Türk Kültürünün Önemli Bir Unsuru: Türk Dili
Türk Kültürü, Türklerin tarihi süreç içerisindeki toplumsal yapılarını, dini, iktisadi hayatlarını, edebi kültür, dil ve sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan geniş bir konudur. Bu kadar geniş bir konuyu tüm ayrıntılarıyla ele almak oldukça zor bir iştir. Bu sebeple, yazımızda Türk Kültürü’nün önemli bir unsuru olarak Türk Dili üzerinde durulacaktır. Türk Dili’nin tercih edilişinin bir diğer sebebi ise, dilin bir toplum için son derece önemli ve etkili bir araç olduğu gerçeğidir. Bize göre, dilini kaybetmiş bir millet, milli benliğini, değerlerini, özünü daha doğrusu her şeyini kaybetmiştir. Peki bir dil nasıl olur da kaybedilir? Bu sorunun cevabını vermek bizler için pek de zor bir durum değildir. Bugün, şehir merkezlerine gittiğimiz zaman, etrafımızdaki alış-veriş yerlerine, dükkanlara dikkatlice bakarsak, gördüğümüz tablo karşısında şunu söyleyebiliriz: Bir dil işte böyle kaybolur! Evet, ne yazık ki güzel Türkçemiz tehlikeli bir durumla karşı karşıyadır: Yok olma tehlikesi! Bir dil, kullanılmazsa ortadan kalkar. Konuşulmayan, yazılmayan bir dilin devam etmesi, kuşaklar boyunca var olması söz konusu değildir.
Konuya, Türk Dili’nin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu belirterek başladık. Buraya tekrar döneceğiz; ancak öncelikle dilin bir toplum için ne kadar önemli olduğuna değinelim. Dil, düşünmenin aracıdır. Düşünemeyen insanların fikir üretme gibi bir şansları yoktur. Dil ile düşünme arasındaki bu sıkı bağ, milli hissin oluşmasında da etkilidir. Milli bir his; ancak o milletin dili ile oluşturulabilir. Şöyle diyelim, İngilizce konuşup, fikirler ortaya koyarak bir Fransız milliyetçiliğinden söz edebilir misiniz? Tabiki bu gülünç bir durum olur. Demek ki dil, bir milletin milli duygularının oluşmasında, bu duyguların geniş kitlelere yayılmasında birinci derecede önemlidir. Her millet ancak kendine özgü bir dil ile milli hislerini kuvvetlendirip, yayabilir. Bu gerçeği gören büyük önderimiz ATATÜRK, Türk Dili’ne son derece önem vermiş, birçok yabancı kelimenin Türkçe karşılığını aramış, Türkçe’ye hak ettiği değeri göstermiştir. Bugün, matematikte kullandığımız birçok terim ATATÜRK’ ün bizzat kendisinin ortaya koyduğu Türkçe kelimelerdir (örneğin; artı,açı,üçgen). Bu konuda ATATÜRK ve ona destek verenlerin, yaptıkları tüm çalışmalar, hep bir düşüncenin ürünüdür: Milli bilinci canlandırmak. Milli bilinç, her şeyden önce dilin ayakta durması, gelişmesi, yabancı kelimelerden arındırılması ile mümkün olabilir. Tabiki böyle bir milli bilinç sahibi olunabilmesi için de ortada bir milletin bulunması gerekir. Atatürkçülükte, milletin tanımında dâhi “dil birliği” esastır. Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve toplumsal bir heyettir. Bu sebeple, tüm Atatürkçülerin ( tabiki gerçek Atatürkçülerin! ) Türkçe’ye önem vermeleri, bu konuya duyarlı olmaları gerekmektedir.
Tarih bize göstermiştir ki, milli kültürünü kaybeden milletler, daima “güçlü milli duygu”lara sahip olan milletlerin egemenliğine girmişlerdir. Başlangıçta da belirttiğimiz gibi, mademki dil, milli kültürün ve milli kültür de bağımsızlığın temeli, öyleyse bize düşen görev Türkçe’ye gereken önemi vermek, Türkçe konuşmaktan, Türkçe yazmaktan gurur duymaktır. Bugün, ABD ve Batılı ülkelere olan hayranlıkları ile İngilizce’ye duydukları özenti birçok insanı ve özellikle “sözde aydınlar”ımızı Türkçe konuşmaktan alıkoymuş, bu durumdan utanır hale getirmiştir. Böyle aşağılık duygusuna sahip insanların bir de büyük önderimizi ağızlarına almaları yok mu, işte bu durum işin en ilginç, en düşündürücü ve korkutucu tarafıdır. Bu zihniyete sahip kişilerin, kurtuluş savaşı sonrası ikinci bir kurtuluş savaşı başlatıp, ilk işi Türkçe’yi korumak, geliştirmek olan bu büyük insanı ağızlarına almaları akıl sır erdirilebilir bir durum değildir. Şöyle ki, bu eşsiz insan, dili, milli kurumların en başta geleni sayıyor, milli duygu, düşünce ve yönelişin, milli benlik ve şuurun milli dile bağlı olduğu üzerinde önemle duruyor, uzun vadeli düşünülürse milli bağımsızlığın ancak Türk dili varoldukça, dil bağımsız oldukça mümkün olacağı temelinden yürüyordu. Nasıl olabilir de, Batılılaşmak uğruna güzel Türkçe’den vazgeçilebilir. Böyle bir Batılılaşmayı ne Mustafa Kemal ATATÜRK kabul ederdi ne de günümüzde herhangi bir Türk vatanseveri kabul edebilir. Türkiye, eğer ki AB ya da benzeri bir takım örgütlerin içerisinde yer alacaksa, böyle bir durum ancak Türk Milli Kültürü’nün tam anlamıyla korunacağı bir ortamda gerçekleşmelidir ( Böyle bir durumu Batılı ülkeler ve ABD’nin asla kabul etmeyeceği açıktır. Ne acıdır ki bu devletlerin, Türk Kültürü’nü hatta Türkleri dünya üzerinde görmeye tahammülleri yoktur.)
Türk Dili’nin ne kadar önemli olduğunu kısaca anlattıktan sonra, yazının başında tekrar döneceğimizi belirttiğimiz konuya gelelim. “Türkçe’nin yok oluşu sorunu.” Evet, Türkçe yok olmaya yüz tutmuştur; gerek içte gerek dışta bu yok oluşa destek verilmekte, adeta seferberlik içine girilmektedir. Bu tehlikeli durum, kendisini en açık şekli ile sokaklarımızda, iş yerlerimizde göstermektedir. Bu yerlerin isimlerine bakıldığında, Türkçe bir kelime görmek neredeyse imkansızdır. Ayrıca, kendisini aydın sanan kişiler arasında da her geçen gün Türkçe’den kopuş söz konusudur. Ne kadar üzücü bir durum. Bunun için mi verildi onca mücadele? Şurası bilinmeli ki, bu topraklar, yalnızca İngilizlerden, Fransızlardan kurtarılmadı, aynı zamanda İngilizce’nin, Fransızca’nın egemenliğinden de kurtarıldı, bu uğurda savaşıldı. Tüm bunları görmezlikten gelerek, bir takım ülkelere yaranmak, özenmek ve bu doğrultuda hareket etmek cidden içler acısı bir durumdur.
Konumuzla ilgili olduğu için, “Eurovision Şarkı Yarışması”na değinmek istiyoruz. Bu yarışmadaki birinciliğimiz ve bir sonraki yarışmanın Türkiye’de yapılacak olması cidden bizleri gururlandırdı. Ancak, bu sevincimizin içerisine hüzün de karıştı. Birinciliği elde ettiğimiz parça ne yazık ki İngilizce. Peki, bu parça Türkçe olsaydı, daha iyi olmaz mıydı? Hem de öyle iyi olurdu ki, kendimizi bize özgü değerlerden birisiyle ( Türkçe ) ifade etmiş olurduk.
Buraya kadar söylediklerimizden, Türkçe dışında herhangi bir dili bilmeyelim, öğrenmeyelim anlaşılmasın. Tabiki birçok dil öğrenip, kendimizi her alanda geliştirmek durumundayız. Bizim isteğimiz, Türkçe’nin konuşulduğu bir Türkiye olarak kalmaktır. Bu doğrultuda hareket etmeyen her kişiye, kuruma karşı ise mücadelemiz sürecektir. Bu mücadele, her şeyden önce tepki ile başlamalıdır. Örneğin; İngilizce eğitim yapan okullara sırf bu sebeple çocuklarımızı yollamayarak ya da ismi Türkçe olmayan yerlerden alış-veriş yapmayarak, yemek yemeyerek tepkimizi gösterebiliriz. Bizim düşüncemizde, Türk demek Türkçe demektir! Bu sebeple, ne uluslar arası yarışmalarda, toplantılarda ne de ülke içerisindeki etkinliklerde Türkçe’den asla vazgeçmeyeceğiz.
SONUÇ
Dil, milli kültürün ilerlemesi ve yayılmasında önemli bir araç olduğu gibi, milli duygunun gelişmesinde ve bağımsızlığın korunmasında da önemli bir etkendir. Bu sebeple, Atatürkçülükte, milli kültürün, bağımsızlığın, milli bütünlük ve toplumsal barışın korunması, sürdürülmesi için milleti oluşturan kişiler arasında konuşulan dilin, birbirinden farklı olmaması, sade, anlaşılır ve zengin olması gereklidir. Türk’üm diyen herkesin Türk Dili’ni bilmesi ve kullanması şarttır. Türkçe’nin en büyük koruyucusu, geliştiricisi eşsiz liderimiz ATATÜRK’ün dediği gibi “ Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bu uğurda mücadeleye devam…
İnsan Bilimleri Dergisi
Yararlanılan Kaynaklar
“Atatürkçülük”, Gnkur. Basımevi, 1983, Ankara.
Kafesoğlu, İ., “Türk Milli Kültürü”, Ötüken, 2000, İstanbul.
Sinanoğlu, O., “Bye-Bye Türkçe”, Otopsi, 2002, İstanbul