Kur'an'ın insan gücü üstündeki bazı özellikleri şunlardır:
1. Belâgat: Kur'an'ın üslûp ve ifade üstünlüğü essiz ve orijinaldir.
Kur'an kelimelerinin üstün akıcılığının arap dilinde bir benzeri yoktur.
Bazen bu edebî üslûp, insanın tüylerini ürpertecek güçtedir.
Buna aşağıdaki âyetler örnek verilebilir:
"Ey insanlar! Rabbinizden sakının. Doğrusu kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.
Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiği yavrusunu unutur, her hâmile kadın çocuğunu düşünür.
İnsanları sarhoş gibi görürsün, halbuki onlar sarhoş değildirler; fakat Allah'ın azabı çok çetindir"
(el-Hac, 22/ 1, 2).
2. Kur'an'ın geçmiş çağlara ait olayları haber verişi:
Kur'an; Hz. Nuh, Lut, İbrahim peygamberlere, Ad ve Semûd kavimlerine ait haberleri anlatmaktadır.
Yine Hz. Musa ve Fir'avn arasında geçen olayları,
Hz. Meryem'i, Hz. İsa ve doğumu gibi haberleri gerçeğe uygun biçimde vermektedir.
Bunlar, diğer semavi dinlerin kutsal kitaplarındaki bozulmamış olan bilgilere de uymaktadır.
Bütün bunlar ümmi olan, okuma ve yazma bilmeyen bir peygamber olan Hz. Muhammed'in diliyle haber verilmektedir.
Bu durum, bu bilgilerin ilahi vahiy ürünü olmasını gerektirir.
Kur'ân-ı Kerîm'de bu konuda şöyle buyurulur:
"Sen daha önce bir kitaptan okumuş ve onu sağ elinle de yazmış değildin.
Öyle olsaydı, bâtıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi"
(el-Ankebût, 29/48).
3. Kur'ân'ın gelecek olayları haber verişi:
Kur'an'da haber verilen, geleceğe ait bir takım olaylar zamanı gelince meydana gelmiştir.
Şu olayları örnek verebiliriz:
İslâm'ın ortaya çıkışı sırasında Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) ile İran dünyanın güçlü iki ülkesi idiler.
Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır ve Irak'ın bir bölümü Bizans'a bağlı idi. M.613 tarihlerinde bu iki komşu ülke, amansız bir savaşa girişti.
İran galip gelerek Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı ele geçirmiş, Anadolu'yu da istilâ ederek İstanbul Boğaziçi sahillerine kadar ilerlemişti.
Bu haber Mekke'ye ulaşınca müşrikler sevinmiş,
İranlıların Bizans'ı yenip perişan ettiği gibi,
kendilerinin müslümanları yeneceklerini söylemişlerdi.
Bizanslılar hristiyan ve ehl-i kitap, İranlılar ise putperest idiler.
Bu yüzden Mekke müşrikleri İranlıları kendilerine yakın görüyor ve onların zafer kazanmasından dolayı seviniyorlardı.
İşte bu arada Kur'an-ı kerim'in şu âyetleri indi:
"Elif.Lâm.Mîm. Bizanslılar en yakın bir yerde yenildiler.
Onlar bu yenilgilerinden sonra yakın bir zamanda
(üç ilâ dokuz yıl arasında) galip geleceklerdir.
İş, eninde sonunda Allah'a aittir.
İşte o gün mü'minler Allah'ın yardımı ile sevineceklerdir.
Allah dilediğine yardım eder. O güçlüdür, esirgeyicidir"
(er-Rum, 30/1-5).
Hz. Ebû Bekir, üç yıl süre belirleyip, Bizanslıların bu süre içinde çıkacak savaşta galip geleceklerini söyleyerek müşriklerden Ubey b. Halef'le bahse girdi. Bunu haber alan
Rasûlüllah (s.a.s), âyetteki "bıd"' kelimesi üç ilâ dokuz arası sayıları ifade ettiği için süreyi dokuz yıla çıkarmasını bildirdi.
Kaybedenin vereceği deve sayısı da yüz'e çıkarıldı. Gerçekten "Bedir" gününde,
Bizanslılar İran'ı yendi ve Hz. Ebû Bekir Ubey'in varislerinden bu develeri alarak, Rasûlüllah'ın tavsiyesi üzerine yoksullara tasadduk etti
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, l, 276, 304; Buhârî, Tefsiru Sûreti'd-Duhân, VI, 164; Tefsîru't-Taberî, XXI, 12-15; İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, İstanbul 1985, VI, 304-
310; Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, V, 3794-3802).
Yine Kur'ân-ı Kerîm'de müslümanlara Mescid-i Haram'a girecekleri va'dedilmiş ve şöyle buyurulmuştu:
"Şüphesiz, Allah, Peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik etmiştir. Allah dilerse siz, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir.
Bundan başka size, yakın zamanda bir zafer verecektir" (el-Feth, 48/27).
Mekke fethi ve arkasından yapılan veda haccı ile bu müjde de çok geçmeden gerçekleşmiştir.
Bunun gibi haber verildiği üzere çıkan pek çok olaylar vardır
(bk. el-Enfâl, 8/7; en-Nûr, 24/55).
4. Kur'an bir çok bilimsel gerçekleri içine almıştır:
Kur'an'ın açıkladığı öyle bilimsel gerçekler vardır ki, okuma-yazma bilmeyen ümmî bir kimsenin bunları kendiliğinden söylemesi mümkün değildir.
Meselâ; insanın yaratılışı Kur'an'da şöyle anlatılır: "Yemin olsun ki, Biz insanı özlü balçıktan yarattık. Sonra onu bir nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra o nutfeyi donmuş bir kana çevirdik.
Sonra o kanı bir parça et yaptık ve bu etten kemikler yarattık, bu kemikleri de etle örttük. Daha sonra onu, bambaşka bir yaratık yaptık.
Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir.
Bütün bunlardan sonra siz öleceksiniz.
Sonra da kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz" (el-Mü'minûn, 23/12-16).
Yer, gök ve canlıların yaratılışı hakkında da şöyle buyurulur:
"inkâr edenler, gökler ve yer birbirine bitişik iken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan yarattığımızı bilmezler mı? Hâlâ inanmıyorlar mı?"
(el-Enbiyâ. 21/30).
Kur'an'da bunlara benzer yaratılış ve evrenle ilgili pek çok âyetler vardır.
Bunları, kitap okumasını bilmeyen ve yanında hiçbir ilmî eser bulunmayan Hz. Muhammed'in başkalarından öğrenip söylemesi mümkün değildir.
Diğer yandan Hz. Muhammed gençliğinde ticaret amacıyla, biri on iki, diğeri yirmi beş yaşlarında olmak üzere sadece iki defa kısa süreli Mekke dışına çıkmış ve Suriye'ye kadar gidip gelmiştir.
Kur'an'da haber verilen bu gerçekleri bugün pozitif bilimler de aynen doğrulamaktadır. Astronomi, fizik, kimya ve biyoloji gibi bilimler bunlar arasında sayılabilir.
Allah'ın yarattığı maddeyi ve tabiat olaylarını açıklamaya çalışan bu bilimlerle vahiy ve sünnet ürünü olan ilahiyat bilimlerinin çatışması düşünülemez.
Çünkü yüce yaratıcı bu gibi çelişkilere düşmekten uzaktır.
Çelişki gibi algılanan noktalar varsa, ya delîlin kendisi tartışmalıdır, ya da anlaşılmasında kapalılık veya yanılgı söz konusudur.
Nitekim, önceki asırlarda ne kastettiği tam anlaşılamayan bazı âyet ve hadislerin bilim ve tekniğin, astronomi ve tıp ilimlerinin ilerlemesi sonucunda daha güzel anlaşılıp tefsir edilebildiği bilinmektedir.
Güneşin kendi ekseni etrafında dönmesi ve sistemiyle birlikte evrendeki hareketini sürdürmesi
(bk. Yâsin, 36/38),
gök cisimleri arasındaki çekme ve itme gücü
(er-Ra'd, 13/2; Lokmân, 31/10),
rüzgârın bitkileri aşılayıcı fonksiyonu (el-Hicr, 15/22) bunlar arasında sayılabilir.
Kur'an'da yer alan amelî hükümlerin ana noktaları açıklanmış, uygulama ve ayrıntı sünnete bırakılmıştır.
Çünkü Allah'ın ve elçisinin koyduğu hükümler birbirinin tamamlayıcısıdır.
Yüce Allah; "Peygamber'e itaat eden Allah'a itaat etmiş olur"
(en-Nisâ, 4/80) buyurur.