07 Mayıs 2013

Kur'an-ı Kerim'in içine aldığı hükümler



Kur'an-ı Kerim'in içine aldığı hükümler; 
ibadetler, muâmeleler ve cezâ olmak üzere genel olarak üçe ayrılır:

1. İbadetler:
Kur'an'da ibadetler icmalî olarak emredilmiştir. Namaz, oruç, hac, zekât ve diğer sadakalar bunlar arasında sayılabilir. 
Otuzdan fazla âyette namaz emredilmiş, ancak onun vakitleri, rükün ve şartları hadislerle belirlenmiştir.
 Allah elçisi; "Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın" (Buhârî, Ezân, 18, Edeb, 27). Haccın esasları da Hz. 
Peygamber tarafından açıklanmıştır: 
"Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 318, 366). 
Zekâtı da Allah elçisi bizzat uygulamış ve zekât memurlarına uygulama şartlarını açıklamıştır.
Keffâretler de temelde ibadet niteliğindedir. 
Çünkü bir kısım günahların affı bunlarla sağlanmaktadır.
 Kur'an'da yer alan keffâretler üç tanedir. 
Yemin keffâreti (el-Mâide, 5/89; bk. "Yemin Keffâreti"), bir mü'mini yanlışlıkla öldürme keffâreti 
(en-Nisâ, 4/92 bk. "Katı Keffâreti") ve zıhar keffâreti
 (el-Mücâdele, 58/1-4; bk. "Zıhar Keffâreti" mad.).
2. Muâmeleler:
Evlenme, boşanma, nafaka, velâyet, mâlî, iktisâdî konular, akitler, savaş ve barış gibi ferdin fertle, ferdin devletle veya devletlerin birbiriyle olan birtakım ilişkileri bu bölümde yer alır.
Kur'ân-ı kerim mâlî konularda haksız kazancı yasaklamış ve akitlerde karşılıklı rıza esasını getirmiştir.
 Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Malı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rızaya dayanan ticaretle yeyin, haram ile kendinizi mahvetmeyin"
 (en-Nisâ, 4/29). 
Diğer yandan ticarî yatırımlarda kârın meşrû oluşu "risk" esasına bağlanmıştır. İslâm, riske katılmaksızın sermaye için alınacak miktarı önceden belirlenmiş fazlalığa "faiz" adını vermiş ve bunu yasaklamıştır 
(bk. el-Bakara, 2/275-280). 
Nakit tasarrufunu başkasına veren kimse, bunu karz-ı hasen yoluyla vermiştir. 
Bu takdirde rizikoya katılmaz, sadece verdiği cins paradan, verdiği kadarını alma hakkı doğar. Ya da gelir elde etme amacıyla vermiştir.
 Bu da İslâm'da riske katılma yoluyla olabilir Mufavaza, inan veya mudârabe yöntemlerinden birisiyle vermesi gerekir ki her birinde sermaye zarar riskine girer ve kârdan, serbest sözleşmeyle belirlenecek yüzde kadar pay alır.
Aile hukuku ile ilgili hükümler de Kur'ân da genişçe yer alır. Karşılıklı haklar yanında, aile fertlerinin birbirlerine karşı tavır ve davranışları da açıklanır. Ölümden sonrası için miras hükümleri belirlenir.
İdare edenlerle idare edilenler arasındaki ilişkilerde adâlet, şûrâ, yardımlaşma ve koruma ilkeleri gözetir.
a. Adalet bütün hakların ve mülkün temelidir.
 Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Şüphesiz ki, Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" (en-Nisâ, 4/58). Şu âyet de adaletin önemini belirtmektedir: 

"Şüphesiz, Allah adaleti, iyilik yapmayı ve hısımlara yardım etmeyi emreder. Taşkın kötülüklerden, meşrû olmayan şeylerden, zulüm ve zorbalıktan nehyeder" (en-Nahl, 16/90). Kur'an adaleti, idare edenlerle idare edilenler, devlet başkanı ile tebea ve bütün halkın birbirine adaletli davranması esasına dayanır. 
İnsanlar arasında ırk, renk, dil, zenginlik ve yoksulluk ayırımı yapılmaz.
 Zimmet ehli olan ehl-i kitabın hakları korunur.
b. Şûrâ: Kur'an-ı Kerîm şûrâyı (istişare) emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Dünyaya ait işlerde onlarla istişare et.
 Bir kere karar verince de, artık Allah'a güvenip dayan " (Âlu İmran, 3/159). "Onların işleri aralarında şûrâ (danışma) yoluyladır" (eş-Şûrâ, 42/38). 
Bu ikinci âyet, İslâm yönetiminin müslümanlar arasında şûrâ esasına dayandığını ifade etmektedir.
 Diğer yanda âyet, herkesle tek tek istişare imkânı bulunmadığı için, yönetimde bir istişare heyetinin işbaşına getirilmesi görevini İslâm toplumuna yüklemektedir. 
Nass'ın işaretinden bu anlam ve sonuç ortaya çıkmaktadır (Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, Daru'l Fıkri'l-Arabî tab'ı Mısır, t.y., s. 100,101,141,142). Burada şûrâ şekil ve unsurlarının kapalı bırakılması, bu prensibe, ileriki çağların getireceği yeni durumlara ve sosyal yapılara göre esneklik kazandırmak için olsa gerekir.
c. Yardımlaşma:
Yönetimle toplum ve bütün mü'minler birbiriyle yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunmalıdır. Kur'an'da şöyle buyurulur: "Birbirinizle iyilik ve takvada yardımlaşın, günah işleme ve haksızlıkta yardımlaşmayın" (el-Mâide, 5/2).
d. Koruma:
Toplumun, mal, can, ırz ve namusunu korumak gerekir. Bunlar da ceza hukukunu uygulamak ve zayıfı güçlüye ezdirmemek yoluyla gerçekleşir.
Sonuç olarak Kur'an-ı Kerîm, fert ve toplum yararı için gerekli özlü prensipler getirmiş, fert ve topluma zarar verebilecek şeyleri yasaklamıştır. 
Kur'ân'ın okunması, dinlenmesi, açıklanması, üzerinde düşünülmesi ve içindeki prensiplerin uygulanması birer ibadettir.
 Sözünü, iş ve mesleğini ona göre düzenlemek manevî huzur ve mutluluk kaynağıdır. Ona tutunan en sağlam kulpa yapışmış, hidâyet yolunu bulmuş olur.
Ancak Kur'an'ın iniş amacı, yalnız okunup sevap kazanılması ve saygı ile duvara asılmasından ibaret değildir.
 Asıl amaç, anlamına eğilmek ve günlük hayatımızda gücümüz yettiği ölçüde onu uygulamaya ve toplum hayatına hakim kılmaya çalışmaktır.



Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...