Azamet ve yüceliğini izhar eden Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren.
İradesini her durumda yürüten, yaratılmışların halini düzelten Cenab-ı Hak her türlü noksanlıklardan münezzehtir. Yeryüzünde ve gökyüzündeki mahlukât O'nun mahiyetini anlamayacak kadar uludur. O, aziz ve hikmet sahibidir.
"Kibriya", derecesi çok yüksek olan, zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu olan demek olup, izzet ve kibriya da Allah'a mahsustur. Nitekim sahih bir hadiste: "İzzet gömleğim, kibriya ise elbisemdir. Kim ki bunlardan birini benden çıkarmaya kalkışırsa onu helak ederim." şeklinde gelmektedir.
Her türlü mütekebbir (kibir) ve cebbar kalpden Allah'a sığınırız. Çünkü ululuk ve kibriya (azamet) Allah'ın sıfatlarındandır. Bunun kullarında olması kötü bir ahlâk ve zulmü ifade eder. Kalbinde ise zerre miktarı kibir olan kimse cennete giremez. Çünkü Allah o kimsenin kalbini mühürlemiştir.
"Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler."
İradesini her durumda yürüten (Cebbar), azamet ve yüceliğini izhar eden (Mütekebbir) olan Allah her türlü noksanlıklardan münezzeh olup, yüce ve büyüktür.
Mütekebbir sıfatı, Kur'an-ı Kerim'de bir kere Haşr süresinin 23. ayetinde geçmektedir:
"(Allah) üstün, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır."
Allah Tealâ şöyle buyurur:
"O öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiç bir tanrı yoktur. O, mülkün sahibidir. Eksiklikten münezzehtir. Selâmet verendir, emniyete kavuşturandır. Gözetip koruyandır, üstündür. İstediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır, Allah müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir."
Allah Teâlâ azameti ve büyüklüğü sebebiyle her türlü kötülükten, ayıp ve noksanlıktan münezzehtir.
Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur, varlığı ile yolduğu Allah'ın bir tek emrine ve irâdesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir şey bu sıfatı takınamaz, Yaradılmışlar içinde ilk defa kendini büyük gören İblis olmuştur. İblis'in izince giden, iblis tabiatlı insanlar da vardır ki, muvakkat bir zaman için Tanrı'nın kendisine ariyet olarak ihsan ettiği varlık, zekâ, bilgi, servet veya mevkii kendinin sanır da kibirlenir, varlık satar. Vah vah! Ne çirkin şey! Ah zavallı! Sen kendine ne kadar kıymet vermişsin. Halbuki kendi önünü, sonunu düşünen bir insan kibir yapamaz..
Sen de önünü sonunu şöyle bir düşün..
Önün, idrar yolundan gelmiş bir damla murdar su; sonun da, iğrenç bir gövde. Seni sevenler, senin için can, baş feda edenler bile bu gövdeye tahammül edemezler ve hemen toprağa atarlar. Sonra hayatının her lâhzasında yemeğe, içmeğe, teneffüs etmeye, uykuya, istirahate ve daha başka bir çok şeylere ihtiyacın var. Allah, senin muhtaç olduğun bu şeyleri kesiverse, bunları kimden dileneceksin? Ve sen bunları dilenebilecek vaziyette iken, sana büyük görünmek asla yaraşmıyor, seni gülünç bir vaziyete düşürüyor.
Geçmiş insanlar arasında da büyüklük taslayanlar vardı. Şimdi onlar ne halde? Bugün onların dilleri üstüne yollar yapılmış olduğunda şüphe yoktur. Düşünecek olursak ayaklarımızın altında çiğnediğimiz topraklar, çok eski devirlerde yaşamış insanlardır. Meselâ: Bu topraklar vaktiyle kolu bükülmeyen pehlivanların pazusu, yahut bir gülümsemesine binlerce kurban verilen dilberlerin yanağı, yahut yüzlerine bakılmağa cesaret edilemeyen taçlı hükümdarların azametle sallanan başlarıdır..
İnsan çalışıp çabalamalı. Büyük bir adam olmalı, fakat hiç bir zaman büyük görünmemeli. Kendini bilen büyüklenmez. Büyüklük ancak Allah'ın şânıdır. O'nun sıfatını mahlûk takınamaz, haddini aşmış olur. Böylelerinin cezası da çetin olur. Bu hikmetten ötürü kibrin hasmı Allah'tır. Kibirlenenleri hor ve hakir, rezil ve rüsvay bir hale indirir. Haddini gözetenleri de bilâkis yükseltir,
Kendini yüksek görmeğe çalışmak hakikatte kendinin iflasına uğraşmak demektir. Çünkü tekebbür denilen haslet bütün feyzlerin, saadetlerin nefsimizde ve ruhumuzda yer tutmasına engel olur.
Bunun maddî temsili: Gökten inen rahmet yüksek yerlerde durmaz, engin yerlere dökülür, üstelik o yüksek yerlerden geçerken oralarda bulunan ve yerden biten şeylerin büyümesine, kuvvetlenmesine, güzelleşmesine yarayan kıymetli ve kimyevî maddeleri de beraber sürükler, o engin yerlere Bu suretle bütün feyz ve bereket oralarda husule gelir.
|
|
|