21 Ağustos 2013

Hanif Kelimesi Lügat Manası:

Hanif Kelimesi Lügat Manası:


“Ha, Nun, Ve, Fe" harflerinden müteşekkil olan Hanıf kelimesinin aslı müstekim (doğru)dur. Bu ise Allah’ın yarattığı tabii olan fıtrata "meyildir. Bunun için "Male Yehilu", "Hanife, Yehnifu, Hanfen" müradif manalardır. Bundan dolayı bir şeye meylettiği zaman falanca ayağını içe doğru meylettirdi" denilir. Bâtıl dinden dönen kimse için de: "O hanif oldu" yani "eğri­likten doğruya yöneldi" denir. Bu ise hak dindir. Bir kimse müslüman olduğu zaman, falanca müslüman oldu manasında "fehannefe" fiili kullanılır. 

Istılahî Manası:


Hanif, "Allah'ın emrine teslim olmuş ihlâslı kim­se" demektir. Bununla ilgili Allah (cc) "Kendisine or­tak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (Onun birliğini tanıyan mü'minler) olun." [339] buyuruyor. Bu kelime tefsir kitaplarında "hünefa" Allah'ı birleyen, İhlâslı bir şekilde Allah'ın doğru yolunda olan kimseler diye tef­sir edilmiştir.
Bundan dolayıdır ki "bana meyletti" yani "bana yöneldi." Yahut "döndü" denir. "Adalet te bu kelime­den gelmiştir ve zulmün zıddı olarak "doğruluk, in­sanların kendisiyle hayatını sürdürdüğü şey" diye ta­rif edilmiştir. Onun için "İedale" yani "istikame" "doğ­ruluk üzere oldu" denilir. İbn-i Manzur'un "Lisanu'l-Arab" adlı eserinde de "bu Allah'ın isimlerindendir" de­nilmiş ve el-Adlu: Heva ve hevesine meyletmeyen aş­kın yüce varlık olarak açıklanmıştır. Ta'dîlde "doğ­ruluk üzere bulunma" olarak nitelendirilmiştir.
"Meyl", bir şeye rağbet etmektir. Bir kimse bir şeye hırs ve arzu duyduğunda "rağabe/yerğabu/rağbeten" fiili kullanılır. Allah'a rağbet etme, arzu duy­ma bu bapta incelenir. Bir kimse bir şeyi isteyip, hırsla murad ettiği zaman "rağabe fi rağben ve rağbeten" denilir. Nitekim Cenab-ı Hakk bu konuyla ilgi­li şöyle buyurmaktadır:
"Eğer onlar Allah ve Rasulünün kendilerine verdiğine razı olup, "Allah bize yeter, yakında bi­ze Allah da lütfundan verecek, Resulü de: 'Biz yal­nız Allah'a rağbet edenleriz' deselerdi (daha iyi olurdu)”[340]
"Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyi­sini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi (Onun hoş­nutluğunu) arzuluyoruz." [341]
"Yalnız Rabbine yönel." [342]
Ancak şu kadar var ki burada Kahhar ve bir olan Allah'a rağbet korkuyla karışık bir meyildir. Kor­ku ile ümit arasındaki bir rağbettir. Zira Cenab-ı Al­lah bu konuyu aşağıdaki ayet-i kerimelerde bu şekil­de açıklıyor:
"Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerin­de koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarır­lardı. Onlar, bize  karşı derin saygı içindeydiler."[343]
"Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar." [344]
Her ne kadar "Hanif kelimesi bir şeyin yaratı­lışı, manasında kullanılmışsa da arapçada meyletti manasındaki "meyele" fiilinin müradifı olmaktadır.
"Millet", lügatta gayeye ulaştıran yol demektir. Yolların en hayırlısı dini Allah'a has kılan İbrahim (a.s.)'ın yoludur. İbrahim (a.s.), kalbindeki fıtrî meyli Rahman ve Rahîm olan Allah'a ulaşmak için kullan­mıştır.
"Nefsini aşağılık yapan (beyinsiz) den başka, kim İbrahim'in dininden yüz çevirir." [345]
Yani Allah'ın yolundan ancak fıtratı bozuk kim­seler yüz çevirebilir.
Kur'an-ı Kerim'de Hanifler'den bahsedilirken on­ların Allah'a şirk koşmadıklarından ve Allah'a karşı olan îhlâslarının pekiştiğinden sözedilir.
1. "... De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.” [346]
2. "İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı; fa­kat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi, müşriklerden de değildi." [347]
3. "De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz, O, müşriklerden değildi." [348]
4. "Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşrik­lerden değilim."[349]
5. "Ve bana hanif (Allah'ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir, sakın müşriklerden ol­ma, diye (emredildi.)"[350]
6. "De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi."[351]
7. "İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen, Al­lah'a itaat eden bir önder idi; Allah'a ortak koşan­lardan değildi." [352]
8. "Sonra da sana; 'Doğru yola yönelerek İb­rahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik." [353]
9. "Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan mü'minler olun)."[354]
10. "Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gel­miş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı." [355]
"Hanif kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de bu anlam­da geçtiği hususunda ittifak edilmiştir. Bu aynı za­manda bir ve Kahhar olan yüce Allah'a meyildir. Kur'ân'da birkaç ayette de "ahdine vefa gösteren İbrahim" şeklinde geçmektedir ki bu; onun ruhlar alemindeki yaratılışında, kalbinin Cenab-ı Hakk'a ulaşma isteği­nin bir göstergesidir. Çünkü O'nun kalbi, atalarının ilah edindiği putlara meyletmemiş, yıldızların kudsiyetini kabul etmemiştir. Allah'ı ararken ay ve güne­şin Rabb olamayacağını tabii, fıtrî duygusuyla red­detmiştir. Dönüp giderek Allah'a sığınmıştır. Çünkü, biliyordu ki Allah'a giden yol birdir. O yol insanı bir olan mabuda götürür. Onun için İbrahim (a.s.) Rabbine kalb-i selim ile geldi. İbrahim (a.s.)'a selâm ol­sun! [356]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...