"İlah" öncelikle şöyle açıklanabilir: Bir insan bir musibet ya da belaya uğramaktan korktuğu zaman; "eliherraculu" "kişi bir musibet veya beladan korktu ve başkaları onu himayesine aldı." Yani onu himaye etti, onun imdadına icabet etti, onu emniyete aldı demektir. Allah (c.c.):
"Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti) ve yönetimi kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor" buyuruyor.
Yardım isteyenin sığındığı kimse sadece Allah (c.c.)'dır. Bir başkası tarafından yaratılan bir kimsenin başka bir yaratılanı himaye etmeye gücü yetmez. Buna ancak herşeyi yaratan Allah'ın gücü yeter.
İlâh kelimesi ikinci olarak şu şekilde açıklanmıştır: "elihe" şaşırdı manasında "tehayyera" fiilinin müradifi olarak da kullanılmıştır. Bir kimse şaşırıp, afalladığı zaman "elihe-ye'lehu" fiilinde kullanılır, "ilahe" kelimesi bu fiilin ismi faili olup şaşıran (el-mütehayyirun) manasındadır. Mabutluk manasındaki "el haniyyetün", "fealaniyyetün" kalıbında "tehayyera" manası ela taşıyan "elihe"den gelmektedir.
Kul, Rabbının sıfatları, sıddıkların gözetip koruması, iyilerin ona olan mükâfatı karşısında kalbi yumuşar Allah'tan başka kimseyi sevgili, görmez. Yani kul Allah'ın azamet, celali ve diğer sıfatları karşısında himmetini ona yöneltir. Kalbi, Allah'tan başka meyledilen şeyleri çirkin görür. Bu da başlangıcı ve sonu olmayan zatının, görülmesi ve mahiyetinin bilinmesi açısından gizli, varlığını ve birliğini belgeleyen bir çok delilin bulunması açısından aşikâr, akılların azameti karşısında hayretlere düştüğü Allah'a yönelmekle mümkündür.
Kul şöyle bir düşündüğü zaman hayretler içinde kalır. Çünkü Allah, insanın tahayyül ve tasavvurunun dışındadır. Akıl onun kemal ve varlığını kavramaktan acizdir. O sonunda onu idrak etmekten aciz kaldığını itiraf etmek durumundadır. Buradan bir kimsenin bir şeyi anlamaktan aciz olduğunu anlaması da idraktir. Bununla beraber bunun şaşkınlık meydana getireceği ve hayran bırakacağı da şüphesiz bir durumdur. Bu durumda da akıl elbette ki onun karşısında hayrete düşer, hayranlığını gizleyemez. Onun için;
"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur." der.
"Velahu" kelimesi "elihe" kelimesindeki hemze’nin vava çevrilmesi suretiyle oluşmuş olabilir. O zaman vavın hemzeye çevrilip, "velahu"daki "vav" elife çevrilip "ilahe" denilir. Mesela "eşahu" daki hemze vava çevrilerek "veşahu" olmuştur. "İlah" kelimesi "velihe"den geldiği zaman "aşırı sevinç veya aşırı korku ve hüzün" manalarına da gelir. O zaman "velihe-yelehu” denilir. Annesine aşırı düşkün manasına da gelir. Mesela çocuk annesini kaybedip onu bulduğu zaman "velihe biümmühi" çocuk annesine sarmaş dolaş oldu" denir.
Onun için "elihe" veya "velahu"nun dördüncü açıklaması; mahlukât, ihtiyaçlarında Allah'a sığınır. Bela ve musibetlerde ona tazarruda bulunur, şeklindedir.
"De ki: Karanın ve denizin karanlıklardan (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O'na gizli gizli yalvararak) "Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edersiniz. De ki: Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak koşarsınız."
Ragıb el-Isfahanî diyor ki;
"Mahlukatın hepsi de Allah'a sığınır. Bu ya hayvan ve cansız varlıklarda olduğu gibi gayri ihtiyari olur ya da inananlarda olduğu gibi irade ve ihtiyarıyla olur. Bu yüzden bazı filozoflar:
"Allah bütün eşyanın sevgilisidir" demişlerdir. Nitekim Yüce Allah şu ayet-i kerimede:
"O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki sîz onların tesbihini anlayamazsınız. O, halimdir, bağışlayıcıdır." buyurarak cemadatın dahi kendisini zikrettiğini bildirmektedir."
Nitekim "Mu'cemu elfazi'l-Kur’ani’l-Kerim"de "sebaha" kelimesinin altında "sebaha yesbihu sebhan sıbahatun" yani suda geçti yüzdü, cereyan etti, manaları yatmaktadır. Yine Yasin sûresinde:
"Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler."
"Güneşte kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir."
Yine "haffe" kelimesi "saafe" manasında kullanılmştır. Cenab-ı Hak ayeti kerimede:
"Melekleri görürsün ki, Rablerini hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve "alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" denilmiştir."
Arapça lisanında aralarında lafız ve mana uygunluğu bulunan bir kelimeden başka bir kelime türetmek mümkündür. Hal böyle olunca üç harften müteşekkil ilah kelimesinden aşağıdaki mana ve kelimeleri türetmek mümkündür.
1. "Lahe/yelihi/liiha" "yükseldi" manasında (ala-irtefea) gelebilir. Mesela güneş yükselip göğün arkasına geldiği zaman güneş yükseldi manasında "lahet'iş-Şemsu" denilmiştir. Bundan dolayı güneş ilah diye isimlendirilmiştir.
Nitekim Cevheri, bir kısım insanlar güneşe saygı gösterip onu prestij ettikleri için güneş "Elaha" diye isimlendirilmiştir" der. Bazen ay da bunun gibi isimlendirilmiştir. Zira ateşin cevheri ulvî olduğu için ona saygı duyan ve ihtiram gösterenler bulunmuştur. Fakat Allah Teâla bunlar hakkında şöyle buyuruyor:.
"... Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?"
"Sizden, sözü gizleyenle onu açığa vuran, geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen (Onun ilminde) eşittir."
"Allah, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır."
"Allah (c.c.) kudretiyle her şeyin üzerindedir.”
(Yani arşın sahibi Allah'ın, yüksek dereceleri vardır.)"
2. "Elihe" kelimesi "ilahe/yelihu ve ilahen", "örtünüp gizlendi" aynı şekilde "irtefea" yükseldi manasına gelir. Zira O Allah ki kalpler ondan huşu duyar.
"Eğer biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz."
"Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tura) gelip de Rabbi onunla konuşunca; (Rabbim!) "Bana (kendini) göster, seni göreyim!" dedi. (Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, Sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim."
Gözler dünyada Allah'ı nasıl görebilsin ki? Zira O: "Gözler Onu göremez; halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdâr olandır." buyuruyor.
"İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'ân'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?"
3. "Elihe" kelimesi harflerin yer değiştirmesiyle "ehile, ehil" olarak geldiğinde birini ehil görmek layık olmak manasında "işta'hele ve yuşta'hele" şeklinde kullanılmıştır. Gerçekte Allah'tan başka kim uluhiyyete lâyık olabilir ki?
"... Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur."
4. Yine harflerin yer değiştirmesiyle "ve ilahule hael haula" "bir işten korkmak manasında" kullanılmıştır. Rahmetini umduğumuz, azabından korktuğumuz yegane varlık ise sadece Allah (c.c.)'dır.
"Allah kuluna kafi değil midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar."
"Hayır! Kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse) onun Rabbinin indinde ecri (mükâfatı) vardır. Onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olacak değillerdir!"
5. "He lam lam" harflerinden müteşekkil olduğu zaman sesi yükseltme manasında "helilu" şeklinde gelir. Çocuk doğduğu zaman çığlık attığında "istahlele elmatar" denir. Yağmur yere düşüp ses çıkardığında "yağmur hışırtı yaptı" denir. Allah ise bir kulu imdad dileyerek ona dua ettiği zaman zorda kalanın ihtiyacını giderir. Kederleri kullarından kaldırır.
"Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız."
Yine aynı şekilde hac ve umrede telbiyede bulunan kimseye "hehilun" denilir, "ehilu bil hacci" yani telbiye yaparak sesi yükseltmeye denir. "La ilahe illallah" kelime-i tevhidine "ihlâl, tehellül" denir. Bu cümleden olarak kelime-i tevhide gözlerinden şıpır şıpır yaş döküldü manasına gelen "tehellulun" denilmiştir. Zira Cenab-ı Hak:
"Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Ondan gizli kalmaz.
"Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, Ondan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider..." buyurmuştur.
Müfessirler "vema ehille bihi gayrullah" yani "Allah'ın ismi dışında bir isim zikredilerek putlar adına kesilen" şeklinde tefsir edilmiştir. Bu yüzden Allah mü'minlere leşi, kanı haram kıldığı gibi Allah adına kesilmeyen hayvanların etlerini de haram kılmış ve:
"Allah size ancak ölüyü, (leşi) kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı." buyurmuştur.
|
|
|
|
|