, Âzerin Ibrâhîm “aleyhisselâm”
ın babası oldugunu, bir isminin de Târuh oldugunu söylediler. Ya’kûb
“aleyhisselâm”ın da, iki ismi vardı. Ikincisi Isrâîl idi dediler. Mukâtil ile Ibni
Hibbân da, Âzer, Ibrâhîm “aleyhisselâm”ın babası Târuhun lakabıdır dediler. Begavînin
bildirdigi gibi, Atâ, Ibni Abbâsdan haber veriyor ki, Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem”, anasını babasını merak etdi. Bekara sûresinin yüzondokuzuncu
âyeti gelerek, (Cehennem ehlinin hâlinden sorma!) buyuruldu. Fekat, Ibn-i
Cerîr, bu haberin kuvvetli olmadıgını bildirdi. Eger dogru dersek, Ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anh” kendi zan etdigini haber vermisdir. Zannı da dogru olsa, anasının
babasının Cehennemde oldukları açıkça bildirilmemekdedir. Cehennemde
olsalar da, yine kâfir oldukları söylenemez. Çünki, mü’minlerden de Cehenneme
gidecekler olacakdır. Hadîs-i serîfde, (Ben sizin en iyiniz oldugum gibi, babam da,
babalarınızdan dahâ iyidir) buyuruldu. (Tefsîr-i Mazherî)den terceme temâm oldu.
(Uyûn-ül-besâir)de, (El-hazar) kısmında bildiriyor ki: (Mâlikî âlimlerinden
kâdî Ebû Bekr Ibnül-arabî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Resûlullahın anasının,
babasının Cehennemde oldugunu söyliyen mel’ûndur buyurdu. Her müslimânın,
Resûlullahı incitecek birsey söylemekden sakınması lâzımdır. Onu incitene Allahü
teâlâ la’net etdi. Dedelerine kâfir demekden dahâ büyük incitmek olamaz!).
(El müstened)in, otuzüçüncü sahîfesinde,

 (Âzerin, Ibrâhîm “aleyhisselâm”ın babası olmadıgını, amcası oldugunu, imâm-ı Süyûtî isbât etmekdedir. 
(Babam ve baban
Cehennemdedirler) hadîs-i serîfi, 
Ebû Lehebin Cehennemde oldugunu bildirmekdedir)demekde, yüzyetmisbesinci sahîfesinde, 
Süyûtîye dil uzatan Aliyy-ülkârîyevesîkalarla cevâb vermekdedir. 
Bu sahîfelerinin tercemesi (Fâideli Bilgiler) kitâbının (Din Adamı Bölücü Olmaz) kısmında yazılıdır.
Gelip bekâ behârından, bu fenâda kısı bulduk,atomlardan tâ Arsa dek, sasılacak isi bulduk.
Düsüp gurbet âlemine, saskın saskın dolasırken,hasta rûha hayât veren, te’sîrli bakısı bulduk.
Herbir sözü hakîkatden haber verir âsıklara,sükür, hayret diyârına, varan bir akısı bulduk.
Ne kelâm o, ne bakıs o, aklın üstü bir varlık o,onun ayak tozlarını, kalb derdine ası bulduk.
Maddeleri inceleyip, temâsâ eyledik birbir,hepsini aynı mî’mârın, düzgün bir yapısı bulduk.
Atdık herseyi aradan, temizlendik mâsivâdan,eserlerden, nakıslardan, çok sükür Nakkâsı bulduk.
– 391 –

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...