21 Ağustos 2013

Kalbi Selim, Kalbi Korumanın Yolları Ve Tedavisi

Kalbi Selim, Kalbi Korumanın 

Yolları Ve Tedavisi


İmana yöneliş, fıtrî meyil ve hidayet, Allah'ın kul­larından dilediğine bir lütfudur. Bununla mü'minlerin iyice imanları kuvvetlenir. Hidayete giden yolları pe­kişir.
"Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte on­lar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu pey­gamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle be­raberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!"[357]
"Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir!" [358]
Ayette geçen heva ve heveslere uyma, Haktan bü­yük ölçüde sapma göstermedir. Kişinin şehevî arzu­larına uyması kalbinde büyük bir hastalık meydana getirir, kalbi çirkinleştirir.
"Lakin Allah dilediğini doğru yola iletir."[359]
Bu görüleni de görülmeyeni de bilen aziz ve rahîm olan Allah'ın ilmi dahilindedir. Allah'ın içimiz­deki ilmi, göğün gölgesi gibidir.Yeryüzünde onun çok azı bize gelmektedir. Nasıl ki yerin ve göğün günah­larımızı taşıması mümkün değilse işte onun gibi bi­zim Allah'ın ilminin dışına çıkmamız da mümkün de­ğildir. Bizim Allah'ın İlmini yüklenebilmemiz ise im­kansızdır.
Vücudumuzu mikrop ve virüslerden koruduğu­muz gibi yaratılışımızdaki tabii imanımızı koruyabil­memiz için de insan ve cin şeytanlarının bizi sapıt­masından sakınmamız gerekir. [360]

Kalbin Dereceleri


Kalbi her türlü hastalıklardan koruyarak Allah'­ın çağırdığı yola sevk ve şeytanın tuzaklarından ko­rumanın yolları şu şekilde sıralanabilir:
Birincisi: Kalb-i selim. Bu, kalbin sıhhat ve se­lameti için en yüksek derece olup, muttakilerin dercesidir. Allah bu vasfa sahip olanları şu şekilde övü­yor:
"Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tara­fından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler."[361]
İkincisi: Kalb-i selimden sonra gelip, nûr ve Kur'ân'ın kalbi dirilten emir ve yasaklarına çağrıldığı zaman Allah'a ve peygamberine icabet edip, uyanla­rın derecesidir. Bu, iman edenlerin derecesidir. Onlar salih amel işleyip, Râblerine tevekkül ederler. Şeyta­nın onlar üzerinde hiçbir otorite ve etkisi yoktur. Bu­nunla ilgili Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Gerçek şu ki: İman edipte yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir hakimiyeti yoktur."[362]
Üçüncüsü: Bundan sonraki derece bilmeden bir kötülük işleyip kalpte hastalığın arız olduğu başlan­gıç halidir. Fakat onlar en kısa zamanda bundan rücu edip tevbe ederler. Bunlar hakkında ayet-i kerimede şöyle buyurulur:
"Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip te sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir."[363]
Dördüncüsü: Bundan  sonra kalbi hastalık hali gelir. Kalp dışardan kuvvetli bir tesir geldiği müddet­çe kendisini   koruyacak şeylere icabet eder. Fakat kendisini tesir altında tutan şey ortadan kalktığı za­man kalbin Allah'a  icabeti zail olur. Bir doktorun görmediği halde kontrol altında tuttuğu hastaya göz­le görülmeyen bir hastalığı çeşitli belirtileriyle teşhis edip bildirdiği gibi, manevi olarak hasta olan bir kalp de kendisine arız olan şeylerden izale edilerek kalbin hastalığı ortadan kaldırılabilir. Nasıl ki bir göz dok­toru hastasının gözlerini muayene ederken onun göz kapağının önündeki şeffaf bölgeye ışık tuttuğunda veya dokunduğu zaman gözler kasılıyor, göz kapak­ları açılıp kapanıyorsa, bir etki olmadığı zaman göz kapakları çalışmıyorsa gözün anormal olduğuna de­lalet ediyor.  Fakat etki olmaksızın göz kapakları ve göz bebeğinin zarı kendiliğinden çalışıyorsa bu da gö­zün normal olduğunu gösteriyor. Sağlıklı bir kalp de­vamlı Allah'ın emir ve yasaklarına icabet eder. Allah'a niyaz ve  tazarruda bulunur. Fakat kalpte, hastalık varsa Allah'ı unutur ancak zor anlarda ve musibet anında Allah'ı hatırlar. Bununla ilgili Allah (c.c.) şöy­le buyuruyor:
"Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tan­dır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yal­nız O'na yalvarırsınız. Sonra da sizden o zararı gi­derdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Râblerine ortak koşarlar!"[364]
Beşincisi: Kalbin müzmin bir hastalığa yakalan­ması katılaşmasıdır. Bu kalp kaskatıdır. Onu sıkıntı ve musibetler de harekete geçirmez. Bu kalp Allah'a kar­şı boyun eğip ona rücu etmez. Kur'ân böyle kalpler için şöyle buyuruyor:
"Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız gel­diği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını cazip gös­terdi." [365]

Kalbin Korunması


Her yeni doğan çocuğun sağlıklı bir şekilde ya­şayıp vücudunun sağlam kalabilmesi için nasıl ki bulaşıcı hastalıklara karşı bedeninde bağışıklık ka­zandırmak gerekiyorsa, aynı şekilde daha küçük yaş­larda ona İslâm'ın prensiplerini devamlı surette tel­kin etmek de gerekiyor. Bu durumun akıl ve baliğ oluncaya kadar sürdürülmesi gerekir. Böylece onların dimağına Allah'ın bize bahşetmiş olduğu din iyice yerleştirilir. Böylece çocuk namazlarını artık devamlı kılar ve heva ve heveslerine, şehvetlerine tabi olmaz. Artık onlar için din oyun ve eğlence, şeytan onlar için bir dost olmaz. Çünkü şeytan her an içki, kumar gibi çirkin, kötü, pis zehri onların damarlarına zerkeder. Kazandıkları günahlar onların kalplerindeki bayağı duygulan kabartır. Kalp katılaşır ve kalbe kalbî has­talıklar girer. Hasta bir kalp ise hakkı akledemez, işitemez ve basiret gözleri kapanır ve görmez. Kalbin ci­lası, beyazlığı, parlaklığı ve şeffaflığı kaybolur. Hida­yet nuru sökülür, atılır. Allah nurundan akıtıp, feyz vermediği, ruhundan üfürmediği müddetçe kalbi kap­kara olur. Artık o insan hayvanlar gibi hatta gidişat bakımından onlardan daha düşük olur. Çünkü insan kendi kendini kontrol edemeyen hayvana çevrilmiş olur. Bu durumda artık o insan şeytanların fayda­landığı, şehvetlerini giderdiği bir otlak haline gelir. Şeytana ancak böyle bir hasta kalp uyar. Zira. Allah (c.c): "Kötü duygularını kendisine ilah edinen kim­seyi gördün mü?" [366] buyurmuştur.
Böyle bir hastalığın komplikasyonları çok zor­dur. Bundan sonraki durum, kişinin helaki demek­tir. [367]

Kalbin Tedavisi


Kalbin hastalığının tedavisi Allah'a sığınma, ona dönme ondan başkasına kulluk etmeme...Allah'ın kitabına sımsıkı sarılma olarak özetlenebilir.
Zira Cenab-ı Hak bu konuyla ilgili Kitab-ı Hakîm'inde şöyle buyurmaktadır:
"De ki: Kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan çok, esirgeyendir."[368]
"Ancak tevbe eden, iman eden ve iyi davra­nışta bulunan kimseler hariçtir. Bunlar, hiç bir haksızlığa uğratılmaksızın cennete, çok merha­metli olan Allah'ın, kullarına gıyaben vâdettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphesiz O'nun vadi yeri­ni bulacaktır."[369]
"Şu muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan sonra (böylece) doğru yolda giden kimseyi bağışlarım."[370]
"Hepiniz Ona yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın." [371]
Samimi tevbe kalbin temizliği, berati ve fıtrata dönüştür. Sanki yeniden dünyaya geliş gibidir. Böy­lece iman nura çıkarır. Bununla şeytanın dostlarıyla savaş, Allah'ın kitabıyla hakka ve doğru yola ulaş­mak mümkün olur. O yol öyle bir yoldur ki yerde ve gökte ne varsa hepsinin maliki Allah'ın dosdoğru yo­ludur. Böylece kişi; yeryüzünde fitne kalmayıncaya, din tamamıyla Allah'ın oluncaya, Allah'a yöneliş ger­çekleşinceye, tamamıyla Allah sevgisine gark olunca­ya, sadece Allah'a kul olup, uluhiyyetin sırlarına eri­şip kelime-i tevhidin manasının künhüne ulaşıncaya kadar mücadele eder. [372]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...