Amerika'da Hızla Yayılan İslam
Önceki bölümde, insanlığın ateizmden kurtulup dine yönelmeye başladığını ve 'hangi din' arayışı içinde olduğunu aktardık. Son zamanlarda İslam'ı kabul edenlerin sayısında görülen artış, bu sorunun doğru cevabının bulunmaya başladığını göstermektedir. Dünya genelinde İslam'a olan ilgi her geçen gün artmakta, Kuran'ı okuyup Peygamberimiz (sav)'in hayatını inceleyen pek çok kişi kendisine din olarak İslam'ı seçmektedir. Bunun yanı sıra İslam'ı yaşamaya henüz başlamasa bile, Kuran ahlakından çok etkilenen ve insanlar için en uygun hayat tarzının Kuran'da anlatılan hayat olduğunu dile getiren pek çok insan vardır.
Bundan otuz-kırk sene önce insanların büyük çoğunluğu İslam hakkında hemen hiçbir bilgiye sahip değilken, bugün İslam, dünyanın dörtbir yanında üzerinde en çok konuşulan, hakkında en çok program hazırlanan, yazı yazılan, araştırma yapılan din haline gelmiştir. Kuşkusuz bu durumun toplumların İslam'ı öğrenmelerinde büyük katkısı vardır. Bir yandan bu programları, yazıları, araştırmaları, raporları hazırlayanlar İslam hakkında detaylı bilgiye sahip olurken, diğer yandan bu bilginin aktarıldığı kitleler de, belki de hayatlarında ilk defa İslam'la ilgili kapsamlı bilgi edinme fırsatı elde etmektedir. Böylece bilgisizlik veya yanlış bilgilendirme nedeniyle İslam'dan uzak kalmış olan insanlar da dalga dalga İslam'a yönelmektedir.
Bu yönelişin en dikkat çektiği ülkelerden biri, Amerika Birleşik Devletleri'dir. Bilindiği gibi Amerika, dini değerler üzerine inşa edilmiş bir ülkedir.
Amerikalıların ülkelerinden bahsederken önemle vurgu yaptıkları konulardan biri de, her dinden insanın bu topraklarda huzur ve güvenlik içinde birarada yaşayabileceğidir. Bu durum Amerika'ya göç eden Müslümanların dinlerini yaşamak ve anlatmak için rahat bir ortam bulmalarını ve sayılarının gün geçtikçe artmasını sağlamıştır. Buna rağmen yıllar boyunca Müslümanlar sayıca az, ekonomik ve siyasi olarak da zayıf konumda kalmışlardır.
Ancak son on yılda ekonomik, siyasi ve sosyal alanda karşılaşılan zorluklar tek tek ortadan kalkmaya başladı. Pek çok eyalette mevcut camiler dolup taştığı için bir çok yeni cami inşa edildi. İslami eğitim veren yüzlerce okul açıldı ve bu okullar kendilerine gelen talepleri karşılayabilmek için kapasitelerini artırdılar. Pek çok büyük şirket kendi bünyesinde çalışan Müslümanlar için mescidler açtı, çeşitli bankalar İslami kurallara göre faaliyet gösteren bölümler oluşturmaya başladılar, pek çok devlet kurumunda üst düzey mevkilerde Müslümanlar görev almaya başladı.
Yaklaşık 7 milyon Müslümanın yaşadığı Amerika'da İslam ikinci büyük din konumundadır. Önümüzdeki on yıl içerisinde Amerika'daki Müslümanların sayısının Yahudilerden daha fazla olacağı tahmin edilmektedir.
Aynı şekilde son yıllar, Müslümanların Amerikan siyasetinde ilk defa bu derece etkin olduğu bir dönem oldu. Başkan Clinton döneminde Hillary Clinton'ın Beyaz Saray'da bayram kabulü geleneğini başlatması ile ilk defa resmi olarak Müslümanları ağırlayan Amerikan yönetimi, 2001 yılında da Başkan George Bush'un iftar daveti ile ilk defa Müslümanları iftar yemeğinde konuk etti. Başta Amerikan Başkanı ve bakanları olmak üzere devlet yöneticileri konuşmalarında sık sık Kuran'dan ayetler kullanmaya, İslam'ı övmeye, Müslüman organizasyonların liderleri ile birebir bağlantılar kurmaya, camileri ziyaret etmeye başladılar. Amerikan Kongre ve Senatosu'nda bu yıl ilk defa, İncil ve Tevrat'la birlikte Kuran'dan ayetler okundu.
Amerika'nın ünlü dergilerinden The Christianity Today dergisi ise 'Are Christians Ready for Muslims?' (Hıristiyanlar Müslümanlar için Hazır mı?) başlığı ile yayınladığı haberde, İslam'ın Amerika'daki yükselişine şöyle yer vermekteydi:
2015 yılına gelindiğinde İslam'ın Yahudiliği geçerek Amerika'nın ikinci en büyük dini olacağı tahmin ediliyor. Bazı tahminlere göre ise, bu çoktan gerçekleşti bile. Batıya göç eden Müslümanlar Batının kültürel ve dini değerlerinde birtakım değişikliklere neden oldular. Detroit'de bir hastane Müslüman hastalarına Kuran dağıtıyor, Denver Uluslararası Havaalanında Müslümanların ibadet edebilmesi için bir mescid açıldı, Amerikan Senatosu açılış töreni için Müslüman bir din adamı davet etti, ordu Müslüman din adamlarını göreve aldı, Beyaz Saray (tıpkı Noel kartları gibi) Ramazan Bayramı için tebrik kartları yollamaya başladı, Washington'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği her ay hapishanelere 100 Kuran hediye ediyor ve mahkumlarla görüşmesi için imamlar gönderiyor. Ira Rifkin'in Religion News Service'de bildirdiği habere göre ise (30 Kasım 1999), Kongre'de çalışan Müslümanlar her hafta düzenli olarak ibadetlerini yerine getiriyorlar.28
Kuşkusuz bunlar son derece dikkat çekici gelişmelerdi ve pek çok sosyolog ve araştırmacının ilgi odağı haline geldi. Bu konuda tespitte bulunan önemli isimlerden birisi Pluralism Project (Çoğulculuk Projesi) adını verdiği projesi ile tanınan Prof. Dianne Eck idi. (Eck bu projesi ile Clinton hükümeti tarafından özel barış ödülüne layık görüldü.) Eck, A New Religious America (Yeni Bir Dindar Amerika) adlı kitabında İslam'ın hızlı yükselişi ile ilgili tespitlerini şöyle aktarıyordu:
Müslümanlar gün geçtikçe Amerikan toplumu içerisinde daha kalabalık ve görünür hale geliyorlar. Halka hitap edilen konuşmalarda eskiden yalnızca, 'kiliseler ve sinagoglar'dan bahsedilirken, bugün 'kiliseler, sinagoglar ve camiler' deniliyor. Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayı şimdi artık kamuoyunun da dikkatini çekiyor ve Dallas Morning News, Minneapolis Star Tribune gibi gazetelerin sütunlarına taşınıyor. Günün sonunda yenen ve iftar adı ile anılan yemekler ise artık herkes tarafından biliniyor. 1990'ların sonlarından itibaren Kongre'de, Pentagon'da ve Dışişleri Bakanlığında çalışan Müslümanlar tarafından iftar yemekleri organize edilmeye başlandı. 1996 yılında ilk defa, Beyaz Saray Ramazan ayının sonunda kutlanan Ramazan Bayramı için Müslümanları konuk etti. Bu gelenek bugün de devam ediyor. Aynı yıl Amerikan donanması, Norfolk Deniz Üssünde, ilk defa Müslüman bir din adamını göreve aldı. Teğmen Noel'in imamlığında bu üsde her Cuma 50 denizci toplu olarak Cuma namazı kılıyorlar. Tüm bunlar bize Amerika'nın din hayatında yeni bir dönemin başladığını işaret ediyor.29
'The Pluralism Project' (Çoğulculuk Projesi) ile önemli çalışmalar yürüten Prof. Dianne Eck'in 'A New Religious America' (Yeni Dindar Amerika) adlı kitabı büyük ilgi toplamıştır.
(En sağda) Projenin tanıtıldığı internet sitesi.
(En sağda) Projenin tanıtıldığı internet sitesi.
Dianne Eck'in de üzerinde durduğu gibi bu gelişmeler yeni bir çağın başladığının işaretidir. Bu çağ yalnızca Amerika'da değil, tüm dünyada İslam'ın hızla yayıldığı bir çağ olacaktır.
11 Eylül Sonrası Gelişmeler
Amerikan halkının İslam'a olan ilgisi 2001 yılının son çeyreğinde doruğa tırmandı. Bunda kuşkusuz 11 Eylül'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yönelik gerçekleştirilen saldırıların önemli bir etkisi vardır. Terörün ideolojik temelini araştırmak ve tespit etmek için başlatılan pek çok çalışma, insanların İslam dinini incelemelerini ve İslam'ın hoşgörü, adalet, merhamet ve sevgiyi emrettiğini, bir barış dini olduğunu öğrenmelerini sağladı. Böylelikle İslam, bir anda dünya gündeminin temel konularından biri haline geldi. Dünyanın önde gelen devlet adamları, siyaset bilimcileri, araştırmacılar ve düşünürler İslam'ı doğru tanımak gerektiği üzerinde durdu, İslam'daki uzlaşma ve hoşgörüyü vurgulayan demeçler verdi. Saldırının hemen ardından Kuran en çok satılan kitap haline geldi. Amerikan halkı İslam ve İslam tarihi hakkında en doğru bilgiyi edinebilmek için Müslüman organizasyonlara başvurdu. Bu başvuruların neticesinde, The Middle East Media Research Institute (Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü)'den verilen bilgilere göre, 11 Eylül tarihinden sonra yalnız Amerika'da 34 bin kişi din değiştirip Müslüman oldu.30
Harvard Tıp Fakültesi'nden Dr. Walid A. Fatihi ise Mısır'da yayınlanan Al-Ahram dergisinde yer alan bir makalesinde, saldırıyı ilk duyduğunda yıllardır Amerika'da İslam'ı tanıtmak için yaptıkları çalışmaların bu saldırıdan sonra 50 yıl geriye gideceğini düşündüğünü, ancak böyle bir düşünceye kapılmasının ne kadar yanlış olduğunu kısa süre içinde anladığını anlatıyor ve şöyle devam ediyordu:
15 Eylül günü, Boston Müslüman Topluluğu'nun daveti üzerine, Bostonlu senatörlere İslam'ı tanıtmak için özel olarak düzenlenen bir toplantıya katılmak için eşim ve çocuklarımla birlikte Boston'un en büyük kilisesine gittik. 1000 kişiden daha fazla insan vardı... Boston Belediye Başkanı toplantıya eşi ve çocuklarıyla beraber katılmıştı... Daha sonra ben Boston Müslümanlar Topluluğu adına bir konuşma yaptım. Konuşmanın sonunda Arapça ve İngilizce olarak Kuran'dan ayetler okudum. Çıkışta dinleyicilerden birisi yanıma geldi ve, 'Arapça bilmiyorum ama söylediklerinizin Allah'ın sözleri olduğundan eminim' dedi... Ertesi gün Boston Müslüman Topluluğu, Cambridge İslam Merkezi'nde halka açık bir toplantı düzenledi. 100 kişiden fazla gelen olacağını tahmin etmiyorduk, ama yanılmıştık. Toplantıya aralarında eğitmenlerin, din adamlarının, çevre kiliselerde vaaz veren rahiplerin de bulunduğu 1000'den fazla kişi geldi... Toplantıdan sonra soru yağmuruna tutulduk. Herkes İslam'ı ve İslami kuralları öğrenmek için can atıyordu... Aynı gün Harvard Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinden oluşan 300 kişilik bir grup merkezimizi ziyaret etti. Aralarında Viyana ABD Büyükelçisi de vardı. Katılanlara İslam'ı, zaman zaman İslam'ın medyada nasıl yanlış tanıtıldığını anlattık ve Kuran'dan ayetler okuduk. Dinleyiciler çok etkilendiler ve pek çoğu bundan sonra Müslüman olmayanlar için organize ettiğimiz ve İslam'ı anlattığımız toplantılara düzenli olarak katılmak istediklerini söylediler... 21 Eylül günü Massachusetts Valisi'nin düzenlediği bir toplantıya katıldık, bu toplantıda Amerikan halkını bilgilendirmek ve ırkçı düşüncelerin önüne geçebilmek için okul müfredatlarına İslam'ı tanıtan dersler konulması görüşüldü. Bunlar sadece son günlerde Boston'da yaşanan gelişmelere dair bir iki örnek. 11 Eylül olaylarının ilk gününde düşündüğümüz gibi çalışmalarımız 50 yıl geriye gitmedi. Tam tersine 11 günde 11 yıldır katedemediğimiz mesafeyi katettik. Bugün bu satırları yazarken birkaç yıl içerisinde İslam'ın Amerika'ya ve tüm dünyaya yayılacağından, Allah'ın izni ile, yüzde yüz eminim, üstelik bu yayılış geçmişte olduğundan çok daha hızlı olacak. Çünkü bugün insanlar artık, 'İslam nedir?' diye soruyorlar.31
Prof. Dianne Eck ise 11 Eylül olaylarından bir hafta sonra katıldığı bir televizyon programında, 11 Eylül'ün neleri değiştirdiğini şöyle aktarmaktaydı:
Pek çoğumuz bunu (olumlu değişimleri) henüz göremiyoruz. Bence bu olayın en önemli hediyelerinden birisi, eğer böyle adlandırmamızda bir yanlışlık yoksa, geçtiğimiz haftanın hiç ummadığımız bir şekilde dinler arasındaki diyaloğu anlamamızı sağlaması oldu. Örneğin Başkan Bush'u Massachusetts Avenue'da bir camide, bir grup Müslümanla birlikte, Amerikalı Müslümanlara hitap ederken görmek çok önemli bir gelişme idi.32
11 Eylül sonrasında İslam'a duyulan ilginin artması Amerikan basınının da dikkatini çekmiş ve pek çok gazete ve televizyon haberinde bu konu işlenmişti. Konuyu ele alanlardan birisi de The Los Angeles Times idi. 'Expressions of Support Surprising Muslims' (Destek İfadeleri Müslümanları Şaşırtıyor) başlığını taşıyan haberde, 11 Eylül'ün en umulmadık etkilerinden birisinin Amerikalıların İslam'ı araştırıp incelemeye başlamaları olduğu belirtiliyor ve hatta bu ilginin Müslümanları bile şaşırtacak kadar yoğun olduğu anlatılıyordu:
Pek çok Amerikalı, belki de hayatlarında ilk defa, dünyanın en eski medeniyetlerinden ve en büyük dinlerinden biri olan İslam'ı araştırıyor. Kitap evlerinin Kuran stokları tükendi. Üniversitelerde Ortadoğu ve İslam'ı ele alan derslerin kapasitesi tamamen doldu. Ortadoğu uzmanları sürekli televizyon programlarına davet ediliyorlar ve sokaklarda yıldız gibi karşılanıyorlar. Ve pek çok Ortadoğulu, Müslüman olsun ya da olmasın, komşular, mesai arkadaşları ve yabancılar tarafından sürekli soru yağmuruna tutuluyorlar. Güney Kaliforniya İslam Merkezi yöneticisi Mahmoud Abdel-Baset çok yoğun ilgi gördüklerini söylüyor. Saldırılardan beri Los Angeles'da bulunan Merkez, ziyaretçi akınına uğramış. Ziyaretçiler arasında, Vali Gray Davis, Los Angeles Bölge Şerifi Lee Baca ve Los Angeles Belediye Başkanı James K. Hahn da var. Ortadoğu üzerine uzmanlaşan Profesör Richard Hrair Dekmejian ise İslam hakkında bilgi edinmek için duyulan bu arzunun Amerikan halkının eksik dini bilgisinden ve 11 Eylül'ün oluşturduğu etkiden kaynaklandığını söylüyor.33
Bugün Amerika'da 11 Eylül'le birlikte yoğunlaşan ilgi, genişleyerek devam etmektedir. İlerleyen sayfalarda İslam'ın Amerika'daki yükselişine birlikte tanıklık edeceğiz. Tüm bunları incelerken mutlaka akılda tutulması gereken temel bir gerçeği ise tekrar hatırlatalım: Hak dinin insanlar arasında yayılacak olması Allah'ın iman edenlere bir müjdesi ve vaadidir. Yaşadığımız olayların da bize gösterdiği gibi, Allah'ın izni ile, bu vaadin gerçekleşmesi çok yakındır. Bu nedenle içinde yaşadığımız dönem son derece önemli ve insanlığın büyük değişimlere tanıklık edeceği bir dönemdir. İman edenlere düşen sorumluluk, bu dönemin değerini bilmek ve insanların hak dine yönelmeye başladığı bu günlerde, onlara İslam hakkında en doğru ve en güzel bilgiyi sunmak, arayışlarına en tatmin edici şekilde cevap vermek ve İslam'ı en güzel biçimde temsil etmek için gayret etmektir. Aşağıdaki ayette de belirtildiği gibi bu, Allah'ın müminlere emrettiği önemli bir yükümlülüktür:
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)
Amerika'daki Müslümanlar
Yapılan araştırmalar bugün Amerika'da ortalama 6-7 milyon Müslüman bulunduğunu göstermektedir. Bu da Müslümanların sayısının bazı Hıristiyan mezheplerinin takipçilerinin sayısından daha fazla, Yahudilerin sayısı ile de eşit olduğunu göstermektedir. 2000 yılı içerisinde Amerika'nın önde gelen üniversiteleri ve İslami kuruluşları tarafından yapılan bir araştırma ise Müslümanların sayısının hızla arttığını ve İslam'ın Amerika'da gün geçtikçe güçlendiğini ortaya koymaktadır.
Mosque Study Project (Cami Araştırma Projesi) adı altında yapılan bu araştırmanın ana temasını Amerika'daki camiler oluşturmaktadır. Çünkü camiler Amerika'daki Müslüman toplulukla ilgili yapılacak istastistiki çalışmalarda oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Amerika'da camiler yalnızca bir ibadethane değil, aynı zamanda Müslümanların bir araya geldikleri, sohbet ettikleri, İslam'ı yaymak için kültürel faaliyetler yürüttükleri mekanlardır. Her cami mutlaka İslam'ı tanıtmak ve yaymak için basınla ilişki kurmak, bölgesindeki siyasetçilerle görüşmek ve okulları ziyaret etmek gibi faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu nedenle de camiler üzerine yapılan bir çalışma Amerika'daki Müslümanların durumu ile ilgili aydınlatıcı ve doğru bilgi edinmenin önemli araçlarından birisidir.
Bu araştırmaya göre, Amerika genelinde 1209 cami bulunmaktadır ve bu camilerin büyük bir çoğunluğu son zamanlarda inşa edilmiştir. Amerika'daki mevcut camilerin %30'unun inşaatı 90'lı yıllarda başlamıştır, %32'si ise 80'li yıllarda inşa edilmiştir. Ayrı bir istatistik vermek gerekirse, 1994 yılında Amerika'daki toplam cami sayısı 962'dir, 2000 yılına gelindiğinde bu rakamda %25'lik bir artış olmuştur.
Bu veriler Müslümanların sayısındaki artış ile doğal bir paralellik göstermektedir. Örneğin 1994 yılında yapılan tespitlere göre ibadet için camilere gelen Müslüman sayısı 500 bin iken, bu rakam 2000 yılında iki milyona yükselmiştir. Bu da %300 oranında bir artış anlamına gelmektedir. Üstelik bu rakamın önemli bir kısmını sonradan İslam'ı kabul edenler oluşturmaktadır. Yine aynı araştırma camilere gelenlerin ortalama %30'unun sonradan İslam'ı seçenler olduğunu göstermektedir. Bu verilere göre Amerika'da yılda ortalama 20 bin kişi İslam'ı kabul etmektedir.34
Yukarıda verilen bu rakamlar 11 Eylül saldırılarından önce açıklanan bir araştırmanın sonucudur ve bu araştırma 2000 yılı verilerine dayanmaktadır. 2001 yılında özellikle de Eylül ayı sonrasında ise bu rakamlar katlanarak artmıştır.
İslam'ın Amerika'daki bu hızlı yükselişi, Amerikan ordusunun internet sitesinde yayınlanan 'Islam is Growing in America' (İslam Amerika'da Büyüyor) başlıklı haberde de şu şekilde yer almıştır:
Müslümanlar, İslam dinine inanan insanlar, Birleşik Devletler'de her yerde karşınıza çıkabilir. Sizin doktorunuz veya taksi şöförünüz olabilirler. Restoranlarda size yemek sunabilir veya hukuk danışmanınız olabilirler. Ve gittikçe artarak, sizinle aynı makamda, aynı pozisyonda ve hatta aynı savaş uçağında olabilirler. Amerika Birleşik Devletleri'nde İslam en hızlı yükselen dindir.35
The New York Times gazetesinde yayınlanan 'Islam Attracts Converts by the Thousands' (Binlerce Kişi İslam'a Dönüyor) başlıklı haberde ise, sonradan Müslüman olan kişilerle yapılan röportajlara yer verilmiş ve İslam'ın Amerika'da hızla yükselmesi şu şekilde değerlendirilmiştir:
6 milyon takipçisi ile İslam, Birleşik Devletler'de göçlerin, yüksek doğum oranlarının ve İslam'ı seçenlerin sayısının artması sayesinde en hızlı yükselen din olarak adlandırılıyor. Konunun uzmanları tarafından yılda yaklaşık 25 bin kişinin İslam'a döndüğü tahmini yapılmakta. Bazı uzmanlar ise bu sayının 11 Eylül olayları sonrasında dört kat daha arttığını belirtiyorlar.36
Ünlü ABC News haber kanalında verilen, 'Islam: Rising Tide in America' (İslam: Amerika'da Yükselen Akım) başlıklı haberde ise sosyologların, 15 yıl içerisinde ABD'deki Müslümanların sayısının Yahudilerin sayısını geçeceği yönündeki tahmini aktarılmıştır.37
John Hancock Center ve Sears Towers isimli ünlü gökdelenler Müslümanların Chicago'daki etkinliğini gösteren önemli unsurlardandır. Her iki bina da Müslüman bir mimar tarafından inşa edilmiştir.
İslam'ın gün geçtikçe güçlenmesi Amerika'da yaşayan Müslümanların zaman içinde daha iyi imkanlara sahip olmalarını da sağladı. Bu büyüme ve gelişmenin en dikkat çektiği yerlerden birisi ise Michigan Eyaleti'nin Dearborn şehri idi.The Detroit News gazetesi özellikle Dearborn'daki İslami gelişimi konu aldığı haberinde, şehirde sayısı gittikçe artan camilere değinmişti. Ancak habere göre burada İslam'ın güçleniyor olmasının tek işareti camilerin artması değildi. Restoranlarda, alış veriş merkezlerinde ve hastanelerde de Müslümanların sayısının artmasının etkileri görülüyordu. İlk defa Michigan'da bir McDonalds restoranında İslami kurallara göre kesilmiş etten yapılan yiyecekler satılmaya başlamıştı. Dearborn'un önemli süpermarketleri de helal et satışını başlatmış, Oakwood Hastanesi ise Müslüman hastaları için özel yemek servisleri ayarlamıştı. Ayrıca Ramazan ayı boyunca hastanedeki kafeteryanın hizmet saatleri de Müslümanlara uygun olacak şekilde düzenlenmişti.38
Tıpkı Dearborn gibi Chicago da Müslümanların hızla güçlendikleri bölgelerden birisidir. Üstelik Chicago'daki Müslüman toplumu eğitim ve refah seviyesinin yüksekliği ile de dikkat çekmektedir. 90'lı yıllarda yapılan bir araştırma, Müslüman toplumun %16'sının tıp doktoru, %33'ünün mühendis, %44'ünün doktora mezunu, %84'ünün en az üniversite ve sadece %2'sinin lise altı okullardan mezun olduğunu göstermiştir. Ayrıca Müslümanların Chicago'ya çeşitli katkıları da bulunmaktadır. Chicago'nun en ünlü iki gökdeleninin (John Hancock Center ve Sears Towers) mimarı Fazlur Rahman isimli bir Müslümandır. Hemen her hastanede Müslüman bir doktor bulunmaktadır. Aynı şekilde mühendislik ve elektronik üzerine iş yapan firmaların bünyesinde de en az bir Müslüman çalışmaktadır.39
Amerikan Devlet Adamları ve Siyasetçilerinin İslam'a Olan İlgisi
Amerikan halkının İslam'a duyduğu ilgi, yöneticilerinin ilgisi ile doğru orantılıdır. Çoğu zaman devlet adamlarının ve siyasetçilerin İslam'ı öven, İslam hakkında doğru bilgi edinmeyi teşvik eden demeçleri halkın da İslam'a yönelişinde olumlu bir etki yapmaktadır.
Amerika uluslararası ilişkileri gereği sık sık Müslüman ülkelerle yakın ilişkiler içerisine girmektedir. Kimi zaman da çeşitli Müslüman ülkelerle arasında anlaşmazlıklar yaşamaktadır. Bu nedenle İslam ve Müslümanlar hakkında çeşitli bilgiler Amerikan kamuoyunda zaman zaman tartışılagelmiştir. Ancak 11 Eylül, bu anlamda Amerikan tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu trajik olayla birlikte İslam, Amerika'da hiçbir dönemde olmadığı kadar çok tartışılmış, konuşulmuş ve incelenmiştir. Bunda olayın büyüklüğü kadar, Müslümanların zaman içerisinde Amerika'da kazandıkları gücün de payı bulunmaktadır.
Amerika'da yaşayan Müslümanlar ilk defa 1990'lı yılların başında George Bush'un iktidarı döneminde Amerikan siyasetinde önem kazanmaya başlamıştır. George Bush'u takiben Başkan seçilen Bill Clinton'ın döneminde ise ilk defa Beyaz Saray ile Amerikan Müslüman toplumu arasında doğrudan bir ilişki kurulmuştur. George W. Bush yönetimi ise, şu ana kadarki yönetimler arasında Amerikan Müslümanları ile en yakın ilişki içinde olanıdır. Ünlü Ortadoğu uzmanı Daniel Pipes, bu durumu şöyle dile getirmektedir:
11 Eylül'den beri Başkan ve ekibi son yaşanan trajedide İslam'ın payının olup olmadığını kamuoyuna anlatmaya kendilerini adadılar. Şimdi İslam, Amerikan devlet adamlarının, siyasetçilerinin ve diplomatlarının hakkında en çok konuştukları kavram oldu.40
Daniel Pipes'a göre her ne kadar şu anki gündem yeni de olsa, Amerikan yönetiminin İslam'a ilgisi yeni değildir. Bugün yapılan açıklamalar ve üzerinde durulan noktalar, geçtiğimiz on yıl içerisinde belirlenmiş bir siyasetin ürünüdür. Ve bu siyasetin dört temel noktası vardır: "Medeniyetler çatışması diye bir şey yoktur. Terör İslami değildir. İslam, Amerikan değerleri ve yaşam stili ile çelişmez. Amerikalılar İslam'ı sevmeyi öğrenmelidir."41
Pipes'ın özetlediği bu yaklaşım, Beyaz Saray'ın İslam'a bakış açısını göstermesi açısından çok önemlidir. Görüldüğü gibi bu siyaset İslam'a karşı olumsuz bir bakış açısı içermediği gibi, Amerikan halkı ile İslam'ı daha da birbirine yakınlaştıracak bir çizgidedir. Bu, dünya tarihinde önemli değişimlere neden olabilecek, toplumların yapısını ve toplumlar arası ilişkileri temelden değiştirebilecek bir yaklaşımdır.
Amerikan Yönetimi: "İslam'da Terör Yoktur"
Bazı yorumcular Amerika'nın bu politikasının birtakım örtülü amaçlar içerdiğini ve yalnızca İslam dünyasını kendi tarafına çekebilmek için göstermelik bir uygulama olduğunu öne süreceklerdir. Elbette bu bakış açısının da doğruluk payı olabilir, Amerika elbette kendi ulusal çıkarları için böyle bir siyaseti tercih etmektedir. Ama açık bir gerçek daha vardır; gerekçesi her ne olursa olsun, bu politika İslam'ın daha çok kişi tarafından öğrenilmesinde ve Batı dünyasında İslam hakkında oluşmuş yanlış kanaatin ortadan kaldırılmasında önemli bir araç olacaktır. Nitekim bunun işaretleri şimdiden görülmeye başlanmıştır.
Herşeyden önce Samuel Huntington'ın 1993 yılında ortaya attığı, Batı ve İslam dünyası arasında bir çatışmayı öngören 'medeniyetler çatışması' savı Amerikan yönetimi tarafından hiçbir zaman kabul görmemiştir. Bu önemli bir aşamadır. Huntington'ın iddiasına en baştan set çeken Beyaz Saray, sonradan bazı Müslümanlarla kendisini karşı karşıya getiren pek çok olayda, tepkisinin hiçbir zaman İslam dünyasına veya İslami değerlere yönelik olmadığını da önemle vurgulamıştır.
Kendini Müslüman olarak isimlendiren, ancak İslam ahlakı ile hiçbir alakası olmayan bazı çevrelerin saldırgan tutumları karşısında Amerika asla İslam'ı hedef almamış, tam tersine İslam'da asla terörün yerinin olmadığının altını çizmiştir. Bu, Clinton ve Bush dönemlerinde aynı şekilde devam etmiştir. Örneğin Clinton 1994 yılında yaptığı Endonezya gezisinde, İslam ile terörün asla birbirleri ile bağdaştırılmaması gerektiğini şöyle açıklamıştır:
Ortadoğu kaynaklı terör örgütleri ile sorunlarımız olduğu açık. Ancak bu kesinlikle İslam'la bağlantılı, dinle bağlantılı, kültürle bağlantılı bir şey değil.42
Clinton'ın Din Hürriyeti ile İlgili Genelgesi
1999 yılında Bill Clinton tarafından eyaletlerde din özgürlüğü ve hürriyetini garanti altına alan çok önemli bir genelge yayınlandı. Bu genelgeye göre inanç sahibi herkes, kendi dininin gereklerini dilediği gibi yaşayabilme, kutsal kitabını yanında taşıyabilme, iş yerine götürebilme, dinlenme vakitlerinde kutsal kitabını okuyabilme hakkına sahipti. Dindar insanların herhangi bir baskı ve zorlama ile karşı karşıya kalmaması için iş yeri sahiplerine de talimatlar verilmişti. Yine bu genelgeye göre herkes kendi fikrini, dinini ve inancını dilediği gibi anlatma ve diğerlerine tanıtma hakkına sahipti, bunu yaparken de hiçbir engelleme ile karşılaşmayacaktı. Hatta ibadet saati geldiğinde, kişi rahatça hiçbir engele maruz kalmadan ibadetini yerine getirebilecekti.
1999 yılında Bill Clinton tarafından eyaletlerde din özgürlüğü ve hürriyetini garanti altına alan çok önemli bir genelge yayınlandı. Bu genelgeye göre inanç sahibi herkes, kendi dininin gereklerini dilediği gibi yaşayabilme, kutsal kitabını yanında taşıyabilme, iş yerine götürebilme, dinlenme vakitlerinde kutsal kitabını okuyabilme hakkına sahipti. Dindar insanların herhangi bir baskı ve zorlama ile karşı karşıya kalmaması için iş yeri sahiplerine de talimatlar verilmişti. Yine bu genelgeye göre herkes kendi fikrini, dinini ve inancını dilediği gibi anlatma ve diğerlerine tanıtma hakkına sahipti, bunu yaparken de hiçbir engelleme ile karşılaşmayacaktı. Hatta ibadet saati geldiğinde, kişi rahatça hiçbir engele maruz kalmadan ibadetini yerine getirebilecekti.
Clinton döneminde Dışişleri Bakanlığı tarafından terörle mücadele konusunda hazırlanan bir raporda ise ABD'nin İslam ile terörü birbirinden kesin çizgilerle ayırdığı şu şekilde aktarılmaktadır:
Bazı Müslümanlar, Amerika'nın zaman zaman İslam'ı terör ile bağdaştırdığını düşünmektedirler. ABD hükümetinin politikası bu değildir. İslam ve Batı arasında herhangi bir çatışma yoktur. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bazı ülkelerle politik görüş ayrılıklarımız olsa dahi, Amerikalılar ve Müslümanlar barış, adalet, ekonomik güvenlik ve iyi yönetim gibi temel konularda ortak değerlere sahiptirler. Terör, İslam da dahil olmak üzere hiçbir dine ait değildir. Müslüman olduklarını iddia eden birkaç radikalin işledikleri vahşetten yalnızca kendileri sorumludur. 43
11 Eylül'den sonra bazı çevrelerin İslam ile terörü bağdaştırmaya yönelik çabaları, Amerikan yönetimi tarafından kesinlikle reddedilmiştir. Başkan Bush yaptığı çeşitli açıklamalarda terörün İslam'da yeri olmadığını vurgulamış ve saldırıdan Müslümanları sorumlu tutmanın mantık dışı olduğunu belirtmiştir.
Aynı görüş devlet kademesinde bulunan farklı isimler tarafından da çeşitli defalar belirtilmiştir. Dışişleri Bakanlığı yetkilisi John Beryle ise Taşkent'te yaptığı bir konuşmasında Amerikan hükümetinin İslam'a bakış açısını şöyle dile getirmiştir:
Birleşik Devletler terörle mücadele ediyor ve radikalizmi kesinlikle reddediyor, ancak biz İslam'a derin bir saygı duyuyoruz. Bu ayrımı özellikle belirtme ihtiyacı hissediyorum, çünkü pek çok insan her ikisini de aynı safta değerlendirmek gibi bir hataya düşüyor. Bazı kimseler Birleşik Devletler'in İslam'a karşı olduğunu ve Soğuk Savaşın ardından bir medeniyetler çatışması yaşanacağını sanıyor. Bazıları da, buna benim ülkemde yaşayan insanlar da dahil olmak üzere, terörün bir şekilde İslam'la bir ilişkisi olduğunu düşünüyorlar. Hepsi yanılıyor. Anlamanızı istediğim ayrım şu: Birleşik Devletler teröre başvuran her gruba karşıdır. Ancak Birleşik Devletler hiçbir dine karşı değildir. Biz dostlarımızı düşmanlarımızdan inançlarına göre değil, icraatlarına göre ayırırız. Amerikalılar İslam'ın dünyanın en büyük dinlerinden biri olduğunun farkındalar. İslam her kıtaya yayılmış durumda. Bizler, Batılılar, İslam'ın bizim medeniyetimizi etkileyen ve zenginleştiren tarihi bir medeniyet olduğunun bilincindeyiz. İslam İspanya'nın fethi ile birlikte bize hem hoşgörü geleneğini öğretmiş hem de bilimsel, sanatsal ve kültürel alanda zenginlik katmıştır.
Basında Başkan Bush'un İslam'ı ve Müslümanları öven pek çok ifadesi yer aldı.
Sözlerine Kuran'dan Bakara Suresi'nin 62. ayetini ve Maide Suresi'nin 69. ayetini okuyarak devam eden Beryle, konuşmasını şöyle tamamlamıştır:
... Gerçek şu ki, iman eden Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar, onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. (Maide Suresi, 69). Bunlar hoşgörü sözleri. İslam'ın temelinde hoşgörünün olduğunu gösteren, İslam'ın hoşgörü için temel bir araç olduğunu anlatan ve radikalizmin İslam'da hiçbir şekilde yerinin olmadığını ispatlayan sözler. Son birkaç on yılda dünyanın başka yerlerinde de ABD'de olduğu kadar çok insan İslam'a dönüş yapıyor mudur merak ediyorum. Birleşik Devletler'de İslam gittikçe yayılıyor, daha iyi tanınıyor ve daha etkili hale geliyor. Beş yıldır Ramazan Bayramı Beyaz Saray'da da kutlanıyor. Benzer bir gelenek birkaç yıl önce Pentagon'da da başladı ve bu yıl ilk defa Amerikan ordusunda Müslüman din adamları görev aldılar. Dışişleri Bakanı Madeliene Albright bu yıl ikinci defa Bakanlıkta iftar yemeği veriyor. Benzer gelişmeler tüm Amerika genelinde yaşanıyor ve Amerikalı Müslümanlar gün geçtikçe Amerika mozaiğinin önemli ve saygıdeğer bir parçası haline geliyorlar. Ve son olarak Kuran'dan bir ayetle konuşmamı tamamlamak istiyorum, Bakara Suresi 256. ayet; 'Dinde zorlama yoktur.' 44
Amerikan yönetiminin bu söylemi 11 Eylül olayları sonrasında da değişmemiştir. Saldırılardan birkaç gün sonra Washington'daki İslam Merkezini ziyaret eden Başkan Bush konuşması boyunca İslam ile terörün bir arada anılamayacağını, çünkü İslam'ın barış dini olduğunu vurgulamıştır:
Terörün İslam'da yeri yoktur. İslam böyle bir din değildir. İslam barış dinidir. Bu teröristler barışı temsil etmiyorlar. Onlar savaşı ve kötülüğü temsil ediyorlar. İslam'ı düşündüğümüz zaman, dünya genelinde bir milyar insanın tabi olduğu bir dini düşünüyoruz. Milyonlarca insan bu din ile huzur ve tatmin buluyor. Ve her ırktan insanın bir arada kardeşler olarak yaşamasını sağlıyor. Amerika'da da vatandaşlarımız arasında milyonlarca Müslüman var ve onların bu ülkeye büyük katkıları oluyor. Bu ülkede Müslüman doktorlar, avukatlar, hukuk profesörleri, ordu mensupları, yatırımcılar, dükkan sahipleri, anneler ve babalar var. Ve onlar saygı görmeyi hak ediyorlar. 45
Bu ve benzeri sözler 11 Eylül'den beri üst düzey yetkililer tarafından defalarca tekrar edildi. Örneğin Beyaz Saray Basın Sözcüsü, Ari Fleischer kendisine yöneltilen, bu saldırıların İslam ve Hıristiyanlık arasında bir medeniyet çatışmasına neden olup olmayacağı yönündeki soruya şöyle cevap vermekteydi: "Bu saldırının İslam'la hiçbir ilgisi yoktur. Bu saldırı İslam'ın yanlış yorumlanmasıdır."46
Amerikan Devlet Adamları İslam'ı Övüyor
ABD Dışişleri eski Bakanı Madeleine Albright
Amerikan devlet adamlarının İslam ile terör arasında herhangi bir bağ olmadığının farkında olmaları, İslam'ın nasıl bir din olduğunu tanımalarının bir sonucudur. Bu kişiler İslam'ı tanıdıkça doğal olarak İslam'a hayranlık duymakta ve bu duygularını konuşmalarında sık sık dile getirmektedirler. Bu, özellikle son üç yönetim döneminde dikkat çekici bir hal almıştır. Böylece Soğuk Savaş sonrasında birtakım teorisyenler tarafından ortaya atılan, 'ABD'nin yeni hedefi İslam olacak' iddiası da geçersiz hale gelmiştir.
Ancak burada önemle vurgulanması gereken bir nokta vardır: ABD'nin ulusal çıkarları doğrultusunda, Müslüman dünyasına yönelik aldığı bazı siyasi kararlar, uluslararası politika ve stratejiler ışığında incelenmeli, bu kararlar ile Amerikan yöneticilerinin ve halkının İslam'a duydukları ilgi karıştırılmamalıdır. Konunun bu kitapta ele alınan yönü, Amerikan devlet adamlarının ve halkının son yıllarda İslam'a yakınlaşmaları, İslam'ın Amerika'da sürekli gündemde olan bir konu haline gelmesi ve bunların bir sonucu olarak Amerika'da İslam'ın hızla yükseliyor olmasıdır. Kuşkusuz bu, çok olağanüstü ve tarihi bir gelişmedir. Ve bu açıdan düşünüldüğünde bütün Müslümanların şevkini, neşesini ve heyecanını artıracak bir durumdur.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Amerikalı Müslümanlarla yönetim arasındaki yakınlaşma, 90'lı yıllarda başlamış ve Clinton döneminde yoğunluk kazanmıştır. Konuşmalarında İslam'ı ve Kuran ahlakını övmeye başlayan Clinton, İslami bayramlarda Beyaz Saray'da verdiği davetlerle de bir ilke imza atmıştır. Amerikan üst yönetiminin Müslümanlar için iftar yemeği davetleri düzenlemesi de ilk defa Clinton döneminde gerçekleşmiş ve daha sonra bir gelenek halini almıştır. Clinton'ın İslam ahlakından bahsederken önemle üzerinde durduğu konulardan birisi, İslam'ın ahlaki değerlerinin Batının ahlaki değerleri ile örtüşmesidir. "Aileye, topluma, inanca ve iyiliğe olan bağlılık gibi (İslami) değerler Batının idealleri ile uyum içerisindedir"47 sözleri ile bu konudaki düşüncelerini aktaran Clinton, bir başka konuşmasında ise şunları dile getirmektedir:
Amerika'da İslam'ı memnuniyetle karşılıyoruz. İnsanlara aile kavramına değer vermeyi, merhametli olmayı ve kişinin kendisini kontrol altında tutmasını öğreten değerleri ile İslam ülkemizi zenginleştirmektedir.48
Bir başka konuşmasında ise Clinton Amerika için İslam'ın son derece değerli olduğunu şu sözlerle anlatmaktadır:
Amerika, aileye bağlılık, ihtiyaç içinde olanlara merhamet edilmesi, farklılıklara saygı gösterilmesi gibi İslami değerler ile daha da güçleniyor.49
Beyaz Saray'da Müslümanları kabul etme geleneğini başlatan Hillary Clinton ise, Müslümanlara verdiği bir bayram daveti esnasında, İslam'ın hayranlık duyduğu yönlerini şu şekilde belirtmekteydi:
Aile ve toplum sevgisi, karşılıklı saygı, eğitime değer verilmesi ve hepsinden önemlisi barış içinde yaşamak için gösterilen gayret... Bu değerler hem bireyler olarak bizleri hem de millet olarak Birleşik Devletleri güçlendiren değerlerdir.50
Amerikan Müslümanlarının liderlerinden İmam Abdullah, Beyaz Saray'da konuşma yaparken.
Dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ise, State Magazine dergisinde yayınlanan 'Learning More About Islam' (İslam Hakkında Daha Çok Öğrenmek) başlıklı yazısında çok önemli bir noktaya işaret etmiş ve Amerikan halkının İslam'ı öğrenmesi gerektiğini bildirmiştir.51 Albright'ın konuya verdiği önem, bakanlık yetkililerinin bu konuda özel çalışmalar yapmalarını sağlamıştır. Bakanlık tarafından hazırlanan bir raporda halkın İslam hakkında bilinçlendirilmesinde hangi araçların kullanılacağı ise şu şekilde aktarılmıştır:
"... Eğitim, bireyden bireye bilgi alışverişi, kitle iletişim araçlarının bu konuda bilgilendirici haberler yayınlaması ve film endüstrisinin de tabloyu doğru olarak halka aktarması."52
Amerikan yönetiminin halka İslam'ın doğru öğretilmesi gerektiği yönündeki tespiti son derece önemlidir. Kitabın ilerleyen sayfalarında da göreceğiniz gibi, özellikle 11 Eylül'den sonra buna hız verilmiş, gazeteler, televizyonlar ve diğer kitle iletişim araçlarında İslam'ı tanıtan haberler, programlar ve araştırmalar yer almıştır.
Başkan Bush'un Müslümanlarla yakınlaşması ise seçim kampanyası döneminde başlamıştır. Kendisinin de dindar olduğu bilinen George Bush, kampanyası boyunca Amerikalı Müslümanların büyük kısmından destek almıştır. Bu nedenle Müslüman topluluklar ile hep diyalog içinde olmuştur. 11 Eylül saldırısı ise, Bush'un Müslümanlara duyduğu bu yakınlığı daha sık vurgulamasına, vatandaşlarına İslam'ı doğru algılayıp Müslümanlarla iyi ilişkiler kurmaları için sık sık hatırlatmalarda bulunmasına vesile olmuştur. Bush'un İslam'ı öven konuşmalarından birisi şöyledir:
İslam Kuran'da bildirildiği gibi tek bir Allah'a ibadet etmeyi emreden kutsal bir dindir. İnsanlara sadakanın, merhametin ve barışın önemini öğretir. Sayıları milyonları bulan Müslümanlarla, bugün Amerika'da İslam en hızlı büyüyen dinlerden birisidir... Kuran'da şöyle buyrulur: 'İyilik yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz değildir. İyilik Allah'a iman etmektir.'53
Amerikan Yönetiminin İftar Davetleri
Amerikan yönetimi ile Amerikalı Müslümanlar arasındaki yakınlaşmayı gösteren diğer önemli gelişmelerden birisi de son yıllarda Amerikan yönetimi tarafından gelenek haline getirilen iftar davetleridir. Bu davetlerin her biri Müslümanlarla Amerikan yönetimi arasında önemli bir diyalog fırsatı olmuştur. Müslümanların Beyaz Saray'da ağırlanması geleneği ilk olarak Clinton döneminde, Hillary Clinton'ın öncülüğünde, İslami bayramlar vesilesi ile başlamış, Müslümanlar bayram tebriği için Beyaz Saray'a kabul edilmişlerdir. 2001 yılında ise ilk defa Müslümanlar bir Amerikan Başkanı tarafından organize edilen iftar yemeği için Beyaz Saray'a konuk edilmişlerdir.
Amerikan Dışişleri Bakanlığında, Dışişleri Bakanının katılımıyla gerçekleştirilen iftar davetleri ise, daha önce de belirttiğimiz gibi Madeleine Albright döneminde başlatılmıştır. Müslümanlarla Amerikan halkı arasındaki ilişkinin geliştirilmesi üzerinde duran ve bunun için çeşitli projelere destek veren Albright, verdiği iftar davetlerinin de bu açıdan çok önemli olduğunu sık sık vurgulamıştır. 2000 yılının Ramazan ayında verdiği ikinci iftar davetinde Madeleine Albright bu çalışmalarını şöyle anlatmıştır:
2001'de Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen iftar daveti sırasında, Colin Powell, "Müslümanların Amerikan halkına İslam'ı öğretmeleri gerektiğini" belirtmiş ve bunun için Müslümanları destekleyeceğini bildirmiştir.
Sizleri Dışişleri Bakanlığında ağırlıyor olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Pek çoğunuzun da bildiği gibi, ilk defa geçtiğimiz yıl bir iftar yemeğinde burada biraraya gelmiştik ve umarım bu yıllarca devam eden bir gelenek haline gelir. Ramazan ayı ve oruç, Müslümanlara Allah'ın varlığını ve Muhammed Peygamber (sav)'in mesajının gücünü bir kez daha hatırlatır... Geçtiğimiz yıldan sonra Dışişleri Bakanlığının 'Amerika'da İslam' adlı bir internet sitesini hizmete açtığını söylemekten gurur duyuyorum. Bu sitenin amacı, İslam'ın Amerika'nın günlük hayatında etkili bir pozitif güç haline geldiğinin ve Amerikalı Müslümanların güvenlik, ekonomi ve vatanımızın özgürlüğü gibi konularda gün geçtikçe daha büyük rol oynamaya başladıklarının halkımız tarafından öğrenilmesini sağlamaktır... Aynı şekilde Müslüman topluluklarla başlattığımız bireysel ve uluslararası programlar da hayati bir önem taşımaktadır. Bu girişimler, seçkin Müslümanların ülkemize gelip fikir alışverişlerinde bulunmalarını teşvik edecektir... Bu arada genç Amerikalı Müslümanların Bakanlığımızın çalışmalarına katılıp, yeteneklerinden bizleri de faydalandırmalarını ısrarla teşvik ediyoruz... Bununla birlikte Dışişleri Bakanlığında ve diğer devlet dairelerinde çalışanların İslami kuralları ve gelenekleri öğrenmeleri için özel eğitim programları düzenliyoruz. Geçtiğimiz bir iki yıl boyunca, doğru cevabı bulabilmek için önemli girişimlerde bulunduk. Bir diyalogu başlattık ve genişlettik. Ama hala yapılması gereken çok şey var. Amerikalı Müslümanların, Amerikan politikasını yönlendirenlerle ilişkiye geçmeleri hayati önem taşıyor. Dahası onların bu politikayı belirleyen kişiler haline gelmeleri gerekiyor.54
Görüldüğü gibi Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Müslüman toplumu ile Amerikan halkı ve yönetimi arasında bir nevi köprü vazifesi görmüş ve İslam'a duyulan ilginin artmasında öncü rol oynamıştır. Bu konuşma İslam'ın Amerika'da ne derece etkin bir pozisyona geldiğini göstermesi açısından da dikkat çekicidir. Bundan on yıl öncesinde Amerikalı Müslümanlar, kendi içlerine kapalı bir sosyal yaşam sürerken, üstelik günlük hayatlarında pek çok zorlukla karşılaşırken, şimdi artık Amerika'nın Dışişleri Bakanı tarafından Amerikan politikasını yönlendiren kişiler olmaya davet edilmektedirler.
Albright döneminde başlatılan iftar davetleri, kendisinden sonra makamını devralan Colin Powell tarafından da devam ettirilmiştir. 29 Kasım 2001 tarihinde Bakanlıkta verilen iftar yemeğinde kısa bir konuşma yapan Powell, temel olarak şu noktalar üzerinde durmuştur:
Ramazan ayı Müslümanların dua edip oruç tuttukları bir aydır. Bu yıl aynı zamanda tüm Amerikalıların da derin düşüncelere daldıkları bir dönem oldu. 11 Eylül trajedisinin üzerinden henüz üç aydan kısa bir süre geçti ve hepimiz hayatımızı bir kez daha gözden geçiriyor ve ailemize, toplumumuza ve inançlarımıza olan bağlılığımızı bir kez daha güçlendiriyoruz. Aslında bu yıl Ramazan ayı, Müslüman olmayan pek çok Amerikalının da bu zamanın hayatlarındaki önemli bir süreç olduğunu fark ettikleri bir dönem oldu. Ancak halen bazı çevrelerin İslam'la ilgili akıllarında sorular var ve bu durum Müslüman olanların biz Müslüman olmayanlara pek çok şey anlatabilecekleri bir imkan. Umarım hepiniz ülke çapında, Müslüman olmayanlara dininizi daha çok anlatmak, sizlerden bir şeyler öğrenmek isteyen bizlere yardımcı olmak için bunu bir fırsat olarak görürsünüz. Aynı masada oturduğum kişilerden Hıristiyanlara ve Yahudilere nasıl ulaştığınızı, onlara hepimizi rahmet sahibi Allah'ın yarattığını ve birbirimizi sevmemizin Allah'ın bize bir emri olduğunu anlattığınızı gösteren harika anılar dinledim. Masada ayırımcılıkla ilgili konuştuğumuz konulardan çok etkilendim. Bu beni derinden etkiledi, çünkü ben de bir azınlık mensubuyum. Geçmişimi asla unutmayacağım... Ve bu akşam burada konuştuğumuz konulara her zaman hassasiyet göstereceğim.55
Amerikan Savunma Eski Bakan Yardımcısı John Hamre (solda)
Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz (sağda)
Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz (sağda)
Müslümanlara verdiği iftar yemekleri ile dikkat çeken bir diğer yönetim birimi de Savunma Bakanlığıdır. Savunma Bakanlığında resmi olarak iftar davetleri verilmesi geleneği 1998 yılında başlamıştır. Genellikle Savunma Bakanı yardımcısı tarafından düzenlenen bu iftarlara, bakanlıkta ve Amerikan ordusunda görev yapan Müslümanlar katılmaktadır. 1999 yılında düzenlenen iftar yemeğinde dönemin Savunma Bakanı Yardımcısı John Hamre şunları söylemişti:
Bu gece buraya davet edildiğim için gurur duyuyorum. Bundan bir yıl önce, burada Savunma Bakanlığında bir iftar yemeğinde daha biraraya gelmiştik. Beni ikinci defa böyle bir organizasyona davet etmiş olmanız bana şeref verdi. Size minnettarım. Geçen yıl da söylediğim gibi Luther mezhebine bağlıyım ve Müslüman değilim, bu nedenle bu gecenin sizin için ne ifade ettiğini tam anlamı ile kavrayamıyor olabilirim. Ancak sizin için ne kadar önemli olduğunu anlıyorum, çünkü ben de dindar bir insanım. Bütün bir gün boyunca kendinizi Allah'a adamanızın ve sürekli Allah'ı anmanızın ne kadar büyük bir his olduğunu anlıyorum... Ben anayasamızdaki değerlerin tüm dinlerin ortak değerlerini savunduğuna inanırım. Anayasada geçen hiçbir söz yoktur ki Müslümanlara ters gelsin. Aslında bu ideal (farklı dinlerden ve milletlerden herkesin ABD'de bir arada yaşayabileceği) Kuran'da da yeri olan bir şeydir: 'Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.' (Hucurat Suresi, 13) 56
Hamre'nin konuşması, hem kendisinin de dindar olduğunu vurgulaması, hem Müslümanlara karşı gösterdiği yakınlık ve sevgi, hem de konuşmasında Kuran'dan ayet kullanması açısından çok dikkat çekicidir. Savunma Bakanlığı tarafından verilen iftar davetinin üçüncüsü geçtiğimiz yıl, 30 Kasım 2001 günü Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz'in katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Wolfowitz konuşmasına Endonezya'da büyükelçilik yaptığı zaman öğrendiği, "Selamün aleyküm" sözleri ile başlamış ve şunları dile getirmiştir:
İnançlı Müslümanlar ibadet etmek ve Allah'a yönelmek için her biraraya geldiklerinde, inançları bir kez daha pekişir ve asırlar boyunca İslam'ın insanlığa kazandırdığı büyük değerleri hatırlarlar. Hz. Muhammed oruç tutan bir kişiye yemek yedirenin Allah katında büyük sevap alacağını söylemiştir. Bugün bu cömertlik duyguları ile burada toplandığımız için, aldığımız sevapların zevkini tadıyoruz. Bu hislerimizi diğerleri ile paylaştığımız için şükrediyoruz.57
George Bush tarafından verilen iftar yemeği Beyaz Saray'daki ilk iftar daveti olarak tarihe geçti. Müslüman ülkelerin büyükelçilerinin ve Amerikan Müslüman gruplarının liderlerinin katıldığı davette Bush, Amerikan halkının değerleri ile İslam'ın değerlerinin birebir uyum içerisinde olduğunu vurgulamıştır. Konuşmasında "Bu gece Allah'ın büyüklüğünü bir kez daha anmak için buradayız" diyen Bush, İslam'ın asırlardır insanlara yol gösteren büyük bir din olduğunu da belirtmiştir.
Beyaz Saray'da ise ilk olarak Hillary Clinton 1996 yılında Ramazan Bayramı nedeni ile Müslümanları konuk etmiş ve her davette Müslümanlara önemli mesajlar vermiştir. Ramazan ayının Müslümanlar için ne ifade ettiğini çalışanların arasında bulunan Huma Abedin isimli Müslüman bayandan bizzat gözlemleyerek öğrendiğini söyleyen Bayan Clinton, Müslümanlarla kurulacak diyaloğa özel önem verdiğini sık sık dile getirmiştir. Hatta 1999'daki kabul sırasında bunun için dua ettiğini de söylemiştir:
Müslümanların sık sık ettiğini öğrendiğim şu duayı ben de ediyorum: "Sen bize yol göstermedikçe bizim hiçbir zorluğu aşmamız mümkün olmaz. Allah'ım yalnızca senin yardımın ile biz zorlukları aşabiliriz." Allah'ın yardımı ve ülkemizde ve dünyada milyonlarca insanın çalışmaları, cesareti ve umudu ile daha güvenli, huzur ve barış dolu bir gelecek inşa edebileceğimize inanıyorum.58
Hillary Clinton tarafından başlatılan bu geleneği, Beyaz Saray'daki son yılında Başkan Bill Clinton devralmış ve Ramazan Bayramı'nda Müslümanları o kabul etmişti. Kuran ayetleri okunarak başlanan toplantıda, Bill Clinton da konuşmasında Kuran'dan ayetler kullanmış ve sık sık İslam'a duyduğu ilgiyi dile getirmişti:
İmam'ın Kuran'da okuduğu bölümde, Allah'ın insanları birbirleri ile çatışmaları için değil, tanışmaları için farklı ırklarda yarattığı bildiriliyordu. Bence bu çok etkileyici. Tevrat'ta insanların yabancılara yüz çevirmemeleri, bunu yapanın Allah'ın kanunlarına karşı geldiği anlatılır. İncil'de ise insanlara komşularına iyi davranmaları söylenir. Ancak Kuran'da Allah'ın milletleri ve ırkları birbirlerini tanısınlar, düşüncelerini paylaşsınlar diye yaratmış olduğunun belirtilmesi bence muhteşem bir şey... Şunu söylememe izin verin, bence dünyanın İslam'dan öğreneceği çok fazla şey var. Dünyada her dört insandan biri Müslüman. Amerikalılar üniversitelerde ve liselerde İslam'ı öğreniyorlar. Benim de kızım lise öğrencisi iken İslam tarihi dersi almış ve Kuran'ın büyük bölümünü okumuştu. Hatta okuldan geldikten sonra bizleri de bu konuda eğitiyor ve bize sorular soruyordu. Sizlerden bir kez daha bu ülke insanlarının sizin dininizi, ibadetlerinizi, geleneklerinizi daha iyi anlamaları için kendinizi, dininizin değerlerini ve insanlığa sağladığı katkıları onlara anlatmanızı rica ediyorum. Kuran'da insanlara, kendilerine nasıl davranılmasını istiyorlarsa başkalarına da öyle davranmaları gerektiği bildirilmiştir. Ve kendimiz için istemediğimiz bir şeyi başkaları için de istemememiz ve barış için çaba göstermemiz....59
Başkan Bush döneminde ise bugüne kadar hiç olmayan bir şey yaşandı ve Amerikan tarihinde ilk defa Başkan tarafından bir iftar daveti düzenlendi. Bush'un düzenlediği iftar yemeğine, Müslüman ülkelerin büyükelçileri ve Müslüman organizasyonların başkanları katıldı. Başkan'ın davette yaptığı konuşma yine, İslam'ı öven, farklı inançları diyaloğa ve uzlaşmaya davet eden nitelikteydi:
Ramazan ayı iman eden Müslümanların dua edip oruç tuttukları bir aydır. Bu gece Allah'ın büyüklüğünü ve bizlere barış içinde yaşayıp komşularımıza yardım etmemizi emrettiğini bir kez daha anıyoruz. Bütün dünya bu dinden (İslam) ve başarılarından faydalanmaya devam ediyor. Ramazan ayı ve önümüzdeki tatil dönemi, farklı dinlerden insanların birbirlerinden bir şeyler öğrenmesi için iyi bir fırsat olacaktır. Ve daha çok öğrendikçe, ne kadar çok ortak noktamız ve inancımız olduğunu keşfedeceğiz. Bizler ailelerimize değer veriyor, çocuklarımızı seviyor ve koruyoruz. Allah'ın adaletine güveniyor ve insanların ahlaki sorumlulukları olduğuna inanıyoruz. Ve gelecekten hepimiz barış bekliyoruz. Ortak olan çok yönümüz ve birbirimizden öğreneceğimiz çok şeyimiz var.60
Tüm bu iftar yemekleri ve bu yemeklerde verilen demeçler, Müslümanlarla Amerikan yönetimi arasındaki ilişki açısından son derece önemlidir ve Müslümanların Amerikan toplumu ve kültürü üzerinde etkinlik kazanmaya başladığının bir göstergesidir. Amerika'nın Müslümanlarla ilişkisi bu davetler ve çeşitli görüşmelerle sınırlı kalmamaktadır. Müslümanlar artık Amerika'nın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir ve sosyal yaşamın her alanında aktif olarak yer almaktadırlar. Bunun en anlamlı örneklerinden birisini de Amerikan ordusunda görev yapmakta olan Müslümanlar oluşturmaktadır.
Amerikan Ordusundaki Müslümanlar
Amerikan ordusu, Müslümanların gün geçtikçe sayısının arttığı ve varlıklarını kabul ettirdikleri kurumlardan birisidir. 1990'ların başında 2500 Müslümanın görev yaptığı Amerikan ordusunda, bugün yaklaşık 15-20 bin Müslümanın görev yaptığı bilinmektedir.61 Bu sayının hızla artışında etkin olan iki faktörden birisi, Amerika genelinde de Müslüman nüfusun sayısında görülen artıştır. Diğer faktör ise, Amerikan ordusunun Müslüman ülkelerde görev yapan birliklerinde bulunan askerlerin bu görevleri sırasında İslam'dan etkilenerek din değiştirmeleridir. Bu sayının sürekli artıyor olması orduda görev yapan Müslümanların ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmeleri için kendilerine çeşitli imkanlar sunulmasını sağlamıştır. Bunlardan ilki, 1993 yılında bir Müslüman din adamının, Müslüman askerlere dini konularda yardımcı olması için ordu tarafından görevlendirilmesidir. Bu, ordudaki Müslümanların varlığının resmi olarak tanındığının önemli bir göstergesidir. Amerikan ordusu askerlerinden Albay Herman Keizer 1994 yılında yaptığı bir konuşmada bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: "Bu, son on yıl içerisinde Müslümanların silahlı kuvvetlerde sayısının gittikçe artığını göstermektedir ve Amerikan toplumunda Müslümanların sayısının artmasının doğal bir yansımasıdır... Şu an İslam Amerika'da en hızlı yükselen dindir."62
Bu gelişmeyi, Müslümanlara verilen yemeklerden domuz etinin çıkarılması, Cuma günü namaz saatinde Müslüman askerlere namazlarını kılmaları için izin verilmesi, hacca gitmek isteyen Müslümanlara kolaylık sağlanması gibi Müslüman askerlerin hayatını kolaylaştıran imkanların sağlanması izlemiştir. Amerikan ordusunun Müslüman askerlerine sağladığı bu kolaylıklar 1998 yılında The Washington Post gazetesinde yer alan bir haberde şöyle aktarılmaktadır:
Ramazan ayında Müslümanlar gün boyunca yemek yemiyor ve bir şey içmiyorlar. Komutanlar da oruç tutan askerlerine, zaman zaman ağır fiziksel egzersizlerden onları muaf tutmak gibi, gerekli kolaylığı sağlamakla yükümlüler. Ayrıca oruçlarını bozabilsinler ve isteyenler iftardan sonra toplu kılınan namazlara katılabilsinler diye çalışma saatlerine esneklik de getiriliyor.63
Görüldüğü gibi Müslümanlara Amerikan Silahlı Kuvvetleri genelinde oldukça ilgi gösterilmekte ve ihtiyaçları mümkün olduğunca karşılanmaya çalışılmaktadır. Bunun önemli nedenlerinden birisi elbette Amerikan halkının dindar yönüdür. Pek çok Amerikalının Allah'a olan inancı, özellikle İslami değerleri öğrendikten sonra, Müslümanlara karşı saygılı ve hoşgörülü bir tavır sergilemesini sağlamaktadır. Bunun güzel örneklerinden birisi eski Savunma Bakan Yardımcısı John Hamre'nin yaptığı konuşmada da görülmektedir:
Sanırım Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak bizler, tek bir Allah'ın hakimiyeti altında yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz... Bizler ortak bir inanca sahibiz ve kardeşiz. Kimi zaman insanlar için hangi elbisenin moda olduğu, en son model arabaların neler olduğu gibi maddi kavramlar dışında hiçbir değerin kalmadığı günümüz Amerikasında, sizin gibi Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getiren, zekat veren, bağışta bulunan daha geniş bir ufka sahip insanlarla olmak çok güzel. Bu harika bir şey. Siz yanında bulunulmaktan çok zevk alınacak insanlarsınız.64
Pentagon'da verilen ikinci iftar yemeğinde Teğmen Abdullah AlMubarak konuşma yaparken görülmektedir.
Amerikan Medyasında İslam
Günümüzde medya, kamuoyunun yönlendirilmesinde en etkili faktörlerden birisidir. Medyanın yönlendirmesi ile toplum ya bir konuya sempati duymakta ve onu benimsemekte, ya da konuya antipati duymakta ve karşı harekete geçmektedir. Amerikan halkının İslam'ı öğrenmesinde ve benimsemesinde ise medyanın önemli bir rolü olmuştur.
Yakın geçmişe kadar İslam, Amerikan medyasının belli kesimlerinde genellikle olumsuz tanıtımlarla yer almış, halkın zihninde İslam'ın yalnızca Arap toplumlarına ait bir din olduğu kanaati oluşturulmaya çalışılmış, Araplar hakkında ise olumsuz bir tablo çizilmişti. Ancak yanlış bilgilerle ve ön yargılı bir bakışla hazırlanan bu haberler toplum üzerinde beklenenin tam tersi bir etki yapmış, kamuoyunun İslam'dan uzaklaşması beklenirken aksine İslam, Amerika'da en hızlı büyüyen din haline gelmiştir. Bu haberler İslam'ı ve Müslümanları Amerikan halkının hayatına sokmuştur. Böylece İslam'ı bilmeyen pek çok insan İslam'dan haberdar olmuş ve İslam'a ilgi duymaya başlamıştır. Bu, aynı zamanda Allah'ın "... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetinin de bir tecellisi olmuştur.
Ünlü Newsweek dergisi 11 Şubat 2002 tarihli sayısında 8 sayfasını Kuran'ı incelemeye ayırdı. 'Başlangıçta Yalnızca Kutsal Kitaplar Vardı' başlığı ile verilen haberde, her üç İlahi kitabı da Allah'ın vahyettiği ve dinler arasında çatışmaya gerek olmadığı vurgulanmaktaydı. Kuran'da emredilen ahlak, Müslümanların Hıristiyanlara ve Yahudilere bakış açısı, İslam'a göre bir insanın nasıl yaşaması gerektiği haberde ele alınan konular arasındaydı. Kuran'ı ilk defa okuyan pek çok Hıristiyan'ın Hz. İsa, Hz. Davud, Hz. Yunus gibi kitaplarında isimleri geçen peygamberlerin hayatlarına Kuran'da ne kadar çok yer verildiğini gördüklerinde şaşıracaklarının belirtildiği haberde, Kuran'da asıl olarak adalet, merhamet ve şefkat üzerinde durulduğu vurgulanıyordu.
İlk bakışta olumsuz olarak değerlendirilen İslam aleyhindeki söz konusu medya yayınları, yanlış haber akışını engelleyecek ve halka doğru bilgi ulaştırabilecek yayınların yapılmasına da aracı olmuştur. Önceki sayfalarda Amerikan yönetiminin İslam'la ilgili politikalarından birisinin de toplu iletişim araçlarını kullanarak, halkın İslam hakkında doğru bilgilendirilmesini sağlamak olduğuna değinmiştik. Albright döneminde başlayan bu bilgilendirme kampanyasının temel amacı, zaman zaman Amerikan medyasında yer alan ve İslam'ı yanlış tanıtan haberler nedeniyle oluşabilecek toplumsal gerilimi ortadan kaldırabilmekti. Bununla birlikte Müslüman nüfusunda görülen yoğun artış da medyanın dikkatini Müslümanların üzerine çevirmesine neden oldu. Bu iki unsurun etkisi ile 90'ların son yıllarında İslam ve Müslümanlar, Amerikan medyasının en önemli konularından biri haline geldi.
Bu haberleri önemli kılan bir yön de, hemen her haberde mutlaka Müslümanların düşüncelerine, inançlarına yer verilmesi ve bu haberlerin İslam'ı insanlara anlatan bir mesaj haline gelmesi idi. Müslümanların günlük hayatının, dünyaya bakış açılarının anlatıldığı bu haberlerde özellikle sonradan İslam'ı seçen kişilerin görüşlerine yer verilmekteydi. Bununla birlikte çoğu zaman İslam tarihi, İslam inancının temeli, Kuran'ın içeriği gibi konular özel bir bölüm olarak bu haberlerle birlikte sunuluyordu. Özellikle gazete ve televizyonların internet sayfalarında, İslami sitelerin adreslerine de yer ayrılmakta, böylece daha detaylı bilgi edinmek isteyenlere kolaylık sağlanmaktaydı.
Söz konusu bilgilendirme süreci 11 Eylül'den sonra kamuoyundan gelen talebin de etkisi ile ivme kazandı. Hemen hemen bütün büyük gazeteler, İslam'da terörün olup olmadığı konusunu araştırmaya başladı ve bu araştırmalar, akademisyenlerin, din adamlarının, tarihçilerin, siyaset bilimcilerin görüşlerinin de yer aldığı kapsamlı haberler halinde halka sunuldu. Bu araştırmalar sonucu Amerikan halkı bir kez daha İslam'ın barış dini olduğunu gördü ve kendi inançları ile İslam dini arasındaki ortak yönleri öğrendi. Gazetelerin yanı sıra büyük kitlelere ulaşan televizyon kanallarında da İslam, hakkında en çok program yapılan konu haline geldi.
Kuşkusuz bu sürecin İslam'a yönelişin artmasında önemli bir payı olmuştur. Pek çok insan daha önce İslam hakkında sadece birtakım kulaktan duyma bilgilere sahipken, bu süre zarfında kendi çabası ile ulaşmakta zorlanabileceği bilgilere hiçbir zahmete girmeden ulaşma imkanı bulmuştur.
Kuran-ı Kerim Amerika'da En Çok Satılan Kitap Oldu
Önceki bölümlerde değindiğimiz gibi Amerika'da İslam'ın yükselişi 11 Eylül olayları ile birlikte büyük bir hız kazanmıştır. Bunun en önemli göstergelerinden birisi ise, saldırılardan sonra uzun süre pek çok eyalette, Kuran'ın en çok satılan kitap olmasıdır. Amerika'da Kuran'a olan ilgi o derece artmıştır ki, Kuran'ın İngilizce baskısını yapan yayınevlerinden biri olan ünlü Penguin Books, 11 Eylül sonrasında 20 bin ek baskı yaptıklarını açıklamıştır.65
Kuran'a olan bu yoğun ilgiyi, 'People Want to Know, so Koran is Bestseller' (İnsanlar Bilmek İstiyorlar, Bu Nedenle Kuran En Çok Satan Kitap) başlıklı haberi ile ele alan USA Today gazetesi ise, 11 Eylül'den sonra Kuran satışlarının beş kat daha arttığını vurgulamıştır.66 Haberde görüşlerine başvurulan ünlü teolog John Esposito ise, bu ilgiyi açıklarken önemli bir nokta üzerinde durmuştur:
Kuran'ı güçlü kılan hususlardan birisi şudur; bir Müslüman veya herhangi bir insan Kuran'ı eline alıp herhangi bir sayfasını açıp okuduğunda, hayatın özüne dair alması gereken mesajı alır.67
Bir yanda Kuran en çok satılan kitaplar listesinin birinci sırasında yer alırken, diğer yanda bazı eyaletlerde devlet okullarında kimi zorunlu derslerde öğrencilerden Kuran'dan ayetler ezberlemeleri istenmektedir. Örneğin California eyaletinde, Byron'daki devlet okulunda yedinci sınıfa giden öğrencilerin üç hafta süren bir ders programı ile İslam hakkında detaylı bilgi edinmeleri planlanmıştır. Buna göre öğrencilerin, Kuran'dan ayetler ezberlemeleri, İslam tarihi ve Hz. Muhammed'in hayatını öğrenmeleri, hatta ders boyunca birbirlerine kendilerinin seçtikleri Müslüman isimleri ile hitap etmeleri düşünülmüş ve bu program hemen uygulamaya konulmuştur. Bununla birlikte öğrencilerin Müslümanların ibadetlerini nasıl yerine getirdiklerini, İslam'ın şartlarının neler olduğunu öğrenmeleri de öngörülmektedir.68
Maine Eyaleti de Kuran'a ilginin yoğun olduğu eyaletlerden birisidir. 11 Eylül olaylarından birkaç gün sonra Kuran ve İslam tarihi kitaplarının satışlarında büyük artış görülmüştür. 22 Eylül 2001 tarihli Bangor Daily News gazetesi Maine halkının İslam'a olan ilgisini 'Mainers Studying Tenets of Islam' (Maine Halkı İslam'ın İnançlarını Öğreniyor) başlığı ile haber yapmıştır. Haberde yer alan bilgilerden bir kısmı şöyledir:
Amerikalılar geçtiğimiz hafta yaşanan olayla mücadele etmeye devam ederken, Maine halkı da Müslümanların büyük çoğunluğunun neye inandığını bulabilmek için ansiklopedileri, tarih kitaplarını, biyografileri ve Kuran'ı inceliyor. Aşağı Bangor'da bulunan Gig Weeks Kitap Evi yetkilisi elindeki tek kopya hariç tüm Kuranların satıldığını söylüyor. Bu arada yayıncıların pek çok kitabı yeniden basmasını sağlayacak kadar da sipariş aldıklarını belirtiyor. 69
Haberin geri kalan bölümünde Maine halkının İslam'a olan ilgisini gösteren başka bilgiler de yer almaktadır. Örneğin, Bangor Teoloji Okulu öğrencileri, normal koşullar altında sene sonunda alacakları İslam tarihi derslerine hemen başlamak istemişler ve bunun üzerine okulun eğitmenlerinden Dana Sawyer da öğrencilerine Kuran'ı ve Hz. Muhammed'in hayatını anlatan dersler vermeye başlamıştır. Sawyer, derslerinde öğrencilerine, tüm Müslümanları terörist ilan etmenin, bir Hıristiyanın işlediği suçtan tüm Hıristiyanları mesul görmekle aynı anlama geldiğini anlatmaktadır.70 Ünlü ekonomist Jeremy Rifkin ise The Guardian'da yayınlanan 'Dialogue is Necessity' (Diyalog Şart) başlıklı yazısında, önce 11 Eylül tarihine kadar İslam hakkında bir şeyler okuyup araştırma yapmadığı için kendisinden utandığını söylemiş, daha sonra da İslam'ı öğrenme girişiminde yalnız olmadığını anlatmıştır:
Bunu söylemeye utanıyorum, ama 11 Eylül'den önce İslam'a gereği kadar önem vermemiştim. İsrail ve Arap komşuları arasındaki tarihi mücadele hakkında genel bir bilgim vardı. Bir de petrol üzerine Batı ile yaşanan mücadeleyi biliyordum... 5000 Amerikalının hayatına mal olan bu dehşet verici olaydan sonra İslam ilgimi çekmeye başladı. O günden beri diğerleri gibi ben de, İslam'ın kuralları, iç bölünmeleri, ileriye yönelik söylemleri, Hıristiyanlıkla ve Batıyla benzerlikleri ve farklılıkları üzerine okuyup duruyorum. Üstelik bu işte yalnız değilim. The New York Times'da yayınlanan en çok satılan kitaplar listesinde yer alan 15 kitabın 7 tanesi İslam'la ilgili. Kuran şu anda en çok satılan kitap. Öyle görünüyor ki, tüm dünya büyük bir sınıfa dönüşmüş.71
Müslüman Bir Lider Ulusal Anma Töreninde Konuşma Yaptı
11 Eylül saldırılarında hayatlarını kaybeden kişiler için 14 Eylül günü yapılan Ulusal Anma Töreninde, Başkan Bush'un özel davetlisi olarak Müslüman lider Muzammil Sıddıqi de bir konuşma yaptı. George Bush ve Colin Powell gibi üst düzey devlet adamlarının, askerlerin, bürokratların ve yakınlarını kaybedenlerin katıldığı tören, Ulusal Katedral'de gerçekleştirildi. Muzammil Sıddıqi konuşmasında hayatını kaybedenler için dua etti ve Kuran'dan ayetler okudu.
Katedral'de Hıristiyanlar ve Müslümanlar birlikte dua ettiler.
Amerikan Kongresi'nde Kılınan Cuma Namazları
Kongre'de çeşitli kademelerde görev yapan Müslümanların Cuma günü namazlarını kılabilmeleri için kendilerine tahsis edilmiş bir mescidleri vardır. Kongre'deki Müslümanlar ilk olarak 1998 yılında, Senatör Tom Campbell'in basın danışmanı olan Suhail Khan'ın önderliğinde sohbet etmek için ayda bir kere biraraya gelmeye başladılar. Bir müddet sonra hükümetin diğer bölümlerinde çalışan Müslümanların da katılımı ile, o gün müsait olan odada, Cuma namazları kılınmaya başlandı. Ancak topluluğun sayısının iyice artması nedeniyle artık günlük olarak bulunan müsait odalar Müslümanlar için yeterli olmuyordu. Kongre idaresi ile yapılan görüşmeler neticesinde, Müslümanlara toplanıp sohbet edebilecekleri, Cuma günleri namazlarını kılabilecekleri bir mescid tahsis edildi. Şimdi ortalama 5060 kişinin katılımı ile Kongre'de ve hükümette görev alan Müslümanlar her Cuma bu mescidde biraraya gelebiliyorlar.72
Bush: "Kuran, Aldığım En Güzel Hediye"
26 Eylül 2001 günü Başkan Bush, Amerikan Müslüman organizasyonların liderlerini Beyaz Saray'da kabul etti. İslam'ın insanlara yalnızca barışı ve iyiliği telkin ettiğini söyleyen Bush'u bu görüşme sırasında etkileyen olaylardan birisi de Müslüman liderlerin kendisine hediye ettiği Kuranı Kerim'di. Kuzey Amerika İslam Topluluğu (ISNA) başkanı Dr. Muzammil Sıddıqi'den aldığı bu hediyenin ne kadar hoşuna gittiğini, toplantı sonrası yapılan basın toplantısında Bush şöyle dile getiriyordu: "Bana Kuran hediye eden İmam Sıddıqi'ye, 'Bana verdiğiniz hediye için, Kuran için size çok teşekkür ederim. Çok titizlikle seçilmiş bir hediye' dediğimde bana, 'Bu benim size verebileceğim en değerli hediye' diye cevap verdi. Bu gerçekten beni çok duygulandırdı." 73
Amerikan Başkanı Camiyi Ziyaret Etti
11 Eylül saldırılarının ardından, başta Amerika'da olmak üzere Müslümanlar ve Ortadoğu kökenli bazı kimseler çeşitli saldırılara ve tacizlere uğradılar. Hem bu haksız saldırıları önlemek, hem de 11 Eylül günü gerçekleşen olayın İslam'la hiçbir ilişkisinin olmadığını vurgulamak üzere 17 Eylül 2001 günü Başkan Bush, Amerika'nın en eski camilerinden biri olan Washington İslam Merkezi'nin camisini ziyaret etti. İslam'ın barış dini olduğunu, terörist saldırıların İslam'la ve samimi Müslümanlarla hiçbir ilişkisinin olmadığını vurguladığı bu konuşmasında Bush, masum ve sivil Müslümanlara zarar veren insanların da en az terörist saldırıları yapanlar kadar haksız olduğunu dile getirdi. Kalabalık bir topluluğun bulunduğu, pek çok ulusal ve uluslararası televizyon kanalı tarafından da naklen yayınlanan konuşmada Bush Kuran'dan şu ayeti okudu:
"Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu." (Rum Suresi, 10) 74
Amerikan Kongresi İlk Defa Kuran Okunarak Açıldı
2001 yılında Amerika'da tarihi bir olay daha yaşandı. Her yıl Kongre'nin açılışı sadece İncil ve Tevrat okunarak yapılırken bu yıl ilk defa, açılışta Kuran da okundu. Kuşkusuz bu hem ABD'de yaşayan Müslümanlar hem de tüm dünya Müslümanları için oldukça önemli bir gelişmedir. Dünyanın tek süper gücü olan ABD'nin yasama merkezinde Kuran okunuyor olması bundan birkaç yıl önce hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir olaydır. Ve bu durum Amerika'da İslam'ın ne kadar büyüdüğünü gösteren dikkat çekici örneklerden birisidir.
Maryland Eyalet Senatosu da Kuran okunarak açıldı.
Amerikan Devlet Kurumları İslam'ı Öğretiyor
Amerika'da Müslümanların sayısının gittikçe büyümesi ve İslam'ın toplum hayatında etkinliğinin artması, çeşitli devlet kurumlarının personelini İslam hakkında bilgilendirmeye başlamasına sebep olmuştur. Bu kurumlardan birisi de FBI'dır.
Hawai'de Müslüman Olanların Sayısı Artıyor
Amerika'nın çeşitli bölgelerinde olduğu gibi Hawai'de de Müslümanların sayısı sürekli artmaktadır. Üstelik Hawai'de sonradan Müslüman olanların büyük çoğunluğunu askeri üste görev yapan kişiler oluşturmaktadır. Bu kişilerden biri olan Heather Ramaha, Pearl Harbour'daki donanmada çalışmaktadır. Eşi de Müslüman olan Ramaha, 11 Eylül saldırılarından sonra Müslüman olmaya karar vermiştir. Hawai Müslümanlar Birliğinin başkanı olan Hakim Quansafi 11 Eylül'den sonra Hawai'de Müslümanların sayısında gözle görülür bir artış olduğunu açıklamıştır. Quansafi'nin verdiği bilgilere göre 11 Eylül'den önce ayda ortalama 3 kişi Müslüman olurken, saldırılardan sonra geçen yaklaşık iki aylık sürede 23 kişi Müslüman olmuştur.
Hawai gazetelerinde Müslümanlarla ilgili yer alan haberler. Soldaki haberde Hawai Müslümanlar Birliği liderinin 11 Eylül saldırılarını kınadığı bildirilmektedir. Sağdaki haberin başlığı ise, "Hawai'de Daha Çok İnsan Müslüman Oluyor".
Latin Amerika'dan ABD'ye Göç Edenler Arasında İslam Yayılıyor
Amerika'ya en yoğun göç dalgası Latin Amerika ülkelerinden gelmektedir. Bugün pek çok eyalette, İspanyolca , İngilizce ile birlikte en çok konuşulan dildir ve bu nedenle tabelalar İngilizce ve İspanyolca olarak hazırlanmaktadır. Latin Amerika'dan Birleşik Devletler'e göç edenlerin önemli bir özelliği de, bu kişiler arasında İslam'a dönenlerin sayısında gözle görülür bir artış yaşanmasıdır.
Los Angeles, New York, Newark ve Chicago'da yoğunlaşan Latin Müslümanların sayısının 40 bini geçtiği tahmin edilmektedir.75Latin Müslümanlar organize ettikleri sivil hizmetlerle de ilgi toplamaktadırlar. Örneğin üyelerinin çoğunluğunu Harlemlilerin oluşturduğu 'Alianza Islamica' (İslam Birliği), geçtiğimiz yıllarda uyuşturucu, AIDS ve çetelerle verdiği mücadele ile önemli başarılar elde etmiştir.
İslam'ın Yükselişi Devam Edecek
Buraya kadar okuduğumuz bilgileri alt alta koyduğumuzda ortaya çok çarpıcı bir tablo çıkmaktadır: İslam Amerika'da gittikçe güçlenmekte ve hızla yayılmaktadır. Üstelik, kitabın ilerleyen bölümlerinde de göreceğimiz gibi, bu yükseliş sadece Amerika ile sınırlı kalmamakta, İslam dalga dalga tüm dünyaya yayılmaktadır. Bunların her biri olağanüstü gelişmelerdir ve Allah'ın izni ile, çok daha önemli gelişmelerin ilk işaretleri niteliğindedir. Dolayısıyla bu gelişmeler iman edenler için güzel bir müjde, aynı zamanda şevk ve heyecan kaynağıdır.
Allah Kuran'da hak dinin muhakkak galip geleceğini bildirmiştir. Bu ayetlerden birisi şu şekildedir:
Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 9)
Bu nedenle tüm bu gelişmeleri değerlendirirken bunların Allah'ın birer vaadi olduğunu unutmamak gerekir. Yaşanılan gelişmelerin bu bakış açısıyla değerlendirilmesi, konunun öneminin gereği gibi takdir edilmesi açısından da önemlidir. Aksi takdirde bu olaylar, hayatın akışı içerisinde gerçekleşen sıradan gelişmeler gibi düşünülecek ve sadece birtakım siyasi gelişmelerin neticeleri olarak değerlendirilecektir. Oysa gerçek çok daha farklıdır. Gerçekte, yaşanılan her an Allah'ın kaderde önceden belirlediği şekliyle yaşanır. Kimin nerede hangi şekilde İslam'a yöneleceği, hangi kitap evinde ne kadar Kuran satılacağı, hangi devlet adamının ne şekilde İslamiyete ilgi duymaya başlayacağı ve bu ilgisini ne zaman nerede ne şekilde ifade edeceği Allah'ın önceden belirlemiş olduğu şekli ile gerçekleşmektedir.
Elbette Allah görünürde her bir gelişme için bir sebep yaratmaktadır, ancak aslında takdir edilmiş olan bir kaderin yaşandığının da unutulmaması lazımdır. Söz konusu gelişmeler bu bilinçle değerlendirildiğinde, Allah'ın bizi bu önemli gelişmelerin yaşandığı dönemde yaratmış olmasının şükredilmesi gereken bir nimet olduğu da anlaşılır. Çünkü yaşanılan her bir olay, çok daha önemli ve büyük gelişmelere aracı olmakta, Müslümanların asırlardır bekledikleri kutlu dönemin yaklaştığını müjdelemektedir. Bu nimet karşısında yapılacak şükür ise hem sözlü olarak hem de fiili olarak gerçekleştirilmelidir. Fiili olarak yapılacak şükür, Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasını hızlandırmak için çalışmaktır. Bu da bir yandan bu hakimiyete engel olmaya çalışan din dışı ideolojiler ile fikri olarak mücadele etmeyi, bir yandan da Kuran ahlakını her fırsatta insanlara ulaştırmak için çaba göstermeyi gerektirir.
İslam'ın dünya genelinde yükselişini ele alırken üzerinde durulması gereken önemli bir nokta daha vardır. Bu yükselişin yanı sıra zaman zaman farklı ülkelerde, farklı yönetimler ve çevreler tarafından Müslümanlara yönelik baskılar devam edebilmekte, Müslümanlar çeşitli zorluk ve sıkıntılarla karşılaşmaktadırlar. Ancak bu durumun, kitapta ele aldığımız konulardan bağımsız olarak değerlendirilmesi gerekir. Yaşanan baskılar ve zorluklar, İslam'ın dünya çapında hızla büyüdüğü, İslamiyet'e duyulan ilginin dalga dalga yayıldığı ve Müslümanların sayısının gün geçtikçe arttığı gerçeğini göz ardı ettiremez. Bu nedenle özellikle Batı dünyasında yaşanan İslam'a yöneliş süreci, yine Batı içerisinde bazı çevreler tarafından İslamiyet'e ve Müslümanlara karşı izlenen ön yargılı tutumlarla ve saldırganca tavırlarla karıştırılmamalı, bu iki yaklaşım iki ayrı konu olarak ele alınmalıdır.
Aynı şekilde Batı dünyasının da İslamiyet'i değerlendirirken, Kuran ahlakını ve bu ahlaka uyan samimi müminleri kıyas alması gerekir. Aksi takdirde alınan kararlar ve yapılan uygulamalar dünya barışını destekleyecek, huzur ve güvenliği sağlayacak nitelikte olmaktan ziyade, ayrılıkları körükleyecek ve diyaloğu zedeleyecek nitelikte olabilir. İki medeniyet arasında kurulacak diyaloğun temelini, samimi olarak Allah'a iman eden ve Allah'ın emrettiği güzel ahlakı savunan vicdan sahibi kişiler oluşturacaklardır. Bu diyaloğun sağlamlaşması, huzura ve barışa karşı olan, çatışmaları, kavgaları ve savaşları savunan, şiddeti temel alan her türlü görüş ve ideolojinin yok edilmesi anlamına gelmektedir. Terörle, şiddetle ve dünya barışına zarar veren her türlü unsurla yapılacak mücadelenin asıl dayanak noktası bu uzlaşma ve diyalog olmalı ve bu mücadele fikri zeminde yürütülmelidir. Dünya toplumlarına barış ve güvenlik getirmek için atılan adımların, yanlışlıkla masum insanlara zarar vermesini, farklı amaçlar için kullanılmasını önlemenin en önemli yolu da bu yaklaşım olacaktır.
DİPNOTLAR
30- Teror in America, Muslim American Leaders: A Wave of Conversion to Islam in the U.S. Following September 11, MERIM Special Dispatch, 16 Kasım 2001
42- The President's News Conference, Jakarta, 15.11.1994, U.S. Government Printing Office, http://www.gpo.gov
57- Remarks as Delivered by Deputy Secretary of Defense Paul Wolfowitz, The Pentagon, Washington, DC, 30 Kasım 2001