“Ha, Nun, Ve, Fe" harflerinden müteşekkil olan Hanıf kelimesinin aslı müstekim (doğru)dur. Bu ise Allah’ın yarattığı tabii olan fıtrata "meyildir. Bunun için "Male Yehilu", "Hanife, Yehnifu, Hanfen" müradif manalardır. Bundan dolayı bir şeye meylettiği zaman falanca ayağını içe doğru meylettirdi" denilir. Bâtıl dinden dönen kimse için de: "O hanif oldu" yani "eğrilikten doğruya yöneldi" denir. Bu ise hak dindir. Bir kimse müslüman olduğu zaman, falanca müslüman oldu manasında "fehannefe" fiili kullanılır.
Hanif, "Allah'ın emrine teslim olmuş ihlâslı kimse" demektir. Bununla ilgili Allah (cc) "Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (Onun birliğini tanıyan mü'minler) olun." buyuruyor. Bu kelime tefsir kitaplarında "hünefa" Allah'ı birleyen, İhlâslı bir şekilde Allah'ın doğru yolunda olan kimseler diye tefsir edilmiştir.
Bundan dolayıdır ki "bana meyletti" yani "bana yöneldi." Yahut "döndü" denir. "Adalet te bu kelimeden gelmiştir ve zulmün zıddı olarak "doğruluk, insanların kendisiyle hayatını sürdürdüğü şey" diye tarif edilmiştir. Onun için "İedale" yani "istikame" "doğruluk üzere oldu" denilir. İbn-i Manzur'un "Lisanu'l-Arab" adlı eserinde de "bu Allah'ın isimlerindendir" denilmiş ve el-Adlu: Heva ve hevesine meyletmeyen aşkın yüce varlık olarak açıklanmıştır. Ta'dîlde "doğruluk üzere bulunma" olarak nitelendirilmiştir.
"Meyl", bir şeye rağbet etmektir. Bir kimse bir şeye hırs ve arzu duyduğunda "rağabe/yerğabu/rağbeten" fiili kullanılır. Allah'a rağbet etme, arzu duyma bu bapta incelenir. Bir kimse bir şeyi isteyip, hırsla murad ettiği zaman "rağabe fi rağben ve rağbeten" denilir. Nitekim Cenab-ı Hakk bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:
"Eğer onlar Allah ve Rasulünün kendilerine verdiğine razı olup, "Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Resulü de: 'Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz' deselerdi (daha iyi olurdu)”
"Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi (Onun hoşnutluğunu) arzuluyoruz."
Ancak şu kadar var ki burada Kahhar ve bir olan Allah'a rağbet korkuyla karışık bir meyildir. Korku ile ümit arasındaki bir rağbettir. Zira Cenab-ı Allah bu konuyu aşağıdaki ayet-i kerimelerde bu şekilde açıklıyor:
"Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler."
"Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar."
Her ne kadar "Hanif kelimesi bir şeyin yaratılışı, manasında kullanılmışsa da arapçada meyletti manasındaki "meyele" fiilinin müradifı olmaktadır.
"Millet", lügatta gayeye ulaştıran yol demektir. Yolların en hayırlısı dini Allah'a has kılan İbrahim (a.s.)'ın yoludur. İbrahim (a.s.), kalbindeki fıtrî meyli Rahman ve Rahîm olan Allah'a ulaşmak için kullanmıştır.
"Nefsini aşağılık yapan (beyinsiz) den başka, kim İbrahim'in dininden yüz çevirir."
Yani Allah'ın yolundan ancak fıtratı bozuk kimseler yüz çevirebilir.
Kur'an-ı Kerim'de Hanifler'den bahsedilirken onların Allah'a şirk koşmadıklarından ve Allah'a karşı olan îhlâslarının pekiştiğinden sözedilir.
1. "... De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.”
2. "İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi, müşriklerden de değildi."
3. "De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz, O, müşriklerden değildi."
4. "Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim."
5. "Ve bana hanif (Allah'ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir, sakın müşriklerden olma, diye (emredildi.)"
6. "De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi."
7. "İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi; Allah'a ortak koşanlardan değildi."
8. "Sonra da sana; 'Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik."
9. "Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan mü'minler olun)."
10. "Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı."
"Hanif kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de bu anlamda geçtiği hususunda ittifak edilmiştir. Bu aynı zamanda bir ve Kahhar olan yüce Allah'a meyildir. Kur'ân'da birkaç ayette de "ahdine vefa gösteren İbrahim" şeklinde geçmektedir ki bu; onun ruhlar alemindeki yaratılışında, kalbinin Cenab-ı Hakk'a ulaşma isteğinin bir göstergesidir. Çünkü O'nun kalbi, atalarının ilah edindiği putlara meyletmemiş, yıldızların kudsiyetini kabul etmemiştir. Allah'ı ararken ay ve güneşin Rabb olamayacağını tabii, fıtrî duygusuyla reddetmiştir. Dönüp giderek Allah'a sığınmıştır. Çünkü, biliyordu ki Allah'a giden yol birdir. O yol insanı bir olan mabuda götürür. Onun için İbrahim (a.s.) Rabbine kalb-i selim ile geldi. İbrahim (a.s.)'a selâm olsun!
|
|
|
|
|